Kategori: Sağlık

  • Bakan Kararlı

    Bakan Kararlı

    Vatan Gazetesi’nden Mine Şenocaklı’nın Bakan Recep Akdağ ile söyleşisi Biz Sağlık Bakanlığı olarak şu anda dikkati iki noktaya yoğunlaştırıyoruz. Aslına bakarsanız dört noktaya yoğunlaştırmaya çalışacağız. Bir; sigara kullanmayın. Orada bayağı başarılı olduk. Sigara kullanım oranı yüzde 33’lerden, yüzde 27’lere düştü. İki; alkol kullanmayın. Henüz girmedik bu konuya. Çünkü, alkol sigara kadar büyük bir sorun değil Türkiye’de. Bu konuya da gireceğiz. Ama sırası var..

     

    Ben Sağlık Bakanı olarak bu hususta gelecek eleştirilerden hiç korkmam. Çünkü biz alkolün de aynı sigara gibi son derece zararlı bir madde olduğunu biliyoruz. Bir zehir bu! Aslında iki zehir bunlar. Sigara da bir zehir, alkol de bir zehir… Günde bir kadeh şarap öneren doktorlar da tamamen yanlış öneriyorlar. Açık söylüyorum, öyle bir şey yok. Bunlar uyduruk işler!

     

    Aslında yeni başlattıkları obeziteyle mücadele kampanyası için söyleşi istemiştim. Uzun uzun da konuştuk Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile bu konuyu. Hatta, “Ben de obezite sınırındaydım, 10 kilo verdim” diyen Akdağ, nasıl zayıfladığını da ayrıntılarıyla anlattı. Gayet açık ve samimi bir üslupla… Ama söyleşinin sonunda, “Maalesef daha fazla vaktimiz yok, bitirmeliyiz” dediğinde, alelacele sorduğum iki soruya öyle cevaplar verdi ki, kimse kızmasın oradan başlıyorum aktarmaya…

     

    Alkole de gireceğiz ama sırası var

    – Türkiye’de aşırı kilolu insan sayısının 25 yılda ikiye katlandığını, hedefinizin bir yılda bir milyon şişman insanı zayıflatmak olduğunu söylediniz. “Günde 10 bin adım atmalıyız. Az yemeliyiz” dediniz… Peki ya başka?

    Sağlıklı yaşama konusu, bizim durumumuzdaki ülkelerin en önemli sağlık konularından biri aslında. Belki de en önemlisi. Çünkü insanların hastalıklardan korunmasıyla doğrudan ilgili. Özellikle de bebeklerin, hamilelerin, çocukların… Biz doğrudan Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı çalışmalarla, insanların hastalıklardan korunmasıyla ilgili hususlarda çok ilerledik. Bugün Türkiye, Avrupa’nın aşılama konusunda bir numaralı ülkesi. Gerek kapsam itibariyle, gerekse ulaştığımız çocuk itibariyle. Hakeza hamilelerimizin takibi, yeni doğan bebeklerin taramaları, onların demir ve D vitamini gibi ek destekleyici vitamin ve minerallerle desteklenmesi konusunda çok iyiyiz. Ama bir de kişinin kendisinin sağlıklı yaşamasını sağlayacak, Batılıların ‘sağlık promosyonu’ dediği, bizimse ‘sağlığın geliştirilmesi’ diye kullandığımız bir kavram var. Biz promosyon kelimesini kullanmadık. Çünkü bu kelime bizde tencere, çömlek dağıtma olarak anlaşılıyor. Ama promosyon kelimesini Türkçe’ye çevirdiğiniz zaman “geliştirmek, teşvik etmek” anlamlarına geliyor. Dolayısıyla biz bu sağlığın geliştirilmesi konusunda Dünya Sağlık Örgütü’nün de önemsediği birkaç ana hususu öne çıkarttık. Tabii bunlar tecrübelerle öne çıkmış hususlar. Çeşitli ülkelerin geçirdiği serüvenler dikkate alınarak ortaya çıkmış hususlar. Bunlardan birincisi sigaraydı. Orada büyük bir başarı sağladık. O başarı devam ediyor.

