Etiket: Uzm.

  • Uzm. Dr. Uluşık: “Akciğer nodülü kanser işareti olabilir”

    Uzm. Dr. Uluşık: “Akciğer nodülü kanser işareti olabilir”

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Aziz Uluışık, kişideki akciğer nodülünün büyüklüğüne göre kanser olma ihtimalinin arttığını vurgulayarak, “İyi huylu nodüllerde gereksiz cerrahi girişimden kaçınmak gerekir. Kötü huylu nodüllerde ise erken dönemde tanı konarak ameliyatla sağ kalım süresi artırabilir” dedi.

    Son zamanlarda bilgisayarlı tomografi cihazlarının gelişmesiyle akciğerlerdeki nodülleri saptamak kolaylaştı. Liv Hospital Samsun Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Aziz Uluışık, akciğer nodülleri hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

    Nodüller hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Aziz Uluışık, “Kötü huylu (malign) nodüllere mümkün olduğunca erken dönemde tanı konulup ameliyat edilmesi halinde sağ kalım süresi artar. İyi (benign) nodüllerde ise gereksiz cerrahi girişimden ve buna bağlı oluşacak sorunlardan kaçınmak gerekir. Bu nedenle nodül saptandığında nasıl bir karar verileceği çok önemlidir. Günümüzde bilgisayarlı tomografi cihazlarının gelişmesi ve tomografi çekilen hasta sayısı artması sayesinde akciğerlerdeki nodülleri saptamak kolaylaştı. Akciğer tomografilerinin yaklaşık yüzde 30’unda bir veya birden fazla nodül saptama ihtimali vardır. Ancak bunların önemli mi, önemsiz mi, kötü mü yoksa iyi huylu mu olduğuna karar vermek bazı durumlarda zor olabiliyor” diye konuştu.

    “Nodülün boyutu önemli”

    Uzm. Dr. Aziz Uluışık, öncelikle görülen nodülün boyutunun çok önemli olduğunun altını çizerek, “3 mm ve daha küçük nodüllerin kansere bağlı olma ihtimali yaklaşık yüzde 0,2 gibi düşük bir orandadır. 8-20 mm arasındakilerde bu ihtimal yüzde 18’e çıkarken, 20 mm’den büyük nodüllerde yüzde 64’den fazladır. Saptanan bir nodülün takibinde eski tomografiler ile karşılaştırmak önemlidir. Nodül boyutunda yüzde 25’den fazla bir artış olması kanser riskinin yüksek olduğuna işaret eder. Boyutundan sonra nodülün kenarlarının düzgün olup olmadığına bakmak gerekir. Kenarı düzensiz olan nodüllerin kanser riski 5 kat fazladır. Nodülün içinde kireçlenme bulunması, çoğunlukla iyi huylu olduğu anlamına gelir. Genellikle 2-3 yıl, bazı durumlarda ise 5 yıllık izlemde eğer nodülde bir değişiklik yoksa ileri incelemeye gerek yoktur” şeklinde konuştu.

    “Kanser riski nodül özelliklerine göre tayin edilebilir”

    Kanser riski hakkında da bilgiler veren Uluışık, şunları söyledi:

    “Büyüme saptanan her nodülde kanser ihtimali arttığı için radyolojik veya cerrahi biyopsi gerekir. Kanser ihtimali yüksek nodül varlığı ve riskli hastalarda ameliyat ile nodülü çıkarmak hayat kurtarıcı olabilir. Sigara kullanmış ya da halen kullanmakta olan, 40 yaş üzeri ve de kendisinde ve 1. derecede akrabalarında kanser öyküsü bulunan kişiler yüksek risk grubuna girer. Özellikle ileri yaş ve içilen sigara miktarının çokluğu ile kanser potansiyeli artar. Hekim görülen nodülün özelliklerine bakarak kanser riskini tayin eder. Buna göre de hastanın tomografi ile takip edilmesi mi, yoksa biyopsiye mi gönderilmesi gerektiğine karar verir. Bu karar hasta adına hayati olabilir. Her hasta ve nodül için aynı senaryo geçerli olmayabilir. Bu yüzden sayılan özelliklerin sadece olasılık üzerinden değerlendirildiği ve her zaman için düşük ihtimalli durumlarla da karşılaşılabileceği unutulmamalıdır.”

