Etiket: Zorunda

  • Hisarcıklıoğlu: “Şirketler Artık Enerji Ve Kaynak Kullanımı Stratejisi Geliştirmek Zorunda”

    Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, 7’inci Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı’nda, şirketlerin çoğunun enerji stratejisi olmadığını ama artık enerji ve kaynak kullanımı stratejisi geliştirmek zorunda olduklarını söyledi.

    7’inci Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı’nda konuşan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, şirketlerin kontrolsüz ve bilinçsiz enerji tüketmesini, etiketlere bakmadan market alışverişi yapmaya benzeterek, “Şirketlerimizin çoğunun enerji stratejisi yok. Şirketlerimiz artık enerji ve kaynak kullanımı stratejisi geliştirmek zorunda. Böylece ihtiyaçlarına en uygun enerji tedarik yapısını kurgulamalı, operasyonlarını enerji tüketimlerini optimize edecek şekilde iyileştirmeli ve nihayetinde enerji maliyetlerini minimize etmeli” dedi.

    Hisarcıklıoğlu, çevreyi kirletmeyen verimliliğe dayalı yeni bir sanayi devriminin yaşandığını anlatırken, iş ve üretim sürecinin kalıcı biçimde değişeceğini söyledi. TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, İTO Başkanı İbrahim Çağlar ve İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz ile birlikte fuardaki standları da gezdi. TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu konuşmasında enerji verimliliği konusunun 3 boyutlu olduğuna işaret ederek, bu boyutlar hakkında bilgi verdi. Şirket boyutundan bakıldığında şu an hem iç hem dış piyasada işlerin durgun olduğunu belirten Hisarcıklıoğlu, “Yani gol atamıyoruz, bari daha az gol yiyelim. Maliyet kontrolü her zamankinden önemli. En büyük gider kalemlerinden biri de enerji. Ortalama bir şirkette, maliyetlerinin yüzde 5 ila 20’s enerji tüketiminden oluşur. Türkiye’deki tüm şirketlerin faaliyet karlılığı ise yüzde 4 civarında. Demek ki ortalama bir şirket elektriği daha verimli kullansa, toplam maliyetleri içinde 5 puan düşüş sağlasa, karlılığını 2 katına çıkarır. Bir başka deyişle, satışlarını sanki iki misline çıkarmış gibi bu işten kazanç sağlar” diye konuştu.

    Her şirketin aslında bir enerji şirketi olduğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, dünyada yeni bir trend başladığına dikkat çekti. Hisarcıklıoğlu, 10 yıl sonra ’enerji ve sürdürülebilirlik’ birimi bulunmayan bir şirketin çok ender görüleceğini kaydetti.

    Hisarcıklıoğlu, son 10 yılda enerji talebi artış hızında, dünya sıralamasında Türkiye’nin Çin’den sonra ikinci sırada olduğunu bildirdi. Hisarcıklıoğlu, enerji ihtiyacının yüzde 70’den fazlasının ithalat ile karşılandığını bildirirken, “Sadece geçen sene 50 milyar dolar enerji kaynaklı ithalat yaptık. Üstelik ithal ettiğimiz enerjiyi son derece kötü kullanıyoruz. Aynı ürünü üretmek için, OECD ülkelerinin ortalamasından 2 kat daha fazla enerji harcıyoruz. Durum böyleyken, enerji verimliliği Türkiye’nin geleceği için en çok önemsenmesi gereken konulardan biri haline geliyor. En ucuz ve en temiz enerji kaynağı, enerji verimliliğidir. Bu önemli ve bol kaynaktan daha iyi yararlanabilmek için daha fazla çaba sarf etmeliyiz” dedi

    Konun bir diğer boyutunun ise küresel ve insani yönü olduğunu belirten Hisarcıklıoğlu, insanoğlunun asırlardır doğayla savaş halinde bulunduğunu ancak savaşı kazanırken kaybettiğini söyledi.

    TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu şöyle konuştu: “Artan nüfus ve şehirleşmeden dolayı, insanlığın doğal kaynaklara yönelik talebi, dünyanın yerine koyabileceği miktarın üzerine çıktı ve artmaya da devam ediyor. Yapılan araştırmalar, dünyanın kendini yenileme kapasitesini kalıcı olarak bitme noktasına geldiğini gösteriyor. 1970’li yılların ortalarından itibaren her yıl dünyanın kendini yenileme kapasitesinin üzerinde tüketim gerçekleşti. Ve bugüne geldiğimizde, artık her sene Ağustos ayında dünyanın o sene için ürettiği tüm doğal kaynakları tüketmiş oluyoruz. Yani geri kalan 4 ay stoktan yiyoruz ve bu süre her sene daha da büyüyor.Kredi kartı borcunu ödemeden sonraki döneme aktaran biri gibiyiz. Borç sürekli büyüyor.7 milyar insanın doğal kaynak tüketimine yetişmek için, artık mevut dünya yetmiyor, 1,5 dünya gerekiyor.

    Bu hayati konuyu, verimli ve sürdürülebilir kalkınma ile nasıl bağdaştıracağız? Bugün herkes dünyamızın 4’üncü sanayi devriminin eşiğinde olduğu konusunda hemfikir. Ama bunun nasıl bir şey olacağı konusunda rivayet muhtelif. Ben 4’üncü sanayi devriminin öncekilere benzemeyeceğini düşünüyorum. 1’inci sanayi devrimi, su ve buhar gücü etrafında üretim sürecini organize etti. Mekanikleştik. 2’inci sanayi devriminde, elektrik sayesinde, üretim süreci kitleselleşti. Üretim bandı o zaman ortaya çıktı. 3’üncü sanayi devriminde, elektronik ve bilgi işlem teknolojileri sayesinde üretim sürecinde otomasyon mümkün hale geldi. Robotların sayısı gün be gün arttı. Kitlesel üretim için artık o kadar çok insan gerekmiyor.

    Şimdi 4’üncü sanayi devriminin eşiğindeyiz. Ben bunun öncekilerden radikal bir biçimde farklı olacağını düşünüyorum. Üretim sürecinin dijitalleşmesinin, makinelerin birbirleri ile doğrudan iletişime geçmesinin çok ötesinde bir şeyler olacak gibi geliyor bana. İlk üç sanayi devriminin ortak özelliği, üçünün de karbon bazlı bir büyüme stratejisinin ürünü olmalarıydı. Her üç sanayi devriminde de büyümek daha fazla karbon salımı demekti. Daha hızlı büyümek isteyenin, çevreyi daha fazla kirletmesi gerekiyordu.

    “TÜRKİYE YENİ SANAYİ DEVRİMİNE HAZIR DEĞİL”

    Bu gelişmeler ışığında Türkiye’nin henüz bu değişime karşı hazırlıklı olmadığını ifade eden Hisarcıklıoğlu, “Kamu da hazır değildir, özel sektör de değildir. Biz hala 19’uncu yüzyıldan kalma meselelere takılıp kalmışken, dünyanın bizi bekleyeceğini de düşünmeyelim. Artık bir an önce 21’inci yüzyıla giriş yapmamız gerekiyor. Meselenin ekonomi tarafında baktığımızda, sektörlerimizi, ekonomimizi yeni teknoloji platformları ile dönüştürmek durumundayız” dedi.

    Özel sektöre yön vermek üzere TOBB bünyesinde ’Çevre ve Enerji Verimliliği Merkezi’ni geçtiğimiz hafta faaliyete geçirdiklerini hatırlatan Hisarcıklıoğlu, burada özel sektör için enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve çevre stratejileri üzerine çalışmalar yapacaklarını bildirdi. Hisarcıklıoğlu, geçtiğimiz sene de, 195 ülkenin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi Kapsamındaki, İş Forumu’nun başkanlığının 2017’ye kadar TOBB’a verildiğini belirtti.

