Etiket: Vurgusu

  • ‘Mahalle Sohbetleri’nde Kadına Değer Vurgusu

    Yıldırım Belediyesi, ‘Mahalle Sohbetleri’ ile ilahiyatçı Ömer Döngeloğlu’nu ilçe sakinleri ile buluşturmaya devam ediyor.

    Yıldırım’ın farklı mahallelerinde düzenlenen ‘Mahalle Sohbetleri’ programının mart ayı buluşmasına Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali de katıldı. Ömer Döngeloğlu, İslamiyet’in kadına verdiği değer, toplumda kadının yeri ve önemi ile annelik vazifesinin kutsallığı hakkında konuştu. Kadınlar gününün sadece bir güne sığdırılmaması gerektiğini, yılın her gününde kadınların ve annelerin hatırlanması gerektiğini belirten Döngeloğlu, “Cahiliye döneminde kadın ve annelerin hiçbir kıymeti yokken, asr-ı saadette Peygamber Efendimiz ile kadının, annenin önemi arttı” dedi.

    Kadınların İslamiyet ile taçlandığının altını çizen ilahiyatçı yazar Döngeloğlu, “Dinimiz, anneye o kadar önem vermiştir ki cenneti onların rızasına bağlamış, adeta ayaklarının altına sermiştir. Kız çocuklarını diri diri gömen insanlar, İslamiyet sonrası onlara değer vermeye ve onları baş tacı yapmaya başlamıştır” diye konuştu.

    Aile ve toplum değerlerine verdikleri önemi dile getiren Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali ise, “Aileye yapılan saldırılara karşı kenetlenmeye ihtiyacımız var. Aileyi, toplumu güçlendirecek, kaynaşmayı ve dayanışmayı sağlayacak hizmetler öncelikle görevimiz” ifadelerini kullandı.

  • AK Partili Vekilden Kadın Ve Aile Vurgusu

    AK Parti Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer, kendi makamında kızını ve eşini ağırladı.

    Ak parti Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer, sosyal medya hesabından eşi ve kızı ile birlikte makamında çekilmiş resimleri paylaştı. TBMM’yi ve makamını eşi ile kızını gezdiren Milletvekili Uzer, paylaştığı mesajında ise “Her başarılı erkeğin arkasında bir değil iki kadın ve bir ailesi olur. Eşim Songül hanım ve kızım Ayşegül’ü ağırladık” ifadelerini kullandı.

  • Türkçayder’den Organik Çay Tarımı Vurgusu

    ÇAYKUR’un da aralarında bulunduğu Türk çay sektörünün önde gelen 9 firması tarafından oluşturulan Türk Çayını Tanıtma ve Geliştirme Derneği (TÜRKÇAYDER) tarafından yapılan açıklamada, Türk çay sektörünün geleceği için organik tarımın önemine vurgu yapıldı.

    Üye firmaların neredeyse tümünün Rize ve çevresinde bulunmasına rağmen İstanbul merkezli faaliyet gösteren dernekten yapılan açıklamada, “Çay tarımında kullanılan ve çevreyi olumsuz yönde etkileyen azot, fosfor ve potasyum karışımlı kimyasal gübre kullanımına son vermek için organik çay tarımı destekliyoruz. Doğu Karadeniz Bölges’inde 758 bin dekar alanda yapılan çay tarımında yaklaşık 40 yıldır kimyasal gübre kullanılmaktadır. Ülkemiz için stratejik bir ürün olan çay tarımında organik dönüşüme öncülük edeceğiz. Organik ürünlerin dünyada daha çok tercih ediliyor. Kimyasal gübreler yer altı sularını kirletti,, toprağı öldürdü, ,uzun yıllar yoğun kimyasal gübre uygulamaları bölge ekolojik yapısını ve dengesini bozdu. Organik tarıma geçiş süreciyle çay tarımında organik gübre kullanımının arttırılması ve 210 bin çay üreticisini bilinçlendirmek amacıyla ulusal çapta kampanya başlatmak için hazırlık içerisindeyiz” denildi.

