Etiket: Yoktur

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Türkçe’nin diğer dillerin kuralsız istilasına ihtiyacı yoktur”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkçe’nin ne uydurukça olarak karşımıza çıkan suni teneffüslere ne de ifrat ve tefrit alameti olan diğer dillerin kuralsız istilasına ihtiyacı yoktur” dedi.

    Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlenen 8. Uluslararası Türk Dili Kurultayı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkçe’ye göne düzenlenmiş olan F klavyenin kullanımının dahi yaygınlaştırılamadığına dikkat çekerek, “Dilimizle birlikte milli ruhumuzun da zayıfladığı gerçeğini kabul etmeli ve bu konudaki tedbirleri ona göre hep birlikte almalıyız” ifadelerini kullandı.

    “Dilini kaybeden bir toplumun diğer değerlerini koruması mümkün değildir”

    Türkçe’nin dünyanın en kadim, yaygın konuşulan ve en zengin dillerinden birisi olduğunu kaydeden Erdoğan, “Üzerinde konuşulmayı, tartışılmayı hak eden köklü bir dilimiz var. Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig’de şöyle diyor, ‘Akıl süsü dil, dil süsü sözdür. İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür. İnsan sözünü dil ile söyler, sözü iyi olursa yüzü parlar.’ İnsan sözünü Yaradan’ın bizlere en büyük lütuflarından biri olan dil ile hecelere, kelimelere, cümlelere dökerek söylüyor. Hayatı ve eşyayı anlamlandırdığımız dilimiz, Türkçemiz bizim en büyük güzelliğimizdir. Türk milleti olarak eğer bugün milattan önceki döneme kadar uzanan bir yazılı kültür geçmişinden, 2200 yıllık kesintisiz bir devlet geleneğinden, 1400 yılı aşan alem şümul bir medeniyet birikiminden söz ediyorsak, bunu ilimize, dil ile ifade ettiğimiz sözümüze, sözlerimizle nesilden nesle aktardığımız değerlerimize borçluyuz. Öyle ki, dil kültürün ve medeniyetin köşe taşıdır desek yeridir. Dilini kaybeden bir toplumun diğer değerlerini koruması mümkün değildir. Bunun için kültürlere ve medeniyetlere saldırılar önce dilden başlıyor. Dilini aldığı anda o millete çökertiyor. Goethe, ‘bir millete o milletin dili ile oynamaktan daha iyi suikast olamaz’ diyor. Biz böyle bir suikasta maruz kalmış bir milletiz. Bu saldırı dilimiz ile birlikte onun mütemmim cüzü olan şahsiyetimizi, milli karakterimizi de hedef almıştır. Unutulmamalıdır ki, yaşayan bir varlık olan dil, her canlı gibi emek ister, beslenmek ister, korunmak ister, geliştirilmek ister. Türkçe’nin ne uydurukça olarak karşımıza çıkan suni teneffüslere ne de ifrat ve tefrit alameti olan diğer dillerin kuralsız istilasına ihtiyacı yoktur. Dilimizin tek ihtiyacı onun kıymetini bilecek insanlar ve kurumlardır. Türkçe’nin konuşma, edebiyat ve bilim olarak yetersizliğinden, fakirliğinden söz eden kimse şayet art niyetli değilse Türkçeden, Türkçe’nin zenginliklerinden bihaber demektir. Geçtiğimiz günlerde kütüphanemde elime geçen ve şöyle bir karıştırdığım 10 ciltlik Türkçe sözlük, baktım ki 300 binden fazla kelimeyi ihtiva ediyordu. Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ndeki kelime sayısının 600 bini geçtiğini biliyorum. Buna karşılık bugün dünya dili olarak yere göğe sığdırılamayan İngilizcenin en gelişmiş basılı sözlüğü dahi 230 bin civarında kelimeden oluşuyor. Diğer dillerden alınan kelimelerle bu sayıyı milyona kadar çıkartan yok değil. Bu durumda Türkçe’nin Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca ve diğer dillerle olan etkileşimini genişleterek bizim de çok farklı rakamlar telaffuz etmemiz mümkündür. Bin yıl önce Divanü Lugati’t-Türk ismi ile 10 bine yakın kelimeden oluşan sözlüğü bulunan bir dile yetersiz demek bühtanların en büyüğüdür. Bu vesile ile Türkçe’nin en eski iki büyük kaynağından birisi olan bu eseri kültürümüze kazandıran Kaşkarlı Mahmud’u rahmetle yad ediyorum. Diğer önemli bir eserimiz olan Kutadgu Bilig gibi bir hazineyi bizlere miras bırakan Yusuf Has Hacip’i de aynı şekilde rahmetle anıyorum. Yunus Emre sözün ve dilin önemini ne güzel anlatıyor, ‘sözü bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz, sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz, söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı, söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz.‘ Yunus Emre’den Köroğlu’na, Yahya Kemal’den Necip Fazıl’a kadar Türkçemizin güzelliklerinin bize ulaşmasına vesile olan tüm söz ustalarını, gönül erlerini, kalem ve kelam erbabını minnetle yad ediyorum” diye konuştu.

