Etiket: Toplantısında

  • ASO Başkanı Özdebir, Olağan Meclis Toplantısında Gündemi Değerlendirdi

    Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, petrol fiyatlarının Amerika’daki kışın, Kuzey Yarımküre’deki kışın etkisiyle 31 dolarlara kadar çıktığını ama İran’ın pazara girmesiyle beraber tekrar 20 dolarlara kadar ineceğinin telaffuz edildiğini belirterek, “Bu durumun bizim de petrol ihracatçısı ülkelere yapmış olduğumuz ihracatı etkilemesi beklenmekte” dedi.

    ASO’nun Ocak ayı olağan meclis toplantısı yapıldı. Meclis toplantısında gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendiren ASO Başkanı Nurettin Özdebir vefat eden Mustafa Koç ve Nihat Özdemir’in eşi Gülseren Özdemir’e Allah’tan rahmet dileyerek sözlerine başladı. Özdebir, “2015 yılı dünya büyümesinin 3,1 olacağını tahmin eden IMF, 2016 yılı 3,6 olarak tahmin etmişti, bunu 3,4’e revize etti. Bu indirim özellikle emtia üreticisi ülkelerin, Brezilya, Rusya ve Suudi Arabistan’ın büyüme tahminlerinin düşürülmesinden kaynaklanıyor. Görüldüğü gibi büyüme tahmininin düşürülmesinde petrol fiyatlarındaki düşüşün petrol ihracatçısı ülkelerin büyümeleri üzerindeki etkisi önemli rol oynamaktadır. IMF, 2015’te yüzde 47 düşen petrol fiyatlarının 2016’da yüzde 17 daha düşeceğini tahmin etmekte. Bir ara biliyorsunuz 27 dolara kadar düşmüştü, bugün işte hava şartlarının, Amerika’daki kışın, Kuzey Yarımküredeki kışın etkisiyle 31 dolarlara kadar çıktı, ama İran’ın pazara girmesiyle beraber tekrar bu fiyatların aşağıya, hatta 20 dolarlara kadar ineceği telaffuz ediliyor. Bu durum bizim de petrol ihracatçısı ülkelere yapmış olduğumuz ihracatı etkilemesi beklenmekte” ifadesini kullandı.

    “Dünya Bankası’nda geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin 2015 yılı ekonomik büyümesini revize ederek yüzde 3,2’den 4,2’ye yükseltti” diyen Özdebir şöyle devam etti:

    “Yılbaşında Türkiye’nin 2015 yılında en fazla yüzde 3 büyüyeceğini iddia edenlerin bu öngörüleri doğru çıkmadı. Özellikle 3. çeyrekteki ekonomik büyümenin yüzde 4 olması, bu beraberinde 4. çeyrekte iyi bir büyümenin beklenmesiyle beraber 2015 yılı büyümesi 3,5 ile 4,5 arasında gerçekleşmesi beklenmekte. Bu büyüme, işsizlikte anlamlı bir düşüşe yol açamayacağı için yetersiz görülebilir. Ancak, küresel ekonomide ivme kaybeden büyüme, en önemli ihracat pazarlarımızdan olan Avrupa Birliği’nde ekonomik canlanmanın yeterli güce kavuşamaması ve bölgemizdeki jeopolitik sorunlar düşünülürse bu büyüme küçümsenemez. Bunun yanı sıra Dünya Bankası 2016 ve 2017 yılları için büyüme tahmini ise 3,5. Bu büyüme, Orta Vadeli Program’daki yüzde 4,5 ve yüzde 5’lik öngörülerin oldukça altında Türkiye için Dünya Bankası’nın yapmış olduğu o tahmin. Büyümenin bizce kaygı veren tarafı sanayi üretimindeki sınırlı artıştır. 2015’in ilk 11 ayında toplam sanayi üretimindeki artış yüzde 3,2, imalat sanayisindeki artış ise 3,8 olmuştur. Bu büyüme rakamları ekonomik büyümenin gerisinde kalmıştır. Sanayi ve ekonomik büyümenin lokomotifi olmazsa, o ekonomik büyümeyi sağlıklı olarak değerlendirmek mümkün değildir. “

    2015 yılı enflasyonunun yılbaşındaki beklentilerin üzerinde yüzde 8,81 olarak gerçekleştiğini kaydeden Özdebir, şunları söyledi:

