Etiket: Yönleriyle

  • “Tüm Yönleriyle Velayet” sempozyumu düzenlendi

    “Tüm Yönleriyle Velayet” sempozyumu düzenlendi

    EBB ve Atatürk Üniversitesinin düzenlediği “Tüm Yönleriyle Velayet” sempozyumunun açılış panelinde bir konuşma yapan Toplumsal Araştırmalar Merkez Müdürü Prof. Dr. Mevlüt Özben velayetin sosyolojik boyutuna ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

    Boşanmanın, aile üyelerinin yaşam gerçekliğine kısa devre yaptıran, hatta söz konusu gerçekliği ekseninden kaydıran çok önemli bir konu olduğunu altını çizen Özben şunları söyledi:

    “Aile bütünlüğünün bozulma nedenlerinin başında gelen boşanmanın doğrudan sonuçlarından biri olan çocuk ya da çocukların velayeti konusunu birçok disiplinin kendi perspektifinden ele alır. Velayet en yalın biçimiyle, on sekiz yaşından küçük çocukların tabi olacağı otoriteye göndermede bulunan bir kavramdır. Evlilik devam ettiği müddetçe anne ve babanın müştereken paylaştığı velayet, eşlerden birinin ölmesi durumunda sağ kalan eşe, boşanma halinde ise hukuki çerçeveye sadık kalınarak hakim kararı ile belirlenen eşe verilir. Özellikle ailenin bütünlüğünün bozulması durumunda güçlü sosyal içerimlere sahip bir konu olarak ön plana çıkan velayet bahsinde kolektif vicdana ve sağduyuya uygun olacak şekilde “çocuğun yüksek yararı” temel referans olarak ele alınır. Başka bir deyişle, boşanma gibi aile bütünlüğünü doğrudan ortadan kaldıran durumlarda hukuk kurumunun önceliğini çocuğun yüksek yararı oluşturmaktadır. Şurası açık ki, aile ile ilgili tüm tanımlama çerçeveleri dahlinde “yakınlık” öne çıkan özelliklerin başında gelir. Bu bağlamda denilebilir ki, aile kavramıyla iç içe geçmiş olan kavramlardan biri de mahremiyettir. Boşanma olgusu tam da bu alana, yani mahremiyete yönelik tahribatlar içerir. Boşanma süreci başladığında aile ve üyelerine hitap eden en önemli kavram olan “yakınlık” yerini hızla” mesafeye” bırakır. Mesafe yasallaştığında, yani evlilik hukuki bir hüküm olan “boşanma” ile sonlandırıldığında “yakınlık” nosyonuna sıkı sıkaya bağlı olan en mahrem ilişkiler de (örneğin ebeveynlikler) kopma noktasına gelir. İşte tam da bu nokta da velayet, en başta da çocuğun yüksek yararı ilkesini gözeterek, kopma noktasına gelen ebeveynlik ilişki ve şartlarına yönelik hukuki bir düzenleme girişimini ifade eder. Çağımızın stres çağı olarak nitelendirilmesine neden olan bireysel stres kaynaklarının artmasıyla, toplumlarımızda tahammülsüz bireyler de artmıştır. Buna ek olarak, ihtiyaca yönelik olmayan hazza dayalı tüketimi hedef alan tüketim çılgınlığı, medyanın ürettiği yeni değerler sonucu oluşan yozlaşmalar ve evlilikte maddi değerler üzerine kurulmak istenen yaşam tarzı gibi faktörler de evlilikleri ve elbette aileleri olumsuz etkilemektedir”

