Etiket: Yoksa

  • Aşk mı yoksa takıntı mı?

    Aşk mı yoksa takıntı mı?

    Uzman Psikolojik Danışman Şenol Baygül, “Aşk nedir ? sorusuna hemen herkes kendi cümleleriyle cevap verebilir. Ancak aşkın ne olmadığını bilenimiz pek az. Çoğu zaman saplantı, takıntı veya bağımlılıklar aşk gibi değerlendirilebiliyor. Bu da sağlıksız ilişkilerin devam etmesine ve kişilerin mutsuz olmasına sebep olabiliyor” dedi.

    Aşk ve takıntılı ilişki arasındaki farklar nelerdir?

    Genel nüfusun yüzde 5’ inin ilişkilerinde bağımlı ve takıntılı davrandığını anlatan Uzman Psikolojik Danışman Şenol Baygül, “Onu gerçekten seviyor musunuz yoksa bu bir takıntı mı?”, eğer takıntıysa “Saplantılı ilişkiden nasıl kurtulabilirsiniz?” sorusuna şöyle cevap verdi; “Sağlıklı bir duygusal ilişkide hissedilen temel duygu mutluluk ve heyecandır. Kişi mutluluk yerine kaygı hissediyor, karşısındaki güven duymakta güçlük çekiyor, ayrılık ile ilgili senaryolar zihnini meşgul ediyor ve kendini rahatlatacak işlevsiz eylemlerde bulunuyorsa sağlıksız ilişki yaşıyor denilebilir. Böyle bir durumda kişi ’sevgilim başkasıyla olabilir’ kaygısı ile sürekli partnerini arayabilir, nerede olduğunu kontrol edebilir. Kendisinin sevilip sevilmediğini anlamak için partnerine sık sık”Bana aşık mısın, beni ne kadar seviyorsun?” diye sorabilir. Ancak bunlar bir süre kişinin iyi hissetmesini sağlar. Daha sonra kendini rahatsız eden düşünceler zihnini meşgul etmeye başlar.”

    Aşkta güven, aidiyet, coşku söz konusu olduğunu, takıntılı ilişkide ise bir diğerinin hayatını işgal etme, güvensizlik, kendi ihtiyacını ön planda tutma ve onu yok sayma gibi duyguların ön planda olduğunu anlatan Uzman Psikolojik Danışman Şenol Baygül, “Aşkta sevgi, sevecenlik, paylaşım ön planda iken, takıntılı ilişkide öfke, korku ve sonucunda şiddet ön planda olabilir. İlişkiyi sürdüren dinamik sevgi yerine ‘ben ne olacağım’ düşüncesidir.” Diye konuştu.

    Uzman Psikolojik Danışman Şenol Baygül, takıntılı aşkın sebepleri konusunda ise; “Kişinin bebeklik döneminde yeterince ilgi ve sevgi görmediği için oluşamayan güvenli bağ kişinin gelecek romantik ilişkilerinde de aynı şekilde çaresizce bu ilgi ve sevgi arayışına girmesine neden olmakta ve uçlara gidilebilmektedir.

    Tamamlanamamış bir benlik oluşumu kişinin partneri ile varoluşsal bir anlam kazandığına inanmasına ve onunla önemli bir boşluğu doldurduğunu düşünmesine sebep olabilmektir.

    Takıntılı bir aşkın temel belirtilerinden olan kaygı bazen kişinin başarısızlık, düşük özgüven, kırılganlık ve zayıflık hissinden doğan kaygısının yerine konmuş hali de olarak da karşımıza çıkabilmekte” dedi.

    Şenol Baygül, duygusal ilişkisinde takıntılı olan kişilerin davranışları konusunda “Yalnız kalmaktan çok korkan takıntılı bireyler aşık oldukları kişilerle aralarında mesafe olduğunda hemen bu mesafeyi ortadan kaldırmaya çalışırlar, bu mesaja geç cevap verilen bir kaç dakika olsa bile. Mesaja bir süre cevap vermediniz diye üst üste arayan bir partneriniz olmuş muydu? Ya da siz arkadaşınızla dışarıdayken size ulaşamayınca arkadaşınızı arayan biri? Bu bireylerin diğer belirgin özelliği de terk edilmeye karşı aşırı hassasiyetleridir. En ufak sorunda dünyanın sonu gelmiş gibi davranırlar. Öyle ki partnerinin hala kendisini seviyor olarak yerinde olduğunu kontrol edecek şekilde her an kişiyle iletişim halinde olmaya çalışır, yaptığı hiçbir işe kendini veremez. Konuşmadığında ya da görmediğinde huzursuzluk yaşar. Mesaj attığı anda cevap bekler, eğer hemen cevap gelmediyse sevilmediğini düşünür. Yeni görüşmelerine rağmen daha eve gitmeden yolda arama ihtiyacı hisseder.