    – Oran verebilir misiniz, nereden nereye geldik sigara içiminde?

    Türkiye’de yüzde 33’tü sigara içme oranı. Yüzde 27’lere kadar geriledi. Bu sene büyük bir araştırma daha yapıyoruz. Muhtemelen bu oranın biraz daha gerilediğini göreceğiz. Ama bundan da önemlisi, gençler ve çocuklarda sigara içme oranları azalıyor. Biz sigaradaki başarıyı çok önemsiyoruz. Neden “Sigara, sigara!” dedik. Bakın bütün toplumdaki kimyasallar, maruz kalabileceğiniz, tartışılan ne varsa, hepsini toplayın, sigaranın bu ülkede kanser yapıcı etkisinin üçte birini yapmaz onlar. O zaman dikkati en başta nereye çevirmek lazımmış? Herhalde sigaraya çevirmek lazımmış. Onun için biz de sigaraya çevirdik. Siz şimdi organik besin tüketin, çok dikkat edin yemeğinize, içine katkı maddesi konmuş hiçbir şey yemeyin, içmeyin, evinizde de eşiniz sigara içsin, siz de o sigara dumanını soluyun. Geçmiş olsun!

    Sigara içen herkesin cebinde bir Çernobil var!

    – Vallahi ben aynı durumdayım!Evde sigara içiliyor…

    Eğer o durumdaysanız boşuna uğraşıyorsunuz. Hiç uğraşmayın. Asıl en büyük zararlıyı hep göz ardı ediyoruz. Ben birçok kere bu örneği kullandım. Bir zamanlar Çernobil’den bahsediliyordu ya, biz geldiğimizde bazı araştırmalar da yaptıkbu konuda, ben diyordum ki, “Çernobil, sigara içen herkesin cebinde. Evinde sigara içilen herkesin evinde de bir Çernobil var.”

    Çernobil’den niye korkuyoruz? Kanser yapar diye değil mi? Peki sigaradan korkmuyor muyuz? Nükleer enerjiye karşı olanlarımız var. İşte, ileride risk olur kanser açısından diye. İyi de kardeşim sigara dumanına maruziyet şu anda yaşadığımız en büyük kanser riski. Sigara bugüne kadar gösterilmiş olan en önemli kanserojen madde. O zaman dikkati nereye yönelteceğimize iyi bakmamız lazım. Biz şu anda Sağlık Bakanlığı olarak dikkati iki noktaya yoğunlaştırıyoruz. Aslına bakarsanız dört noktaya yoğunlaştırmaya çalışacağız. Bir; sigara kullanmayın. İki; alkol kullanmayın. Henüz girmedik bu konuya. Çünkü, alkol sigara kadar büyük bir sorun değil Türkiye’de. Batılı ülkelerde ise çok büyük bir sorun.

    Obezite ve hareketsizlik alkolden daha önemli

    – Ne zaman gireceksiniz bu konuya, neler yapacaksınız? 

    Tabii ki bu konuya gireceğiz ama sırası var daha. Çünkü obezite ve hareketsizlik ondan daha önemli. Bunların hepsine birden girersek bu sefer topluma mesajımızı veremeyiz.

    – Alkol konusu politik olarak da çok tartışılacak bir konu olacaktır…

    Yoo, ben Sağlık Bakanı olarak hiç o hususta eleştiriden korkmam. Çünkü biz alkolün de aynı sigara gibi son derece zararlı bir madde olduğunu biliyoruz. Bir zehir bu. Aslında iki zehir bunlar. Sigara da bir zehir, alkol de bir zehir.

    – Kalp ve damar sağlığı için doktorlar günde bir kadeh kırmızı şarap öneriyorlar ama… Damarları genişletir diye…

    Önerenler tamamen yanlış öneriyor. Öyle bir şey yok. Bunlar uyduruk işler. Bakın açık söylüyorum, bunlar uyduruk işler!

    – Aynı zamanda çok iyi bir antioksidandır deniyor şarap için…

    Yok öyle bir şey diyorum. Bunlar ilgili firmaların yutturmacaları. Yıllarca sigara için bunu yutturdular. Şimdi alkol için aynı şeye devam ediyorlar.

