Etiket: Yaşamın

  • Uzun yaşamın sırrında kaplumbağa örneği

    Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) tarafından düzenlenen 19. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi’nde konuşan Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler, istirahat halinde kişi nabzının 80’in üzerine çıkmasının büyük bir risk olduğunu söyledi.

    Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) tarafından düzenlenen 19. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi Antalya’da başladı. Bu yıl 3 bin 270 katılımcı ile düzenlenen kongrede iç hastalıkları kliniklerindeki çok önemli ve ilgi çeken konuların yanı sıra, olgular eşliğinde sık karşılaşılan problemlere ve kronik hastalıklara yaklaşım ile birlikte tıptaki yeni gelişmeler gözden geçirildi. Hipertansiyon, obezite, mevsimsel grip, behçet hastalığı gibi hastalıkların konuşulduğu kongrede yeni tedavi yöntemleri ve ilaçlar hakkında bilgiler paylaşıldı.

    “80’i geçiyorsa büyük risk faktörü”

    Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler, istirahat halindeki bir kişinin nabzının 80’i geçmesi durumunda büyük risk altında olduğuna dikkat çekti. Kişilerdeki nabız yüksekliğinin hayati önem taşıdığına işaret eden Güler, “Kalbin belirli bir atım sayısı var. Bunu ne kadar uzun süreye yayarsanız o kadar uzun yaşarsınız. Kalbi az atan hayvanlar çok yaşar, mesela kaplumbağa. Ama hızlı yaşayanlardan örnek köpek, devamlı kalbi alert durumundadır. Sonuç olarak bu nedenle ölümler oluyor. Bazı karşı görüşler var 100 metreyi çok kısa sürede koşan atletler var. Kalpleri 120, 130, 140 atıyor. Sonuç olarak bunların niye uzun yaşıyor diyorlar. Onun kalbi o işi yaparken 120 atıyor. Durduğu anda kalbi 36. Kadın, erkek ayırmaksızın istirahat halinde nabız sayısı 80’i geçiyorsa bu büyük bir risk faktörü” dedi.

    Kişilerin böyle durumda sağlıklarını etkileyen risk faktörlerini gözden geçirmesi gerektiğini söyleyen Güler, “Vücut organlarının belirli bir kapasitesi var. Örneğin benim pankreasımın kapsitesi belli. Bunu idareli kullananlar çok yaşıyor. Yürüyerek, spor yaparak yaşam tarzımızla kapasiteyi yükseltebiliriz” diye konuştu.

    “Vücudumuzda 2 kilonun üzerinde mikrop var”

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal ise, insan vücudunda 2 kilonun üzerinde mikrop olduğunu belirterek, bunların çoğunluğunun kalın bağırsakta olduğunu söyledi. Probiyotiklerin gün gittikçe önem kazandığına değinen Prof. Dr. Ünal, “Bunlar, vücuda verildiği zaman ilgili problemin iyileşmesine yardımcı olacak canlı mikroorganizmalar. En çarpıcısı insan vücudunda 10 üzeri 12 tane hücre var. 10 üzeri 13 tane de mikrop var. Tüm ağırlığımızın 2 kilosu belki 2 kilodan fazlası mikroplardan oluşuyor. Ağzımızda, gözümüzde, cildimizde her yerde var ama esas kolonda. Kolonun saf ağırlığının yüzde 70-75’i mikroplardan oluşuyor. Bunlar faydalı mikrop dediğimiz yaşamımız için gerekli olan mikroplar ve bunların bir dengesi var. Doğumdan itibaren vajinal kanaldan geçerek bulaşan mikroplanma belirli yaşlarda belirli mikrop gruplarıyla bir dengeye giriyor. Bu dengenin bozuk olduğu durumların da çocukluktan itibaren bazı hastalıklarla ilişkili olduğu ortaya kondu. Bunların başında da obezite var” ifadelerini kullandı.