    Ayrılmaya karşı aşırı kaygı hisseden kişi olumsuz yaşantılar yaşasa bile partneriyle kalmaya devam eder,ondan vazgeçemez. Yaşantısını partnerinin istek, talep ve beklentilerine göre düzenler. Ayrılma olasılığını ortadan kaldırmak için kısıtlamaları kabul eder. Görüşme derse görüşmez, giyme derse giymez, kendi onaylasa bile partnerinin onay vermediği her şeyden uzak durarak izole bir yaşama çekilir. Sırf onunla daha fazla vakit geçirmek için ailesiyle, arkadaşlarıyla olan randevuları iptal eder, zamanının büyük bir bölümünü onun için harcar. Haksızlığa uğrasa bile ilişkiyi bitirmez. Onun için ilişkinin kalitesi değil terk edilmemiş olmak ve ilişkinin devam etmesidir. Hatta beklentileri karşılanmadığı halde partnerini bırakmadığı için kendine bile öfkelenir.

    Bunlarla birlikte takıntı yaşayan kişide partneri olmadan yaşamının geri kalanından keyif alamayacağına dair işlevsiz inançlar vardır. Hiç “ona ihtiyacım var, biliyorum o hayatımın anlamı, onsuz nefes alamam” diyen bir arkadaşınız oldu mu? Bu arkadaşınızın benlik bütünlüğünün tam olmadığından ve tamamlanma ihtiyacı hissettiğinden söz edebiliriz. Kendini ancak bir ilişkide var hisseden kişi ihtiyaca dayalı birliktelikler kurmaya eğilimlidir. Yalnızken rahatsız ve çaresiz hisseden bağımlı aşık eğer partneri yoksa sevilmediğini düşünür, eğer bir partnerle konuşmuyor, vakit geçirmiyorsa gününü dolduramaz. Genelde ya yeni bir partner bulduklarında ilişkileri sonlanır ya da ayrılık yaşadıktan hemen sonra yeni bir partner arayışına girerler ki yarım kalan benliklerini tamamlayabilsinler.

    Bütün bunlar sevgi kaynaklı görünse de uzun vadede taraflardan ikisini de duygusal anlamda yıpratır ve mutsuz yaşantıların ortaya çıkmasına sebep olur” diye konuştu.

    Uzman Psikolojik Danışman Şenol Baygül, duygusal ilişkideki takıntılarla nasıl baş edilebileceği konusunda ise şunları söyledi; “Evet, bunları ben de yaşıyorum, peki şimdi ne yapacağım?” diye kendinize sorabilirsiniz. Yaşadığınız ilişkinin sağlıklı olmadığını fark etmek değişimin ilk adımıdır. Ancak öncelikle şunu söylemeliyim ki takıntılı olan ilişkinin bitirilmesi bir daha böyle bir ilişki yaşanmayacağı anlamına gelmez o yüzden bu tutumun altında yatan dinamikleri araştırmak daha sağlıklı bir çözüm olacaktır. Bu konuda profesyonel yardım almadan önce takıntılı davranışlarınızı düzenlemeniz için birkaç öneri.

    Sizi partnerinize ’takıntı’ boyutunda bağlayan şeyin çarpık ve gerçekçi olmayan düşünceler olduğunu kabul edin. “O olmazsa ne yaparım, nasıl yaşarım.” düşüncenizin yerine “Daha önce o olmadığında ne yapıyorsam onu yaparım, hayatımın kontrolü bende.” diyebilirsiniz. Ya da daha önceki ilişkiniz için de böyle düşündüğünüzü ama zamanla bu düşüncelerin ve kaygıların geçtiğini hatırlatın kendinize.

