Etiket: Yalçın

  • Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Yalçın: “Yükseköğretim kapasitesi artırılmalıdır”

    Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Yalçın: “Yükseköğretim kapasitesi artırılmalıdır”

    Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Yükseköğretim kapasitesi artırılmalıdır” dedi.

    Eğitim Bir- Sen tarafından hazırlanan “Yükseköğretime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu” açıklandı. 2016 yılından itibaren eğitime ilişkin izleme ve değerlendirme raporlarının yayımlandığını hatırlatan Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Türkiye’de bir ilk olarak yükseköğretim sistemini yıllık olarak izleme ve değerlendirme çalışmalarına 2017 yılında çıkardığımız Yükseköğretime Bakış 2017 raporuyla başladık. Gayemiz, daha etkin, daha verimli, dolayısıyla da daha kaliteli bir yükseköğretim sisteminin tesis edilmesine yardımcı olmaktır” dedi.

    “Yükseköğretime Bakış” raporlarının amacına ilişkin Yalçın, ”Türkiye yükseköğretim sisteminin mevcut durumu ve eğilimlerini uluslararası karşılaştırmalarla birlikte bütünsel ve kapsamlı bir şekilde veriye dayalı olarak incelemek ve değerlendirmektir. Bu izleme ve değerlendirme raporuyla yükseköğretim ve bilim politikalarının daha fazla tartışılmasına katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Yükseköğretime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu, mevcut yükseköğretim sisteminin göstergelerini kapsamlı bir şekilde inceleyerek, sistemin durumunu, eğilimlerini ve muhtemel müdahale ve iyileştirme alanlarını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Böylece oldukça zengin bir gösterge setinden hareketle Türkiye’deki yükseköğretim politikalarının bağımsız bir şekilde değerlendirilmesi yapılmaktadır. Türkiye yükseköğretim sisteminin güncel durumunun ele alındığı ve yükseköğretim politikalarının gündeme getirildiği bu raporun yükseköğretim camiası ve tüm Türkiye için faydalı olacağına inanıyoruz” diye konuştu.

    2019 yılında yükseköğretimin öğrenci kaynağını oluşturan ortaöğretimden toplamda 1 milyon 50 bin öğrencinin mezun olduğunu kaydeden Yalçın, ”2012 yılında zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması üzerine Türkiye’nin ortaöğretim mezuniyet oranlarında hızlı bir artış gerçekleşmiştir. Buna karşın 2017 yılında OECD ülkeleri arasında Türkiye, lise mezuniyet oranı bakımından sonlarda yer almaktadır. Ortaöğretime kayıtta sağlanan başarının ortaöğretimden mezuniyette sağlanamadığı görülmektedir. 2011-2020 yılları arası 10 yıllık periyotta ÖSYS’ye başvuran aday sayısı yüzde 42 artış gösterirken, üniversite giriş sınavı sonucu yerleşen aday sayısı ise sadece yüzde 17 artmıştır. 2020 yılında liseden yeni mezun olanların yüzde 32’si bir yükseköğretim programına yerleştirilebilmiştir. Bu veriler, liseden yeni mezun olanların üçte ikisinden fazlasının üniversite giriş sınavının ilk senesinde bir programa yerleşemediğini ortaya koymaktadır. Bu durum, yükseköğretime giriş sınavından kaynaklı arz ve talep uyumsuzluğunun önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini göstermektedir” dedi.