    TOBB Başkanı, buradan elde edilecek çıktıların Birleşmiş Milletlerin ve G20’nin gündemlerine girmesi için çalışacaklarını söyledi.

  • Numan Kurtulmuş: “Türkiye, Deli Gömleğini Çöp Tenekesine Atmak Zorunda”

    Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, parlamentonun görevinin anayasayı değiştirmek olduğunu belirterek, Türkiye’nin bu deli gömleğini fırlatıp çöp tenekesine atmak zorunda olduğunu söyledi.

    Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi’nde İnternet Medyası Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hadi Özışık ve yönetim kurulu üyelerini kabul etti. Burada basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, MHP ve CHP ile yapılan görüşmelerle ilgili, “Bu görüşmeler Türkiye’de bundan sonraki süreç bakımından olumludur. Kaldı ki hem CHP hem ve MHP görüşmesinin bütünlüğünde genel perspektif itibariyle tabi ki farklı noktalar vardır. Ancak büyük oranda sürece ilişkin bir mutabakat sağlanmıştır. Öncelikli olarak 3 partinin ittifak ettiği nokta şurasıdır. Türkiye artık 12 Eylül anayasasının Türkiye’ye vermiş olduğu bu ortam yönetilemez bir ülkedir. Bu deli gömleğini Türkiye fırlatıp çöp tenekesine atmak zorundadır. 12 Eylül sisteminin değiştirmek, 12 Eylül’ün ortaya koyduğu askeri cunta mantığındaki anayasayı değiştirmek bu parlamentonun vazifesidir. Başından itibaren söylüyoruz. Eğer bu parlamento yeni bir anayasayı ortaya koyamazsa aslında siyaseten hiçbir şey yapmış olmayacaktır. Sadece günlük kozmetik işlerle uğraşmış demek olacaktır. Burada anayasa değişikliğinden bahsetmiyoruz” dedi.

    “12 EYLÜL ANAYASASI TÜRKİYE’DE YÖNETİLEMEZ BİR DEVLET YAPISI ÖNGÖRMÜŞTÜR”

    “Bizim dediğimiz ruhunu ve felsefesinin bütünüyle 12 Eylül anayasasının anti demokratik ruhunu değiştirecek yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır” diyen Numan Kurtulmuş, “ Bu anayasada da toplumunun büyük kesiminin katıldığı bir sürecin yürütülmesinde kararlıyız. Dolayısıyla her konuyu tartışırız. Hiçbir rezervimiz yoktur. Şu olur şu olmaz diye hiçbir konu hakkında konuşmayız ama biz kendi görüşlerimizi netleştirmiş olan bir siyasi partiyiz. Biz Türkiye’de 12 Eylül anayasasının en büyük arızalarından bir tanesi, milleti değil devleti esas alan bir mantıkla kurulmuş olmasıdır. Yani milletin ne yapacağı belli olmaz, milletin önüne sandığı koyalım ama bu sandıklar gelirse millet davulcuya zurnacıya kaçar onun için bunu garanti altına alalım diye bürokratik oligarşinin mekanizmalarıyla millet egemenliğini kısıtlamıştır. Bu felsefe var olduğu sürece anayasa da hangi maddeyi değiştirirseniz değiştirin her zaman bürokratik oligarşinin hortlamasına müsait bir zemin var demektir. Bu aynı zamanda sistem değişikliği demektir. Bunun mutlaka değiştirilmesi lazım. İkincisi de 12 Eylül anayasası Türkiye’de yönetilemez bir devlet yapısı öngörmüştür. Güçler arası prensibini, güçler arasında bir ayrışma şeklinde güçlerin birbirinden bağımsız birbirlerini desteklemesi kontrol etmesi şeklinde değil, tam tersine güçlerin birbirleriyle çatışması prensibi üzerine oturtulmuştur. Bütün bunları üstünde de Cumhurbaşkanlığı makamı ve diğer bürokratik oligarşinin tutumlarıyla bütün alan kısıtlanmıştır. Dolayısıyla biz ciddi bir güçler ayrılığı prensibini ortaya koymak durumundayız. Bunun yaparken de yönetilemez olmaktan çıkartılmasını sağlamamız gerekiyor. Bunun yollarından birisi etkin bir yürütmeyi sağlamamızdır” ifadesini kullandı.

