Etiket: Tedavinin

  • Çocukluk çağı enfeksiyonlarında erken tanı ve tedavinin önemi

    Çocukluk çağı enfeksiyonlarında erken tanı ve tedavinin önemi

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yeşim Çınar Yakar, “Çocuklarınızı çocukluk çağı enfeksiyonlarından korumada erken tanı ve tedavi önemlidir. Düzenli ve periyodik olarak yapılan muayeneler çocuğun sağlığını ve gelişimini etkilemektedir” dedi.

    Büyük Anadolu Merkez Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Yeşim Çınar Yakar, Çocukluk çağı enfeksiyonlarının tanı ve tedavisi hakkında bilgiler verdi. Yenidoğan döneminden ergenliğe ve tüm çocukluk çağı boyunca yaşına özgü çeşitli sorunların çocuk sağlığını tehdit ettiğini belirten Uzm. Dr. Yeşim Çınar Yakar, “Çocukluk çağında enfeksiyon hastalıkları daha sık görülür. Zamanla gelişen bağışıklık sistemi sayesinde enfeksiyon hastalıkları azalır. Yaşlılık ile birlikte bağışıklık sistemi de yaşlandığından tekrar enfeksiyonlarda artış görülür. Bağışıklık sistemi; kötü beslenme, olumsuz çevre şartları, uykusuzluk, aşırı yorgunluk ve stresle beraber zayıflar. Enfeksiyon, yetişkin insanlarda görüldüğü kadar çocuklarda da sıkça görülen hastalıklar arasındadır. İlk 4 yaş, çocukların sık enfeksiyona yakalandıkları bir dönemdir. Üst solunum yolu enfeksiyonları, nezle, grip, bronşit, bronşiyolit, zatürre, rotavirüs ishalleri ve diğer ishalli hastalıklar bu dönemde sıkça görülür. Bunların dışında en sık doktora başvuru sebebi olan ise ateşli hastalıklardır. Bu sağlık sorunları yakından tetkik ve takip edilmektedir. Aşıyla korunabilen hastalıklara karşı bilgi verilmekte ve özel durumlar için çocuklara özel aşı takvimleri düzenlenmektedir. Çocuklarınızı bu hastalıklardan korumak için, yenidoğandan itibaren tüm aşılarını yaptırın. Ellerini düzenli ve sık yıkamasını sağlayın. Düzenli ve dengeli beslenmesini sağlayan. Yeterli miktarda sıvı tükettirin. Yeterli ve düzenli uyku uyumasını sağlayın. Sigara dumanından uzak tutun. Mecbur kalmadıkça kalabalık mekanlardan uzak tutun. Hasta kişi ve çocuklara yaklaştırmayın. Mevsimine uygun giydirin. Düzenli spor yaptırın. Stresten uzak durmasını sağlayın. Bunun yanı sıra ise mutlaka hastalık belirtileri olmazsa bile belirli periyotlarda bir uzman doktor tarafından muayene edilmesi ortaya çıkabilecek sağlık sorunları öncesi tanı ve tedavi de önemli rol oynar” diyerek sözlerine son verdi.

  • Erken tanı ve yoğun tedavinin otizme etkisi

    Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Yeliz Engindereli, yaşamın ilk üç yılında saptanabilen otizm spektrum bozukluğunun, duygusal, sosyal gelişmede, sözel veya sözel olmayan iletişimin gelişiminde gecikme ya da sapma olarak görülebileceği gibi tekrarlayıcı davranış ve kısıtlı ilgi alanları ile kendini gösteren nörogelişimsel bir bozukluk olduğunu belirtti.

    “Dünyada her 68 çocuktan biri Otistik”

    Gelişim açısından erken tanının önem taşıdığı otizmin teşhisi için herhangi bir test bulunmamasına rağmen tanının klinik muayene ile konulabilceğini ifade eden Uzm. Dr. Yeliz Engindereli, dünyada her 68 çocuktan birinin otizm tanısı aldığını söyledi.

    Erkek çocuklardaki yaygınlığın kızlara oranla dört kat daha fazla olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Yeliz Engindereli şöyle devam etti: “Genetik temeli olduğuna ilişkin bulgular olmasına rağmen nedeni ve hangi gen ya da genlerin sorumlu olduğu tam olarak bilinmeyen otizm için çevresel faktörlerin ve özellikle ileri baba yaşının etkisi ise oldukça tartışmalı bir konudur. Otizme her çeşit toplumda, farklı coğrafyalarda, ırkta ve ailede rastlanmaktadır.”