    “Böylelikle Merkez Bankası yine enflasyon hedefini tutturamadı. Son yıllarda yüksek seyreden enflasyonun şirketlerimiz üzerindeki olumsuz etkilerini telafi edecek tedbirlerin alınması gerekmektedir. Ülkemizde enflasyon muhasebesi içinde bulunulan yıl dahil olmak üzere son üç yılın kümülatif toptan eşya fiyatları enflasyonu yüzde 100’ün ve içinde bulunulan yılın enflasyonu yüzde 10’un üzerinde olması şartıyla uygulanabilmektedir. Toptan eşya fiyatlarında son üç yılın kümülatif enflasyonu yüzde 20’nin altındadır. Merkez Bankası 2016’da yıllık enflasyonu yüzde 7,5’a düşürmeyi hedeflemektedir. Ancak, bozulan enflasyon beklentileri nedeniyle bu hedefi tutturmak zorlaşmış, iki haneli enflasyon riski ortaya çıkmıştır. Dün Merkez Bankası Enflasyon Raporu açıkladı. Bu raporda da Ocak ayında iki haneli bir enflasyon gerçekleşebileceği, ama yıl sonuna doğru hedefi tutturabilecekleri doğrultusunda bir açıklama yaptılar. Enflasyon, özellikle birikimli enflasyon şirketlerimizin mali tablolarını bozarak şirketin mali durumu hakkında yanlış resim vermektedir. Ayrıca, vergiler de enflasyona göre her yıl ayarlandığı için enflasyon şirketlerimizin üzerindeki vergi yükünü de artırmaktadır. İç ve dış talebin zayıf olması ve yüksek rekabet nedeniyle ürün fiyat artışları enflasyonun gerisinde kalarak şirket kârlarını eritmektedir. Ayrıca, enflasyon muhasebesi uygulamasındaki kısıtlar şirket varlıklarının da mali tablolarda gerçek değeriyle yansıtılmasını engellemekte, bu ise bankalardan kredi almak isteyen şirketlerin yeterli teminat gösterememesine neden olmaktadır. Bugün piyasada en çok yaşanan sıkıntılardan bir tanesi, bankalardan kredi kullanmak isteyen işletmelerimizin yeterli teminatının olmaması. Evet, yani yüzde 30’lu, yüzde 40’lı, hatta yüzde 100’ü aşan enflasyonları yaşadığımız dönemde işte üç yılın kümülatif toplamının yüzde 100 olması, son içinde bulunulan yılın enflasyonunun yüzde 10’un üzerinde olması şartıyla uygulanabilecek olan bir enflasyon muhasebesi, enflasyon düzeltmesi belki mantıklıydı. Ancak şu anda içinde bulunduğumuz konjonktür itibariyle sektörler olarak, imalat sanayindeki sektörler olarak baktığımız an en yükseğinin 5-6 civarında ortalama olarak kar ettiği, buna karşılık enflasyonun bu sene 8.81’le kapattığımız dönemde o şirketlerin varlıkları üzerindeki enflasyonun eritici etkisiyle beraber şirket bilançoları bozulmakta. Yani eskiden yüzde 30, yüzde 40, yüzde 50 enflasyon vardı, ama o enflasyonun üzerinde de şirket karlılıkları vardı. Şimdi bu denge tersine dönmüş bir durumda. Evet, o günlere göre çok düşük bir enflasyonumuz var, ama o günlere göre çok daha ufak karlarla işletmelerimiz de hayatını idame ettirmek durumunda. Bu şartlar altında bu enflasyon muhasebesiyle ilgili durumun tekrar gözden geçirilmesi ve enflasyonla ilgili bu düzeltmeleri özellikle şirketlerin aktifindeki malların değer kaybını engelleyecek şekilde varlıklarındaki erozyonu düzeltecek şekilde şirketlerinin gerçek durumlarını gösterecek bir muhasebe sistemine acilen kavuşturulması ve bunun yolunun açılması gerekir. “

    Özdebir, küresel sermaye hareketlerini izleyen Uluslararası Finans Enstitüsü 2016 tahminlerini açıkladığını ifade ederek şunları dedi:

    “Geçen yıl gelişen 30 ülkeden, 676 milyar doları Çin’den olmak üzere 735 milyar dolarlık net sermaye çıkışı gerçekleşti. Son üç yılda gelişen ülkelerden çıkan sermaye miktarı ise 1,3 trilyon dolara çok yaklaştı. Bu yıl ise 448 milyar dolar daha gelişen ülkelerden sermayenin çıkması bekleniyor. Gelişen ülkelerden yabancı sermaye çıkışları bu ülkelerde likidite imkanlarının daralması anlamına geliyor. Böyle bir ortamda gelişen ülke paraları değer kaybedecektir. Yabancı sermaye girişlerindeki azalma, gelişen ülkeleri kendi imkanlarıyla büyümeye zorlamaktadır. Bu durum Türkiye için de geçerlidir. 2015 yılının ilk 11 ayında Türkiye’den 10,7 milyar dolar yabancı sermaye çıkışı yaşandı. Bu durum 2016 yılında da devam etmesi mümkün gözükmektedir. Bu durumda ekonomik büyümeyi sürdürebilmek için yerli kaynaklarımıza yönelmek ve iç tasarrufları artırmak gerekecektir. İç tasarrufu artırmak için tabii gelirlerin artması gerekir, harcanabilir gelirin artması gerekecek ki buradan tasarruf yapılabilsin. Bir de, zorunlu tasarruflar var, bunlarla ilgili çeşitli öneriler Ankara Sanayi Odası daha önce yaptı. Bunların en başında, en önemlilerinden bir tanesi Kıdem Tazminatı Fonu’ydu, o da bir tasarruf aracı. Sigortacılık sisteminin gelişmesi, tasarrufların artmasına olumlu etkide bulunan kalemlerden bir tanesi. Tabii taşıt sigortalarındaki zorunlu trafik sigortasındaki gibi vurup da öldürmemek de lazım, orada kamuoyundan ciddi tepkiler gelmekte. Diğer bir tasarruf aracı da, daha önceki yıllarda da gündeme getirmekte olduğumuz, özellikle dayanıklı tüketim malları ve sanayi mallarını da bunun içerisine dahil edebiliriz, yatırım mallarını da dahil edebiliriz, ürün sigortası sistemi. Tüketiciyi koruyacak, üreticiyi de tüketiciyle karşı karşıya getirmeyecek, arada bir profesyonelin bulunduğu, aynı zamanda da kalitesiz üretimin sigorta edilmemesi veya sigorta priminin yüksek olarak hesaplanması nedeniyle kalitedeki haksız rekabeti de önleyecek bir önerimiz vardı. Ümit ediyorum ki bu öneriler hayata geçirilirse, ciddi anlamda bir tasarruf imkanı da ortaya çıkacaktır. “