    ORGANİK ÜRETİM TÜRK ÇAYINA GÜÇ KATACAK

    Organik üretimin Türk çay sektörüne güç katacağı kaydedilerek “Tarımda gübre kullanımı en önemli etkeni oluşturmaktadır. Çay üretimimizde kimyasal ilaç kullanılmaması dünya çay üretimindeki en büyük avantajımızdır. Bu avantajımıza organik gübre kullanımını da ekleyerek Türk Çayı’nın gücüne güç katmış olacağız.Ülkemizde organik çayın gelişimini özetlemek gerekirse, bu konuda ilk adım, 2014 yılında Yeditepe Üniversitesi ve ÇAYKUR’un ortaklaşa hayata geçirdikleri Yeşiltepe Köyü Organik Çay Projesi ile atılmış oldu. Proje kapsamında Yeditepe Üniversitesi tarafından geliştirilen mikrobiyal gübreler Rize’de çay bahçelerinde yapılan deneme uygulamalarında olumlu sonuçlar elde edildi. 2015 yılı itibariyle de çayda verim kaybını önlemek ve daha kaliteli çay elde edebilmek için organik çay yetiştiriciliğinde organik gübre uygulamaları yaygınlaştırıldı” ifadeleri kullanıldı.

  • Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’ndan Ekonomi Vurgusu

    Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Ekonomik ilişkilerimizi dünyanın her yerinde geliştirmemiz lazım. Bunun içinde ticaretimizi her ülke ile yapmamız lazım” dedi.

    Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 8. Büyükelçiler Konferansı kapsamında geldiği Gaziantep’te, Gaziantep Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen programa katıldı. Çavuşoğlu, Kültür ve Kongre Merkezi’nde müzik dinletisini ve halk oyunlarını izledi. Çavuşoğlu daha sonra gençlere hitap etti. Çavuşoğlu, bin 128 akademisyenin bildirgesine değinerek, “Aydın geçinen arkadaşlarımızın imzaladığı belge utanç belgesidir. Aydın olmak toplumdan ayrı olmak, yalan söylemek anlamına gelmez. Metin içinde söylediğiniz tümüyle yalan. Güvenlik güçlerimizin hukuka uygun şekilde, sivil halka nasıl hassas davrandığını ben dünya görüyor, biliyor. Güvenlik güçlerimizin sanki teröristlerle değildi, Kürt vatandaşlarımızla mücadele ettiğini, onlara yönelik operasyon yaptığını söylüyorsunuz. Ben böyle insanları aydın olarak görmüyorum” ifadelerini kullandı.

    Dış politikada proaktif politika izlediklerini kaydeden Çavuşoğlu, “’Edilgen değil proaktif politika izleyeceğiz’ dedik. Dünyadaki gelişmeleri çok iyi analiz etmeniz gerekiyor. Ekonomide güç dengeleri nereden geliyor? Bugün Asya dünya ekonomisinin yüzde 30’una hükmediyor. 20 yıl sonra Asya dünya ekonomisinin yüzde 50’sine hükmedecek. Bugün insani yardım yaptığımı Afrika’nın yer altı ve yer üstü zenginlikleri hareket geçtiği zaman 2050 yılında 50 trilyon dolar milli gelire sahip olacak” şeklinde konuştu.

    Dünyadaki güç dengeleri değiştiğini söyleyen Çavuşoğlu, “Komşu bölgeleri çok yakıdan takip ediyoruz, değerlendirmelerimiz objektiftir. Olaylara tek taraflı bakmıyoruz. Türkiye’nin çıkarları korumak görevimizdir. Ama sadece kendi çıkarını düşünerek hareket eden ülkeler er veya geç kaybederler. Bizde komşularımıza bakarken, Afrika’ya bakarken sömürülecek ülke olarak görmüyoruz. Tek taraflı çıkar elde edecek bir bölge olarak görmüyoruz. Bu bölgede sorunlar ne, onları da çok iyi görüyoruz, Suriye’deki sorunları gördüğümüz gibi. Fırsatları Nasıl değerlendirebiliriz diye bakıyoruz. Ekonomik ilişkilerimizi dünyanın her yerinde geliştirmemiz lazım. Bunun içinde ticaretimizi her ülke ile yapmamız lazım. Bugün Türk ürünlerinin ulaşmadığı ülke kalmamıştır. Birleşmiş Milletlerin üye 195 ülkesinde ürünlerimiz ulaşıyor. İş adamlarımızın önünü açmak lazım, ticaretin önündeki engelleri kaldırmak lazım” dedi.

    Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yavuz Çoşkun, Gaziantep Üniversitesi’nin her alanda 44 bin öğrencisi olduğunu belirterek, 98 ülkeden 2 bin 700 öğrencisi olduğunu aktardı. Çoşkun, bütün eğitim alanlarında eğitim verdiğini kaydederek, Bilgi üreten o anlamda entellektüel çaba göster bir üniversiteyiz” ifadelerini kullandı.

    Çoşkun, 1128 akademisyenin barış bildirgesine tepki göstererek, “Aydınlanma, insanı en haysiyetsiz şekilde öldürmeyi metot edinmiş, topluma korku salan terör eylemlerini kutsama, yok sayma, en azından görmezden gelmek hiç değildir. Aydınlanma, ontolojik olarak parçamız olan bu toprakları, devleti ’katil’ sıfatıyla nitelendirmek, ’katliam yapıyor’ şekilde alçaltmak hiç değildir. Aydınlanma siyasetten öç alma, duygularını ucuz, kaybedilmiş, işportacı söylemlerle dile getirmenin adresi değildir. Aydınlanma kendisini ve diğerlerini küçümseyen, yabancılayan, katı pozitivist bir anlayışa kilitlenmenin yeri de değildir” şeklinde konuştu.

  • 2016 Yılının İlk AK Parti Grup Toplantısı’nda ’Yeni Anayasa’ Vurgusu

    Başbakan Ahmet Davutoğlu, yamalı bohça gibi değil, bütünlüklü bir perspektifle hazırlanmış ve millet iradesine sunulmuş, millet iradesinin tecelli ettiği bu aziz Meclis tarafından sivil ortamda hazırlanmış bir Anayasa istediklerini söyledi.

    Başbakan Ahmet Davutoğlu partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, yeni Anayasa vurgusunda bulundu. “Türkiye, geçmişi değil geleceği, geçmişi değil geleceği yaşaması, geleceğe hazırlanması gereken bir ülke. Yapıcı katkı vermeye hazır her partiyle, her kesimle işbirliği yapacağız ve Türkiye’nin meselelerini çözmeye yoğunlaşacağız” diye konuştu.

    Türkiye’nin yıllardır konuşulan ana meselelerinin başında yeni Anayasa sorunu geldiğini belirten Davutoğlu, “1982 Anayasası yürürlüğe girdiği günden bu yana sürekli tartışıldı, tartışılıyor. Artık tüm toplumsal kesimler, tüm siyasi partiler bu Anayasa’nın Türkiye’ye dar geldiğini, Türkiye’nin daha kuşatıcı ve özgürlükçü bir Anayasa’ya ihtiyacı olduğunu ifade ediyor. Biz 12 Eylül Darbesi’nin yaşamış nesiller olarak her şeyden önce 12 Eylül Anayasası’nın yapılış biçimine, o anayasaya giden sürece, o süreç içinde yapılan zulümlere karşı hep sesimizi yükselttik, bundan sonra da yükseltmeye devam edeceğiz” dedi.

    Başbakan Davutoğlu, Anayasanın değişmesini her kesimin sürekli dile getirdiğini söyleyerek, “Milletimiz yıllardır siyaset kurumundan bu yönde adım atmasını bekliyor. Yeni dönem bu beklentilerin en üst düzeye çıktığı, yeni Anayasa’nın artık daha fazla geciktirilemeyeceği bir dönem. Biz AK Parti’nin kuruluşundan bu yana Türkiye’nin bir Anayasa, bir sistem sorunu olduğunu, bunun da ötesinde bir anlayış ve zihniyet sorunu olduğunu ifade ediyoruz. 2002’den bu yana Anayasa’dan kaynaklanan zaafları gidermek için birçok adım attık. Gerek kanuni düzenlemeler gerekse de mevzuat düzeyinde onlarca düzenleme hükümetimiz döneminde yapıldı. Bu düzenlemelerin tamamında özgürlüğü esas alan, millete hizmeti esas alan bir perspektifi hayata geçirmeye gayret sart ettik. Türkiye’nin yeni ortaya çıkan ihtiyaçlarını karşılamak için doğrudan 1982 Anayasası’nda da birçok değişiklik yaptık. Ama tabiyatıyla bu değişiklikler bütüncül bir perspektife sahip olmaktan uzaktı” ifadelerini kullandı.

