Etiket: Virüsü

  • (Özel Haber) “Zika Virüsü Kan Ve Cinsel Yolla Bulaşıyor”

    Amerika Kıtası’nda etkili olan ve kısa sürede Avrupa’ya sıçrayan Zika virüsü, birçok ülkede korku saçmaya başladı. Konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aynur Eren Topkaya, Türkiye’de henüz Zika virüsü vakasına rastlanmadığını ancak tedbiri elden bırakmamak gerektiğini vurguladı.

    Virüs hakkında bilgi veren Prof. Dr. Topyaka, “Zika virüsü, Flaviviradae ailesinden bir virüs. Akraba olan Sarı Humma virüsü, Batı Nil virüsü gibi virüslerle hem klinik hem de yapısal olarak benzerlik göstermekte. Güney Amerika kıtasında başta Brezilya olmak üzere, Asya’nın belli bölgelerinde, Afrika’nın belli bölgelerinde 2015 yılında Meksika’dan, Brezilya’dan başlayan salgın söz konusu. Virüs, Aedes cinsi sivrisineklerle bulaştığı için, bu sivrisineklerin yaşadığı bütün bölgeler için tabi ki risk söz konusudur” dedi.

    Zika virüsünün ilk defa Uganda’da 1947’de Zika Ormanları’nda yaşayan maymunlarda tespit edildiğini belirten Prof. Dr. Aynur Eren Topkaya, “Aslında maymunlarda Sarı Humma virüsü araştırılırken Zika virüsüne rastlanmış. Bundan kısa bir süre sonra 1960’lı yıllarda insanlarda da Zika virüsü tespit edilmiş. Ama ilk defa salgın anlamında 2007 yılında bir salgından bahsedebiliriz. Günümüzdeki salgın ise Mayıs 2015’te Meksika’dan başladı ve Güney Amerika’daki bölgede, Uganda’da büyük bir bölgede yaygın durumda” diye konuştu.

    “KAN YOLUYLA VE CİNSEL YOLA BULAŞTIĞI SÖYLENİYOR”

    Türkiye’de paniklemeyi gerektirecek kadar büyük bir risk olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Aynur Eren Topyaka,

    “Amerika’da, Avrupa’da İngiltere’de, İsviçre’de, Hollanda’da, birçok ülkede Zika virüsü saptanmış durumda insanlarda. Ama bunların tamamı, ’import’ oldu dediğimiz salgın bulunan ülkeye seyahat etmiş. Yani daha sonra ülkesine gelmiş kişilerde saptandı. Henüz kendi ülkelerinde yerli bir yayılım saptanmadı. Türkiye’de ise bugün itibariyle saptanmış Zika virüsü olgumuz yok. Dolayısıyla paniğe de gerek yok. Dediğimiz gibi sivrisineklerle bulaşan bir virüs. Bunların dışında, hamile kadınlarda, hamilelik sırasında eğer enfekte olurlarsa, bebeklerine bulaşma söz konusu. Yine annelerde sütte de tespit edilmiş durumda. İnsanlarda tükürük gibi senkronizasyonlarda tespit edilmiş durumda. Ancak insandan insana henüz sadece bir olguda kan yoluyla bulaştığı, bir olguda cinsel yolla bulaştığı söyleniyor. Ancak insandan insana bulaşma yaygın değil” ifadelerini kullandı.

    “GEBELER RİSK ALTINDA”

    Özellikle gebelerin risk altında olduğunu aktaran Prof. Dr. Topkaya, “Virüs gebeler için ciddi derecede tehlikeli. Anne adaylarında oluşan vakalar, bebekte ciddi doğumsal anormalliklere neden oluyor. Aslında normal kişiler, yani gebe olmayan kişilerde de birçok viral hastalığı tahsis edecek şekilde seyrediyor. Bir grip hastalığı gibi, kas ağrısı, güçsüzlük, ateş veya konjonktivit dediğimiz, gözlerde kızarıklık, sulanma, yanma gibi belirtilerle seyrediyor” dedi.

    Virüsle alakalı yetişkinlerde hiç ölüm vakasına rastlanmadığını söyleyen Prof. Dr. Aynur Eren Topyaka, “Bugüne kadar yetişkinlerde hiçbir ölüm vakasına rastlanılmadı. Yani bu virüsten dolayı ölen hiç hasta olmadı” ifadelerini kaydetti.