    “F klavye kullanımını dahi yaygınlaştırabilmiş değiliz”

    Türkçe ile birlikte milli ruhun da zayıfladığı gerçeğinin kabul edilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, “Merhum Ali Fuad Başgil Hoca Türkiye Türkçesini her kelimesinde asil bir milletin en az bin yıllık tarihinin biriktirdiği mana ve hatıralar bulunan lisan şekline girmiş milli ruhumuz olarak tarif eder. Bilimde, teknolojide, ekonomide, sanayide, ticarette ve her alanda muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak için mücadele ederken dilimizi milli ruhumuz olarak görüp, sahiplenmek mecburiyetindeyiz. Her konuda olduğu gibi medeniyet mücadelesinde de önde olanın, öncü alanın mefhumları, ifadeleri baskın çıkar. Bilgisayarı siz keşfetmişseniz, ona dair mefhumlar sizin dilinizle şekillenir, tescillenir. Siyasette, ekonomide, bilimde ürettiğiniz görüşler, düşünceler, mefhumlar sizin dilinizle yaygınlaşır. Mesela İbni Haldun’un 650 yıl önce ifade ettiği asabiye, ümran, bedavet, hadaret, mülk gibi mefhumlar bugün de sosyal bilimlerin temel mefhumları arasındadır. Dilimizle ilgili bazı güncel sıkıntıları tartışırken bu genel umumi manzarayı göz ardı etmemeliyiz. Küresel düzeyde faaliyet gösteren teknoloji firmalarının Türkçeyi görmezden gelmeleri veya özensiz şekilde kullanmaları hepimizi üzüyor. Halbuki biz henüz bilgisayarlarda harf ve imla işaretlerinin yerleri Türkçeye göre düzenlenmiş olan F klavye kullanımını dahi yaygınlaştırabilmiş değiliz. Klasik olarak kabul gören edebi eserlerin yeterince ilgi görmediğinden, onların ayarında yeni eserler üretilemediğinden şikayet etmiyor muyuz? Sosyal medya mecralarında, televizyon dizilerinde, gençlerimizin kendi aralarında Türkçenin zenginliğine aykırı bir çoraklığın hüküm sürdüğünden mustarip değil miyiz? Kendimizin yeteri kadar önem vermediği Türkçe konusunda başkalarının hassasiyet göstermesini bekleyemeyiz. Dilimizle birlikte milli ruhumuzun da zayıfladığı gerçeğini kabul etmeli ve bu konudaki tedbirleri ona göre hep birlikte almalıyız. Dilimizin zenginliklerinin tamamını kucaklayan bir anlayışla Türkçemize sahip çıkacağız” açıklamasında bulundu.

  • Uşak Kardeşlik Platformundan Suriye’deki kimyasal saldırıya kınama -” Ölümlerin konvansiyonel veya kimyasal olması arasında fark yoktur”

    Uşak’ta Çakaloz Camisinde kılınan Cuma namazının ardından Suriye’de öldürülen sivillerin gıyabında cenaze namazı kıldı. Uşak kardeşlik Platformu adına açıklama yapan Av. Fahrettin Tuğrul ; ” Bizim için ölümlerin konvansiyonel veya kimyasal olması arasında fark yoktur. Bizim için asıl olan” Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmektir” bakışıyla zulme direnmek, zalimi tarihin çöplüğüne göndermektir.” dedi.

