Etiket: Yıllık

  • Diyanet Sen Erzurum Şube Başkanı Ardahanlı: “86 yıllık zulüm bitti, Ayasofya’nın Cami olduğu hukuken tescil ve teyit edildi”

    Diyanet Sen Erzurum Şube Başkanı Ardahanlı: “86 yıllık zulüm bitti, Ayasofya’nın Cami olduğu hukuken tescil ve teyit edildi”

    Diyanet Sen Erzurum Şube Başkanı Nurullah Ardahanlı, Ayasofya’nın Camiinin vasfını ve vakfiyesini yok sayan gayrı hukuki 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının Danıştay tarafından iptali, hakikatin ikamesi, hakkın iadesi, haksızlığın, hukuksuzluğun izolesi olduğunu söyledi.

    Ardahanlı, “Bu karar, milletin 86 yıldır kanayan yarasının kapanmasına, bir Camiinin cemaatine yeniden kavuşmasına, fethin hukukunun korunmasına, feth edenlerin emanetine sahip çıkılmasına dair hukuki zemindir. Diyanet Sen olarak, kararı tıpkı milletimiz gibi bağımsızlığın tescili yönüyle gurur, tarihe ve kadime sahip çıkılması yönüyle de onur vesikası olarak kabul ediyoruz. Bir çağı kapatan fethin ve o fethe komutanlık yapan Fatihin emanetinin gereği yerine getirilmiş, tarihi nitelikteki bu kararla Ayasofya’nın müze yapılmasıyla başlayan esaret dönemi sone ermiştir. Diyanet Sen olarak bizleri ziyadesiyle memnun etmiş tarihi bir karardır. Milletin nezdinde, gözünde, kararında ve iradesinde “müze” vasfını hiç kazanmayan Camii vasfını da hiç kaybetmeyen Ayasofya; kendi gerçeğinden kopuk, milletin iradesinden uzak, bağımsız devlet perspektifiyle uyumsuz bütün gereksiz isimlerinden, vasıflarından, sınırlarından, yasaklarından arınmış ve gerçekte olduğu gibi hep olması gerektiği gibi Camii olarak millete ait olarak ve milletin hizmetine matuf olarak özgürlüğüne ve hakikatine kavuşmuştur” dedi.

    Ardahanlı sözlerine şöyle devam etti:

    “Danıştay’ın kararı böylece milletin kararını ilam ve ilan etmiş; Ayasofya Camii konusunda alınmış müze kararının -bizim de ifade ettiğimiz şekilde- hukuka değil keyfiliğe dayandığı hakikatinin de tespitidir. Danıştay’ın kararıyla hukuk ve tarihi gerçeklik sosyal yaşamla uyumlu hale gelmiş, Fatih’in vasiyeti ve vakfiyesinin gereği yapılmıştır. Sonuçta karar; Ayasofya’nın cami olduğunun tescili, vakfiyesinin teyidi, millet iradesinin ve hukukun gereğinin yerine getirilmesidir. Kararla Ayasofya asli hüviyetine, millet de camisine kavuşmuştur. Ayasofya üzerinden milletimizin değerleri üzerinde tesis edilen vesayet havası dağılmış, hürriyete vurulan prangalar parçalanmıştır. Karar; milletin Ayasofya Camii üzerinden Türkiye’nin egemenliğine kast eden dayatmalara boyun eğmeyen kararlılığını hukuken de tespit ve tescil etmiştir. Dahası bu kararla, İstanbul’un fethini “işgal” gören ve göstermeye yeltenenler; “Zulüm 1453’te başladı” diyerek tarihi tahrif, fethi tahkir, fetih ruhunu tahfif edenlerin hevesleri kursağında kalmıştır. 86 yıllık yanlış hesap 567 yıllık hakikati silememiş, yanlış hesap millet iradesine çarpıp Danıştay’dan geri dönmüştür. Millet Camisine, Camii ise milletine kavuşmuş, mağdurluk ve mahzunluk sona ermiştir. Fatih’in iradesine ve fetih hukukuna uygun olarak Ayasofya’nın Camii olduğunu, müze vasfının hükümsüz ve hukuksuz olduğunu tescilleyen ve Ayasofya Camii’ni asli hüviyetine kavuşturan Danıştay kararına ek olarak Ayasofya’nın yeniden Camii olarak ibadete açılmasına yönelik kararı imzalayan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediyoruz.”