    Demir eksiliği olanlar dikkat

    Başkent Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birol Özer ise anemi hastalığıyla ilgili bilgiler paylaştı. Demir eksikliğinden kaynaklanan anemi hastalarında mutlak surette hastalığın altında yatan sebebin bulunması gerektiğini belirten Prof. Dr. Özer, “Bir hastada demir eksikliğine bağlı kansızlık varsa, sebebini bulmadan tedavi yöntemine girmek yanlış. Demir eksikliği anemisinde temel neden mide barsak sisteminden kan kaybı ya da barsaklardan demir emilim kusuru olmasıdır. Onun içindir ki demir eksikliği saptanan her bireyde tedaviye başlanmadan önce bu eksikliği yapan sebebin bulunması son derece önemlidir. Demir eksikliği olan bireylerin yüzde 4-5’inde neden mide barsak sisteminde kanser varlığıdır. Onun için tedavi öncesi bunun değerlendirilmesi gerekiyor” diye konuştu.

    Ürik asitin olumlu ve olumsuz yönleri

    Gut hastalığına değinen Prof. Dr. İhsan Ertenli ise, vücuttaki ürik asitin yol açtığı olumlu ve olumsuz faktörleri anlattı. Prof. Dr. Ertenli, “Et protoin mekanizmasının son ürünü vücudumuzdaki ürik asit. Ürik asit çok enterasan bir molekül. Fazla olması halinde gut hastalığı meydana geliyor. Ürik asitimiz ne kadar yüksekse seneler içerisinde gut ihtimali o kadar artıyor. Ürik asit vücudumuzda depolanıyor, seneler içerisinde de gut dediğimiz bir tabloyu oluşturuyor. Akut gut atağı sırasında hastaların yüzde 30’unda ürik asit düzeyinin normal oluyor. Dolayısıyla ürik asit normalkende gut atağının olabileceğini bilmemiz lazım” dedi.

    Ürik asitle ilgili son yıllarda önemli gelişmeler olduğunu ifade eden Ertenli, şunları söyledi:

    “Kardiyovasküler hastalıklar arasında önemli bir ilişki olduğu ortaya konmuştur. Gutlu hastalarda kardiyovasküler mortalite artışı, hiperürisemi-hipertansiyon ilişkisi ve ürik asit düşürücü tedavi ile kan basıncında düşme bu ilişkinin yoğun araştırılan başlıklarıdır. USG ve DECT gibi yeni tanı yöntemleri ile dokularda ürik asit birikiminin asemptomatik dönemde de olduğunun gösterilmesi ve yeni ilaç çalışmaları ile gut ve hiperürisemi tedavisinde önemli değişiklikler ortaya çıktı.”

    Behçet hastalığı

    Behçet hastalığına değinen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Romatoloji BD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Kiraz da, hastalığın en çok Türkiye ve Japonya’da görüldüğüne işaret ederek, “Behçet hastalığı, sebebi bilinmeyen, tekrarlayan ağızda ve cinsel bölgede yaralar, deri, göz, eklem, damar ve sinir sistemi tutulumuyla seyreden iltihaplı bir romatizma hastalığıdır. 1937 yılında Türk hekimi Dr. Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır. Hastalık en sık 20-30’lu yaşlarda ve her iki cinste de eşit oranlarda görülür; ancak hastalık erkeklerde daha şiddetli seyreder” dedi.

    Hastalığın belirtilerini “ağız içinde ortası çukur ve beyaz, etrafı kırmızı ağrılı aftöz yaralar hastalarının tamamında görülür. Cinsel bölgede, ağızdaki yaralara benzer, ağrılı, iyileşirken iz bırakabilen, yaralara neden olabilir. Gözlerde kızarıklık, ağrı, görme bulanıklığı ile başlayan üveit diye tabir edilen, tedavi edilmezse körlükle sonuçlanabilen iltihaplanmaya neden olabilir. Deride sivilce benzeri lezyonlar ya da eritema nodozum denilen, deriden kabarık, fındık/ceviz büyüklüğünde, ağrılı, kızarık şişliklerde neden olabilir. Behçet hastalığı bunların dışında; diz ve ayak bileği gibi eklemlerde şişlik, bacak toplardamarlarında tıkanıklık, beyin, sindirim sistemi ve akciğer gibi organlarda hayatı tehdit edici tutulumlar yapabilir” şeklinde tanımlayan Kiraz, tedavide ise deri ve eklem bulgularına krem ve pomatlar, kolşisin, düşük doz steroidler, steroid olmayan anti-inflamatuar ilaçlar kullanılabileceğini, ciddi durumlarda ise yüksek doz steroid ve bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçların faydalı olacağını belirtti.

