Etiket: Ulaşmak

  • Merkel: “Şuana kadar alınan önlemlerle Paris İklim Konferansı hedeflerine ulaşmak mümkün değil”

    Almanya Başbakanı Angela Merkel, şuana kadar alınan önlemlerle Paris İklim Konferansı hedeflerine ulaşmanın mümkün olmadığını söyledi.

    İklim Değişikliği Üzerine Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Taraflar Konferansı’nın (COP) ikinci haftasında Almanya Başbakanı Angela Merkel, Cumhurbaşkanı Frank Steinmeier, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ve birçok üst düzey devlet adamı hazır bulundu.

    Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleştirilen konferansta bir konuşma yapan Almanya Başbakanı Angela Merkel, şuana kadar alınan önlemlerle Paris İklim Konferansı hedeflerine ulaşmanın mümkün olmadığını, hedefleri yakalamak için ek önlemlerin alınması gerektiğini söyledi. Merkel “Açık konuşmak istiyorum. Paris İklim Konferansı hedefleri Almanya için de basit değil. Fakat biz hedeflere ulaşmak için çaba harcayacağız’’ dedi.

    195 ülkenin yer aldığı konferansta konuşma yapan Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier, Paris İklim Konferansı hedeflerine atıfta bulunarak, “Paris iklim konferansı hedeflerinin önemi, yapılan anlaşmalara uyulursa anlaşılır” dedi.

    BM Genel Sekreteri Guterres yaptığı kapanış konuşmasında, geçen yıl 825 milyar doların fosil enerji kaynaklarına ve bunların işlenmesine ayrıldığını söyledi. Guterres “Barışçıl, insanların refah düzeylerinin yüksek olduğu bir yerde yaşamak için sağlıklı bir dünya gerekiyor bunu unutmayalım’’ diye konuştu.

    Bonn kentinde düzenlenen İklim Konferansı 17 Kasım’a kadar devam edecek.

  • Türkiye Zorunlu Deprem Sigortasında yol yarılandı, hedef yüzde 100’e ulaşmak

    Deprem kuşağında yer alan ve depremin yıkıcı etkilerini geçmişte derinden yaşayan Türkiye’de, günümüzde her 2 konuttan 1’i Zorunlu Deprem Sigortası kapsamında bulunuyor. Bugün dakikada 15 kişi Zorunlu Deprem Sigortası yaptırırken, evinizi günlük sadece 50 kuruşa depreme karşı sigortalamak mümkün. DASK Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kayacı, “Olası bir deprem durumunda hasarların tazminini gerçekleştirecek yapıya sahip olmamızın yanı sıra operasyonel süreci yönetmek için de devlet kurumlarıyla iş birlikleri geliştirmeye devam ediyoruz” dedi.

    Türkiye’yi derinden sarsan, büyük can ve mal kayıplarının olduğu 17 Ağustos Marmara depreminin 18’inci yılında, Türkiye’de Zorunlu Deprem Sigortası (ZDS) bulunan konut sayısı 8 milyonu aşarken, ülke genelinde sigortalılık oranı ise yüzde 50’ye yaklaştı. Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kayacı, deprem gerçeğinin unutulmaması ve ona karşı her zaman hazırlıklı olunması gerektiğine vurgu yaparak, “Olası bir İstanbul depreminde hasarların tazmininde yeterli kaynaklarımızın olmasının yanı sıra afetin tüm operasyonel sürecini etkin ve teknoloji ile yönetmek amacıyla da hızla çalışıyor ve diğer ilgili devlet kurumlarıyla iş birliktelikleri geliştiriyoruz. Şu anda Düzce’de yüzde 84, Bolu’da yüzde 75, Yalova’da yüzde 74, Tekirdağ ve Sakarya’da yüzde 69, İstanbul ve Marmara bölgesindeki yüzde 55’lik yüksek sigortalılık oranlarına ulaşan başarılı bir portföyden söz etmekteyiz. Ancak elbette ki nihai hedefimiz, tüm konutların ZDS ile teminat altında olması” dedi.

