Etiket: Tüsiad

  • TÜSİAD, ’Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’nu açıkladı

    TÜSİAD, ’Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’nu açıkladı

    TÜSİAD, ’Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’nu açıkladı. Raporda, Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı ile şekillenen yeni iklim rejiminin Türkiye ekonomisi ve ticaretine olası etkileri ele alınıyor.

    TÜSİAD’ın ’Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’ tanıtım toplantısı, Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve İklim Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Düzenlenen online toplantıda açılış konuşmaları, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Enerji ve Çevre Yuvarlak Masası Başkanı Murat Özyeğin tarafından yapıldı. Toplantıda, iklim değişikliğinin dünyadaki etkileri tartışıldı.

    Raporda, Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı ile şekillenen yeni iklim rejiminin Türkiye ekonomisi ve ticaretine olası etkileri ele alınıyor. İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik politika araçlarını irdelendiği raporun özetinde şu ifadelere yer verildi: “İklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınmayı ve tüm ekosistemi tehdit eden en öncelikli küresel risklerden biridir. Bu çerçevede iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum tüm ekonomilerin yanı sıra başta Birleşmiş Milletler olmak üzere diğer çevre, ekonomik ve toplumsal alanda faaliyet gösteren uluslararası örgüt ve kuruluşların da öncelikli gündem maddeleri arasındadır. Avrupa Yeşil Düzeni Türkiye için bir risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün aracı olarak yepyeni bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Unsurları kararlılıkla saptanmış bir stratejik dönüşüm çerçevesinde, emisyon azaltımını, elde edilen fonların şirketlerin yeşil dönüşümü amacıyla kullanılmasını ve yenilenebilir enerji ile enerji verimliliğini merkeze alan alternatif bir Yeşil Ekonomik Dönüşüm senaryosu sayesinde gerek milli gelirde, gerekse sera gazı emisyonlarında anlamlı iyileştirmelerin sağlanabileceği öngörülmektedir. Yeşil ekonomik dönüşüm stratejisi emisyon azalım hedeflerinin ulusal ekonomide üretim ve istihdamın artırılarak sağlanabileceğini göstermekte, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma stratejisi arayışlarına önemli bir alternatif sunmaktadır”.

    “İhracatımızın da yüzde 48,9’unu da Avrupa’ya yapıyoruz”

    Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve İklim Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar yaptığı açıklamada, dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının herkesin alışkanlıklarını değiştirdiğini söyleyerek, “İnsanlar toplu taşımayı artık çok fazla kullanmıyor. İnsanlar daha çok bisikletler ve elektrikli scooterları kullanıyor. Kaynakların sınırlı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Artan nüfus ve konforlu yaşam beklentileri kaynak tüketimini artırıyor. Son 50 yılda dünya nüfusu iki kat artış sağlarken, küresel kaynak kullanımı üç kat artmış durumdadır. Üret, kullan ve at modeli arkasından birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Bunun yerine aslında mümkün olduğu sürece geri dönüştürülebilir bir yaşam stili oluşturmak gerekir. Yeşil Mutabakata göre, AB politikaları konusunda gerekli adımları atmayan ülkelere, enerji ve karbon ithal edilen ürünlerinde karbon vergisi uygulanacağı belirtiliyor. İthalatımızın yüzde 33’ünü Avrupa’dan sağlıyoruz. İhracatımızın da yüzde 48,9’unu da Avrupa’ya yapıyoruz. Yıllardır kullanılan ekonomi modeli, bugün yerini döngüsel bir ekonomi modeline dönüştürmeye başladı. Geri dönüşüm eskisine göre daha da önem kazandı. Bu modelin dünyada gelişmesini sağlamamız gerekiyor. Eskiden bu sorunlar yerel olarak baş gösteriyordu. Bugün ise küresel bir noktaya ulaştı. Çözüm sağlayabilmek içinse bir araya gelmek ve birlikte hareket etmek gerekiyor. Sürdürülebilir kalkınma modelini hayata geçirmek için çalışıyoruz. Sürdürülebilir kalkınma konusunda güçlenmeyi hedefliyoruz” açıklamalarında bulundu.

    TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski ise iklim değişikliğinin harekete geçmek için uygun anı bekleyebileceğimiz bir sorun olmadığını belirterek, “Birçok sektör açısından iklim değişikliğine bağlı risklerin azalmasını ve değişen iklim şartlarına uyumu öncelikli değerlendirmek gerekiyor. Doğru politika ve stratejilerle vakitlice adım atamazsak ödememiz gereken faturanın bedeli her bakımdan artacak. 2020 sonrası küresel iklim rejiminin omurgası olan Paris Anlaşmasını da bu nedenle yakından takip ediyoruz. Stratejik öncelik olarak benimsiyoruz. Anlaşma, iklim değişikliği ile mücadele çabalarının artırılması hedefini ortaya koyarken aynı zamanda yeni bir ekonomik düzene de yön veriyor. Farklı gelişmişlik düzeyindeki ülkeler ve uluslararası finans kurumları iklim değişikliği kaygılarını içselleştirerek mücadele ve uyum yönünde stratejiler geliştiriyor. Öte yandan, AB’nin yeni büyüme stratejisi olarak tanımladığı Yeşil Mutabakat sadece AB üyelerini değil, AB ile ticaret yapan ülkelerin tüm ekonomik sektörleriyle üretim ve tüketim kalıplarını da derinden etkileyecek.. Mevzuatın revizyonu yanı sıra dış ticaret kurallarını belirleyen STA’lar ve Sınırda Karbon Düzenlemesi etkili uygulama araçları olarak hayata geçecek. Ar-Ge‘yi, özel ve kamu finansman araçlarını da kapsayan en az 1 trilyon euroluk bir bütçenin bu mutabakata tahsis edilmiş olması güçlü bir etkinliğe de fırsat verecek” ifadelerini kullandı.

  • TÜSİAD Başkanı Bilecik, Malatyalı işadamlarının konuğu oldu

    TÜSİAD Başkanı Bilecik, Malatyalı işadamlarının konuğu oldu

    Malatyalı İşadamları Derneği’nin (MİAD) Türkiye’nin Marka Değeri, İş Dünyasının Rolü toplantısına TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik katıldı. Türkiye’nin 2018 yılında önemli ekonomik virajlardan geçtiğini söyleyen Bilecik, “Ülkeler küresel ölçekte başarılı olmak için marka değeri oluşturmalı” dedi.

    Malatyalı İşadamları Derneği geleneksel aylık toplantısını ‘Türkiye’nin Marka Değeri, İş Dünyasının Rolü’ konu başlığıyla gerçekleştirdi.

    İlk olarak söz alan MİAD Başkanı Yunus Aktaş, ülkenin insanlarını ve Malatyalıları birlik ve beraberlik içerisinde tutmak gibi bir gayelerinin olduğunu dile getirerek “Bunları bir arada tutarken ortak akıl dediğimiz o akıl etrafında toplayıp, farklı görüşlerin zenginlik olduğunu gösterebilmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar gösterdik ve göstermeye de devam edeceğiz” dedi. Aktaş, Malatyalıların bir bütün olduğuna dikkat çekerek, Türkiye’nin konum olarak çok kilit bir noktasında bulunduğunu da ifade ederek, “İnsan kaynaklarımız genç ama Ortadoğu enerjisine çok yakınız. Herkesin gözü burada, bizde petrol yok ama bizi de parçalamaya çalışıyorlar. Mezhepsel ve etnik yapı üzerinden bizi ayrıştırmaya çalışıyorlar. Çok şükür 15 Temmuz’da dahil olmak üzere ülkemiz buradan çok iyi bir ders çıkardı. Dimdik ayakta durdu. Farklı mezhep ve etnik kökene rağmen birlik ve beraberlik gösterdi. O yüzden Malatyalı kardeşlerim önümüze bakmak istiyoruz. 2040 projelerini hazırlamak, pozisyon almak istiyoruz. Önce birlik ve beraberlik olacak sonra kadın girişimcilere destek olacağız olmazsa olmazlarımızdan” dedi.