    Bebeklerin iletişim kurma becerisi ve sosyalleşme ihtiyacı ile doğduğunu ve sağlıklı bir bebeğin dış dünyaya tepki verdiğini hatırlatan Uzm. Dr. Yeliz Engindereli, bu nedenle ebeveynlerin bebeklerinin normal gelişim sürecine uyum sağlayıp sağlayamadığını dikkatle gözlemlemesi gerektiğini söyledi.

    Otizmin Belirtileri

    Otizmli bebeklerin gelişim basamaklarında aksama gözlendiğini, becerilerinden bazılarını hiç geliştirememiş olabileceği gibi kimi zaman kazanılan becerilerde gerileme ya da kayıpların gerçekleşebileceğini de kaydeden Uzm. Dr. Yeliz Engindereli, çevreye ilgisizliğin gözlendiği otizm belirtileri ile ilgili açıklamalarına şöyle devam etti; “Otizmli bebeklerde göz teması kısıtlıdır. İsmi çağrıldığında tepkisiz kalırlar, güldürülmeye çalışıldığında gülmezler, oyuncakları ile amacına uygun oynamazlar, el sallamaz, öpücük göndermezler ve aynı yaş grubundaki çocuklar gibi taklit becerileri gelişmez. Gelişimsel aksamaya ek olarak anlamsız el çırpma, sallanma, dönme gibi tekrarlayıcı hareketler de gözlenebilir. Bebekler altı aylık olduğu halde anne babasını tanımıyor, gülümsemiyor, 1 yaşını geçtiği halde işaret ile gösteremiyor, oyunlar oynamıyor, anlamlı birkaç kelime söylemiyor, adı ile seslenildiğinde bakmıyor, göz teması kurmuyorsa, iki yaşını geçtiği halde oyuncaklarla amaca uygun şekilde oynamıyor sadece belli başlı parçaları ile ilgileniyorsa, taklide veya oyun kurmaya yönelik oynamıyor hayali oyunlar kurmuyor, çevresinde olup bitenle ilgisiz görünüyor, yaşıtlarına karşı ilgisiz kalıyor, karşılıklı oyun oynamıyor, kendi halinde bir köşede oynuyorsa gelişim basamaklarında bir sorun yaşandığını düşünmek gerekir” dedi.

    “Çocuğunuzu sağlıklı gelişim gösteren yaşıtlarıyla aynı seviyeye getirmek mümkün”

    Çocuklarının gelişimi ile ilgili bir farklılık gözlemleyen ya da belirtilerden herhangi birinin çocuklarında bulunduğunu düşünen ebeveynlerin hangi yaşta olursa olsun zaman kaybetmeden bir çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanına başvurması gerektiğini ifade eden Uzm. Dr. Yeliz Engindereli, otizmde erken tanının, uygun müdahale ve düzenli psikiyatrik takip ile tedavi sonucunu etkileyen en önemli faktör olduğunu belirtti.

    Otizmin günümüzde bilinen tek tedavisinin, erken tanı ile yoğun, sürekli özel eğitim olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Yeliz Engindereli, erken tanı ve ardından haftada en az 20 saat özel eğitimle otizmli çocukların hayatlarında büyük fark oluşturmanın, yaşam kalitesini artırmanın, sağlıklı gelişim gösteren yaşıtlarıyla birlikte aynı okulda okuyacak seviyeye getirmenin mümkün olabileceğini kaydetti.

  • Ayağını makineye kaptırdı, 1 yıllık tedavinin ardından sağlığına kavuştu

    Karabük’de bir şantiyede sol ayağını makineye kaptırdıktan sonra devam eden tedavi sürecinde Konya’ya gelen vatandaş, yaklaşık 1 yıllık tedavinin ardından sağlığına kavuştu.

