Etiket: Yazdığı

  • Öğretmen Çakır’ın yazdığı polisiye romanı kitapçılarda yerini aldı

    Öğretmen Çakır’ın yazdığı polisiye romanı kitapçılarda yerini aldı

    Erzurum’da bulunan bir özel okulda öğretmenlik yapan İsrafil Çakır kitap yazarak satışa çıkarttı.

    Erzurum’da yaşayan ve özel bir okulda öğretmenlik yapan, Abant İzzet Baysal üniversitesi mezunu olan İsrafil Çakır, adını Maun Kırmızılı Kapı koyduğu bir polisiye romanı yazdı. Genç öğretmenin yazdığı roman kısa sürede kitap saraylarında ve internet sitelerinde kendine yer buldu. 470 sayfalık kitabın konusu ise şöyle,

    Başkomiser Tuğrul, sabahın altısında komiser Suzan tarafından uyandırıldığında Edirne Meriç Köprüsü’nde Kitabeli Kubbe’ye yaslı cesedi daha soğumamış otuzlarında takım elbiseli yayınevi sahibinin ölümünden bahseder. Komiser olay yerine gittiğinde delil nerdeyse hiç yoktur ve tek tanık gece kulübü koruması Dündar’dır. Dündar, şüpheli tavırlarıyla dikkat çekmektedir. Tek tanığı bir şeyler saklayan Başkomiser Tuğrul katilin soluğunu ensesinde hissedecektir.

  • Fransız yazar Emile Zola’nın 122 yıl önce yazdığı mektup yine gündemde

    Fransız yazar Emile Zola’nın 122 yıl önce yazdığı mektup yine gündemde

    Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Fransız yazar Emile Zola’nın 122 yıl önce zamanın Fransız Cumhurbaşkanına yazdığı ve Fransa’nın “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” söylemindeki çifte standardı ortaya koyan “İtham ediyorum!” başlıklı meşhur mektubun günümüze uyarlanmış bir versiyonunu sosyal medya hesabından paylaşarak, Fransa’nın bugünkü ırkçı, İslamofobik ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı söylem ve adımlarına dikkati çekti.

    Fahrettin Altun’un paylaştığı “İtham Ediyorum!” başlıklı mektupta şu ifadelere yer verildi:

    “Saygıdeğer Fransız halkı, bu başlığı taşıyan mektup Dreyfus davası için bundan tam 122 yıl önce zamanın Fransız cumhurbaşkanına yazılmıştı. Ama bendeniz bu mektubu şimdi size yazıyorum. O tarihte tüm sonuçlarına katlanarak doğruyu, hakikati savunmak adına Fransız toplumundaki çürümeyi, yozlaşmayı ve Yahudi karşıtlığını eleştirmiştim. Fransız Devrimi’nin ardından biz değil miydik, avazımız çıktığı kadar özgürlük, eşitlik ve kardeşlik diye haykıran? O değerler için mücadele eden bizler değil miydik? Bu değerleri 1848 anayasamızın temel prensipleri haline bizler getirdik. Binaların üzerine, taşlara ve anıtlara kazıdık. Bizden sonraki nesiller anayasaya eşitlik, özgürlük ve kardeşlik yazdı. Bu üç kurucu değer Fransız ulusunun ortak mirası haline geldi.

