Etiket: Tat

  • Binlerce yıldır Şanlıurfa’da yetiştirilen ‘-Tat Karpuzu’ tescilleniyor

    Binlerce yıldır Şanlıurfa’da yetiştirilen ‘-Tat Karpuzu’ tescilleniyor

    Geçmişinin Göbeklitepe kadar eski olduğu belirtilen ve binlerce yıldır sadece Şanlıurfa’da yetiştirilen ‘Tat Karpuzu’ tescilleniyor.

    Geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan ve Göbeklitepe’nin kurulduğu dönemden daha eski bir geçmişe sahip olduğu belirtilen ‘Tat Karpuzu’ için coğrafi işaret başvurusu yapıldı. Karaköprü Belediye Başkanı Metin Baydilli, Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik, İl Tarım ve Orman Müdürü Murat Çakmaklı ve GAPTEM Müdürü İbrahim Halil Çetiner ile birlikte Tat Karpuzu popülasyonlarının morfolojik karakterizasyon deneme alanında incelemelerde bulundu. Geçmişte çokça üretilen, kendine has görüntüsü ve tadıyla dikkat çeken Tat Karpuzu’nun yeniden çoğaltılarak üretime kazandırılması için de ortak bir çalışma gerçekleştirilecek.

    Karaköprü Belediye Başkanı Metin Baydilli, Şanlıurfa’nın bir tarım kenti olduğunu ifade ederek Karaköprü’de de kendine has tarım ürünleri yetiştirildiğini dile getirdi. Daha önce Karaköprü’nün simgesi olan narın coğrafi işaret tescilini aldıklarını söyleyen Başkan Baydilli, “Şimdi de ilçe sınırımızdaki Tatburç ve Yoğunburç kırsal mahallelerinde yetiştirilen meşhur Tat Karpuzun’un coğrafi işaret tescilini almak için çalışmalara başladık. Çok değerli ve tat bakımından güzel olan Tat Karpuzu’nun yeniden üretimi, Karaköprü’de tescillenmesi için üniversitemizle, Tarım İl Müdürlüğü ile ve GAPTEM ile bir çalışma içerisindeyiz” diye konuştu.

    Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik, Şanlıurfa’nın Karaköprü ilçesine özgü bir ürünün tescillenmesinin çok önemli bir çalışma olduğunu belirtti. İl Tarım ve Orman Müdürü Murat Çakmaklı, Kurumlarla iş birliği içerisinde çalıştıkları yapılan çalışmaların üreticilere önemli katkı sağlayacağını söyledi.

    İki yıllık bir çalışmanın emeğini aldıklarının altını çizen GAPTEAM Müdürü İbrahim Halil Çetiner, “Karaköprü Belediye Başkanı Metin Baydilli’nin teşvikleri ve talepleri doğrultusunda Tat Karpuzu’nu koruma altına aldık. 2 yıldır Tat Karpuzu’nun gözlemlerini yapıyoruz. Çok farklı bir karpuz çeşidi. Hem yeşil hem içinin pembe ve çok tatlı olması bu karpuzu üstün kılan özelliklerindendir. Yaptığımız 2 yıllık sonuçlarla birlikte tescile sunacağız. Tescil sonucu meşhur Tat Karpuzu ticarileşecek ve halkımızın tüketimine sunulacaktır” diye konuştu.

    Öte yandan 2018 yılında Başkan Metin Baydilli’nin çabalarıyla coğrafi işaret tescili yapılan’ Karaköprü Narı’ geçtiğimiz günlerde ulusal bir kanaldaki yarışma programında sorulmuştu.

  • Tat Metal’den Türk Metal’a yanıt

    Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde faaliyet gösteren demir çelik fabrikasında çalışan işçilerle ilgili dün gazetecilere açıklama yapan Türk Metal Sendikası’na Tat Metal Çelik A.Ş.’den yanıt geldi. Fabrikanın Mali Direktörü Sedat Çiftçioğlu sendikayı uyararak “Kaş yapayım derken göz çıkarmamak lazım” dedi.

    Tat Metal Çelik A.Ş. Mali Direktörü Sedat Çiftçioğlu, Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Ziya Odabaş ile sendikanın Ereğli Şube Başkanı Metin Ercan’ın kendilerine yönelik dün yaptığı açıklamalara yanıt verdi.