    “NEYİ NİÇİN İSTEDİĞİMİZİ BİLİYORUZ”

    Kurtulmuş sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Etkin yürütmenin sağlanmasının bize göre en önemli araçlarından bir tanesi başkanlık sistemidir. Başkanlık sistemini biz ne AK Parti istediği için ne de herhangi bir şahsın Cumhurbaşkanımızın şahsıyla ilgili bunu konuşmuyoruz. Şahısların ve kurumların hiçbiri baki değildir. Baki olan bu millettir ve millet kıyamete kadar bu topraklarda yaşayacaklar. İsteriz ki Türkiye daha iyi yönetilebilen daha etkin hızlı yönetilebilen bir mekanizmaya sahip olsun. Bunun da anayasal güvenceleri sağlansın. Anayasal güvenceleri hem etkin bir yürütmeyi ortaya koymak hem de çok iyi denetlenebilir olduğu bir takım kontrol mekanizmalarını geliştirmektir. Bunu ortaya koyarsak hem milleti tam anlamıyla egemen kılmış oluruz hem milletin önünde engel olan kurum ve kuruluşları tasfiye etmiş oluruz. Bu anlamda da etkin yürütme sistemi ve bunu araçlarından biri olan Başkanlık sistemi de çok hızlı yürüyen ve karar alan ama aldığı her kararı da, sorumlu bir şekilde hesabını veren karar mekanizmasını kurmuş oluruz. Bizim hiçbir konuyla ilgili rezervimiz yoktur. Ön yargımız yoktur. Neyi niçin istediğimizi biliyoruz. Milletimizle de bunları paylaşacağız. ’Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ dedikten sonra millet bunu anayasal kurumlar eliyle kullanır derseniz, bu biz aslında milleti egemen olarak ilan ediyor ama egemen olarak kabul etmiyoruz demektir. Milletin egemen olduğu bir sistem nasıl kurulur bunu hep beraber tartışacağız. Herkese eteklerindeki taşları dökecek. Hiçbir partinin anayasası olamaz. Bütün partilerin anayasa teklifi olur, milletin anayasası olur. Biz milletin özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasayı bütün vatandaşlarını özgür ve eşit yurttaş kabul eden anayasayı inşallah ortaya koyacağız.”

  • Ruslar Fashıon Show’a Katılmak İçin 4 Uçak Değiştirmek Zorunda Kaldı

    Dosso Dossi Fashion Show Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Eraslan, fuara katılmak isteyen Rus misafirlerin Türkiye’ye gelmek için 4 uçak değiştirip başka yollardan gelmek zorunda kaldığını söyledi.

    Victorias Secret mankenlerinden Candice Swanepoel’in yaşanan krizi ve güvenlik sorunlarını gerekçe göstererek gelmemesi üzerine Dosso Dossi Fasion Show 10’uncu yılı özel defilesinde Ukraynalı Barbie lakaplı Model Valeria Lukyanova boy gösterdi.

    Özel koleksiyonların sergilendiği defileyi değerlendiren Dosso Dossi Fashion Show Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Eraslan, Candice Swanepoel’in gelmemesini umursamadıklarını söyledi. Her şeye rağmen güzel bir defile geçirdiklerini belirten Eraslan, Rusya krizi nedeniyle Rus misafir ve müşterilerin fuara katılmak için 4 uçak değiştirip farklı şehirlerden gelmek zorunda kaldıklarını belirtti.