    Bugün yine, 2020 yılında yöneticilerinizin ve basınımızın basiretini gitgide yitirdiğini üzülerek görüyorum. İçinden büyük yazarlar, hakikatin nice yılmaz savunucularını çıkarmış bir milletin vicdanına seslenmek kalan son çaredir. Hani nerede özgürlük, eşitlik ve kardeşlik? Fransız siyasetçiler, kendilerine ‘sanatçı’ diyenler sistematik olarak İslam’a ve Müslümanlara karşı tahkirde bulunan ifadeler kullanıyorlar. Nefretlerini kusarken aynı zamanda sistematikleştiriyorlar. Fransız ulusunun kurucu değeri, kardeşliği ayaklar altına alıyorlar. Bu, yüzyıllara dayanan ilişkilerimizde görmeyi hiç düşlemediğimiz, olmaması gereken bir durum. Fransa’da geri dönülmesi imkansız bir noktaya sürükleyen bu sorumsuzluğu paylaşmayan vicdanlı insanlar olduğunu bilmek istiyoruz. Fransız sömürgeciliğinin tüm dünyada sebep olduğu yaraları yeni yeni sarabiliyoruz. Hala Cezayir’e, Afrika’ya bir özür borcumuz var. Yaşanan acıların toplumsal hatırası tek, üstünkörü, itinasız bir özürle kapanabilecek türden bir yara değildir.

    Günümüzde ise hakareti ve dini inançlara dil uzatmayı ifade özgürlüğü kılıfıyla sunmanın inandırıcı bir yöntem olmadığı kabul edilmelidir. Dün Yahudilere karşı geliştirilen nefret söylemi ve ırkçılık bugün Müslümanlar üzerinde tekrarlanıyor. Tarihin hataları tekrar etmemeli. Tarih böyle tekerrür etmemeli. Fransa alnına sürülen bu kara lekenin ortağı olmadığını, yöneticilerinin nefret ve kin kokan ifadelerinin arkasında olmadığını yüksek sesle haykırmalıdır. Biz İslam’ı Macron’dan, Charlie Hebdo’dan öğrenecek değiliz. Fransa tarihinde İslam’ı bize layıkıyla öğretecek nice simalar vardır. Gelecekte de olacaktır.

    Maalesef özgürlük, eşitlik ve kardeşlik adına yine talihsiz bir gün yaşıyoruz. İnsan onuruna ve değerlerine yönelik hakarette sınır tanımayan Charlie Hebdo, köklü Fransız düşünce geleceğine yönelik büyük ve yıkıcı bir tehdittir. Türkiye’nin seçilmiş cumhurbaşkanını küçük düşürücü, yakışıksız ifadelere ve çizimlere yer verilmiştir. Mizahın birleştiriciliği siyasi gündemler uğruna heba edilmemelidir. Mizah silah gibi kullanılmamalıdır. Bu çirkin tavrı en başından beri açıkça kınıyor ve itham ediyoruz. Tarih önünde itham ediyoruz, insanlık önünde itham ediyoruz, vicdanlar önünde itham ediyoruz. Daha fazla nefretin yayılmasını sağlamaktan başka bir şey yapmayacak bu sorumsuzluğun dünya barışına yönelik büyük bir tehdit olduğunu da hatırlatmak istiyoruz. İyi niyetli tüm ikazları daha büyük hakaretlerle karşılayan Fransız yöneticileri ve bu saldırgan nefret söylemine ‘dur’ demeyerek doğrudan ve dolaylı rıza gösteren herkes ortaya çıkan vahim tablonun sorumlularıdır.

    Fransa, geçmişte olduğu gibi bugün de büyük leke almak istemiyorsa, benim 122 yıl önce gösterdiğim cesareti göstermeli, ırkçılık ve nefret üreten bu bataklığın daha fazla koku üretmesine mani olmalıdır.

    Basın özgürlüğü, inançları tahkir etmenin aracı olamaz. Dün Yahudilere, bugünse Müslümanlara yönelen bu nefret dalgasının Fransa’nın sahip olduğunu iddia ettiği değerleri yok etmesinden önce harekete geçmek zorundasınız. Recep Tayyip Erdoğan’a yöneltilen hakaretin asıl hedefinin kim olduğunu hepimiz biliyoruz. Asıl hedef İslam’dır. Buna, çirkin nefret söylemine direnme sorumluluğu Fransa’nın hırstan gözü dönmüş siyasetçilerine bırakılmayacak kadar değerlidir. Bu sorumluluk insanlık onurunu ayaklar altına almayacak, insanları dini inançlarına göre sınıflandırmayacak, ayrımcılık gütmeyecek tüm Fransızların omuzlarında yükselmelidir.