    “Sendikalar işçinin görüşlerine değer veren yapıda olmalı”

    Demir çelik sektöründe yaşanan grevlerin fabrikalara geçmişte çok büyük zararlar verdiğini hatırlatan Çiftçioğlu, Türk Metal Sendikası’nın işçi için ne zam talep ettiğini halen açıklamadığını dile getirdi. Açıklamasında sendikacılık tarihi ve gelişimlerinden örnekler veren Çiftçioğlu “Zaman değişiyor insanlar değişiyor tabi buna bağlı olarak kurumlarda bu değişimden nasibini alıyor. Bakın Türk Sendikacılığı kitabında Refik BAYDUR ne diyor “Kuresellesme hemen hemen her alanı etkiledigi gibi devletleri, sivil toplum orgutlerini ve fertleri de etkilemektedir. Kuresellesmeyi tetikleyen gelismelerin basında; teknolojik gelismeler, ideolojik egilimler ve ekonomik hızlı degisim ihtiyacı gelmektedir. Bu gelismeler karsısında orgutlu isgucu, yasanan bu hızlı degisime ayak uyduramamakta ve hızla zayıflamaktadır.” Yani özetle diyorki; Ne kadar söz varsa düne ait dünle beraber gitti cancağazım. Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım. Sendikalar iş yaşamının önemli kurumlarındandır. Ancak birçok kişi ve kurum gibi onlarda çeşitli sorunlarla yüz yüzedir. Sendikal demokraside bu sorunlardan biridir. Gerek çalışma hayatı açısından gerekse de sağlıklı bir demokrasi açısından sendikaların şeffaf, açık, net sorgulanabilir, patronaj (ağalık) sisteminin olmadığı, üyelerinin kendilerine ve görüşlerine değer veren bir yapıya sahip olması gerekir. Yoksa çalışma hayatında sosyal barıştan ve adaletten söz etmek güç olur” dedi.

    “İşçiler önerdiğimiz zamdan memnun”

    Türk Metal Sendikası’nın baskısıyla işçilerin verdikleri iftar yemeğini bıraktıklarını belirten Çiftçioğlu, sözlerini şu şekilde sürdürdü; “Biz dedik ki işçimize %25 ila %38 arasında bir artış teklif ettik. Benzer şekilde beyaz yaka çalışanımıza da zam yaptık. Beyaz yaka genel olarak zamdan memnun olduğunu söylüyor. Biz söylemiyoruz mavi yaka yani aynı zamanda sendika üyesi çalışanlarımız soruyor neden bizim sözleşme imzalanmadı diye? Bu sorunun cevabı sendikada. Şimdi bunun neresi yalan, bunun neresi iftira? Rastgele bazı çalışanlarımıza ‘ücret beklentiniz nedir?’ diye sorduk beklentilerinin üzerinde bir artışı duyunca çok memnun oldular. Elbette hiçbir şey her zaman mükemmel olamaz yapılacak işler hep vardır ve var olmaya da devam edecektir. İftar yemeklerine katılmadıklarını söylemek yani olan bir şeyi ifade etmek Tat Metal’e yakışmıyor ise yemeğe gitmemeleri için sendikanın işçiye köfte ekmek dağıtmak suretiyle yemekhanelerde verilen yemeği aldıktan sonra yemeyip masada bırakmak ve zayi etmek ne kadar yakışık alıyor? Yemekleri alıp yemeden bırakmak nankörlük etmek, nimeti tepmek, bindiği dalı kesmek olmuyor mu? Samimi sözcüğü sözlükte candan açık yüreklilikle davranan olarak tanımlanıyor. Biz diyoruz ki %25 ila %38 arasında bir artış verdik. Siz ne kadar istediniz diye soran basın mensubuna siz niçin söylemiyorsunuz o halde? Bu durumda kim samimiyetsiz oluyor? Fabrika kapısında bir açıklama yapmadılar mı? ‘İşveren enflasyon oranının da ki zammı bile kabul etmedi’ demediler mi? Bu mu işçiye doğru aktarım? Bu söylemler Türk Metal gibi köklü bir kuruma hiç yakışıyor mu? Son derece acı, bir o kadar da trajikomik olan “İşten Atılırsınız” gibi bir ifademiz yokken var mış gibi söylenmesidir. Asıl iftira budur. Oysa Biz dedik ki “Sendikadan ayrılmak isteyen işçilere de işten ayrılacaksınız” diye tehdit ediyorlar. Bu haberlerin ve sözlerin tamamı asılsızdır. Bizim işine sahip çıkan hiçbir işçimizle sorunumuz yok ve olamaz.” Birde kalkıp diyorlar ki; “Patronlarla şirket yöneticileri birbirlerinden bihaber” Oysa gerçekte bunlar birbirlerinden bihaber. Genel başkanları bizimde olumlu bulduğumuz güzel bir çalışma başlatmıştı akademik çevre ile sendikayı buluşturan. Ancak anlıyoruz ki asıl Bihaber’lik bunlarda. Endüstri ilişkilerinde kullanılan dil ve yöntemlerini geliştireceklerine halen eski ağalık sisteminin ifadeleriyle yol almaya çalışıyorlar.”