    Son beş yılda yükseköğretimde toplam yeni kayıt öğrenci sayısının yaklaşık 40 bin azalarak 2019 yılında 1 milyon 367 bin olarak gerçekleştiğini söyleyen Yalçın, ”Yüz yüze öğretim yeni kayıt sayısı ise son beş yılda 4 bin artış göstermiş ve 831 bin olarak gerçekleşmiştir. Birkaç yıldır raporlarımızda dikkat çektiğimiz üzere yükseköğretim sisteminde 2006-2014 yılları arasında yaşanan genişlemeden sonra 2015 sonrasında ciddi bir yavaşlama ve duraksama görülmektedir. 2009 yılında 3 milyon 477 bin 940 olan toplam öğrenci sayısı 2019 yılında 7 milyon 940 bin 133’e yükselmiştir. 10 yıllık süre zarfında lisans ve lisansüstü öğrenci sayısı yaklaşık iki katına çıkarken, ön lisans öğrenci sayısı yaklaşık üç katına çıkmıştır. Açık öğretimin Türkiye yükseköğretim sistemi içerisindeki payı artmaya devam etmektedir. 2015-2019 yılları arasındaki toplam ön lisans ve lisans öğrenci sayıları içinde açık öğretim öğrenci oranlarında yaşanan değişime bakıldığında açık öğretimin lisans içindeki payı hemen hemen sabit kalırken, açık öğretimin ön lisans içindeki payı yüzde 54’ten yüzde 67’ye çıkmıştır. 2019 yılı için 4 milyon 117 bin açık öğretim öğrencisinin 3 milyon 436 bini Anadolu Üniversitesi’nde okumaktadır” ifadelerini kullandı.

    25-34 yaş grubunda yükseköğretim mezunu oranları incelendiğinde 2018 ile 2019 yıllarında kadınların yükseköğretim mezun oranının erkeklerin oranını geçtiğini belirten Yalçın, 2019 yılında 25-34 yaş grubunda yükseköğretim mezunu olan kadınların oranının yüzde 32,9 iken, erkeklerin oranının yüzde 31,1 olarak gerçekleştiğini açıkladı. Mevcut göstergeler dikkate alındığında önümüzdeki yıllarda 30-34 ve 35-39 yaş gruplarında nüfus içinde yükseköğretim mezunu kadınların oranının erkeklerin oranını geçeceğini bildiren Yalçın, ”Türkiye, OECD ülkeleri arasında yükseköğretim mezunu oranları bakımından son sıralarda yer almaktadır. Sadece 25-34 yaş aralığı için OECD ülkeleri yükseköğretim mezun oranları ortalaması ve Türkiye’nin oranı arasında yüzde 10 puanlık fark vardır. 2019 yılında ön lisans düzeyinde 311 bin kişi, lisans düzeyinde 486 bin kişi, yüksek lisans düzeyinde 86 bin kişi, doktora düzeyinde ise 8 bin kişi yükseköğretimden mezun olmuştur. Yükseköğretim mezunlarının istihdam oranları daha düşük eğitimli kişilere göre daha yüksek olmaya devam etmektedir. 2020 yılında 129 devlet üniversitesi, 79 vakıf yükseköğretim kurumu olmak üzere Türkiye’de toplamda 208 yükseköğretim kurumu bulunmaktadır” diye konuştu.

    2019-2020 öğretim yılı itibarıyla yükseköğretimde 51 bin araştırma görevlisi, 38 bin öğretim görevlisi ve 86 bin öğretim üyesi bulunduğunu dile getiren Yalçın, Türkiye’nin mevcut yüz yüze öğrenci sayısı dikkate alındığında OECD ortalamasında öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısına sahip olması için toplam öğretim elemanı sayısının 124 binden 206 bine çıkarılması gerektiğine dikkat çekti. Yalçın konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi:

    “Türkiye’deki öğrenci, öğretim üyesi ve dolayısıyla öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayıları açısından yükseköğretim kurumları arasında heterojen bir dağılım söz konusudur. Türkiye’nin öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı, OECD ortalamasından oldukça yüksektir ve bu durum, eğitim kalitesini olumsuz etkilemektedir. 2016 yılında yükseköğretim bütçesinin merkezi yönetim bütçesine oranı yüzde 4,17 iken, 2020 yılında yüzde 3,3’e düşmüştür. Merkezi yönetim bütçesinden yükseköğretim bütçesine ayrılan pay, son beş yılda sürekli azalmıştır. 2014-2018 yılları arasında Türkiye, AR-GE personeli sayısını yüzde 49 artırmıştır. Türkiye’nin AR-GE personel sayısı artış eğiliminde olmasına karşın uluslararası kıyaslamalar, Türkiye’deki AR-GE personel sayısının düşük olduğunu göstermektedir.”

