Etiket: Tedavisinde

  • Korona virüs tedavisinde kullanılacak cihaz Boyabat Hastanesine teslim edildi

    Korona virüs tedavisinde kullanılacak cihaz Boyabat Hastanesine teslim edildi

    Boyabat 75. Yıl Devlet Hastanesinin koronavirüs salgınına yakalanan hastaların tedavisinde kullanacağı ve acil olarak ihtiyaç duyduğu, Yüksek Akım Oksijen Cihazı Boyabat Ticaret ve Sanayi Odası öncülüğünde temin edilerek hastaneye teslim edildi.

    Sinop’un Boyabat ilçesinde pandemi hastanesi olarak hizmet veren Boyabat 75.Yıl Devlet Hastanesinin acil ihtiyaçları arasında yer alan Yüksek Akım Oksijen Cihazının temini için ilçede Ticaret ve Sanayi Odası öncülüğünde yardım kampanyası başlatılmıştı.Boyabat Toprak Sanayide faaliyette bulunan fabrikalar tarafından bütçe kısa zamanda oluşturularak cihazın tedariği sağlandı.Temin edilen cihaz Boyabat 75.Yıl Devlet Hastanesine teslim edildi.

    Konuyla ilgili konuşan Boyabat TSO Başkanı Abdullah Genç, “Hastanemizin acil ihtiyacı olan Yüksek Akım Oksijen Cihazını hızlı şekilde temin ederek teslimini gerçekleştirdik. öncelikle bu hayırlı hizmetin gerçekleşmesine destek olan Boyabat toprak sanayisine şahsım ve odamız adına teşekkür ediyor, tüm hastalarımıza da acil şifalar diliyorum” ifadelerini kullandı.

  • Tüp bebek tedavisinde dikkat edilmesi gerekenler

    Tüp bebek tedavisinde dikkat edilmesi gerekenler

    Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Meltem Aksu Sönmezer, tüp bebek tedavisinin çiftler için sabır isteyen ve her türlü sonuca hazırlıklı olmayı gerektiren zorlu bir süreç olduğunu belirtti. Op. Dr. Meltem Aksu Sönmezer, tedavinin fiziki olarak asla kişiyi zorlamadığını aksine beklenenden daha kolay ve zahmetsiz olduğunu çoğu çiftin kabul ettiğini ifade ederek, “Ancak, olumlu bir ruh hali ile tedaviye başlanmadığı takdirde çiftleri çok yoran ve yıpratan bir süreç haline gelebilmektedir. Tedaviye başlamadan önce hastanın kendisini bu tedavi süreci ve sonuçlarına karşı psikolojik olarak hazırlaması gerekir. Stresi azaltmak için bazı aktivitelerde bulunmak, düzenli egzersiz ve doğa yürüyüşleri yapmak, doğru beslenmek, negatif etki yaratabilecek kişilerden ve ortamlardan uzak durmak , zihinsel ve fiziksel olarak pozitif ve hazır hissetmek tedavide başarı şansını artıran etkenlerdir” diye konuştu.

    Tüp bebek tedavi yöntemini doğal bir gebelik süreci olarak kabul etmek gerektiğini dile getiren Op. Dr. Meltem Aksu Sönmezer, “Çünkü bu yöntemle gebe kalan kadınlar da normal bir hamilelik dönemi geçirmektedir. Çiftin kendi sperm ve yumurtası ile oluşan ve dünyaya gelen bebek diğer bebeklerden farksızdır. Beslenme her konuda olduğu gibi tüp bebek tedavisi sürecinde de çok önemlidir. Çünkü; tedavide başarıyı artıran etkenlerden biri de ideal kiloda olmaktır. Tedaviye başlamadan önce ideal kiloyu yakalamak için diyetisyen yardımı alınabilir” diye konuştu.

    Tüp bebek tedavisi sürecinde bol sıvı almak gerektiğini, kola, çay, maden suyu yerine günde en az 2-3 litre su tüketilmesini öneren Op. Dr. Meltem Aksu Sönmezer açıklamasını şöyle sürdürdü; “Nohut, kuru fasulye, barbunya gibi baklagiller sofralardan eksik edilmemelidir. Haftalık yemek programında en az 2 gün kuru baklagiller olmalıdır.

    Protein, mineral ve omega3 bakımından en zengin olan besin balıktır. Haftada en az iki kez balık tüketmek, tedavi başarısını olumlu etkiler.

    Kızartma, ızgara gibi pişirme yöntemleri yerine; haşlama, buğulama, fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir. Ayrıca makarna ve sebzeler çok fazla haşlanmamalıdır.

    Folik asit bakımından zengin yeşil yapraklı sebzeler, fındık ve badem gibi kuruyemişler tercih edilmelidir.

    Şeker tatlı ve tatlandırıcırılardan mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.”

  • Tüp bebek tedavisinde dikkat

    Gelişen teknoloji ile birlikte tüp bebek tedavisindeki başarı şansının da arttığını belirten Op. Dr. Alaaddin Balcı, tüp bebek tedavisinde dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.