    Rus pazarında 7 milyon dolar kaybının da olduğunu belirten Eraslan şöyle konuştu:

    “Defilemize Victorias Secret meleklerinden Candice Swanepoel’in bekliyorduk ancak Türkiye’de ve komşu ülkelerde yaşanan olayları bahane ederek gelmedi. Biz de çok umursamadık. Önemli olan buraya gelen misafirlerimizin ticaret yapması. Onların burada olmaması tanıtım anlamında bir şeyler katıyor ama bu dönem Rusya’dan müşterileri getirerek başarılı bir iş yaptığımızı düşünüyorum. 5 bine yakın misafirimiz var. Bunun yüzde 35’i Rus. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Rus müşterilerimizden yüzde 20’lik bir fireyle bu dönemi atlatıyoruz. Misafirlerimizin Türkiye’ye gelmesi için bütün zorluklar oluştu. Ama biz ikna edip başka şehirlerden getirmeye çalıştık. 4 ayrı uçak değiştirip gelenler var. Kontrollerle ilgili sıkıntılar yaşadık ve her şeye rağmen geldiler. Yaklaşık 7 milyon dolarlık bir kaybımız oldu. Ukraynalı Barbie lakaplı Model Valeria Lukyanova işin telafisini yaptı. Şu an Dosso Dossi Fashion Show yaptığı barış duyurusuyla bütün dünyaya barış yanlısı olduğunu gösterdi. Umarım mesaj yerine ulaşmıştır” dedi.

  • Hisarcıklıoğlu: “İslam Ülkeleri, Gelir Adaleti Ve Zenginlik İçin Ticareti Artırmak Zorunda”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla gerçekleştirilen 31’inci İSEDAK Toplantısı’nda konuşan TOBB Başkanı ve İslam Ticaret Sanayi Tarım Odası Başkan Yardımcısı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, zenginliği artırmanın ve aradaki bu gelir farkını azaltmanın yolunun İslam ülkelerinde ticareti arttırmak olduğunu vurguladı.

    İslam ülkelerindeki kalkınma konusunu ele alan İslam Konferansı Örgütü Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) Toplantılarının 31’incisi geniş bir katılımla gerçekleştirildi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı ve İslam Ticaret Sanayi Tarım Odası Başkan Yardımcısı M. Rifat Hisarcıklıoğlu yaptığı konuşmada 31’inci İSEDAK toplantısında özel sektöre verilen fırsattan dolayı teşekkür etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam ülkelerinin sorunlarına her zaman büyük bir önem verdiğini ifade eden Hisarcıklıoğlu Erdoğan’ın başta Filistin olmak üzere, Somali’de, Suriye’de sıkıntı çekenlere, ortak değerlere her zaman sahip çıktığını anlattı.

    Hisarcıklıoğlu, küresel ekonomik krizden bu yana dünyanın, hızlı bir değişim yaşadığına değinirken, “Ekonomik ve siyasi dengeler değişiyor, yeni bir küresel dönemin sancıları yaşanıyor. Bu değişimi okuyabilen, ve bu değişime hazırlık yapanların kazanacağı bir süreci yaşıyoruz. İslam dünyası olarak bizler, dünyayı iyi okumalıyız. Dönüşümü görmeliyiz. Bu yeni küresel döneme hazırlanırken, kendi özeleştirimizi de iyi yapmalıyız” diye konuştu

    TOBB Başkanı ve İslam Ticaret Sanayi Tarım Odası Başkan Yardımcısı M. Rifat Hisarcıklıoğlu İslam ülkeleri olarak çok büyük hazinenin üzerinde oturduklarına işaret ederek şöyle konuştu:

