Etiket: Yaşadıklarını

  • Fatma Şahin, Siyasete İlk Atıldığı Dönemlerde Yaşadıklarını Anlattı

    Ak Parti Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, yerel televizyonda başarılı hayat hikayesinin anlatıldığı programda, siyasete ilk atıldığı zamanlar, dönemin il başkanın söylediği sözler üzerine 40 dakika durmadan ağladığını itiraf etti. Şahin, şimdi ise dönemin il başkanı ile o günleri hatırladıkça güldüklerini kaydetti.

    Siyasi arenada Aile ve Sosyal Politikalar Kurucu Bakanı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ilk kadın bakanı, Gaziantep’in ilk kadın milletvekili gibi sıfatları bulunan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Bahartürk Televizyonunun “Gündem ve Medya” konulu programına katıldı. Bölgedeki özel sektörde çalışan ilk kadın mühendisler arasında da yer alan Fatma Şahin, başarılarla dolu, iş, siyaset ve aile hayatının belgesel tarzında anlatıldığı programa konuk oldu. TBMM Töre ve Namus Cinayetleri ile Çocuklara Karşı Şiddeti Araştırma Komisyon Başkanlığı, AK Parti Kadın Kollarında bir dönem Teşkilattan ve bir dönem de Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Başkan yardımcılığı görevleri ile soruşturma ve araştırma komisyonlarında da çalışan Fatma Şahin, programda iş, siyaset ve aile hayatı ile ilgili yaşadığı ilginç anlarını paylaşarak, sorulara cevap verdi.

    KADIN BULUNAMAMASINI FIRSATA DÖNÜŞTÜ

    Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, 2001 yılında siyasete atıldığını belirterek, öncesinde ise Kimya ve Metalurji Mühendisi olarak özel bir sektörde yöneticilik yaptığını kaydetti. Aynı holding bünyesinde eşi İzzet şahin’in de yönetici olarak çalıştığını hatırlatan Şahin, yaşanan kriz ortamında siyasete atılmaya karar verdiğini söyledi. Partinin kendisi gibi 3-4 arkadaşından başka kadın bulamadığını anlatan Şahin, “Boyahanede mühendis, eşimde ise iplik bölümündeydi. İkimiz de yöneticilik yapıyorduk. Holdingin kadın mühendis alması, bizim başarılı olmamız da ilkti. Bizden sonraki kadınlar için de bu önemliydi. Dünyada bir kriz yok. Ülke yüzde 10 küçüldü. Benim çalıştığım holding devlet gibiydi. Bu kadar güçlü olmasına rağmen küçülmeye çalıştı. Büyük bir kriz var. Firma işçi çıkarmamaya çalışıyor, mühendis elinde fazla var. Süreci yönetmesi lazım. Kendi arkadaşlarımızla birlikte çok sıkıntı yaşadık. Dünya da kriz yokken, bizde neden kriz var diye düşündük. O sırada İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı var, büyük bir başarı hikayesi var. Aynı başarı hikayesinin tüm Türkiye’ye yayılması gerektiğini gördük. Parti kurulduğu esnada, kurucu il başkanı Ahmet Uzer bey, havlu sektöründeydi. Benim eşim de iplikten havlu üretiyordu. Birbirlerini tamamlayan makineleri vardı. Sürekli eşimle istişare ediyorduk. Kurucu olmak için karar verdik. Daha önce siyaseten hiç deneyimiz ve düşüncemiz yoktu. O sırada Cumhurbaşkanımız da, Genel başkandı ve tüm illere talimat veriyor. ‘Her ildeki yönetimde özellikle büyükşehirlerde yüzde 10 oranında kadın olacak’ diyordu. Kadın yok, benden başka. 3-4 kadın listede vardı. Biz hem özel sektörde işimizde çalıştık. Hem de toplantılara katıldık” dedi.