    Sigortalılık oranında Marmara ilk sırada

    DASK’ın verilerine göre, bölgesel olarak incelendiğinde Marmara yüzde 55’lik sigortalılık oranı ile ilk sırada yer alırken, Marmara Bölgesi’ni yüzde 44 ile İç Anadolu, yüzde 43 ile Ege, yüzde 38 ile Akdeniz, yüzde 37 ile Karadeniz, yüzde 35 ile Doğu Anadolu ve yüzde 32 ile Güney Doğu Anadolu bölgeleri takip ediyor.

    Depremi afet olarak yaşayan illerde ZDS oranı daha yüksek

    İl bazında ele alındığında ise depremin acı gerçeği ile yüzleşmiş olan illerde Zorunlu Deprem Sigortalılık oranlarının daha yüksek olması dikkat çekiyor. ZDS oranı en yüksek olan illerde ilk üç sırayı alan Düzce, Bolu ve Yalova bu durumu açıkça gözler önüne seriyor. Son aylarda deprem yaşanan illerdeki ZDS oranları incelendiğinde ise en yüksek sigortalılık oranına sahip olan ilin yüzde 60 ile Çanakkale olduğu görülüyor. Çanakkale’yi yüzde 56 ile Muğla (Bodrum), yüzde 39 ile Manisa ve yüzde 32 ile Adıyaman takip ediyor.

    Dünya örnek alıyor

    Öte yandan DASK; poliçe adedi, sigortalılık oranı, havuzun büyüklüğü ve teknolojik altyapı gibi özellikleriyle doğal afet havuzları açısından diğer ülkeler nezdinde bir model olarak kabul ediliyor. Son yıllarda başta Pakistan, İran, Güney Kore, Kazakistan Azerbaycan, Özbekistan, Moğolistan, Romanya gibi ülkeler olmak üzere birçok ülke DASK’ın Türkiye’deki çalışmalarını model alırken DASK İngiltere, Japonya, Yunanistan, İtalya, Filipinler, Çin, Meksika, Makedonya, Ürdün, Fas, Arnavutluk, Endonezya, Romanya, Kuveyt, Azerbaycan gibi ülkelerden gelen kurumlara DASK’ı ve Zorunlu Deprem Sigortasını anlattı.

    DASK Yönetim Kurulu Başkanı Kayacı, Türkiye’nin deprem kuşağında yer alan bir ülke olduğunu vurgulayarak, “Deprem gerçeğini unutmamalı ve ona karşı hep hazırlıklı olmalıyız. Geçmişte nice canımızı ve emeğimizle kurduğumuz nice yaşamları bir anda yitirebileceğimizi gördük. Her ne kadar doğal bir afet olması açısından depremi önlemek imkânsız olsa da yaratacağı yıkıcı etkileri önlememiz mümkün. DASK olarak bizler hayata geçirdiğimiz projeler ile Türkiye’yi deprem öncesi ve sonrasına dair bilinçlendirirken, sağladığımız bilgi birikimi ve maddi teminatla depreme hazır, depremden sonra hızla toparlanan bir ülke hedefiyle çalışıyoruz” dedi.

    Her 2 evden 1’i depreme karşı sigortalı

    Türkiye’deki en yıkıcı depremlerden 17 Ağustos Gölcük depreminin yaşandığı 1999 yılında ülkemizde yalnızca 500 bin civarında deprem teminatlı konut olduğunu hatırlatan Kayacı, bugün ise 8 milyon konutun ZDS kapsamında olduğunu, başka bir deyişle neredeyse her 2 evden birinin depreme karşı sigortalı olduğunu söyledi. Buna rağmen sigortalılık oranlarında yeterli seviyenin henüz yakalanmadığının altını çizen Kayacı, nihai hedeflerinin Türkiye’deki tüm konutların depreme karşı sigortalanmış olması olduğunu belirtti.