    – Nasıl?

    Doktorların ağzına sigara vererek, yıllarca reklam filmleri çektiler.

    – Peki Sağlık Bakanlığı olarak dikkati dört noktaya yoğunlaştırmaya çalışacağız dediniz. Biri sigara, ikincisi alkol kullanımı. Üç ve dört nedir?

    Üçüncüsü, fazla yemeyeceğiz, kararında yiyeceğiz. Dördüncüsü de, hareket edeceğiz. Sağlıklı yaşamak için en önemli hususlar bunlar.

    *****
    Kürtaj konusunu yeniden gündeme getireceğiz!

    – Kürtaj konusu tekrar gündeme gelecek mi önümüzdeki dönemde?

    Kürtaj konusunda kopartılan fırtınalar aslında yanlış kopartıldı. Başından beri bizim istemli kürtajın tamemen yasaklanmasıyla ilgili bir beyanımız olmadı. Ama kürtaj bir çocuk yapmayı planlama yöntemi gibi de algılanmamalıdır asla. Dünya Sağlık Örgütü kürtajı şöyle tanımlıyor; belli ölçüler içersinde istemli kürtajlar erişilebilir ve güvenilir olmalıdır. Ama bir de nadir olmalıdır. Şimdi bu nadir tarafına pek girilmiyor. “Benim bedenim” lafını da ben doğru bulmuyorum. Evet, elbette senin bedenin. Ama oradaki canlının da hakkı var. Şimdi bunu kabul etmediğiniz anda ne olur biliyor musunuz, o hafta kısıtlamalarında vesaire? O zaman sizin bedeninizse, çocuk doğmadığı müddetçe demek ki 8 aylık bebek de anne karnından kürtajla alınabilir anlamına mı geliyor?

    – Biliyoruz ki bunun sınırları var. Avrupa ülkelerinde de, bizde de… 

    Bu sınırları neye göre koyuyoruz?

    – Bu kararın kadın için ne kadar zor bir karar olduğu çok konuşuldu…

    Bakın ben şunu söylüyorum; biz kürtajla ilgili hangi kuralları getirirsek getirelim, benim bir tıp doktoru olarak, bir çocuk doktoru olarak ve bir insan olarak vicdani kanaatim şudur; kürtaj yaptırılmamalıdır. Kadın ona göre tedbirini almalıdır, çocuk sahibi olmamalıdır… Bana göre eğer tedbir alınırsa kadın çocuk sahibi olmaz. Biz kadının buna ulaşmasını sağlayalım. “Hipokrat yemini, Hipokrat yemini” diyoruz, kaynaklarını açın bakın, Hipokrat yemininde ne yazar biliyor musunuz? “Bir kadının çocuğunu düşürmesine yardımcı olmayacağım” yazar. Bizim yeminimizde var bu. Onun için topluma şunu pompalamamalıyız; kürtaj adeta çocuk yapmamak için doğal bir yöntemdir! Bunu pompalarsak çok yanlış bir şey yapmış oluruz. Asıl biz hep beraber şunu söyleyelim; bir kadın ne kadar çocuk sahibi olmak istiyorsa, onun modern bir şekilde korunabileceği bütün yöntemelere ulaşmasını sağlayalım. Zaten şu anda Türkiye’de bu sağlanıyor. Bunun önündeki sosyal ya da psikolojik bariyerleri de kaldıralım. Kadın istediği gibi korunsun, kadınla erkek birlikte korunsunlar ve çocuk sahibi olmasınlar.

    – Aile planlaması konusunda eğitimleriniz de olacak o zaman?

    Zaten var. Ben bir aile üç çocuk sahibi olsun isterim. Ben altı çocuk sahibiyim. Ama bir insan çocuk sahibi olmak istemiyorsa ya da sadece iki çocuk sahibi olmak istiyorsa da bu hakka kolayca erişebilmelidir.