    “İşçiler greve gitti, koca fabrika kapandı gitti”

    İzmit’te kurulu bir fabrikanın işçilerin sendika öncülüğünde başlattığı grev sonucu kapandığını ve işçilerin kıdemlerini bile alamayarak büyük mağduriyetler yaşadığını belirten Çiftçioğlu, Erdemir’de çalışan işçilere grev zamanı neler yaşadıklarının sorulmasını istedi. Çiftçioğlu açıklamasında şu ifadelere yer verdi; “Araştırma gereği bile duymamış denilmiş ya, bakın ben size bir örnek vereyim; Tarih tekerrürden ibarettir derler. İzmit’te kurulu Çelik Sanayi adında bir dövme fabrikası vardı. 1959 yılında kurulmuş koca fabrika ülkede örnek gösteriliyordu. Yakınlarımızda çalışıyordu bu fabrikada. Bir gün işçiler maaşlarını mazeret göstererek greve gittiler ve fabrikanın şalterini kapattılar. Sonra ne mi oldu? Koca fabrika kapandı gitti. İşçiler bir araya gelip dernek kurdular. Fabrikayı satacak adam aradılar. Ne kıdemlerini aldılar ne diğer haklarını. İşçiler işsiz kaldı. ‘Biz limon satarız, biz simit satarız’ diyenler hiçbirini yapamadı. Çünkü o yerlerinde sahipleri vardı. Bu psikolojiyi kaldıramadılar, bir süre sonra işçi sendikaya da ağır geldi. Çünkü sendikanın gücü yetmedi, çekip gitti. Bir daha selamete çıkamadılar. Çelik Sanayi gibi diğer birçok şirketin çalışanları grev nedeniyle zor duruma düştü. Araştırmaya meraklı olanlar gidip araştırabilirler ve sütten ağzı yananların yoğurdu nasıl yediklerini dinlerler. Hatta uzağa gitmesinler Erdemir’in grev yapan işçisine bir sorsunlar. Akıl veren çok olur, başka şeye gelince yok olur. Küçük vuruşlar, dev meşeyi devirirmiş derler. Tatmetal bölgenin meşesidir. Kaş yapayım derken göz çıkarmamak lazım. Herkes hür iradesiyle kendi kararını kendi verecek ve oyunu kullanacak. İşimize, gücümüze sahip çıkalım meşemizi zedelemeyelim. Son olarak işçi kardeşim sana vereyim bir öğüt; kendi ununu kendin öğüt.”

  • Türk Metal Sendikası, Tat Metal’a yanıt verdi

    Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Ziya Odabaş ve Ereğli Şube Başkanı Metin Ercan, Tat Metal A.Ş.’de devam eden toplu sözleşme görüşmeleri süreci ile ilgili gazetecilere bildi verdi.

    Türk Metal Sendikası Genel Başka Yardımcısı Yusuf Ziya Odabaş, Ereğli Şube Başkanı Metin Ercan ve bir süre önce işten çıkarılan Türk Metal Sendikası’nın Tat Metal A.Ş.’deki başl temsilcisi Kuntay Baykal ile Gülüç Büyük Anadolu Otel’de basın toplantısı düzenleyerek Tat Metal A.Ş. Mali Direktörü Sedat Çiftçioğlu’nun sendikaları hakkında ortaya attığı iddialara yanıt verdi.

    Tat Metal A.Ş.’de devam eden toplu sözleşme görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlandığını belirten Türk Metal Sendikası Kdz. Ereğli Şube Başkanı Metin Ercan, bir önceki gün şirketin Mali Direktörü Sedat Çiftçioğlu tarafından kendilerine yöneltilen suçlamaların hiç birinin gerçeği yansıtmadığını söyledi.