    Hasar ödemelerine ilişkin de bilgi veren Kayacı, “DASK’ın kurulduğu günden bu yana yaptığı hasar ödemesi miktarı bugün itibariyle 175 milyon TL’ye ulaştı. Bunun içinde en büyük ödeme Van Depremi’nde yapıldı. Van Depremi’nin ardından 125 milyon TL hasar ödemesi gerçekleştirildi. Deprem öncesi Zorunlu Deprem Sigortası oranı yüzde 9 düzeyindeydi. Eğer ZDS oranı yüksek olsaydı devletin yükünü DASK olarak üstlenebilecek ve daha fazla hasar ödemesi yapabilecektik. Elbette temennimiz büyük depremlerin yaşanmaması, can ve mal kaybına neden olmamasıdır. Her ne kadar deprem doğal bir afet olması açısından önlenemez olsa da yaratacağı yıkıcı etkileri önleyebiliriz. Bunun olmazsa olmaz koşullarında biri ise deprem gerçeğini unutmamak ve ona karşı hazırlıklı olmak” dedi.

    DASK’ın ödeme gücünün 15 milyar TL’yi aştığını ifade eden Kayacı, DASK’ın yıllar itibariyle poliçe sayısının artırılmasına yönelik yaptığı çalışmaların yanında, afet dönemindeki hasar sürecini de sorunsuz bir şekilde yürütebilmek için operasyonel kapasitesini artırmaya en az büyüme kadar önem verdiğine vurgu yaptı. Kayacı, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Poliçe yaygınlığının yanında diğer hedefimiz ise, teknolojiyi kullanarak tüm depremlerde kullanılabilecek altyapının kurulması, vatandaşların yaşamına kaldığı yerden devam etmesini sağlamak amacıyla bina zararının en hızlı şekilde tazmin edilmesi olarak öne çıkıyor. Bu kapsamda ilgili devlet kurumları ve çağrı merkezi gibi kuruluşlarla projeler başlattık ve protokoller geliştirdik. Gerek deprem bilincini gerekse devlet kurumları ve kuruluşlarla olan işbirliklerimizi artırmaya yönelik çalışmalarımıza devam edeceğiz”.

  • Eren Tozlu: “Mutlu sona ulaşmak istiyoruz”

    Bu sezon attığı gollerle Evkur Yeni Malatyaspor’a önemli puanlar kazandıran golcü oyuncu Eren Tozlu, “Artık son haftalara doğru geldik. Önümüzde çok kritik maçlar var bu maçları da kazanıp mutlu sona ulaşmak istiyoruz” dedi.

    Nurettin Soykan Tesisleri’nde açıklamalarda bulunan başarılı futbolcu, zorlu Eskişehirspor maçı öncesi camiaya mesaj vererek, zor maç olacağını ama taraftarlarının desteğiyle kazanacaklarına inandıklarını söyledi.

    “Kulübün hedefleri ve kendi hedeflerim doğrultusunda imza attım”

    Evkur Yeni Malatyaspor’a hedefleri için imza attığını belirten Eren, “Ben buraya sezon başı gelirken kulübün hedefleri ve kendi hedeflerim doğrultusunda imza attım. Başkanımızla görüştük bana tek hedeflerinin şampiyonluk olduğunu söyledi. Ben de bu hedefler doğrultusunda Yeni Malatyaspor’a imza attım. Sezon başından beridir çok iyi süren bir dönemimiz var. Takım arkadaşlarım ağabeylerim, herkes birbirleriyle çok iyi anlaşıyor. Bu da bizim başarılarımızın en büyük sırlarından bir tanesi. Sezon başından beri iyi bir süreç yakaladık. Haftalardır liderliğimizi sürdürüyoruz. Artık son haftalara doğru geldik. Önümüzde çok kritik maçlar var. Bu maçları da kazanıp mutlu sona ulaşmak istiyoruz” diye konuştu.

    “Beni Oktay Çevik’e benzetenler oluyor”