    – 2007’de yaptığımız söyleşide, “Altı çocuğunuz var… Acaba aile planlaması yapmadığınız için mi, yoksa gerçekten çocukları çok sevdiğiniz için mi?” diye sormuştum size. “Aile planlaması yapmasaydım herhalde 15 çocuğum olurdu. Ben de yaptım, biz de yaptık” demiştiniz. “Ama çok çocuğu teşvik eder yönde konuşmalarınız var” dediğimde de, şöyle devam etmiştiniz; “Hayır. Her aile bakabileceği ve arzu ettiği kadar çocuk sahibi olabilir. Biz ailelere çocuk sayısı vererek, bu işi yönlendiremeyiz…”

    Öyle tabii… Biz altı çocuk sahibi olduk. Onları da planlayarak yaptık.

    – Bütün bu konuştuklarımızdan şunu çıkarıyorum; kürtaj konusu kapanmadı, yeniden gündeme gelecek. Doğru mu? 

    Tabii gelecek. Güvenilir, erişilebilir ve nadir olması için elimizden geleni yapacağız.

    – Peki ama kürtaj yasaklanırsa merdiven altına iner, bu kadın sağlığı açısından çok riskli olur, zengin olan gider yurtdışında yaptırır, olan yoksula olur deniyor…

    Bakın ben ne diyorum; erişilebilir, güvenilir ve nadir olacak. Bizim Bakanlar Kurulu’na götürdüğümüz rapor böyle önerilerle dolu.

    Tıp fakültesi öğrencilerine 310 lira harçlık vereceğiz

    – Tıp fakültesinde okuyan öğrencilere maaş bağlayacağınızı açıkladınız… Kaçıncı sınıftan itibaren?

    Harçlık diyelim ona… 6’ncı sınıfta, intörnlükte vereceğiz.

    – Ona çok sevindim… 

    O benim için çok önemli bir husustu. Bir tek asistanken bize para verirlerdi.

    – Benim bir arkadaşım Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni badana boya yaparak bitirebilmişti ancak. O zamanlar iş olanakları da şimdiki gibi değildi… Acilde nöbet tutar, sonra bir de badana yapardı. Neyse ki çok başarılı bir doktor oldu…

    Şimdi burs olanakları da var biliyorsunuz. Ayrıca bu harçlığı da verirsek öğrenciler rahat edecek.

    – Peki ne kadar olacak harçlık?

    Her ay 310 lira.

  • KKKA Belası

    KKKA Belası

    Sağlık Bakanlığı 2002’den bu yana vaka görülen 20 riskli ili belirledi. KKKA riski açısından riski hiç değişmeyen Kelkit Vadisi üzerindeki bu iller Tokat, Sivas, Yozgat, Amasya, Kastamonu, Çankırı, Artvin, Erzurum, Erzincan, Ardahan, Samsun, Bolu, Karabük, Giresun, Bingöl, Tunceli, Ordu, Çorum, Gümüşhane ve Bayburt. Ancak 81 ilden sadece 4 ilde (bunlardan biri de İstanbul) KKKA’ya yol açan kene henüz bulunmuyor.

     

    Prof. Dr. Özgönül, kenenin virüsü 3 saatte insan vücuda vermeye başladığını belirterek, “Kene farkediliR edilmez hemen vücuttan çıkarılmalı. İnce uçlu pensle, deriye en yakın yerden tutup çıkarmak en uygunu. İnce uçlu pens yoksa, cımbız, kene çıkarma kartı da kullanılabilir” diyor. Prof. Dr. Özgönül kenelerin vücuda yapışmasını önlemek için pantolonun çorap içine sokulması, uzun kollu gömleğin yakası da iliklenerek giyilmesi, açık renkli giysilerin tercih edilmesi, kene koruyucu ilaçların sürülmesini öneriyor. Dönüşte de vücudunuzu kene kontrolünden geçirin.

  • İşte Fidya Miktarı

    İşte Fidya Miktarı

    Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, ramazan ayında sağlık ve diğer nedenlerden dolayı oruç tutamayacak kişilerin günlük olarak en az 8.5 lira fidye vermeleri gerektiğini bildirdi. Geçen yıl fidye miktarı 7.5 liraydı.

