Etiket: Verilmesi

  • Yanlış kan verilmesi nedeniyle öldüğü ileri sürülen kadının oğlu konuştu

    Denizli’de hastanede kan grubu 0 Rh pozitif yerine AB Rh pozitif kan verildiği ve bu nedenle hayatını kaybettiği ileri sürülen 75 yaşındaki Hörü Kesen’in oğlu Tuncer Kesen, şikayetçi olacağını söyledi.

    Denizli Servergazi Hastanesi Ortopedi Servisinde kan grubu 0 Rh+ yerine AB Rh+ kan verildiği iddia edilen 75 yaşındaki Hörü Kesen hayatını kaybetmişti. Kesen, Denizli’nin Buldan ilçesi Türlübey Mahallesi’nde toprağa verildi.

    Kesen’in oğlu Tuncer Kesen yaptığı açıklamada, “Annemi Denizli’ye doktora götürdüm. Denizli’de Servergazi Devlet Hastanesinde yatış verdiler. Perşembe günü ameliyat oldu, iyi çıktı, başarılı geçti. Kendine geldi, sabaha kadar konuştuk, sohbet ettik. Öğlene kadar yine iyiydi. Oturuyorduk, kardeşim geldi. O esnada ben kan torbası gözüme çarptı. Annemin kan grubuna benzemiyor dedim. Sıfır grubu olduğunu biliyorum ama AB grubu yazıyor dedim. Annem yarım saat sonra kustu, temizledik, peçete almaya gittim geldim, o sırada geldiğimde yüzü sapsarı, dudakları mosmordu, üşüyordu. ’Oğlum bir şey yok’ dedi. Elledim buz gibi olmuş” dedi.

    Pamukkale Üniversitesinde yapılan otopsi sonucunda da bunun çıktığını savunan Tuncer, şikayetçi olacağını belirtti. Tuncer, “Kardeşime söyledim, baksana üşüyorum demiş. Hemşire çağırdık, hemşire gelince ’Eyvah yanlış kan bağlamışız’ dedi. Hemşire doktorları aradı, bende serumu kapattım, üstünde Ayşe’de yazıyordu. Çift isim var, şüphelendim. ’Doktorlar geldi, yoğun bakıma gideceğiz’ dedi. ’Sapasağlam anamı neden yoğun bakıma götürüyorsunuz’ dedim. Kardeşim, ’Kan yaptınız, ondan oldu’ diye bağırdı. Yoğun bakıma götürdük. Hasta bakıcı, ben, hemşire yoğun bakıma götürdük. Kötüyse verin bana, Pamukkale Üniversitesi hastanesine götüreyim, İzmir’e götüreyim dedim. Götürsek belki ölmezdi, vermediler annemi bana. Verseler belki kurtarırdık. Sonra doktor geldi, kabul etti, ’Bizim hatamız’ dedi. Yarım saat durduk, annemin yanına girdik, ‘Nasılsın ana’ dedim, ‘İyiyim’ dedi. Yüzünü elledim, normaldi iyiydi. Daha sonra kötü olmuş, vefat etti. Kanın verildiği gün vefat etti. Şikayetçiyim sonuna kadar. Sağ sağlam götürdüm, ölüsünü getirdik. Biz yandık, başka insanlar yanmasın” diye konuştu.

    Öte yandan Denizli Valiliğinden yapılan yazılı açıklamada, olayla ilgili adli ve idari soruşturma başlatıldığı belirtildi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

    “Söz konusu olay hakkında Servergazi Devlet Hastanesi Başhekimliğinden alınan bilgi doğrultusunda 30.11.2017 tarihinde Servergazi Devlet Hastanesi Ortopedi Servisinde diz protezi ameliyatı yapılan 75 yaşındaki hasta, serviste fenalaşması üzerine yoğun bakım ünitesine alınmış ve takip eden süreçte yapılan tüm müdahale ve tedaviye rağmen hasta kaybedilmiştir. Hastaya yanlış kan transfüzyonu yapıldığı iddiaları üzerine olayla ilgili idari ve adli süreç başlatılmıştır. Hastanın ölüm nedeninin tespit edilebilmesi adına otopsi için Adli Tıp Kurumuna sevki yapılmıştır.”