    Başkan Aktaş, gençlerin muhakkak aralarında yer alması gerektiğine işaret ederek, aksi takdirde küresel rekabete girilemeyeceğini vurguladı. Aktaş sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Piyasa kötü, faizler yüksek bu kadar sıkıntının içinde nasıl girişimci yetiştireceğiz bilmiyorum. En büyük sorunumuz eğitim, MİAD olarak eğitimde neler yapabiliriz geleceğin yıldızları projesi üstünde çalışıyoruz. Bilim Sanat Merkezi yapabiliyoruz. Elimizdeki yasa ve müfredat budur. Güney Kore, Norveç müfredatından ülkemiz gençlerinin neyi eksik belirleyip projelendireceğiz. Ülkeyi ileri götürmek gibi bir derdimiz var. Teknokent çalışmalarımız var, ikinci konuk evinin yapımı tamamlandı Mart’ın 5’inde açılışını yapacağız. Beni bırakmıyorsunuz, ben de sizleri bırakmıyorum, çalışmaya devam edeceğiz.”

    Daha sonra söz alan Erol Bilecik ise Türkiye’nin 2018 yılında önemli ekonomik virajlardan geçtiğini söyleyerek ülkelerin küresel ölçekte başarılı olabilmesi için marka değeri oluşturması gerektiğini dile getirdi.

    Malatya’nın doğunun en güzel şehirlerinden biri olduğuna dikkat çeken Bilecik, “Biz Malatya’yı suyu sert insanı mert olarak biliriz. İki cumhurbaşkanı birçok sanatçı ve güzel insanı yetiştirmiş bir memleket Malatya, yılın henüz başındayız ülkemize güzel huzurlu bolluk bereketli geçirmesini diliyorum. 2018 birçok zorlukla sınandığımız bir yılı geride bıraktık. Türkiye bu zorluklara alışmış bir ülke güçlü bir Türkiye için önümüze bakmak çok çalışmak lazım. Türkiye’miz tarihsel ve kültürel mirasına baktığımızda laik, sosyal bir hukuk devletidir, serbest piyasa ekonomisini kabul etmiş bir ülkedir. Ülkemiz eşsiz insan kaynağıyla küresel ölçekte vazgeçilmez bir güçtür. Türkiye aynı zamanda gençlerimizle dünyayla ekonomik ve kültürel bütünleşmesini sürdürecek güçtedir” şeklinde konuştu.

    Başarılı olmak için daha fazla inanmak gerektiğini belirten Bilecik, şunları söyledi:

    “Türkiye’ye daha fazla inanmalıyız. Genç nüfusu hayal ettiğiniz zaman çok daha fazla başarılı olacağımıza inanmalıyız. İş dünyasına sizlere bizlere bu zorlu dönemde daha fazla düşen görevler var. Elimizi daha fazla taşın altına koymamız gerekiyor. Elimizden gelenden fazlasını yapmamız gerekiyor. Şunu asla unutmamalıyız değerli dostlar, biz iş insanları olarak Türkiye için yaptıklarımızdan değil, yapamadıklarımızdan da sorumluyuz. Bize düşen ana rol güçlü Türkiye için güçlü ekonomi, güçlü ekonomi için ise güçlü Türkiye markasını inşa etmektir” dedi. Türkiye’nin 2023 yılında hedeflediği ekonomik kazanımlara ulaşması için öncelikle marka ülke olması gerektiğine dikkat çeken Erol, “Markası olmayan ülkelerin küresel rekabette adı geçmez. Türkiye marka olmak için müthiş bir potansiyeli var. Hayalimiz bu potansiyelin hayata geçmesidir”

    Dış ilişkiler ve ekonominin ayrılmaz bir bütün olduğunu hatırlatan Bilecik, uluslararası ilişkilerde sağlanan başarıların ekonomik alanlara yansıdığına dikkat çekti. Dünyanın her gün yeni bir demokrasi sınavı verdiğini ifade eden Bilecik, 2019 yılını gerek küresel gerek yerel düzeyde belirsizlik ve risklerin devam edecek bir yıl olarak nitelendirdi. Ticaret savaşlarının sürdüğünü aktaran Bilecik, “Bu savaşlar küresel büyümeyi etkileyecek. Çin ekonomisi yavaşlamaya girdi. Avrupa’ya bakıldığında krizlerle boğuşuyorlar” ifadelerini kullandı.

    Türkiye ekonomisinin 2018 yılında çok zor günlerden geçtiğini anlatan Bilecik,”2018 iş dünyası için ekonominin çok inişli çıkışlı günlerdi. Özellikle Ağustos ayında ekonomide yaşananların etkisini halen hissediyoruz. Ancak bunlar için çözüm önerilerimiz de var” diye konuştu.

