Etiket: Tetikliyor

  • Demir Eksikliği Ve Gebelik Huzursuz Bacak Sendromunu Tetikliyor

    Turgut Özal Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Bölümü doktorlarından Yrd. Doç. Dr. Zübeyde Aytürk demir eksikliği, gebelik ve son dönem böbrek yetmezliğinin bacaklarda karıncalanma ağrı ve şiddetli hareket ettirme isteği doğuran huzursuz bacak sendromu hastalığına neden olabileceğini ifade etti.

    DEMİR EKSİKLİĞİ EN BÜYÜK FAKTÖR

    Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd.Doc.Dr. Zübeyde Aytürk, huzursuz bacak sendromu hastalığına ilişkin bilgiler verdi. Aytürk hastalığı oluşturan başlıca sebeplerin, demir eksikliği, gebelik ve son dönem böbrek yetmezliği olabileceğini söyleyerek, demir metabolizmasının bozulmasının hastalığı tetiklediğini ifade etti. Aytürk, semptomların genellikle tek bacakta rahatsızlık hissi biçiminde başladığını hastalığın şiddetli seyrettiği olgularda her iki bacak veya kalçalar, gövde, kollar hatta yüz gibi bedenin diğer bölümlerinde de rahatsızlık hissedilebileceğini söyledi.

    UYKU BOZUKLUKLARINA SEBEP OLUYOR

    Aytürk, “Bulguların sıklıkla akşam ve gece saatlerinde ortaya çıkması, bu hastalarda ciddi uyku bozukluklarına neden olmaktadır. Huzursuz bacak sendromu genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan bir hastalık olmakla birlikte tüm yaşlarda da görülebilmektedir. Kadınlarda erkeklere göre yaklaşık iki kat daha fazla görülmektedir” dedi.

    İSTİRAHAT HALİNDE BİLGİSAYAR OYUNU VE BULMACA

    Aytürk, HBS’li hastaların genellikle şikayetlerini tarif etmekte güçlük çektiklerini belirtti. Aytürk, hafif düzeyde HBS semptomları olan hastalarda öncelikle farmakolojik olmayan tedavi yöntemlerinin denenmesi gerektiğini aktardı. Aytürk, “Uyumadan önce germe egzersizleri gibi hafif-orta dereceli fiziksel aktivite, sıcak banyo işe yarayabilmektedir. Gene istirahat sırasında bilgisayar oyunu, bulmaca gibi mental aktiviteyi arttırıcı uğraşlar önerilmektedir. Ayrıca yatak odasının serin olması, rahat pijamalar kullanılması, aynı saatte uyuyup aynı saate uyanma, gündüz uyumama şeklinde düzenli bir uyku düzeninin oluşturulması gibi yöntemleri önermekteyiz” diye konuştu.

    HUZURSUZ BACAK SENDROMU TANISI NASIL KONUR?

    Huzursuz bacak sendromu tanısı konulması için bu hastalığa özel herhangi bir test bulunmadığını kaydeden Aytürk bu nedenle aşağıda belirtilen kriterlerin dikkatle sorgulanması gerektiğini kaydetti:

    “Bacaklarda anormal duyularla birlikte şiddetli hareket ettirme isteği olması, bulguların oturma ve yatma gibi istirahat durumlarında ortaya çıkması, hareket ettirmekle bulguların tamamen ya da kısmen düzelmesi, bulguların, genellikle akşam saatlerinde ya da gece kötüleşmesi gibi belirli bir özelliği olması, bu asıl tanı koydurucu özellikler dışında hastaların bazı kan tetkikleri ve polisomnografik (tüm gece uyku çalışması) incelemeleri ayrıcı tanıda yapılmaktadır.”

  • Heyecanlı Sporlar Kalp Krizini Tetikliyor

    Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ömer Göktekin, futbol gibi heyecanlı ve yarışmalı spor dallarıyla ilgilenen hastalarda kalp krizi geçirme riskinin daha yüksek olduğunu söyledi. Göktekin’e göre daha önce kalp krizi geçirmiş hastaların; hızlı yürüme, hafif koşma, bisiklete binme ve yüzme gibi spor dallarına yoğunlaşması gerekiyor.