  • Lösemi hastaları için trombosit kan verilmesi çağrısı

    İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı ve Hematoloji Bilim Dalı Kemik İliği Nakli Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Kaya, trombositin lösemi hastaları için önemli bir kan ürünü olduğunu söyleyerek, “Lösemi hastalarına trombosit kan vermeliyiz” çağrısında bulundu.

    Akut lösemi hastalığı hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Emin Kaya, “Lösemi, kan hücrelerini (özellikle akyuvarların) vücudumuzda aşırı çoğalması ve vücudun her tarafına yayılması, müdahale edilmezse hayati tehlikeyle sonuçlanan bir kanser türüdür. Genellikle kan kanseri veya ilik kanseri olarak bilinmektedir” diye konuştu.

    Lösemi hastalığının nedenleri hakkında da konuşan Kaya, “Lösemi hastalığına nedenleri hakkında kesin bilgi yoktur. Lösemi hastalığı radyasyona, bazı ilaçlar, bir takım viral enfeksiyonlar, bazı genetik hastalıklar, tarımda veya sanayide kullanılan kimyasallara maruz kalındığında lösemiye neden olduğunu gösteren birçok bilimsel kanıt bulunmaktadır. Bazı sanayi dallarında kullanılan benzen gibi kimyasalların lösemi hastalığına neden olduğu bilinmektedir. Bunların dışında, hiçbir neden olmazsa bile lösemi ortaya çıkabilmektedir” ifadelerini kullandı.

    Lösemi Hastalığı belirtilerine değinen Prof. Dr. Kaya, “Eritrosit sayısı (kan sayısı) azaldığında bu hastalarda halsizlik, yorgunluk gibi belirtiler olabilmektedir. Yaşlı hastalarda şeker hastalığı, kalp hastalığı, akciğer ve herhangi bir hastalığı varsa bu lösemiye ait bulgular eklendiğinde biraz daha belirgin olmaktadır” diyerek belirtilerin bazen vücutta hafif bir morluk şeklinde, cilt altında, ağız içi, diş etinde kanama olarak görüldüğünü belirtti.

    Lösemi hastalığının bulgularının genellikle bir ya da iki ay içerisinde ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Kaya, “Bazen ise hiçbir bulgu olmadan ortaya çıkabilmektedir. Bu hastalığı anlamanın tek yolu dahiliyeye ya da aile hekimine başvurmaktır. Kan değerlerine aşırı bir yükselme ya da düşüş varsa, kansızlık ve trombosit değerlerinin düşüklüğünü açıklanamıyorsa, doktorların hastayı hematoloji polikliniğine yönlendirmeleri gerekmektedir. Hematoloji polikliniğinde periferik yayma değerlendirmesi sonucunda gerek görüldüğünde kemik iliği örneği alınarak inceleme ile hastanın kösemi olup olmadığını kısa sürede söyleyebiliriz” dedi.

    Trombositin lösemi hastaları için önemli bir kan ürünü olduğuna değinen Kaya, “Trombosit süspansiyonu bulmakta sıkıntı yaşıyoruz. Çünkü trombositleri kısa sürede kullanmak zorundayız. Kan bağışlamak bir hayat kurtarmak anlamına gelmektedir. Biz kırmızı kanı (eritrosit süspansiyonu) üç ayda bir trombosit ise haftada iki defa verebilmektedir. Bir kişi yılda 24 defa trombosit ve aferez cihazıyla bir kişi tek seferde iki ünite trombosit verebilmektedir. Burada verici bir saatlik bir aferez cihazına bağlanarak sadece kendisinden gerekli olan trombositler alınmaktadır. Onun dışında hiçbir etkisi yoktur” diye konuştu.