    Hamilelerde, gebelik sırasındaki enfeksiyonların bebeğe bulaşmasıyla bebeklerde ciddi sıkıntılı durumlara sebep olabileceğini aktaran Prof. Dr. Aynur Eren Topyaka, bebeklerde mikrosefali diye bilinen baş küçüklüğü başta olmak üzere, birçok sakatlıklara, düşük doğumlara sebep olabileceğini söyledi. Prof. Dr. Topkaya, şunları kaydetti:

    “Özellikle gebeler risk altında. Zeka geriliği de beyin gelişimi olmadığı için söz konusu. Bulguları dediğim gibi diğer viral enfeksiyonlara çok benziyor. Özellikle virüste akraba dediğimiz Sarı Humma, Batı Nil virüsü, Dark virüsü gibi virüslerin bulgularıyla Alena virüs dediğimiz virüslerin, grip soğuk algınlığı dediğimiz virüslerin klinik bulgularıyla çok karışıyor. O yüzden klinik tanı konulması çok zor. Bütün bu bulgular gün içinde birçok kişide görülebilir. Önemli olan Türkiye için şu anda kış mevsiminde olduğumuz için Aedes cinsi sivrisinekler çok yaygın değil. Şu anda Türkiye için özellikle salgın bölgesine gidip gelen, seyahat eden kişilerden bu belirtilerden en az birkaç tanesini gösterenlerde virüs araştırılabilir. Türkiye’de şu anda Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nda mikrobiyoloji referans laboratuvarlarında virüsün geneomu çalışılabiliyor. Ama bugüne kadar Türkiye’de dediğim gibi saptanmış hiçbir vakamız yok.”

    “ZİKA VİRÜSÜ İÇİN SPESİFİK BİR İLACIMIZ YOK”

    Olumsuz durumlarda virüs için geliştirilmiş bir aşının da olmadığını belirten Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aynur Eren Topkaya, “Biliyorsunuz domuz gribinde, kuş gribinde erken dönemde başlanabilecek ilaçlar var. Oysaki Zika virüsü için spesifik bir ilacımız yok. Ancak semptomatik dediğimiz, yani ağrı varsa ağrı, ateş varsa ateşi gidermeye yönelik ilaçlar verilebiliyor. Korunmak için aşı yok maalesef” dedi

    “AŞI YOK, SİVRİSİNEKLE SAVAŞMAK GEREKİR”

    Virüsten korunmak konusunda herhangi bir aşı geliştirilmediği için korunma yöntemi olarak sadece sivrisineklerle savaşmak gerektiğini belirten Prof. Dr. Topkaya, özellikle riskli bölgelere seyahatten önce mutlaka sivrisinek sokmalarına karşı tedbir alınması, sivrisinek kovucu ilaçlar, uzun kollu giysiler, vücudu örtecek şekilde giyinmek gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Topkaya, şunları kaydetti:

    “Gebelerin mümkünse, eğer acil değilse bölgelere gitmemesi konusunda uyarılar Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılıyor. Türkiye için de tabi ki bu geçerli. İlerleyen dönemlerde eğer bu şekilde salgın yayılmaya devam edecek olursa, dediğim gibi mücadelemiz sadece sivrisineklerle olmak zorunda. Çünkü ilacı veya aşısı şu anda yok. Böcek kovucularla sivrisinekler, özellikle Aedes cinsi sivrisinekler gündüz kan emiyorlar. Bu nedenle de uygun giysilerle de sivrisinek sokmalarına karşı korunmak gerekiyor. Bunun dışında herhangi bir korunma önlemi yok. Sivrisineklere karşı kendimizi korumamız gerekiyor.

    Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü, önceki gün yaptığı açıklamada küresel acil durum ilan etti.

  • “Zika Virüsü Türkiye İçin Tehdit Oluşturmuyor”

    Amerika Kıtası’nda etkili olan ve kısa sürede Avrupa’ya sıçrayan Zika virüsü birçok ülkede korku saçmaya başladı. Bezmialem Vakıf Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Turan Aslan, hastalığın Türkiye için bir risk oluşturmadığını açıkladı.