    Ailenin, yakınlığı mahremiyet düzleminde ihdas eden en önemli kurum olduğunu ifade eden Özben, “Günümüzün aşırı bireyselleşme, yalnızlık vb. sorunları bakımından da sığınılacak son liman olan ailenin bu özelliğinden uzak olacak şekilde değiştiği ve dönüştüğüne ilişkin söylem ve çalışmaların çokluğuna karşın aile bugün bile, hali hazırda, yakınlık/mahremiyet ilişkilerinin merkezi olma sorumluluğunu üstlenmeye devam etmektedir. Tam da bu yüzden, ailenin bütünlüğünün bozulması demek aynı zamanda toplumsal dünyalarımızdaki en sahici yakınlık ilişkisinin de parçalanması anlamına geldiği için dramatik bir değişimdir. Ebeveynlik ilişkileri ve şartlarına yönelik hukuki bir düzenleme girişimi olarak velayetin süreç içerisinde çocukla ilişkiyi bir tür mülkiyet ilişkisine dönüştürüp-dönüştürmediğine yönelik çalışmaların yeniliği ve azlığının da velayetin sosyolojik boyutuna ilişkin değerlendirmeleri kısıtladığını belirtmek gerekir. Sosyolojik bakımdan velayet konusu çocuklar dışında eşlerin de, yani ebeveynlerin baş başa kaldığı sosyal durum bilgilerine yönelik bir okumayı da içerir. Eşlerin anne ve baba olarak sosyal statü ve rollerinin yeniden düzenlendiği boşanma süreçleri sonucunda velayet kurumunun bu roller üzerindeki olumlu-olumsuz etkilerinin tartışılması büyük önem taşımaktadır. Boşanma ve velayete yönelik hukuki hüküm sonucunda ebeveynlerden birinin bu sosyal rolünü daha bir sağlamlaştırırken diğerinin tam da bu noktada ötekileştirilip-ötekileştirilmediği tartışılan konuların başında gelmektedir” diye konuştu.

    18 yaşından küçüklerin her şart ve durumda çocuk sayılması gerektiğine de değinen Özben sözlerine şu cümlelerle son verdi:

    “Şimdi bir düşünün; hukuken 18 yaşından küçük bir çocuğun organını bağışlaması ya da kendi rızası olsa bile organının alınması mümkün değilken; bir bakıma onun yaşamının elinden alınması anlamına gelen çocuk yaşta evliliklere kimi durumlarda (çocuğun rızası gibi) izin verilmesini bir türlü anlayamıyorum.”

  • ‘Tüm yönleriyle Velayet’ konusu, Atatürk Üniversitesi’nde, Kadem ile ele alındı

    ‘Tüm yönleriyle Velayet’ konusu, Atatürk Üniversitesi’nde, Kadem ile ele alındı

    “Tüm Yönleriyle Velayet Sempozyumu” için, Atatürk Üniversitesi ile iş birliği yapan Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), sağlıklı bireyler ve sağlıklı bir toplum için çalışmalarını ortaya koydu.

    3 oturum olarak süren sempozyumun açılış paneli, Saliha Gümrükçüoğlu moderatörlüğünde gerçekleşti.

    Panelde Prof. Dr. Şevket Topal, Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök, Prof. Dr. Mevlüt Özben, Av. Derya Yanık sunum yaptı.

    Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM)ve Atatürk Üniversitesi, Vesayet sempozyumu düzenledi. Sempozyum’a Vali Yardımcısı Uğur Köroğlu, Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, Atatürk Üniversitesi Rektör Ömer Çomaklı, KADEM Başkanı Dr. Saliha Gümrükçüoğlu, KADEM Erzurum İl temsilcisi Avukat Fatime Alkan, Akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

    ‘Gümrükçüoğlu ilk defa Erzurum’a geldi’

    KADEM Erzurum İl temsilcisi Avukat Fatime Alkan, “Velayet ile ilgili önemine binaen Başkanımız Saliha Gümrükçüoğlu ilk defa Erzurum’a defa geldi. Kamu yararına bir sivil toplum kuruluşu, bizim çalışma alanımız kadın ve aile, 4,5 yıldır Erzurum’da çok önemli çalışmalar yapmaktayız. Büyükşehir’in bünyesindeki ESMEK, Halk Eğitim Merkezlerindeki kadınlarımız, eğitim çalışmalarımız, İŞKUR ile düzenlediğimiz kurslarımız, seminerlerimiz ve sevgi evlerindeki çocuklarımız için yaptıklarımız aslında Güçlü aile, güçlü kadın, güçlü toplum için yapılan işler. Çocuklar geleceğimiz, göz nurumuz, yetişkinler için elimizden gelen ne ise onu yapacağız. Fiziken ve ruhen sağlıklı bireyler, sağlıklı çocukla, sağlıklı anne babadan geçer” dedi.