  • 63 yıllık arşiv gün yüzüne çıkıyor

    63 yıllık arşiv gün yüzüne çıkıyor

    Doğu’da bir üniversite kurulması fikriyle başlayan ve uzun süren incelemelerin ardından Erzurum’da kurulması kararlaştırılan Atatürk Üniversitesinde 63 yıllık tarih gün yüzüne çıkıyor.

    Yeni Nesil Üniversite Tasarım ve Dönüşüm Projesi kapsamında yürütülen çalışmalar arasında yer alan arşiv çalışmaları, Kurumsal İletişim Direktörlüğü (KİD) bünyesinde devam ediyor. Üniversite kütüphanesinde yer alan binlerce fotoğraf, dia film, video ve doküman türü materyallerin incelenmeye alındığı arşiv çalışması, tasnif ve tarama işlemlerinin ardından dijital ortama aktarılıyor.
    Kurulduğu günden bugüne ülke yükseköğretimine önemli katkılar sunan Atatürk Üniversitesinin geniş bir hafızaya sahip olduğunu belirten Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı, 63 yıllık tarihi gün yüzüne çıkarmak için çalışmalara başladıklarını ifade etti.
    Arşiv çalışmasının ilk etabının tamamlanmasıyla ikinci etaba geçeceklerini ve bu kapsamda fakülte ve birimler ile üniversitenin diğer paydaşlarını da arşiv çalışmasına dâhil etmeyi planladıklarını dile getiren Rektör Çomaklı, Atatürk Üniversitesinin bölgesi için ne kadar önemli olduğunu arşiv çalışmalarına başladıktan sonra bir kez daha gördüklerini söyledi.

    Doğu’da Bir Üniversite Kurulması Hayali
    Tarihin tozlu raflarında yer alan dokümanları gün yüzüne çıkarmaya başladıktan sonra sık sık kuruluş yıllarına geri döndüklerini aktaran Rektör Çomaklı konuyla ilgili şöyle konuştu: “Mustafa Kemal Atatürk’ün 1937 yılında açıkladığı Doğu’da bir üniversite kurulması fikrini 13 yıl sonra yeniden canlandıran, devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar olmuş. Bayar 1 Kasım 1950 tarihinde TBMM’yi açarken Atatürk’ün 1937 yılı konuşmasında Doğu Üniversitesi ile ilgili bölümünü aynen tekrarladıktan sonra “Eğitim işlerinde diğer mahallere nispetle daha geri kalmış olan Doğu bölgemizde böyle bir irfan müessesinin kurulması için bütün müşkülat iktiham olunmalı ve önümüzdeki bütçe yılında işe başlanmalıdır” diyerek atılacak olan adımların ilk müjdesini vermiştir.”

    Kurulacak Yer İçin İnceleme Heyeti Yola Çıkıyor
    İkinci Dünya Savaşının başlamasıyla rafa kaldırılan üniversite projesinin tekrar gündeme geldiğini belirten Çomaklı: “Türkiye’nin dört bir yanına üniversiteler açma planıyla harekete geçilen bir dönemde, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın teşvik ve desteğiyle Başbakan Adnan Menderes tarafından bir kültürel kalkınma hamlesi başlatmış, Bu sayede Doğu Üniversitesi’nin kurulması adına ilk adımlar atılmıştır. İlk adım olarak Başbakan Adnan Menderes “Doğuda bir üniversitenin temeli atılacaktır” sözleri ile meseleyi hükümet programına almış, kuruluş hazırlıklarına başlanmış ve yapılan ilk işte üniversitenin kurulacağı yeri tespit etmek olmuştur” dedi.
    Çeşitli üniversitelerde görevli öğretim üyelerinden oluşan 15 kişilik birinci ilim heyetinin üniversitenin yerini tespit etmek üzere 1951 yazında Doğu illerinde bir geziye çıktığını aktaran Çomaklı: “İlim heyeti bu gezi programını, o sıralarda Doğu illerini ziyaret edecek olan Cumhurbaşkanı Bayar’ın seyahat programına göre ayarlamıştır. Heyet Diyarbakır, Elazığ ve Van’ı Cumhurbaşkanı ile birlikte ziyaret etmiştir. Cumhurbaşkanı Bayar doğu bölgesi ziyaretlerini tamamlayıp Ankara’ya dönmesine rağmen ilim heyeti Erzurum’a geçerek incelemelerine devam etmiştir” şeklinde konuştu.

