Etiket: Tetikliyor

  • Üst solunum yolu enfeksiyonları kalp krizini tetikliyor

    Üst solunum yolu enfeksiyonları kalp krizini tetikliyor

    Soğuk havalarda görülme sıklığı artan üst solunum yolu enfeksiyonları ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Hamza Duygu, bu tür enfeksiyonların kalp krizi ve ani kalp durmalarına neden olabileceğini söyledi.

    Üst solunum yolları enfeksiyonlarının görülme sıklığının artacağı kış ayları başladı. Covid-19 pandemisinin yaşandığı bu dönemde, kendimizi kış hastalıklarından korumak, çok daha önemli bir hale geldi. Belirtilerinin Covid-19’la benzeşmesinin meydana getireceği panik ve kafa karışıklığı bir yana, üst solunum yolları enfeksiyonlarına, kalp hastalıklarını tetiklemesi nedeniyle de dikkat etmek önemli. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamza Duygu, üst solunum yolları enfeksiyonları ile kalp hastalıkları arasındaki ilişki hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.

    Soğuk havalarla birlikte görülme sıklığı artan ve özellikle kronik kalp hastalığı olan kişilerde daha düşük olan vücut direnci nedeniyle, normal kişilere göre daha hızlı ilerleyen gribal enfeksiyonların, alt solunum yolu enfeksiyonu ve zatürreye neden olabileceğini hatırlatan Prof. Dr. Hamza Duygu, özellikle kalp damar hastalığı, kalp yetmezliği, ritim bozukluğu ve hipertansiyonu olan kişilerin enfeksiyonlardan daha fazla etkilendiğini ve bazı durumlarda hastanede yatış gerekebileceğini belirtti.

    “Kalp krizine neden olabilir”

    “Enfeksiyonlar ile kalp ve damar hastalıkları arasında ilişki olduğu, bilinen bir gerçektir. Gribal enfeksiyonlar ile birlikte vücutta bağışıklık sistemi aktifleşir ve inflamasyon denilen yangısal reaksiyon meydana gelir. Bu reaksiyon sonucunda kalp damarlarında önceden oluşmuş plaklarda parçalanma ve üzerine pıhtı oturması sonucunda damar tıkanıklığı meydana gelebilir, bu süreç ise kişide kalp krizine kadar ilerleyebilir” diyen Prof. Dr. Hamza Duygu, ayrıca enfeksiyonlar sırasında vücuttaki sıvı kayıpları ve ateş yükselmesinin kalp atışlarını hızlandırarak kalbin iş yükünü artırdığını, kişide daha önceden bulunan ve belirti vermeyen damar tıkanıklıklarının, kalp krizine neden olabildiğini söyledi.

    Ani kalp durmasına yol açabilir”

    Daha çok viral enfeksiyonlarda görülmek üzere bazı bakteriyel enfeksiyonların kalp zarı ve kalp kasında reaksiyona neden olarak kalp zarı ve kalp kası iltihabına neden olduğunu belirten Prof. Dr. Hamza Duygu, yakın zamanda gribal enfeksiyon geçiren kişilerin, göğüs ağrısı, nefes darlığı, bayılma, baş dönmesi, çarpıntı gibi şikayetleri olması halinde ve yine önceden kalp hastalığı olan kişilerde gribal enfeksiyonla birlikte nefes darlığı, bacaklarda ve karında şişme gibi şikayetler gelişmesi halinde mutlaka uzman bir kardiyolog tarafından kontrol edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Hamza Duygu, “Kalp zarı-kalp kası iltihabı kısa sürede tedavi başlanması ve bazı olgularda hastanede yatış gerektiren klinik bir durumdur. Tedavi edilmemesi halinde kişilerde ritim bozuklukları, kalp yetmezliği ve ani kalp durmasına neden olabilir” dedi.

    Gribal Enfeksiyonlar ve İlaç Kullanımı

    Enfeksiyonlarda kullanılan bazı ateş düşürücü, ağrı kesici ilaçların vücutta su ve tuz tutulumuna neden olarak tansiyonu yükseltebildiğine ve daha önceden kalp hastalığı olan kişilerde kalp yetmezliği ataklarına neden olabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Hamza Duygu, yine enfeksiyon tedavisinde kullanılan antibiyotiklerin, özellikle kan sulandırıcı (coumadin gibi) kalp ilaçları ile etkileşime girerek, kanamaya yol açabildiğini söyledi.