    ‘Aile yapımızın korunması ve güçlenmesi adına’

    Kadem Başkanı Saliha Gümrükçüoğlu, “Kadem, kadının insanlık onurun temsil etmek üzere savunuculuk yapmayı kendine misyon edilmiş bir sivil toplum kuruluşudur. STK olarak kurulduğumuz ilk günden bu yana, Aile bireylerinin güçlendirilmesi ve kültürel değerlerimizin güçlenmesi için katkılar sağlıyoruz. Kadınların ihtiyaçlarına dikkat çekmek ve sorunlarına dikkat çekmek amacıyla, kültürel birikim ve geleceklerimizden ilham alarak alternatif bir söylem ileterek hazırladığımız kadın araştırmalarımız var. Her yıl farklı temalarda Ulusal ve Uluslararası düzeyde katılım sağlanan, toplumsal cinsiyet adaleti kongreleri düzenliyoruz. Kadın ve yoksulluk, kadın ve aile, boşanma, demografik dönüşüm gibi temalarımızı adalet çerçevesinde işliyoruz. Bir sonraki temamızda ebeveynliği tartışacağız, çağrıya çıktık. İki yılda bir adalet zirvesi düzenliyoruz. Tüm dünyadaki kadınların ortak sorunlarını tartışıp çözüm arıyoruz.

    Velayet konusunu gündeme aldık. Çocukların hak ve hürriyetlerinin korunmasının yansıra, fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı yetişmeleri, adalet ve merhameti önceleyen ebeveynlerin gözetimi altında ancak olabilir. Çocukların gelişme sürecinde, uygun ortamlarda bulunmaları ve haklarının güvence altına alınması, sağlıklı birey olarak toplumda yer almalarının birinci şartıdır. Hak ve menfaatlerinin korunması yansıra olası tehditlere karşı tedbirlerin alınması gerekir. Dolayısıyla Velayet konusunu, aile yapımızın korunması ve güçlenmesi adına da bu sempozyumu değerlendiriyorum. ‘Geleceğe iş başı’ projesi adı altındaki eğitimimizle çeşitli nedenlerle ailelerinden uzak olmak zorunda kalan kızlarımıza destek veriyoruz. Savaşta en çok mağdur olan kadınlar ve çocuklarımız için yani Suriyeli mülteciler için de, Eşini kaybetmiş ve çocuklarına kendi bakmak zorunda olan kadınlarımıza katkılar sağlıyoruz” şeklinde konuştu.

    Atatürk Üniversitesi Rektör Ömer Çomaklı, “Geleceğe yapılan yatırımların en kıymetlisi düzgün bireyler yetiştirmenin temeli ailedir. Anne baba ile ilişkiler tarihimiz boyunca, bireysel anlamda ve toplum nezdinde çok kıymetli bulunmuştur. Tarihsel ve toplumsal olarak çok kıymetli bir değişim ve gelişim gösteren Velayet hakkı ve düzenlemesi, özel anlamıyla anne babayı geniş anlamda toplumu ilgilendirmektedir” sözlerini kaydetti.

    ‘İcra ile çocuk teslimi yapılıyor’

    Erzurum Vali Yardımcısı Uğur Köroğlu, “Çocuklarımızın maddi, manevi gelişimi, toplum açısından çok önemli, Sağlıklı bir manevi ve zihinsel gelişimi sağlanması bağlamında olumlu davranışlar kazandırılarak terbiyeli ve ahlaklı bir birey yetiştirmek önemlidir. Çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması ebeveynlerin sorumluluğu dahilinde olan konular, ancak sorumluluk sahibi bireylerin ile mümkündür. Sorumsuz ebeveynlere bırakılmayacak kadar da önemli hususlardır. Diğer bir önemli hususlardan olan konu ise çocuk teslimi konusudur. Dramatik görüntülerle kamuya yansıyan, Mahkeme kararına rağmen çocuklarını göremeyen eşler, icra ile çocuk teslimine başvuruyor. Değişik konu ve başlıklar ile değerlendirilecek Velayet sempozyumunda, aile yaşantımıza ve toplumumuza katkılar sağlayacağını düşünüyorum” dedi.