    Bu tarihi günde sessiz kalan ve nefretin yayılmasına aracılık eden herkesi suçun ortağı olmakla itham ediyorum.”

  • Minik eller 2023 mektup yazdı

    Minik eller 2023 mektup yazdı

    Türkiye’nin 81 ilinden ilkokul öğrencilerinin “Keyifli Okul Atölyem Projesi” kapsamında yazdığı 2023 mektup özel yaptırılan sandıkla birlikte Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a gönderildi. Üzerinde Bakan Selçuk’un isminin bulunduğu sandık ise Bolu Cezaevinde yatan mahkumlar tarafından yapıldı.

    Erzurum’da Edip Somunoğlu İlkokulu sınıf öğretmeni Tamer Pehlivan ile Polis Amca İlkokulu sınıf öğretmeni Serap Mutlu Aydın tarafından başlatılan “Keyifli Okul Atölyem Projesi” kapsamında Türkiye genelinde ki öğrenciler Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a mektup gönderdi.

    Bolu Cezaevinde ki hükümlüler tarafından 2 aylık süreçte yapılan sedef işlemeli “ 2023 Vizyon Sandığına” konulan mektuplar Bakan Selçuk’a ulaştırılmak üzere Erzurum’dan yola çıktı.

    “Keyifli Okul Atölyem Projesi” kapsamında 37 il ve 3 ülkeden yaklaşık 5 bin ilkokul öğrencisi, çeşitli sanat atölyelerinde kodlama, drama, müzik, zeka oyunları ve taş boyama gibi faaliyetlerle geleceğe hazırlanıyor. Ayrıca proje “eTwinning” ortamına taşınarak, Erzurum’un birlikte 37 il ile Arnavutluk, Romanya ve Azerbaycan’dan öğretmenlerle haftanın belirli günü sınıflarda oluşturulan atölyelerde yurt dışındaki proje ortaklarıyla internet üzerinden aynı anda çeşitli projeler yapılıyor.

    Öğrenciler bu yıl ise Pandemi sürecinden dolayı her yıl yaptıkları proje sergisi yapamamalarının üzüntüsünü yaşıyor. Öğrenciler bu süreçte yapamadıkları sergi yerine Bakan Selçuk’a yazdıkları mektuplarla ona olan duygularını anlattılar. Minik öğrenciler yazdıkları mektupları Türkiye’nin her yerinden Erzurum’a ulaştırdılar. Burada toplanan mektuplar ise yapılan özel sandıkla Bakan Selçuk’a gönderildi.

    Proje sahiplerinden Edip Somunoğlu İlkokulu sınıf öğretmeni Tamer Pehlivan, projenin Türkiye genelinde ve yurt dışında faaliyet gösterdiğini ifade ederek, “ Projemiz Avrupa’da ki ve diğer ülkelerde ortaklaşa yapılıyor. Bizler eylül ayından berri “Keyifli Okul Atölyem Projesini” okullarımızda yürütüyoruz. Erzurum’da bu projeye başladık ve Türkiye genelinde yaygınlaştı. Projemizin çık noktası Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un 2023 vizyon belgesinde yayımlamış olduğu “ Mutlu çocuklar güçlü Türkiye” sloganı olmuştur. Bu sloganla tamamen bağdaşan ve atölyeleri kapsayan bir proje oldu. Projemizin ilk kısmını Haziran ayında bitirdik. Şuan ise projemizin final ürünlerini yaygınlaştırıyoruz” dedi.