    Golcü oyuncu Eren, Bolu maçında attığı 3 golle kendini bulduğunu belirterek, “Sezon başında biraz bocalama dönemi geçirdim. Uzun süre gol atamama süreci oldu benim için. Daha sonra Boluspor deplasmanında bunu bozup bir hat-trick yaptım. Buda benim öz güvenimi baya attırdı. Daha sonra oynadığım maçlarda da attığım gollerle öz güvenim daha çok yerine geldi. Beni Oktay Çevik’e benzetenler oluyor. Oktay Çevik’i isim olarak duydum ama kendisini tanımıyorum. Ona benzetildiğimi birkaç kişi söylemişti. Tabi taraftarın hafızası ve gönlünde taht kurmuş bir isme benzetilmem benim için büyük gurur. Malatya’nın efsane golcüleri var. Tabi o sayılan isimlerin hepsi bilinen kaliteli golcüler. Tabi onların arasında ismimin geçmesi benim için onur ve gurur verici bir durum. Onlar gibi olmak tabi ben de isterim. İleri günlerde daha ne olacağı belli olmaz. Dediğiniz gibi daha 1 sene sözleşmem var. Eğer çıkarsak Süper Lig’de de bu performansımı devam ettirip, o büyük golcülerin arasına bende ismimi yazdırmak isterim” ifadelerini kullandı.

    “Şampiyonluğa inanmış bir ekip var”

    Eren takımın başarısının sırrını da şu sözlerle anlattı:

    “Takım olarak başarımızın sırrı çok iyi bir birlikteliğimiz var. Sezon başından beri şampiyonluğa inanmış bir ekip var. Hocalarımız olsun, yönetim, taraftar, futbolcu topluluğu herkes birbirinden değerli arkadaşlar, bu da bence başarının en büyük sırlarından bir tanesi. Aldığımız sonuçlarda tabi başarıyı neticelendirdi, bu son haftalara kadar gelmemizi sağladı. Kendi açımdan da sürekli oynama fırsatı bulduğum zaman futbolcu sürekli oynamak ister çünkü kendini daha çok geliştiriyor. Neticesinde ise sonuçlar goller gelince öz güveni daha çok artıyor.”

    “Önü açık bir hoca”

    Teknik Direktör İrfan Buz ile ilgili de açıklamalarda bulunan Eren, “İrfan hoca gerçekten çok kaliteli insan. Genç bir hocamız var. Önünde uzun bir yıllar var. Bu sene de inşallah beraber şampiyon olup, onu daha iyi yerlerde görmek isterim önü açık bir hoca” şeklinde konuştu.

    “Sezon başından beri en kritik virajlarından bir tanesi”

    Eren, son olarak Eskişehirspor maçıyla ilgili konuşarak, “Malatya tabi daha önceki yıllarda da Süper Lig’de oynamış bir ekip başarılı da olmuş bir ekip. Ciddi bir futbol potansiyel var. Bu da son oynadığımız maçlarda, gerek İstanbul’da olsun gerek Malatya’da olsun çok zor maç olacağı kesin. Belki de sezon başından beri en kritik virajlarından bir tanesi ama kendi sahamızda kendi seyircimizin önünde oynayacağız. Bu maçı kazanıp puan farkını attırmak istiyoruz. Taraftarlarımız da dediğiniz gibi biletleri tüketmiş durumda. Bize desteklerini esirgemezse bizim işimiz daha kolaylaşır o maçı kazanıp yolumuza devam etmek istiyoruz” dedi.

  • Esra Tüfenkci: “Sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak şüphesiz ki kadının güçlendirilmesi ile mümkün”

    Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin eşi Esra Tüfenkci, “Hayatın her alanında sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak şüphesiz ki kadının güçlendirilmesi, sosyal, ekonomik ve siyasi konumunun geliştirilmesiyle mümkündür” dedi.