    Yalçın, rapor önerilerini ise şu şekilde sıraladı:

    “-Yükseköğretime olan talebin her geçen yıl artacağı göz önünde bulundurularak yükseköğretim kapasitesi artırılmalıdır.

    – Yükseköğretimin farklı alanlarında mevcut veya yeni açılacak programların kontenjan sayılarına ilişkin kararlar, iş gücü piyasasının ihtiyaçları ve istihdam imkânları dikkate alınarak verilmelidir.

    – Lise son sınıf düzeyinde üniversite giriş sınavına başvuran ve bir yükseköğretim programına yerleşen öğrenci oranı her geçen yıl düşmektedir. Bu düşüşün nedenleri ayrıntılı olarak incelenmeli ve mevcut yükseköğretim kontenjan politikaları gözden geçirilmelidir.

    – Türkiye yükseköğretimindeki toplam öğrenci sayısı artış eğiliminde görünüyor olsa da bu artış eğiliminin açık öğretimdeki büyümeden kaynaklı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Gelinen noktada, Türkiye’de bir yandan ortaöğretimden mezun olan genç sayısı artmaya devam ederken, son yıllarda toplam yüz yüze yükseköğretim öğrenci sayısı artırılamamıştır. Türkiye, yükseköğretim sisteminin daha nitelikli büyümesi ve artan yükseköğretim talebine cevap üretebilmesi için, tercih edilebilir yüz yüze programların sayısını ve kapasitesini artırmalıdır. Açık öğretimin yükseköğretim içerisindeki payı düşürülmeli ve toplumsal saygınlığı yüksek verimli bir sistem inşa edilmelidir.

    – Başta vakıflar olmak üzere yükseköğretim kurumlarının yurt sathında daha dengeli dağılmasına yönelik politikalar geliştirilmelidir. Aynı şekilde, toplam öğrenci sayılarının yükseköğretim kurumları arasında daha dengeli dağılımının sağlanarak eğitim hizmetinin kalitesini artırıcı politikalar izlenmelidir.

    – Doktora mezun sayısındaki artış eğilimi önemli olmakla birlikte Türkiye’nin mevcut doktoralı öğretim elemanı ihtiyacı dikkate alındığında doktora mezun sayısının daha da artırılmasına ihtiyaç vardır.

    – Son yıllarda yükseköğretimden mezun olanların yaklaşık dörtte biri açık öğretim mezunlarıdır. Açık öğretimin yükseköğretim sistemi içerisindeki payı azaltılmalıdır.

    – Özellikle genç işsizliği azaltmaya ve genç istihdamını artırmaya yönelik etkin politikalar geliştirilmelidir.

    – Türkiye’nin öğretim üyesi açığının kapatılması için lisansüstü eğitimi destekleyen ulusal ve uluslararası programların kapasiteleri genişletilmelidir.

    – Devlet ve vakıf yükseköğretim kurumları arasında öğretim üyesi ve öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayıları bakımından aşırı farklılaşmalar söz konusudur. Öğretim elemanı ihtiyacı olan yükseköğretim kurumlarının personel ihtiyacının karşılanmasına öncelik verilmelidir.

    – Türkiye’de öğrenci başına yapılan harcamaların OECD ülkeleri ortalamasına çıkarılması için Türkiye’nin mevcut yüz yüze öğrenci sayısı temel alındığında kamunun 2019 yılı fiyatlarıyla yükseköğretim harcaması 35,41 milyar TL’den 59,55 milyar TL’ye çıkarılmalıdır. Hem bölünen üniversiteler hem de 2006 ve sonrasında kurulan (üçüncü dalga) üniversitelerin yatırım harcamaları ihtiyaçları da dikkate alınarak, yükseköğretime ayrılan bütçe artırılmalıdır.

    – Fırsat eşitliğini sağlamak ve erişim oranlarını artırmak için yükseköğretimde burs alan öğrenci sayısı artırılmalıdır.