    Ülkenin son üç yıllık büyüme rakamlarına dikkat çeken Bilecik, döviz kurundaki değişkenlik ve ülkedeki işsizlik rakamlarına işaret etti. Bilecik, çözümde görev almayanların yaşanan sorunlarda pay sahibi olacağına dikkat çekerek, tüm iş dünyasının çözümde görev alması gerektiğinin altını çizdi.

  • TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısı gerçekleşti

    Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Erol Bilecik, gelecek yıl belirsizlik ve risklerin devam edeceğini belirterek, ticaret savaşlarının hiçbir zaman kazananının olmayacağını söyledi.

    TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuştu. Türk-Amerikan ilişkilerinde son dönemde önemli gelişmeler olduğunu kaydeden Bilecik, “Trump yönetiminin İran’a uyguladığı yaptırımlar konusunda Türkiye’ye muafiyet tanıması, şüphesiz son derece önemli bir karardır. Türkiye’nin en önemli müttefiklerinden biri olan ABD ile ilişkilerin onarılması en başta ekonomik çıkarlarımız açısından önem taşıyor. Unutmayalım ki ülkeler arası dostluk ve düşmanlıklar geçici, çıkarlar ise daimidir. Bu nedenle aradaki diğer anlaşmazlıklar da sağduyulu diplomasi ile bir an evvel çözüme kavuşturulmalıdır” dedi.

    “Ticaret savaşlarının kazananı olmaz”

    ABD ile Çin arasında yakın dönemde başlayan ticaret savaşlarına değinen Bilecik, “Son G-20 Zirvesi’nde geçici bir ateşkese varılsa da pek çok ülkeyi etkilemeye devam ediyor. Çin’in ihracat gücü, yatırım gücü, ucuz işgücü yüksek. Bunlar ABD ekonomisi için de vazgeçilmez. Çin, dünyanın en çok enerji tüketen ülkesi ve Orta Doğu petrollerinin en büyük müşterisi, dünyanın en büyük otomobil ve cep telefonu pazarlarından biri. İki ülke arasındaki ekonomik, dolayısıyla da politik rekabet, teknolojik rekabetle de pek hız kesmiyor. ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşları, Atlantik ile Asya rekabetinin derinleştiğini de gösteriyor. Karşılıklı olarak alınan korumacılık önlemleri, dünyada uluslararası ticaretin daralmasına yol açıyor. Şunun altını çizmek isterim ki ticaret savaşlarının kazananı olmaz. Kaldı ki somut veriler de, batının Çin ile ekonomik ilişkileri de dahil olmak üzere küresel ekonomide karşılıklı bağımlılıkların hala son derece baskın çıktığı bir düzene işaret ediyor“ dedi.

    “Türkiye’nin AB üyeliği vazgeçilmez bir hedeftir”

    TÜSİAD için Türkiye’nin AB üyeliğinin vazgeçilmez bir hedef olduğunu ifade eden Bilecek, sözlerine şöyle devam etti:

    “AB sürecinde olmamız ekonomi, teknoloji, diplomasi, demokrasi ve hukuk alanlarında ülkemize, 2023 hedeflerimize çok şey kazandırdı. Bizim AB üyeliğinden anladığımız kurallara dayalı liberal demokratik bir düzen, öngörülebilir bir hukuk zemini, istikrarlı ve açık bir piyasa ekonomisi, sosyal refah ve maceracı olmayan bir dış politikadır. AB üyeliği, küreselleşme sürecinde bölgesel bir cazibe merkezi olmamız için müthiş bir olanaktır. AB üyesi bir Türkiye, Avrupa Birliği için de etki alanının ve dönüştürücü gücünün dünya haritasında genişlemesi demektir. Türkiye’nin AB üyeliği, tam anlamıyla bir kazan-kazan durumudur.”

    Avrupa Birliği müzakerelerin sonlandırılmasının hata olduğunu söyleyen Bilecik, “Türkiye’nin tarihsel birikimi, toplumsal çoğulculuğu, gelişmişlik düzeyi ve olgunluğuyla uyumlu değildir. Bugün bundan daha da yanlış bir eğilim gündemde. AB müzakere sürecinin resmen sonlandırılması önerisiyle karşı karşıyayız. Bir an evvel bu hatadan dönülmelidir. Türkiye’nin başarısı için geçmişte test edilmiş formül bellidir. Bu; demokrasi, hukuk devleti, özgür ve yaratıcı toplum, yüksek nitelikli eğitim, teknolojik üretim ve AB ile uyum sürecinin hızlanmasıdır. Bunlarla birlikte, bağımsız düzenleyici kuralları ile iyi işleyen piyasa ekonomisi ve yatırım ortamının dinamizmi için gereken tüm mevzuat ve uygulamaların devreye alınması gerekiyor” dedi.

