Etiket: Yazdı

  • Matematik Profesörü 8 Yılda 4 Kur’an-ı Kerim Yazdı

    Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik-Bilgisayar Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr Şükrü Olgun, 10 yıl önce başladığı hüsn-i hat eğitiminin ardından son 8 yılda yaklaşık 4 Kur’an-ı Kerim yazarak inanılması güç bir başarıya imza attı. Yazdığı 3 Kur’an-ı Kerim’i tamamlayan, sonuncusunda bitirmek üzerek olan Prof. Dr. Olgun, “Hat eğitimine başladıktan sonra, aradığım, bana göre gerçek dünyanın burası olduğunun farkına vardım” dedi.

    Hattatlık eğitimine 2006 yılında, Eskişehir Tepebaşı Belediyesi’nin açmış olduğu hüsn-i hat kursuyla başlayan Prof. Dr. Olgun, kısa süre içinde önemli bir mesafe aldı. Daha önce hüsn-i hatla, onu zevkle seyretmenin dışında hiçbir alâkası olmadığını belirten Olgun, “Hattâ, hüsn-i hattın bir sanattan ziyade, bakırcılık, demircilik, marangozluk gibi, özellikle İstanbul’da üç-beş usta tarafından icra olunan, yok olmaya yüz tutmuş bir zanaat olduğunu düşünmekteydim. 52 yaşında hüsn-i hatla tanıştıktan sonra anladım ki, 1400 yıllık geçmişi ve geleneği olan kadim el sanatlarımızın başında gelmektedir. 2006 yılına kadar hüsn-i hatla, uygulama anlamında hiç alâkam olmamakla beraber, kaligrafi anlamındaki günlük el yazımı hep geliştirme ve güzelleştirme gayreti içinde oldum. Belki bu sebeple yakın çevrem yazımın güzel olduğu hususunda hemfikirdir diyebilirim. Hat kursuna başladıktan sonra, aradığım, bana göre gerçek dünyanın burası olduğunun farkına vardım” dedi.

    İLK DEMEDE AMME CÜZÜ

    Kursun ilk yılki hocasının, İstanbul’da icra-ı sanat eden, Merhum Hamit Aytaç’ın yetenekli ve son derece üretken icazetli öğrencilerinden Hattat Yusuf Sezer olduğunu, öğrencilerine yazmış olduğu meşkin bir sayfa yazılmasını kâfi görmesine rağmen, kendisinin her meşkini en az on sayfa yazdığını anlatan Prof. Dr. Şükrü Olgun, “Kursun ikinci yılı Yusuf hocam, görevi Hattat Mahmud Şahin hocaya devretti. Aralıksız iki yıl da Mahmud hocamla nesih çalışmış oldum. Öğrenciliğimin ikinci yılında Hattat Mehmet Şevki Efendi’nin, Hattat Hüseyin Kutlu tarafından nefis bir tıpkıbasımı yapılan Amme cüzünü taklîden yazdım. Bu çalışma, mushaf yazma çalışmalarım için en önemli temeli teşkil etmiştir diyebilirim. Yazmış olduğum bu Amme cüzünün basılabilecek düzeyde bir çalışma olduğunu, istersem bastırabileceğimi ifade buyuran değerli hocalarımın, artık Mushaf yazmaya başlamam gerektiği hususunda ısrarlı diyebileceğim teşvikleri oldu. Oysa benim böylesine devasa bir projeye başlama cesaretim yoktu. Haftalarca bu meseleyi hep düşündüm. Nihayet Yusuf hocamı bir ziyaretimde, konu tekrar gündeme geldi. Başarabileceğime dair tereddüdüm tam zail olmamışken, tabir caizse, hocam bir emrivaki yaptılar. Masasındaki kalem kutusundan bir kamış kalemi kendi eliyle açıp bendenize vererek, adeta yazmaya başlamamı emir buyurdular. İşte ilk Mushaf-ı Şerifimi yazmaya, 2008 yılı Ağustos ayında, böyle başladım. İki buçuk yılda tamamlamak nasip oldu. Mushaflar Kurulu’nun onayından geçtikten sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na, basılması kaydıyla, bağış talebinde bulundum. Bağış eser söz konusu olduğu için Başkanlık, Mushafı Türkiye Diyanet Vakfı’nın basmasının daha uygun olacağı gerekçesiyle Vakf’a havale etti. Mushaf, Vakfın icra kurulu, yayın kurulu ve mütevellî heyetin de onayından geçerek, yayın kararı alınmış oldu. İnşallah basımını beklemekteyiz” diye konuştu.

