Etiket: Tehlikede

  • Seri Katil Atalay Filiz İle Aynı Evde Kalan Genç: “Can Güvenliğim Tehlikede”

    Üç kişiyi öldürdüğü iddiasıyla her yerde aranan ve en son İzmir’de ortaya çıkan Atalay Filiz’in aynı evde kaldığı gencin psikolojisi bozuldu. Zor günlerde geçirdiğini ifade eden Cemal C., “Bu olaydan dolayı psikolojim iyi değil. Can güvenliğim tehlikede devletten koruma talep ediyorum” dedi.

    İstanbul’da tarih öğretmeni Fatma Kayıkçı’yı öldürdükten sonra firari olarak her yerde aranan, daha sonra yapılan incelemeler sonucunda Ankara’da da iki kişiyi öldürdüğü öne sürülen Atalay Filiz, aradan günler geçmesine rağmen hala bulunamadı. En son İzmir’de bir internet kafede güvenlik kameralarına yakalanan zanlının bir daha izine rastlanılmadı. Bu konuda ise İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne yüzlerce ihbar geldi. Yapılan ihbarları tek tek değerlendiren güvenlik güçleri, asılsız ihbarlar nedeniyle katile ulaşamadı.

    KATİLLE AYNI EVDE KALAN GENCİN PSİKOLOJİSİ BOZULDU

    Öte yandan, katil Atalay Filiz ile Karabağlar ilçesi Yeşilyurt semtindeki aynı evde kalan Cemal C.,(29) olayın hala şokunu yaşıyor. Günlerdir evden dışarıya dahi adımını atmayan gencin yaşananlar nedeniyle psikolojisi ise bozuldu. Emniyette geniş çaplı bir ifade veren Cemal C., yaşananlar nedeniyle sıkıntısını İhlas Haber Ajansı (İHA) ile paylaştı.

    KATİL SABİT NUMARADAN ARAMIŞ

    Atalay Filiz ile tanıştığı ilk günü anlatan genç, internetteki bir ilan üzerine Atalay Filiz’in kendisine ulaştığını kaydetti. Cemal C. “29 Mayıs Pazar günü gündüz saat 2 civarlarında kendisi bana ulaştı. Kalacak yerinin olmadığını ve ‘kalabilir miyim’ diye sordu. Bende sesindeki sırf samimiyetine güvenerek kendisini eve kabul ettim; ama kendisi isminin Ömer olduğunu söyledi. Kendisinin kesinlikle Atalay Filiz olduğunu bilmiyordum; çünkü ben gündemi takip etmiyorum, haber izlemiyorum, televizyon hiç izlemiyorum. Kendisi Trabzon’dan geldiğini, dediğim gibi Ömer olduğunu söyleyerek kabul ettim. Kendisiyle sohbet ettim evet bende yeni insanlarla tanışmayı seven bir insanım. Kendisinden hiçbir şekilde şüphe duymadım. Birlikte televizyon izledik; ama hep genelde spor haberlerini izledim. Gündeme dayalı hiçbir şey konuşmadım kendisiyle. Boş vakitlerimde hep kitap okuyorum. Hiç televizyon açmıyorum. Hiçbir haber programı izlemedim” şeklinde konuştu.

    “CAN GÜVENLİĞİM TEHLİKEDE”

    Yaşananlar nedeniyle şok içerisinde olduğunu anlatan genç, can güvenliğinin tehlikede olduğunu da söyledi. Cemal C., devlet büyüklerine çağrıda bulunarak şöyle devam etti:

    “Evet bir katille aynı evde kaldım. Aynı kahvaltıyı yaptım. Şuanda psikolojim çok kötü. Birkaç gün sonra psikolojik destek almayı düşünüyorum. Bundan dolayı da devletten yakın koruma talep ediyorum. Çünkü can güvenliğim ciddi anlamda tehlikede. Şuanda kendim soğukkanlı bir insanım. Son bir haftadır yemek yemiyorum, günde birkaç saat uyuyorum. Şuanda bunu samimiyetimle söylüyorum Atalay Filiz bir ay içerisinde bulunmazsa ben buraya tekrar gelebileceğini düşünüyorum. Bana zarar verebileceğini düşündüğüm için koruma istiyorum. Son günlerde basında da bu olay geniş yer bulduğu için devlet büyüklerinde de bir yayın yasağı getirilmesini istiyorum.”

  • Su Debisi Yükseldi 86 Hanelik Köy Tehlikede

    Hakkari’nin Çukurca ilçesine bağlı Gündeş köyünden geçmekte olan dere, su debisinin yükselmesiyle tehlikeli boyutlara ulaştı.