    Önümüzdeki yılın gerek küresel, gerek yerel düzeyde belirsizliklerin ve risklerin devam ettiği bir yıl olacağını belirten Bilecik, “Ticaret savaşları küresel büyümeyi önemli ölçüde düşürebilir. Çin ekonomisi yavaşlamaya devam ediyor. Avrupa’da ise İtalya ekonomisine dair endişeler var. Küresel durgunluk riskine rağmen Amerikan Merkez Bankasının faiz artırım işini yavaşlatacak olsa da bırakmayacağını da görüyoruz” ifadelerini kullandı.

    “Kredi daralması bitmeden, bu krizin bitmeyeceğini hepimizin kabullenmesi gerekir”

    Ekonominin bugünkü hale gelmesinde küresel gelişmelerin de payı olduğunu ifade eden Bilecik, şunları aktardı:

    “Önce iğneyi kendimize, sonra çuvaldızı başkalarına batırmakta fayda var. Türkiye’nin ekonomik durumunu değerlendirirken, gerçekçi olmak zorundayız. Bugün nakit sıkışıklığı her sektörde hissediliyor. Finansmana erişim eskisi kadar rahat ve ucuz değil. Ağustos ayında başlayan kredi daralması tüm hızıyla devam ediyor. Mart ayı ile kıyaslandığında faizler 11 puan, kur ise yüzde 40 yükseldi. Hem şirketlerimiz, hem tüketiciler bu kur ve faiz yükü altında eziliyorlar. KOBİLER için sorunlar katlanarak çoğalıyor. Talepte ciddi bir düşme var. Ve son 9 yıldır kesintisiz büyüyen ekonomimiz ‘maalesef’ artık küçülüyor. Bir an evvel banka bilançolarındaki hasarın tespit edilmesi, stres testlerinin yapılması ve geri dönmeyen alacakların bilançolardan temizlenmesi için gerekli çalışmaların yapılması gerekiyor. Kredi daralması bitmeden, bu krizin bitmeyeceğini hepimizin kabullenmesi gerekir.”

    Bilecik, “Uluslararası yatırımcılar için önemli bir gösterge olarak kabul edilen ‘Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde Türkiye’nin bir önceki yıla göre 17 basamak yükselerek en fazla iyileştirme gösteren 10 ülke arasında yer alması bunun kanıtıdır. Elde ettiğimiz bu başarı, bir hedef etrafında iş dünyası ve kamu kurumları olarak bir araya geldiğimizde ve doğru önerileri siyasi iradeyle birleştirdiğimizde ne kadar hızlı ve etkin sonuçlar alabileceğimizi bizlere gösterdi” dedi.

    TÜSİAD Yüksek İstişare Başkanı Tuncay Özilhan ise, son altı ayda Türkiye ekonomisinin zor bir dönem geçirdiğini aktardı. Özilhan, “Ekonomi yönetimi bu süreçte istişare mekanizmasını işletti, sorunların nedenleri ve boyutları konusunda özel sektörle temas edildi, alınacak önlemler paydaşlarla müzakere edildi. Dövizde dalgalanmayı kontrol altına alabildik. Mayıs ayından sonra baş gösteren bu krizin temelinde daha önce yapılmış bazı hataların ekonominin temellerini aşındırmış olması yatıyor” dedi.

    “Piyasalardaki son eğilimlerle beraber kıymetli bir zaman kazandık”

    Küresel piyasalardaki son eğilimlerle beraber kıymetli bir zaman kazanıldığını belirten Özilhan, sözlerine şöyle devam etti:

    “2001 krizinden sonra güçlendirilmiş olan ekonomik temelleri sayesinde, krizde önemli bir direnç gösterebiliyor. Küresel piyasalardaki son eğilimlerle beraber kıymetli bir zaman kazandık. Bu zamanı doğru kullanırsak hafif ve kısa süreli bir resesyonla bu badireyi atlatırız. Ancak, bünyeyi kuvvetlendirici önlemleri almazsak, şimdilik bastırmış olduğumuz döviz krizinin yeniden hortlaması ve bu kez çok daha derin bir krize dönüşmesi kaçınılmaz olur.”