     

    Din İşleri Yüksek Kurulu, Prof. Dr. Raşit Küçük başkanlığında toplanarak, 2012 yılı fidye ve verilecek sadaka-ı fıtır (fitre) miktarını belirledi. Yapılan görüşme sonrası Ramazan Bayramı’na kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan müslümanların, kendileri ve sorumlukları altındaki kişiler için, günlük 8.5 lira ödemeleri ve bunun mali bir ibadet olduğu belirtildi.

     

    Kurul tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Yoksulların ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunmak suretiyle, toplumda karşılıklı sevgi ve kardeşlik bağlarının pekişmesine vesile olan bu mali ibadetin meşru kılınmasındaki temel hedeflerden biri, insanların paylaşma bilincini canlı tutmaktır. Bu sayede her Müslüman, ihtiyacı olan yoksullara az da olsa bir şeyler verebilmenin ve yardımlaşmanın sevincini yaşar. Bundan dolayıdır ki fıtır sadakası (fitre) ve fidye, zekattan farklı olarak, yerine getirilir. Kurulumuz, fıtır sadakasının Müslüman toplumların neredeyse tamamına yakın bir kesimi tarafından veriliyor olmasını da dikkate almak suretiyle; hem sadaka-i fıtır’ın asgar? miktarını belirleyen hadis-i şeriflere dayanarak, hem de ülkemizdeki mevcut sosyo-ekonomik hayat şartlarını ve bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacını göz önünde bulundurarak; 2012 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2013 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan sürede, sadaka-i fıtır ve günlük fidye miktarının 8 .5 lira olarak belirlenmesine, bu miktarın asgari olduğu ve üst sınırın olmadığı kararlaştırılmıştır” denildi.

     

    ORUÇ FİDYESİ NE DEMEK?

     

    Fidye, bazı ibadetlerin yapılamaması ve birtakım kusurların işlenmesi halinde ödenen dini-mali yükümlülüktür. İbadetlerle ilgili fidye, oruç ve hacda söz konusudur. İhtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan ve daha sonra da kaza etmesi mümkün olmayan kimse, oruç tutamadığı her güne karşılık bir fidye öder. Kur’an-ı Kerim’de, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakir doyumu kadar fidye öder. Bir fidye miktarı, bir sadaka-i fıtır miktarıdır. Sadaka-i fıtır ise bir kişiyi bir gün için doyuracak yiyecek veya bunun para olarak karşılığıdır. Fidye vermek durumunda olan fakat buna maddi imkanı el vermeyen kimse Allah’tan af diler. Günler uzun olduğu için oruç tutamayan hasta ya da yaşlılar, kısa günlerde oruç tutabilirlerse tutamadıkları orucu kısa günlerde kaza etmeleri gerekir. Bu durumda olan kimselerin vermiş oldukları fidyeler sadaka sayılır. Oruç fidyeleri, Ramazan ayının sonunda toptan verilebileceği gibi, Ramazan ayı içinde günlük olarak veya Ramazan ayı başında da verilebilir.

  • İşte Erzurum’un Türkiye’deki Yeri

    İşte Erzurum’un Türkiye’deki Yeri

    Yasaya göre isteğe bağlı kürtaj 10 haftaya kadar serbest. Ancak hastanelerdeki uygulama il il değişiyor.

     

    Yasaya göre isteğe bağlı kürtaj 10 haftaya kadar serbest. Ancak Habertürk gazetesinden Tülay Şubatlı’nın yaptığı araştırma, devlet hastanelerinde bu sürenin 6 ila 8 hafta arasında olduğunu ortaya koydu. Gebelik 9.5 hafta ise “Bize gelmeyin” diyorlar.

     

    Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastanelerinde uzun süredir tartışılan kürtajla ilgili birbirinden farklı sonuçlar ortaya çıktı. Mevcut yasaya göre isteğe bağlı kürtaj, 10 haftaya kadar olan gebeliklerde yapılabiliyor. Üstelik annenin evli olması şartı da aranmıyor. Ancak bu yaptığı araştırmaya göre İstanbul’da kürtaj yapan hastane sayısı yok denecek kadar az. Aynı şey diğer iller için de geçerli. Aile Planlaması Merkezi olan hastanelerde ise kürtaj için gebeliğin 6 ile 8 hafta olması şartı aranıyor.