    Ercan “İşçilerimizin emeğinin karşılığını alacağız”

    Ercan gazetecilere yaptığı açıklamada “Türk Metal Sendikası olarak, 2016’da örgütlenme çalışmalarını tamamlayarak yetki aldığımız Tat Metal AŞ’de, 1. Dönem Toplu İş Sözleşmesini; sendika-işveren tarafları olarak karşılıklı diyaloglarla, iş ve işçi yaşamını koruyacak şekilde tamamlamıştık. 2.Dönem Toplu İş Sözleşme Görüşmelerine başladığımız Ocak 2018 tarihinden itibaren, yasal süreçte gelinen noktada ise taraflar olarak özellikle ücretler ve ücretlere dayalı sosyal haklarda anlaşma zemini sağlanamadığından, ‘uyuşmazlık Zabtı’ tutularak ‘Arabulucuya gidildi. Ancak, arabulucu sürecinde de sonuç alınamayan görüşmelerde sendikamız, yine yasalar çerçevesinde grev kararı almış, alınan kararı da 20 Haziran’da uygulayacağını duyurmuştu. Aynı zamanda, şirkette çalışan üyelerimizle sürekli diyalog halinde olan sendika şube yöneticilerimiz, moral motivasyonlarının üst seviyede tutulmasını, çalışma yaşamlarında olumsuz etkilenecek duruma gelmemeleri ve sürecin iyi yürütülmesini sağlamıştır. Ancak, muhatabımız işveren kanadının basına yansıyan açıklamaların, yaptığımız ve yürüttüğümüz çalışmaları ‘tamamen’ yanlış, yanlı ve ‘hedef gösterici’ şekilde olduğunu gördük. Yapılan açıklamada; Şirketin basına yansıttığı şekliyle; şirketimizin talep ettiği ücret artış oranlarını kabul ettikleri şeklindedir. Gerçeği ise; sendikamızın yıllık olarak talep ettiği artışları, ne yazık ki Tat Metal sözleşmenin yürürlük tarihini üç yıl olarak kabul edip, karşı çıkmaktadır. Kaldı ki, “eğer sözleşmenin yürürlük tarihini 3 yıl yapmazsak teklifimizi de geri çekeriz” tehdidinde bulunan Tat Metal yöneticileridir. Dolayısıyla burada kamuoyunu ve üyelerimizi yanıltan sendikamız değil, Tat Metal’in ta kendisidir. Yine şirket yetkilisinin açıklamasında yer bulan; sözleşme sürecinde üyelerimizin doğru bilgilendirilmediği söylemi, ne yazık ki Tat Metal gibi bir kuruluşa yakışmamaktadır. Görünen o ki, Toplu Sözleşme sürecini yönetin yetkili ile şirket yönetiminin kendilerinden ‘Bihaber’ oldukları da anlaşılmaktadır. Bu da aralarında diyalog eksikliğinin bir göstergesidir. Sürecin en başından beri üyelerimizle yaptığımız toplantılarda yaşadıklarımız tüm açıklığı ile konuşulmuş; şirket ile oturumlarımızda görüşülen maddeler ve sonuçlar hem üyelerimizle, hem de basın yoluyla kamuoyuyla gününde paylaşılmıştır. Dolayısıyla ilgili şirket yöneticisinin “verdiğimiz hakların sendika tarafından işçilere doğru aktarılmadığını öğrendik” ifadesi olaya ve gelişmelere ne kadar ‘samimiyetsiz’ bakıldığını net göstergesidir. Sendikamızın aldığı grev kararı, her ne kadar ‘sendikalar yasası’ kapsamındaysa da, böyle önemli bir kararı almamızda elbette üyelerimizin tavrı önemlidir. En başından itibaren üyesinin görüş ve önerileriyle sözleşme sürecini yürüten sendikamızın, işveren kanadının “işçilere baskı uygulanıyor” söylemini de boşa çıkarmaktadır. Hele ki, iftar gibi