    “SESRIC verilerine göre İslam Coğrafyasının nüfusu, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 23’ü. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 69’u, dünya doğalgaz rezervlerinin yüzde 57’si İslam ülkelerinde. Coğrafi olarak da büyük bir avantajımız var. Dünyanın ticaret ve enerji koridorları üzerindeyiz. Hint okyanusunu Akdeniz’e bağlayan Kızıl Deniz ve Süveyş Kanalı; kuzeyi güneye bağlayan İstanbul Boğazı bizim topraklarımızda. Dünya zenginliğinden aldığımız pay sadece yüzde 11. Tek başına ABD dünya zenginliğinin yüzde 19’una, Çin ise yüzde 13’üne sahip. 57 İslam ülkesinin toplamı bu rakama ulaşamıyor. Daha vahimi dünyanın en az gelişmiş 48 ülkesinin 21’i maalesef İslam ülkeleri. Daha vahimi, İslam ülkeleri arasındaki gelir farklılığı çok büyük. En zengin İslam İşbirliği Örgütü üyesiyle en fakirinin kişi başı milli geliri arasında tam 630 kat fark var. Bu durum hepimizi rahatsız ediyor olmalı. Çünkü biz “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” diyen bir inancın mensuplarıyız. Zenginliğimizi artırmanın ve aramızdaki bu gelir farkını azaltmanın tek yolu İslam ülkelerinde ticareti arttırmaktır. Özellikle de birbirimizle yaptığımız ticareti arttırmak.

    Asırlarca birbirine düşman olan batı dünyası, birbirleri yaptıkları ticareti arttırarak birlikte zenginleştiler. Bunun en somut örneği yanı başımızda. AB ülkeleri, dış ticaretinin yüzde 70’ini birbirleri ile yapıyor. Batılı ülkeler şimdi, daha fazla işbirliği kuruyor. ABD, Avrupa Birliği ve Asya-Pasifik ülkeleri ile tek bir ekonomik blok haline gelmek için çalışıyor. Yani zaten zengin olan bu ülkeler, daha fazla zenginleşmek için bir araya geliyor. İslam ülkeleri olarak bizlerse dış ticaretimizin sadece yüzde 20’sini birbirimizle yapabiliyoruz. Elbette bu rakamda her yıl kademeli bir artış yaşanıyor. Ama hala potansiyelimizin çok çok altındayız. Bu konuda hızlı davranmak zorundayız”

    “EN ÖNCELİKLİ KONU TERCİHLİ TİCARET ANLAŞMASI”

    En öncelikli konunun İslam ülkeleri arasında ticareti artıracak olan Tercihli Ticaret Anlaşmasının hayata geçirilmesi olduğunu söyleyen Hisarcıklıoğlu, tercihli ticaret anlaşmasının ekonomik işbirliğinin ilk basamağı olarak görüldüğüne dikkat çekti. Bunun sadece belirli ürünlerde gümrük indiriminin sağlanması anlamına da geldiğini anlatan Hisarcıklıoğlu, “Ama biz bu adımı bile atmakta zorlanıyoruz. 57 ülkenin 12’si TPS-OIC’i imzaladı, TPS-OIC bu on iki ülke tarafından onaylandı. Ancak taviz listeleri güncellenmediği için TPS-OIC halen uygulamaya geçmedi. İslam ülkelerinin siyasi iradelerinden beklentimiz, anlaşmanın uygulamaya geçmesi için gerekli adımları atmaları, bizlerin önünü açmalarıdır” ifadesini kullandı.

    Diğer önemli konunun da vize uygulamaları olduğunu açıklayan Hisarcıklıoğlu şunları söyledi: “Bizim kültürümüzde kardeşler birbirinin evine vize alıp değil, selam verip girer. Ama biz burada birbirimize engel koymaya devam ediyoruz. Unutmayalım ki insanlar girip çıkarken zorlandıkları ülkeyle değil, rahat ulaşabildikleri ülkeyle ticaret yapar. Sayın Cumhurbaşkanımız önderliğinde Türkiye bu alanda çok önemli adımlar attı. Pek çok ülke ile vizesiz geçiş imkanına kavuştuk. Bunun somut faydalarını da kısa sürede gördük. Bu ülkelerle karşılıklı ticaretimiz ve turizm faaliyetimiz ciddi oranda arttı. Türk iş dünyası olarak beklentimiz, İslam ülkelerinin bu konuda topyekün ve kapsayıcı bir politika geliştirmesidir.