    Zika virüsünün görülebileceği yerler hakkında bilgi veren Prof. Dr. Turan Aslan, “İnsanlara enfekte (mikroplu) ’Aedes’ türü (Aedes aegypti) sivrisineklerin sokması sonucu bulaşır. Tropikal bölgelerde aynı cins sivrisinek başka virüslerin de taşıyabilmektedir. Zika virüsün uygun koşulların oluştuğu, Orta-Batı Afrika, Orta-Güney Amerika ve Güneydoğu Asya ve Pasifik’te bulunduğu bilinmektedir” dedi.

    Virüsün belirtilerini anlatan Prof. Dr. Turan Aslan, “Sivrisineğin sokmasını takiben, hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar geçen süre kesin değildir, ancak birkaç gün ile bir iki hafta arasında değiştiği kabul edilir. Belirtiler orta şiddette ateş (38 derece), ciltte döküntü, küçük eklemlerde ve adalelerde ağrı, gözde kızarıklık-konjunktivit, genel kırgınlık hali ve baş ağrısı olarak özetlenebilir. Riskli kişilerde en az ikisi varsa hastalık düşünülebilir. Normal koşullarda belirtiler yaklaşık bir haftada sonlanır” diye konuştu.

    Hamilelerde bebeğin anne karnında iken kaybedilmesine ya da mikrosefali denilen doğumsal anomalili bebeklerin doğmasına neden olduğunu ifade eden Prof. Dr. Aslan, buna karşın Türkiye’de riskin son derece az olduğuna dikkat çekti. Ülkemizdeki koşulların böyle bir salgının gerçekleşmesi için elverişli olmadığını söyleyen Prof. Dr. Turan Aslan, “Türkiye’nin şartları, sahip olduğu coğrafya hastalığın yayılmasını sağlayan özel bir cins sivrisineklerin yaşamasına uygun değil. Dolayısıyla ülkemiz için şu anda böyle bir risk söz konusu değil. Ancak Güney bölgelerimizde uygunsuz yaşam koşullarının oluşması halinde hastalık olabilir. Fakat içinde bulunduğumuz dönem içerisinde böyle bir şey pek söz konusu değil. Ancak, hastalığın bulunduğu bölgelere seyahat edip ülkemize dönen tek tük vakaların olabileceği ihtimaldir” dedi.

    “KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİSİ VAR”

    Salgının yayılma sebeplerine değinen Prof. Dr. Turan Aslan, “Neden yayıldığı konusunda tartışmalar sürüyor. Burada yayılımın hızlı olması, küresel bir iklim değişikliğinin olması, sivrisineklerin yaşayabileceği uygun ortamların meydana gelmesi nedeniyle yani bataklıkların, kurutulamayan su alanlarının olması söz konusu. Uygun ortamların iklim değişiklikleriyle artması sonucu sivrisinek sayısında kontrol edilemez bir artış olduğu görülüyor” açıklamalarında bulundu.

    “HAMİLELER DIŞINDA RİSK FAKTÖRÜ TAŞIYAN GRUP YOK”

    Hastalığın bulaşma ihtimallerine de değinen Prof. Dr. Aslan, “Normal kişiler için bu hastalığın riski söz konusu değil, orta şiddetli bir virüs hastalığıdır. Sadece hamile bayanlar için riskli. Onun dışında diğer kişilerde bağışıklık geliştirerek normal sürecini tamamlayıp geçiyor. Spesifik bir tedavisi yok diyoruz ama bu tür hastalıklarda destek tedavisi dediğimiz önlemleri uygulamaya geçiririz. Yani çokça istirahat edilmeli, bol sıvı alınmalı, sindirimi kolay gıdalarla beslenilmeli, şiddetli olduğunda ağrı-kesici ve ateş-düşürücüler kullanılabilir ve hastalığın normal sürecini tamamlaması beklenmelidir. Yakınmalar dayanılmaz olursa mutlaka hastaneye başvurulmalıdır. Halen özgün bir tedavisi ya da korunmak için aşısı mevcut değildir” diye konuştu.

    ENDEMİK BÖLGELERE SEYAHAT EDECEKLER NE YAPMALI?