    “40 DAKİKA HİÇ DURMADAN AĞLADIM”

    Bahartürk TV Genel Müdürü ve Program Sunucusu Hanifi Kılıç’ın ilk siyasete atıldığı dönemde İl Başkanı olan Ökkeş Eruslu tarafından kovulup, ağladığı yönünde şehir efsanesine dönüşen iddialar olduğunu hatırlattığı Fatma Şahin, yaşadıklarını anlattı. 40 dakika durmadan ağladığını vurgulayan Şahin, 2002 yılında yaşanları ise şöyle anlattı:

    “Diğer kadınlar devam etmeyince, Ahmet Uzer bey de milletvekili adayı olunca, Ökkeş Bey İl Başkanlığına getirildi. Muhafazakar tabandan geliyor, kadınla çalışmaya alışkın değildi. Biz mütemadiyen direniyoruz. Ben yarım gün izin aldım patronlardan. Yarın gün işimi yapıyorum, yarım gün de gelip çalışmalarıma devam ediyorum. Başkan da, ‘Bugün, yarın dayanır, üçüncü gün kaçar. Bu performansa hiçbir kadın dayanamaz’ diye bekliyor. Benim kesinlikle kaçmaya niyetim yok. Hem heyecanlıyım, hem gayret ediyorum Bir gün içeriye girdim. Başkan, ‘Ya anam, bacım, senin işin gücün yok mu, sen evine git’ dedi. Ben bu sefer ağlamaya başladım. Herhalde 40 dakika ağladım. Çünkü bir şeyler yapmaya çalışıyorsun alan açılmıyor. Mücadele ediyorsun, sistematik bir çalışma yok. Onun üzerine başkan, ‘ben ne dedim ki, kusura bakma’ falan dedi ama ben 40 dakika hiç durmadan ağladım. Yönetimdekiler geliyor, beni susturmaya çalışıyor. Ama başarılı olamadılar. Başkan sonra ‘Senin kalbini kırmaya çalışmadım. Ama hakikaten zor bir alan, ben senin için söylüyorum’ dedi. Beni güçlükle sakinleştirdiler.”

    “150 ERKEK ARASINDA ÇALIŞTIM”

    Kendisinin siyasete atıldığında erkeklerle çalışmaya alışkın olduğunu belirten Şahin, en büyük avantajının da bu olduğunu kaydetti. Şahin, “Ben özel sektörden alışığım. Ben boyahanede, 150 erkek arasında çalıştım. Yüzde 857i erkek olan alandı. 13 müdürdü 12’si erkek. Benim için erkek alanında çalışma, zaten iş hayatında elde ettiğim bir tecrübeydi. Bu işin kadın, erkek, cinsiyet meselesi değil, daha ehliyetli, riyakatı olanların, daha çalışkanların yer aldığı bir alandan geliyorum. Beni yetiştiren alan o olmasaydı, ilk mektep o olmasaydı, bu rekabetçi erkek alanında uzun soluklu ayakta kalmam mümkün değildi” ifadelerine yer verdi

    “HATIRLADIKÇA GÜLÜYORUZ”

    Halen daha Ökkeş Eruslu ile görüştüklerini ve çok sevdiğini anlatan Fatma Şahin, bir araya geldikçe eski günleri hatırladıklarını ve hatırladıkça da güldüklerini kaydetti. Şahin, “Sohbet ettiğimiz zaman gülüyoruz. Şimdi bana, o zaman ‘bu kadar yüksek performansı beklemiyordum diyor. Ondan sonra başkanımız ile çok çalıştık. Şimdi de hala öyle. Benim için çok kıymetlidir” ifadelerini kullandı.

    “YOLA ÇIKTIĞIMDA ÖNÜMDE ROL MODEL YOKTU”

    Şahin, kendisinin siyasete atıldığı dönemde bölgede örnek alabileceği bir kadın siyasetçinin bulunmadığını hatırlatarak, şimdi kızların ise kendisini rol model gördüğünü kaydetti. Şahin, “Ben bu yola çıktığımda önümde bir rol model yoktu. Bir başarı hikayesi yoktu. Ama ben şimdi kız çocuklarına bakıyorum, başkan olmak istiyor, milletvekili, başbakan olmak istiyor. Neden olmasın, kız çocuklarının gözündeki heyecanını net görüyorum.Bizim medeniyetimizde çok güçlü kadınlar var. Hz. Hatice, o dönemin en güçlü kadını. Hz. Ayşe tam bir ilim kadını. Kadın ve erkekler birbirlerini tamamlıyor. Genetik kodlarımızda bile birinde olan öbüründe yok. Birleştiği zaman çok kuvvetli bir güce dönüşür” dedi.