    Dünya Ekonomik Forumu ile ilgili de değerlendirmede bulunan Özdebir şunları söyledi:

    “Her seferinde de bir veya birkaç tema seçilip ağırlıklı olarak o konular gündeme getiriliyor. Forumun bu seneki konuları arasında öne çıkan birkaç tane konu var, bunları aslında ayrı ayrı gündemler olarak belki incelememiz lazım. Bu konuyla ilgili önümüzdeki günlerde bu konunun uzmanı kişileri getirip sizlere konferanslar vermesi, bilgi aktarması açısından bir çalışma da planlıyoruz, inşallah gerçekleştiririz.

    Bu seneki konulardan bir tanesi, sanayi 4.0, endüstri 4.0 veya sanayi 4.0 oldu. Dünyada yeni bir sanayi devrimi yaşanıyor. Bu devrime “Sanayi 4.0” deniyor. Bu devrim, değer zinciri organizasyonunda kullanılmaya başlanan yeni teknolojileri ve yeni kavramları anlatmak için kullanılıyor. Sanayi 4.0’da bilgisayarlar internet üzerinden birbirine bağlanarak akıllı fabrikaların oluşturulmasını hedefliyor. Bu akıllı fabrikalarda bilgisayarlar üretim süreçlerini sürekli denetliyorlar, makinaların bakım ve onarımlarını programlıyorlar ve düzenliyorlar. Bilgisayarlar, satış yerlerindeki diğer bilgisayarlar ile kurdukları iletişim sayesinde yeni siparişlere göre üretim miktarını ayarlıyor ve fabrikadaki insanların aldıkları kararların uygunluğunu denetleyerek gerekirse uyarılarda bulunuyorlar. Birbirleriyle bağlananlar sadece fabrikalar da değil, evler, arabalar, hastanelerdeki bilgisayarlar da internet üzerinden birbirleriyle sürekli iletişim içinde insanlara yardımcı oluyor, karar alma süreçlerini kontrol ediyorlar. Bütün bu gelişmelerin bizleri doğrudan ilgilendirmeyeceği ve etkilemeyeceğini düşünmek büyük bir hata olur. Çünkü geleceğin sanayisi Sanayi 4.0 ile şekilleniyor ve geleceğin kuralları şu anda oluşturuluyor. Sanayi 4.0 sadece büyük şirketleri değil KOBİ’leri de yakından ilgilendiriyor. Çünkü bilgisayarlar karar alma süreçlerinde insanın yerini aldıkça, zaman kaybı ve hata yapma olasılığı azalıyor, verimlilik artarken inovasyon süreçleri kısalıyor, maliyetlerde de büyük düşüşler sağlanıyor. Bizim bu gelişmeleri yakından izlememiz ve Sanayi 4.0 devrimini kaçırmamamız gerekiyor. Hükümetin açıkladığı Ar-Ge tasarısı bu yönde atılmış olumlu bir adımdır. Yasa tasarısıyla Ar-Ge merkezleri, tasarım merkezleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve ihtisas teknoloji geliştirme bölgelerindeki firmalara yeni teşvikler getiriliyor. Bunlar olumlu şeyler. Ancak, bu yeni sanayi devriminin dışında kalmamak için yapmamız gereken en önemli konu, bilgisayar eğitimine ağırlık vermek ve çok ufak yaşlardan itibaren çocuklarımıza ufak tefek programlar yapabilmeyi, kod yazabilmeyi öğretmemiz lazım. Bu konuda gecikmeden tedbirler alınması gerekir. Milli Eğitim Bakanlığı’mız da bu konuda çalışıyor, ama bu gelişmiş ülkelerde bakıyoruz daha anaokulundaki çocuklara ufak oyunlar yazmayı öğretiyorlar. Bilgisayarı sadece bir sosyal iletişim aracı olmaktan ziyade bir iş yapma aracı olarak kullanabilmeyi onlara öğretiyorlar ve gelecek nesilleri de buna göre yetiştiriyorlar.”

  • CHP İl Başkanları Toplantısında Kurultay İçin ’Çarşaf Liste’ Önerildi

    CHP Ankara İl Başkanı Adnan Keskin, “Kurultay PM’nin oluşması gereken PM’nin oluşmasına daha kolaylık sağlayan, daha kaliteli, daha hizmet edebilir, daha çalışabilir PM için il başkanlarımızın şuan ki ortak görüşleri çarşaf liste olma konusundadır” dedi.