    Kalp hastalığı olan kişilerin gribal enfeksiyonlar, alt-üst solunum yolu enfeksiyonları, zatürre gibi durumlarda ilaç kullanmadan önce mutlaka kardiyoloji doktoruna başvurması gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Hamza Duygu, “Üst solunum yollarındaki ödemi azaltmak için kullanılan ilaçlarla birlikte, burun damlası gibi yaygın kullanılan ilaçlar da kalbi hızlandırarak çarpıntı ataklarına yol açabilir. Bu nedenle önceden taşikardi veya kalp ritim bozukluğu olan hastaların bu ilaçları kullanmadan önce kardiyolojı uzmanına danışmaları hayati önem taşır” dedi.

    Kalp Sağlığına Yönelik Önlemler

    Prof. Dr. Hamza Duygu, kalp hastalığı olan kişilere enfeksiyondan korunmaya yönelik önerilerde de bulundu. Prof. Dr. Duygu, “Herkes için geçerli olmakla birlikte, kalp hastalığı olan kişiler, hijyen, kalabalık ortamlardan ve enfeksiyonu olan kişilerle yakın temastan kaçınma, vitaminler açısından zengin bol meyve ve sebze tüketme, odaları sık sık havalandırma, sıvı tüketimine özen gösterme, grip ve zatürre aşısı yapma gibi önlemlere çok daha fazla dikkat etmeli” dedi.

  • Şeker Hastalığı Akalazya hastalığını da tetikliyor

    Şeker Hastalığı Akalazya hastalığını da tetikliyor

    Doç. Dr. Fahri Yetişir, Şeker hastalığının Akalazya hastalığını da tetiklediğini belirtti.

    Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Fahri Yetişir, bir çok enfeksiyon hastalığının, şeker hastalığının ve oto immün hastalıkların Akalazya hastalığına sebep olabileceğini ifade ederek, “Normal şartlarda insanda yemek borusu ile mide arasında bir kapakçık mevcuttur. Bu kapakçık özellikle midenin kasılmaları sırasında kasılarak kapanır ve midenin asit içeriğinin yemek borusuna kaçmasını engeller. Bu kapakçık bir nevi bisiklet pompaları gibi çalışır yemek borusu tarafında bir içerik varsa bunun mideye geçişini engellemezken, mide tarafından yemek borusu tarafına geçişi olabildiğince azaltmaktadır. Akalazya hastalarında yemek borusunun alt ucunda yer alan bu kapakçık sisteminde bulunan dairesel kasın sürekli kasılarak bu kapağın sürekli kapalı kalması sonucunda yemek borusundan mideye geçişleri de engellenmektedir. Hastalığın oluşmasına kapakçık sistemini uyaran ve denetleyen sinir ağındaki hücrelerin ölmesinin sebep olduğu gösterilmiştir. Fakat bu hücrelerin neden öldüğü kesin olarak bilinmemektedir” dedi.

    Hastalığın her yaşta kendini gösterebileceği gibi daha çok 2030 yaşlarında başlayan ve yavaş ilerleyiş gösteren seyre sahip olduğunu belirten Doç. Dr. Yetişir, “ Normal bir insanda yutulan bir besin yaklaşık 710 saniyede mideye ulaşabilmektedir. Akalazya hastalarında bu süre hastalığın şiddetine bağlı olarak çok uzamaktadır, bazen günler almaktadır. Bu hastalar yedikleri besinin midelerine gitmediğini ve göğüslerinde biriktiğini tarif ederler. Hastalığın ilerlemiş dönemlerinde hem katı, hem de sıvı gıdalara yutma güçlüğü gelişir. Çoğu hasta yediklerini tekrar kusarak rahatladığını söyler. Hastalar hastalığın şiddeti ile doğru orantına beslenme sorunu yaşarlar ve kilo kaybederler. Hastalık ilerledikçe yemek borusu genişler ve normal yapısını kaybeder mega özefagus oluşur. Hastalık çok nadir görülür(milyonda 4) teşhis koymak için akalazyanın akılda tutulması gerekir. Bu hastalara çoğunlukla yanlış teşhis konulur ve psikiyatrik tedaviler verilir ve tanıda geç kalınır. Yutma güçlüklerinde akalazya hastalığının da akılda tutulması gerekir” şeklinde konuştu.