    Kemoterapinin etkilerini de açıklayan Kaya, “Kemoterapiyle beraber bazen bulantı, kusma, ishal, iştahsızlık, saç dökülmesi, kanama, enfeksiyon gibi şikayetler ortaya çıkabilmektedir. Hastalar genellikle kemoterapinin ilk iki haftasında sıkıntı yaşamaktadırlar. Kemoterapinin üçüncü haftasına doğru kemik iliği normal işlevini kazanmaya başlamaktadır. Biz bu dönemden sonra hastalara bir hafta evde, üç hafta ise hastanede takip eden kemoterapiye başlıyoruz. Kemoterapilerde başarı oranı ise; Genç hastalarda yüzde 80’e yakın, 60’lı yaşlara doğru ise yüzde 60 veya 70 oranında hastalık kontrol altına alınabilmektedir” ifadelerini kullandı.

    Nakil ile kemoterapi arasındaki farktan da bahseden Kaya, “Kemoterapide hastalık kontrol altına alınır ve kemoterapi bittikten sonra hasta günlük işlerine dönebilmektedir. Fakat birkaç yıl içinde hastalığın nüksetme olasılığı vardır. Ancak nakilde nüksetme olasılığı daha düşüktür. Nakil olan hastaların yaşam süresi daha uzundur. Nakil kemoterapiye göre daha zahmetli bir süreçtir. Nakil ve kemoterapide hayati tehlike riski de vardır. Hastalığın yenmenin tek yolu kometerapiyi takiben nakildir. Nakil başarılı bir şekilde gerçekleşirse birey hastalıktan tamamen kurtulmaktadır” şeklinde konuştu.

  • (Yayına verilmesi ricasıyla) Şirketler sosyal medyayı kullanırken nelere dikkat etmeli?

    Twitter Türkiye’de yaptığı sosyal sorumluluk projeleri ile adını sıkça duyuran Yazar ve Sosyal Medya Stratejist’i Ufuk Demiray’dan çok önemli tüyolar.

    Dünyada yapılan araştırmalara göre şirketlerin yüzde 80’ni en az bir tane sosyal medya sitesini kullanmakta. Yüzde 90ların üzerinde bir oran ile de şirketler markalaşma, marka bilinirliğini arttırma ve pazarlama faaliyetlerinde aracılık etmesi için sosyal medyadan ciddi olarak faydalanmaktadır. Berberinden kurumsal firmalara kadar artık tüm şirketler ve ticari müesseseler müşterileri ile iletişime geçmede sosyal medyayı kullanıyorlar. Son dönemlerde artan rakamlardan birisi de artık şirketler müşteri ile iletişime kendi internet siteleri üzerinden değil Facebook ve Twitter üzerinden geçmektedirler. Ve zamanla bu oranın çok daha yukarı çıkacağı gözükmektedir. Dünyada yapılan önemli bir araştırmalardan birisi de linkedin ve sumall’un yaptığı araştırma idi. Bu araştırma rakamlarına bakıldığında sosyal medya sayesinde şirketlerin yüzde 90 oranında bilinirliklerini arttırdıkları gözükmekte olup yüzde 70 civarındada sosyal medya faaliyetlerine ayırdıkları bütçelerini arttırdıkları görülmektedir.