    Mutluluğunuzu sadece partnere bağlamak yerine onu hayatınızın bir köşesine koyup kendinize bir yaşam alanı yaratın. Arkadaşlarınızla ya da ailenizle vakit geçirirken de mutlu oldunuz hatırlasanıza. Yalnız başına kahve içip kitap okurken de mutlu olabilirsiniz zira. Siz kendi kendinize yetebilirsiniz.

    Arkadaşlarınızın hiç ’sevgili buldun bizi unuttun, ortadan kayboldun’ dediği oldu mu hiç? Hayatınızda ilişkiden önce-ilişkiden sonra diye bir dönüm noktası olmamalı. İlişkiden önceki faaliyetlerinize(aile, iş arkadaşları, sosyal faaliyetler, hobiler) devam etmelisiniz. Yaşadığınız sosyal izolasyon ’partnerim olmadan yapamam’ düşüncelerinizi pekiştirir.

    İç konuşmalarınızda sevildiğinize, değerli olduğunuza, tek başına da yeterli olduğunuza dair kanıtları söyleyebilirsiniz. Hatta bunları yazabilirsiniz.

    Nefes egzersizleri yapabilir, takıntıları beslemek yerine yoga, yürüyüş gibi aktivitelere yönelebilirsiniz.”

  • Düğüne mi yoksa savaşa mı gittiğini kimse anlayamadı

    Düğüne mi yoksa savaşa mı gittiğini kimse anlayamadı

    Antalya’da bin 400 personelle havadan, karadan ve denizden geniş kapsamlı ‘Huzur Akdeniz-5’ uygulaması gerçekleştirildi. Uygulamada düğüne gittiğini söyleyen sürücünün aracından ruhsatsız tüfek, tabanca, çok sayıda fişek ve uyuşturucu madde çıktı.

    Antalya il genelinde genel asayiş ve kamu düzeninin sağlanması, ve terör örgütlerinin muhtemel eylemlerinin engellenmesi, önleyici ve caydırıcı tedbirlerin alınması ve kamuya açık alanların güvenli ortamlar haline getirilmesi amacıyla akşam 22.30 ve 01.00 saatleri arasında “Huzur Akdeniz Uygulaması (2019/5)” gerçekleştirildi. İl ve ilçe genelinde yapılan uygulamaya Asayiş, Terörle Mücadele, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele, Narkotik Suçlarla Mücadele, Güvenlik, Çocuk, Trafik Denetleme, Bölge Trafik Denetleme ve Çevik Kuvvet Şube Müdürlükleri başta olmak üzere bin 400 personel, bir helikopter ve bir deniz aracıyla gerçekleştirildi.

    “Düğüne gidiyorum”

    Durdurulan araçları didik didik arayan ekipler, sürücülerin de GBT sorgularını gerçekleştirdi. Uygulamanın Muratpaşa ilçesi Hasansubaşı Caddesindeki çalışmalarda ise ekiplerin durdurduğu bir otomobil, adeta cephanelik çıktı. İçerisinde erkek sürücü, kadın ve çocuk yolcunun bulunduğu aracı arayan ekipler, bagaj kısmında bir tüfeğe ve fişeklere rastladı. Sürücü, evden acele düğüne çıktığını ve tüfeğin ruhsatının yanında olmadığını söylerken, bu sefer ekipler torpido gözünde tabanca buldu. Ruhsatsız olduğu belirtilen tabancanın da ağabeyine ait olduğunu savunan sürücünün aracında aramaya devam eden ekipler, bu sefer bir miktar uyuşturucu madde ele geçirdi.

    Polis ekipleri, tabanca, tüfek, fişek ve uyuşturucu maddelere el koyarken, sürücü ve yanındaki kadını küçük yaştaki çocukla birlikte ifadesi alınmak üzere polis merkezine götürdü.

  • Kardelen Kolejinde ’Acı Yoksa Başarı Yok’ semineri düzenlendi

    Özel Kardelen Kolejinde Eğitim Danışmanı ve Kişisel Gelişim Uzmanı Sinan İpek üniversite sınavlarına hazırlanan liseli gençlere ve velilerine yeni sınav sistemi hakkında seminer verdi.