    Ameliyat yapılan hastanın hastanede kalış süresi bir sorun olmadığı takdirde genellikle 24 gün olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Yetişir, “Ameliyattan sonra ilk gün ağızdan besleme yapılmaz bu nedenle damardan beslenmeye devam edilir. Ameliyat sonrası 1. Gün hastanın durumuna göre sıvı gıdaları almaya başlar. Ameliyattan sonra 2.günde opaklı film çekilerek yemek borusundan herhangi bir kaçak olup olmadığı kontrol edilir. Aynı filmde mideye geçişte teyit edilmiş olur. Yutma güçlüğünde bir düzelme olup olmadığı ameliyattan hemen sonra anlaşılır. Yemek borusu çok genişlemiş olan ileri evre Akalazya hastaları birkaç hafta sıvı gıdalara devam ederler ve daha sonrasında normal gıdalarına geçerler. Bu hastalar hastaneden taburcu olurlarken genellikle bir ağrı kesici, mide koruyucu ve antibiyotik verilerek gönderilir ve bir hafta sonra kontrole gelirler” ifadelerini kullandı.

    Doç. Dr. Fahri Yetişir, Akalazya tedavisinde dünya kılavuzlarının önerisini ise şöyle sıraladı:

    “Balon dilatasyonu veya funduplikasyonlu cerrahi miyotomi akalazyanın tedavisinde ilk sırada önerilmektedir.

    Balon dilatasyonu ve akalazya ameliyatı bu konuda deneyimli kişiler ve merkezlerce yapılmalıdır.

    Eğer hasta ameliyata uygun değilse botox tedavisi uygulanabilir.

    Akalazya hastalarında ilaçla tedavi sadece hastaların ameliyatı istemediği veya bir şekilde ameliyat edilemediği, borox tedavisinin ve balonla genişletmenin yapılamadığı durumlarda uygulanmaktadır.

    Akalazya hastalığı kronik bir durumdur ve tamamen tedavi edilme diye bir şey söz konusu değildir. Akalazyanın güncel tedavisinde, aşağı özefagial sifinkterin hipertonisitesini bir şekilde azaltmayı amaçlar. Bunu ilaçlarla, balon genişlemesi ile botox enjeksiyonu ile veya ameliyat ile yapabilmektedir. Yemek borusunun kasılma hareketleri hiçbir tedavide geri getirilmemektedir. Yapılan bu tedavilerin hepsinde belirli oranlarda nüksetme şansı mevcuttur. Ameliyat bu tedaviler içerisinde başarı oranı en yüksek olanıdır ve nüks oranı en düşük olanıdır.”

  • Diş çürüğü diğer hastalıkları tetikliyor

    Diş Hekimi Zafer Kazak, diş çürüğünün diğer hastalıkları tetiklediğini söyledi.

    Diş Hekimi Zafer Kazak, “Diş çürüğü direk olarak başka hastalıklara yol açmaz ancak endirekt olarak yol açabilir. Vücudun bir yerinde oluşan enfeksiyon diğer bölgeleri de etkileyecektir. Bu kaçınılmazdır. En basitinden vücudun direnç mekanizması düşecektir. Bir yerde bir iltihap oluşunca vücut savunma düzenini ağırlıklı olarak o bölgeye verecektir. Öte yandan çapraz enfeksiyonlar söz konusudur. Örneğin bir diş çürüğünün meydana getirdiği bir bakteri gidip böbreğe yerleşip böbrekte kötü oluşumlara yol açabilir. Ya da kalbe yerleşip miyokard enfeksiyonlarına yol açabilir. Bunlar çok kanıtlanmış enfeksiyonlar değildir ancak kalp krizi geçiren ya da böbrek enfeksiyonu geçiren hastalarda yapılan incelemelerde ağız içinde bir fokal enfeksiyon odağı yani apse tespit edilmiştir. Yüzde 100 bağlantılı olmasa da ağızdaki enfeksiyon başka bir hastalığa neden olabilir” dedi.

    “Ağız ve diş sağlığı geri plana atılıyor”

    Diş çürüğünün kanserle direk ilişkisinin tespit edilemediğini dile getiren Dt. Kazak, “Ancak şu da unutulmamalıdır ki kansere neden olan sebepler de tam olarak belirlenememiştir. Bir bütün olan vücutta sağlığı tehdit eden bir bölge diğer alanları da etkileyecektir. En azından bağışıklık sisteminin düşmesine neden olacaktır. Kanser de bağışıklık sistemi düşük olduğu zaman ortaya çıkan bir hastalıktır” diye konuştu.