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu hafta sonu Ankara Arena Spor Salonu’nda gerçekleşecek olan kurultay hazırlıkları çerçevesinde Genel Merkez’de düzenlenen İl Başkanları toplantısına katıldı. Yaklaşık 2,5 saat süren toplantı sonrasında CHP İl Başkanları bir basın açıklaması yaptı. 81 il başkanı adına açıklama yapan CHP Ankara İl Başkanı Adnan Keskin, şunları kaydetti:

    “Bu hafta cumartesi-pazar günü Ankara’da 35. Olağan Kurultayımız yapılacak. Bununla ilgili Sayın Genel Başkanımızın daveti üzerine 81 ilimizin il başkanları genel merkezimizde toplantıya katıldık. Bu toplantı neticesinde kurultayımızla ilgili bilgi alışverişinde bulunduk. Sayın Genel Başkanımızın çalışmalarıyla ilgili bütün il başkanlarımızla beraber çalışmalarına destek verdiğimizi Sayın Genel Başkanımıza özellikle seçim dönemlerinde göstermiş oldukları büyük performanstan dolayı kendilerine teşekkür ettik. Kurultayla ilgili görüşlerimizi bildirdik. Bütün il başkanlarımız kendi görüşlerini bizzat sayın genel başkanımıza ilettiler. Bu hafta sonu yapılacak kurultayımızın büyük bir coşku, demokrasi ve kardeşlik havası içerisinde geçeceğine inanıyoruz. Bütün il başkanlarımız buna destek verecekler. İl başkanlarımız ve kurultay delegelerimiz Ankara’ya gelmeye başladılar. Toplantılarımız devam ediyor. Önümüzdeki dönem CHP’yi temsil edecek ve CHP Parti Meclisi’ni oluşturacak arkadaşlarımızla ilgili görüşlerimizi ilettik sayın genel başkanımıza. Bu arkadaşlarımızın nasıl olması gerektiği bölgelere göre dağılımı nasıl olması gerektiği konusunda görüşlerimizi bildirdik. Bu konuyla ilgili sayın genel başkanımızın da düşüncelerini il başkanı olarak aldık.”

    “İL BAŞKANLARIMIZIN ŞUAN Kİ ORTAK GÖRÜŞLERİ ÇARŞAF LİSTE OLMA KONUSUNDADIR”

    Bir gazetecinin kurultayda blok listemi mi çarşaf liste mi olacağı sorusuna CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, “Bizim CHP’nin tüzüğü çarşaf listedir. Aksi bir önerge olmadığı sürece bizim yarın ki kurultaya gidiş şeklimiz çarşaf listedir. Partinin tüzüğünde çarşaf liste yazıyor” yanıtını verdi.

    Ankara İl Başkanı Keskin ise, “İl kongrelerinde blok liste olan illerimiz oldu. Ama şöyle blok liste olan illerimiz oldu. Adaylarımız karşılıklı olarak blok liste konusunda anlaştılar ve blok listelerimiz oluştu. Fakat burası kurultay. Kurultay PM’nin oluşması gereken PM’nin oluşmasına daha kolaylık sağlayan, daha kaliteli, daha hizmet edebilir, daha çalışabilir PM için il başkanlarımızın şuan ki ortak görüşleri çarşaf liste olma konusundadır” ifadelerini kullandı.

    “KURULTAYDA DİVAN BAŞKANI OLARAK OY BİRLİĞİYLE SAYIN MURAT KARAYALÇIN ÖNERİLDİ”

    Kurultayda divan başkanlığı için eski İl Başkanı Murat Karayalçın’ın önerilmesiyle ilgili soru üzerine İzmir İl Başkanı Alaattin Yüksel, şu değerlendirmede bulundu:

    “Kurultayda divan başkanı olarak oy birliğiyle Sayın Murat Karayalçın önerildi. Genel başkanımızın da önerisiydi. Öyle bir süreçte CHP kurultayı oluyor ki hem coğrafyamız itibariyle, Türkiye’nin yanlış politikaları nedeniyle Ortadoğu’da başta Suriye’de başlamak üzere iç savaşların tetiklendiği bunda bizimde Türkiye olarak önemli sorumluluğum oldu. Hala yanlış politikalarla bu tetikleniyor. Bütün Türkiye’nin gözleri bizim bu kurultayın üstünde diye düşünüyoruz. Genel başkanımız şunu söyledi; “PM’yi isteyenler oraya kartvizit için değil, kariyer planlaması için değil gerçekten bunu algılayabilen ve bu davanın insanı olmak isteyen tekrar CHP büyük bir çalışmayla Türkiye’de harekete geçerek, yeniden Türkiye’yi kendi iktidarında özgürlüğün, kardeşliğin ve barışın ülkesine dönüştürme hedefine odaklı yeni genç kadın ağırlıklı vizyoner arkadaşlarımızdan ve bu davaya inanmış arkadaşlarımızdan PM’ye önerin. Biz il başkanları olarak buna dikkat edeceğiz.”

    “BİZ ÇALIŞMALARINDAN MEMNUN OLDUĞUMUZU İLETTİK”

    “81 il başkanı da Kılıçdaroğlu’na destek verecek mi?” sorusu üzerine Keskin, “Bir seçimli kurultaya gidiyoruz. Seçimli kurultayda başka adaylarımızda olabilir. O nedenle il başkanlarının Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasında olduğu ve desteklendiği herkes tarafından bilinmektedir. Ancak bunu il başkanları olarak bizim kurultay öncesi il başkanları olarak deklare etmemiz pek uygun görülmüyor. Genel başkanımızda bu konudan rahatsız. Ancak sayın genel başkan böyle bir deklarasyon yapmamızı istemiyor zaten. Biz çalışmalarından memnun olduğumuzu ilettik. Keşke CHP ‘nin her il, ilçe başkanı, her milletvekili, her ferdi Sayın genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu kadar çalışabilse ve partiye emek verebilse diye düşünüyoruz” diye konuştu.