     

    Tülay Şubatlı’nın hastanelerle yaptığı telefon görüşmelerinde ortaya çıkan tablo şöyle:

     

    İSTANBUL KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ

    – Kürtaj prosedürü nedir acaba?
    Yasal sınır 9-10 haftaya kadar, randevunuz varsa veriyoruz.
    – Bizimkisi 9.5 hafta, olur mu acaba?
    9.5 hafta mı? 9.5 haftaysa hiç gelmesin bize.

    HASEKİ HASTANESİ

    – Kürtaj yaptırmak istiyoruz, 9 haftalık mümkün mü?
    Yok almıyoruz.

    İZMİR DR. EKREM HAYRİ ÜSTÜNDAĞ KADIN HASTALIKLARI HASTANESİ
    – Kaç haftaya kadar kürtaj yapıyorsunuz?

    Biz 8 haftaya kadar alıyoruz.

    – Bu yeni bir uygulama mı?

    Hayır, yıllardan beri böyle.

    KONYA DR. FARUK SÜKAN DOĞUM VE ÇOCUK HASTANESİ

    – Prosedür nedir acaba?
    Resmi nikâhı varsa 6 haftayı geçmemek şartıyla eşiyle gelip imza veriyor.
    – Eşiyle mi?
    Evet resmi nikâh diyoruz ya, eşiyle beraber gelecek. Eşi imza verecek.

    ALANYA DEVLET HASTANESİ

    – Kürtaj yaptırmak istiyoruz, prosedürü nedir?
    Sağlık nedeniyle mi yoksa isteğe bağlı mı?

    -İsteğe bağlı
    İsteğe bağlı kürtaj yapılmıyor.

    – Neden?
    Devlet hastanesinde yapılmıyor. Özel hastanelere sorun.

    ERZURUM NENEHATUN HASTANESİ

    – Kürtaj yapılıyor mu?
    Aile planlamasında yapılıyor, 8 haftaya kadar.

    – 10 hafta değil mi?
    Hayır 8, yıllardır böyle.

    VAN DEVLET HASTANESİ

    – Kürtaj yapılıyor mu?
    Yapılıyor

    – Prosedür nedir?
    Ultrasonla kalp atışlarına bakılıyor. Kalp atışları yoksa kürtaj oluyor, bebek yaşıyorsa olmuyor.

    – Siz hemşire misiniz?

  • Bakan Açıklık Getirdi

    Bakan Açıklık Getirdi

    Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sezaryen ile ilgili yasa tasarısı TBMM’de kabul edilmesinin ardından “tıbbi gereklilik” şartına açıklık getirdi.

     

    CNN Türk’e konuk olan Akdağ, “Tıbbi gereklilik olmadan yaptıramayacak ama bir kadının sadece doğum korkusu olmasını bile tıbbi gereklillik sayıyoruz. Kanunu bu şekilde yazmamızın en önemli sebebi şudur, normal doğum ve sezaryen kadınlarımızın önüne iki normal seçenekmiş gibi çıkarıldı. Normal doğum mu sezaryen mi? Doktora ne farkı var denildiğinde: ‘Hiçbir farkı yok. İkisi de aynı ama sezaryen yapalım’denemeyecek” dedi. Akdağ kadınların sezaryeni sadece ruhsal açıdan şiddetle arzu etmesini bile tıbbi gereklilik sayacaklarını belirterek tıbbi gereklilik olmadan yapan doktora ise ceza verileceğini açıkladı.Akdağ, “Bunlar kötü tıp uygulamaları çerçevesinde değerlendirilecek. Hem ceza yasamızda hükümler var hem de idari yaptırımlarımız olabilecek. Mesela gereksiz sezaryen oranları yüksekse o kuruma eğitim vereceğiz” dedi.

     

    Ne getiriyor?

     

    Yasaya göre; gebe veya rahimdeki bebek için tıbbı zorunluluk bulunması halinde doğum, sezaryen ameliyatı ile yaptırılabilecek. Gerekli tedbirlerin alınmasına rağmen anne veya bebekte meydana gelebilecek istenmeyen sonuçlardan dolayı hekim sorumlu tutulamayacak.