Etiket: Zorunda

  • Trump: “Seçimleri kazanamazsam ABD’liler Çince öğrenmek zorunda kalır”

    Trump: “Seçimleri kazanamazsam ABD’liler Çince öğrenmek zorunda kalır”

    ABD Başkanı Donald Trump, 3 Kasım’da yapılacak Başkanlık seçimlerine yönelik yaptığı açıklamada, “Seçimleri Joe Biden kazanırsa ABD halkı Çince öğrenmek zorunda kalacak” dedi.

    ABD’de yaklaşan 3 Kasım’da yapılacak Başkanlık seçimleri öncesi tansiyon yükseliyor. ABD Başkanı Donald Trump bir radyo programında yaptığı açıklamada seçimleri Demokrat rakibi Joe Biden’ın kazanması halinde ABD’lilerin Çince öğrenmek zorunda kalacağını ifade etti. Başkan Trump, “Seçimleri kazanamazsam Çin, ABD’nin sahibi olacak. ABD halkı Çince öğrenmek zorunda kalacak” dedi. Trump, Çin’i yeni tip korona virüsün (Covid-19) yayılmasını kontrol altına alamadığı ve hastalığın erken aşamalarında hastalık hakkındaki bilgileri gizlediği için suçlarken, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile daha önce samimi olan ilişkisinin artık kötüye gittiğini ifade etti.

  • Türk-İş İl Temsilcisi Gökçan: “Çalışanlar her yıl daha fazla vergi ödemek zorunda kalıyor”

    Türk-İş İl Temsilcisi Gökçan: “Çalışanlar her yıl daha fazla vergi ödemek zorunda kalıyor”

    Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun aldığı karar doğrultusunda, konfederasyonun vergi konusundaki taleplerini kitlesel düzeyde kamuoyunun gündemine taşımak için 81 ilde imza kampanyası başlatıldı.

    Anayasanın ‘vergi ödevi’ başlıklı 73’üncü maddesinde ‘Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür’ ifadesi yer aldığını ifade eden Türk İş İl Temsilcisi Demiryol iş Sendika Başkanı Yusuf Gökçan, bu düzenlemeden amaçlanan, herkesin kamu harcamalarını finanse etmek üzere vergi ödemekle yükümlülüğü olduğu ancak bu ödemenin herkesin mali gücüne göre olması gerektiğini söyledi.

    Gökçan,“ Bu düzenlemeden amaçlanan, herkesin kamu harcamalarını finanse etmek üzere vergi ödemekle yükümlülüğü olduğu ancak bu ödemenin herkesin mali gücüne göre olması gerektiğidir. Ülkemizde gelir vergisi mükelleflerinin büyük çoğunluğunu ücret geliri elde edenler oluşturuyor. Ücretli çalışanlar üzerinde hem doğrudan gelir ve kazanç üzerinden alınan hem de dolaylı olarak mal ve hizmet üzerinden alınan vergilerin ağır yükü bulunuyor. Kamu ve özel sektörde çalışan milyonlarca memur ve işçinin gelir vergileri kaynağından kesinti yapılarak ödeniyor. Ücretlerimizden kesilen vergiler, gelir vergisi hasılatının önemli bir kısmını oluşturuyor. Bugün ülkemizde uygulanan vergi politikaları nedeniyle, işçiler üzerindeki ağır bir vergi baskı bulunuyor. İşçinin eline geçen net ücret, vergi kesintileri nedeniyle, yılbaşına göre geçen sürede giderek geriliyor. Ücretli çalışanların net ücreti, bir yandan enflasyon nedeniyle satın alma gücünü kaybetmesiyle, diğer yandan artan vergi oranı nedeniyle azalıyor. Ortalama aylık brüt ücreti 4 bin 500 TL olan bir işçi Ocak ayında 3 bin 409 TL net ücret alırken Haziran ayında net ücreti 191 TL daha azalarak 3 bin 218 TL’ye düşüyor. Temmuz ayında ücreti yüzde 4 oranında artsa bile, yıl sonunda 349 TL eksilerek 3 bin 60 TL’ye geriliyor. Bu vergi düzeni adil değildir. Hakka ve hukuka uygun değildir. Anayasanın ilgili maddesiyle bağdaşmayan bu anlayış sürdürülebilir değildir. TBMM’ye sunulan vergi düzeninde yeni değişiklikleri içeren yasa teklifi emekçilerin beklentilerini karşılamıyor, vergi adaletsizliğini ortadan kaldırmıyor. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullara ve sosyal beklentilere cevap getirmiyor.”

