Etiket: Zorundayız”

  • Vali Masatlı: “Salgına karşı topyekün mücadele etmek zorundayız”

    Vali Masatlı: “Salgına karşı topyekün mücadele etmek zorundayız”

    Amasya Valisi Mustafa Masatlı, “Salgına karşı başarıya ulaşmak ve yayılımını önlemek için topyekün mücadele etmek zorundayız” dedi.

    Korona virüs (Kovid-19) tedbirlerine yönelik ekipler tarafından il genelinde gerçekleştirilen denetim faaliyetlerine katılan Vali Masatlı, “Hiçbir başarı tesadüf değildir. Salgına karşı başarıya ulaşmak ve yayılımını önlemek için topyekûn mücadele etmek zorundayız. Bu nedenle alınan kararları ve tedbirleri uygulamak hepimizin sorumluluğudur” diye konuştu.

    Masatlı, sohbet ettiği vatandaşlardan tedbirlerin uygulanması hususunda hassasiyet göstermelerini istedi. Denetimlere Emniyet Müdür Vekili Ramazan Coşkun ve İl Sağlık Müdürü Dr. Öner Nergiz de katıldı.

  • Vali Memiş: “Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için tabiatın maruz kalabileceği her türlü önlemi mutlaka almak zorundayız”

    Vali Memiş: “Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için tabiatın maruz kalabileceği her türlü önlemi mutlaka almak zorundayız”

    Erzurum Valisi Okay Memiş, 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla bir mesaj yayınladı. Vali Memiş, “Doğanın korunması ve tahribatın engellenmesi hayati bir önem arz etmektedir. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için tabiatın maruz kalabileceği her türlü önlemi mutlaka almak zorundayız” dedi.

    5 Haziran tarihinin 1970’li yılların başında dünya genelindeki çevre sorunlarının uluslararası boyutta tartışılır hale gelmesinin ardından, 1972 yılında İsveç’te yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan bir kararla ’’Dünya Çevre Günü’’ olarak kabul edildiğini anlatan Vali Memiş, “Bu konferansta, BM “Temiz ve Sağlıklı Bir Çevrede Yaşamanın Temel Bir İnsan Hakkı Olduğunu Karar Altına Almıştır.” Anayasamızın 57. maddesinde de “herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir. Bu bağlamda, yaşadığımız çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak, çevre kirlenmesini önlemek, devlet ve vatandaşlar için anayasal bir ödev olarak düzenlenmiştir.

    Özellikle, geride bıraktığımız yüzyıldaki hızlı sanayileşme ve kentleşme süreci ile hızlı nüfus artışı, önemli çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Çevre sorunları, doğal dengeyi bozan ve insanlığı tehdit eden boyutlarıyla tehlikeli bir nitelik kazanmıştır. Çevre kirlenmesini, insanın doğaya verdiği zarar olarak da tanımlayabiliriz. Kültürümüzde, “Çevreyi; tabiatı, Allah’ın eseri ve emaneti olarak görmemiz” gerektiği belirtilmektedir. Bütün insanların ortak hayat alanı olan çevreyi korumak, kollamak ve muhafaza etmek, kamu yöneticileri başta olmak üzere, herkesin azami özen göstermesi gereken insani bir haslettir” diye konuştu.

    Doğanın korunması ve tahribatın engellenmesi hayati bir önem arz ettiğini dile getiren Vali Memiş, “Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için tabiatın maruz kalabileceği her türlü önlemi mutlaka almak zorundayız. Ekolojik dengenin korunması adına bitki ve hayvan türlerini koruyup, çoğaltmak mecburiyetindeyiz. Unutmayalım ki çevre konusunda atacağımız adımlar çocuklarımızın geleceği için yapacağımız en önemli yatırım ve geleceğimizin güvencesi olacaktır” şeklinde konuştu.