    Gündeş Köyü Muhtarı İsa Taş, Kukan Mahallesi’nde geçmekte olan dere yatağının karların erimesi ile birlikte debisinin yükselmesi sonucu 86 hanelik mahallenin tehlikede olduğunu söyledi. Taş, “Derenin suyu Çığlı köyü tarafından gelip Kukan Mahallesi arasında geçmektedir. Karların erimesiyle birlikte nisan ve mayıs aylarında dere yatağı kabuğundan çıkıyor. Etrafındaki ev ve ahırlara büyük zarar veriyor. Bu yüzden nisan ve mayıs aylarında mahalle sakinleri evlerini tahliye etmek zorunda kalıyor. Son günlerde debisi yükselen dere yatağı korkusu nedeniyle mahalle sakinleri geceleri uyuyamıyor. Hatta bazı mahalle sakinleri nöbet bile tutuyor. Can ve mal kaybı olmadan Devlet Su İşleri’nin acilen önlem alması gerekir. Dere yatağında acilen ıslah çalışması başlatılması gerekir. Yaz aylarında ise kalıcı olarak istinat duvarının yapılması gerekir. Bu önlemler alınmadığı takdirde can ve mal kayıpları kaçınılmaz olabilir” dedi.

  • (Özel Haber) Anne Sütüne En Yakın Gıda Tehlikede

    Anne sütüne en yakın gıda olduğu tespit edilen keçi sütünde sahteciliğe dikkat çeken üreticiler, sahte ve katkılı keçi sütünü gerçeğinden ayırt etmenin yollarını anlattı.

    Anne sütüne en yakın gıda olarak bilinen keçi sütü de sahtecilerin ağına takıldı. İnek sütünden yüzde 13 daha fazla kalsiyum, yüzde 134 daha fazla potasyum, yüzde 27 daha fazla selenyum ihtiva eden keçi sütü, sindirimi kolay, vitamin açısından da zengin olmasıyla tercih ediliyor. Bursa’nın Mudanya ilçesinde bulunan keçi çiftliğinin yetkilisi Sezgin Bağana, inek sütüne nazaran daha pahalı olan keçi sütüne inek sütü ve su karıştırıldığını belirterek, vatandaşların bu konuda dikkat etmesi gerektiğini dile getirdi. Bağana, “Hayvanlarımıza bakmak için her gün sabah saat 06.00’da kalkıyoruz. Günde 3 sefer hayvanlarımızın tamamına bakıyoruz. Bir keçiden günde ortalama günde 3 litre süt alıyoruz. 7.5 kilo süt veren keçilerimiz de var. İnek, keçi ve koyun sütü, kokusu ile berraklığından anlaşılır. Keçi sütü beyaz ve berraktır. Koyun sütü ise koyudur, rengi kahveye çalar” dedi.

    İçerisinde karışım olan keçi sütünün rengi ve kokusundan anlaşılabileceğini dile getiren çiftlik çalışanı Zafer Güngör ise, “Çiftliğimizde 500 Saanen keçisi bulunuyor. Hayvanlarımızı gruplara ayırdık. A grubunda süt verimi en fazla, B grubunda orta, C grubunda ise az süt veren hayvanlarımız bulunuyor. A grubundaki hayvanlarımızı çoğaltıp, süt verimi düşük hayvanları ise çiftlikten uzaklaştırıyoruz. Keçi sütü berraklığı ve kokusundan anlaşılabilir. Bu konuda vatandaşlarımızın dikkatli olması gerekiyor” diye konuştu.

  • Kar Nedeniyle Bir Maç Daha Tehlikede

    Çaykur Rizespor ile Mersin İdmanyurdu arasında yarın oynanacak kupa mücadelesi öncesi Çaykur Didi Stadyumu’nda kar temizleme çalışmaları sürüyor. Çaykur Rizespor Asbaşkanı Ömer Ofluoğlu, sahanın maç saatine yetişmesinin mümkün olmadığını ve erteleme talebinde bulunacaklarını söyledi.

    Çaykur Rizespor ile Mersin İdmanyurdu Ziraat Türkiye Kupası D Grubu son maçında yarın saat 17.00’de karşı karşıya gelecek. Mücadele öncesi üç gün etkili olan yoğun kar yağışı sonucu Çaykur Didi Stadyumu’nda 1 metre kalınlığında kar kütlesi oluştu. Sahanın maç saatine hazır hale getirilebilmesi için çalışmalara bir gün öncesinden başlandı. Zeminin zarar görmemesi için kar temizleme çalışmaları küreklerle ve el arabaları ile yavaş bir şekilde gerçekleştiriliyor.

    Kar temizleme çalışmalarını yerinde inceleyen Çaykur Rizespor Asbaşkanı Ömer Ofluoğlu, sahada bir metreye yakın kar bulunduğunu belirterek, “Kar temizleme çalışması yoğun bir şekilde sürüyor. Zemine zarar vermemeye gayret gösteriyoruz. Zemin bizim için çok önemli. Ancak bu şekilde sahadaki karın maç saatine kadar temizlenmesi mümkün değil. Perşembe gününe belki yetiştirilebilir. Kulüp olarak maçın ertelenmesini talep edeceğiz” dedi.