    Ağız bakımının alışkanlık olduğunu ifade eden Dt. Zafer Kazak, “Türkiye’de insanların yaklaşık yüzde 60’ının ağzında çürük var. İnsanların yüzde 80’inin de ağzında eksik diş var. Ağız ve diş sağlığı geri plana atılıyor. Diş bakımı eğitimle doğru orantılıdır. Çürüksüz nesillere sahip olmayı umuyoruz” şeklinde konuştu.

  • Soğuk hava kalp krizini tetikliyor

    Kışın soğuk günlerinde korumamız gereken en önemli organlarımızdan biri de kalbimiz. Uzmanlar, soğuk kış günlerinde kalp krizi risklerinin arttığının altını çizerek, kalp hastalarının mutlaka kontrollerini yaptırmaları gerektiğini söyledi.

    Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ender Özal, ”Özellikle yaşlı ve risk grubundaki hastaların, kalp damar sorunları olanların, ailede kalp hastalığı olanların, hipertansiyon ve şeker hastalarının, sigara içenlerin mutlaka kalp muayenelerini yaptırmaları gerekir” dedi.

    Soğuk havaların kalp krizini tetiklediğine vurgu yapan Dr. Özal, ”Soğuk hava nabızda artışa, kanın pıhtılaşmaya eğilimli oluşuna, kan basıncında yükselmeye neden olabilmektedir. Soğuk hava kalp krizini, yüksek tansiyon ataklarını, kalp yetersizliğine bağlı alevlenmelerle birlikte hastane yatışlarını artırmaktadır. Özellikle yaşlı kalp ve hipertansiyon hastaları ile aşırı kilolu kişilerin soğuk havalarda ağır iş ve egzersizler yapması, terliyken rüzgarda kalması kalp krizine davetiye çıkarır. Çalışmalar kalp krizi riskinin kış aylarda 3 kat arttığını ve yaz aylarına göre daha ölümcül seyrettiğini de göstermektedir. Solunum yolu enfeksiyonlarına yol açan bazı mikrop türleri, kış aylarında daha fazla kalori içeren yağlı besinlerin tüketilmesi ve bu kalorinin harcanamaması, güneşle temasın daha az olmasının getirdiği bazı hormonal değişiklikler, D vitamin düşüklüğü ve kapalı havaların oluşturduğu stres, soğuk nedeniyle damarlarda spazmın tetiklenmesi kış aylarında kalp krizi artışının temel nedenleridir” yeklinde konuştu.

    Soğuk havalarda kalp hastaların alması gereken önlemlere de değinen Dr. Ender Özal, ”Soğuk havada vücut mevcut ısısını korumak üzere cilde daha az kan gönderir ve bunu da tüm damarlarda özellikle cildi besleyen damarlarda büzülme oluşturarak yapar. Bu büzülme otomatik olarak tansiyonun yükselmesine neden olur. Koroner kalp hastalarının da kalp krizi riskinin artışı yanında, kalp hastalarında kışın artan grip salgını da kalp hastalarında ciddi problemlere yol açabilmektedir. Enfeksiyonlar özellikle kalp yetersizliği olan hastalarda klinik seyri ağırlaştırıp hastalığın alevlenmesini tetikler. Kış aylarının kalbinize yaptığı etkileri azaltmak için bazı önlemler almak gerekir. Özellikle soğuk havada yapılacak aktiviteler sırasında mümkün olduğunca dışarıda çok fazla kalmamak ve ağır işler yapmamak gerekir. Bu aktivite soğuk, rüzgarlı havada daha hafif bir yokuşta veya karlı bir yolda yürümek dahi olsa dikkat etmek gerekir. Soğuğun etkisini en aza indirmek için birkaç kat halinde sıcak tutacak giysiler giyilmelidir. Isı kaybının büyük kısmı baş bölgesinden olduğu için bere veya şapka, eldiven, atkı kullanılmalıdır. Rüzgarlı havalarda rüzgarı arkanıza alarak yürümek daha doğrudur. Özellikle kalp hastası olduğunu bildiğimiz kişilerin ağzını bir atkı ile örtmesi faydalı olacaktır. Kalbin üzerine binen yükü azaltmak için sık sık dinlenme araları verilmelidir. Eğer spor amaçlı yapılan bir aktivite ise sabah saatleri ve güneşli günler tercih edilmelidir. Ayrıca sigara içmiş olarak egzersiz yapmak da kalp krizi riskini çok arttırmaktadır. Çünkü, sigara bir çok zararının yanında, aynı zamanda koroner damar büzüşmesini arttırmakta ve kanın pıhtılaşmasına sebep olmaktadır. Sigara içmeyin ve sigara içiyorsanız mutlaka bırakın. Düzenli olarak egzersiz yapmıyorsanız ve orta yaş ve üzerindeyseniz soğuk havada yeni egzersize başlayacaksanız öncesinde doktorunuza danışmanız faydanıza olacaktır. Kış aylarında kişiler kilo almaya daha meyilli olunduğu için beslenmeye dikkat edilmeli. Özellikle 65 yaş üstünde veya bilinen kalp-damar hastalığı olan kişilerde grip aşısı ve zatüre aşısının yapılması kalp krizi riskini azaltır. Bu kişiler daha hassas olduğundan dolayı, grip kalp üzerindeki yükü arttırır. Grip aşısı ile enfeksiyonlara karşı hazırlıklı olmanın mümkün olduğu unutulmamalı” ifadelerini kullandı.