  • Uzm. Dr. Ateş, cilt yanıklarına dikkat çekti

    Uzm. Dr. Ateş, cilt yanıklarına dikkat çekti

    Medical Park Gaziantep Hastanesi Dermatoloji (Cildiye) Uzmanı Mehmet Ateş, yanıklar ve tedavileri hakkında bilgiler verdi.

    Medical Park Gaziantep Hastanesi Dermatoloji (Cildiye) Uzmanı Mehmet Ateş, yanıkların ısı, güneş, elektrik ya da çeşitli kimyasallara maruz kalma sonucunda oluştuğunu belirtti. Yanıkların, doku hasarı olduğunu belirten Uzm. Dr. Ateş, küçük ve yüzeysel yanıklarda evde uygulanabilecek müdahalelerle yanıkların biraz da olsa hafifleyebileceğini ifade etti. Ateş, yanığın geniş bir bölgeyi kapladığı ya da derin dokuları etkilediği durumlarda ise acil olarak bir sağlık kurumuna başvurulması gerektiğinin altını çizdi.

    Yanık tedavileri ile ilgili de bilgi veren Dermatoloji Uzmanı Doktor Mehmet Ateş, “Birinci ve ikinci derece yanıkların çapları yaklaşık 6 -7 cm’den küçük ise evde tedavi edilebilir. Yanık acısını geçirebilecek ve yanığın mikrop kapmasını engelleyebilecek, evde yapılabilecek başlıca müdahalelerden kısaca bahsetmek gerekirse küçük bir yanık yaşadığınızda yapmanız gereken ilk şey yaklaşık 20 dakika boyunca yanık alanın üzerine serin su uygulamaktır. Daha sonra yanmış bölgeyi yumuşak sabun ve su ile yıkayabilirsiniz. Yanık bölgeye uygulanan serin bir kompres veya temiz ıslak bez ağrıyı ve şişmeyi hafifletmeye yardımcı olur. Serin kompresleri 5-15 dakikalık aralıklarla uygulayabilirsiniz. Aşırı soğuk kompresleri kullanmak yanıkları daha fazla tahriş edebilir. Antibiyotikli merhemler ve kremler enfeksiyonları önlemede etkilidir. Yanıklarınıza antibiyotik içeren, yanık için satılan özel bir merhem uygulayabilir ve steril gazlı bez ile bu kısmı örtebilirsiniz. Steril gazlı bezler, bu amaç için oldukça uygun olan pansuman yardımcılarıdır” dedi.

    “Yanığı güneş ışığından uzak tutmak gerek”

    Yanık vakalarında yarayı güneş ışığından uzak tutmanın önemine de değinen Ateş, “Yanık bakımında özen gösterilmesi gereken en önemli unsurlardan bir diğeri ise yanığı güneş ışığından uzak tutmaktır. Maalesef, yanık iyileşmeye başladığında atlanan ya da önemsenmeyen bu faktör, yanık bölgenin daha geç iyileşmesine ya da iyileşirken iz bırakmasına neden olabilir. Dışarı çıkacağınız zaman yanık bölgeyi hava alan hafif bir kumaş ile örtebilirsiniz. Yanık oluştuktan birkaç saat sonra, cildinizde blister de denen içi su dolu kabarcıklar gözlemleyebilirsiniz. Blisterleri kesinlikle patlatmayın ve onlara dokunmamaya çalışın çünkü bu durum enfeksiyona neden olabilir. Yanığınız nedeniyle oluşan kabarcıklar konusunda endişeleriniz varsa bir uzmana danışabilirsiniz” ifadelerini kullandı.

    Yanık yaralarında ağrı olması durumunda ağrı kesici kullanılabileceğini de ifade eden Ateş, “Hafif yanıklar da bulundukları bölgelere göre ağrı ve acıya sebep olabilir. Bu amaçla ağrı kesicileri kullanabilirsiniz. Bu tip ağrı kesicileri kullanırken, kullandığınız diğer ilaçlar varsa etkileşim göstermemesine ve günlük dozajına dikkat etmelisiniz” ifadelerine yer verdi.