  • Akdeniz Foklarının Yaşam Alanı Tehlikede

    Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) Proje Koordinatörü Cem Orkun Kıraç, Akdeniz foklarının geçmişte olduğu gibi artık silahla öldürülmediğini ama yaşam alanları tehdit edildiği için sayılarının iyice azaldığını söyledi.

    Dünyada sayıları yalnızca 700 civarında kalan Akdeniz foklarının (Monachus monachus) 100’ü Türkiye kıyılarında yaşıyor. Ancak kıyılardaki plansız yapılaşma ve endüstriyel yatırım baskısı nedeniyle yaşam alanları giderek daralan bu nadir canlılar Karadeniz’de tamamen yok oldu, Ege ve Akdeniz’de ise yaşamaya çalışıyor. Akdeniz fokları konusunda bilimsel araştırmalar yürüten Sualtı Araştırmaları Derneği Akdeniz Foku Araştırma Grubu (SAD-AFAG) Proje Koordinatörü Cem Orkun Kıraç, “Akdeniz foklarını öldürmek için onları tüfekle vurmanıza gerek yok, yaşam alanlarının yok edilmesi zaten onları öldürüyor” dedi.

    Antalya’nın Kemer ilçesinde geçtiğimiz ay kıyıya vuran ölü Akdeniz fokuyla ilgili olarak da Kıraç, ölüm nedeni tam olarak bilinmeyen yavru fokun yaklaşık 6 aylık olduğunu söyledi. Dünyada yalnızca 700 Akdeniz foku kaldığı bilgisini veren Kıraç, bunun yaklaşık 100’ünün Türkiye kıyılarında yaşamını sürdürdüğünü belirterek şunları söyledi:

    “Dernek olarak yaptığımız çalışmalarda 1980’lerden sonra yaşanan Akdeniz foklarının ölüm nedenleri arasında ilk sırayı habitat kaybının aldığını tespit ettik. Geçmişte ateşli silahların daha kolay taşınabilmesi nedeniyle kasıtlı öldürmeler ilk sıradaydı ancak bu konudaki denetimlerin ve bilincin artmasıyla birlikte kasıtlı öldürmeler gittikçe azaldı. Halen var ama bu çok düşük bir oran. Şu anda bizim tespitlerimize göre türün birinci ölüm nedeni yaşam alanlarının yok olması. El değmemiş kıyılara yeni yoların açılması, ikinci konut ve koyların turizme açılması gibi etkenler, 1950’lerde İstanbul Boğazı’nda bile görülebilen bu ender deniz canlısını yok olmanın eşiğine getirdi.”

    “KARADENİZ’DE YOK OLDU, SON SIĞINAK EGE VE AKDENİZ KIYILARI”

    Karadeniz’de son Akdeniz fokunun 1997 yılında görüldüğünü dile getiren Kıraç, türün bugün yalnızca Ege ve Akdeniz kıyılarımızda yaşam alanı bulabildiğini, Marmara kıyılarında ise nadiren görüldüğünü belirterek, “En yoğun popülasyon sırasıyla Mersin, Muğla, Antalya ve İzmir gibi kentlerimizin kıyılarında bulunuyor. Akdeniz fokları göç etmeyen canlılar. Yalnızca genç bireyler günde 40-50, ayda ise 500 ila 600 kilometre bir alanda gezebiliyor. Yani son derece gezgin bir canlı. Bu yüzden habitatı çok geniş. Akdeniz foklarını korumak için atılacak adımlarla, ada martısı, orfoz ve kara doğan gibi türler de korunmuş olacak” diye konuştu.

    “TEK TEK ÖLDÜRMENİZE GEREK YOK, YAŞAM ALANINI YOK ETMEK YETİYOR”

    Liman, otoyol, konut, turizm ve sanayi baskısı gibi etkenlerle insanların farkında bile olmadan bu nadir canlı türünün yok olmasına katkı sağlayabildiğini vurgulayan Kıraç, “Vatandaş güzel bir kıyının imara açılmasını istiyor olabilir. Ancak asıl sorun buna karar verenlerden kaynaklanıyor. Bir yeri imara açarken bu alanın doğrudan korunan alan olmaması karar vermek için tek başına yeterli gerekçe değil. Belli başlı alanlar ihtiyaçlar ölçüsünde bu tür yatırımlara açılabilir ancak belli başlı alanları da doğal yaşamın sürekliliği için koruyalım. Antalya için konuşacak olursak, Konyaaltı, Lara ve benzeri yerler artık kentleşmiş. Buralarda ne fokları ne de ada martısını koruyamayız. Ama Kemer’den Karaöz’e, Kaş’tan Kekova’ya uzanan kıyılarımızı korumak gerekiyor. Çünkü buralar aynı zamanda turizme de hizmet eden alanlar. Ne yazık ki bu bakir alanlar korunması gerekirken son yıllarda liman, marina ve benzeri yatırımlarla canlıların elinden alınıyor. Bana sorarsanız Akdeniz foklarını öldürmek için onları tek tek tüfekle vurmanıza gerek yok, yaşam alanlarının yok edilmesi zaten onları öldürüyor” dedi.