    Her Türlü Fedakârlığa Hazır Olan Bir Erzurum Halkı
    Ziyaretler esnasında ilim heyetini karşısında gören her şehir ve kasaba halkı gibi Erzurum halkının da üniversitenin kurulması için en uygun yerin kendi yaşadıkları topraklar olduğunu ileri sürdüklerini ve bunları ispat etmeye çalıştıklarını vurgulayan Rektör Çomaklı: “İspat etmekle de kalmayarak her türlü fedakârlığa hazır olduklarının güvencesini veren Erzurum halkının duruşu karşısında ilim heyeti şaşkınlığın verdiği mutlulukla anlatılanları can kulağıyla ve gözleri yaşararak dinlemiştir. Heyet ziyaret ettiği yerlerdeki yöre halkının verdiği bilgiler ve kendilerinin yaptığı incelemeler sonucunda bir karara varmıştır. Buna göre ilim heyeti; fizik, coğrafya, iklim, yol, sağlık durumu, enerji kaynağı gibi Doğu’yu çeşitli yönleri ile inceledikten sonra “Murat havzasını üniversite için en uygun yer” olarak kabul ettiğini kayıtlara düşmüştür” ifadelerini kullandı.

    Doğu’da Kurulacak Üniversitenin İsmi: Atatürk Üniversitesi
    Dönemin Milli Eğitim Bakanı Rıfkı Salim Burçak’ın Erzurumlu olması ve Demokrat Parti Hükümeti’nin Erzurum’a ayrı bir önem vermesinden dolayı, bu durumun üniversitenin kurulacağı yer açısından diğer illere göre Erzurum’a daha fazla avantaj sağladığı bilgisini paylaşan Çomaklı: “Üniversite’nin kurulacağı yer tespit edildikten sonra sıra “Doğu Üniversitesi” diye geçen yükseköğretim kurumunun isminin belirlenmesine gelmiştir. Bu konu hakkında Milli Eğitim Bakanı Rıfkı Salim Burçak ve Bakanlık Müsteşarı Reşat Tardu bir görüşme yapmıştır. Neticede ortak olarak alınan bir kararla Doğu Üniversitesi’nin adının “Atatürk Üniversitesi” olması konusunda fikir birliğine varılmıştır” dedi.

    İlk Defa 1 Kasım 1953 tarihinde TBMM’de Dile Getirildi
    Rektör Çomaklı: “Milli Eğitim Bakanı Burçak üniversitenin isminin belirlenmesi sürecinde kararı nasıl verdiklerini kısaca şöyle açıklıyor: “Bir kere, Doğu’da bir Üniversite açılması fikrini ilk defa ortaya atan Atatürk’tü.” Bu durumun resmiyet kazanması amacıyla Milli Eğitim Bakanı Rıfkı Salim Burçak hem ikinci ilim heyetinin kararları hem de üniversitenin adı konusunda Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile bir görüşme yapmıştır. Milli Eğitim Bakanı yeni üniversiteye Atatürk’ün adını koymak istediklerini ve bunu kendilerinin ilan etmesi gerektiğini Cumhurbaşkanına söylemiştir. Bayar, bu durumu olumlu karşılamış ve bu görüşmenin ardından “Atatürk Üniversitesi” adı ilk defa Cumhurbaşkanı’nın 1 Kasım 1953 tarihinde TBMM’yi açış konuşmasında geçmiştir” bilgilerine yer verdi.