    Açıklamaya “Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Allah onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor” İbrahim 42. ayeti okuyarak başlayan Tuğrul konuşmasını şu şekilde sürdürdü; ” Altı yıldır Suriye’de işlenen ve yaklaşık 1 milyon insanın ölümüne yol açan insanlık dışı katliamlar maalesef katlanarak devam ediyor. Karanlık batı ruhunun icadı kimyasal silahlar İdlib’de çoğu çocuk onlarca insana ölüm kustu. Bu katliamda Rusya, ABD, İran başta olmak üzere emperyalist batı, katil Esed’in suç ortaklarıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, emperyalistlerin ve katillerin kimyasal hassasiyet naraları koca bir kandırmacadan ibaret olup, 100 binlerce insanın ölümünü sıradanlaştıran şeytani kurnazlıktır. Bizim için ölümlerin konvansiyonel veya kimyasal olması arasında fark yoktur. Bizim için asıl olan” Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmektir” bakışıyla zulme direnmek, zalimi tarihin çöplüğüne göndermektir. “

    Tuğrul basın açıklamasının kalan bölümünde şu ifadeleri kullandı; ” Aç gözlü emperyalist işgalciler, insanlık düşmanı muhterisler, hainler, kalleşler İnsanlarımız ve şehirlerimiz sizin kirli ellerinizle perişan oldu, bütün evlerimizi yaktınız.

    Dedeleriniz Endülüs’te soykırım yaptı ve siz Haçlı artıkları, Saraybosna’da soykırıma yeltendiniz, Beyrut yaralandı, Kahire vuruldu, Kudüs esir, Gazze hapis, Şam yandı, Bağdat perişan, Basra harap. Halep düştü

    İslam medeniyetinin tüm şehirlerini, tüm değerlerini, camilerini, köprülerini, hanlarını yaktınız, yıktınız, işgal ettiniz, esir aldınız, 2 yüzyıldır etimizi koparır gibi kopardınız şehirlerimizi tarihin kalbinden

    O kadim şehirlerde yaşattığımız insanlığı, huzuru, mutluluğu, kardeşliği, medeniyeti vurdunuz, talan ettiniz. Canımıza tak etti artık!

    Artık gözlerimizin içine bak baka İslam coğrafyasında kardeşlerimizin katledilmesine sessiz kalmayacağız. Artık biz Endülüs’üz, Halep’iz, Şam’ız, Hama’yız, Musul’uz, Kudüs’üz, bırakıp İstanbul’u yakma girişlerinize seyirci kalmayacağız.

    Kadınlarımıza, yaşlılarımıza ve çocuklarımıza uzanan o kirli elleriniz kırmaya ahdettik..

    “Kim bilir belki yarın, belki yarından yakın”

    Bilinsin ki bizim kitabımızda zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.

    Bu coğrafyada döktüğünüz her damla kanın, zulmettiğiniz her mazlumun hesabını soracağız sizden.

    İdlib’de insanlık suçu işleyen, hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği yöntemlerle masum sivilleri katleden zalim rejim ve emperyalist destekçileri bilin ki;

    Vekalet savaşlarınızı yürüten taşeron örgütlerinizle de, Halep’i, İdlib’i kan gölüne çeviren paralı köpeklerinizle de ve siz kuklacı emperyalistlerle de hesaplaşacağız.

    Bu Uşak Kardeşlik ve dayanışma platformuna üye olan STK’lar olarak yeryüzünde hürriyetin ve adaletin hakim olması için çabamız, ümidimiz, gayretimiz ve mücadelemiz, artarak devam edecek. Yeryüzünün bütün mağdur, mazlum ve mustazaflarına kol kanat germeye, kucak açmaya devam edeceğiz. Son nefesimize kadar ümitle ve azimle gayret edeceğiz.

    Üzüleceğiz, kalbimiz taşlaşmasın diye ağlayacağız ama gevşemeyeceğiz, asla ve asla ümitsizliğe kapılmayacağız. Ve siz katiller yenilip cehenneme sürüleceksiniz.

    Zalimler için yaşasın cehennem.”

  • Gençlik ve Spor Bakanı Kılıç: “Hollanda’nın yaptığının savaş hukukunda bile yeri yoktur”

    Hollanda’nın yaptığı davranışın hukuki sürecinin olacağını belirten Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Almanya Başbakanı Merkel’e de sözünde durması çağrısında bulundu.

    Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Gençlik ve Spor Bakanlığının ortaklaşa düzenlediği “Yerel Medya Buluşması” toplantısında Samsun, Çorum, Amasya ve Sinop illerinde görev yapan 80’den fazla basın mensubu ile bir araya geldi. Bakan Kılıç ülke gündemi hakkında açıklamalarda bulundu.

    Bakan Kılıç’tan önce söz alan Basın Yayın ve Enformasyon İl Müdür Vekili Mücahit Taşkın, toplantıya gelen tüm gazetecilere teşekkür etti.

    “Hollanda’nın yaptığının savaş hukukunda bile yeri yoktur”

    Hollanda’nın gösterdiği tutumun ve Yahudi belediye başkanının tavrının 2. Dünya Savaşı zamanlarında bile uygulanmadığını ifade eden Bakan Akif Çağatay Kılıç, “Cumartesi akşamı Hollanda’da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza karşı gösterilen tutum, hiçbir diplomatik usul ile açıklamaz bir tutumdur. Maalesef, kendi konsolosluğumuz ya da başkonsolosluğumuz olan yere gitmesi engellenmiştir. Bunu yapanlar Hollanda’nın resmi makamlarıdır. Başbakanından tutun aşağıya kadar bu silsile devam etmiştir. Bir de göçmen asıllı belediye başkanı bu işin başını çekti. Hiçbir tavır, yaklaşım, gerekçe ve sebep Türkiye Cumhuriyeti Devleti Bakanı’nın dünyanın neresinde olursa olsun kendi temsilciliğine gitmesine engel konulamayacak bir durumdur. Bu diplomasiyle, hukukla, insan haklarıyla, insan hakları beyannamesiyle açıklamaz. Savaş hukukunda bile yeri yoktur. Bazı benzetmeler yapıldığı zaman da bozuluyorlar. 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’nın ortasında katliamlar yaşanırken, insanlar birbirlerini hunharca ve sadece ırk temelli olarak yok ederken bizim milletimizin temsilcisi olarak büyük elçiliklerimiz birçok Yahudi için sığınma noktası olmuştur, kaçış noktası olmuştur. O zamanlar dahi yapılmayan diplomatik hata, nezaketsizlik bugün yapılmıştır” diye konuştu.

    “Hollanda’nın yaptığının bir mahkeme süreci olacak”

    Hollanda’nın Türk Bakanına konsolosluğa giriş izni vermemesinin hukuki sürecinin başlatılacağını vurgulayan Bakan Kılıç, “Türkiye’ye yerleşmiş 80 bin Alman var. Bizim onlarla hiçbir sıkıntımız yok. Gayet güzel yaşıyoruz. 3 milyonu aşkın da Suriyeli var. Bir sıkıntımız yine yok. Bu kadar mı insanlığınızı kaybettiniz. Duvarlar, dikenli telleriniz var. Nasıl bir şey bu sizin yaklaşımınız. Hiç mi tarihten ders çıkarmadınız. Yakın tarihe bakın. Hatırlattığımızda da bozuluyorlar. Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlarmış. Alman televizyonunda konuştuk. Hollanda’ya destek olduklarını açıklıyorlar. Diplomatik bütün kuralların alt üst edilmesini mi destekliyorsunuz? Bu mudur senin desteğin. Sonra açıklama yapıyorlar. ‘Türkiye’deki Hollandalı bütün diplomatların güvenliğinden Türkiye sorumludur’ diye. Vallahi doğru. Viyana Sözleşmesi’ne göre bunu talep etmek hakkı. Biz zaten bunu yapıyoruz. Sen ne yaptın peki. Sen ülkenin bakanını hem de bir kadın bakanı sokağın ortasında beklettin ve kendi diplomatik misyonuna sokmadın. Hadi bakalım şimdi mahkemelere gideceğiz. Göreceğiz bakalım. Bu suçtur. Bunun bir mahkeme süreci olacak. Hukuk süreci var. Görelim bakalım neler olacak” şeklinde konuştu.

    “Merkel, sözünün arkasında dur”

    Merkel’in 2 hafta önce kullandığı sözün arkasında durmadığına değinen Kılıç, “Biz size yaşadıklarınızı, yaptıklarınızı söylüyoruz. Gidişatınızın doğru olmadığını söylüyoruz. Avrupa değerlerini ayaklar altına almış durumdasınız. Gidişiniz gidiş değil. Kendinize gelin bir an önce dönün bu yoldan. Seçim kazanmak için yaptıklarınız sizi buraya getirdi. Doğruları yapın. Seçim kazanmaya çalışmayın. Ülkenizde yaşayan insanlar arasında ayrım yapmayın. Bundan 2 hafta kadar önce Sayın Merkel’in çok güzel bir söz oldu. ‘Almanya’daki halkı Almanya’da yaşayan tüm unsurlar oluşturur’ dedi. Vallahi doğru. O zaman sözünün arkasında dur. Almanya’da yaşayan tüm halk, bütün kesimi oluşturur” ifadelerini kullandı.