manevi etkinlikleri öne sürerek emekçi üzerinde psikolojik baskı oluşturmaya çalışmak Tat Metal gibi toplum gözünde ciddi yer bulan bir şirkete yakışmamaktadır. Kaldı ki Türk Metal, yetkili olduğu her kuruluşta bu tür organizasyonları önemser ve destekler. Sendika tarafından işçiye, ‘işten atılırsınız’ tehditinde bulunduğuna yönelik iftira ise son derece acı, bir o kadar da komiktir. Zira üyemize sözleşme sürecinde baskı uygulayan kanadın Tat Metal yöneticilerinin olduğu aşikârdır. Kaldı ki, bu süreçte; işveren kanadınca; sözde ‘işveren temsilcisi ile tartıştığı gerekçesiyle’ sendikamızca ‘Baştemsilci’ olarak atanan bir üyemizin iş aktinin fesh edilmesi, asıl emekçi üzerinde baskı uygulamaktır. Türk Metal Sendikası olarak haksız yapıldığını bildiğimiz ve inandığımız bu uygulamayı da yakından takip ederek üyemizin her türlü hakkını aramayı sürdürüyoruz. Asıl biz, üyelerimizle birlikte verdiğimiz karar doğrultusunda; 18 Haziran Pazartesi günü Tat Metal’deki iş yerlerinde “grev kararının uygulanmasına yönelik ”işçimize yapacağımız kapalı zarf usulü uygulamada, işveren kanadının ne kadar ‘baskıcı’ tavır tutum içinde olup olmayacağını daha iyi göreceğiz. Elbette burada işçinin ne kadar kararlı olduğunu işveren ve sendika da görecektir. Bu da bunun kanıtı olacaktır. Söz konusu işveren temsilcisinin beyanları arasında; sözde yaptıklarımıza ‘Hukuka aykırı davranışlar’ gerekçesiyle şirket avukatlarının yasal süreç başlattığı da yer almaktadır. Bu tavırları sendikamız tarafından ‘esefle karşılanmaktadır. Elinde bu tür bir belge varsa adres Cumhuriyet Savcılıklarıdır. Şunu açık ve net söylüyorum ki; böyle bir kuruluşta, bu düşünce ve uygulamalarda kalan yöneticilerin nasıl görev yaptığını anlamakta güçlük çekiyoruz. Ayrıca, Tat Metal’deki yöneticilerin çalışanlara yönelik nasıl ‘mobbing’ uyguladıklarına dair elimizde bilgi ve belgeler mevcuttur. Bunları da 18 Haziran’da gerçekleştirilecek olan oylamadan sonraki süreçte yargıya taşıyacağız. İşçi haklarının savunulmasında Dünyaya örnek Türk Metal Sendikası’nın hiç tanımadıkları gibi araştırma gereği bile duymamış bu tür şahsiyetlerin ne kadar aciz duruma düştükleri açıkça görülmektedir. Bünyesinde 200 bin üyeyi bulunduran Türk Metal, her bir üyesinin hakkını olduğu gibi, Tat Metal çalışanlarımızın da menfaatlerini korumak için, gereken her türlü kararı alacağımız gibi, gerekli her türlü yasal eylemi de yaptığımızdan/yapacağımızdan kimsenin endişesi olmasın. Yetkili olduğumuz her iş yerinde olduğu gibi, Tat Metal’de de üyelerimizin geçtiğimiz dönem nasıl ki emeğinin karşılığını aldıysak, bu dönem de alacağımızın iyi bilinmesini istiyoruz. Şirket yöneticilerinin kamuoyunu yanıltıcı bu tür çıkışlarının sebebi de, bu tavrımızın verdiği ürküntü ve üyelerimiz üzerinde oluşturmak istedikleri psikolojik baskıdan kaynaklanmaktadır. Bu tür çıkışlara ne Türk Metal, ne de bünyesindeki tek bir üyesi bile prim yaptırmadı, yaptırmayacaktır” dedi.