    Bu Arşiv Üniversitesinin Geçmişine Işık Tutacak
    Kuruluşunun 63. yılını kutlayan Atatürk Üniversitesinin bu arşiv çalışması ışığında öneminin bir kez daha anlaşılacağının altınız çizen Rektör Prof. Dr. Ömer Çomaklı, yapılan tasnif ve tarama çalışmalarında üniversitenin kuruluşundan günümüze kadar yapılan çalışmaların ve etkinliklerin dokümanlarına ulaştıklarını, bu zamana kadar hiçbir yerde yayımlanmamış bu arşivin üniversitesinin hafızasını oluşturduğunu söyledi.
    Kuruluş hikâyesinin oldukça etkileyici olduğuna değinen Çomaklı: “Atatürk Üniversitesinin şehri ve bölgesi için ne anlam taşıdığını bilmek için bu süreci tekrar tekrar okumak gerekiyor. Biz de hafızalarda daha iyi yer etmek ve üniversitemizin arşivini gün yüzüne çıkarmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Arşiv çalışmaları tamamlandıktan sonra üniversitemiz web sayfasında da yayımlayarak herkese ulaştıracağız. Çalışmamız tüm mensuplarımıza ve vatandaşlarımıza hayırlı olsun” diyerek değerlendirmesini sonlandırdı.

    İHA

  • 30 yıllık mahalle bakkalı 9 metrekarelik dükkanda marketlere direniyor

    30 yıllık mahalle bakkalı 9 metrekarelik dükkanda marketlere direniyor

    Samsun’da 30 yıldır mahalle bakkalı olarak hizmet veren Kerim Etli(57), 9 metrekarelik dükkanda marketlere direniyor.

    Samsun’un İlkadım ilçesi Hürriyet Mahallesi’nde bakkal dükkanı işleten 3 çocuk babası Kerim Etli, 9 metrekare olan iş yerinde mahalle halkına hizmet veriyor. En çok müşterilerinin çocuklar olduğunu belirten Kerim Etli, “Küçük esnaf olarak bazı ürünleri marketlere göre ucuz satarak adeta iman gücü ile direniyoruz. Veresiye defterimiz devam ediyor. Başka türlü ayakta durmamız çok zor. Mahalle bakkalı olarak çalışırken bazen cüzdanlarını evde unuttuğunu söyleyip borç verip alamadığımız müşterilerimiz de oldu” dedi.

  • 42 yıllık eşine ahırda Sevgililer Günü sürprizi

    42 yıllık eşine ahırda Sevgililer Günü sürprizi

    Erzurum’un Oltu ilçesinde yaşayan Abdullah Başar, her 14 Şubat’ta eşine çiçek alıyor. Bu sene de sürpriz yapmayı unutmayan Başar, ahırda inek sağan eşinin 14 Şubat Sevgililer Günü’nü bir buket çiçek alarak kutladı.

    Oltu’nun Şehitler Mahallesi’nde hayvancılıkla uğraşan 62 yaşındaki Abdullah Başar, 42 yıllık evli olduğu eşine ilk günkü gibi aşık olduğunu söyledi. Başar, Sevgililer Günü dolayısıyla eşi Ayfer Başar’a çiçek sürprizi yaptı. Sekiz çocuk babası olan Başar, özel günlerde eşine her zaman çiçek aldığını ifade ederek, “42 senelik evliyim, ben eşimi her zaman gül yerine koklarım. Kadınlar güldür ama kocasına bağlı olan, eşine saygılı olan, eşine yardımcı olan kadınlar her zaman güldür. Onları gül gibi koklayıp saygı duymamız lazım. Eşim her zaman yanımda, bana yardımcı oluyor. İyi günümüzde kötü günümüzde birlikteyiz, onun için gül yerine kokluyorum” dedi.

    Eşinin yaptığı sürprize çok sevindiğini belirten Ayfer Başar ise, “Sağ olsun var olsun, 42 senedir aynı mutluluğu yaşıyorum. Allah muradını versin, hiçbir zaman eksikliğini vermesin. Çok teşekkür ederim” diye konuştu.