    Bakan Kılıç, son olarak basın mensuplarına haber yapmadan önce karşı tarafında da görüşünün alınmasının ihmal edilmemesi gerektiğini belirterek bir takım uyarılarda bulundu.

    Samsun Valisi İbrahim Şahin’in de katıldığı toplantı, soru-cevap bölümü ile sona erdi.

  • AK Parti Milletvekili Külünk: “Yunan işgali ile 15 Temmuz arasında hiçbir fark yoktur”

    AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, “Yunan işgali ile 15 Temmuz arasında hiçbir fark yoktur” dedi.

    Kastamonu Üniversitesi Aktif Gençlik Topluluğunun “15 Temmuz Darbe Girişimi ve Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi” konulu konferansına AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk konuşmacı olarak katıldı.

    Kastamonu Belediyesi Nikah ve Konferans Salonunda gerçekleştirilen konferansta AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, Yunan işgali ile 15 Temmuz arasında hiçbir farkın olmadığını belirterek, “İngilizlerin İstanbul’a attığı bomba ile bunların Meclis’e attığı bomba aynıdır” dedi.

    15 Temmuz’un darbe olmadığını savunan Külünk, şöyle konuştu: “15 Temmuz darbe falan değildir. 15 Temmuz ne 27 Mayıs, ne 12 Mart, ne 12 Eylül, ne de 28 Şubat’tır. Saydığım 4 darbe batı ittifakına amade kılınmış Ankara yönetiminin sistem dışına çıkarak millileşmesi karşısında devşirmelerin bu ülkenin batı ittifakına tekrar amade kılmak için ayar çekme çabasıdır. Türkiye’yi darbelerle yeniden istedikleri yere getirmek istiyorlar. 15 Temmuz diğer dördüyle alakası olmayacak kadar daha derin. 15 Temmuz Cumhuriyetin intikamını, Birinci Meclisin intikamını, 29 Ekim 1923’ün intikamını bizden almak üzere yapılıyor”

    Birinci Meclisin İngilizlerin sömürücü anlayışından Osmanlı’yı kurtararak Türklerin bir kez daha bağımsızlığını ilan etmesini sağladığını belirten AK Parti İstanbul Milletvekili Külünk, “Cumhuriyetin kuruluşundan 93 yıl geçtikten sonra bu ülkenin bağımsızlığının intikamını, bu işgalci yaklaşım 15 Temmuz akşamı almaya çalıştı. NATO ittifakına dahil olduğumuz günden bugüne kadar 65 yıllık mazide bu devletin içine sızmış örgütlerin en önemlisi olan FETÖ’cü yaklaşım tarafından bizden Cumhuriyetin intikamını almaya çalıştılar. 15 Temmuz devletimizi çökertip bizi sömürgeleştirme girişiminin adıdır” diye konuştu.

    Türklere İngilizlerin bile boyun eğdiremediğine dikkat çeken Külünk, “Biz, İngilizlere bile boyun eğmedik, bunlara mı boyun eğeceğiz. O gece İstanbul ve Ankara’da ayağa kalkan halk, Mustafa Kemal’in ‘Geldikleri gibi giderler’ sözüyle ortaya koyduğu fotoğrafı 95 yıl sonra güncelledi. Yunan işgali ile 15 Temmuz arasında hiçbir fark yoktur. İngilizlerin İstanbul’a attığı bomba ile bunların Meclis’e attığı bomba aynıdır. 15 Temmuz, 2001 finansal krizinin terör versiyonu. 15 Temmuz, 28 Şubat’ın devamıdır. 15 Temmuz Türkiye’yi her anlamda teslim alarak İslam dünyasına şekil verme girişimi” şeklinde konuştu.