    “Diyabet çığ gibi büyüyor”

    İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tufan Tükek de diyabet hastalığının çığ gibi büyüdüğünü ve bu yüzden tedavi edilemediğini söyledi. Fazla gıda tüketiminin diyabete yol açtığını belirten Prof. Dr. Tükek, tedavi olarak kişilerin yaşam tarzı ve beslenmesini düzene sokması gerektiğini ifade etti.

  • Bakırköy Adliyesi’nde ‘Yaşamın Kıyısında’ sergisi açıldı

    Cezaevlerindeki yaşamı anlatmak için iki başsavcı ve bir başsavcı vekilinin çektikleri fotoğraflardan oluşan ‘Yaşamın Kıyısında’ adlı sergi, Bakırköy Adliyesi’nde açıldı. Sergiye ilgi yoğun oldu.

    Muğla Cumhuriyet Başsavcısı Necip Topuz, Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erdoğan Tost ve Samsun Cumhuriyet Başsavcı Vekili Vedat Soğukpınar’ın İstanbul Avrupa Ceza İnfaz Kurumlarındaki yaşamı yansıtan fotoğrafları, editörlüğünü Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mustafa Hakan Uyar’ın üstlendiği ‘Yaşamın Kıyısında’ adlı sergi ile Bakırköy Adliyesi girişinde ziyarete açıldı. Ziyaretçilerin yoğun ilgi gösterdiği sergide hükümlü kadınların çocuklarıyla olan hayata tutunuşu ve ilginç kareler dikkat çekti. Serginin açılışına Bakırköy Başsavcısı Selami Hatipoğlu, Türk sinemasının usta oyuncularından Turgay Tanülkü ve birçok davetli katıldı.

    Fotoğraf sergisinin editörlüğünü yapan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mustafa Hakan Uyar, “Bu benim 3’üncü kez editörlüğünü yaptığım sergi. Daha önce Adana’da birtakım sergiler yaptık. Amacımız cezaevlerinin görüntülerini halkla birleştirmek. Onlara bir başka yönüyle bakış açısı sağlamak. Mükemmel cezaevi yoktur ama insan haklarına saygılı, beslenmesi, ulaşımı ziyaretçilerine ulaşabildiğimiz ve devletimizin adına en iyi işi yaptığımızı göstermek adına yapıyoruz bu çalışmaları” dedi.

    “Devletin de şefkatli bir anne olabileceğini göstermek istedik”

    Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erdoğan Tost ise, “Cezaevinde suçluyu kazıyın altından önce insan çıkar fikrinden hareketle böyle bir çalışma yapma gerekliliğinden bahsedilince savcı arkadaşlarımla birlikte fikre sıcak baktık. Zor bir çalışma olacağını öngörüyorduk. Ancak gerek Adalet Bakanlığımız, gerek Ceza ve Tevkifevlerinin yanı sıra tüm yürekleri ile bize destek olan hükümlülerimiz işimizi inanılmaz kolaylaştırdılar. Cezaevinde de yaşam olduğunu, herkes devleti baba olarak tanır ama gerektiğinde devletin de şefkatli bir anne olabileceğini de göstermek istedik” ifadelerini kullandı.

    “Ben de 3,5 yıl hücrede kaldım”

    Sergiye katılan Türk sinemasının usta isimlerinden Turgay Tanülkü, “Başsavcıların yaptığı her şeyden önce bir insan dokunuşu. Çünkü içerideki hayatı dışarıdakiler bilemez. Onları birebir resmetmişler, bu çok özel bir şey. Çocuklar hep gizemdir içeride, anne babaları ne suç işlerse işlesin esas kader mahkumu onlardır. Çocuklara bu hassasiyetle dokundukları için onları kutlarım. Ben de 3,5 yıl hücrede kaldım, hayatı ve oksijeni, temiz havayı yahut tozu dumanı, hatta egzoz dumanının bile özlendiği bir ortamdır orası” diye konuştu.