    ‘Evlilik okulu kuracağız, eğitimler vereceğiz’

    Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen ise “Çelişki nerede, Her toplumun bir medeniyet anlayışı var. Bize de toplum olarak, 200 yıldan beri bize dayatılan batılı olma anlayışı var. Öyle değerler vardır ki bir medeniyet diğerini asla kabul etmez. Yaşanan sıkıntı aslında burada, bizler gençlerimize nasıl bir eş anlayışının olması gerektiğini okullarda vermemiz gerekiyor. Evlilikler, birbirlerini tanımadan yapılıyor ve kısa sürüyor. Biz birbirimize ilgi göstermeliyiz. Çocuklarımıza en çok evlilikle ilgili Peygamberimizin, Hz. Aişe’ye nasıl davrandığını öğretmemiz lazım. Okullarda bu anlayışı vermemiz gerekiyor. Evlilik okulunu kuracağız. Toplumumuzu eğiteceğiz. Değerlerimizi toplumumuza enjekte edeceğiz. Allah’ın insanlara verdiği en büyük nimet evlattır. Evliliğe karar verme aşamasında ailelerinizle istişare yapın, kültürünüzü adetlerinizi iyi araştırın” şeklinde konuştu.

    3 oturum olarak gün boyu süren Velayet Sempozyumu, açılış paneli Saliha Gümrükçüoğlu moderatörlüğünde gerçekleşti. Panelde Prof. Dr. Şevket Topal, Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök, Prof. Dr. Mevlüt Özben, Av. Derya Yanık sunumlar yaptı.

    Prof. Dr. Şevket Topal, “Velayet ve vesayet kavramlarının bazı durumlarda iç içe olduğunu veya karıştığını vurguladı. Velayet, akrabalık ilişkileri ile alakalıyken, vesayet bir başka kanuni temsilci yoluyla yapılan, mali haklar ve şahsi haklar ile alakalı olduğu söyledi.

    Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök ise Birleşmiş milletle çocuk haklarına dair sözleşmeden bahsetti. Çocuğun doğum sonrası kadar, doğum öncesi hakların da olduğunu belirtti. Kök, “Adli tıp açısından bulunmuş çocuklar var. Velayeti şöyle algılıyoruz, soy bağının özel bir durumu olarak algılıyoruz. Soy bağını incelememiz gerekir. Soy bağında çocuğun annesi, onu doğurandır. Ancak, ülkemizde şuan olmayan taşıyıcı annelik konusu da mevcut. Bebeğinizi istediğiniz cinsiyette bile yaptırabiliyorsunuz. Etik açıdan velayeti nasıl oluşturacağımız konusu ortaya çıkıyor. Soy bağında, Biyolojik olarak DNA parmak izi ile babanın kim olduğu bulunabiliyor” dedi Ahmet Nezih Kök, soy bağını geniş anlamda ele alırken, çocuğun, rahime düşme ve fetüs halindeki haklarını da alt başlıklarla açıkladı.

    Tüm Yönleriyle Velayet Sempozyumunun ilk oturumunda, Dr. Öğr. Üyesi Taner Emre Yardımcı, Dr. Öğr. Üyesi Kübra Ercoşkun Şenol, Dr. Öğr. Üyesi Esra Yıldız Üstün ve Dr. Öğr. Üyesi Aslı Açıkgöz; ikinci oturumunda , Gülhan İçen, Farma Akdağ, Cansu Yılmaz, Doç. Dr. İsmail Seçer, Velayet sürecinin çocuklar üzerindeki psikolojik yankıyı anlatması üzerine Dr. Öğr. Üyesi Hicran Doğru, Dr. Öğr. Üyesi Sevim Karaoğlu, Dr. Öğr. Üyesi Fatma Güngör ve Uzm. Psikolog Binay Bilge Annak konuştu.

    3’üncü ve son oturumda ise, İslam hukuku üzerinde ve tez analizleri çalışmalarını Doç. Dr. Halide Arslan, Doç. Dr. Adnan Memduhoğlu, Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Genç, Dr. Öğr. Üyesi Yurdagül Boğar ve Dr. Tuba Işık yer aldı.

  • “Mobbing” tüm yönleriyle ele alındı

    “Mobbing” tüm yönleriyle ele alındı

    Atatürk Üniversitesi ev sahipliğinde, Erzurum Valiliği ve Mobbing ile Mücadele Derneğinin katkılarıyla düzenlenen “Mobbing Nedir, Ne Değildir?” konulu program, Kültür Merkezi Mavi Salonda yoğun bir katılımla düzenlendi.

    Programa, Erzurum Valisi Okay Memiş, Rektör Prof. Dr. Ömer Çomaklı, kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri, Mobbing ile Mücadele Derneği Erzurum Temsilcisi Öğr. Gör. Jale Alcan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fuat Gündoğdu ile çok sayıda öğretim görevlisi, öğrenci ve vatandaş katıldı.