    Yazar ve SM Stratejist Ufuk Demiray, şirket ve işyeri sahiplerine sosyal medyayı verimli kullanma yönünde bu noktada çok önemli tüyolar verdi. “Şirketlerin veya bireysel ticari faaliyetler içerisinde olan herkesin öncelikle sosyal medyada neyi ne şekilde kullanabileceğini belirlemeli ve ona göre hedefler koymalıdırlar” diyerek işyerlerinin vizyonları doğrultusunda sosyal medyayı etkin kullanmaları gerektiğini irdeleyen Demiray, “Bir şirketin vizyon ve misyonuna katkı sağlayacak sosyal medya sitesinde etkin olarak varlığını sürdürmeli olduğunu belirtmektedir. Örnek vermek gerekirse kıyafet satan bir şirket instagram üzerinden yapabileceği etkiyi twitter’da yakalaması zor olacaktır. Sosyal medya bütçesi ayırırken % 60 instagram, % 30 facebook ve % 10 twitter şeklinde belirlemesi daha doğru olacaktır” dedi. Demiray ayrıca “Kaliteli içeri kaliteli müşteri çeker ve kalite para kazandırır ilkesi ile Şirketlere paylaşımlarında kaliteli içeriklerin doğru hashtag ve kelimelerle müşteri ile buluşturulmasının çok önemli olduğunu vurgulamaktır.

    Paylaşım yapılırken sürekli ve sıkmadan aşırıya kaçmadan belirli bir aralık ile paylaşımlar yapılmalıdır. Sizi takip eden müşteri sizin bilinen hareketler sergileyen bir şirket olmanızı beklemektedir” ifadelerini kullanarak işyeri ile müşteri arasındaki iletişimin de önemine dikkat çekti.

    Türk insanı olarak görseli çok seviyoruz

    Sosyal medyada görsellik kullanmanın önemini vurgulayan Ufuk Demiray, “Unutulmaması gereken hassas bir konuda; Türkiye insanı olarak görseli çok seviyoruz. Ve görselin insan hafızasında kalma ve hatırlanma oranının yüksek olduğu önemli bir gerçek. Şirketlerin marka bilinirliğini arttırmada; görselliğin en ön planda olduğu Instagram’dan doğru şekilde faydalanmalıdırlar. Instagram’ın marka bilinirliğinde twitter ve facebook’a göre 6-7 kat daha etkili olduğu araştırmalar neticesinde gözükmektedir” dedi.

    Doğru yere gitmek için doğru arabaya doğru kişilerle binilmeli

    Şirketlerin sosyal medyada izleyecekleri yol ve yapacakları faaliyette bu alanda uzman kişilerle yol alması gerektiğini belirten Ufuk Demiray, “Bir şirket olarak nerede ne kadar ve ne zaman olmam gerekiyor ve buna ne kadar bütçe ayırmam gerekiyor bunu doğru planlamalarla belirlemek ve bu alanda uzman kişilerle çalışmanın şirketlere ciddi katma değer katacağı kesindir. Artık günümüzde televizyondan daha çok sosyal medya sitelerinde dolaşan bir kesim var. Televizyon ve gazete gibi mecralara çok yüksek tutarlar ödemeden düşük bütçelerle sosyal medya üzerinden reklam çalışmaları yapılmaktadır. Şirketlerin reklamcılık konusunda sosyal medyanın yerini tekrar tekrar gözden geçirmeleri marka bilinirliği ve pazarlama faaliyetlerinde ciddi yol almalarını sağlayacaktır” sözlerine yer verdi.

    Çok yakında kitabı çıkacak

    Twitter’da bilinen en fenomen hesaplardan @islamsozler gibi çok sayıda sayfasının da sahibi olan, ayrıca Yazarlık kişiliği ile öne çıkan Ufuk Demiray;

    Çok yakında bu konularla ilgili merak edilen her şeyin yer aldığı bir kitap çıkaracağının müjdesini de takipçilerine verdi. İnsanları sosyal medya konusunda her türlü ince ayrıntıya dikkat etmeleri yönünde bilgiler vereceğini açıklayan Demiray, kitabın yakın zamanda çıkacağını söyledi. Demiray, “Önemli sosyal sorumluluk projelerine destek vermiş ver vermeye devam etmektedir.Pek çok sosyal medya projesinde destekçi olduk ve zaman zaman süreçleri yönettim. Alanımla ilgili ülkemizde eksiklikler var ve bu konuyla ilgili bir kitap yazmaya başladım. Önümüzdeki aylarda raflarda yerini alacaktır” sözlerine yer verdi.