  • Erzurum’da 2 bin 500 yıllık ‘Taş Baba’ heykeli bulundu

    Erzurum’da 2 bin 500 yıllık ‘Taş Baba’ heykeli bulundu

    Erzurum’da Kıpçaklar dönemine ait olduğu tahmin edilen 2 bin 500 yıllık ‘Taş Baba’ heykeli bulundu. Özel süngerlere sarılarak Müze Müdürlüğüne taşınan heykele yöredeki kadınlar ise el sallayarak veda etti.

    Erzurum’a 180 kilometre uzaklıktaki Şenkaya ilçesine bağlı Ormanlı Mahallesi’nde Kıpçaklar dönemine ait olduğu tahmin edilen mezarlarda yatan kişilere temsilen yapılan 123 santimetre uzunluğunda, 45 santimetre çapında ’Taş Baba’ heykeli bulundu. Mahallede çiftçilikle uğraşan Aytaç Alver isimli vatandaş, hayvanlarını otlatırken otların arasında üzerinde motifler olan bir heykel olduğunu fark etti. Alver, ardından Müze Müdürlüğü görevlileriyle bağlantıya geçerek, taşın değerli bir taşa benzediğini ve incelenmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine köye giden Erzurum Müze Müdürü Hüsnü Genç, Türkolog Prof. Dr. Osman Mert, Müze Müdürlüğü Koordinatörü Oğuzhan Türk ve Araştırmacı Ömer Faruk Kızılkaya heykel üzerinde incelemelerde bulundu. İncelemelerin ardından heykelin 2 bin 500 yıllık ‘Taş Baba’ heykeli olduğu ortaya çıktı. Heykel özel süngerlere sarılarak Müze Müdürlüğüne taşınırken, köydeki kadınlar ve çocuklar heykele el sallayarak veda etti.

    Üzerinde bengüsu motifleri bulunan heykel, Anadolu’da bulunan dördüncü ‘Taş Baba’ heykeli olma özelliği taşıyor. ‘Taş Baba’ heykellerinden Türkiye’de daha önce Hakkari’de 1, Ahlat’ta 1 ve Erzurum’un Oltu ilçesinde 1 tane bulunmuştu.

    “Bu kadar önemli olduğunu bilmiyorduk”

    Aytaç Alver, heykeli hayvanları otlatırken tesadüfen otların arasında bulduğunu belirterek, “Hayvanları otlatmaya giderken otların arasında düzgün bir taş gördüm. Taşı bulunduğu yerden çıkarttım ve amcamın oğluna gösterdim. Daha sonra bu taşın koruma altına alınması gerektiğini düşündük. Traktörle taşı buraya getirdik. Öğretmen oğluma söyledim. Daha sonra buraya geldi ve taşı incelediler. Bu kadar eski bir döneme ait olmasına şaşırdık” şeklinde konuştu.

    Erzurum Müze Müdürü Hüsnü Genç, böyle bir heykelin Erzurum’da bulunmasının şaşkınlığını yaşadıklarını ifade ederek, “Vatandaşlarımızın heykel taşı bulduklarına dair ihbarı üzerine köyde inceleme yapmak için buraya geldik. Bizde arkeologlarımızla buraya gelerek incelemelerde bulunduk. Yaptığımız incelemeler neticesinde bizi çok şaşırtan ve bölgede çok nadir bulunan ‘Taş Baba’ heykeli olduğunu gördük. Bu heykeller Anadolu’daki yaşamış Türklerin geleneklerini yansıtan bir mezar taşıdır. Gördüğümüz bu örnek Anadolu’daki ilk örneklerden birisidir” dedi.

    Taş Baba heykelleri nedir?

    Bozkırda özellikle soylular için en yaygın mezar türü olan kurganlarda kişinin önemine uygun olarak genellikle ahşaptan gömü odasının üzerine taş ve topraktan bir yığma tepe yükseltiliyordu. Bunun üzerinde de ölen kişiyi temsil eden kabaca insan biçimli heykeller dikilirdi. Bu heykellere genellikle “Taş Baba” ismi verilirdi.