    Mobbing ile Topyekûn Mücadele Edilmeli

    Mobbingin, Türk hukukunda, ’psikolojik taciz’ olarak geçtiğini belirten Mobbing ile Mücadele Derneği Erzurum Temsilcisi Öğr. Gör. Jale Alcan, iş yerinde yapılan olumsuz davranışın mobbing olabilmesi için sistematik olarak yapılması gerektiğini ifade etti.

    Mobbingin mağdur, zorba ve izleyici olmak üzere üç tarafının bulunduğuna dikkat çeken Alcan; çatışma, şiddet, kabalık ve cinsel tacizin mobbing sayıldığını vurguladı. Bu alanda 1980’den sonra akademik çalışmaların yapılmaya başlandığını hatırlatan Öğr. Gör. Alcan, mobbingin sosyal bir yara olduğunu, son 10 yıldır bu tarz olumsuz davranışlara tazminatın ödendiğini aktardı.

    Türkiye’de mobbingin hâlâ bilinmediğine vurgu yapan Alcan sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bunun suç olduğunu bilincini aşılamak ve eğitimini vermek gerekiyor. Her 5 kişiden 4’ü amirini şikâyet ediyor. Mobbingin, alt-üst ilişkisi olan organizasyonlarda daha fazla olduğu görülüyor. Bireysel mücadele yeterli değil, toplum olarak topyekûn mücadele etmeliyiz. Mobbing, ispatı çok zor bir olgu. Bu hassasiyeti bireylere kazandırmak için çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Bugün de düzenlediğimiz eğitim programı umarım bu amaca hizmet eder. Bu vesileyle paydaşımız olan Erzurum Valisi Okay Memiş ile katkılarını esirgemeyen Rektör Prof. Dr. Ömer Çomaklı’ya teşekkür ediyor, böylesine önemli bir konuya ilgi gösteren herkese şükranlarımı sunuyorum.”

    Başarı İçin İş Yeri Sorunlarının Giderilmesi Gerekiyor

    Bilimsel bilgi elde etmenin temel amacının “insan” olduğunu ifade ederek konuşmasına başlayan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı, başarı hırsının insan hakları ihlallerine sebep olmaması gerektiğini vurguladı.

    Rektör Çomaklı: “Üniversiteler bilimsel ve teknolojik gelişmeler ile vatandaşın, halkların ve dahi ulusların yaşam standartlarını iyileştirmede daha fazla imkân sunarken; toplumsal sorunların çözümüne de katkı sağlayan, çalışanların hak ve özgürlüklerini koruyan, bilimsel ve sosyal projeler üreten entelektüel, özerk hizmet kuruluşlardır. Üniversite çatısı altında çalışan akademisyen, idari, teknik ve firma elemanlarından oluşan geniş bir kadromuz bulunmaktadır. Akademisyenler ve diğer tüm çalışanlarımızın üretken, daha mutlu, özgür düşünen, eleştirel yaklaşan, sorgulayan çağın gerisinde kalmayan, topluma öncülük edebilen, başarılı birer bilim insanı olabilmeleri için iş yeri sorunlarının azaltılmış olması gerekmektedir. Bu çerçevede göreve geldiğimiz 2016 yılından itibaren büyük bir kararlılık ve azimle çalışıyoruz; çalışmaya da devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

    “Çalışma Ortamı Ahenginin Tesis Edilmesi Gerekiyor”

    “Mülkün Temeli Adalettir” sözünden yola çıkarak kurum ve kuruluşların mutlak surette adalet ile idare edilmesi gerektiğini aktaran Çomaklı: “Şahsım ve yönetimdeki ilgili birim ve kişiler kul hakkına riayet etmeyi ilke kabul edinerek, iş yeri huzurunun temini için yoğun gayret sarf etmekteyiz. Bu bağlamda çalışma ortamı ahengini tesis etmeye yönelik faaliyetlerde bulunan her türlü bilimsel çalışma, vakıf, dernek ve sosyal toplum kuruluşları ile yakinen temas halindeyiz. Mobbing ile Mücadele Derneği ve Üniversitemiz bu amaçlar doğrultusunda istişareli bir şekilde çalışmalara devam edecektir. Mobbing, temelde bir insan hakkı ihlalidir. Mobbingin önlenmesi ile ilgili 2011/2 Sayılı Başbakanlık Genelgesi dönemin Başbakanı Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yayımlanmıştır” hatırlatmasında bulundu.