    – Türkiye adresli uluslararası yayın ve patent sayılarında genel olarak artış eğilimi söz konusudur. Ancak, Türkiye’nin uluslararası yayın ve patent sayıları yeterli düzeyde değildir. Türkiye’nin AR-GE kapasitesini geliştirmesi ve uluslararası yayın ve patent sayılarını artırması için araştırmacı sayısının artırılması elzemdir. Bunun için uluslararası yayın teşviklerinin ve akademik personelin ortalama uluslararası yayın sayıları artırılmalıdır. Uluslararası araştırmacı ve akademisyenlerin Türkiye’de çalışmalarını teşvik için çalışma şartları cazip hâle getirilmelidir.“

    Yalçın, konuşmasının sonunda Covid-19 tedbirlerine uyulması çağrısında bulunarak, yüz yüze eğitimin öncelenebilmesi için maske, mesafe ve hijyen kurallarına özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.

  • Sergen Yalçın: “Kaybettiğimiz için çok üzgünüz”

    Sergen Yalçın: “Kaybettiğimiz için çok üzgünüz”

    Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın, 3-1 kaybettikleri Gaziantep FK maçının ardından yaptığı açıklamada, “Kaybettiğimiz için çok üzgünüz” dedi.

    Beşiktaş, Süper Lig’in 8. haftasında deplasmanda karşılaştığı Gaziantep FK’ya 3-1 mağlup oldu. Zorlu karşılaşmanın ardından açıklamalarda bulunan Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın, son haftalarda yakaladıkları yükselişi bu maçla kaybettikleri için çok üzgün olduklarını söyledi.

    “Kaybettiğimiz için çok üzgünüz”

    Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın, “Maçla ilgili çok üzgünüz. Bugün bizim için iyi bir oyun olmadı. İki haftadır iyi mücadele ediyorduk ve kazanıyorduk. Bugün maalesef işler beklediğimiz ve istediğimiz gibi gitmedi. Özellikle savunmada Welinton’un sakatlanması bizim oyunumuzu tamamen sıkıntıya soktu. Sonrasında da çok önemli bireysel hatalar yaptık. Peşinden de kırmızı kart geldi. Enteresan bir kırmızı kart yedik. Bu kar verilebilir de, verilmeyebilir de. Yani sonuçta topa vuran bizim kalecimiz. Oyuna baktığımız zaman da isteksiz, arzusuz bir oyun oynadık. Kesinlikle kazanma arzusundan uzaktık. Amaçsız bir oyuncu grubu gibi görüntü verdik. Oynanan son iki maçta takım çok ciddi bir iyileşme göstermişti. Ama maalesef bugün beklediğimiz sonucu alamadık. Çok üzgünüz. İnşallah bundan sonraki haftalarda bunu telafi ederiz” ifadelerini kullandı.

    “Ersin’in performansında düşüş var”

    Kaleci Ersin’in penaltı pozisyonunda yanlış zamanlama yaptığını ve son haftalarda performans düşüklüğü yaşadığını söyleyen Sergen Yalçın, “Ersin geçen seneki performansından çok uzakta. Penaltı pozisyonunda topa daha erken çıkması lazımdı. Son zamanlarda performansında bir düşüş olduğunu düşünüyorum. Ama o daha çok genç, ve bizim onun üzerine çok gitme hakkımız yok” şeklinde konuştu.

    “İstikrarı yakalayamadık”

    Son haftalardaki iyi performansı sürdürmek istediklerini ama bunu başaramayarak istikrarsız bir performans ortaya koyduklarını da vurgulayan Yalçın, “Son haftalarda kazan ve istikrarlı görünen bir takım vardı. İstatistiki anlamda başarı anlamında da yukarıya giden bir takım görüntüsündeydik. Bugün de aynı oyunu takımımızdan bekliyorduk ama maalesef istediğimiz oyun ortaya konulmadı. Mevcut kadromuzla elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz ve çalışacağız da. Oyuna baktığımız zaman yediğimiz goller bu seviyede yenecek goller değil. Böyle çok basit goller yerseniz maç kazanmak biraz zorlaşır. Biz düzeltmek için elimizden geleni yapacağız” diye konuştu.