    Bakan Bülent Tüfenkci’nin eşi Esra Tüfenkci, Malatya’da Yeşilyurt Kent Konseyi Kadın Meclisi tarafından düzenlenen “Kadın Yücelirse Toplum Yücelir” konulu konferansa katıldı. Burada konuşan Tüfenkci, kadının toplumdaki yerine dikkat çekerek, “Hayatın her alanında sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak şüphesiz ki kadının güçlendirilmesi, sosyal, ekonomik ve siyasi konumunun geliştirilmesiyle mümkündür. Hedefimiz sahip olduğumuz kadın potansiyelini daha aktif hale getirip ülkemizdeki refah seviyesini yükseltmektir. Medeniyetin gelişiminde her zaman öncü rol oynamış ve insanlığın gelişmesine hep pozitif katkılar yapmış olan kadınların eşitlik, barış ve kalkınma hedeflerine ulaşmada tüm dünyada önemli rollerinin olduğuna inanıyorum. Ben bu vesile ile şiddetin olmadığı bir dünya inşası için daha çok farkındalık göstermek ve daha önemli adımlar atmak dileği ile tüm kadınlarımız için güzel gelecekler diliyorum. Bizleri bir araya getiren Yeşilyurt Kent Konseyine ve Yeşilyurt Belediyemize de teşekkür ediyorum” diye konuştu.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Hedeflere ulaşmak istiyorsak yetki ve sorumluluk sahibinin belli olduğu bir yönetim sistemine ihtiyacımız var”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, referandum ile ilgili değerlendirmelerde bulunarak, “Şayet ülke ve millet olarak hedeflere ulaşmak istiyorsak, güçlü, etkin, yetki ve sorumluluk sahibinin beli olduğu bir yönetim sistemine ihtiyacımız vardır. Esasen bugün üzerinde konuştuğumuz Cumhurbaşkanlığı sistemi konusu bir günde, bir yılda ortaya çıkmış değildir. Gerisinde böylesine derin ve düşündürücü bir arka plan vardır” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumu’na katıldı.

    Açılışta konuşan Erdoğan, Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmek için tarihi karar arifesinde olduğu günlerde böyle bir sempozyum düzenlenmesinin önemli olduğunu söyledi.

    “Devlet yönetiminde bir aktör varsa bu sembolik olmaz”

    Dünyada Birleşmiş Milletler üyesi 200’e yakın ülke bulunduğuna ve bunların her birinin kendine özgü yönetim sistemleri olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Yönetim sistemleri konusunda yapılan çeşitli tasnifler varsa da bunlar sadece genel bir fikir edinmeye yarıyor. Örneğin Parlamenter sistemle yönetilen ülkelere listesini incelediğinizde pratikte birbirinden farklı idare tarzlarının aynı başlıkta toplandığını görüyoruz. Yine devlet başkanlığı sistemi ile yönetilen ülkelerde de benzer bir manzara ile karşılaşıyoruz. Teoriden parlamenter sistem monarşiye ve totalizme karşı verilen mücadelenin ürünüdür. Avrupa ülkelerine baktığınızda pek çoğunda kral ve kraliçelerin bulunduğunu görüyoruz. Japonya gibi, Tayland gibi dünyanın başka yerlerinde de benzer durumlarla karşılaşılabiliyor. Birileri hemen çıkıp ‘efendim bunlar semboliktir aslında oralarda parlamenter demokrasi vardır’ diyecektir. Devlet yönetim sisteminde bir aktör varsa bu hiçbir zaman sembolik kalmaz. Bir ülkede kral varsa o kraldır, kraliçe varsa o kraliçedir. Bu taht sahibi de öyle veya böyle ülkenin yönetiminde söz sahibidir. Sadece başkanlık veya cumhurbaşkanlığı sistemi ile yönetilen ülkelerde monarşi yoktur. Adında Cumhuriyet geçtiği halde fiilen diktatörlükle idare edilen, hatta makamların babadan oğla geçmesi itibariyle monarşiyi andıran yönetimle de mevcuttur. Her ülke kendi şartları özgü yönetim biçimine sahiptir” diye konuştu.

    “Ana muhalefet sana sesleniyorum, önce tek partili, daha sonra çok partili döneme geçildi”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin son 200 yılda farklı tecrübeleri yaşadığını vurgulayarak, “18. Yüzyıl boyunca süren arayışlar, tanzimattan meşrutiyete kadar pek çok denemeyi beraberinde getirmiştir. Bu süreçte ülkemiz savaş ve krizlerle sürekli küçülmüş, ağır bedeller ödemiştir. Her mücadele o mücadeleyi fiilen yürüten ekibin tercihlerinin, yönelimlerinin de önünü açar. İstiklal harbinin başarıya ulaşmasının ardından Cumhuriyetin ilanı işte böyle bir tercihin ürünüdür. Avrupa ülkeleri monarşi ile demokrasiyi birlikte yaşatma yoluna giderken, biz hanedanı ülke dışına çıkartıp cumhuriyeti ilan ettik. Önce tek partili, ardından da çok partili bir hükümet sistemi ile ülkemiz bu günlere geldi. Ana muhalefet sana sesleniyorum. Önce tek partili, daha sonra çok partili döneme geçildi. Cumhuriyet dönemi de kendi içinde yek pare değildir. 1924, 1961 ve 1982 anayasaları da geçmişe göre oldukça keskin farklılıklar içerir. Aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığı dönemi ile İnönü dönemi arasında da önemli farklılıklar bulunmaktadır” şeklinde konuştu.