    Yanık yaralarının dereceleri hakkında da bilgi veren Doktor Mehmet Ateş, “Yanığın derecesinin tespiti uygulanacak tedavi için oldukça önemlidir. Alan olarak küçük olan ve sadece cildin dış tabakasını (epidermis) etkileyen yanıklar birinci derece yanıklardır. Hem epidermisi, hem de ikinci deri tabakasını (dermis) etkileyen yanıklar ikici derece yanık sınıfına dahil olmaktadır. Kabarcıklar gelişebilir ve ağrı şiddetli olabilir. Derin ikinci derece yanıklar, yara izine neden olabilir. Bilindiği üzere cildin altında bir yağ tabakası mevcuttur. Bu tip yanıklarda yanığın etkisi cildi aşar ve bu yağ tabakasına ulaşır. Üçüncü derece yanıklar, sinirleri yok ederek bölgede hissizliğe ya da uyuşmaya neden olabilir. Acil tıbbi müdahale gerektirir. Dördüncü derece yanıklar ise kemik ve eklemlere kadar işleyen yanıklardır. Mutlaka acil tıbbi müdahale gerektiren bir yanık türüdür” diye konuştu.

    Acil servislerde, evde yanlış yapılan yanık müdahaleleri nedeniyle vaka sayılarında artış olduğuna da değinen Cildiye Uzmanı Ateş, yanığa iyi geldiği düşünülen ama aslında yanıkları tedavi etmek yerine durumlarını daha da kötüleştirebilecek ürünlerden uzak durulması gerektiğini kaydetti. Evde yanık olan bölgeye diş macunu, tereyağ, yumurta akı gibi maddeler bakteri ve enfeksiyon riski barındırması ve alerjik reaksiyona sebep olabileceği düşünülerek bu tür maddelerin yanık olan bölgeden özellikle uzak tutulması gerektiğine dikkat çekti.

  • Uzm. Dr. Gül: “Bazı ağrıların sebebi psikolojik olabilir”

    Uzm. Dr. Gül: “Bazı ağrıların sebebi psikolojik olabilir”

    Psikiyatri Uzmanı Dr. Enver Gül, günlük hayatı zora sokan bazı ağrıların sebebinin psikolojik olabileceğini söyledi.

    Samsun Büyük Anadolu Hastanesinden Psikiyatri Uzmanı Dr. Enver Gül, günlük hayatı zora sokan bazı ağrıların sebebinin psikolojik olabileceğinin unutulmaması gerektiğini belirterek, önemli açıklamalarda bulundu.

    Gündelik hayatı zora sokan ağrılar hakkında bilgiler veren Uzm. Dr. Enver Gül, “Önemsemediğimiz ağrılar birçok hastalığı da beraberinde getirebiliyor. Özellikle omuz ve sırt bölgesinden kollara ve başa yayılan ağrıların nedeni kimi zaman psikolojik olabiliyor. Sabah yataktan yorgun kalkıp, gün ortasına doğru hiç haliniz kalmıyor mu? Biraz iş yapsanız veya yürüseniz bacaklarınıza ağrılar mı giriyor? Birçok doktora gitmenize rağmen çözüm bulamadıysanız bu sorunlarınızı da psikolojik olarak değerlendirmek gerekebilir. İnsanlar ruhsal olarak bir gerginlik içerisine girdiği zaman farklı tepkiler verebilir. Bir şeylerden korkma, aşırı titizlik, olmayan şeyleri görme veya depresyona girme gibi durumlar da vücut buna farklı yollarla tepki verebilir” dedi.

    Ağrıların nedenleri hakkında da bilgi veren Dr. Gül, şunları söyledi:

    “Psikolojik ağrı tipleri; baş ağrıları, kas ağrıları, sırt ağrısı ve karın ağrısı psikojen ağrının en yaygın tiplerinden bazılarıdır. Psikolojik ağrının nedeni geçmişte yaşanan sorunlar örnek vermek gerekirse zihinsel hasar, kötü anılar, bir yakınını kaybetmenin acısı gibidir. Bunun sebebi şimdiki zamanda da olabilir, bu da doğrudan insan ruhuyla bağlantılı süreçlerden ya da dış durumlardan kaynaklı olması olasıdır. Gelecekle bağlantılı da olabilir. Örneğin; zor durumda olanların beklentileri, varsayıma dayalı korkular, bazı olası olay ve sonuçlar gibi. Kaygı ve endişe bunları tetikleyebilir. Bu ve bunun gibi sorunları yaşayanların mutlaka doktor desteği alması önemlidir.”