    Bezmialem Vakıf Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ömer Göktekin, ani kalp krizleriyle ilgili yaptığı açıklamada tedavi sürecinde spor yapmanın önemine dikkat çekti. Daha öncesinde kalp krizi geçiren, ilaç kullanan veya bypass olan hastaların, mutlaka spor yapması gerektiğini belirten Ömer Göktekin, “Spor bizim tedavimizin bir parçasıdır. Ama çok sert oynanan bir futbolu spor olarak görmeyiz. Kalp krizi geçirmiş hastalara, genellikle hızlı yürüme, hafif koşma, bisiklete binme ve yüzme gibi sporları öneriyoruz. Bunların da haftada en az 3 veya 4 gün 45 dakika süreyle yapılması gerekir. Spor yaparken vücutta aşırı strese neden olan yarışmalı sporlar yapılmamalıdır. Hastanın kendini sporun heyecanına kaptırıp hızlı tempoda spor yapmaması gerekir. Bu tür durumlarda kalp krizi ve kardiyak ölüm tetiklenebilir. Kazanmak için hırslanılan sporlarda heyecan faktörü devreye girer. Heyecan kalp krizi için her zaman risk faktörüdür ve tetikleyici bir nedendir” dedi.

    RİSK FAKTÖRLERİNE DİKKAT

    Kalp krizinin risk faktörü olan hastalarda daha fazla görüldüğünü söyleyen Ömer Göktekin, “Kalp krizi, kalbi besleyen koroner damarlarda tıkanma sonucunda oluşan bir durumdur ve risk faktörü olan hastalarda daha fazla görülür. En önemli risk faktörü ise sigara içmektir. Yüksek kolesterol, ailesel yatkınlık, koroner kalp hastalığı, şeker, diyabet ve obezite gibi rahatsızlıklar ile egzersiz yapmayan hastalarda, kalp krizi diğer insanlara oranla daha fazla görünüyor. Risk faktörlerinin her biri koroner kalp hastalığına davetiye çıkarıyor. Kalp krizini tetikleyici faktörler ise, aşırı sıcak ya da soğuk, heyecan, stres ve depresyon da kalp krizini tetikleyebilir” ifadelerini kullandı.

    İKİ TÜR KALP KRİZİ

    Kalp krizi türlerinin genel anlamda iki başlık altında toplanabileceğini belirten Ömer Göktekin, “İki tür kalp krizinden söz etmemiz mümkün. Bunlardan biri risk faktörlerinin olduğu durumda, göğüs ağrısıyla kendini gösteren kalp krizidir. Tıbbi anlamda kalp krizi koroner kalp damarının akut olarak tıkanmasıdır. Diğeri ise hiçbir belirti olmadan, birden bire ortaya çıkar ve sonucunda insanlar hayatlarını kaybeder. Buna tıpta ani kardiyak ölüm denir ve aslında kalp krizi olarak da algılanmaz” dedi.

  • Yalnız Kalma Hissi İntiharı Tetikliyor

    Türkiye Psikiyatri Derneği Örgütlenme Sekreteri Psikolog Şahut Duran, son günlerde artan intihar vakalarının çoğunun yalnız kalma hissi, işsizlik ve ekonomik sorunlardan kaynaklandığına dikkat çekti. Özellikle ergenlik döneminde artan intihar vakalarının ise ailelerin tutumuyla ilgili olduğunu ifade eden Duran, bu dönemde ailelerin çok serbestçi veya baskıcı bir tutum sergilemek yerine rol model olmalarının çocuğun gelişimi açısından önemli olduğunu söyledi.

    Manisa’da son günlerde artan intihar olaylarıyla ilgili Türkiye Psikiyatri Derneği Örgütlenme Sekreteri Psikolog Şahut Duran, önemli açıklamalarda bulundu. Duran, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl 800 bin kişinin intihar ettiğini söyledi. Duran, özellikle son 10 yılda intihar edenlerin sayısının arttığına dikkat çekerek, intihar hızının kadınlara göre erkeklerde daha fazla olduğunu belirtti. Duran, “İntihar hızı kadınlara göre erkeklerde daha fazla ama Doğu ve Güneydoğu’da kadınlar daha fazla intihar ediyor. Erkeklerde 35 yaşından sonra kadınlarda ise 15-29 yaş aralığında daha fazla oluyor. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda ergenlerde bir artışın olduğu gözleniyor” dedi.