    Samsun Liman Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Doktorlarından Tüp Bebek Uzmanı Op.Dr. Alaaddin Balcı, “Dünyada ilk tüp bebek 1983 yılında, Türkiye’de ise 1994 yılında Ege Üniversitesinde yapılmış ve ilk canlı doğum sağlanmıştır. Başarı oranları da ilerleyen teknolojik gelişmelere paralel artış göstermiştir. Halen ülkemizde 120 civarında tüp bebek merkezi bulunmakta ve bunların başarı oranları da ciddi farklılıklar göstermektedir” dedi.

    Bu konuda ülke genelinde çok başarılı merkezler olup, yurt dışından ve özellikle Avrupa’dan hastaların yoğun ilgi gösterdiğini belirten Dr. Balcı, “Başarı oranlarındaki bu farkın oluşmasında en önemli etkenler merkezi yöneten ekibin tecrübesi, merkezin laboratuvar koşulları ve ekipmanı, ticari kaygıların bir kenara bırakılarak hastaya yaklaşım, teknolojik gelişmelerin takibi ve merkezin kendi çalışmalarını ekspertiz etmesi ve sonuçlarını iyi değerlendirmesidir” diye konuştu.

    Op.Dr. Balcı, “Tüp bebek seçimlerinde çok titiz davranmak, iyi bir araştırma yapmak merkezlerin başarı oranlarını hasta yaklaşımlarını iyi etüt emek ve ona göre karar vermek gerekir. Bütün bunların dışında tüp bebek başarısını etkileyen tıbbi tedavideki standartlarda çok önemlidir. Merkezlerde uygulanan tedaviler birbirine benzer olmakla birlikte hekimlerin tercihleri ve tedavi detayları da başarı oranlarını etkilemektedir. Ülkemizde başarı oranları açısından hastanın yaşı ve özelliklerine göre değişmek üzere, yüzde 30 ile yüzde 80 arasında başarılı sonuçlar alınmaktadır” ifadelerini kullandı.

    Op.Dr. Balcı, tüp bebek başarısını etkileyen faktörler hakkında ise şu bilgileri verdi:

    “Kan sulandırıcılar kullanılması, anne babaya genetik analiz yaptırması, rahim içi ve kanallarının iyi değerlendirilmesi, rahim filmi ve histereskopi yapılması, rahim perdelerinin ve sorunlu ise kanalların çıkarılması, düşük doz ilaç tedavisi ile yumurta kalitesinin artırılması, geç embriyo transferi (5. ya da 6.gün), embriyolara genetik analiz yapılması (pgd), 4 cm. üzerindeki myom’ların ve döl yatağına baskı yapan tüm polip ve kitlelerin çıkarılması, troid hastalığı, diyabet, kansızlık, B12, D vitamini, folik asit eksikliklerin tedavi edilmesi, sigara alkol alınmaması ve fazla kiloların verilerek sağlıklı beslenme, spor yapılması gibi koşullar tüp bebek başarısını etkileyen faktörler arasındadır.”

  • Leke tedavisinde dikkat edilmesi gerekenler

    Dermatoloji Uzmanı Doktor Fatma Yıldız, Leke tedavisinde en iyi yöntemin kombine tedaviler olduğunu söyledi. Yıldız, “Yani bir tedavi değil, lekenin durumuna göre farklı birkaç tedavi uygulamak çok daha iyi sonuç verir” dedi.

    Öncelikle lekenin açılmasını sağlayacak lazer tedavilerin mutlaka olması gerektiğini kaydeden Dermatoloji Uzmanı Doktor Fatma Yıldız, “Leke tedavisinde kullanılan en yeni teknoloji Thulium Lazerdir. Thulium Lazer, cilde mikron düzeyinde kanallar açar. Bu şekilde lekeyi oluşturan renk hücrelerinde (melanositlerde) bir travma oluşturur. Vücut bu travmayı tamir ederken melanositler küçülür, bu şekilde renk açılır. Aynı zamanda cildin kalitesini artırır. Thulium Lazerin leke tedavisinde en fazla tercih edilmesinin sebebi iyileşme süresinin kısa olması ve yan etkilerinin az olmasıdır” diye konuştu.

    “Leke tedavisinde kullanılan diğer bir lazer Q Switch Lazerdir. Direkt olarak lekelerin üzerine uygulandığı gibi, karbon peeling şeklinde de kullanılır” diyen Dermatoloji Uzmanı Doktor Fatma Yıldız, açıklamasını şöyle sürdürdü;

    “ Hem lekelerin açılmasını, hem de cildin daha parlak olmasını sağlar. Thulium Lazer, QSwitch Lazer dışında, Fraksiyonel Co2 Lazer, İğneli Radyofrekans, Yoğunlaştırılmış Işık Kaynakları gibi cildi yenileyen enerji sistemleri kullanılabilir.

    Leke tedavisinde, olmazsa olmaz leke açıcı kremlerdir. Tüm tedaviler leke giderici kremlerle desteklenmelidir. Özellikle lazerden sonra kullanılan leke acıcı kremler daha derine işledikleri için daha etkili olurlar. Leke açıcı kremler tüm tedavilerle birlikte kullanılabilirler.