    Birinci Mushafımı tamamladıktan sonra hiç ara vermeden, ikincini yazmaya başladığını ve 2 yıla yakın bir sürede de bitirmenin kısmet olduğunu anlatan Prof. Dr. Olgun, şunları söyledi;

    8 YILDA 4 KUR’AN-I KERİM YAZDI

    “Ardından üçüncü Mushafımı da bir buçuk yıl gibi bir sürede tamamlayarak dördüncü Mushafıma başladım. Şu an itibariyle 18. cüzü bitirmiş bulunmaktayım. İnşallah en geç bir yıl içinde bitirmeyi umut ediyorum. Söz konusu Mushaflarımın ilk üçü Ali el-Kârî imlâlı olup, dördüncü Mushafım Resmi Osmanî imlâsıyla yazılmaktadır. El yazması bir Mushaf yetmez miydi? Neden dört veya daha fazla Mushaf yazmak istediğim hususuna gelince; bunun bence iki sebebi var: Birincisi, bizatihi hüsn-i hattın tanımının, Kur’an’ı en güzel biçimde yazma gayreti olarak ifade olunmasıyla ilgilidir. Her yazdığım Mushafın bir öncekine göre, sanat açısından, daha ileri olduğuna inanıyorum. İkincisi de yazmanın bendenizde bir tutku hâlini almasından kaynaklanmaktadır. Yazmadan edemediğimi söyleyebilirim. Nitekim 2006 yılından bugüne hiç durmadan yazmaktayım. Aşağı yukarı 8 yılda 4 Mushafın yazımını tamamlayacak olmam da, zannediyorum son söylediğim hususu teyid edecektir. Birinci Mushafımın her yaprağının, arkalı-önlü olmak üzere, yazımının 15 saatin altına hiç düşmediğini söyleyebilirim. Her gün bir yaprağı bitirmek gibi bir prensiple çalıştığıma göre, günde 15 saat çalıştığım çok olmuştur. İkinci Mushafımda her bir yaprak için bu süre yaklaşık 12-13 saati bulurken, üçüncü Mushafda 9 saat, dördüncü Mushafımda ise 8 saat olarak tezahür ettiğine göre, bu husus, yazdıkça süratin de belli ölçüde arttığı anlamına gelmektedir ki, gayet tabî bir durumdur.

    İŞTİYAKLA YAZMA ARZUSU ALLAH’U TEÂLÂ’NIN BİR LÜTFÜ

    Prof. Dr Şükrü Olgun, Mushaf yazma işinin hat sanatının en ağır projelerinden biri, belki de birincisi olarak zor ve meşakkatli olduğu kadar; o ölçüde de yazan için bir huzur kaynağı olduğunu belirtti. Olgun, “Elbette günde en az 8-10 saat çalışarak yoruluyorsunuz ancak ertesi gün daha büyük bir iştiyakla yazma arzusunu taşıyorsunuz. Bu husus Allah’u Teâlâ’nın bir lütfu olsa gerek! Çünkü herhangi bir metni her gün aynı istek ve arzu ile yazmanın mümkün olamayacağına inanıyorum. Bilindiği üzere hat sanatında mezuniyet anlamına gelen “icazetname” geleneği vardır. Hoca, öğrencinin yazının belli türlerinde olgunlaştığına kanaat getirirse, ona icazetnamesini genellikle bir törenle verir. Öğrenci icazetini aldıktan sonra yazılarının altına imza atmaya da hak kazanmış olur ve kendi üslubunu ortaya koyarak yazmaya devam eder. Bendeniz de dördüncü Mushafımın ortalarında iken hüsn-i hattın nesih türünde, yani Kur’an yazısı olan tarzında, Mushaf-ı Şerif Hattatlığı denilebilecek icazetnamemi, Hattat Yusuf Sezer Hocamdan, 18 Nisan 2016 tarihinde, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde düzenlenen bir törenle almış oldum. Rabbime şükürler olsun” diye konuştu.