  • Sergen Yalçın: “Beşiktaş tarihinin en zor antrenörlük görevini ben yapıyorum”

    Sergen Yalçın: “Beşiktaş tarihinin en zor antrenörlük görevini ben yapıyorum”

    Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın, Denizlispor maçının ardından, takımın oyunundan memnun olduğunu belirterek, “Beşiktaş tarihinin en zor antrenörlük görevini ben yapıyorum” dedi.

    Süper Lig’in 6. haftasında Beşiktaş, deplasmanda Denizlispor’u 3-2 mağlup etti. Maçın ardından Teknik Direktör Sergen Yalçın, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Zorlu bir mücadele olduğunu ifade eden Sergen Yalçın, “İyi bir galibiyet oldu. 2 şekilde yorumlamak lazım. 3-0’a kadar olan bölüm ve 10 kişi kaldıktan sonraki bölüm, bence biraz farklı. Bugün çok iyi oynadık. 10 kişi kalmasaydık, çok daha farklı bir müsabaka olabilirdi. Ama 10 kişi kaldıktan sonra 2 gol yedik. Neticesinde bugün için arzuladığımız 3 puandı. Oyuncularımın performansından ve mücadelesinden çok memnunum. Arayı çok iyi değerlendirdik, çok da tempolu oynadık bugün. 10 kişi kalana kadar oyunun tamamen hakimi bizdik. 10 kişi kaldıktan sonra rakibe bir iki pozisyon verdik. Zaten o 2 top kalemizde gol oldu. 3-2’lik skor bize en azından bir nefes alma imkanı sağladı. Biraz en azından kafamızı rahatlattı. Bundan sonra aynı mücadeleyi, aynı savaşı saha içerisinde gösterirsek yavaş yavaş taraftarımızı ve camiamızı mutlu ederiz diye düşünüyorum” dedi.

    “Beşiktaş tarihinin en zor antrenörlük görevini ben yapıyorum”

    Bir basın mensubunun “Gençlerbirliği maçından sonra uzun bir süre antrenman şansı yakaladınız. Bu sürede takımda neler değişti?” sorusunu cevaplayan Yalçın, “Bu soruya cevap vermek için sezon başına dönmek lazım. Çok zor bir süreçte görev alıyoruz. Şu anda tahminim o ki, Beşiktaş tarihinin en zor antrenörlük görevini ben yapıyorum. Pandemi dönemi, taraftarın olmaması, ekonomik sıkıntılar, hiç hazırlıksız bir dönemde önümüze çıkan Avrupa maçları, hiç antrenman yapmadan çıktığımız maçlar yani saçma sapan bazı şeyler oldu. Bunların karşılığında çok yıprandık. Oyuncularımızda yıprandı, bizde yıprandık. Çünkü aldığımız sonuçlar, maalesef iyi olmayınca büyük takımda bunu karşılamak biraz zor oluyor, kolay olmuyor. Sürekli kendimizi yenilemeye çalışıyoruz. 3 haftalık süreçte iyi antrenmanlar yaptık. Antrenman ve maç eksiği olanlar, hazır olmayanlar ve sonradan gelen transferler bizim için çok ciddi uyum süreci oldu. Oyuncularımızı iyi hazırladık. Bugün oyunun başlangıcından 3-0’lık bölüme kadar zaten sahada inanılmaz koşan, istekli, arzulu, kazanmak isteyen, sürekli gol atmak isteyen ve pres yapan çok iyi bir oyuncu grubu vardı. Bunu hak ettiğimizi düşünüyorum. Bugün için galibiyet çok önemliydi, oyuncularıma çok teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

    “Lütfen tercihlerimize de saygı duyun”