    Kılıçdaroğlu’nun PM için il başkanlarından 5 isim istediği hatırlatılarak, ortak isim olup olmadığının sorulması üzerine Canpolat, “CHP örgütü birlikte kol kola Türkiye’yi önümüzdeki süreçte iktidara taşıyabilecek bir kongreye hazırlıyoruz. Bu kongrede CHP’nin bütün illerinin önerileri genel başkanımız tarafından alındı. Ortak isimler ağırlıklı olarak PM’ye önerilecek dışarıda partiye katkı sunacak arkadaşlarımızda olacak. CHP birlik, beraberlik içinde kurultaya gidiyor. Bu kurultay CHP’nin iktidar önünü açan bir kurultaya dönüşecektir” dedi.

  • Dikili’deki ÇED Toplantısında Arbede

    İzmir’in Dikili ilçesinde bulunan maden ocaklarının kapasitesinin artırılması için yapılan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) toplantısında, maden işçileri çevrecilerin toplantıya katılımına izin vermeyince arbede çıktı.

    Koza Holding’e bağlı bazı şirketlerin kayyuma devredilmesinin ardından, şirket Dikili ilçesindeki Çukuralan Mahallesi’nde bulunan maden ocaklarında kapasite artırımına gitti. Şirketin bu kararın almasının ardından Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) toplantısı ise mahalledeki bir kahvehanede yapıldı. Toplantıya, İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ve bakanlık görevlilerinin yanı sıra, Koza altın madeni çalışanları, Bergama, Dikili, Çandarlı’dan çevre platformları ve bölgedeki vatandaşlar katıldı.

    MADEN ÇALIŞANLARI KAHVEHANE KAPISINI KAPATTI

    Yoğun yağmur altında toplanan onlarca maden çalışanı toplantının sonucunu merak edip kahve önüne yığıldı. Yığılma nedeniyle bazı çevrecilerde içeriye girmek istedi ancak çalışanlar izin vermedi. Bu durum sinirleri biranda gerdi. İçeriye giremeyen çevrecilerle maden çalışanları arasında arbede çıktı. Bazı görevliler arbedeye müdahale ederek işçilerle çevrecileri ayırdı. Bir kısım vatandaş ise kendilerine maden çalışanlarınca dirsek atıldığını öne sürdü.

    Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, maden çalışanları tarafından toplantıya alınmadıklarını iddia etti. Engel, “Bugün burada adeta maden çalışanlarına etten duvar ördürülerek halkın katılımı engellenmiştir. Burada yapılan toplantı yasal değildir. Yasanın bu konuda hükmü çok açıktır. Burada halk biziz. Çalışanları getirerek önümüze etten duvar örerek, bizleri konuşturmayarak, söz hakkı vermeyerek yapılan toplantı yasal değildir. Gerekli itirazlarımızı yapacağız. Burada asıl tehlike kapasite üç katına çıkıyor. Ovacıkta bunu karşılayacak atık havuzu yok. İkincisi doldu. Üçüncüsünü açmak istiyorlar. Üçüncü atık barajı yöredeki tarımın, seracılığın ve UNESCO Dünya Mirası’na giren Bergama’ya bir yıkımdır. Görünen odur ki masanın her iki tarafında hükümet yetkilileri vardır. Yapılan yasa hükmüne aykırıdır; çünkü bizler konuşturulmadık” dedi.

    Şirket, maden faaliyete geçtikten sonra 2010 ve 2011 yılında iki ayrı kapasite artırımına gitmiş, her iki kapasite artırımı da bakanlık tarafından onaylanmıştı.

  • 2016 Yılının İlk AK Parti Grup Toplantısı’nda ’Yeni Anayasa’ Vurgusu

    Başbakan Ahmet Davutoğlu, yamalı bohça gibi değil, bütünlüklü bir perspektifle hazırlanmış ve millet iradesine sunulmuş, millet iradesinin tecelli ettiği bu aziz Meclis tarafından sivil ortamda hazırlanmış bir Anayasa istediklerini söyledi.

    Başbakan Ahmet Davutoğlu partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, yeni Anayasa vurgusunda bulundu. “Türkiye, geçmişi değil geleceği, geçmişi değil geleceği yaşaması, geleceğe hazırlanması gereken bir ülke. Yapıcı katkı vermeye hazır her partiyle, her kesimle işbirliği yapacağız ve Türkiye’nin meselelerini çözmeye yoğunlaşacağız” diye konuştu.

    Türkiye’nin yıllardır konuşulan ana meselelerinin başında yeni Anayasa sorunu geldiğini belirten Davutoğlu, “1982 Anayasası yürürlüğe girdiği günden bu yana sürekli tartışıldı, tartışılıyor. Artık tüm toplumsal kesimler, tüm siyasi partiler bu Anayasa’nın Türkiye’ye dar geldiğini, Türkiye’nin daha kuşatıcı ve özgürlükçü bir Anayasa’ya ihtiyacı olduğunu ifade ediyor. Biz 12 Eylül Darbesi’nin yaşamış nesiller olarak her şeyden önce 12 Eylül Anayasası’nın yapılış biçimine, o anayasaya giden sürece, o süreç içinde yapılan zulümlere karşı hep sesimizi yükselttik, bundan sonra da yükseltmeye devam edeceğiz” dedi.