  • Uzm. Dr. Erdal Irmak: “Bebekler 2 yaşına kadar ayakkabı giymemeli”

    Uzm. Dr. Erdal Irmak: “Bebekler 2 yaşına kadar ayakkabı giymemeli”

    Bebek ve çocuklarda doğru ayakkabı seçiminin ayak sağlığı ve gelişimi açısından büyük önem taşıdığını belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdal Irmak, “İdeal ayakkabı ayağın şekline uyumlu olmalı, sivri uçlu olmamalıdır. Esnek materyalden yapılmış olmalı, ayağa rahatsızlık vermemelidir. Sert kösele tabanlı, esnek olmayan ayakkabılar uygun değildir” dedi.

    Bebekler genelde 10 ile 18 ay arasında yürümeye başlıyor. Bebeklerinin ilk kez yürüdüğünü gören ebeveynlerin en çok sorduğu soru ise ‘çocuğuma ne zaman ve hangi ayakkabıyı almalıyım’ oluyor. Bebek ve çocuklarda ayakkabı seçiminin sağlıkları açısından kritik bir karar olduğunu söyleyen Liv Hospital Samsun Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nden Uzm. Dr. Erdal Irmak, “Bebekler 2 yaşına kadar çıplak ayak ya da çorapla en az 6-8 hafta boyunca ayakkabısız yürümelidir. Böylelikle; hem ayakların normal büyümesi hem sağlıklı kas gelişimi hem de parmakların kavrama yeteneklerinin gelişmesi sağlanır. Bebeklerin sıraladığı, kendi kendine yürüyemediği dönemde yerler çok soğuk diye çorapla gezdirmek istenmiyorsa, altı kauçuk ya da süet yumuşak tabanlı patikleri tercih edebilirsiniz. Ev içinde ayakkabı kesinlikle giydirilmemelidir. Doktorunuz tavsiye etmedikçe ortopedik ayakkabılar kullanmaya gerek yoktur” diye konuştu.

    Yürüme çağına kadar ayakkabıya gerek yok

    Ayakkabı seçiminde temel özellik olarak ayağı koruma ve çocuğun ya da ebeveynin beğenisine hitap etme özelliklerinin yer aldığını ifade eden Uzm. Dr. Erdal Irmak, “Kanada Pediatri Cemiyeti (Canadian Pediatric Society) çocuklardaki ayakkabı kullanımı ile ilgili şu tavsiyelerde bulunmuştur: Süt çocuklarında yürüme çağına kadar ayakkabıya gerek yoktur. Ayakkabılar koruma içindir. Ayağa uyumlu olmalı, ne dar ne de çok geniş olmalıdır. Yumuşak ve hafif özelliklerde olmalı, tabanı çok ince olmamalı, gelen kuvvetleri emen özellikte olmalıdır. Ortezler fizyolojik esnek düz tabanlık tedavisinde, gelişimsel içe basmada ve hafif torsiyonel deformitelerde faydalı değildir. Çocuk, ayak veya bacak problemlerinde fonksiyonel engellik veya ağrı ile karşı karşıya kalıyorsa bir ortopediste yönlendirilmelidir” şeklinde konuştu.

    İdeal ayakkabının özellikleri

    Uzm. Dr. Erdal Irmak, ideal ayakkabının özelliklerini ise şöyle anlattı: “Ayağın şekline uyumlu olmalı, sivri uçlu olmamalıdır. Esnek materyalden yapılmış olmalı, ayağa rahatsızlık vermemelidir. Sert kösele tabanlı, esnek olmayan ayakkabılar uygun değildir. Tabanı düz olmalı, topuklu olmamalıdır. Ancak okul ayakkabılarında 1-1.5 cm topuklu kösele uygundur. Gözenekli olmalıdır. Hava iletimine izin vermelidir. Deri veya kanvas gibi yumuşak bir materyalden yapılmış olmalıdır. Bağcıklı veya benzer bir sıkılaştırma özelliğine sahip olmalıdır. Orta derecede sürtünmeli olmalı, tabanı kaygan olmamalıdır. Hafif olmalıdır. Sağlam, ayağı çevreleyen bir topuk kısmına sahip olmalıdır. Kabul edilebilir bir görünüme sahip olmalıdır. Çocuğun beğenisine hitap edebilmelidir. Makul bir fiyatta olmalıdır. Çok pahalı olmamalıdır.”