  • Vahşi yaşamın sırları “fotokapan”a yakalandı

    Orman Su İşleri 11’inci Bölge Müdürlüğü tarafından kurulan fotokapanlara yakalanan vahşi hayvanların yaşam sırları kayıt altına alındı.

    Orman Su İşleri 11’inci Bölge Müdürlüğü tarafından kurulan fotokapanlarda kızıl geyik, karaca, ayı, kızıl tilki, kurt, sansar, çakal, porsuk, yaban tavşanı, yaban domuzu ve siyah leylek gibi hayvanlar görüntülendi.

    Orman Su İşleri 11’inci Bölge Müdürlüğünce yaban hayvanları ile ilgili tür tespiti ve popülasyon dinamiklerinin izlenmesi amacıyla Amasya, Çorum, Ordu, Samsun ve Tokat illerinde ilk etapta Yaban Hayvanı Geliştirme Sahaları ile belirli avlaklara 84 adet fotokapan kuruldu. Kızıl geyik, karaca, ayı, kızıl tilki, kurt, sansar, çakal, porsuk, yaban tavşanı, yaban domuzu ve vaşak gibi hayvanlara ait görüntüler fotokapanlara yansıdı.

    Fotokapanlara, su gölünde serinleyen geyik ailesi, ormanda dolaşan kızıl tilki, ormanda otlayan karaca, bataklıkta dolaşan yaban domuzu, ormanda dolaşan yavru ceylanlar, inlerine giren kalabalık domuz sürüsü, sazlıkta dolaşan siyah leylek, ürktüğü bir vahşi hayvandan kaçan ceylan, ağzında öldürdüğü avını taşıyan çakal, av arayan tilki gibi vahşi hayvanlar takıldı.

    Fotokapan projesi hakkında bilgi veren Orman ve Su İşleri Bakanlığı Samsun 11’inci Bölge Müdürü Mehmet Sıddık Kılınçer, “Ülkemizde uzun yıllardan beri düzenli olarak gerçekleştirilen envanter çalışmaları, bilinen türlerin popülasyon durumlarını ortaya koymakta, artış ve azalışlara ilişkin yapılacak çalışmalara yön vermektedir. Ülkemizin sahip olduğu yaban hayvanı çeşitliliği düşünüldüğünde, bu çeşitliliğinin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından envanter ve izleme çalışmaları Genel Müdürlüğümüzce önemsenmekte ve desteklenmektedir. Bu sebeple yaban hayatında kullanılan mevcut yöntemlerin yanı sıra teknolojik gelişmeler de yakından takip edilerek yaban hayatı çalışmalarında kullanılmaktadır. Bu doğrultuda Bölge Müdürlüğümüzce, yaban hayvanları ile ilgili yapılacak olan tür tespiti, popülasyon dinamiklerinin izlenmesi gibi çalışmalarda kullanılmak üzere fotokapan alımı yapılmıştır. Hazırlanan projelerle popülasyon büyüklüğünün yıllara göre olan değişiminin izlenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışma sonucunda yıllar itibari ile aynı sahada, aynı tarihler arasında, aynı koordinatlarda fotokapan kurularak; fotokapana yakalanan birey sayılarının tespit edilmesi, sonraki yıllarda aynı çalışmanın tekrarlanması sonucunda yıllar içerisindeki değişimin izlenmesi hedeflenmektedir” dedi.

  • Kadri Kanpak: “Yaşamın şifreleri detaylarda gizlidir”

    Yaşam koçu Kadri Kanpak, yaşamın şifrelerinin detaylarda gizli olduğunu söyleyerek, “Profesyonel koç çözen değil, çözdürendir” dedi.

    Yaşam süreci, eğitimi, kariyeri ve ilgisi kapsamında okuduklarıyla; yaşamın odağının insan olduğunu özümsemesi doğrultusunda; yaptığı gözlem ve çalışmaları ’Yaşamın Detayları’ isimli kitabında toplayan Yaşam Koçu Kadri Kanpak, “Yaşamın şifreleri detaylarda gizlidir. Profesyonel Koç çözen değil, çözdürendir” dedi.