    Başbakan Davutoğlu, Anayasanın değişmesini her kesimin sürekli dile getirdiğini söyleyerek, “Milletimiz yıllardır siyaset kurumundan bu yönde adım atmasını bekliyor. Yeni dönem bu beklentilerin en üst düzeye çıktığı, yeni Anayasa’nın artık daha fazla geciktirilemeyeceği bir dönem. Biz AK Parti’nin kuruluşundan bu yana Türkiye’nin bir Anayasa, bir sistem sorunu olduğunu, bunun da ötesinde bir anlayış ve zihniyet sorunu olduğunu ifade ediyoruz. 2002’den bu yana Anayasa’dan kaynaklanan zaafları gidermek için birçok adım attık. Gerek kanuni düzenlemeler gerekse de mevzuat düzeyinde onlarca düzenleme hükümetimiz döneminde yapıldı. Bu düzenlemelerin tamamında özgürlüğü esas alan, millete hizmeti esas alan bir perspektifi hayata geçirmeye gayret sart ettik. Türkiye’nin yeni ortaya çıkan ihtiyaçlarını karşılamak için doğrudan 1982 Anayasası’nda da birçok değişiklik yaptık. Ama tabiyatıyla bu değişiklikler bütüncül bir perspektife sahip olmaktan uzaktı” ifadelerini kullandı.

    “ÖYLE BİR ANAYASA İSTİYORUZ Kİ ÜSTÜNDE DARBE GÖLGESİ OLMASIN”

    Türkiye’nin aradan geçen bunca yılda anayasa değişikliğini yapmasının artık bir ihtiyacın ötesine geçerek bir zorunluluk halini aldığına dikkat çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:

    “Biz yamalı bohça gibi değil bütünlüklü bir perspektifle hazırlanmış ve millet iradesine sunulmuş, millet iradesinin tecelli ettiği bu aziz Meclis tarafından sivil ortamda hazırlanmış bir Anayasa istiyoruz. Öyle bir anayasa istiyoruz ki üstünde darbe gölgesi olmasın. Öyle bir anayasa istiyoruz ki bir devlet otoritesini tesis eden ama vatandaşın ve insanların hak ve hürriyetlerini gözardı eden bir anlayış olmasın. Öyle bir anayasa istiyoruz ki 20-30 yıl sonra değil, birkaç yıl sonra değil asırlar geçse bile eskimesin ve ihtiyaçlara cevap teşkil etsin. Öyle bir Anayasa istiyoruz ki insan onurunu esas alsın ve tarihimizin derin siyasi irfanından geleceğin büyük hedeflerine yürüyecek şartları oluşturabilsin. Biz geleceğin Türkiyesi’ni inşa edecek olan ortak siyasal aklın eseri olacak bir anayasa istiyoruz. Biz Türkiye’nin siyasi ve ekonomik kazanımlarıyla uyumlu, Türkiye’ye yakışan bir Anayasa istiyoruz. Bildiğiniz gibi bu konuda geçmişte Meclis çatısı altında AK Parti öncülüğünde ya da Meclis Başkanlığı öncülüğünde bazı çalışmalar yapılmıştı. Maalesef o günkü şartlar içinde bu çalışmalar istenilen neticeye ulaşmadı. Kimileri siyaset olarak ’Bu Meclis Anayasa yapamaz’ diyerek Türkiye’nin sorunlarını çözümsüz bırakmayı tercih ettiler. Kimileri de 1982 Anayasası’nın zihinsel ve ideolojik kodlarından kendilerini koparamadılar, ayıramadılar. Çeşitli nedenlerle akamete uğrasa da şu çok açık ki Türkiye’nin yeni Anayasa’ya olan ihtiyacı ortadan kalkmadı. 1982 Anayasası, milleti değil kısıtlayıcı bir devletçiliği merkeze alan, özgürlükleri genişletmeyi değil kısıtlamayı arzu eden bir zihniyetin eseridir. Türkiye’nin tüm toplumsal kesimlerini kuşatmak, Türkiye’nin sorunlarını çözmek yerine yeni sorunlar üreten bir darbe anayasasıdır. 1982 Anayasası, darbe yönetiminin yani demokratik bakımdan sağlıksız bir dönemin ürünüdür.”

    “BU ANAYASA ÜLKEMİZİN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAKTAN UZAK”

    Türkiye’nin yıllar içinde önemli değişimler geçirdiğini hem ülkenin hem de insanların ihtiyaçlarının farklılaştığını dile getirerek şunları kaydetti:

    “Zihniyet sorununu bir kenara bıraksak bile ki bırakamayız, bu haliyle bu anayasa ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Bu metnin ruhu da lafzı da eskidir ve Türkiye’yi kuşatmamaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin yeni Anayasa’ya olan ihtiyacı artık tartışılması anlamsız bir konudur. Konuşulması gereken, tartışılması gereken husus, bu anayasanın hangi ilkeler ve değerler üzerinde inşa edileceğidir. Biz hükümet olarak 1 Kasım sonrasında ortaya çıkan siyasi tabloyu bir fırsat olarak görüyoruz. Gerek seçime katılım oranı gerekse Meclis çatısı altındaki temsil oranı Türkiye’nin yeni Anayasa yapmasına imkan veriyor. Türkiye’nin yeni Anayasa’ya olan ihtiyacı daha fazla ertelenemez. Bunun siyasi sorumluluğundan hiç kimse, hiçbirimiz kaçamayız. En başta AK Parti olarak, iktidar partisi olarak biz bu görevden kaçmıyoruz, bu görevin gereğini yapmak için derhal harekete geçmeye karar verdik. 1 Kasım’a giden süreçte milletimize verdiğimiz söz doğrultusunda hareket etmek durumundayız. Ancak aynı sorumluluk, aynı görev diğer partilerin de omuzlarındadır. Bu bizim Türkiye’ye borcumuzdur. Milletimiz bunu bütün partilerden bekliyor. İlk günden beri söylüyoruz, biz bu konuda tüm partilerimizin sorumluluk ve uzlaşma temelinde adım atmasını ve birlikte bir gayret göstermesini çok önemsiyoruz.”