    ÇALIŞANLAR HER YIL DAHA FAZLA VERGİ ÖDEMEK ZORUNDA KALIYOR

    Çalışanlar her yıl daha fazla vergi ödemek zorunda kaldığını belirten Türk İş İl Temsilcisi Demiryol iş Sendika Başkanı Yusuf Gökçan, talep ve beklentilerinin vergide sağlanacak düzenlemelerin, ücretli çalışanlar aleyhine olan haksız ve adaletsiz durumu ortadan kaldırması ve emekçiler lehine iyileştirme yapılması gerektiğini söyledi.

    Gökçan, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Bu teklifte, ücretliler lehine olan ayırım ilkesi yine gözetilmiyor. Ve çalışanların 2005 yılında yüzde 15-20-25-30-35 olan gelir vergisi tarifesine uygulanan vergi oranı, 2006 yılından bu yana yüzde 15-20-27-35 olarak uygulanıyor. Yetmiyor, 2005 yılında gelir vergisi tarifesi brüt asgari ücretin 13,5 katı iken, günümüzde 7 kat olarak hesaplanıyor. Çalışanlar her yıl daha fazla vergi ödemek zorunda kalıyor. Bütün taleplere rağmen gelir vergisi tarifesi ücretliler lehine iyileştirilmiyor. Bu uygulama sosyal adaletle bağdaşmıyor. Oysa dar ve sabit gelirli geniş kesimlerin beklentisi, çağdaş ve adil bir vergi sisteminin oluşturulmasıdır. Türkiye’de uygulanmakta olan tüm vergi kanunlarında öncelik ‘vergi adaleti’ sağlanması olmalıdır. Bu yönde atılan adımlar Konfederasyonumuz tarafından olumlu karşılanacaktır. Ancak doğrudan ve dolaylı vergilerin en büyük ödeyicisi olan işçileri, işverenler ile aynı oranlarda vergilendirmek haksızlıktır, adaletsizliktir. Türkiye’de vergi alanında yapılacak bir ‘reform’ ancak ücretliler aleyhine var olan bu adaletsiz yapının değiştirilmesiyle mümkün olacaktır. TÜRK-İŞ olarak ücret kazançları bakımından, asgari ücretten alınan verginin kaldırılması temel talebimizi tekrarlamak isteriz. ‘En az geçim indirimi’ uygulamasıyla da, belirlenecek tutarın üzerinde bir gelir elde edilmesi sonrasında vergilendirmenin başlaması sağlanmalıdır. Öncelikle emek üzerindeki vergi yükünün azaltılması ve verginin geniş kitlelere adil bir şekilde yansımasının sağlanması gerekmektedir. O nedenle, gelir vergisi tarife basamakları ve oranları acil olarak güncellenmelidir. Talebimiz ve beklentimiz, vergide sağlanacak düzenlemelerin, ücretli çalışanlar aleyhine olan haksız ve adaletsiz durumu ortadan kaldırması ve emekçiler lehine iyileştirme yapılmasıdır. Bu ülkenin sağladığı kaynakları kullanarak gelir ve servet elde edenler, topluma karşı yükümlülüklerini yerine getirmeli ve kazançları oranında vergi ödemeleri sağlanmalıdır. İdeal bir vergi sistemi sosyal devlet ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde olmalıdır. Ekonomide sağlanan değerin daha adaletli paylaşılması ancak bu şekilde mümkün olur. TÜRK-İŞ olarak, bu adaletsiz vergi düzeninin değiştirilmesini, emekçilerin vergi yükü altında ezilmesine son verilmesini talep ediyoruz.”

  • Yılmaz Vural: “Göremedim diye bir şey yok, herkes sahanın içindeyse her şeyi görmek zorunda”

    Spor Toto 1. Lig’in 15. haftasında evinde Giresunspor ile berabere kalan Adana Demirspor’da Teknik Direktör Yılmaz Vural, ”Maalesef bu VAR sistemi yukarıda niye var da aşağıda niye yok, onu anlamış değilim. Burası lig değil mi” dedi.