    Pehlivan öğrencilerin Bakan Selçuk’u çok sevdiğini ve ona olan duygularını mektupla anlattıklarını belirterek, “ Öğrencilerimiz tarafından Türkiye genelinde 2023 adet mektup yazıldı. Bu 2023 mektupta öğrencilerimiz tamamen kendi özgün fikirleriyle Bakan Selçuk’a duygu ve görüşlerini ilettiler. Çok güzel mektuplar ortaya çıktı. Bizler Pandemi şartlarından dolayı bu mektupları Bakan Selçuk’a ulaştıramamıştık. Bolu Cezaevinde mahkumların 2 ayda yaptığı özel bir sandıkla bu mektupları bugün gönderiyoruz. Sandık üzerinde projemizin ismi ve Bakan Selçuk’un ismi yer alıyor. Mektupların içerisinde çok özgün ve doğal olanları var. Kontrol ettiğimizde gözümüze bazı mektuplar yansıdı. Bazı mektuplarda çocuklar kelime daracıkları az olmasına rağmen o kadar özgün anlatımlar yapmışlar ki bunları okudukça bizler dahi mutlu olduk” açıklamalarında bulundu.

  • Ev hanımı yazdığı şiir kitabına imza günü yaptı

    Ev hanımı yazdığı şiir kitabına imza günü yaptı

    Oltulu ev hanımı Betül Altun, yazmış olduğu şiir kitabı için tanıtım ve imza günü programı düzenledi.

    Oltu Karabekir Mahallesi Ağa konağı sokakta İkamet eden üç çocuk annesi ev hanımı Betül Altun (44) yazmış olduğu şiirlerini “Uzaklardaki Sol Yanım” isimli şiir kitabında topladı. Altun, kitabın basım işlemi tamamlandıktan sonra Oltu’da Sarmaşık Cafe’de Şiir Kitabını tanıtarak katılan konuklar şiir kitabını imzalayarak verdi.

    Ev Hanımı Betül Altun, “10 yaşından beri şiir yazıyorum. Yaklaşık 700 civarında şiir yazıyorum Uzaklardaki Solyanın İsimli Şiir kitabım benim ilk göz ağrım. Kitabımın içerisinde 130 şiirim mevcut. Benim en büyük hayalimdi şiir kitabımı çıkarmak. Bütün zorluklara rağmen şükürler olsun kitabımı bastırdık ve bugün kitabımın tanımını ve dostlarıma imza günümü yapıyoruz. Kitabımın basım aşamasında bana destek veren ilk başta eşim ve ailem ve yakın dostlarıma teşekkür ederim. Kitabıma çok büyük bir ilgi gösterildi. Dostlarım çok yakın bir tarihte nasip olursa ikinci şiir kitabımı da yazmayı düşünüyorum” dedi.

    Şiir kitabının tanıtım programına Ortaokuldaki Türkçe Öğretmeni İnci Demircan da katıldı. Demircan, “Öğrencilerimin böyle güzel başarılarını görmekten son derece mutlu oluyorum ve öğrencilerimle her zaman gurur duyuyorum. Başarılarının devamını diliyorum” dedi.

  • Karataş: “15 Temmuz 250 şehidin kanlarıyla yazdığı son kurtuluş destanıdır”

    Karataş: “15 Temmuz 250 şehidin kanlarıyla yazdığı son kurtuluş destanıdır”

    Memur Sen Erzurum İl Başkanı Mustafa Karataş, 15 Temmuz 2016 tarihinde, ülke olarak uluslararası karanlık bir işgal ve darbe girişimiyle karşı karşıya kaldığımızı belirterek, “Arkasında emperyalist güçlerin ve malum odakların olduğu FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin amacı millet iradesine zincir vurmak ve Türkiye’yi sömürüye açık hale getirmekti” dedi.

    Memur Sen üyeleri bugün Havuzbaşındaki Atatürk Anıtı önünde basın açıklaması yaptılar.