    “YENİ ANAYASA POLEMİKLERE KURBAN EDİLEMEYECEK KADAR ÖNEMLİ BİR KONU”

    Bu doğrultuda geçtiğimiz hafta ilk adımların atıldığını vurgulayan Davutoğlu, yeni Anayasa kapsamında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yle görüşmesinin detaylarını ilk kez paylaştı.

    “Bizim açımızdan yeni Anayasa’ya olan ihtiyacı polemiklere, küçük hesaplara ve şahsi bir takım yorumlara kurban edilemeyecek kadar önemli bir konudur” diye Davutoğlu, şunları söyledi:

    “Bu çerçevede milletimizin beklediği yeni Anayasa sürecini başlatmak üzere Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli ile görüşmek üzere randevu talebinde bulunduk. Liderlerle gerçekleştirdiğimiz görüşmeler görüşme gündemlerimizin dışında sembolik olarak da bir anlam taşıyor. İktidar-muhalefet ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturmasına katkıda bulunmak üzere görevi üstlenen Başbakan’ın muhalefet liderleriyle görüşmesine ilişkin bir gelenek başlatmak istiyoruz. Her iki liderle de yaptığım görüşmeye girerken, gündeme girmeden önce bu hususu kendileriyle paylaştım. Bu ziyaretlerimin gündem dışında özellikle de yeni bir geleneği başlatma amacına matuf olduğunu ifade ettim. İktidar en kısa sürede en fazla hizmeti yapmakla yükümlüdür. Muhalefet, denetim hakkını kullanmakla birlikte bu icraatın önünde engel oluşturmadan bu denetim hakkını kullanmakla yükümlüdür. Biz onların denetim ve eleştiri hakkına saygı duyarız. Onların da bizim bir an önce en etkin icraat yapma irademize aynı ölçüde saygı duymasını bekleriz. Eğer bundan sonra şimdi başlattığımız bu gelenek devam ederse yani göreve başlayan hükümetin Başbakanı muhalefetle oturup 4 yıllık perspektifini, önündeki temel hedeflerini, daha Meclis ortamı yeni yeni oluşurken paylaşırsa muhalefet beklentilerini dile getirirse ve önümüzdeki 4 yılın ilişki biçimi liderler düzeyinde doğru bir zemine oturtulursa eminim Meclis Genel Kurulu’nda çok daha medeni, çok daha zarif, siyasi nezakete uygun bir atmosfer oluşur. Bizim liderler olarak görevimiz, kendi gruplarımıza bu anlamda demokratik olgunluk içinde karşılıklı görüşlerin dile getirilmesini sağlamak ama asla bu Meclis’in çatısına uygun düşmeyen ifadelerin, gerilimlerin bu ortamda yaşanmasına izin vermemektir. Ümit ederim ki bundan sonra da Türkiye’de bu gelenek devam eder ve iktidar partisinin Başbakanı, muhalefet partileriyle görüşme iradesini sürdürdükçe muhalefet partilerinden de olumlu tepkiler gelir. Liderler de bu adımımıza, bu randevu talebimize siyasi nezakete uygun olarak olumlu karşılık verdiler ve bu çerçevede ilk görüşmelerimizi yaptık.”

    “KAPILARIMIZIN BİRBİRİNE AÇIK OLMASI KONUSUNDA MUTABIK KALDIK”

    Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile yaptığı görüşmelerde mutabık kalınan hususları aktaran Davutoğlu, şunları söyledi:

    “Mutabık kaldığımız bir husus, gerekli gördüğümüzde ve her zaman kapılarımızın birbirine açık olmasıdır. Olumlu yaklaşımlarından dolayı kendilerine bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli ile yaptığımız ve olumlu geçen görüşmelerde bir ilk adım olarak üç noktada uzlaşıya vardık. Bunların ilki, Anayasa yapımı sürecinde nasıl bir yöntem izleneceği konusudur. Bir Uzlaşma Komisyonu kurulması ve Anayasa yazım sürecinin bu komisyon tarafından işletilmesi konusunda mutabık kaldık. Bu görüşmelerimizden bu anlamda muhteva olarak, Anayasanın muhtevası itibarıyla çıkan en olumlu sonuçlardan biri de üç liderin, her birimizin 12 Eylül Anayasası’ndan memnun olmadığımızı ifade etmemizdir. Yeni bir Anayasa’ya duyulan ihtiyaç da liderler arasında kabul görmüştür. Bu önemli bir başlangıç noktasıdır. Yine bu görüşmelerden çıkan ikinci uzlaşma alanı, Meclis İç Tüzük değişikliği ile geçen dönemde kurulan komisyonun çalışmalarına devam etmesi oldu. Üçüncü uzlaşma noktamız ise Avrupa Birliği (AB) uyum süreci, özellikle vize muafiyeti çerçevesinde getirdiğimiz reform paketlerinde ortak hareket edilebilmesidir. Bu anlamda kaybedilecek hiç vaktimiz yok. Bu çerçevede ilk olarak gündeme alacağımız vize muafiyeti paketi konusunda muhalefetin bu görüşmelerde dile getirdiği desteği Meclis Genel Kurulu’nda ve komisyonlarda göstermesini bekliyoruz. Çünkü 31 Mart’a kadar bu paketlerin geçmesi halinde inşallah Temmuz ayında pilot uygulama, Ekim ayında da vize muafiyetine geçiş ile vatandaşlarımızın Avrupa’ya vizesiz geçme dönemi başlayacak. Bu bizim için 2016 yılını taçlandıran bir gelişme olacak.”