  • Burhan Kuzu: “Bu millete Nobel ödülünün verilmesi gerek”

    AK Parti İstanbul Milletvekili Prof.Dr. Burhan Kuzu, 15 Temmuz darbe girişiminde tanka kafa atan vatandaşları örnek göstererek, ‘Türk milleti kadar tanka gidip dirsek vuran başka bir millet bulamazsınız. Bu millete nobel ödülünün verilmesi gerek’ dedi.

    Kuzu, partisi tarafından 17.si düzenlenen Siyaset Akademisi programı kapsamında Gümüşhane’de ilk dersi ‘Türkiye’de demokrasi tarihi ve güncel gelişmeler’ konusuyla gerçekleştirdi.

    Belediye Başkanlığı toplantı salonunda gerçekleştirilen program saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.

    Programda ilk konuşmayı yapan AK Parti İl Başkanı Av.Celalettin Köse, AK Parti Genel Merkez AR-GE Başkanlığı tarafından düzenlenen 17.Dönem Siyaset Akademisi Büyük Güç Türkiye eğitim programının resmi olarak başladığını söyledi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla başlayan siyaset akademisinin bugün 17.dönem eğitimlerine başladığını kaydeden Köse, “AK Parti bilgiye önem vermesinin gereği olarak her alanda, her tür araştırma ve geliştirme faaliyetlerini yürütmektedir. Geniş kapsamlı faaliyetlerden birisi olan siyaset akademisi, seçmenlerin partiyle bağını kuvvetlendirmek, siyasete yönelik toplumsal ilgiyi artırmak, katılımcıların tarih, siyasal tarih, ekonomi, dış politika gibi alanlarda uzmanlarca bilgilendirildiği eğitim faaliyetidir” dedi.

    Belediye Başkanı Ercan Çimen ise kendisinin de bu akademiden sertifika aldığını belirterek, katılan herkese başarılar diledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Siyasetin tek limanı ahlaktır” sözüne atıfta bulunan Başkan Çimen, “Bu davanın lideri olan Recep Tayyip Erdoğan ile siyaset yaptığımız için çok şanslıyız. Bu bir eğitim programı. Her türlü siyasi görüşten arkadaşlarımız katılabiliyor. Emeği geçen herkese teşekkürler” diye konuştu.

    AK Parti Gümüşhane Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cihan Pektaş ise AK Parti’nin bin yıllık ecdattan güç alan bir siyasi parti olduğunu, son 200 yılın en büyük sivil toplum hareketi olduğunu, “İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır” düsturuyla

    1,5 milyon aktif teşkilatçısı, 10 milyonu aşkın üyesiyle, en az 2 seçmenden birisinin oyunu alan ve her seçimden zaferle çıkarak yoluna devam eden bir parti olduğunu söyledi.

    Güçlü lider ve güçlü kadroya sahip teşkilatların Türkiye’ye her zaman hamle yaptırdığına vurgu yapan Pektaş, “Başka partilerde bir Burhan Kuzu, bir Veysel Eroğlu göremezsiniz. Kendi sahasında uzmanlaşmış abilerimiz, büyüklerimizdir. AK Parti içinden bugün en az 5 kabine çıkarabilirsiniz. Bu tür programlarla AK Partiye yeni vizyonlar kazandırıyoruz” dedi.

    Gençlere çok önem verdiğini ve kendisinin Recep Tayyip Erdoğan ile 17 yaşında tanıştığını hatırlatan Pektaş, “O zamandan beri hep onun emrindeyim. Çok sıkıntılar da gördük. Çok çileler çekerek geldik. Bu imkanların kıymetini çok iyi bilin ve değerlendirin. Kendinizi öyle yetiştirin ki milletvekili, belediye başkanı olun. Bu ülkeye bu memlekete hizmet edin. Önümüzde dağ gibi bir liderimiz var. Bugün dünya çapında liderimiz dağ gibi kadrolarımız var” diye konuştu.