  • Zahir Kandaşoğlu: “Hepimizde taşın altına elimizi atmak zorundayız”

    Zahir Kandaşoğlu: “Hepimizde taşın altına elimizi atmak zorundayız”

    Doğu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Zahir Kandaşoğlu, 2019 yılının Van ve Türkiye için biraz durgun geçmesine rağmen grup firması olarak tüm şantiyeleri açtıklarını belirterek, “Tüm firmaların bu ortamda biraz risk alma zorunluluğu vardır. Hepimizde taşın altına elimizi atmak zorundayız” dedi.

    Açıklamalarda bulunan Zahir Kandaşoğlu, şehir için önem arz eden Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi önündeki kavşak işinin yapımına başladıklarını söyledi. Kandaşoğlu, “İmkânlar ve ödenekler doğrultusunda sene sonu itibarı ile teslim edeceğiz. Bu süreçte hemşehrilerimizden özellikle biraz sabır istiyoruz. Çünkü çekeceğimiz cefa sonunda hep beraber konforlu bir yol ve trafiği rahatlamış bir şekilde teslim edilmiş göreceğiz. Yine ilimiz için önemli olan Van Emniyet Müdürlüğü kompleks işinde hızlı bir şekilde devam etmekteyiz. Tüm amacımız istihdam oluşturup, sezonda daha fazla insanımıza iş üretme çabasıdır. Şu günlerde yaklaşık 400 kişiye ek istihdam oluşturduk. Bu süreçte bu gibi projeler ilimize hem katma değer hem de bizim için önemli olan istihdamı oluşturuyor. Tüm hemşehrilerimize ricamdır, biraz risk alalım ama ilimizin ekonomisini canlandıralım” dedi.

  • TKYD Başkanı Ali Pandır: “Geç kalma lüksümüz yok değişimi yönetmek zorundayız”

    Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) tarafından bu yıl 12’ncisi düzenlenen Kurumsal Yönetim Zirvesi, “Kurumsal Yönetim İçin: Değişim-Denge-Değer” ana temasıyla İstanbul’da gerçekleştirildi.

    Kurumsal yönetim anlayışının Türkiye’de gelişmesi ve en iyi uygulamalarıyla hayata geçirilmesi misyonuyla hareket eden Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin (TKYD), geleneksel hale gelen Kurumsal Yönetim Zirvesi’nin 12’ncisi İstanbul’da düzenlendi. Bu yıl “Kurumsal Yönetim İçin: Değişim – Denge – Değer” ana temasıyla gerçekleştirilen zirve iş ve ekonomi dünyasının önde gelen isimlerini bir araya getirdi.

    Toplantıda konuşan TKYD Yönetim Kurulu Başkanı Ali Pandır, Şirketler gelecekte var olabilmek için değer oluşturmak zorundalar” dedi.

    “Sıra dışı bir değişim ve dönüşüm dönemindeyiz”

    Sıra dışı bir değişim ve dönüşüm döneminde olduklarını, şirketlerin değişim ve dönüşüme ayak uydurmak ve bu adaptasyonu geleceğe aktarmak için, kendilerine has özelliklerle dengelemek zorunda olduklarını vurgulayan Pandır, “Çeviklik her zamankinden daha önemli. Bu hızlı değişim dönemi, dengeyi kaybetmeden yönetme becerisini zorunlu kılarken, şirketler gelecekte var olabilmek için değer oluşturmalılar” diye konuştu.

    “Dünyayı eskiden gördüğümüz pencereden seyretme ısrarcılığından kurtulmalı ve başka bakış açıları edinebilmeliyiz ki riski de fırsatları da artan geleceğin dünyasında var olabilelim” diyen Pandır, değişim süreçlerinde şirketlerin entegre düşünmesi, esnek ve dayanıklı olması, yeniliklere açık olmasının hayati olduğunu vurguladı.