    Ayakkabı alışverişini öğleden sonra yapın

    Ayakkabıyı satın almadan önce çocuğun ayakkabıyı muhakkak denemesi gerektiğini belirten Uzm. Dr. Erdal Irmak, “Çocuğunuz yanınızda olmadan ayakkabı almayın. Çocuğunuzun ayakkabı alışverişini sabah saatlerinde değil, öğleden sonra yapın. Çünkü gün içerisinde çocukların ayaklarında tıpkı büyüklerde olduğu gibi hafif bir şişme olur. Ayakta bastırın. Ayak, üzerine ağırlık verildiği zaman, yani çocuk ayakta iken, genişler. O nedenle ayakkabı denenirken çocuğun ayakta durması ve denenen ayakkabı ile bir müddet yürümesi gerekir. Eğer çocuk ayakkabıyı ilk giydiğinde rahatsız olmuşsa ‘çocuk ya da ayak alışır’ dememek gerekir. Ayağın hem önünde hem de yanlarında yeterli miktarda boşluk kalmalıdır. Ayakkabı alırken ayağa yarım numara küçük olacağına, büyük olması yeğlenir. Ayakkabı giydikçe açılmaz. Ayakkabıyı bir süre denedikten sonra ayakkabıyı çocuğun ayağından çıkarmak ve ayağında kızarıklık, bası oluşup oluşmadığına bakmak gerekir. Çocuklar şikayetlerini henüz tam olarak dile getiremediklerinden, ayakkabının içini ailelerin elleri ile kontrol etmeleri, çocuğun canını yakabilecek çıkıntılar veya dikiş yerlerinin bulunmamasına bakmaları gerekir. Büyük olan ayağa göre alın. Ayaklar arasında yarım numara büyüklük farkı olabilir. Genelde sol ayak sağ ayaktan biraz daha büyüktür. Ayakkabı alırken, her iki ayakta denenmeli ve büyük olana göre alınmalıdır” ifadelerini kullandı.

    Ayakkabı ne kadar geç giydirilirse o kadar iyi

    Çocukların ayak kasları zayıf olduğu için içe, dışa basma, parmak ucunda yürümenin dengeyi sağlamak için normal görülen bir durum olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Erdal Irmak, “Bu sorunlar kendi haline bırakılarak çocuk 3 yaşına kadar gözlemlenir. Eğer ailede genetik bir yatkınlık yoksa 3 yaşına kadar düzelir. Düzelmediği takdirde ortopedi uzmanına gidilir. Çocuk kendi kendine 10-15 adım atabiliyorken ayakkabı giydirmek gerekir. Yere ne kadar çıplak ayakla ya da çorapla basarsa o kadar iyi dengesini sağlar. Özellikle yaz günlerinde ayaklarını özgür bırakmak en güzeli. Ne kadar geç ayakkabı, o kadar iyidir. Her 4-6 ayda bir çocukların ayakları kontrol edilmeli, ayakkabı eğer küçülmüşse, daha doğrusu ayak ayakkabıya sığmaz hale gelmişse ayakkabı değiştirilmelidir” sözlerine yer verdi.

    Mantar enfeksiyonları bulaşabilir

    Ayakkabıların asimetrik olarak aşınmasının her zaman bir anormallik olduğunu göstermeyeceğini vurgulayan Uzm. Dr. Erdal Irmak, açıklamasını şöyle tamamladı: “Çocuğun ayakları muayene edilebilir ancak çoğu kez her iki ayağı da normal olan çocukların ayakkabılarında asimetrik aşınma görülebilir. Ayakkabılar genellikle yıpranmadan çocuğun ayağına küçük gelmesi nedeniyle sık sık değiştirilir. O nedenle yıpranmamış eski ayakkabılar çocukların kardeşlerine ya da başkalarına verilebilir, ancak bu durumda, eğer varsa, ayakkabının eski sahibindeki derinin mantar enfeksiyonlarının ayakkabının yeni sahibine de bulaşabileceğini akılda tutmak gerekir.”

  • Uzm. Dr. Küçükapan: “Grip, bazen ölüm dahil ciddi komplikasyonlara yol açabilir”

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hasibe Küçükapan, kış mevsiminin gelmesiyle birlikte grip salgınlarının arttığını dile getirerek, grip ve nezlenin birbirine karıştırılmaması gerektiğini, gribin bazen ölüm dahil ciddi komplikasyonlara yol açabildiğini söyledi.