    İNTİHARA SÜRÜKLÜYOR

    İntihara sürükleyen risk faktörlerinden bahseden Duran, “İşsizlik, ekonomik sorun, yalnız kalma intiharı tetikliyor. Sosyal konumda ortaya çıkan ani değişiklikler, düşük sosyal sınıftan olma, eğitimin sınıfının düşük olması, ailede intihar öyküsünün olması, aile içi şiddet önemli etkenlerden biridir. Ruhsal anlamda baktığımızda depresyon en önemli intihar nedenidir. İntihar edenlerin yüzde 75-80’inin intihar etmeden önce depresyonda olduğu düşünülüyor. Depresyon tedavi edilebilen bir hastalık olduğuna göre aslında intiharı önleme konusunda depresyonu tedavi etmenin çok büyük bir öneme sahip olduğunu görüyoruz. Alkol ve madde bağımlılığı, şizofren de intiharı tetikliyor. Sevilen biri tarafından terk edilme, çocukluk ve ergenlik döneminde yaşanan travmalar etkiliyor. Ateşli silahlara ulaşımın kolay olması, birden fazla olayla aynı dönemde karşılaşma intihara neden oluyor” diye konuştu. İntiharı önlemeyle ilgili bilgiler veren Duran, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Yaşam amacı ve gelecek planının olması, iletişim becerilerinin iyi olması, kişinin kendini ifade araçlarını kullanması, yardım alma ve tedavi olma konusunda istekli olması önemlidir. Sosyal desteğin olması, yakın arkadaş ilişkilerine sahip olma, dini inanç, kadınlar için küçük çocuğun olması gibi etkenler koruyucu etkenlerdir.”

    NE FAZLA SERBESTLİK NE DE BASKI

    Ne fazla serbestliği, ne de baskıyı doğru bulmadıklarını ifade eden Duran, “Çok serbest bırakmak da iyi değildir tabii ki. Bebeklikten itibaren belirli sınırlar koyarsınız. Mesela on yaşındaki bir çocuğu emzirmeye kalkışmazsınız. Çünkü belirli bir ihtiyaca göre sınırlar koyarsınız. Yani sınır belirli ihtiyaca göre çocukluktan itibaren konması gereken bir durumdur. Aile eğitimi ve okul eğitimi için de geçerli bir durum olmakla beraber çok fazla serbestlik de çok fazla baskı da aynı yere çıkıyor. Kontrollü ve ergenin sorunlarını anlayabilmektir önemli olan nasihat vermek değil istenen. Çünkü çocuklar bu yaşlarda artık bir birey olduğunu göstermeye çalışıyor. Hayata, aileye ve kişilere karşı farklı isyanları olabiliyor. Ailesi ile çok iyi anlaşır ama bunu hayata yansıtır. Bu durum o yaşın bir özelliğidir. Kendini kanıtlama, gösterme çabası içerisindedir. O zaman çok serbest bırakırsanız sınırını bilmez en ufak bir ket vurma da çok farklı tepkiler verebilir. Ama bunu zaman içerisinde yavaş yavaş serbest bıraktığınız zaman onu daha rahat aşabilir. Mesela 15-16 yaşına gelmiş bir çocuğun önüne aniden bir engel koyuyorsunuz onu aşması çok zor olur. Ama zamanla küçük engellerle karşılaşırsa onları aşarak hem öz güveni gelişir hem de problemleri çözebilmeyi öğrenir. Çok fazla katı, çok fazla bastırılmış bir ergen için de depresyon oraya çıkabilir. Burada yaşam umudu, yaşam amacı kalmayınca intihar girişimleri artıyor” dedi.

    AİLE ROL MODEL OLMALI

    “Aile ve yaşadığımız sistem önemlidir” diyen Duran, şunları söyledi:

    “Ailelerin tutumu önemlidir ama o çocukların dışarıda kontrolü de önemlidir. Ailelerin birinci görevi çocuğu anlayabilmektir ve rol model olabilmektir. Nasihat etmek demiyorum rol model olma yani benim gibi yap değil de nasıl davranılması gerektiğini uygulayarak göstermek. Çünkü çocuklar sorunlarla baş etme yöntemlerini aile ile öğrenir. Mesela ailelerde bir çocuk da intihar girişimi yaşandıysa diğer çocuklarda görülme olasılığı daha fazla oluyor.