    “Yönetim kurullarında çeşitlilik önemli”

    Sürdürülebilir bir büyüme için yönetim yapılarını çok daha öngörülü, daha vizyoner, daha dayanıklı ve daha esnek kılabilmenin yönetim kurullarının inisiyatifinde olduğunu kaydeden TKYD Başkanı Pandır, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu da yönetim kurullarında çeşitliliğin önemini ortaya çıkarıyor. Sadece pay sahiplerinden, şirket yöneticilerinden veya aynı sektörden gelen kişilerden oluşan ve yıllarca değişmeyen yönetim kurullarının bu bozucu ‘disruptive’(yıkıcı) teknolojik gelişmeleri ve bunlara bağlı riskleri önceden görmesi ve bu hızlı değişime ayak uydurması genelde zor oluyor. Değişik sektörlerden gelen ve belirli süre ile görev yapan bağımsız yönetim kurulu üyelerinin, yönetim kurullarına farklı fikir ve görüş ile bir dinamizm kattığını ve risklerin önceden teşhisi ve şirkete bu hızla değişen ortamda stratejik yol haritası çizmek için önemli bir işlevi olduğu görülüyor. Nitekim, bu faydayı gören halka açık olmayan aile şirketlerinde kanunen zorunlu olmadığı halde bağımsız üye istihdamının arttığını gözlemliyoruz”.

  • Kızıltan: “Üretmek zorundayız”

    Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Başkanı Ayhan Kızıltan, dünyadaki birçok ülkeye göre Türkiye’nin geldiği noktanın belki bir mucize sayılabileceğini belirterek, “Ancak daha refah, daha zengin, daha kalkınmış bir ülke olmak için var olanla yetinmemeliyiz. Bunun da tek bir yolu var, o da katma değer oluşturmaktır. Katma değer oluşturmanın da tek bir yolu var, üretmektir” dedi.

    Kızıltan, ekonomiye yönelik yaptığı açıklamada, Türkiye’nin son 30 yılda gerek üretim, gerek teknik alt yapı gerekse eğitim anlamında büyük mesafeler katettiğini belirterek, bu sayede dünyanın en büyük 17., Avrupa’nın ise en büyük 6.’cı ekonomisi haline geldiğini söyledi.

    “Potansiyelimize göre üretmiyoruz”

    Ancak 80 milyonluk Türkiye için, özellikle yarısı 30 yaş altında genç ve dinamik bir Türkiye için tam anlamıyla üretim ekonomisine geçildiğinin söylenemeyeceğini vurgulayan Kızıltan, “Tarımdaki potansiyelimizle üretim gerçeklerimiz uyuşmuyor. Potansiyelimize göre üretmiyoruz. Geçmişte lider olduğumuz tarım ürünlerinde bugün net ithalatçı konumundayız. Öte yandan sanayide ise daha çok montaj ağırlıklıyız. Yani, üretim desek de aslında bunun da kolaycılığına kaçıyoruz. Dünyadaki birçok ülkeye göre Türkiye’nin geldiği nokta belki bir mucize sayılabilir ama biz 80 milyonluk bir ülke olarak, geçmişinde büyük devletlerin bakiyesi bir devlet olarak, var olan mevcudu kabullenemeyiz. Daha refah, daha zengin, daha kalkınmış bir ülke olmak için var olanla yetinmemeliyiz. Bunun da tek bir yolu var, o da katma değer oluşturmaktır. Katma değer oluşturmanın da tek bir yolu var, üretmektir” diye konuştu.