    Virüsün görüldüğü bölgelere seyahat edecek kişilere korunma tavsiyelerinde bulunan Prof. Dr. Aslan, “Virüsün bulunduğu ülkelere seyahat halinde sivrisineklerden korunmak için böcek kovucular ve cibinlikler kullanarak korunmaya çalışmak yanı sıra, olabildiğince kapalı elbiseler giyilmelidir. Böyle bir seyahatten dönüldüğünde hastalığın özgün belirtilerinden en az ikisi görülürse doktora müracaat edip tanıyı kesinleştirmek lazım. Teşhis için rutinde kullanılan bir tanı aracımız yoktur. Ancak araştırma laboratuvarlarında özel testler uygulanarak kesin tanıya gidilebilir. Kişi hamile değilse hastalığın korkulacak bir tarafı söz konusu değil. Normal şartlarda ölüme yol açmayan viral bir hastalık olarak değerlendirmek uygundur. Panik yapılacak durum söz konusu değildir. İnsandan insana bulaşma yok, virüsü taşıyan özel bir sivrisinek türünün sokması ile bulaşabilir” ifadelerini kullandı.

  • Yeni Tehdit Zika Virüsü

    İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Nafiz Karagözoğlu, zika virüs enfeksiyonunun son 1 yıldır Brezilya’dan Amerika Kıtası’na yayılan bir enfeksiyon olduğunu ve insan sağlığını tehdit ettiğini belirtti.

    Zika virüsünün ilk kez 1947 yılında tanımlandığını kaydeden Dr. M. Nafiz Karagözoğlu, “Bulunduğu bölge Afrika Kıtası’ndaki Uganda’da ki Zika ormanları idi. Bu virüs Resus maymunundan elde edildi. Bir çeşit sivrisinekle bulaşıyordu. Daha sonra gündemden kayboldu. 2007 Nisan ayında Pasifik Okyanusu’ndaki Yap Adalarını ziyaret edenlerde yeniden tespit edildi. Brezilya’da salgın şeklinde ilk kez 2015 yılının Mayıs ayında görülen zika virüsü enfeksiyonu gittikçe yayıldı. Zika virüsünü taşıyan sivrisinek türü olan Aedes cinsi sivrisineklerin ise Kanada ve Şili hariç Amerika Kıtası’ndaki tüm ülkelerde görüldüğü bilgisi elimizde mevcut” diye konuştu.

    Hepatit, AIDS, grip hastalıklarını da virüs dediğimiz mikroorganizmaların yaptığını belirten Dr. Karagözoğlu, “Zika virüs dediğimiz virüslerde eklembacaklılar olarak bilinen sivrisineklerle insanlara ve diğer canlılara bulaştırılırlar. Arbo virüs ailesindeki flavi virüsler tarafından hastalık oluşturulur. Aynı sıtma gibi yani. Bu yüzden zika virüs yeni sıtma mı sorusu dünya kamuoyunu meraklandırıyor” dedi.

    “GRİP ZANNEDİLEBİLİR”

    “Ani başlayan ateş olur. Üşüme, titreme, terleme eşlik edebilir. Döküntü meydana gelir. Yaygın eklem ağrıları, halsizlik ortaya çıkar. Göz kızarıklığı, gözde batma, yanma gibi konjoktivit belirtileri olur. Döküntü şikayeti dışında grip hastalığı şikayetlerini neredeyse aynı olduğundan gerek hastalar, gerekse doktorlar tarafından grip zannedilebilir” diyen İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Nafiz Karagözoğlu, bu tip şikâyetleri olan kişilerin hastane veya doktor başvurunda gecikmelerinin doğru olmadığını, hastalıktan şüphelenebilmek için hastaların her türlü seyahat bilgisini, seyahat edenlerle temas bilgisini tam ve doğru vermeleri gerektiğini ifade etti.

    Dr. Karagözoğlu, “Şikâyetler yaklaşık olarak 4-7 gün sürer. Döküntü karakteri makülo papüler dediğimiz bazı alanlarda düz, bazı alanlarda deriden kabarık yaygın kızarıklıklar şeklinde olur. Bu nedenle döküntüye dikkat etmek gerekir. Baş ağrısı ve yaygın kas ağrıları olur. Bunlarla birlikte ishal de meydana gelebilir” dedi.