    Leke tedavisinde kullanılan en etkili kremler; Hidrokinon, Glikonik Asit, Askorbik Asit, Kojik Asit, Glabridin, Arbutin bunlardan birkaçıdır.

    Leke tedavisinde peeling yöntemleri de kullanılmaktadır. Bunlar cildin üst tabakasını soyarak etki ederler. Leke tedavisinde Glikonik Asit, Pürivik Asit, Maddelik Asit gibi kimyasal maddeler yanında, Enzimatik Peeling olarak adlandırılan karışımlarda kullanılabilir. Peelinglerdedikkat edilmesi gereken nokta, soyulma sırasında güneşten çok iyi korunmak gerekir. Yoksa alttan yeni gelen ciltte tekrar leke oluşabilir.

    Leke tedavisine Mezoterapi, PRP, Hyalüronik asit (gençlik aşısı) gibi cilt kalitesini artıran tedavileri lazer seansları arasında yapmak alttan gelen cildin daha iyi olmasına fayda sağlar.

    Şimdi gelelim olmazsa olmaza, leke tedavisinin başarısı için güneşten korumak şarttır. Güneşten koruma, hem işlem sırasında hem de, tedavi bittikten sonra devam etmelidir. Leke tedavisi ne kadar başarılı olursa olsun, leke tedavisinde ne yapılırsa yapılsın sonrasında güneşten korunmazsa leke tekrar eder, yapılan tüm tedaviler boşa gider. Ne yazık ki hiçbir güneş koruyucu yüzde yüz korumaz bu nedenle, nasılsa güneş koruyucu krem sürdüm diye direkt güneşin altında uzun süreler geçirmek olmaz. Sık sık mümkünse iki saatte bir güneş koruyucu krem kullanmak, hem de direkt olarak güneş ışınlarından sakınmak gerekir. Zaten bu leke tedavileri yazın değil güneşin etkisinin daha az olduğu sonbahar ve kış aylarında yapılmalıdır.

    Tüm bunların ışığında en etkili leke tedavisini özetleyecek olursak; Birinci ve en önemlisi tedavi süresince ve sonrasında güneş koruyucu. Tedavide lekeye yönelik bir lazer olması mutlaka önerilir. Bunun yanında tedaviye mezoterapi, PRP, gençlik aşısı gibi cilt yenileyen tedavilerin eklenmesi başarı oranını artırır. Tedavi sırasında ve sonrasında leke açıcı kremleri de kullanırsanız leke tedavisinde en iyi sonuçları alırsınız.”

  • Diş tedavisinde genel anestezinin önemi

    Diş hekimi stresinin ve tedavi sırasında oluşabilen reflekslerin hastalar için çileye döndüğünü belirten uzmanlar, bu tip durumlarda diş tedavisinin genel anestezi ya da sedasyon altında gerçekleştirilmesinin hasta ve doktor için daha iyi olduğunu söyledi.

    Diş tedavilerinin çoğunlukla kişiler için ağrılı geçmesi sebebiyle toplumda yaygın korkulara sebep olduğunu ifade eden Diş Hekimi Şiar Atmaca, çoğu insanın diş hekimi koltuğuna oturmaktan korktuğunu, hatta bazı kişilerde artık bu durumun fobi düzeyine geldiğini belirtti. Atmaca, “Diş tedavisinde planlama genel anestezi veya sedasyon altında olacaksa mutlaka anestezi doktoru tarafından gerçekleştirilmeli ve ameliyathane ortamında yapılmalıdır. Uygun hastalara yapılan anestezi altında diş tedavisi, hastaya ve hekime sağladığı avantajlar düşünüldüğünde harcanan emek ve zamanın buna değer olduğu görülmektedir. Anestezi altında yapılan diş tedavilerinde hasta operasyon sonrası ilaçların etkisi ile ağızda yapılan tedavi işlemini, ağrıyı ve hoşlanmadığı sesleri hatırlamaz. Bu sayede psikolojik travma neredeyse sıfıra indirilmiş olur” şeklinde konuştu.

    Diş hekimi korkusu olanlarda, engelli bireylerde, mide bulantısı sorunu yaşayanlarda, diş ünitinde tedavi yapabilmenin mümkün olmadığı çocuklarda, lokal anestezinin yeterli olmadığı durumlarda genel anestezi veya sedasyon altında diş tedavisini tercih ettiklerini belirten Atmaca, bu yöntemin hem hasta için hem de tedaviyi gerçekleştirecek hekim için kolaylık sağladığını kaydetti. Diş tedavilerinin seanslı, uzun süren tedaviler olduğunu ekleyen Atmaca, “Günümüzde yoğun iş ortamında bu seansları bir araya toplamak için genel anestezi altında diş tedavilerinin yapılmasını arzu edenler de olmaktadır. Genel anestezi ile üç aylık bir tedavi üç saate sığdırılabilir. Bütün dişlerde yapılacak ağrılı işlemler bir seansta tamamlanıp, tedavinin geri kalanı ise hızlı bir şekilde bitirilebilir” diye konuştu.