    EN BÜYÜK ARZUSU

    Mushaf yazmanın hazzına erdikten sonra onu bırakmanın mümkün olmadığına, bu nedenle sağlığı elverdikçe de yazmaya devam edeceğime inandığını söyleyen Olgun, “En büyük arzum, yazmış olduğum Mushaf-ı Şerif’lerin basıldığını ve okunduğunu dünya gözüyle görmektir. Yazmış bulunduğum ve bundan böyle de yazacağım bütün Mushaflarımı, birinci Mushafım gibi, telif ücretsiz, yani Allah rızası için bağış yoluyla bastırmayı düşünmekteyim. Yazmış olduğum tüm Mushaflar, Mushaflar Kurulu’nun kriterlerine çok uygun olmakla birlikte, özellikle son iki Mushafımda satır sonlarındaki muhtemel sıkışmaları bertaraf etmeye, kelimelerin karmaşık terkiplerinden olabildiğince sarfı nazar etmeye gayret ettim. Harekeleri ve secavendleri mümkün mertebe, estetik mülâhazayı da göz önüne alarak, yerli yerinde kullanmaya çalıştım. Her bir kelimenin terkibinin hiçbir tereddüde meydan vermeyecek şekilde açık ve net olmasına dikkat ettim. Son Mushafımda, tüm bunlara ilave olarak, hiçbir durak gülünü satır başına getirmemeye bilhassa dikkat etmekteyim” dedi.

    BASKI İÇİN DESTEK BEKLİYORUM

    “Bağış yoluyla bastırmak istediğim tüm Mushaflarımın basımı ve dağıtımı hususunda hamiyetperver, ilgili yayınevlerinin himmet ve desteğini beklemekteyim” diyen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Matematik – Bilgisayar Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr Şükrü Olgun, şunları belirtti;

    “Bugün itibariyle ülkemizde İmam Hatip Okulları ve İlâhiyat Fakülteleri başta olmak üzere, Kur’an eğitimiyle ilgilenen tüm kurum ve kuruluşlarda büyük ekseriyetle bilgisayar dizgisi Mushaf kullanıldığını biliyoruz. Bu durum medeniyet tasavvurumuzdaki akıl almaz kırılma ve parçalanma açısından son derece üzüntü ve hattâ kaygı verici bir durumdur. Çözüm bize göre basittir: Yapılacak şey, söz konusu tüm kurumlarda, el yazması Mushafı zorunlu kılmaktan ibarettir. Bir Kur’an öğreticisi, öğrencilerine el yazması veya bilgisayar dizgisi Mushaftan hangisini tercih ederlerse etsinler, ancak sınavın el yazması Mushaftan olacağını söylerse, öğrenciler ne diyebilecektir? Kaldı ki, el yazması Mushafın 1400 yıllık İslâm kültür ve sanatındaki önemine dair 10-15 dakikalık bir konuşma bile, öğrencileri ikna etmeye yetecektir kanaatindeyim.”

    TEŞEKKÜR

    Prof. Dr Şükrü Olgun, açıklamasının sonunda, hocaları ve ailesinin yanı sıra, kendisine her türlü desteği sağlayan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektör Prof. Dr. Hasan Gönen, Fen – Edebiyat Fakültesi Matematik – Bilgisayar Bölümünde huzurlu bir yazma ortamı sağlayan Dekan Prof Dr. Tevifik Gedikli ve Bölüm Başkanı Prof. Dr Zekeriya Arvasi’ye teşekkür etti.

  • Öğrenciler, Kazada Ölen Öğretmenleri İçin Şiir Yazdı

    Osmaniye’de geziden dönerken kazada yakınlarıyla birlikte hayatını kaybeden öğretmen ve öğrencilerin okulunda yas var. Kazadan sonra büyük üzüntü yaşayan öğrenciler, ölen öğretmenleri için şiir yazdı.

    Öğretmenlerini çok sevdiklerini ve ölümüne üzüldüklerini belirten 3’ü sınıf öğrencisi Aşina Yıldırım, “Biz Ahmet Hocamızı çok seviyoruz onun ölmesi bizi de çok üzdü. Belki o bu şiirimizi okuyamayacak ama biz de kardeşimle sevgimizi böyle göstermek istedik“ dedi.

    Öğretmen Ahmet Cebece’nin mesai arkadaşı İsmail Akar ise öğretmen ve öğrencilerin hayatlarını kaybetmesinden dolayı oldukça üzüntülü olduklarını ifade ederek, ”Bu gibi etkinliklerimiz genelde yıl sonunda izinli olarak yapıyoruz. Onun dışında velilerimizin düzenlediği bazı piknik etkinlikleri oluyordu. Buda onlardan bir tanesiydi. Böyle bir üzüntü verici sonuçla karşılaştık. Kendi okulumuzdan 4 tane öğrencimizi kaybettik üzüntülüyüz. Mekanları cennet olsun” diye konuştu.