    Siyaset akademisinin ilk dersini “Türkiye’de demokrasi tarihi ve güncel gelişmeler” konusuyla veren Türkiye’nin önde gelen Anayasa profesörlerinden AK Parti İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, dersine kısa özgeçmişi ve hayat tecrübeleriyle ilgili ön bilgiler vererek başladı.

    “AK PARTİ TÜRKİYE’Yİ UÇURUMDAN ALDI”

    AK Parti’nin 2001 yılında kurulduğunda Türkiye’yi uçurumdan aldığını, hükümetin hastanelerde toplandığını hatırlatan Kuzu, “İç ve dış borçlar tamamen sardı. 70 sente muhtaçtı. AK Parti muazzam hizmetler yaptı. Her alanda. 80 yıllık cumhuriyet tarihinin bölümüyle son 14 yıllık bölümünü alın her alanda en az 5 kat fark var” dedi.

    “İSLAMIN ÖZÜNDE DEMOKRASİ VARDIR”

    Konuşmasında demokrasiyle ilgili teorik bilgiler veren Kuzu, demokrasinin muhteva olarak en güzel şekilde İslam topluluklarında ve ülkelerinde olduğunu belirterek, İslamın özünde demokrasi olduğunu söyledi.

    Demokrasinin hedefinin insanların mutluluğu, rahatı ve huzuru olduğunun altını çizen Kuzu, “Biz bugün parlamenter modelden şikayetçiyiz. Başkanlıkta insanlar çok daha rahat eder diye savunuyoruz. İslam, adil olunuz diyor. İşin beyni bu. Adalet olmayan yerde huzur olmaz. Zulüm ile devlet yönetildiği zaman o devlet batar” diyerek Türkiye’de demokrasinin işleyiş süreçlerinden bahsetti.

    ANAYOL HÜKÜMETİNİN MAHKEME KARARIYLA DÜŞMESİ

    Kendi hayatından kesitler aktarmayı da ihmal etmeyen ve tecrübelerini salonda bulunanlarla paylaşan Kuzu, Anayol hükümetini Anayasa Mahkemesi kararıyla nasıl düşürdüğünü ilk kez açıkladı. Kuzu olayı şöyle anlattı: “Anayol hükümeti kurulduğu zaman yeteri kadar oy alamamıştı. Hükümet kurulma dönemi yoktu. Ecevit oy kullanmıştı. Sayım sırasında kabul saydılar. Halbuki onu hayır saymaları lazımdı. İzzet Özgenç aradı. Rakam doğru dedi. Bende birkaç sayfalık birşeyler yazdım ve Anayasa Mahkemesi iptal etti hükümeti. Ben onu yazdım ama yıllarca söyleyemedim. Başkaları sahip çıktı. Bilgiyi veren biziz.”

    “367 TARTIŞMASINDA 10 BİN 500 ÖNERGE KOYDULAR ÖNÜMÜZE, SİLAH GÖSTEREN VEKİL OLDU”

    Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında gündeme gelen “367 dayatması” sırasında yaşadıklarını da paylaşan Kuzu, “Cumhurbaşkanını halka seçtirmeyi gündemimize aldık. Anayasa komisyonu başkanıyım. Muhalefet bunu yaptırmamak için benim önüme 10 bin 500 önerge koydu. Fotokopi makinesi de bir yandan çalışıyor. Grup başkanı içeri girip ‘Çanakkale geçilmez’ dedi. Ya vazgeçeceksiniz ya da kavga çıkacak dedik. Halkın verdiği iradeyi korumazsak işin içinden çıkamayız. Demokraside azınlığın hakları vardır ama onun çerçevesini çok iyi çizmek gereklidir. CHP’den silah gösteren vekil oldu. Sabah ezanı okunuyordu. 17,5 saatte bitirdik” dedi.