    Özel Konya Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hasibe Küçükapan, kış mevsiminin gelmesiyle Türkiye’de grip salgınının çok sık görüldüğünü belirterek, grip ve nezlenin sık sık birbirine karıştırıldığını söyledi. Nezle ve gribin genelde birbirine benzer bulgular gösterdiklerini belirten Uzm. Dr. Küçükapan, “Grip nezleye göre daha ağır seyreder ve grip sonrası özellikle bakteriyel enfeksiyonların tabloya eklenmesiyle bazı komplikasyonlar ortaya çıkabilir” dedi.

    Gribin sonbahar ve kış aylarında en sık poliklinik ve acil başvurularından birisi olduğunu dile getiren Küçükapan, bu rahatsızlığın salgınlara sebep olabildiğini kaydetti. Gribin sıklıkla yüksek ateş, halsizlik, baş ağrısı ve yaygın kas ağrısı ile başladığının altını çizen Uzm. Dr. Küçükapan, “Daha sonra öksürük, burun akıntısı ve boğaz ağrısı eklenir. Daha küçük çocuklarda ateş daha yüksektir ve öksürük, burun akıntısı, boğaz ağrısından ziyade iştahsızlık, bulantı, kusma daha sık görülür ve ateşli havaleye yatkınlık artmıştır. Daha büyük çocuklarda ise öksürük, kas ağrısı ve göğüs ağrısına daha sık rastlanır. Grip aslında kendi kendini sınırlayan bir hastalıktır. Çoğu çocuk ve ergende hafif seyreder. Ancak grip, bazen ölüm dahil ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Orta kulak iltihabı, bronşit, zatürre, menejit, ateşli havale, böbrek yetmezliği gibi daha birçok komplikasyonlar görülebilir. Gribal enfeksiyon üzerine bakteriyel enfeksiyonlar da eklenebilir. Bu yüzden eğer hastalık bulguları giderek ağırlaşır ise ya da ateş tekrar yükselirse mutlaka tekrar hekim tarafından değerlendirilmelidir. Gribal enfeksiyon sonrası küçük çocuklarda öksürük haftalarca sürebilir, giderek azalıyorsa telaş yapılmamalıdır. Daha büyük çocuklarda ise halsizlik, bitkinlik yine birkaç hafta devam edebilir” şeklinde konuştu.

    “Destek tedavi önemli”

    Tedavide destek tedavinin önemli olduğunu belirten Uzm. Dr. Hasibe Küçükapan, “Yatak istirahati, bol sıvı ve C vitamini tüketilmesi, solunum yollarının nemlendirilmesi gerekir. Yine ateş düşürücüler gibi semptomatik ilaçlar ve gribe karşı etkili gıda takviyeleri, bal, kara mürver, Afrika sardunyası tercih edilebilir. Tüm yaş gruplarını etkilemekle beraber 2 yaş altı çocuklar, yaşlılar, gebeler, kronik hastalığı olanlar ve bağışıklığı baskılanmış olanlarda daha ağır seyreder. Risk grubuna antiviral tedavi de başlamak gerekir. Eğer bakteriyel enfeksiyon eklenir ise, orta kulak iltihabı, zatürre ve benzeri gelişirse antibiyotik de başlamak gerekir. Bulaşma damlacık yoluyla ve bol virüs barındıran kapı kulpu, masa, oyuncak, asansör düğmesi ve benzeri yüzeylere temasla olur. Dolayısıyla aile bireylerinden biri hasta olduğunda diğerlerine bulaşması da maalesef kaçınılmazdır” ifadelerini kullandı.

    “Hasta çocuk okula ya da kreşe gönderilmemelidir”

    Anne ve babaların grip olduklarında cerrahi maske takmaları ve bebeklerine dokunmadan ellerini yıkamaları, el hijyenine dikkat etmelerinin önemine değinen Uzm. Dr. Küçükapan, “Yine aynı şekilde kreş, okul, kapalı ortamlar bulaştırıcılıkta önemlidir. Hasta çocuk okula ya da kreşe gönderilmemelidir. Gripten korunmanın en etkin yolu ise; her sene yenilenen grip aşısını yaptırmaktır. Grip aşısı 6. aydan itibaren çocuklara yapılabilmektedir. Özellikle risk gruplarının aşılanması önemlidir” diye konuştu.