    “EŞİM EN BÜYÜK GÜCÜM OLDU”

    Şahin siyasete atılmayı ve sonrasındaki her süreçte eşi İzzet ahin ile birlikte karar verdiklerini kaydederek, en büyük gücünü de eşinden aldığını vurguladı. Şahin, “Eşimle bu işe beraber karar verdik. İkimizde kurucuyuz. Parti yönetiminde ve her alanda en büyük destekçim, eşimdi. O bana hep ‘Bu işi sen başarmak zorundasın, bizde üzerimize düşen fedakarlığı yapmak durumundayız’ diyor. Eşim en büyük gücüm kuvvetim oldu. Bir geleneksel aile yapısında kadından beklenen her şeyi benden beklemiş olsaydı, benim bu alanda uzun soluklu kalmam mümkün değildi. Çünkü ailem benim her şeyim. Tüm makamların daha önünde. Eğer ki yol ayrımına gelseydim, ailemden yana tercihimi kullanmak zorundayım. Çok kuvvetli destek verdiler, hala bugün olmuş en büyük destekçim, en büyük yardımcım ailem. Çünkü büyük bir fedakarlık gerekiyor bizim alanda” şeklinde konuştu.

    “KIZIM SİYASETTEN UZAK, OĞLUM BAŞARILI OLUR”

    Şahin, soru üzerine biri kız, biri erkek 2 çocuğu bulunduğunu belirterek, çocuklarından kızının siyasete uzak olduğunu, oğlunun yapısının ise siyasette başarılı olacağına inandığını ifade etti. Her iki çocuğunun siyasi ortamda büyüdüğünü anlatan Şahin, “İklimi biliyorlar. Ne kadar zor olduğunu biliyorlar. Genetik kodlarına baktığımız zaman da kızım, bu işlerden biraz daha uzak. Daha farklı, akademik bir yapısı var. Daha bireysel çalışmaya müsait bir yapısı. Oğlumun, iklime uygun. Genetiği uygun. Sosyal zekası, insan ilişkisi çok kuvvetli. Siyaseti malzemesi insan. İnsanı yönetmek, insanla içice olmak gerekiyor. Oğlum bir de hukuk okuyor. İleri de kendi yaşamını nasıl planlar bilmem ama, siyaset alanını tercih ederse başarılı olacağını düşünüyorum” diye konuştu.

    Başkan Şahin, çocukluk yıllarından günümüze resimlerle hayatı ve başarılarının anlatıldığı programda, sorular üzerine Gaziantep’te yapılan ve yapılacak çalışmalar hakkında da detaylı bilgi verdi.

  • Diyarbakır Gazisi Özgür Öztürk Yaşadıklarını Anlattı

    Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 20 Ocak günü, bölücü terör örgütünün bombalı saldırısında yaralanan Uzman Çavuş Özgür Öztürk, memleketine döndü. Yaşadıklarını anlatan Gazi Özgür Öztürk, Sur ilçesinde sivil halkın bulunmadığını belirterek, “Ama ellerinde 8 ya da 10 tane diye söyleniyor. Rehin alınmış” dedi.

    Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 20 Ocak 2016 tarihinde akşam saatlerinde bölücü terör örgütü militanlarının bir evde istirahat ettikleri sırada bombalı saldırıya uğrayan 7 asker yaralanmış ve yaralılardan Uzman Çavuş Ali Şahin şehit olmuştu.