  • Soğuk hava ve rüzgâr yüz felcini tetikliyor

    Romatem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bursa Hastanesi Başhekimi Uzman Dr. Nurten Küçükçakır, kış aylarının üst solunum yolları enfeksiyonları kadar yüz felcine de davetiye çıkardığını söyledi.

    Kış ayları ve soğuklarda üst solunum yolları enfeksiyonlarından arttığını ifade eden Romatem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bursa Hastanesi Başhekimi Uzman Dr. Nurten Küçükçakır, “Ancak, soğuk ve rüzgârlı havaya bağlı olarak sıklığında artış gözlenen sorunlardan biri de yüz felcidir. Soğuk ve rüzgârlı hava yüz felcinin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. Havaların soğumasıyla beraber, rüzgârın da etkisiyle kış aylarında yüz felci şikayetleri artmaktadır. Yüz sinirimiz kafatasından çıktıktan sonra kulak içerisindeki kemik tünelden geçiyor. Daha sonra yüzümüze dağılıyor. Yüzümüzdeki göz, ağız ve mimiklerimiz bu sinir sistemiyle kontrol ediliyor. Soğuk çarpması durumunda ise yüz felci tablosu ortaya çıkıyor. Yüz sinirleri görevini yapamıyor. Hastalar kaşlarını yukarı kaldıramaz, gözlerini açıp kapatamaz, ağızlarını hareket ettiremez hale geliyor. Bunun yanı sıra baş, boyun ve kulak ağrısı da meydana geliyor. Hem estetik, hem de sağlık açısından kişiyi rahatsız edebiliyor” diye konuştu.

    Bunun için hem ilaç, hem de fizik tedavisi uygulanması gerektiğini belirten Küçükçakır, “2 hafta kortizon tedavisi uyguluyoruz. Daha sonra ise fizik tedavi uygulamasıyla mimikleri geliştiriyoruz. Soğuk ve rüzgarlı havalarda korunmak için kış aylarında dışarı çıkarken, yüzümüzü atkı ile sarmamız gerekiyor. Ani sıcak soğuk değişiminden dolayı yüz felci olma olasılığı yüksektir. Bunun dışında araba kullanırken de camların açılması sonucunda yüz felcine davetiye çıkarırız. Hastalar genellikle tek yüz tarafından felç şikayetiyle bize geliyor. Teşhis konulmasında en önemli tespiti, klinik bulgulardır. Her hangi bir emar veya röntgenle anlaşılacak bir durumu yok. Yüz felci yüzde 85 oranında kendiliğinden veya uygulanan tedavi sonrasında 1 ay içerisinde düzeliyor. Ancak yüzde 10’luk kısık 6 ay ile 1 yıl içerisinde toparlıyor. Yüzde 1-2’lik kısımda ise sekel bulgu kalabiliyor. Estetik operasyonu geçirmesi gerekebiliyor” dedi.

    Fakat bazen beyin tümörlerine ve kafa tramvalarına bağlı yüz felçlerinin de ortaya çıkabildiğini belirten Küçükçakır, bu durumun sıcak veya soğuk ile hiçbir alakasının olmadığını söyledi.