    “GEBELER İÇİN RİSK BÜYÜK”

    “Zika virüsü, özellikle gebe kadınlara bulaşırsa sakat doğumlara neden olabiliyor” diyerek uyarılarına devam eden Dr. Karagözoğlu, “Bebeklerde beyin yapısı bozulabiliyor. Mikrosefali dediğimiz anatomik olarak küçük kafatası söz konusu olabiliyor. Bu yapısal bozukluk ise ilerde düzelebilecek bir hastalık değil. Bu nedenle tedbirler doğmamış çocukları bile direkt etkiliyor” diye konuştu.

    “TEDAVİ EDİCİ ÖZEL BİR İLACI YOK”

    Zika virüsü için özel bir tedavi edici ilaç olmadığını söyleyen Dr. Karagözoğlu, “Hedef beden ihtiyaçlarını sağlamak, enfeksiyonla mücadelesine destek vermek ve şikâyetleri kontrol etmeye çalışmaktır. Enfeksiyon sonrası eklenebilecek enfeksiyonlardan korunmak oldukça önemlidir. Beslenmenin devamı, ağrı kesiciler, göz şikâyetlerine yönelik destekleyici tedaviler ve doktor takibi faydalı olacaktır. Önemli olan sivrisineklerin çoğalmasını ve yayılmasını engellemek gerekir. Sulu tarım yapılan yerlerde kontrol oldukça zor olabilir. Su birikintileri, su dolu kaplar, kovalar, çukurlar gibi sivrisineklerin yumurtalarını bırakacağı bölgeleri ortadan kaldırmak gerekir. İlkbahar ve yaz mevsimi bu nedenle hastalığın yayılma hızını arttırabilir” şeklinde konuştu.

  • Prof. Dr. Lenk: “Tekrarlayan İshal Ve Kusma Rota Virüsü Belirtisi Olabilir”

    Ailelerin korkulu rüyası olan Rota virüsü, yılda 1 milyondan fazla çocuğun ölümünden sorumlu olarak biliniyor. Acıbadem Ankara Çocuk Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Koray Lenk, antibiyotiğin tedavide yeri olmadığını belirterek, anne-babalara önemli uyarı ve önerilerde bulundu.

    Acıbadem Ankara Çocuk Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Koray Lenk, her yıl dünyada ortalama 500 bin bebeğin ishalin neden olduğu su kaybından hayatını kaybettiğine ve her 50 çocuktan birinin ishal ve su kaybından hastaneye yattığına dikkat çekerek, “Dünyada durum böyle iken Türkiye’de ise her yıl ortalama 20-25 çocuk ishal ve sonrasında oluşan su kaybından hayatını kaybetmektedir. Rota virüsüne bağlı enfeksiyon her yaşta görülse de en sık ilk 5 yaş altındaki çocuklarda ortaya çıkıyor” dedi.

    Özellikle 6-15 ay arasının en sık görülen ve daha ağır seyredebilen dönemi oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Lenk, “Bebek ve çocuklarda aşırı su kaybına neden olan ishaller, hava sıcaklıklarının düşmesi ile birlikte çocuklarda ağız yolu ile bulaşan ve salgınlara neden olabilen bu tip ishal ile seyreden olgular, gerekli önlemler alınmadığında ölümcül olabiliyor” ifadesini kullandı.

    “TEKRARLAYAN KUSMA VE İSHAL BELİRTİLER ARASINDA YER ALIYOR”

    Rota virüsün neden olduğu mide ve bağırsakları tutan, kusma ve ishalle seyreden bu tip enfeksiyonların son derece bulaşıcı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mustafa Koray Lenk şunları dedi:

    “Bu enfeksiyonların tüm dünyada bu kadar sık görülmesinin en önemli nedenlerinden birisi de dışkı, ağız ve solunum yolu ile çok çabuk bulaşma özelliğinde olmasıdır. Rota virüse bağlı ishaller ılıman iklimlerde ve daha çok kış aylarında görülmektedir. Kuluçka süresi ortalama 1-3 gündür. Hastalığa neden olan Rota virüs ishalin ortaya çıkmasından günler önce ve hastalık bulguları kendini göstermesinden 15 gün sonrasına kadar dışkıda bulunabilmektedir. İshal ortalama 6-7 gün daha devam eder. Dışkı çok sık ve suludur. Ağır bir ishal durumu söz konusu olduğunda ciddi sıvı kayıpları oluşur ve hastaneye yatış gerektirir. Hastalığın tanısı dışkıda etken olan Rota virüs antikorlarının gösterilmesi ile mümkün olmaktadır.”