    Basın açıklamasını okuyan Memur Sen Başkanı Karataş, “Milletin inanç değerlerini istismar ederek, şeytani bir planla, devlet içinde örgütlenen FETÖ, önüne konulan planı harfiyen yerine getirmiş, 17/25 Aralık kumpası, Gezi kalkışması, Kobani olayları sonuç vermeyince askeri bir darbe seçeneğine başvurmuştur.

    Bu meş’um ihanet eyleminin görünen tarafında FETÖ, arkasında ise bir takım küresel güçlerin olduğunu artık bugün daha kesin bir şekilde biliyoruz. Açık ve net olarak söylüyoruz: FETÖ’yü ve FETÖ’cü teröristleri darbe girişiminden sonra hangi güçler koruma altına aldıysa darbe girişiminin arkasında o güçler vardır.

    Türkiye’ye karşı girişilmiş uluslararası bir kumpas olan ve FETÖ’nün taşeronluğunu üstlendiği 15 Temmuz Darbe Girişimine, 250 şehid ve 2 binden fazla gaziye rağmen “kontrollü darbe” diyen bir zihniyetin bu ülkede varlığını sürdürüyor olması Türkiye için büyük bir talihsizliktir.

    Darbecilerin değirmenine su taşıyan bu karanlık söylemin bir gaflet hali olduğunu düşünüyoruz. Buna karşın sular durulup hakikati bütün çıplaklığıyla gösteren belge, bilgi ve gelişmeler ortaya çıktıktan sonra hâlâ bu düşüncede ısrar edilmesini de ancak ihanet olarak görüyoruz.

    Nitekim Türkiye’yi büyük bir kaosa ve iç savaşa sürüklemeyi hedefleyen bu hain planda 8 binden fazla askeri personel, 35 uçak, 37 helikopter, 74 tank, 246 zırhlı araç, 3 askeri gemi millete karşı kullanılmıştır.

    Meclis, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Özel Harekât Daire Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT, TRT vericileri ve birçok kurum saldırıya uğramış; Genelkurmay, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü, TRT ve onlarca kurum işgal edilmiştir.

    Darbe girişimine direnen 250 kahraman kardeşimiz şehit, 2 bin 193 kardeşimiz de gazi oldu.

    Evlerinde oturup çekirdek çitleyerek gelişmeleri televizyondan izleyen ve darbe girişiminin sonucuna göre pozisyon almayı hesaplayanlar, 15 Temmuz hain darbe girişiminin ne olduğunu anlayamazlar.

    Darbe tehlikesi geçene kadar milletin 29 gün boyunca tuttuğu direniş nöbetlerine burun kıvıranlar, meydanlarda gösterilen kahramanlığın bize bir vatan kazandırdığını bilemezler, kavrayamazlar” diye konuştu.

    “15 Temmuz’u anlamak isteyenler; o geceyi meydanlara çıkan milyonlara, canlarını veren şehitlere, kanlarıyla meydanları kızıla boyayanlara sorsunlar” diyen Karataş açıklamasını şöyle sürdürdü;

    “Darbe başarılı olsaydı 16 Temmuz sabahı ülkenin nasıl bir felakete uyanacağını -gafiller anlamasa da- bu millet görmüş ve gereğini yapmıştır.

    Hep söyledik yine söylüyoruz: Hiçbir insani, İslamî, ahlaki değer taşımayan bu Bâtınî sapkınların bu millete yapabileceği kötülükler tasavvur ve muhayyilemizi aşar.

    O gece okyanus ötesinden planlanan bu hain darbe başarılı olsaydı, Türkiye bir kaosa, bir karanlığa uyanacaktı. Ümmetle ve İslam dünyasıyla ilişkimiz kesilecek, Siyo-Emperyal eksenin parçası olacaktık. Darbe başarılı olsaydı, Türkiye bir sömürü ve yağma ülkesine dönüşecekti. Muhacirlerin, mazlumların, mağdurların sığınağı olan tek yurt da ortadan kalkacaktı. O gece millet bu oyunu gördü. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” diyerek kükremiş sel gibi, önüne örülmüş tanklardan bentleri çiğneyip aştı.