    Kardelen Koleji Fen ve Anadolu Lisesi Konferans salonunda üniversite sınavlarına hazırlanan liseli gençlere ve velilerine yeni sınav sistemi hakkında bilgi verildi. Seminerde; stresi ve kaygıyı azaltmak, odaklanarak çalışmak, sınavlarda başarılı olmak için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitim Danışmanı ve Kişisel Gelişim Uzmanı Sinan İpek’in sunduğu seminerde, gençlerin daha bilinçli olması gerektiğini vurgulandı. Değişen sınav sistemi ve yeni nesil eğitim bilinci odaklı seminer, öğrencilerin ve velilerin ilgisini çekti.

    Seminer boyunca önemli gördüğü yerlerin not tutulmasını isteyen İpek, “Bu süreçte sivilceleriniz de çıkacak, saçlarınız da dökülecek, gözleriniz de uykusuzluktan kayacak ama olsun, bırakın. Acı yoksa başarı yok” dedi.

    Seminer, öğrencilerin ve velilerin sorularının cevaplanması ardından İpek’e Kardelen Koleji Fen ve Anadolu Lisesi Müdürü Mürsel Mert tarafından çiçek ve plaket takdim edilmesiyle sona erdi.

  • TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik: “Rüzgar yoksa küreklere yükleneceğiz”

    TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, genel olarak dünyada artık ucuz ve bol parayla büyüme döneminin sona erdiğini belirterek, “Bugün dünyada böyle bir rüzgar yok. Ancak biz, rüzgar yoksa küreklere yükleneceğiz” dedi.

    Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’nin 22’ncisi, ’Güçlü İşletmeler, Güçlü Ekonomi’ başlığı ile Hatay’da gerçekleştirildi. DASİFED’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen zirveye, TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik de katıldı.

    Bilecik, toplantıda yaptığı konuşmada, ekonominin düzelmesinin sabır, inat ve irade gerektirdiğini belirterek, “Gerek küresel gelişmeler, gerekse içeride ülkemize özgü koşullar nedeniyle finansman maliyetlerinin bir süre daha yüksek seyretmeye devam etmesi muhtemeldir. Genel olarak dünyada artık ucuz ve bol parayla büyüme dönemi sona erdi. Bugün, dünyada böyle bir rüzgar yok. Ancak biz, rüzgar yoksa küreklere yükleneceğiz” diye konuştu.

    Türkiye’nin bu zorlu dönemin üstesinden gelmek için yapısal sorunlara odaklanması ve hiç vakit kaybetmeden bir reform takvimi oluşturması gerektiğini kaydeden Bilecik,”Ekonomide gürlediğiniz kadar yağmanız lazım. Zaman artık aksiyon zamanıdır. Verimlilik artışlarıyla büyümenin desteklenmesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi için işgücü, vergi, eğitim, inovasyon ve dijitalleşme alanlarında kendimizi geliştirmeliyiz. Türkiye ekonomisinin dijital çağın şartlarına uygun teknolojiye, rekabet gücü yüksek sanayi ve hizmetler sektörüne ve modern bir tarım sektörüne ihtiyacı var. Ekonomimizi ayağa kaldırmak için sorunlarımızı kabul edip çaresine bakmalıyız. Kalkınmayı esas alan bir perspektifle serbest piyasa ilkelerinden taviz vermeden, ekonomimizi yeniden ayağa kaldırmamız gerekiyor. Bunun yolu en başta şeffaf, uzlaşmacı, adil ve demokratik bir toplum olmaktır. Güçlü bir ekonominin olmazsa olmazı, güçlü bir demokrasidir. Ekonomik reformlarla eşzamanlı olarak demokratik açılımlar, ifade ve basın özgürlüğünün sağlanması ve özgürlük alanlarının genişletilmesi bu nedenle önemlidir” ifadelerini kullandı.

    Dünyada küreselleşmenin iyi yönetilememesinden kaynaklanan bir siyasi kriz ve beraberinde toplumlarda artan bir kutuplaşma yaşandığına işaret eden Bilecik, “Biz, dünyada yaşanan küresel kriz dönemlerinin getirdiği tıkanıklıkları, kendi yaşadığımız tıkanıklıklar için bir mazeret olarak görmüyoruz. Çünkü mazeret, yetersizliğin itirafıdır. Bir şeyi gerçekten yapmak isteyen bir yol, istemeyen ise mazeret bulur. Demokrasi, hukuk devleti, kurallara dayalı piyasa ekonomisi ve sosyal kalkınma hedeflerinin başarılabilmesi ve ekonomimizde son dönemde yaşanan sorunların çözümü için Batı ve AB ile ilişkilerimize daha fazla özen göstermemiz gerekiyor. Kısaca Türkiye, yüzünü batıya dönmelidir” şeklinde konuştu.