    TOPLU YAŞAM BÖLGELERİNDE HİJYENE DİKKAT

    Bulaşmanın ağız-dışkı yolu ile olurken, sıklıkla kreş ve okul gibi toplu yaşanan yerlerde salgınlara yol açtığını belirten Lenk, şu uyarılarda bulundu:

    “Hastalığın bulaşmasında Rota virüsünün üzerine yapıştığı iç çamaşırları, giysiler, oyuncak ve yatak çarşafları önemli rol oynamaktadır. Çocukları böyle salgınlardan korumak için özellikle el temizliğine dikkat edilmesi gerekiyor. Çocuk yeniden Rota virüsüne maruz kaldığında yeniden hastalanabilmekte ancak bulgular daha hafif seyretmektedir. Anneden geçen antikorların koruyuculuğu nedeni ile anne sütü ile beslenen yenidoğanlar, bebekler ve özellikle 3 ayın altındaki bebekler daha az hasta olmaktadır.”

    ROTA VİRÜSÜ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

    Prof. Dr. Lenk, tedavide ishal durdurucu ilaçların kesinlikle kullanılmayacağını vurgulayarak şunları kaydetti:

    “Tedavide amaç kaybedilen su, tuz ve şekeri yerine koymaktır. Kusması olmayan çocuklarda öğünler az az ve sık sık verilmeye özen gösterilir. Ağızdan özel olarak hazırlanmış tuzlu şekerli su karışımlarından verilerek yağsız yiyecekler tercih edilmelidir. Yoğurt, pirinçli yoğurt çorbaları, patates ve muz gibi ishale uygun besin maddeleri, bebeklerde anne sütü ve özel ishal mamaları öncelikle verilmelidir. Su kaybı olan ve kusan bebek ve çocuklar hastaneye yatırılarak damardan sıvı desteği yapılmalıdır. Hastalıktan korunmak için hijyen kurallarına dikkat etmek gerekmektedir. Çocukların el temizliğine büyük önem verilmeli ve kreş, anaokulu öğrencileri hasta olduklarında okula gönderilmemelidir. Ev içi bulaşmaları önlemek için ortak kullanılan oyuncak ve benzeri eşyaların temizliğine özen gösterilmelidir. Emziren anneler, bebeğin altını temizledikten sonra ellerini yıkamadan bebeğe temas etmemelidir.”

    Prof. Dr. Lenk, korunmada hastalık için geliştirilen Rota virüs aşılarının uygulanmasının çok önemli olduğunu ifade ederek “2 ayın üzerindeki bebeklere ilk dozu 2 aylıkken başlamak üzere ağız yolu ile 2 veya 3 dozda aşılama Rota virüs ishallerinin önlenmesinde önem kazanmaktadır” dedi.

  • Kütahya’da H1n1 Virüsü Şüphesiyle Tedavi Gören Şahıs Hayatını Kaybetti

    Kütahya Emet ilçesinde, H1N1 virüsü şüphesiyle tedavi altına alınan şahıs hayatını kaybetti.

    Edinilen bilgiye göre, uzun süre akciğer rahatsızlığı sebebiyle tedavi gören belediye işçisi Mustafa K. (31), yeniden rahatsızlanarak Emet Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Ancak tedavi sırasında ağzından kan gelmesi üzerine Mustafa K. hemoptizi şüphesiyle Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Servisi’nde tedavi altına alındı. Burada yapılan incelemelerde Mustafa K.’nin kanında H1N1 virüsüne rastlandı. Belediyesi işçisi Mustafa K., hastalığa yenik düşerek hayatını kaybetti. Mustafa K.’nin kesin ölüm sebebinin belirlenmesi için Ankara’ya kan örnekleri gönderildiği ifade edildi.

    Mustafa K.’nin cenazesinin yarın memleketi Emet ilçesinde toprağa verileceği belirtildi.