    Sağlıklı büyümenin üretimden geçtiğini ifade eden Özilhan, “Üretimde yaratılan katma değeri artırmadan istikrarlı bir büyüme sürecine giremeyiz. Sadece sanayide değil, tarımda da katma değeri artırmamız gerekiyor. Tarımı ihmal edemeyiz, yoksa gelecek nesilleri aç bırakmamak için ithalata mahkum oluruz. Ama sanayi ve tarımın yarattığı katma değeri artırmadan büyümeyi sürdürülebilir kılma olanağımız yok. Her şeyden önce sanayi, tarım ve hizmetlerde teknolojideki gelişmelerden yararlanmak, süreç ve ürün iyileştirmesi ve yenileştirmesi yapmak ve verimlilik artışı yakalamak gerekiyor. Bu ise, aslında dün yapılması gereken yapısal reformların, hemen yarın yapılmasını gerektiğini” dedi.

    Çin ve Rusya gibi ülkelerle işbirliğinin Türkiye’nin menfaatleri açısından olumlu bir gelişme olduğunu aktaran Özilhan, “Batı ülkelerine kıyasla Çin ve Rusya gibi ülkelerle işbirliğine verilen ağırlıkta son dönemde kendisini hissettiren dengelenme sürecinin ilerlemesinin ülkemizin menfaatleri açısından olumlu bir gelişme olduğunu düşünüyoruz. Küresel güç dengelerinde kaymaların söz konusu olduğu bu ortamda, Türkiye bölgede dengelerin sağlanmasında kilit önemde bir aktördür” dedi.

    Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilme çabalarını dikkatle izlediklerini ifade eden Özilhan, şunları aktardı:

    “Bu bölge, tarih boyunca olduğu gibi, bugün de dünyanın en hassas bölgelerinden birisi. Türkiye, bu bölgede uzun vadeli menfaatlerini gözetmek durumunda. Öte yandan, Türkiye devletinin güçlü olması, bu bölgenin istikrarı açısından olduğu kadar Avrupa Birliğinin geleceği açısından da önemli. Üyelik müzakerelerinde Türkiye’nin oryantalist bir bakışla haksızlığa uğraması, aslında sadece bizim değil AB’nin de zararına oldu. Göçmen sorunundan nüfus yaşlanmasına, askeri ve siyasi güçten ekonomik güce, AB’nin karşı karşıya olduğu bir dizi sorun, Türkiye’nin üyeliği durumunda daha hafif yaşanırdı. Umuyorum, Türkiye-AB ilişkilerinin iki taraf için de önemi, bundan sonra daha az teste tabi tutulur ve AB müzakere süreci, sonlandırılması bir yana derinleşerek devam eder. Türkiye’de özgürlükler alanının genişlemesi, ifade özgürlüğünün tartışma alanı olmaktan çıkartılması, hukukun üstünlüğü ilkesinin güvence altına alınması doğrultusunda atılacak adımlarla, mesafe kat edecek olan Türkiye-AB ilişkileri, her iki tarafın da yararına olacaktır.”

    Türkiye’nin dış ilişkilerinde son dönemde görülen olumlu gelişmelerin döviz krizinin atlatılmasına katkısı olduğunu söyleyen Özilhan, “Dış politikada oyun alanımızın genişlemesi, hiç şüphesiz uzun vadeli ekonomik çıkarlarımızla da örtüşüyor. Türkiye’nin batı dünyası ile ilişkileri geliştikçe, sadece ekonomik istikrar değil, çoğulcu demokrasi, hukuk devleti, ifade özgürlüğü ve toplumsal kalkınma hedeflerine ulaşmak da kolaylaşmaktadır” dedi.

  • TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik: “Rüzgar yoksa küreklere yükleneceğiz”

    TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, genel olarak dünyada artık ucuz ve bol parayla büyüme döneminin sona erdiğini belirterek, “Bugün dünyada böyle bir rüzgar yok. Ancak biz, rüzgar yoksa küreklere yükleneceğiz” dedi.

    Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’nin 22’ncisi, ’Güçlü İşletmeler, Güçlü Ekonomi’ başlığı ile Hatay’da gerçekleştirildi. DASİFED’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen zirveye, TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik de katıldı.