    Kendisine yapılan eleştirileri de cevaplayan deneyimli teknik adam, “Ben büyük takım teknik direktörüyüm. İşler kötü gittiği zaman elbette eleştirileceğim. Çıkarttığım kadroyu, hamlelerimi, oyuncuların mevkilerini, performanslarını beğenmeyecekler, bunlar çok normal şeyler, bunlar doğal şeyler. İnsanların bilmesi gereken şeyler var. Özellikle yorumculara söylüyorum; futbolda ofansif ya da defansif diye bir şey yoktur. Kendimizi biraz yenileyelim. Oyun çok gelişti artık. Yani merkez orta sahada 3 tane oynayan oyuncunun ofansifmiş, defansifmiş, bunların tartışması 15-20 sene önce yapılıyordu. Artık yapılmıyor. Top rakipteyken bütün oyuncular savunma oyuncusudur, top bizdeyken bütün oyuncular hücum oyuncusudur. Futbolun ana teması budur. Eleştiri yaparken lütfen biraz daha dikkatli davranın. Çünkü oynattığımız oyuncular, seviyesi yüksek oyuncular. Bugün orta sahada Dorukhan, Atiba ve Josef’i oynatıyoruz. Bu üçlü orta sahada çok tartışılacak bir üçlü değil. Bazı oyuncularımızın sizin bilmediğiniz eksikleri var. Fizik güç eksikleri olanlar, antrenman yapmayanlar, hem sezon başı yapmayan hem de antrenmanlara katılmayan arkadaşlar var. Bunları söylemiyoruz, bilmiyorsunuz. O yüzden eleştiri yapıyorsunuz. Her şeyi açıklayamıyoruz. Bize lazım olan en dinamik üçlü ile oynadık. Adem Ljajic, Oğuzhan var, Mensah gelecek, onlar da oynayabilir ama şu anda tercihim bu. Lütfen tercihlerimize de saygı duyun” diye konuştu.

  • Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Yalçın: “Önümüzdeki süreçte eğitim birinci önceliğimiz”

    Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Yalçın: “Önümüzdeki süreçte eğitim birinci önceliğimiz”

    Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Odaklanmamız gereken tek nokta çocukların alması gereken eğitimi vermemizdir. Çocukların nitelikli eğitim alma konusunda hepimiz üstümüze düşen görevi yerine getirmeliyiz” dedi.

    Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Covid-19 salgınının eğitim üzerinde oluşturduğu tahribatı en aza indirmek için gerçekleştirilen saha çalışması sonucunda hazırlanan “Pandemi Sürecinde Okulları Güvenle Açmak: Öğretmen ve Veli Araştırması” raporunu Eğitim-Bir-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısıyla açıkladı. Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıktığı tarihten bu yana virüsün hala etkisini sürdürdüğünü belirten Yalçın, Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı açıklama doğrultusunda 21 Eylül tarihinde aşamalı ve seyreltilmiş olarak okulların açılacağını hatırlattı. Yalçın, “Geride bıraktığımız dönemde uzaktan eğitim sürecini test ettik. Uzaktan eğitim sürecini analiz etme konusunda yeterli çalışma yapılmamıştı. Türkiye’de örgütlü en büyük eğitim sendikası olarak bu konuya ilişkin bir çalışma yapmak, veriler, analizler ışığında yeni dönem politikalarına katkı sunma amacıyla bir gayretimiz oldu” diye konuştu.

    Yalçın, söz konusu raporda yer alan sayısal verileri de aktararak, çeşitli önerilerde bulundu. Türkiye’nin ileriki dönemde en önemli iki konusunun sağlık ve eğitim olduğunu söyleyen Yalçın, Türkiye genelinde toplam 9 bin 64 öğretmen ve 20 bin 52 velinin katıldığı istatiksel verileri şöyle açıkladı:

    “Araştırmada uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlerin yüzde 75,7’si, öğrencileriyle belirli aralıklarla canlı ders yaptığını görüyoruz. Bu bağlamda öğretmenlerin öğrencileriyle canlı ders yapma oranlarının artması, öğrencilerin okula ilişkin aidiyetlerinin güçlenmesi açısından son derece önemli. Çocuğu ortaokulda olan veliler yüzde 77,8 ile, ortaöğretimde olan veliler yüzde 73,5, çocuğu ilkokulda olan veliler yüzde 63,3 ile bu anlamda sürece ilişkin değerlendirmelerini ortaya koyarken, çocuğuyla öğretmenlerinin belirli aralıklarla canlı ders yaptığını kayıt düşmüşlerdir. Bölgelere göre bakıldığında Batı Marmara’daki velilerin yüzde 81’i, Doğu Karadeniz’deki velilerin yüzde 78,3’ü, Batı Karadeniz’deki velilerin yüzde 74,3’ü ve Ege’deki velilerin yüzde 73,3’ü çocuğuyla öğretmenlerinin belirli aralıklarla canlı ders yaptığını ifade ederken, Orta Anadolu’daki velilerin yüzde 62,3’ü, Akdeniz’deki velilerin yüzde 65,3’ü ve İstanbul’daki velilerin yüzde 67,1’i çocuğuyla öğretmenlerinin belirli aralıklarla canlı ders yaptığını ifade etmişlerdir.”

    Öğretmenler ve velilerden alınan yanıtlar ışığında yüz yüze eğitim hakkında verileri açıklayan Yalçın, “Yüz yüze dersler konusu güvenli mi, kaygı var mı konusunu araştırdık ve araştırmaya katılan velilerin yüzde 14,5’i, öğretmenlerin yüzde 14,8’i bu sonbahar döneminde yüz yüze dersler için öğrencileri okula göndermeyi güvenli bulurken, velilerin yüzde 70,9’u ve öğretmenlerin yüzde 78,8’i okulların açılması konusunda kaygılarını ifade etmiştir. Fakat aynı araştırma bu süreçte velilerin yüzde 70,6’sı okullar açılmadığında ve uzaktan eğitim yapıldığında öğrencilerin eğitimlerinden geri kalacağını ifade etmiştir. Yüzde 13,8’i ise öğrencilerin eğitimlerinden geri kalacakları ifadesine katılmadıklarını belirtmiştir. Öğretmenlerin yüzde 63,8’i okullar açılmadığında ve uzaktan eğitim yapıldığında öğrencilerin eğitimlerinden geri kalacağını belirtirken, yüzde 18,9’u ise bu düşünceye katılmamıştır. Burada görünen bir gerçek var, okulların açılması konusu son derece önemli. Velilerde, öğretmenlerde okulların açılması konusunda bir beklenti söz konusu. Kaygılar boyutuyla da kaygılarının ortadan kaldırılması konusunda yetkililere sorumluluk yüklüyorlar” şeklinde konuştu.

    Canlı derslere katılmayan öğrencilere ek canlı ders konusunda da yapılan çalışmanın öneminden bahseden Yalçın, konunun cinsiyet, yaş, mesleki deneyim yönlerinden ele alındığını aktardı. Yalçın, “Canlı ders yapan erkek öğretmen oranı yüzde 78,2 olarak gözüküyor, kadın öğretmen oranının da yüzde 73,2 olduğunu görüyoruz. Belirli aralıklarla canlı ders yapma oranı 21 yıl ve üzeri deneyime sahip öğretmenlerde yüzde 73 iken, 16-21 yıl mesleki deneyime sahip olan öğretmenlerde yüzde 78,5’tir. İlkokullarda öğretmenlerin yüzde 65,9’u belirli aralıklarla canlı ders yaptığını ifade ederken, ortaokul öğretmenlerinde bu oran yüzde 82,3, ortaöğretim öğretmenlerinde ise yüzde 81,6’dır. Derse katılmayana ek canlı ders oranını ölçtüğümüzde 6-10 yıl arası mesleki deneyime sahip öğretmenlerin yüzde 92,3’ü canlı derslerine katılmayan öğrencilere yönelik olarak ek canlı ders yaptığını, ödev verdiğini, ders ile ilgili doküman gönderdiğini veya diğer yöntemleri kullandığını belirtmiştir. Kademelere göre bakıldığında ilkokul öğretmenlerinin yüzde 95,7’si, ortaokul öğretmenlerinin yüzde 90,4’ü ve ortaöğretim öğretmenlerinin yüzde 88,3’ü canlı derslerine katılmayan öğrencilere yönelik olarak ek canlı ders yaptığını, ödev verdiğini, ders ile ilgili doküman gönderdiğini veya diğer yöntemleri kullandığını ifade ediliyor” diye konuştu.