    Yeni Nesil Üniversite Tasarım ve Dönüşüm Projesi öncülüğünde üniversite-toplum iş birliğinin güçlendiğini vurgulayan Rektör Çomaklı, Atatürk Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşen eğitim programının kurum, kuruluşlara ve tüm çalışanlara fayda sağlayacağa inancının tam olduğunu belirterek, programda emeği geçen herkese teşekkür etti.

    “Atatürk Üniversitesi Önemli Bir Bilim Yuvası”

    Son olarak konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıkan Erzurum Valisi Okay Memiş, Atatürk Üniversitesi ile gurur duyduğunu, çok önemli bir bilim yuvası, Türkiye’nin ise en önemli üniversitelerden biri olduğunu söyledi. Yabancı ülkelerden 3 bin civarında öğrenciyi misafir eden, güzel çalışmaların altına imza atan Atatürk Üniversitesi ile gurur duyduğunu ifade eden Vali Memiş, başarı çıtasını yukarı çıkarmak için herkesin yardımcı olması gerektiğini belirtti.

    Günün konu başlığı olan mobbingin popüler bir kavram olduğunu kaydeden Memiş, konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı: “Mobbinge ya maruz kalıyoruz ya da maruz bırakıyoruz. Bir vali mobbinge maruz kalır mı, kalır. Rektör kalır mı, kalabilir. Çünkü bunun sonu yoktur. Üstlerin astlara mobbingi olduğu gibi astlar da üstlerine mobbing uygulayabiliyor. Erzurum’da astların üstlerine mobbingi daha fazla. Liyakate dikkat etmek oldukça önemli. Çünkü; buna dikkat etmezseniz kamplaşmayı körüklersiniz, yönetimi zorlaştırırsınız. Adil, dürüst ve herkesi kucaklayan yönetici, unutulmayan yöneticidir. Hem yöneticinin davranış biçimini ele alan hem de çalışan hakkını gözeten bu ve benzeri eğitim programlarını oldukça önemsiyorum. Bu kapsamda emeği geçenlere teşekkür ediyor, verimli bir eğitim olmasını temenni ediyorum” diyerek sözlerini tamamladı.

  • İnsan Hakları tüm yönleriyle bu konferansta konuşuldu

    İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 70’inci yılında İstanbul’da “İnsan Hakları için Harekete Geç” konferansı düzenlendi. Konferansta konuşan Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Betül Çotuksöken :”Biz insan hakları eksenli çok önemli çalışmalar yapıyoruz. 2005 Yılında insan hakları araştırma ve uygulama merkezimizi kurduk. Merkezi kurmadan öncede yaptığımız çalışmalarla bu konudaki bilinci arttırmayı amaçlıyorduk. Maltepe Üniversitesi olarak eğitim alma haklarını sadece korumak değil, geliştirmek içinde önemli çalışmalar içerisindeyiz. Maltepe Belediyesi tarafından düzenlenen “İnsan Hakları için Harekete Geç” konferansına yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda davetli katıldı. Konferansta dünyada yaşanan insan hakları ihlalleri konusu masaya yatırılırken çözümün sonuç odaklı olması için asıl nedenlerin ortadan kaldırılması gerektiği vurgulandı.

    ” Maltepe Üniversitesi olarak eğitim alma haklarını sadece korumak değil geliştirmek içinde önemli çalışmalar içerisindeyiz”

    İnsan haklarının korunması ve uygulanmasında bugüne kadar bir çok çalışma yapıldığını ifade eden Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Betül Çotuksöken, “21’inci yüzyıl öncesinde metinlerle belgelerle insan hakları teyit edildi. Dünya çapında yapılan çalışmalarla en önemlisi 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel kurulunda onaylanmış olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi. Türkiye ilk onaylayan ülkeler arasında yer aldığı için bizde bu bakımdan gururluyuz. Sadece Belgelerin olması yetmiyor. Önemli olan belgelerde dile getirilenlerin hayat geçirilmesi. İnsan eylemlerinde, ilişkilerinde benimsenmiş olması son derece önemli. Bu konulara dikkat çekmek üzere çalışmalar yapılıyor. Biz insan hakları eksenli çok önemli çalışmalar yapıyoruz. 2005 Yılında insan hakları araştırma ve uygulama merkezimizi kurduk. Merkezi kurmadan öncede yaptığımız çalışmalarla bu konudaki bilinci arttırmayı amaçlıyorduk Maltepe Üniversitesi olarak eğitim alma haklarını sadece korumak değil geliştirmek içinde önemli çalışmalar içerisindeyiz” dedi.