    Karabük’de yaşayan 57 yaşındaki Hasan Demir yaklaşık 1 yıl önce bir şantiyede çalışırken sol ayağını makineye kaptırdı. Yürümekte zorluk çeken Demir, birkaç hastane gezdikten sonra Konya Hospital’e geldi. Burada gerçekleştirilen ameliyat ve sonrasındaki fizik tedavinin ardından tekrar sağlığına kavuştu. Karabük’e bağlı Navsaklar Köyünde bir şantiyede çalışırken makine taşımak için makinenin üzerine çıktığını belirten Hasan Demir, “Makinenin üzerinden inerken makine ayağıma vurarak kırdı ve dışarı attı. Ayriyeten sağ ayağımı da makinenin arasına sıkıştırdım. Başka bir hastaneye götürdüler. Orada iki hafta durdum. Ayağıma tedavi yapmadılar. Ayağıma iğne batırdılar hiç hissetmedim. Sonra Konya Hospital’e gönderdiler. Burada tedavi oldum. Sonra fizik tedavinin ardından çok şükür yürümeye başladım. Şimdi rahatım ve gezebiliyorum” dedi.

    “Hastamız şu an gayet iyi durumda”

    Ameliyatı gerçekleştiren Konya Hospital Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Tunç Cevat Öğün ise, hastanın sol bacağında kopma şikayetiyle kendilerine başvurduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Öğün, “İş kazası sonucu bize başvuran hastamızda bir seri ameliyatları tamamladık. Şuan hastamız gayet iyi durumda. Yürüyebiliyor ve ayağının üzerine basabiliyor. Ayağında hareket var. Fizik tedaviyle durumunun daha da iyiye gitmesi için çalışıyoruz” diye konuştu.

  • Fıtıkta elle tedavinin başarısı

    Son yıllarda toplumda oldukça sık duyulan bel ve boyun fıtığı, boyun düzleşmesi gibi kas-iskelet rahatsızlıklarında 27 yıldır elle tedavi uygulayan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, tedavi metodu hakkında bilgi verdi.

    Bir fizik tedavi yöntemi olan manipülasyon (elle tedavi) tedavisinin ellerle rahatsızlık olan bölgeye birtakım bastırma, döndürme, germe ve esnetme manevraları şeklinde ve 3-5 gün arayla uygulandığını ifade eden Şahabettinoğlu, “Manipülasyon tedavisinin masaj ile ilgisi yoktur. Klasik bir tıp tedavisi olup alternatif tıp değildir. Tedavi genellikle hafif vakalarda 2-3, orta vakalarda 4-5, ileri vakalarda ise 8-10 seans sürebilmektedir” dedi.

    Dünyada çok iyi bilinen ve uygulanan bu tedavi yönteminin bel ve boyun fıtıkları, boyun düzleşmesi, kas-iskelet rahatsızlıklarında uygulandığını ifade eden Dr. Şahabettinoğlu, “Ayrıca şiddetli boyun spazmları, sakroiliak sendrom denilen kalçalardaki sağrı ve leğen kemikleri arasındaki eklemin fonksiyon bozukluğu, migren ve gerilim tipi baş ağrıları, çene eklemi fonksiyon bozuklukları, el bileği sinir sıkışmaları, 1. derece ve stabil bel kaymalarında başarıyla uygulanmaktadır” diye konuştu.

    Bel ve boyun fıtıklarında manipülasyon tedavisinin başarı oranının ise hastalarının yüzde 98’i ameliyatsız olarak başarı ile tedavi edilmekte olduğunu belirten Şahabettinoğlu, “Sadece yüzde 1-2 hastada ameliyat gerekir ki bunlar ameliyatsız tedavilere cevap vermeyen, bel fıtığında ayaklarda ilerleyen kas gücü kaybı, idrar-büyük abdest kaçırma şikayeti olanlardır. Boyun fıtığında ise ellerde, kollarda ilerleyen kas gücü kaybı olan çok az sayıdaki hastalardır” şeklinde konuştu.

    Manipülasyon konusunda uzman bilgili ve bilinçli ellerle yapılması gerektiğinin altını çizen Şahabettinoğlu, “Bütün hastaların bilmesi gereken en önemli konu, insan anatomisini ve fizyolojisini bilmeyen ehliyetsiz kişilere bel ve boyun problemlerini çözmek için başvurmamaları gerektiğidir. Her hasta ve hastalık hekimce değerlendirilmeli, teşhis ve tedavi edilmelidir. Ayrıca bel ve boyun hastaları tedavi sonrası, hastalığın tekrarının önlenmesi için egzersiz ve günlük yaşam önerileri konusunda mutlaka bilgilendirilip eğitilmelidir” dedi.