    “ÖYLE BİR ANAYASA İSTİYORUZ Kİ ÜSTÜNDE DARBE GÖLGESİ OLMASIN”

    Türkiye’nin aradan geçen bunca yılda anayasa değişikliğini yapmasının artık bir ihtiyacın ötesine geçerek bir zorunluluk halini aldığına dikkat çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:

    “Biz yamalı bohça gibi değil bütünlüklü bir perspektifle hazırlanmış ve millet iradesine sunulmuş, millet iradesinin tecelli ettiği bu aziz Meclis tarafından sivil ortamda hazırlanmış bir Anayasa istiyoruz. Öyle bir anayasa istiyoruz ki üstünde darbe gölgesi olmasın. Öyle bir anayasa istiyoruz ki bir devlet otoritesini tesis eden ama vatandaşın ve insanların hak ve hürriyetlerini gözardı eden bir anlayış olmasın. Öyle bir anayasa istiyoruz ki 20-30 yıl sonra değil, birkaç yıl sonra değil asırlar geçse bile eskimesin ve ihtiyaçlara cevap teşkil etsin. Öyle bir Anayasa istiyoruz ki insan onurunu esas alsın ve tarihimizin derin siyasi irfanından geleceğin büyük hedeflerine yürüyecek şartları oluşturabilsin. Biz geleceğin Türkiyesi’ni inşa edecek olan ortak siyasal aklın eseri olacak bir anayasa istiyoruz. Biz Türkiye’nin siyasi ve ekonomik kazanımlarıyla uyumlu, Türkiye’ye yakışan bir Anayasa istiyoruz. Bildiğiniz gibi bu konuda geçmişte Meclis çatısı altında AK Parti öncülüğünde ya da Meclis Başkanlığı öncülüğünde bazı çalışmalar yapılmıştı. Maalesef o günkü şartlar içinde bu çalışmalar istenilen neticeye ulaşmadı. Kimileri siyaset olarak ’Bu Meclis Anayasa yapamaz’ diyerek Türkiye’nin sorunlarını çözümsüz bırakmayı tercih ettiler. Kimileri de 1982 Anayasası’nın zihinsel ve ideolojik kodlarından kendilerini koparamadılar, ayıramadılar. Çeşitli nedenlerle akamete uğrasa da şu çok açık ki Türkiye’nin yeni Anayasa’ya olan ihtiyacı ortadan kalkmadı. 1982 Anayasası, milleti değil kısıtlayıcı bir devletçiliği merkeze alan, özgürlükleri genişletmeyi değil kısıtlamayı arzu eden bir zihniyetin eseridir. Türkiye’nin tüm toplumsal kesimlerini kuşatmak, Türkiye’nin sorunlarını çözmek yerine yeni sorunlar üreten bir darbe anayasasıdır. 1982 Anayasası, darbe yönetiminin yani demokratik bakımdan sağlıksız bir dönemin ürünüdür.”

    “BU ANAYASA ÜLKEMİZİN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAKTAN UZAK”

    Türkiye’nin yıllar içinde önemli değişimler geçirdiğini hem ülkenin hem de insanların ihtiyaçlarının farklılaştığını dile getirerek şunları kaydetti:

    “Zihniyet sorununu bir kenara bıraksak bile ki bırakamayız, bu haliyle bu anayasa ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Bu metnin ruhu da lafzı da eskidir ve Türkiye’yi kuşatmamaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin yeni Anayasa’ya olan ihtiyacı artık tartışılması anlamsız bir konudur. Konuşulması gereken, tartışılması gereken husus, bu anayasanın hangi ilkeler ve değerler üzerinde inşa edileceğidir. Biz hükümet olarak 1 Kasım sonrasında ortaya çıkan siyasi tabloyu bir fırsat olarak görüyoruz. Gerek seçime katılım oranı gerekse Meclis çatısı altındaki temsil oranı Türkiye’nin yeni Anayasa yapmasına imkan veriyor. Türkiye’nin yeni Anayasa’ya olan ihtiyacı daha fazla ertelenemez. Bunun siyasi sorumluluğundan hiç kimse, hiçbirimiz kaçamayız. En başta AK Parti olarak, iktidar partisi olarak biz bu görevden kaçmıyoruz, bu görevin gereğini yapmak için derhal harekete geçmeye karar verdik. 1 Kasım’a giden süreçte milletimize verdiğimiz söz doğrultusunda hareket etmek durumundayız. Ancak aynı sorumluluk, aynı görev diğer partilerin de omuzlarındadır. Bu bizim Türkiye’ye borcumuzdur. Milletimiz bunu bütün partilerden bekliyor. İlk günden beri söylüyoruz, biz bu konuda tüm partilerimizin sorumluluk ve uzlaşma temelinde adım atmasını ve birlikte bir gayret göstermesini çok önemsiyoruz.”

    “YENİ ANAYASA POLEMİKLERE KURBAN EDİLEMEYECEK KADAR ÖNEMLİ BİR KONU”

    Bu doğrultuda geçtiğimiz hafta ilk adımların atıldığını vurgulayan Davutoğlu, yeni Anayasa kapsamında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yle görüşmesinin detaylarını ilk kez paylaştı.

    “Bizim açımızdan yeni Anayasa’ya olan ihtiyacı polemiklere, küçük hesaplara ve şahsi bir takım yorumlara kurban edilemeyecek kadar önemli bir konudur” diye Davutoğlu, şunları söyledi:

    “Bu çerçevede milletimizin beklediği yeni Anayasa sürecini başlatmak üzere Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli ile görüşmek üzere randevu talebinde bulunduk. Liderlerle gerçekleştirdiğimiz görüşmeler görüşme gündemlerimizin dışında sembolik olarak da bir anlam taşıyor. İktidar-muhalefet ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturmasına katkıda bulunmak üzere görevi üstlenen Başbakan’ın muhalefet liderleriyle görüşmesine ilişkin bir gelenek başlatmak istiyoruz. Her iki liderle de yaptığım görüşmeye girerken, gündeme girmeden önce bu hususu kendileriyle paylaştım. Bu ziyaretlerimin gündem dışında özellikle de yeni bir geleneği başlatma amacına matuf olduğunu ifade ettim. İktidar en kısa sürede en fazla hizmeti yapmakla yükümlüdür. Muhalefet, denetim hakkını kullanmakla birlikte bu icraatın önünde engel oluşturmadan bu denetim hakkını kullanmakla yükümlüdür. Biz onların denetim ve eleştiri hakkına saygı duyarız. Onların da bizim bir an önce en etkin icraat yapma irademize aynı ölçüde saygı duymasını bekleriz. Eğer bundan sonra şimdi başlattığımız bu gelenek devam ederse yani göreve başlayan hükümetin Başbakanı muhalefetle oturup 4 yıllık perspektifini, önündeki temel hedeflerini, daha Meclis ortamı yeni yeni oluşurken paylaşırsa muhalefet beklentilerini dile getirirse ve önümüzdeki 4 yılın ilişki biçimi liderler düzeyinde doğru bir zemine oturtulursa eminim Meclis Genel Kurulu’nda çok daha medeni, çok daha zarif, siyasi nezakete uygun bir atmosfer oluşur. Bizim liderler olarak görevimiz, kendi gruplarımıza bu anlamda demokratik olgunluk içinde karşılıklı görüşlerin dile getirilmesini sağlamak ama asla bu Meclis’in çatısına uygun düşmeyen ifadelerin, gerilimlerin bu ortamda yaşanmasına izin vermemektir. Ümit ederim ki bundan sonra da Türkiye’de bu gelenek devam eder ve iktidar partisinin Başbakanı, muhalefet partileriyle görüşme iradesini sürdürdükçe muhalefet partilerinden de olumlu tepkiler gelir. Liderler de bu adımımıza, bu randevu talebimize siyasi nezakete uygun olarak olumlu karşılık verdiler ve bu çerçevede ilk görüşmelerimizi yaptık.”