    “Ülkemizde hükümetlerin ömrü 16 ay bile değildir”

    Erdoğan, “Çok partili siyasi hayata geçtikten sonra demokrasimizi hep darbeler altında ayakla tutmaya çalıştık. Son 14 yıl boyunca bu sıkıntıların tamamını biz de iliklerimize kadar hissettik. Milletimizden aldığım güçle sorunları aşmayı başarmış olmamız, temelde yatan yapısal bozuklukları ortadan kaldırmıyor. Bu çarpıklıkların en öneli sorunu istiklal ve güven ortamının tehdit altında olmasıdır. Siyasi istikrarsızlık beraberinde ekonomik ve sosyal sorunları da getirmektedir. Cumhuriyetimiz geçmişi 93 yıl iken 65. Hükümet işbaşındadır. Hale bakın. Bir başka ifade ile ülkemizde hükümetlerin ömrü 16 ay bile değildir. Türkiye böylesine kısa ömürlü hükümetler tarafından yönetilirken benzer şartlarda gelişme yarışına girdiği ülkeler tarafından birer birer geçilmiştir. 25 gün ömrü olan hükümetler olmuştur bu ülkede. Böyle devlet yönetilir mi ya. Bunu yönetmeye çalıştılar. Şimdi biz bunu temelden düzeltiyoruz. Şayet şu 14 yıllık dönemde ülkedeki sıçrama harekatı bizim siyasi hareketimiz tarafından yapılmasaydı biz hala nal toplamaya devam ederdik. Son 200 yılık arayışlarımız, cumhuriyet dönemindeki tecrübelerimiz ve özellikle son yıllarda yaşadıklarımız bir gerçeği gösteriyor. Şayet ülke ve millet olarak hedeflere ulaşmak istiyorsak, güçlü, etkin, yetki ve sorumluluk sahibinin beli olduğu bir yönetim sistemine ihtiyacımız vardır. Esasen bugün üzerinde konuştuğumuz Cumhurbaşkanlığı sistemi konusu bir günde, bir yılda ortaya çıkmış değildir. Gerisinde böylesine derin ve düşündürücü bir arka plan vardır” ifadelerini kullandı.

    “Tartıştığımız sistem, Türk milletinin asırlardır devam eden beka sorununun çözüm yoludur”

    “Kesinlikle bu mesele cumhuriyet, demokrasi ve özgürlük meselesi değildir” diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Tartıştığımız sistem Türkiye’nin ve Türk milletinin asıllardır devam eden beka sorununun en doğru çözüm yoludur. Mesele budur. Cumhuriyetin ilanından çok partili hayata geçişe kadar olan dönemin adına demokrasi diyen ya kendini kandırıyor, ya bizi kandırmaya çalışıyor. Bu dönem tek parti yönetimidir. Ey ana muhalefet önce kendini bir sigaya çek bakalım. 1950’de geçtiğimiz çok partili hayatın sık sık darbelerle kesintiye uğramasının gerisinde, beli bir kesimin tek parti dönemine özleminin bulunduğunu ifade etmek herhalde yanlış olmaz. Türkiye gücü ve yetkiyi elinde bulunduran, ancak millete karşı sorumluluğu olmayan vesayet kurumlarının elinden çok çekti. Ülkemizde ne zaman milli iradeye dayalı yönetimler iş başında bulunduysa, o dönemlerde büyük sıçramalar yaşanmıştır. Başbakanlığım döneminde bürokratik oligarşiden ne kadar şikayet ettiğimi hatırlıyor olmanız lazım. Bütün bu tecrübeleri, tarihi okumaları bir araya getirdiğimizde ülkemizin yeni anayasaya ve yeni bir yönetim sistemine olan ihtiyacı ortaya çıkıyor”