  • Turşuda sirke mi yoksa limon tuzunun mu daha yararlı olduğu araştırılacak

    Balıkesir’in Gömeç ilçesinde “Sağlıklı Yaşıyorum, Turşumu Kendim Kuruyorum” sloganıyla yapılacak

    çalışmada sirke ve limon tuzu ile hazırlanan turşuların hangisinin daha yararlı olduğu araştırılacak.

    Gömeç ilçesi Karaağaç Mahallesi’ndeki Akkızhan Tesisleri’nde Sağlıklı Yaşıyoruz Danışma Kurulu tarafından kampanya kapsamında düzenlenen toplantıda sirke ve limon tuzu ile ayrı ayrı hazırlanan turşuların hangisinin daha yararlı olduğu araştırılacak. 14 kişilik Sağlıklı Yaşıyoruz ekibi 7 ayrı gruba ayrılırken, sirke ve limon tuzu ile ayrı ayrı turşular kuruldu. Turşuların bir ay sonra tahlil edilerek hangi yöntemin daha faydalı olduğu belirlenecek.

    Sağlıklı Yaşıyoruz Danışma Kurulu kurucuları Nurçin ve Okan Çağlar, “Turşu çok yararlı bir besin. Bizim çocukluğumuzda sofralardan hiç eksik olmazdı. Okula giderken mahalle turşucularından turşu suyu içerdik. Kolay kolay da hasta olmazdık. Zaman içinde ev yapımı turşu üreten mahalle turşucuları da bir bir yok oldu, hastalıklar arttı ve bağırsak mikrobiyotalarımız bozuldu. Turşunun yararı konusunda sanıyoruz herkes hemfikir ama turşu yapımı konusunda hep tartışma var. Rahmetli Adile Naşit ile Münir Özkul’un ’Turşu sirkeyle mi, yoksa limonla mı kurulur?’ tartışması beyaz perdenin unutulmazları arasındadır. Günümüzde bu tartışma daha farklı boyutlara geldi. Bir grup turşuya sirke konmasının, sirkenin anti bakteriyel etkisiyle probiyotikleri öldürdüğü iddiasındalar. Ancak bu konuda bugüne kadar bilimsel bir çalışma hiç yapılmamış. Biz de Sağlıklı Yaşıyoruz ekibi olarak bu tartışmalara son vermek ve turşunun önemini vurgulamak amacıyla Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın tarafından yapılacak bilimsel çalışmaya veri elde edebilmek için bugün burada çeşitli turşu yapım tekniklerini uyguladık. Yapılacak bilimsel çalışmanın sonucunda kim haklı ortaya çıkacak, hep birlikte göreceğiz” dediler.

    Bu deney ile turşunun yapım yönteminin bakteriyel içeriğe, polifenol miktarına ve mineral bileşimine etkilerini araştıracaklarını belirten Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın, “Bu amaçla sadece tuz ve ev sirkesi, tuz ve limon kullanarak yapılan turşuları karşılaştıracağız. Ayrıca geleneksel olarak Türk tipi turşularda bolca kullanılan sarımsak ve nohudun etkilerini de görmüş olacağız” diye konuştu.

    Fonksiyonel Tıp Enstitüsü (IFM) sertifikasına sahip ilk ve tek Türk olan Kardiyoloji Uzmanı Dr. Baybars Türel de, “Turşu kadim kültürlerin toplumsal aklının oluşturduğu bir besin saklama metodu. Üstelik, özellikle usulüne uygun yapılmış örneğin bir lahana turşusunun bağırsak sağlığımız açısından sunduğu faydalar inanılmaz. Endüstriyel besinlere karşı inadına geleneksel mutfak” dedi.

    İşletme sahibi Mehmet Özgü Manisalı, “Zeytin hasadımıza Sağlıklı Yaşıyoruz’la beraber başladık. Beraber hasat yaptık. Çok keyifliydi. Turşumu Kendim Kuruyorum etkinliğine ev sahipliği yaptık. Geldiklerini için kendilerine teşekkür ediyorum. Hem Gömeçimizi hem de ürünlerini tanıttıkları için her birisine ayrı ayrı teşekkür ederim” dedi.