    “Gülenizim, İslam’ı Hristiyanlaştırma projesi”

    FETÖ’nün silahlı terör örgütüne dönüşeceğinin altını çizen Külünk, “15 Temmuz gecesi Kandil’den terör örgütü yöneticilerine ‘harekete geçmeyin, bekleyin’ talimat verildi. Bugün kaçakların bir kısmı Kandil’de, bir kısmı PKK ile birlikte. Bu örgütü bir gün Taliban örgütünün bir diğer versiyonu olarak göreceğiz, silahlı terör örgütü olarak” ifadelerini kullandı.

    FETÖ örgütünün İslam’ı Hristiyanlaştırmak istediğini savunan Külünk, şunları söyledi: “Bu örgütün fikri bir temeli var. ‘Gülenizm’ Gülenizim, İslam’ı Hristiyanlaştırma projesi. 1998’de Vatikan’da Papa’nın elini keyifle öpüşüne, yazdığı mektuplara bakın. İslam’ı Hristiyanlık gibi felsefik, folklorik bir akım haline dönüştürmek istemiştir. Asya’yı üçüncü bin yılda Hristiyanlaştırma projesidir. Bu stratejinin müttefiki kendini kardinal gören ‘Kandilvanya’daki alçaktır”

    FETÖ’nün CHP’yi ele geçirdiğine işaret eden Külünk, şunları kaydetti: “Bu örgüt, 15 Temmuzdan sonra etrafı tel örgülerle çevrildi ama bitmedi. Yedeği sahneye çıkarılana kadar bu örgütten istifa etmeye devam edecekler. Referandum sürecisini bu örgütle yürütüyorlar. AK Parti’yi teslim alamayan bu yapı, CHP’yi teslim aldı. Devlet beyi teslim alamayan bu yapı, HDP’yi teslim aldı”

    “Türkiye merkez güçtür. Dünya Türkiye üzerinden şekillenir”

    Referandumda ‘evet’ çıkmasıyla devletin daha pratik hareket edeceğine işaret eden Külünk, devletin bağırsaklarını temizleyeceklerini kaydetti.

    Türkiye’nin merkez ülke olduğunu vurgulayan Külünk, “Türkiye merkez güçtür. Dünya Türkiye üzerinden şekillenir. Dünya Türkiye’yi hesap etmeden hiçbir hesap makinesi kullanamaz, kullanamamıştır, kullanamayacaktır. Kendi dünyanız da ümitsizliğe yer vermeyin. Kendi dünyanız da olumsuzluğa yer vermeyin. Biz büyük bir milletiz, biz büyük devletiz” dedi.

    “Birinci hedefimiz 2023’te dünyanın en güçlü 10 ülkesinden birisi olmak” diyen Külünk, şöyle devam etti: “Bu devletin birinci hedefidir. İkincil hedef dünyanın 5 büyük ülkesinden biri olacağız. Birini 2023’te olacağız öbürünü de 2053’te olacağız. Bunları kim başaracak biz başaracağız. Ne şanslıyız ki Erdoğan gibi bir lider ile aynı hattayız. Kastamonu’da olmanın heyecanı bir başkadır. Şaban-ı Veli Hazretleri var burada. Şaban-ı Veli Hazretlerini anlarsak Anadolu’da ne yapmamız gerektiğini anlarız. Şaban-ı Veli Hazretlerini anlarsak Anadolu topraklarına Medine’den, Mekke’den gelen bu ruhun bu rüzgarın ne anlama geldiğini anlarız. Bu Müslüman Türk milletini de tarihsel sorumluluğunu anlarız. Bu nedenle bir kez daha siz değerli hanımefendilere beyefendilere teşekkür ediyorum”.

  • Prof. Dr. Serhat Ünal: ’’Net söylüyorum, şuandaki mevsimsel grip aşısı içinde civa yoktur’’

    Prof. Dr. Serhat Ünal, ’’Civanın aşılar içinde kullanıyor olmasının nedeni, çoklu aşı yani içinde 10-20 doz varsa, enjektöre iğneyi sokup çıkarıp ve bir daha sokacağımız için mikrop bulaşmasın diyedir. Halbuki mevcut grip aşıları tek doz. Kullanıp atıyorsunuz. Tek doz olan ilacın içine mikrop zaten giremez. Bunun için civa koymaya gerek yok. Net söylüyorum, şuandaki mevsimsel grip aşısı içinde civa yoktur’’ dedi.