    Basın toplantısında açıklamalarda bulunan Teknik Direktör Yılmaz Vural, ”Çeviremedik maçı. Çok çaba sarfetti çocuklar. Bu lig maçları böyle maalesef. Tabii ki Giresun’da çaba sarf ediyor. Geçen haftaki Giresunspor ile alakası olmayan bir görüntü. Daha istekli, iyi savundular. Tabii biz golü atamadıkça rakibin dirençleri de attı ve sonuç alarak da beklediğimiz ve hiç düşünmediğimiz iki puanı kaybettik. İki dakika daha topu kendimizde tutabilirdik. Böyle hakem hatası da olur kendi hatamız da olur. Buna müsaade etmemesi gerekiyordu. Çok pahalı bir deneyim bizim için. Defalarca izledim. Korner geliyor Bahadır Erol eliyle topu önüne alıyor. Kendi aldığı topa vuruyor gol alıyor. Öncesinde de zaten korner değil aut. Bundan önceki maçta da olmayan bir penaltı oldu. Bugün de aynı şekilde. Tamam, hata insana ait de çok net artık. Hakem orada bunu gözlemesi gerek. ’Göremedim’, Göremedim diye bir şey yok herkes sahanın içindeyse her şeyi görmek zorunda. Maalesef bu VAR sistemi yukarıda niye var da aşağıda niye yok. Onu anlamış değilim. Burası lig değil mi” diye konuştu.

  • Bakım masrafları için en çok vakit geçirdiği bilgisayarını satmak zorunda kaldılar

    Antalya’da 6 yaşında kas erimesi (Müsküler Distrofi) teşhisi konulan 16 yaşındaki Furkan Küçük, yaşam mücadelesi veriyor. Tedavisi mümkün olmayan hastalığı yüzünden evinde yatağa bağlı durumdaki Furkan’ın masrafları karşısında bellerinin büküldüğünü dile getiren annesi, oğlunun hastayken en sevdiği bilgisayarını dahi satmak zorunda kaldığını söyledi.

    Antalya’nın Kepez ilçesinde yaşayan Tülay Yurdakul’un 3 çocuğundan en küçüğü Furkan Küçük’ün henüz 6 yaşındayken yürümesinde aksaklıklar meydana geldi. Durumu fark eden annesi Tülay Yurdakul, oğlunu Akdeniz Üniversitesine götürdü. Burada tahlil ve testleri yapan Furkan’a tedavisi henüz Türkiye’de mümkün olmayan kas erimesi (Müsküler Distrofi) teşhisi kondu. Zamanla durumu daha kötüye giden Furkan, solunum sorunu ve hareketlerinde kısıtlamaların artmasıyla yatağa bağlı hale geldi. Çocuklarının yurt dışında kök hücre tedavisiyle düzelebileceğine inandığını söyleyen aile ise, Furkan’ın 4 bin 300 lirayı bulan aylık bakım masrafları karşısında bellerinin büküldüğünü ifade etti.

    Furkan’ın durumunu 6 yaşına kadar anlayamadıklarını anlatan anne Tülay Yurdakul, yaşadıkları zorlu süreç karşısında maddi ve manevi olarak çok hırpalandıklarını söyledi. Oğlunun tedavi olması için yardım beklediğini ifade eden Yurdakul, “Ben Furkan’ın ellerinin oynamasını istiyorum. Artık gücüm kalmadı. Aldığım bin 600 lira bir para ama giderimiz çok fazla. Ekmek alamayacak duruma geldik. Furkan’ın hayatına girersek sorduğu çok sorular var. Ama ben artık hiçbirine cevap veremez hale geldim. Malzeme masrafını karşılamak için oğlumun en son oynadığı bilgisayarını sattım. ’Anne bana bilgisayar alacak mısın? Ben niye böyle oldum anne? Ben niye koşamıyorum?’ diye soruyor. Bir çocuk ne ister? Çocukluğunu yaşayamadı ki Furkan, ona ben ne anlatayım” dedi.

    Yurdakul, yurt dışında kök hücre tedavisi olunabileceği yönünde araştırmalar yaptıklarını da sözlerine ekleyerek, yardımseverlerden yardım talep ettiğini dile getirdi.