    Hayatın ’değerler-beklentiler-öncelikler’ üçlüsüyle akıp gittiğini ve hayatın şifrelerinin ince detaylarda gizli olduğunu belirten Kanpak, birçok kişinin bu detayları fark edemediğinden yaşamını netleştiremediğini ifade etti.

    Kanpak, ’bakmak-görmek-fark etmek’ arasında arafta kalan bireylerin başarı sağlamaları zordur ancak ’değerler-beklentiler-öncelikler’ üçlüsünün detaylarını fark ederek durumu algılayanların akılcı bir mantıkla, programla, tavırla yaşamlarına yön vereceklerini söyledi.

  • Ünlü manken Özge Ulusoy, sağlıklı yaşamın sırlarını paylaştı

    Kocaeli’de özel bir alışveriş merkezinde düzenlenen ve sunuculuğunu sosyal medya fenomeni Nilgün Bodur’un üstlendiği “Nilgün Bodur ile Ekolojik Sohbetler” programına katılan ünlü manken Özge Ulusoy, sağlıklı ve uzun yaşamanın sırlarını paylaştı.

    Sağlıklı beslenme paylaşımlarıyla kısa süre içerisinde sosyal medyada fenomen olan Nilgün Bodur’un sunuculuğunu üstlendiği “ Nilgün Bodur ile Ekolojik Sohbetler” programının ilk konuğu ünlü manken Özge Ulusoy oldu. İzmit’te özel bir alışveriş merkezinde gerçekleştirilen programda Ulusoy ve Bodur, sağlıklı beslenme ve yaşamanın sırlarını alışveriş merkezine gelen vatandaşlarla paylaştı.

    Sağlıklı yaşamanın sırlarını izleyicilerle paylaşan ünlü manken Özge Ulusoy, “Sağlıklı beslenme için herkesin 34 – 36 beden olacak diye bir şey yok. Her vücudun sağlıklı bir kilosu ve bedeni vardır. Sağlıklı beslenmeyi şöyle düşünmemiz gerekiyor, benim cildim, organlarım, tırnaklarım sağlıklı mı. Aslında ben beslenmemizin içeriden geldiğine de inanıyorum. Bütün gün spor yaparak, kötü besleniyorsanız, hiçbir işe yaramaz” dedi.

    Sağlıklı beslenme paylaşımlarıyla kısa süre içerisinde sosyal medyada fenomen olan Nilgün Bodur’ ise, “Benim mutfağımda un, şeker ve yağ yok. Ama onun yerine geçen onlarca uygun fiyatlı gıda var. Örneğin muz ve hurma, hem unlu bir besindir hem de şeker desteği verir. Yani siz kekin içinde un ve şeker yerine, olgun muzu kullanırsanız, hem muz kokulu bir muzlu kekiniz olur, hem de un ve şeker almamış olursunuz” diye konuştu.

    Nilgün Bodur ile Ekolojik Sohbetler programın ardından kameraların karşısına geçen Ünlü manken Özge Ulusoy, “İlk olarak 41 AVM alışveriş merkezi gerçekten çok güzel olmuş. Ben İzmit’e çok geliyorum ama bu AVM’yi gerçekten çok beğendim. İçindeki markalarda çok güzel. Organik pazarda artık sağlıklı beslenmek çocuklarımız, ailemiz ve bizim için sağlıklı ve organik beslenmeye çalışıyoruz. Organik pazarda özellikle bütün ürünler yetiştiricilerinden sertifikalıymış. O yüzden çok güvenilir olmuş. Böyle bir şey yapmak İstanbul’da bile çok az yerde var. O yüzden İzmit Belediyesini tebrik ediyorum “açıklamasını yaptı.

    Programın ardından ünlü manken Özge Ulusoy hayranlarının fotoğraf isteklerini geri çevirmedi. Hayranlarıyla tek tek fotoğraf çekilen Ulusoy, daha sonra alışveriş merkezinden ayrıldı