    “BAŞBAKAN DAVUTOĞLU, YARIN MECLİS BAŞKANI’YLA GÖRÜŞECEK”

    Başbakan Davutoğlu, yeni Anayasa çalışmalarına ilişkin yarın Meclis Başkanı İsmail Kahraman ile görüşeceğini açıkladı. Davutoğlu, “Yeni Anayasa sürecini başlatmak üzere liderlerle gerçekleştirdiğimiz görüşmelerin ardından inşallah yarın Meclis Başkanımızla görüşerek gerçekleştirdiğimiz görüşmelerle ilgili bilgi ve izlenimi paylaşacak ve bundan sonraki sürece Meclis zemininde öncülük etmesini rica edeceğim. Bu ulaşılan mutabakat sonrasında artık mesele TBMM sathı mahallindedir ve Sayın Meclis Başkanımızın dirayetli yönetimiyle en kısa sürede komisyonun oluşması ve çalışmalara derhal başlanması konusunda da uygun ortam oluşmuş bulunmaktadır. Elbette farklı görüşler olacak ama burada önemli olan Türkiye’nin yararını gözetmektir. Anayasa esasen bir mutabakat meselesidir. Toplumun genelinin mutabık olmadığı bir anayasadan ülke ihtiyaçlarına cevap üretebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla en geniş mutabakatın sağlanacağı, ortak zemini oluşturabilmek için ısrarlı olacağız. Bu görüşmelerde esas olarak yeni Anayasa’ya nasıl baktığımızı da ifade etme imkanı buldum” ifadelerini kullandı.

  • Eğitim Bir-sen Üyeleri Dayanışma Toplantısında Bir Araya Geldi

    Eğitim Bir-Sen Çelikhan İlçe Başkanlığı tarafından düzenlenen dayanışma toplantısında Eğitim Bir-Sen üyeleri bir araya geldi.

    Eğitim Bir-Sen Çelikhan İlçe Başkanlığı tarafından Çelikhan Anadolu İmam Hatip Lisesi Konferans Salonunda düzenlenen toplantıya Eğitim Bir- Sen Adıyaman Şube Başkanı Ali Deniz, Malatya İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Hüseyin Söylemez, Arguvan Milli Eğitim Müdürü Özmen Düz, Genç Memur- Sen Başkan Yardımcısı Muhammed Karagöz ve Çelikhan’ da faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları katıldı.

    Düzenlenen toplantıda konuşan Eğitim Bir- Sen Adıyaman Şube Başkanı Ali Deniz, eğitimde yeni bir bakış açısına, bir yenileşmeye ihtiyaç olduğunu belirterek, “Güçlü olmayı, emeği değerli kılmak, ekmeğimizi artırmak, haklarımızı çoğaltmak, korumak noktasında yürüttüğümüz, yürüteceğimiz mücadelenin etkili sonuçlar doğurmasının aracı olarak görüyoruz. Büyümeye devam ederken, alanımızda uzmanlaşma, kurumsallaşma ve olgunlaşma süreçlerimizi de tamamlamak zorundayız. Eğitimde bir yenileşme lazım. Yapılan reformlara rağmen hâlâ değiştirilemeyen ve kronikleşen sorunların ve yapıların olduğunu görüyoruz. Bunların başında da müfredatta ve ders kitaplarında öğrencileri dünyadaki değişimlere değil, ideolojiye göre yetiştiren yönlendirmeler gelmektedir. Kimseye kendimizi beğendirmek için değil, bir ihtiyacı ortaya koyabilmek ve netice itibarıyla yaşanan sorunların giderilebilmesi için seferber olmak durumundayız. Sendika olarak bunun için çalışıyor, çaba harcıyoruz. Biz yeni bir bakış açısını ortaya koyabilmek için ülkemizde sendikal faaliyete başlamış, çalışma ve insan hayatında bir şeyleri değiştirebilmenin mücadelesine girmiş bir grup gönüldaşın yolunu ve çizgisini devam ettiren bir hareketiz. Onun için insanlığa yeni bir soluk gelecekse, bir şeyler değişecekse, bu bizlerin mücadelesi sayesinde olacaktır. İnsanlığın potansiyeli burada, Eğitim-Bir-Sen teşkilatında mevcuttur. TEOG’ sınavında başarı gösteren ilk on öğrencinin çeyrek altın ile ödüllendirildiği toplantı alanında başarı gösteren eğitim çalışanlarına plaket takdim edilmesi ile sona erdi. Toplantıya katılan eğitim çalışanları ilçemize atanan meslektaşlarımızın moral ve motivasyonlarını üst seviyeye çıkarmak, ilçemizin sosyo kültürel özelikleriyle buluşturmak gayelerimizden biridir ve bu yönüyle bu buluşma gayesine ulaşmıştır” ifadesini kullandı. Yapılan konuşmalarına ardından toplantıya katılan katılımcılara yemek ikramında bulundu.