    Üçüncü önemli konu da ticari sorunların hızlı çözümüdür. Bizler gecikmiş adaletin bile adaletsizlik olduğunu söyleyen bir dinin mensuplarıyız. Aramızdaki ticareti arttırmak istiyorsak sorunlara hızlı ve adil çözüm üretmeliyiz. Bu kapsamda ticari sorunların karara bağlanacağı ortak bir tahkime sahip olmalı, bu konuda ortak iradeyi ortaya koymalıyız.

    Türkiye olarak biz bu coğrafyada petrol ve doğalgazı olmadan, özel sektöre dayalı olarak zenginleşebilmiş tek ülkeyiz. Türk özel sektörü ve TOBB olarak, girişimcilik tecrübemizi kardeşlerimizle paylaşmaya hazırız. Hali hazırda; hizmet üreten, girişimciliğe destek veren Ticaret ve Sanayi Odası sistemi için, İslam ülkelerine kapasite geliştirme programları uyguluyoruz. Aynı şekilde, yatırım ortamının iyileştirilmesi, organize sanayi bölgeleri, ulaştırma ve modern ticaret borsaları gibi alanlarda tecrübemizi aktardığımız programları gerçekleştiriyoruz. İslam Coğrafyasının birer parçası olan bizler, bildiklerimizi birbirimizle paylaştıkça zenginliğimiz katlanarak artacaktır. Çünkü bizim inancımızda vermek; malı, bilgiyi, tecrübeyi eksiltmez, çoğaltır. Unutmayalım ki, ancak bu şekilde ümmetin refah ve huzurunu artırabiliriz”.

  • 40 Bin Türkmen Göç Etmek Zorunda Kaldı

    Adana Büyükşehir Belediyesi ve Kızılay, Rus uçaklarının havadan, Hizbullah ve Esad askerlerinin karadan saldırdığı Bayır-Bucak Türkmenlerine yardım götürdü.

    Hatay’ın güneyindeki Bayır-Bucak Türkmenleri katliam tehdidiyle karşı karşıya. Rus uçaklarının ağır bombardımanı ve İran’ın binlerce milis desteğiyle Türkmen dağında ilerleyen Suriye ordusu, bölgedeki yüzlerce yıllık Türk varlığına son vermek üzere. Yapılan katliam nedeniyle 40 bin sivil göç etmek zorunda kalırken, Adana Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı ve Kızılay Adana Şube Başkanlığı Türkmenler için seferber oldu. Yayladağı’nda sınırı geçerek Türkmenlere ulaşan iki kurum burada savaş sırasında zor durumda kalan sivillere giyecek, yiyecek ve sağlık yardımında bulundu.

    SALDIRILARA ’DUR’ DENİLMELİ

    Adana Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Dairesi Başkanı Dr. Fatih Karayandı, Esad, Hizbullah ve Rus uçaklarının saldırılarını bitirmemesi durumunda büyük bir insanlık dramının ortaya çıkacağını belirterek “Topraklarını savunan muhalifler, hiçbir IŞİD’linin bulunmadığı bölgeyi 15 gündür bombalayan Rus uçaklarının bombaları altında geri çekilmek zorunda kaldı. İran destekli rejim militanları Türkmen dağına girdi. Esad ordusunun stratejik Gımam tepesini almasıyla ilk adımını attığı Bayır Bucak harekatında dün, bölgenin merkezi durumundaki Kızıldağ’ın da alınmasıyla Bayır Bucak genelinde Rusya-Esed hakimiyeti kuruldu. Biran önce buna bir ’dur’ denilmeli. Türkiye’den güçlü bir sesle bunun önüne geçilmeli. Kurtuluş Savaşında Çanakkale ne ise şimdi de Türkmen dağı, Bayır Bucak Türkleri odur.”

    Yardıma giden ekibin o sırada atılan bombalardan yaralanan sivillere müdahalede bulunduğu belirtildi.