    “EĞER ABDULHAMİT HAN GİBİ DİRAYETLİ BİR YÖNETİCİ OLMASAYDI ATATÜRK’E BU ÜLKEYİ KURDURACAK TOPRAK KALMAZDI”

    Devlet yönetmenin bir sanat olduğunu ifade eden ve bu bağlamda Türkiye’de yaşananların Abdulhamit Han döneminde yaşananların aynısı olduğuna dikkat çeken Kuzu, “Eğer Abdulhamit Han gibi dirayetli bir yönetici olmasaydı Atatürk’e bu ülkeyi kurduracak toprak kalmazdı. Siyaset bilimcisi olarak Türkiye’de ki insanlar kadar dünyada kendi geçmişine küfreden, hareket eden başka bir millet görmedim. Demokrasiyi yaşatmak ilkelerle olmuyor. Çok güçlü bir ekonomin olması lazım. Türkiye ve etrafımızdakiler 2.kurtuluş savaşını yaşıyoruz. Cetvelle çizilen sınırlar yeniden çizilmeye çalışılıyor. Çok dikkatli olmak gerek” diye konuştu.

    “TÜRKİYE’NİN DARBELER TARİHİ KÖTÜ”

    Türk demokrasinin siyasi partileriyle ilgili tarihi bilgilerini de anlatan Kuzu, darbeler tarihine değindiği bölümde ise Türkiye’nin darbeler tarihinin kötü olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’de demokrasi çok kesintiye uğradı. 1950’den bugüne kadar 12 darbe ve teşebbüs oldu. 6,5 yılda bir darbe teşebbüsü oldu. Bu demokrasiyi nasıl yaşatacaksın. Demokrasi ve darbe birbiriyle zıt” dedi.

    Bütün darbelere karşı durduklarını, CHP’nin darbenin yanında durması noktasında karnesinin çok iyi olmadığını örnekleriyle aktaran Kuzu, özellikle 28 Şubat darbesinin İslami kesimin üzerinden geçen, imam hatip okullarına üzerine kezzap döken bir girişim olduğunu vurguladı.

    “TÜRKİYE’DE DARBEYİ ASKER DEĞİL SİVİL GENERALLER YAPAR”

    Türkiye’de darbeyi askerin değil, sivil generallerin yaptığını anlatan Kuzu, “Türkiye’de hizmet etmeye soyunan insan ölümü göze alacak” tespitinde bulunarak, Türk siyaset tarihinde darbelere karşı tek dik duran liderin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu belirtti.

    BAŞBAPAPAZ BENZETMESİ

    15 Temmuz darbe girişimini anlatırken FETÖ terör örgütü lideri Fetullah Gülen’i “Başpapaz, kardinal” olarak ima eden Kuzu, “Bunlar bukalemun gibi her kılığa girerler. Böyle yapı içerisindeki insanları bulmak çok kolay bir şey değil. Bunlarla uğraşmak kolay değil. Allah devlete güç versin” dedi.

    “TÜRK MİLLETİ KADAR TANKA GİDİP DİRSEK VURAN BAŞKA BİR MİLLET BULAMAZSINIZ. BU MİLLETE NOBEL ÖDÜLÜNÜ VERMESİ GEREK”

    15 Temmuz darbe girişiminin bugüne kadar Türkiye’nin başından geçen hiçbir darbeye benzemediğinin altını çizen Kuzu, “Bunun adı anahtar teslimi darbe. ABD’ye teslim, Doğu’da Kürt devleti, sömürgeye dönüşen bir ülke olacaktık. Güçlü olsalardı çok kan dökülürdü. Bilimsel olarak tecrübem ve bilgimle söylüyorum: Türk milleti kadar tanka gidip dirsek vuran başka bir millet bulamazsınız. Bu millete nobel ödülünü vermesi gerek. Avrupa’da, ABD’de bu olsun vatandaş evine gider yatar. Bunu planlayanlar 27 Mayıs darbesini taklit ettiler. Emir komuta zinciri yok. Bu darbelerin tamamını gördüm. Menderes’i astılar birşey yapamadık, Özal’ı zehirlediler ama Recep Tayyip Erdoğan’ı bu millet yedirmedi. Haydi sokağa deyince elmi yaman ve beymi yamana geldi ve darbeleri akamete uğradı” diye konuştu.