    YARALI GAZİ BABA OCAĞINA DÖNDÜ

    Teröristlerin bombalı saldırısında yaralanan Uzman Çavuş Özgür Öztürk, Ankara GATA’daki tedavisinin tamamlanmasının ardından memleketi Zonguldak’ın Ereğli ilçesindeki baba ocağına döndü. Yaralı halde hastaneden tekerlekli sandalye ile çıkıp şehit olan arkadaşı Uzman Çavuş Ali Şahin’in cenaze törenine katılan Özgür Öztürk, yaşadıklarını anlattı. Olay sırasında daha önce özel harekat timleri tarafında teröristlerden temizlenen bir evde 7 arkadaşı ile istirahat halinde olduklarını, iki arkadaşının ise evin dışında nöbet tutuğunu ifade eden Öztürk “Oturuyorduk. O anda ne olduğunu anlayamadık. Ortaya el bombası olduğunu düşündüğümüz patlayıcı atıldı. Yaralanmalar oldu. Önce Diyarbakır askeri hastanesine, oradan da GATA’ya sevk edildim. Orada yaralanan 7 kişiydik. Bir arkadaşımızı şehit verdik” dedi.

    YARALI HALDE ŞEHİT ARKADAŞININ CENAZESİNE KATILDI

    Evine döndüğü için şükrettiğini dile getiren Öztürk yaralı halde şehit arkadaşının cenazesine katılmasını ise şu cümlelerle aktardı: “Hastanenin önündeki törene katıldım. Kendimi iyi hissediyordum. Hemşirelerden katılmak istediğimi rica ettim. Onlar da sağ olsunlar tekerlekli sandalye ile arkadaşım aracılığıyla indirdiler. Orada yaşadıklarım anlatılacak gibi değil. Sonuçta bir buçuk yıl o arkadaşlarımla beraberdim. Bizimki arkadaşlıktan daha öte bir şey. Sonuçta bir yudum suyunuzu birlikte paylaşıyorsunuz, ekmeğinizi paylaşıyorsunuz. Anlatılacak bir şey değil, çok farklı bir duygu. Allah kimseye de yaşatmasın. Olayın yaşanmasının ardından bir hafta uyuyamadım, rüyamda sürekli vurulduğumu ve öldüğümü görüyorum.”

    “SUR’DA SİVİL HALK YOK”

    Sur’daki çatışma bölgesindeki evlerde sivil halkın kalmadığını anlatan Öztürk, teröristlerin bazı sivilleri ellerinde tutup canlı kalkan yapmaya çalıştığını dile getirdi. Teröristlerin kendileri ya da polisle çatışmaya girmediğini, genellikle tuzaklı bombalar ya da keskin nişancılarla saldırı düzenlediğini belirten Öztürk “Zaten görünmüyorlar. Nerede oldukları belli değil. Kesinlikle birebir çatışmıyorlar, tuzaklama ya da haince arkadan gelip vurup kaçıyorlar. Çatışma ortamı yok. Tuzaklama oluyor. Çatışmada keskin nişancı dedikleri, onların keskin nişancılarını biz göremiyoruz. Orada sivil halk yok zaten. Terk edilmiş durumda. Ama ellerinde 8 ya da 10 tane diye söyleniyor. Rehin alınmış. Bitmesini umut ediyoruz. Dua ediyoruz. İnşallah yakın zamanda bitecek. Göreve çağrılmam durumunda yeniden aynı bölgeye gidebilirim ancak ailem buna izin vermez. Annem hastaneden çıkıp eve gelmemi bekliyor” şeklinde konuştu.

    “BİR KOLUM YOK AMA GEREKİRSE BEN DE ÇATIŞMAYA GİDERİM”

    Gazi Uzman Çavuş Özgür Öztürk’ü ziyarete gelen köylüsü Gazi Şenol Akyol da 18 yıl önce Şırnak’ın Cudi Dağı’nda mayın patlaması sonucu kolunu kaybedip gazi olduğunu söyledi. Özgür Öztürk’ü en iyi kendisinin anladığını belirten Akyol, “1998 yılındaki çatışmada iki arkadaşımızı şehit verdik. Ben de kolumdan yaralandım. 4 ay yoğun bakımda 6 ay hastaneden hiç çıkmadan ve 2,5 yıl süren bir tedavim oldu. 4 yıl boyunca psikolojim çok bozuktu. Yeniden hayata tutundum ve şu an iyiyim” dedi. Vatanın bölünmemesi için tıpkı Özgür gibi kendisinin de bir kolu olmamasına rağmen çatışmaya gidebileceğini dile getiren Akyol, “Bu vatanı asla böldürmeyiz” dedi.