    Bu konuyla ilgili olarak Aile ve Sosyal Politikalar bünyesinde seminerlerin aktif olarak yürütülmesi ve eğitimlerin olması gerekir. Ailelerin ve çocukların bizzat bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi gerekir. Fakat bizler sonuç odaklı bakıyoruz. Yani sorunun sebebine değil de o an olan olayla ilgileniyoruz. Mesela ülkemizde bu konuyla ilgili olarak yeterli sayıda psikolog, sosyal psikolog yok, psikiyatri yok. Ama biz dernek olarak intiharı önlemeye yönelik olarak sağlık bakanlığıyla da ortak çalıştaylarımızı yapıyoruz. Tedavi yöntemleri üzerinde duruyoruz. Bu son zamanlarda her dört kişiden birinin depresyon yaşadığını varsayarsak üçte ikisi intiharı düşünürken, yüzde 15’i intihar girişiminde bulunuyor.”

  • Rüzgar Ve Soğuk Hava Göz Kuruluğunu Tetikliyor

    Uzmanlar, mevsim değişimleriyle birlikte hava koşullarına bağlı olarak gözlerde kuruluk ve alerji görülebileceğini belirtiyor.

    Op. Dr. Hanife Öztürk Kahraman, rüzgar ve soğuk havanın vücudun hormonal dengesini değiştirdiğini belirtti. Bu durumun göz kuruluğunu tetiklediğini ifade eden Kahraman, kuruluğun yalnızca mevsimsel olarak ortaya çıkmadığını hatırlattı. Op. Dr. Hanife Öztürk Kahraman, göz kuruluğundan kaynaklanan batma, yanma, yorgunluk, aniden sulanma gibi şikayetle başvuran hastalar için, suni gözyaşı, gözyaşı ritmini artırıcı damlalar ve gözyaşı kanallarına tıkaç koyma yöntemlerinden oluşan bir tedavi uyguladıkları bilgisini verdi. Kahraman, “Vücut kaynaklı etkenler, bilgisayar başında ofis ortamında uzun saatler geçirmenin yanı sıra; romatizmal hastalıklar, tiroit bazlı ilaçlar ve gençlerin kullandığı bazı sivilce ilaçları da kuruluk seviyesini artırabiliyor” diye konuştu.

    Kaşkaloğlu Göz Hastanesi hekimlerinden Op. Dr. Hanife Öztürk, özellikle İlkbahar ve Sonbahar aylarında görülen alerjik konjonktiviti, polen, güneş ışığı, ev tozları ve evcil hayvanlar gibi unsurların tetiklediğini kaydederek, bu rahatsızlık için de antihistaminik ve kortizon içeren damla tedavisi uygulandığını vurguladı. Gözleri su ve elleri sabunlu su ile yıkamanın alerjinin getirdiği etkileri azalttığına dikkat çeken Kahraman, gözleri kaşıma ve ovuşturmanın göz sağlığı açısından doğru olmadığını sözlerine ekledi.

  • (Özel Haber) Farklı Cinsel Fanteziler ’AIDS’i Tetikliyor

    Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesinin doktorları, farklı cinsel fantezilerin AIDS’in bulaşmasında etkili olduğuna dikkat çekerek, “Özellikle gençlerde artan uyuşturucu kullanımıyla beyindeki kontrol kalkıyor ve her önüne gelen kişiyle kontrolsüz cinsel ilişkiye giriyor. İlişkide normalin dışında olan davranışlarla da kanama riski yüksek oluyor” dedi.

    Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorlarından Selma Tosun, Hülya Özkan Özdemir, Banu Karaca ve Bengisu Ay, Enfeksiyon Hastalıkları Özel Dal Merkezi bünyesinde bulaşıcı hastalıklara karşı mücadele etmeye devam ediyor. HIV salgınına karşı farkındalık oluşturmayı amaçlayan ekip, 1 Aralık Dünya AIDS Günü nedeniyle öğrencilere eğitim veriyor.