    Son zamanlarda artan şekilde medyada çeşitli kişilerin gerek grip hastalığının önemini azaltma, gerekse de aşılarla ilgili yanlış ve yanıltıcı bilgiler vererek halkı yanlış yönlendirdiğini görülmesi üzerine 14 Tıp derneği basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal, Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Gürsel Özer, Akademik Geriatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, Türk Kardiyoloji Derneği Gelecek Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Süda Tekin, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, Türk Toraks Derneği Üyesi Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu katıldı.

    Grip, nezle ve soğuk algınlığı ile karıştırılabilir, bazı benzer belirtiler gösterir ancak grip sadece üst değil alt solunum yollarına da iner. Grip nezleye kıyasla çok ağır seyreden, ayakta atlatılması zor, zatürre, bakteriyel hastalıklar gibi çok ciddi hastalıklara neden olabilen ve hatta altta yatan kronik hastalığı olanlarda ve yaşlılarda hastaneye yatış ve ölüme sebebiyet verebilen bir hastalıktır. Grip kaynaklı ölümlerin çoğu altta yatan KOAH, diyabet, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi kronik hastalıkların tetiklenmesi sonucu gerçekleşir.

    Grip aşısında ağır metaller olduğu iddialarına cevap veren Prof. Dr. Serhat Ünal, ’’Ağır metalin aşının içinde ne iş var? Civanın vücuttan atılabilir türü kullanılıyordu. Civanın aşılar içinde kullanıyor olmasının nedeni, çoklu aşı yani içinde 10-20 doz varsa , enjektöre iğneyi sokup çıkarıp ve bir daha sokacağımız için mikrop bulaşmasın diyedir. Halbuki mevcut grip aşıları tek doz. Kullanıp atıyorsunuz. Tek doz olan ilacın içine mikrop zaten giremez. Bunun için civa koymaya gerek yok. Net söylüyorum, şuandaki mevsimsel grip aşısı içinde civa yoktur’’dedi.

    ’’Aşı denilince çocuklar akla geliyor ama erişkinlerin yaptırması gereken aşılarda var’’

    Aşı denilince çocuklar akla geliyor ama erişkinlerin yaptırması gereken aşılarda var diyen Prof. Dr. Ünal,Grip aşısı ABD’de 2 ve 6 aydan itibaren herkese yaptırılıyor. Bizde öyle değil. Biz daha çok erişkin tarafında yapılmasını öneriyoruz. 65 yaş ütündeki kişiler, 65 yaş altında olup altta yatan ciddi hastalığı olanlar. Bunlar neler? Kronik obstrüktif Akciğer hastalığı olanlar, diyabeti olanlar, kronik karaciğer yetmezliği olanlar, böbrek yetmezliği olanlar , kanser tedavisi olanlar, gebeler vb. hastalıları olan hastalarda grip daha sık görülür. Bu hastalar mutlaka yıllık grip aşısı olmalıdırlar’’ şeklinde konuştu.

    Gribin içinde bulunduğumuz mevsiminde yaygınlaştığı bilgisini veren Prof. Dr. Ünal, ’’Bu hastalıkta halsizlik, bitkinlik, öksürük, ateş, kas ağırsı durumlar ortaya çıkartır. Özellikle kas ağrısı durumda genç erişkinleri 1 hafta yatağa yatırır. Kalktıktan sonra 2 hafta kadar iş gücü verimiz düşer. Bütün bunları üst üste koyunca ve aynı anda binlerce kişi hasta olduğunda önemli bir iş gücü kaybıdır. Bu durumun ülkelere belli maliyeti var. ABD’de gribin ülkeye yıllık 8 milyar dolar yükü olduğu hesaplandı. Bu ve ölümler olmasın diye grip, aşıyla korunması gereken bir hastalık’’ diye konuştu.

    ’’Kalp ve damar hastalarına grip aşısını öneriyoruz’’

    Kalp hastalıklarında gribal enfeksiyonların getirdiği durumlara bağlı kötüleşme olabildiğini dile getiren Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, ’’Özellikle kalp yetersizliği olan hastalar gribal enfeksiyon geçirdiklerinde durumları daha ciddileşiyor. Hastaneye yatışlar artıyor hatta bu hastalarda ölüm meydana gelebiliyor. Dolayısıyla grip aşısının yapılması bu hastaların hastaneye yatışlarını ve ölüm oranlarını azaltıyor. Kalp yetersizliği olan hastalara her ne sebepten olursa olsun, yıllık grip aşısı yaptırmalarını öneriyoruz. Yine kalp damar hastalığı mevcut olan hastalar gribal enfeksiyonlar esnasında tekrar kalp krizi geçirme oranının daha yüksek olduğunu biliyoruz. Özellikle kış aylarında bu belirgin hale geliyor. Grip aşısını yaptıran hastalarda kalp krizi geçirme risklerini, çeşitli çalışmalarda yüzde 15 ile yüzde 45 oranında azalttığı görülmüştür. Grip aşısının yapılmasını öneriyoruz’’ dedi.