    ANNESİ OĞLUNUN YARALANDIĞINI BİLMİYOR

    Oğlunun Güneydoğu’ya göreve gittiğinden bu yana hep tedirgin yaşadıklarını ve haberlere bakamadıklarını belirten baba Zeki Öztürk ise oğlunun yaralandığı gün eşi Nezaket Öztürk’ün de hastaneye kaldırılarak yoğun bakıma alındığını söyledi. Eşine henüz oğlunun yaralandığını söyleyemediklerini anlatan baba Öztürk şunları söyledi: “Bunun olayının olduğu akşam eşimi hastaneye yoğun bakıma yatırdım. Daha bugün kendine geldi. Bu da Cenab-ı Allah’tan bir şey. Bu Diyarbakır’a gittiği günden bu yana bir haber bekliyordum. İçime doğdu yani. Ama ben evimde hiç kimseye söylemedim. Gece 12.30’da hastaneden geldim. Mutfakta otururken komşum söyledi. Bana ’Üzülme ama sana bir şey söyleyeceğim. Özgür kaza geçirmiş, üzülme sadece ayağındaymış’ dedi. Ben bir iki dakika şaşkın halde durdum. Zaten eşimle de uğraşırken, olabilir vatan sağ olsun dedim. Arkadaşı şehit olmuş. Olmasaydı keşke dedim. Üzüldük tabi. Şehit ailelerine de başsağlığı diliyorum.”

  • Belene Kampında Yaşadıklarını Kitabında Anlattı

    İzmir’in Aliağa ilçesinde yaşayan Bulgaristan göçmeni 84 yaşındaki Halittin Altınarda, Türklerin kültürlerini, dini yaşayışlarını unutması için kullanıldığını iddia ettiği Belene kampında yaşadıklarını bir kitapta anlattı.

    Aliağa ilçesinde sevilen bir isim haline gelen Bulgaristan Türklerinden Halittin Altınarda, uzun süredir üzerinde çalıştığı kitabı Memleketim Bulgaristan’ı okuyucuyla buluşturdu. Kitabında 1969 yılına kadar Bulgaristan’da yaşadıklarını anlatan Altınarda, buradaki Türklerin kültürlerini, dini yaşayışlarını ayrıntılarıyla okuyucuyla paylaştı. Fotoğraf ve belgeleri kitabında yayımlayan Halittin Altınarda, Türklerin asimile edilmesi için kullanıldığını iddia ettiği Belene kampında yaşadıklarını ayrıntılarıyla dile getirdi.

    “BELENE KAMPINDA GÖRDÜĞÜM ZULMÜ DİLE GETİRDİM”

    Amacının yaşadığı günleri hatırlamak ve tarihe not düşmek olduğunu ifade eden Altınarda, şöyle konuştu: “1969 yılında Bulgaristan’dan Ankara’ya, 1991 yılında emekli olduktan sonra da Aliağa’ya geldim. Doğup büyüdüğüm yer olan Kırcaali’ye duyduğum özlem bu kitabı hazırlamama neden oldu. Kitabımda, Kırcaali’de yaşadığım günleri, biz Türklerin kimi zaman yaşadığı zorlukları, kültürümüzü ve sanatsal faaliyetlerimizi anlattım. Bu kitabı hazırlarken aynı zamanda Bulgaristan Türklerinin asimile edilmesi için kullanılan Belene kampında gördüğüm zulmü dile getirdim.”

    Bulgaristan’da Kırcaali Ömer Lütfi Kültür Derneğinin kurucusu olduğunu anlatan Altınarda, şunları söyledi: “Dernek çatısı altında faaliyet gösteren kütüphanenin 1946 yılında genel sekreterlik görevini üstlendim. Kırcaali ile Aliağa arasında kültürel alışverişin yapılması için çalışmalar yürüttüm. Özellikle 2002-2009 yılları arasında Aliağa Belediye Başkanlığı görevini yürüten Tansu Kaya bu konuda bana çok destek verdi. Bütün bunları fotoğraf ve belgelerle okuyucumla paylaşmak istedim.”