    1 Aralık Dünya AIDS Günü nedeniyle uyarılarda bulunan HIV ekibi farklı cinsel tercih ve fantezilerin AIDS’i bulaştırmada etken olduğunu belirterek, alkol ve uyuşturucu kullanımının da AIDS’i tetiklediğine dikkat çekti.

    AIDS ÖLÜMCÜL DEĞİLSE DE KRONİK

    HIV ekibi doktorlarından Uzman Doktor Hülya Özkan Özdemir, toplumda yaklaşık 40 milyona yakın kişinin bu hastalığa yakalanmış olduğunu belirterek, “Giderek artan hastalık nedeniyle HIV virüsü dünyayı hâlâ tehdit ediyor. Her ne kadar Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ölümcül hastalıklar listesinden çıkarıldıysa da kronik hastalık listesinde halen bulaşıcılığı, cinsel yolla geçen hastalıklar listesinde birinci sıradadır. Kan yoluyla ve diğer temaslarla geçebildiği için sağlık çalışanları olsun toplumdaki diğer insanlar olsun risk altında bırakan bir hastalıktır” diye konuştu.

    “İLİŞKİDE NORMAL DIŞI DAVRANIŞLA KANAMA OLUYOR”

    Ekip doktorlarından Doç. Dr Selma Tosun da farklı cinsel fantezilerin AIDS’i bulaştırmada etkili olduğuna işaret ederek şunları söyledi: “Son yıllarda özellikle eşcinsel ilişki, normal ilişkinin dışındaki bir takım ilişkiler, erkek erkeğe ilişkiler, anal ilişki, oral ilişki bu tür ilişkilerle de bulaşma oluyor. Mesela anal yolla erkek erkeğe ilişkide neden bulaşıyor? Kişide AIDS mikrobu var ama anal yolla ilişki normal yolla ilişki değildir. O zaman kanama riski yüksek oluyor. İlişkide normalin dışında davranış olduğu için kanama riski yüksek oluyor. Bu zaten kan yoluyla bulaşıyor. Geçen günlerde yapılan bir araştırmada eşcinsel erkeklerde daha da yaygınlaştığı görüldü. Bir de eşler arasındaki bulaşmada da çoğunlukla gördüğümüz, eşler evdeki hanımlarına bulaştırıyor.”

    “UYUŞTURUCU VE İÇKİ SİZİ HOŞ OLMAYAN YOLA SOKABİLİR”

    AIDS virüsünün erkekler arasında daha yaygın olduğunu belirten Tosun, özellikle lise ve üniversite çağındaki gençleri şöyle uyardı: “Özellikle gençlerde uyuşturucu bağımlılığı, esrar, eroin gibi maddelerin kullanımı ne yazık ki artma eğiliminde, bu kayıtlarda da var. Bu da kişilerin beynindeki kontrolü kaldırdığı için bu sefer çok rahatlıkla, her önüne gelen kişiyle kontrolsüz cinsel ilişkiye yol açabiliyor. Yani bir anlık hatanız bir anlık dalgınlığınız, içtiğiniz bir içki veya uyuşturucu sizi hayatınızın sonuna kadar hoş olmayan bir yola sokabilir.”

    “ORTAK JİLET, TIRNAK MAKASI, TÖRPÜ KULLANMAYIN”

    Doktorlardan Banu Karaca da, HIV virüsünün üç yolla bulaştığını belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “Cinsel yolla bulaşıyor, anneden bebeğe bulaşıyor ve kan teması ile bulaşıyor. Bizim için güvenli cinsel yaşam önemli, tek eş öneriliyor. Tek eş olmazsa da mutlaka kondom kullanılmasını tavsiye ediyoruz. Eğer kondom kullanılmıyorsa diğer ek yöntemleri kullanmalarını öneriyoruz. Kan yoluyla bulaşan bütün enfeksiyon hastalıklarında ortak jilet, tırnak makası, törpü bunları kullanmaktan kaçınmalarını hep söylüyoruz. Ama sosyal ilişkilerde ortak havluda, bardakta, sarılmakta, öpüşmekte, el ele tutuşmakla risk taşımıyor, bunlarla bulaşmıyor. Bu hastalar sosyal hayatlarına normal devam edebilecek kişilerdir, asla toplum dışına itmemek gerekiyor.”