    Üniforma giymiş teröristlerin millete karşı kullandıkları tanklara, uçaklara, bombalara iman dolu göğsünü siper etti.

    O gece abdestini alıp namaz kılarak meydanlara çıkan, tanklara, uçaklara, helikopterlere karşı çıplak elleriyle direnen milletin kahraman evlatları bu vatanı; Allah’ın yardımıyla, büyük bir işgalden, karanlık bir iç savaştan ve emperyalizme uşaklıktan kurtararak bize yeniden hediye ve emanet etmiştir. Bu hakikati çocuklarımıza, gençlerimize anlatmak emanete sadakatin bir gereği ve şehidlerimize karşı boynumuzun borcudur.

    Şehidlere en büyük vefa bu olacaktır. Bu ülkenin geleceği bu bilincin yaşatılmasına bağlıdır. Hainleri de anlatacağız çocuklarımıza, kahramanlarımızı da! Her bir şehidimizi tek tek genç dimağlarımıza tanıtacağız.

    Tarihe sığmayacak yiğitlikler, kabirlere sığmayacak yürekler, kitaplara ve filmlere sığmayacak kahramanlıklar gösterildi o gece meydanlarda.

    O gece 250 şehidin akıtılan muazzez kanları; bu ülkenin kalbini besleyen bir bereket, hainler için felaket oldu.

    O gece Memur-Sen olarak 1 milyon üyemizle sokaklara çıkarak o muazzam direniş destanının önemli bir parçası olduk. O gece bu teşkilat “hesabî” değil “hasbî” bir teşkilat olduğunu bir kez daha gösterdi. O gece tek bir bedene dönüşüp; pazarlıksız bir fedakarlığın, “amasız”, “fakatsız” bir bilincin mücessem hali olarak, “Kim demiş her şeyin bitişi ölüm / Destanlar yayılır mezarımızdan” diyerek direnişe, şehadete, özgürlüğe koştuk.

    Bütün sendikalarımızla, komisyonlarımızla meydanlardaydık. Cuma Dağ’larımızla, Ali Alıtkan’larımızla, Yusuf Elitaş’larımızla, İlhan Varank’larımızla meydanlardaydık. Şehidler kervanına ve gaziler meclisine dostlarımızı kattık. Milyonlarca vatan evladıyla birlikte yorulmaz, susamaz, acıkmaz, korku bilmez bir bedenin parçası olduk. O gece İslam coğrafyasının her köşesinde ümmet bizimle birlikte tek yürek olarak meydanlara yürüdü, tek yürek oldu. Ümmetin yaralı yüreği bizim yüreğimizle birlikte attı, mübarek elleri semada duaya durdu.

    Ankara’yla birlikte Kudüs, Bağdat, Kahire; İstanbul’la birlikte Halep, İslamabad, Kabil, Gazze, Erzurum ile birlikte Hartum, Bosna, Trablus, Mekke; O nedenle diyoruz ki geleceğimizin teminatı daha fazla milletleşme, ümmetleşme ve kardeşleşmedir.

    O gün nasıl ki meydanlarda darbeyi püskürttüysek bugün de yeni sinsi stratejilere karşı teyakkuz ve sürekli bir bilinç halini kuşanmanın gayreti içindeyiz. Türkiye’nin entelektüel birikimi ve bu coğrafyanın erdemliler hareketi olarak; emperyalizmin her türlü kirli plan ve kumpaslarına yüksek bir bilinç, akıl ve imanla karşı koyacağız. 15 Temmuz’u unutmadık, unutturmayacağız. 15 Temmuz’un 3. seneyi devriyesi vesilesiyle şehitlerimize Yüce Rabbimizden rahmet diliyoruz. Gazilerimize şükran ve minnetlerimizi ifade ediyoruz.”