    “ABD ve AB tekrar eski üretimlerine dönüyor”

    Montajın da bir iş olduğunu ancak üretimin zorunluluk olduğunu kaydeden Kızıltan, “Evet, ekonomik sorunlarımız var, dünyanın da var. Elbette plansız büyümek veya açılmak bugünlerde yapılmaması gereken bir şey. Ancak ’kriz’ diyerek, ’ekonomik

    sıkıntılar’ diyerek plansız ve mantıksız şekilde aşırı küçülmek veya bu korkularla üretimden uzaklaşmak da çare değil. Üretim, uzaklaşacağımız bir alan olamaz. Aksine her soruna rağmen üretime nasıl devam edeceğimizi konuşmalıyız, desteği buna göre vermeliyiz. Avrupa Birliği ülkeleri geçmişte bıraktıkları üretimlere tekrar dönmeye başladılar. Bu eğilimi iyi takip etmeliyiz. Avrupa ülkelerinde son zamanlarda meydana gelen sosyal patlamaların arkasındaki ekonomik sıkıntıları görmeliyiz. Avrupa ülkelerinin tekrar üretime dönme çabasının arkasındaki bu nedenleri iyi analiz etmeliyiz. Avrupa’da üretmek zorunda olduğunu anladı. Son zamanlarda Türkiye’den Avrupa ülkelerine olağanüstü bir teknik eleman göçü var. Bunun nedenlerini orta ve uzun vade de bize yansıyacak olumsuz sonuçlarını görmek zorundayız” ifadelerini kullandı.

    “İhracat pazarlarında daha agresif olmak zorundayız”

    2008 yılından bu yana dünyada küresel anlamda bir sorun yaşandığını ve bu sorunlara dayanabilen ülkelerin genelde üreten ülkeler olduğunu ifade eden Kızıltan, şöyle devam etti; “Asya’nın yükselen üretici ülkelerinin bu sorunlara daha kolay karşı koyduğunu gördük. Bundan dolayı son 5-6 yıldır gerek ABD’nin gerekse AB ülkelerinin yeni bir sanayi, yeni bir üretim stratejisi planladıklarını açıkça görüyoruz. Hatta eğitim ve alt yapılarını bile buna göre revize ediyorlar. Bu noktada gecikmemeliyiz. Böyle dönemler aslında bir adım öne çıkma fırsatının da oluştuğu günlerdir. Birçok ülke bir ataletin ve durağanlığın içinde ne yapacağına karar vermeye çalışırken, Türkiye olarak üretimle öne çıkabilir ve 2008 küresel finans krizinin ve son zamanlarda yaşanan ekonomik sorunların telafisini yapabiliriz. Daha çok üretim, daha çok ar-ge, daha çok yenilikçilik ve daha agresif bir ihracat politikası bu dönemde hem eksiklerimizi telafi edecektir hem de arzu ettiğimiz o katma değeri oluşturacaktır. Üretim demek kaliteli ve istikrarlı istihdam demektir, istikrarlı ekonomi demektir. Bunu bir de ihracatla taçlandırırsanız, refah demektir, milli gelirin artması, cari açığın kapanması demektir.”

    “Üreten Türkiye, güçlü Türkiye’dir”

    Ekonomik çeşitliliği bol olan Türkiye’nin her alanda var olmaya devam etmek zorunda olduğunu dile getiren Kızıltan, “Çünkü ülkemizin ekonomik çeşitliliğini oluşturan alanlar biri diğerine feda edilebilecek alanlar değil. Türkiye için tarım-gıda ne kadar önemliyse turizm o kadar önemlidir, sanayi ne kadar önemli ise lojistik o kadar önemlidir. Ancak 80 milyonluk bir Türkiye için tüm bunların payandası ve odak noktası üretimdir. Diğer sektörler bölgesel sorunlara, en ufak spekülasyon ve olumsuz gelişmelere karşı kırılgandır ve sürekliliği kesintiye uğrayabilir. İşte geçmişte bir Rus savaş uçağı sorunu bir günde turizm gelirlerimizi ne noktalara getirmişti hatırlayalım. Bölgemizdeki sorunlar limanlarımıza gelen gemilere kadar yansıdı. Ama üretim istikrardır ve sürekliliği olan bir alandır. Türkiye 21’inci yüzyıl hedeflerine sadece üretimle ulaşabilir. Yeter ki, bunu ülke gündeminden düşürmeyelim. Üreten Türkiye güçlü Türkiye’dir” dedi.