    “KAPILARIMIZIN BİRBİRİNE AÇIK OLMASI KONUSUNDA MUTABIK KALDIK”

    Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile yaptığı görüşmelerde mutabık kalınan hususları aktaran Davutoğlu, şunları söyledi:

    “Mutabık kaldığımız bir husus, gerekli gördüğümüzde ve her zaman kapılarımızın birbirine açık olmasıdır. Olumlu yaklaşımlarından dolayı kendilerine bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli ile yaptığımız ve olumlu geçen görüşmelerde bir ilk adım olarak üç noktada uzlaşıya vardık. Bunların ilki, Anayasa yapımı sürecinde nasıl bir yöntem izleneceği konusudur. Bir Uzlaşma Komisyonu kurulması ve Anayasa yazım sürecinin bu komisyon tarafından işletilmesi konusunda mutabık kaldık. Bu görüşmelerimizden bu anlamda muhteva olarak, Anayasanın muhtevası itibarıyla çıkan en olumlu sonuçlardan biri de üç liderin, her birimizin 12 Eylül Anayasası’ndan memnun olmadığımızı ifade etmemizdir. Yeni bir Anayasa’ya duyulan ihtiyaç da liderler arasında kabul görmüştür. Bu önemli bir başlangıç noktasıdır. Yine bu görüşmelerden çıkan ikinci uzlaşma alanı, Meclis İç Tüzük değişikliği ile geçen dönemde kurulan komisyonun çalışmalarına devam etmesi oldu. Üçüncü uzlaşma noktamız ise Avrupa Birliği (AB) uyum süreci, özellikle vize muafiyeti çerçevesinde getirdiğimiz reform paketlerinde ortak hareket edilebilmesidir. Bu anlamda kaybedilecek hiç vaktimiz yok. Bu çerçevede ilk olarak gündeme alacağımız vize muafiyeti paketi konusunda muhalefetin bu görüşmelerde dile getirdiği desteği Meclis Genel Kurulu’nda ve komisyonlarda göstermesini bekliyoruz. Çünkü 31 Mart’a kadar bu paketlerin geçmesi halinde inşallah Temmuz ayında pilot uygulama, Ekim ayında da vize muafiyetine geçiş ile vatandaşlarımızın Avrupa’ya vizesiz geçme dönemi başlayacak. Bu bizim için 2016 yılını taçlandıran bir gelişme olacak.”

    “BAŞBAKAN DAVUTOĞLU, YARIN MECLİS BAŞKANI’YLA GÖRÜŞECEK”

    Başbakan Davutoğlu, yeni Anayasa çalışmalarına ilişkin yarın Meclis Başkanı İsmail Kahraman ile görüşeceğini açıkladı. Davutoğlu, “Yeni Anayasa sürecini başlatmak üzere liderlerle gerçekleştirdiğimiz görüşmelerin ardından inşallah yarın Meclis Başkanımızla görüşerek gerçekleştirdiğimiz görüşmelerle ilgili bilgi ve izlenimi paylaşacak ve bundan sonraki sürece Meclis zemininde öncülük etmesini rica edeceğim. Bu ulaşılan mutabakat sonrasında artık mesele TBMM sathı mahallindedir ve Sayın Meclis Başkanımızın dirayetli yönetimiyle en kısa sürede komisyonun oluşması ve çalışmalara derhal başlanması konusunda da uygun ortam oluşmuş bulunmaktadır. Elbette farklı görüşler olacak ama burada önemli olan Türkiye’nin yararını gözetmektir. Anayasa esasen bir mutabakat meselesidir. Toplumun genelinin mutabık olmadığı bir anayasadan ülke ihtiyaçlarına cevap üretebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla en geniş mutabakatın sağlanacağı, ortak zemini oluşturabilmek için ısrarlı olacağız. Bu görüşmelerde esas olarak yeni Anayasa’ya nasıl baktığımızı da ifade etme imkanı buldum” ifadelerini kullandı.