    ’’Aşılamada koruyucu hekimlik uygulaması önemli’’

    65 yaş üzeri yani yaşlı popülasyonda insanların hastalıklara karşı eğilimi artmakta olduğunun vurgusunu yapan Prof. Dr. Mehmet Akif Karan,’’Koruyucu sistemleri bir miktarda zayıflamakta. Ölüm sebeplerine baktığımız zaman, akciğer enfeksiyonları önemli ölüm sebebi. Bu enfeksiyonla birlikte bu yaşta çoklu hastalıklar bir arada olmakta ve hastalıklara ilişkin ölümlerde artmakta. Yaşlılarda hastalıkların daha sıkıntılı seyretmesi ve daha kötü sonlanması nedeniyle hastalıkları önlemek ve sıkıntı ortaya çıkmadan önce hastalığın tanısını koyup tedaviye başlamak çok önem arz ediyor. Bu açıdan koruyucu hekimlik uygulamalarına önem veriyoruz. Aşılamada koruyucu hekimlik uygulaması önemli. Grip, yaşlılarda daha sıklıkla seyrediyor. Bunu önlemek için elimizde grip aşı var. Aşı yüzde 100 koruyu değil ama hastalığa yakalanmayı azaltması yanısıra hastalığın ağır geçmesini önleyebilir. Bu hastalıktan ölümleri kesinlikle azaltır’’ ifadelerini kullandı.

    Türk Toraks Derneği Üyesi Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, ’’Özellikle 65 yas üstünde kişiler grip ölüme kadar yol açabilen sonuçlar yol açıyor. KOAH,astım gibi kronik enfeksiyon yolları hastalıkları olanlar bu enfeksiyona kolay yakalanabiliyorlar. Bütün hastalardan grip ve zatürre aşısını yaptırmalarını istiyoruz’’ dedi.

    Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Gürsel Özer, ’’Birinci basamak çalışanları olarak, aile hekimleri olarak erişkin ve çocuk aşılama programında daha çok eksikliklerimizin olduğunu düşünüyoruz. Bunun için Sağlık Bakanlığı ile görüşme halindeyiz. Erişkin aşılama programında var gücümüzle gayret ediyoruz’’ dedi.

    Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, ’’Kanser hastaları özel bir grup. Özellikleri itibariyle aşı ihtiyacı olan diğer gruplarla çakışıyor. Hem yaşları hem de hastalıkları itibariyle yandaş hastalıklar dediğimiz kalp damar hasatlıkları, KOAH vb. hastalıklara sahip oluyorlar. Buda onları büyük risk altında bırakıyor. Grip ve zatürre gibi infeksiyonlara maruz kalmak, onların yaşam kalitesini düşürmekte. Biz onkologlar olarak hastalarımıza her iki aşıyı öneriyoruz’’ dedi.

    Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Süda Tekin, ’’İnfeksiyon hastalıkları bulaşıcı hastalıklardır. Pek çok medeniyetin ortadan kaldırılmasına yol açmıştır. Yapılan incelmeler sonrası infeksiyondan korumanın başlıca 2 yolu var. Bir tanesi hijyen. Temizlik yaparak bu hastalıklardan korunabiliriz. İkincisi ise aşı. Koruyucu olarak hastalıkla karşılaşmamak için bağışıklık sağlamaktadır’’dedi.

    Toplantısı sonrası isteyen basın mensuplarına ücretsiz grip aşısı yapıldı.

    Destekleyen dernekler şöyle: “Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu, Akademik Geriatri Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, Türk Gastroenteroloji Derneği, Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği, Türk Kardiyoloji Derneği, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği, Türk Nefroloji Derneği, Türk Nöroloji Derneği, Türkiye Romatoloji Derneği, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği, Türk Toraks Derneği”.