    Konuşmasının ardından Kuzu, kursiyerlerinin sorularını cevaplandırarak dersini sonlandırdı.

  • Başkan Şenel’den Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesi ile ilgili açıklama

    Saadet Partisi (SP) Afyonkarahisar İl Başkanı Adnan Şenel, Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesi ile ilgili olarak, “Bize göre gerçek ve doğru çözüm, mültecilere vatandaşlık verilmesi yerine Suriye’nin toprak bütünlüğünü temin edilmesidir” dedi.

    Başkan Adnan Şenel, yönetim kurulu üyeleri ile birlikte yaptığı basın toplantısında Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesi konusuna değindi. Vatandaşlık verilmesine karşı olduklarını ifade eden Başkan Şenel, mülteci sorununda çözümün onlara vatandaşlık vermekten değil, bir an evvel barışın sağlanarak onların vatanlarına dönmesini sağlamaktan geçtiğini kaydetti. Başkan Şenel açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

    “AK Parti iktidarı, kendi vicdanlarını kısmen de olsa rahatlatmak için Suriyeli mültecilere Türk vatandaşlığı verilmesi bu insanların mülteci durumuna düşmelerinde AK Parti iktidarının çok büyük vebali vardır. AK Parti iktidarı, Suriyeli mültecilerin Türk vatandaşlığına alınmalarını ekonomik bakımdan zorunlu görebilir. Çünkü Türkiye, sayıları üç milyonu bulan bu insanlara, ya karşılıksız olarak ‘aş’ verecek, onları bedava doyurup giydirecek, barındıracak veya ‘iş’ verecektir. İş vermede en kestirme yol, bu insanların Türk vatandaşlığına alınmalarıdır. AK Parti iktidarı, Suriyeli mültecilerin Türk vatandaşlığına alınmalarını sosyal bakımından şart görebilir. Çünkü bu insanların hiç değilse çok önemli bir bölümünün Suriye’ye dönmeleri gibi bir ihtimal gözükmüyor. Şu halde bu insanların Türk toplumuyla bir an önce kaynaşması lazım. AK Parti, gayet iyi biliyor ki ekonomik sıkıntılar ve bilhassa şehit cenazeleri seçmen tabanında kaymalara sebep olmaktadır. Bu yüzden Suriyeli mültecilerin Türk vatandaşlığına alınmaları, AK Parti için blok seçmen anlamına gelebilir. Bilindiği gibi AK Parti’nin yeni dış politikası ‘Düşmanların sayısını azaltmayı, dostlarının sayısını ise artırmayı’ amaçlamaktadır. Bu bağlamda, Suriyeli mültecilerin Türk vatandaşlığına alınmaları şüphesiz ki, Batı ülkelerini memnun edecektir. Saadet Partisi, mülteciler sorununun çözümü için bu yolların hiçbirini gerçekçi bulmamaktadır. Saadet Partisi’ne göre gerçek ve doğru çözüm, mültecilere vatandaşlık vermeden önce ve her şeyden evvel Suriye’nin toprak bütünlüğünü temin etmekten geçer. Unutmamak lazım ki Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlıdır. Yine asla unutmamak gerekir ki Ortadoğu bir apartmana benzer. Apartmanın bir dairesindeki yangın diğer daireleri de etkiler. Hatta tehdit eder. Suriyeli mültecilerin can ve mal emniyeti içinde, kendi özgür iradeleriyle, kendi ülkelerine dönmelerini sağlamak gerekir. Kısacası, çözüm yolu barıştan geçer.”