  • (Özel Haber) Organ Nakli Beklerken Roman Yazdı

    Balıkesir’de devlet memuru olarak çalışan ve 2 yıldır organ nakli bekleyen 22 yaşındaki Emre Güneş, psikolojisini düzeltmek için yazdığı yazılar ile “Mutlu bir an” isminde Roman çıkardı. Her türlü hastalığın psikoloji ile yenilebileceğini söyleyen Güneş, organ nakli bekleyen diğer hastalara da öneride bulunarak, “Kendinize bir hobi bulun. Psikoloji düzelince sıkıntı yaşanmıyor” dedi.

    10 yıldır karaciğer rahatsızlığı çeken ve artık karaciğeri iş göremez duruma gelen Emre Güneş, organ nakli beklerken roman yazdı. İçine kapanık bir hayat yaşadığını ve hastalığı sonrası psikolojisini düzeltmek için yazmaya başladığını söyleyen Güneş, yazdıkça kendini daha iyi hissettiğini söyledi.

    Bursa Uludağ Üniversitesi’nde tedavisi devam eden ve 2 yıldır karaciğer nakli bekleyen Güneş, “Benim karaciğer rahatsızlığım var. 10 yıldır tedavi görüyordum. Ancak artık karaciğer iş göremez hale geldiği için organ nakli olmam gerekiyordu. Bursa Uludağ Üniversitesinde tedavi görüyorum ve halen devam ediyor. Karaciğer nakli bekliyorum. İnşallah bana uygun bir karaciğer çıktığında bu nakili olacağım” dedi.

    Kitabı yazmasında en büyük etkenin psikolojisini düzeltmek olduğunu söyleyen Güneş, “Sosyal ortamlarda bulunmadım fazla. Sosyal hayatım olmadı, yaşayamadım. Sürekli evimde vakit geçirdim. İnsanların bir şeyler yaşamaya ihtiyacı var. Ben de içimdeki sıkıntılarımı bir şekilde kitabımda parça parça kullanarak bu romanı oluşturdum. Hayattan soğuyan ve yalnız bir karakterin hayatını anlatan romanda aşktan bahsediliyor ve romanın ana temasında ise sevgiden çok güvenin önemli olduğu anlatılıyor” ifadelerini kullandı.

    1 Nisan’da çıkardığı “Mutlu bir an” isimli kitabını internet üzerinden satışa çıkarttığını söyleyen Emre Güneş, “Ben bu kitabı geçen sene tamamladım. Yazarken de çok uzun bir süreç yaşamadım açıkçası. Zaten lise yıllarından beri küçük metinler yazıyordum. Hem duygusal hem de psikolojik anlamdaki ruh halimi kullanarak böyle bir roman çıkardım” diye konuştu.

    Karaciğer nakli beklemesine rağmen haline şükrettiğini ve kendinden daha zor durumda olan hastalar olduğunu söyleyen Güneş, “Benim gibi rahatsızlığı olan insanlarda bir takım şikayetler olur. Benden daha kötü durumda olup hastanede günlerini geçirmek zorunda olan hastalar var. Ben bir şekilde kendimi bir şeylerle meşgul edip bir şeyler üretmek istedim. Bir iş başararak kendime özgüven kazandırmak istedim” dedi.

    Organ nakli bekleyen hastalara da tavsiyede bulunan Güneş, “Organ nakli bekleyen ya da herhangi bir rahatsızlığı olan hastalara şunu önerebilirim. Bir şekilde bir hobi edinsinler, bir uğraş bulup meşgul olsunlar. Özellikle kendini rahatlatabilecek, kendilerine iyi gelecek bir meşguliyet bulduklarında rahatsızlık açısından sıkıntı yaşamayacaklardır. Psikolojik olarak rahat oldukça daha rahat yaşarlar” şeklinde konuştu.

  • Şehitler İçin Destan Yazdı

    Gazeteci-Yazar ve Halk Şairi Ali Kayıkçı(Âşık Derebahçeli), Doğu ve Güneydoğu’da şehit düşen asker ve polisleri konu edinen 55 destandan oluşan bir kitap yazdı.