  • Kırık ve çıkıklarda erken tedavinin önemi

    Acıbadem Ankara Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Tural Ahmad, “Atlanmış veya tedavi edilmemiş çıkık ve kırıklar ileride fonksiyon kısıtlığı, yanlış kaynama gibi sorunlara yol açabiliyor” dedi.

    Acıbadem Ankara Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Tural Ahmad, çocukluk çağı kırıklarının doğru tanı ve tedavisi ile ilgili tavsiyelerde bulundu. “Çocuklar, özellikle yaz aylarında, oyun parkları, havuz kenarı, deniz kıyısı gibi pek çok alanda daha çok travma yaşıyor” diyen Ahmad şu bilgileri paylaştı:

    “Düşme ve çarpmalar sonucunda yumuşak doku zedelenmeleri, kırık ve çıkıklar oluşuyor. Bunun yanı sıra bilinçsizce uygulanan koldan çekme gibi yöntemler, çıkık gibi basit burkulmalar sonucunda da kırık görülebiliyor. Dadı dirseği olarak bilinen durum, koldan çekme sonucunda oluşuyor. Dadı dirseğinde, dirsek çevresi bağların gerilmesiyle Radius kemiğinin başı çıkıyor. Çok belirgin bir travma olmadığı için kişiler genellikle doktora başvurmakta geç kalabiliyor. Çocuğun kolunu oynatamama şikayeti arttıkça durum anlaşılıyor. Bunun yanı sıra ayak bileği burkulmaları sonrası oluşan bağ yaralanmalarına kırıklar eşlik edebiliyor. Avulsiyon kırıkları olarak adlandırılan bu durum, bağların kemiğe yapışma yerinin burkulmaya bağlı olarak, bağda oluşturduğu gerilme sonucunda kopması olarak açıklanıyor.”

    Çocuk kemiklerinin daha elastik olmasının ve büyüme çekirdeklerinin açık olmasının oluşan kırıkların takip ve tedavisi açısından önem taşıdığını söyleyen Dr. Ahmad, “Çocukluk çağı kırıkları arasında daha sık görülen yeşil ağaç kırıkları çocuk kemiklerinde daha kalın olan ve kemikleri örten zarın sağlam kalması sayesinde ortaya çıkıyor. Sıklıkla görülen çocukluk çağı kırıkları; el, bilek, kol, ön kol, köprücük kemiği ve ayak bileği kırıkları olarak biliniyor” diye konuştu.

    “Tedavi süresi kırığın tipi ve çocuğun yaşına göre değişiyor”

    Düşmeler ve çarpmalar sonucu etkilenen bölgede şişlik, morarma ve hareket kısıtlılığı varsa mutlaka ortopedi doktoruna başvurulması gerektiğine vurgu yapan Dr. Ahmad, “Çocukluk çağı kırıklarının büyük bir çoğunluğu ameliyatsız yöntemle tedavi ediliyor. Çocuk kemiklerinin yeniden yapılandırma yeteneği sayesinde bu kırıkların çoğunluğu doğru tedavi edilmiş ise sorunsuz iyileşiyor. Ancak açık kırıklar olarak tanımlanan kemik uçlarının ciltten dışarı çıkması durumunda cerrahi tedavi ile müdahale edilmesi gerekebiliyor. Tedavi süresi kırığın tipi ve çocuğun yaşına göre genellikle 3-5 hafta arasında değişiyor” ifadelerini kullandı.

    Doğru tanı ve tedavi yöntemi ile iyileştirilmeyen çıkık ve kırıkların ileride önemli sağlık sorunlarına yol açabildiğini kaydeden Dr. Ahmad, “Atlanmış veya tedavi edilmemiş çıkık ve kırıklar ileride fonksiyon kısıtlığı, yanlış kaynama gibi sorunlara yol açabiliyor. Özellikle çocuklarda kemiğin büyüme çekirdeğine uzanan veya büyüme çekirdeğini etkileyen kırıklar da büyüme duraksamasına, kol veya bacaklarda uzunluk farkına ve aksamaya neden olabiliyor. Bu nedenle doğru tanı konulduğundan ve tedaviden sonra ileride herhangi bir sağlık sorunu yaşama riski olmadığından emin olmak önem taşıyor” şeklinde konuştu.