    Hırsızlar jeneratörü çaldı

    Furkan’ın eniştesi Şahin Çebi ise, çaresiz durumda olduklarını ve Furkan’ın solunum cihazını sürekli kullanması halinde akciğerlerinin riskle karşı karşıya olduğunu belirtti. Solunum cihazının kapanması halinde Furkan’ın yaşamını kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldığını aktaran Çebi, “Elektrik kesildiğinde sıkıntı yaşıyoruz. Önceden jeneratörümüz vardı, hırsızlar çalıp götürdü. Onu alacak durumumuz da yok. Binanın yangın merdiveni, asansörü yok. Herhangi acil bir durum olduğunda yapacak bir şeyimiz yok” diye konuştu.

  • Kendi öz çocuklarını evlatlık almak zorunda kaldılar

    Hafta içi her gün ATV ekranlarında yayınlanan Esra Erol’da programında filmlere konu olacak ilginç bir olay yaşandı. Programa katılan İdris-Hicran çifti öz kızları Kader’i yıllar önce evlatlık aldıklarını açıkladı. Yaşananlar karşısında şoke olan 25 yaşındaki Kader ise “Ben evlatlık alınmış bir çocuk muyum? Yoksa İdris-Hicran Özer çifti benim biyolojik ailem mi?” sorusunun cevabını yarın Esra Erol’da açıklanacak DNA testi sonucunda öğrenecek.

    Kimliğini kaybeden Kader Özer, yeni kimlik çıkarmak için Nüfus Müdürlüğüne gittiğinde hayatının şokunu yaşıyor. Burada kendisine evlatlık olduğu söylenince neye uğradığını şaşıran Kader, bu durumu sorgulama başlıyor. Kafasındaki soru işaretleri artınca bu sorunu çözmek için Esra Erol’da programına başvuruda bulunuyor.

    Anne Hicran Özer ise, 21 Mayıs 1993 tarihinde Yeşilyurt Devlet Hastanesinde kızı Kader’i kucağına aldığını, kızını emzirdikten sonra uyuya kaldığını ve uyandıktan sonra çocuğunun kaçırıldığını öğrendiğini açıkladı. Aynı odada kaldığı bir hastanın avukat refakatçisi sayesinde kaçıran kişinin robot resminin çizildiğini belirten Hicran Özer, sürecin hızlandığını ifade etti.

    Baba İdris Özer ise, “Benim ailemden hiçbir şüphem yok, bize çocuğu teslim eden görevli memur o zamanın parasıyla 10 milyon TL para istedi” açıklamasında bulundu.

    Süreç burada bitmiyor. Hastaneden ayrıldıktan sonra kaçırılan çocuğunu her yerde arayan aile, robot resmi tüm ülkeye yayıyor. Haberlerde gazetelerde yer alıyor. Kaçıran kişi korktuğu için bebeği Konya’da otobüste bırakıyor ve acılı aile bebeğini çocuk esirgeme kurumundan teslim alıyor. Çocuklarına kavuşmanın mutluluğunu yaşayan aile kimliğini çıkarıyor.

    İzmir Cumhuriyet Savcılığının başlattığı soruşturma sonrasında aileden DNA testi isteniyor. Sonuçlar geldiğinde ise annenin biyolojik anne olduğu babanın ise olmadığı söyleniyor. Bu testin ardından Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından açılan “nüfus kaydının iptali davası”nda Kader, İdris-Hicran Özer çiftinin nüfusundan siliniyor. Aile bu durumu hiçbir zaman kabul etmiyor. Uzun süreden beri çocuğu yanlarında bulunduran aile başlangıçta koruyucu aile, daha sonra açtıkları dava ile de evlatlık ediniyorlar. Bu dava süreci aile için sıkıntılı geçiyor. Zira annenin yasal mevzuata göre evlat edinme konusunda yaşı tutmuyor. Bu nedenle yaşı büyültülüyor. Hatta yasal anlamda evlat edinebilmek için çocuk sahibi olmamaları gerektiğinden hamile kalmamaya da yasal süreç devam ederken özen gösteriyor.

    Kader Özer, şuan öz ailesinde evlatlık olarak gözüküyor. Yaşananlar karşısında şoke olan 25 yaşındaki Kader “Ben evlatlık alınmış bir çocuk muyum? Yoksa İdris-Hicran Özer çifti benim biyolojik ailem mi?” sorusunun cevabını Esra Erol’da arıyor.

    Yarın DNA testi sonucu Esra Erol’da açıklanacak.