    “Problemlerin nedenlerine bakmak lazım. İnsanları öldürmekle bitmez bu işler”

    UNESCO insan Hakları ve Toplum Bilimleri Politikalar ve Programlar Direktörü Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ise İnsan haklarının geniş kapsamlı ele alınması ve yaşanan olumsuzlukların nedenlerinin çözüme kavuşturulması gerektiğini vurguladı. Kuçuradi,” Bazı şeyler değişti tabi ki. İnsan hakları fikrinin önemi farkına varıldı. Sadece farkında olmak yetmiyor. Açık kavram gerekli, hem günlük ilişkilerimizde yapıp ettiklerimizi belirlemesi, hem hukukun temelini oluşturması için. İnsan haklarını hep muamele görme ilkeleri olarak görüyoruz. Her şeyden önce bunları aktif ilkle yani bizim yapıp ettiklerimizi belirleyen ilke olarak görmemiz gerekiyor. Bu henüz yayılmış bir düşünce değildir. Bu bakımdan zikzaklar çiziyoruz. Günümüzde insan hakları yeterli seviye değildir. Bunun nedenlerini düşünmek gerekir. Problemlerin nedenlerine bakmak lazım. İnsanları öldürmekle bitmez bu işler. İnsanlar denizlerde ölmeyi göze alıyorlar. Nedenlerin köklerini kazımadıkça bunlar devam eder. Bunun olabilmesi için bilgi gereklidir. Yargıç olarak karar verecekseniz bunun ne olduğunu iyi bilmeniz gerekir” diye konuştu.

  • Kurtalan Kaymakamı Aydın, “Olay tüm yönleriyle araştırılıyor”

    Siirt’in Kurtalan ilçesinde, neden kaynaklandığı henüz tespit edilemeyen gaz sızıntısından 53 kişinin rahatsızlandığı olay tüm yönleriyle araştırılıyor.

    Kurtalan Kaymakam İhsan Emre Aydın, hastane çıkışında gazetecilere yaptığı açıklamada, Garzan Mahallesi Kurtalan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrenci Yurdunda, akşam saatlerinde meydana gelen olayın haber alınmasının hemen ardından AFAD, UMKE, 112 acil servis ve güvenlik birimleriyle olay yerinde inceleme yapıldığını aktardı.

    Olayın terör bağlantısı dahil tüm yönleriyle araştırıldığını aktaran Aydın, “Olay tüm boyutlarıyla araştırılıyor. Bölgede şu an araştırdığımız gaz kokusu nedeniyle 53 öğrenci etkilenmiş. Hayati tehlikeleri yok. Bir kilometrelik mesafede yaptığımız gaz ölçümünde herhangi bir gaz sızıntısına da rastlamadık. Öğrencilerimizi sadece tedbir amaçlı hastanede tutuyoruz. En kısa sürede taburcu olacaklar” dedi.

    Kaymakam Aydın ayrıca, biber gazına benzer bir kokunun olduğu yönünde kuşkular olduğu, ancak terör saldırısının söz konusu olmadığını açıkladı.

    53 öğrenciden 44’ünün Kurtalan Devlet Hastanesinde, 7’si Siirt Devlet Hastanesi, 2’si de Siirt’teki özel hastanelerde tedavi alınırken, diğer öğrenciler tedbir amaçlı yurtlarda tahliye edildi. Olayı duyan öğrenci aileleri yurt binasına gelerek yetkililerden bilgi aldı.

    Valilikten alınan bilgilere göre, öğrencilerin hayati tehlikelerinin bulunmadığı olayda tedbir amacı öğrenciler yurttan tahliye edildiği, ayrıca AFAD, UMKE ve güvenlik birimleri tarafından olay ile ilgili araştırma ve incelemelerin sürdüğü aktarıldı. Bazı görgü tanıklarının ifadelerine göre biber gazı atıldığı iddia edildi.