    Öğretmenler ve veliler konusunda etkin bir bağ kurulması gerektiğine inandığını belirten Yalçın, tarafların virüsün bulaşma konusunda kaygıları olduğunu vurguladı. Yalçın, “Burada yapılması gereken kaygı nedeniyle okulları kapalı tutmak değil, virüsün yayılımını engelleyici önlemleri katı bir şekilde almak ve okulları güçlü kılmak. Bunun için öncelikli olarak okulların ihtiyaç duyduğu hijyen malzemeleri ve ek temizlik personeli hiç geciktirilmeden sağlanmalıdır. Alınan tüm önlemler konusunda veliler ve öğretmenler ayrıntılı olarak bilgilendirilmeli, velilerin ve öğretmenlerin kaygıları giderilmelidir” diye konuştu.

    Yüz yüze eğitimin mutlaka yapılması gerektiğine dikkat çeken Yalçın, dünyada da yüz yüze eğitimin birinci öncelik olduğunu belirtti. Yalçın, “Artık bu konu halk sağlığı konusudur. Hiçbir bahane ve hiçbir gerekçe yüz yüze eğitimi engellememeli. Devlet üstüne düşeni bütün yükümlülüğüyle yerine getirmeli. Dün Milli Eğitim Bakanı önümüzdeki haftaya ve gelecekteki süreçle ilgili yayınlarla bazı önemli hususları paylaştı. Sınavların mutlaka ölçme ve değerlendirmenin sağlanacağı ortamlarda yüz yüze yapılacağını ifade etti. Bunu son derece önemli buluyoruz. Çünkü çocuklar, dersi takip etme noktasında o derse ilişkin ölçme yapılmayacaksa o dersi önemsiz görmektedir. Derslerin tüm müfredatın uygulanacağı şekilde yüz yüze eğitimse yüz yüze, pandeminin arttığı bölgelerde uzaktan eğitim, televizyondan canlı yayın şeklinde yapılmasını istiyoruz. Odaklanmamız gereken tek nokta çocukların alması gereken eğitimi vermemizdir. Çocukların nitelikli eğitim alma konusunda hepimiz üstümüze düşen görevi yerine getirmeliyiz. Önümüzdeki süreçte eğitim birinci önceliğimiz” dedi.

  • Eğitim-Bir-Sen Başkanı Yalçın, Milli Eğitim Bakanı Selçuk’la görüştü

    Eğitim-Bir-Sen Başkanı Yalçın, Milli Eğitim Bakanı Selçuk’la görüştü

    Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, beraberindeki heyetle birlikte Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’u ziyaret ederek, eğitim çalışanlarının çözüm bekleyen sorunlarıyla ilgili bir görüşme gerçekleştirdi.

    Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Latif Selvi, Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ile görüşerek, eğitim çalışanlarının beklentilerini aktardı.

    Uzaktan eğitimle başlayan 2020-2021 eğitim-öğretim yılının, sorunların çözüme kavuştuğu, beklentilerin yerine getirildiği bir yıl olmasını dileyen Yalçın, mazerete bağlı yer değişikliği talepleri karşılanmayan öğretmenlerin il-ilçe emrine alınması, kontenjan nedeniyle yer değişikliği talepleri karşılıksız kalanlara ikinci defa iller arası başvuru hakkı, yer değişikliği gerçekleşen ancak çeşitli sebeplerle mazeretleri karşılanmayan öğretmenler için ise iptal hakkı verilmesi talebinde bulundu. Yalçın, “Henüz yüz yüze eğitime geçilmemiş olması, öğretmenlerimizin mazerete bağlı yer değişikliği kaynaklı il-ilçe emri uygulaması, ikinci defa başvuru hakkı verilmesi ve iptal taleplerinin yerine getirilmesi açısından önemli bir fırsattır. Yüz yüze eğitime başlayıncaya kadar geçecek zaman zarfında bu sorunlar sınıfların öğretmensiz kalmaması için çözüme kavuşturulabilir” dedi.