    Bilecik, toplantıda yaptığı konuşmada, ekonominin düzelmesinin sabır, inat ve irade gerektirdiğini belirterek, “Gerek küresel gelişmeler, gerekse içeride ülkemize özgü koşullar nedeniyle finansman maliyetlerinin bir süre daha yüksek seyretmeye devam etmesi muhtemeldir. Genel olarak dünyada artık ucuz ve bol parayla büyüme dönemi sona erdi. Bugün, dünyada böyle bir rüzgar yok. Ancak biz, rüzgar yoksa küreklere yükleneceğiz” diye konuştu.

    Türkiye’nin bu zorlu dönemin üstesinden gelmek için yapısal sorunlara odaklanması ve hiç vakit kaybetmeden bir reform takvimi oluşturması gerektiğini kaydeden Bilecik,”Ekonomide gürlediğiniz kadar yağmanız lazım. Zaman artık aksiyon zamanıdır. Verimlilik artışlarıyla büyümenin desteklenmesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi için işgücü, vergi, eğitim, inovasyon ve dijitalleşme alanlarında kendimizi geliştirmeliyiz. Türkiye ekonomisinin dijital çağın şartlarına uygun teknolojiye, rekabet gücü yüksek sanayi ve hizmetler sektörüne ve modern bir tarım sektörüne ihtiyacı var. Ekonomimizi ayağa kaldırmak için sorunlarımızı kabul edip çaresine bakmalıyız. Kalkınmayı esas alan bir perspektifle serbest piyasa ilkelerinden taviz vermeden, ekonomimizi yeniden ayağa kaldırmamız gerekiyor. Bunun yolu en başta şeffaf, uzlaşmacı, adil ve demokratik bir toplum olmaktır. Güçlü bir ekonominin olmazsa olmazı, güçlü bir demokrasidir. Ekonomik reformlarla eşzamanlı olarak demokratik açılımlar, ifade ve basın özgürlüğünün sağlanması ve özgürlük alanlarının genişletilmesi bu nedenle önemlidir” ifadelerini kullandı.

    Dünyada küreselleşmenin iyi yönetilememesinden kaynaklanan bir siyasi kriz ve beraberinde toplumlarda artan bir kutuplaşma yaşandığına işaret eden Bilecik, “Biz, dünyada yaşanan küresel kriz dönemlerinin getirdiği tıkanıklıkları, kendi yaşadığımız tıkanıklıklar için bir mazeret olarak görmüyoruz. Çünkü mazeret, yetersizliğin itirafıdır. Bir şeyi gerçekten yapmak isteyen bir yol, istemeyen ise mazeret bulur. Demokrasi, hukuk devleti, kurallara dayalı piyasa ekonomisi ve sosyal kalkınma hedeflerinin başarılabilmesi ve ekonomimizde son dönemde yaşanan sorunların çözümü için Batı ve AB ile ilişkilerimize daha fazla özen göstermemiz gerekiyor. Kısaca Türkiye, yüzünü batıya dönmelidir” şeklinde konuştu.

  • TÜSİAD Başkanı Bilecik Hatay’da öğretmenlerle buluştu

    Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Erol Bilecik, Hatay’da öğretmenler ve öğrencilerle bir araya gelerek ‘Bir Başarı Öyküsü’ söyleşisi gerçekleştirdi.

    Hatay Erol Bilecik Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde öğretmenlerle ve öğrencilerle bir araya gelen TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik ilk olarak okul da robotik kodlama ve stem sınıfının açılışını yapmasının ardından kokteyli katılarak burada öğretmen ve öğrencilerle sohbet etti.

    Daha sonra ‘Bir Başarı Öyküsü’ söyleşisini gerçekleştiren TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik eğitim almış inşaların dünyayı değiştirebileceğine inandığını söyleyerek, “bugün baktığın zaman bütün bu insanlık yolculuğu, dünyayı değiştirme meselesi insanın elinde olan bir meseledir. Ama yeterli eğitim almış olan insanların dünyayı değiştirebileceğine inananlardanım. Onun için öğretmenlerimiz bizim için çok kıymetli. Bizde iş insanları derneği olarak elimizden gelen tüm desteği vermekte zaten kendimizi borçlu hissediyorum” dedi.

    Erol Bilecik’in hayat hikayesi gösterilirken, ardından soruları cevapladı.