    Türk Basın Birliği tarafından Cumhuriyet’in 60. Yılı Şiir Yarışması’nda ’Mondros’tan Cumhuriyete’ isimli destanı ile birincilik elde eden Gazeteci-Yazar ve Halk Şairi Ali Kayıkçı; Doğu ve Güneydoğu’da şehit düşen asker ve polisleri konu edinen bir kitap yazdı. 39’uncu eseri olan, son terör olayları sırasında ’Doğu ve Güneydoğu’da şehit düşen asker ve polisleri konu edinen ’Sen Destanı Yazdın Ben De’ adını taşıyan ve içinde 55 destanın yer aldığı kitabı, geçen Mart ayında yayınlandı.

    “KİTABIN KAPAĞINDA OĞLUMUN FOTOĞRAFI VAR”

    Yazdığı kitapla ilgili açıklamalarda bulunan Halk Şairi Ali Kayıkçı, “24 Temmuz tarihinden sonra başlatılan terör operasyonları sırasında şehit olan asker-polis ve korucu millet evlatlarımızın, hemen her akşam televizyon haberlerinde yer alan ve yürek burkan şehadetleri, hayat hikayeleri karşısında hissiz kalmak, gözyaşı dökmemek ne mümkün? Her birimizi ayrı ayrı duygulandıran bu haberlerden bir kısmını gazetelerde de okuyunca, bunları mısra-mısra destanlaştıralım dedik. Ortaya onlarca hadiseye bağlı olarak 55 tane de şiir çıktı. Bunları gazete sütunlarında bırakmaya da gönlümüz razı gelmedi. Isparta ve Tunceli’de komando olarak askerlik hizmetini yaptıktan kısa bir süre sonra menenjit hastalığından kurtulamayıp rahmet-i Rahmân’a kavuşan oğlum Sencer Ayhan’ın da hatırasına binaen bu son eserimi ’Sen Destanı Yazdın Ben De…’ adını vererek yayınladım. Kapağına da onun Eğirdir Komando Okulu’nda iken çektirdiği bir resmini koydum. Eserin yayınlanmasından sonra destani olaylar yaşandı. Bunlardan biri de Ordulu Ozan Özmen’in kahramanlık hikayesidir. Beni oldukça etkileyen bu kardeşimizin yaşantısı ve şehadeti üzerine kaleme aldığım destanı, inşallah eserin ikinci baskısında yayınlamak nasip olur” dedi.

  • “Aldığım Nefese Beni Düşman Ettiniz” Yazdı, Ölü Bulundu

    Nevşehir’in Avanos ilçesinde uzun süredir park halindeki otomobilin yanında av tüfeği ile vurulmuş bir erkek cesedi bulundu. Ölen şahsın sosyal paylaşım hesabında en son, “Aldığım nefese beni düşman ettiniz. Sizler de aynı duruma düşersiniz diyorum Rabbime havale ediyorum” yazdığı ortaya çıktı.

    Edinilen bilgiye göre, Avanos-Ürgüp karayolunun 6. kilometresinde bulunan Seyirlik Tepesi mevkiinde uzun süre park halinde bulunan bir otomobil olduğu ihbarı üzerine jandarma ekipleri olay yerine giderek aracı kontrol etti. Ekipler, otomobilin yanında av tüfeği ile vurulmuş bir erkek cesedi buldu. Cumhuriyet savcısının da katıldığı incelemede cesedin 34 yaşındaki Erkan D.’ye ait olduğu belirlendi. Avanos’ta araç kiralama ofisi olduğu öğrenilen Erkan D.’nin evli ve 3 çocuk sahibi olduğu bildirildi. Yapılan incelemenin ardından Erkan D.’nin cenazesi otopsi için Ankara Adli Tıp Kurumu’na gönderilirken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

    Erkan D.’nin sosyal paylaşım sitesindeki hesabında en son “Hayat insanı o kadar yoruyor ki anlayamıyorsun ama şu da var hala anlamış değilim. Hayat mı yoruyor yoksa kişiler mi yoruyor anlamadım ben. Bu dünyada kime ne ettim ki bana bu kadar kin, nefret ve düşmanlık besleyip yüzüme gülüyor ama ardımdan ha bire kuyumu kazıyor anlamış değilim. Ama onlar beni yordu bu dünyada bende onları Rabbime havale ediyorum. Allah sizi beni düşündüğünüz durumdan geri koymasın. Beni benden aldınız yordunuz, bıktırdınız, aldığım nefese beni düşman ettiniz. Sizlerde aynı duruma düşersiniz diyorum Rabbime havale ediyorum” yazdığı ortaya çıktı.