    Odabaş “Masaya çağırırlarsa masadan kaçmayız”

    Ercan’ın ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Ziya Odabaş ise toplu sözleşmenin masada bitirilmesinden yana olduklarını ancak işveren kanadından şu ana kadar hiçbir görüşme teklifi almadıklarını söyledi.

    75 maddelik toplu sözleşmenin ücretlerle ilgili 8. Madde görüşmelerinde anlaşma sağlanamadığını dile getiren Odabaş “Şirket yönetiminden uyuşmazlık zaptı tutulduğundan bu yana görüşme yapmak için bir teklif gelmedi. Gelin bunları revize edelim denmedi. İşçinin rızasının olmadığı hiçbir toplu sözleşmeye bizim imza atmayacağımızı işveren yetkilileri bilsin. Burada bir samimiyetsizlik var. Yöneticilerin biri farklı, öbürü farklı konuşuyor. İşçi kabul ediyorsa ben her türlü şeye imza atarım ama bu kabul edilmiyor. 3 yıllık sözleşmeyi şart koşan Tat Metal yetkilileri şimdi ‘Biz verdikte, sendika kabul etmiyor’ diye konuşuyor. Biz yasalar çerçevesinde eylemler yapmak istedik ama kendileri Zonguldak’ın yetkili amirlerini ayağa kaldırarak, bize böyle bir eylemi fabrika önünde yapmamamız noktasında ricada bulunanlar, bizede nasıl bir baskı yapmaya çalıştıklarını görün diye söylüyorum. Biz hiçbir zaman kanunsuz bir eylem yapmayız. İşçi arkadaşlarımıza kanunsuz bir eyleme çekmeyiz. Sendikaya bunu yapmaya çalışan işçiye ne yapmaz. En son bu sabah duydum, işçilerin evlerine, grev olduğunda iş yerinin ne hale düşeceğini anlatan bir şirket yönetimi Bu mobing uygulama değilmidir? Toplu sözleşmede bizi muhatap alacak, çalışanlarımızı ve ailelerini muhatap alacak değiller. Şimdi siz sorun onlara ‘Böyle bir şey yapmadık’ diyede söylerler. Elimizde yazdıkları mektuplarda var. Biz oturalım bir daha gözden geçirelim. Sendikadan böyle bir teklif gelmez ki. Sendika yasal sürecini yürütür. Ama yöneticilerin acemiliği. İçeride bilen yok mu hiç? Erdemir’den oraya geçen yönetici arkadaşlarımız var, belki de sormuyorlar. Soruyolarda onlara böyle akıl veriyorlarsa onları da hayretler içerisinde izliyorum. Toplu sözleşme sırasında benim temsilcimi huksuz olarak işten atanlara biz çok çok daha müsamaha gösteriyoruz. Biz ekonomimiz daha iyi olsun, sanayicilerimiz daha ileride olsunlar diye çalışan bir sendikayız. Biz sükûnetle gidiyoruz. Masaya çağırırlarsa masadan kaçmayız. Biz bekledik, bir daha çağırsınlar diye ama öyle bir samimiyet görmedik ” diye konuştu.

    Toplantıya katılan Tat Metal eski çalışanlarından ve sendika baştemsilcisi Kuntay Baykal ise işveren tarafından işten haksız yere çıkarıldığını iddia ederken, atılmasına gerekçe gösterilen eylemi gerçekleştirmediğini ifade etti.

  • Bu tat 162 yıldır hiç değişmedi

    Trabzon’da 1856 yılında padişahın pilavcıbaşı Süleyman Ağa tarafından başlatılan pilav serüveni 5 kuşaktır sürüyor.

    Tarihi Kalkanoğlu Pilavcısı 162 yıldır Pazarkapı mahallesindeki yerinde müşterilerine hiç aksatmadan hizmet verirken, aradan 1,5 asrın üzerinde bir zaman geçse de pilavın yapılışı hiç değişmiyor.

    Pilavı tıpkı 162 yıl önce olduğu gibi terazide tartarak sattıklarını belirten 5. kuşak Kalkanoğlu Pilavcısı Arda Kalkanoğlu, kimsenin kimseye hak geçmemesi için bu yöntemi sürdürdüklerini söyledi. Kalkanoğlu “Kalkanoğlu Pilavının 5. kuşak temsilcisiyim. Kalkanoğlu Pilavı bize dedemizden miras 1856 yılında az ilerde caminin karşısında küçük bir dükkanda başladı. O zamanlar tereyağı ve pirinç bulmak çok zordu. Şu an biz pirincin ve tereyağının en iyisini kullanıyoruz. O zamandan bugüne kadar pilavın malzemesinde değişiklik oldu ancak yapılışında hiç değişiklik olmadı. Babama, dedesi öğretmiş ki ’oğlum şöyle yap böyle yap’ diye. Bana da babam öğretti. Sağlık konusunda sıkıntı yaşayan insanlar biraz yağsız tarafına kaçıyor ancak normalde bizim pilav yağlı olur. Dolayısıyla tereyağını az yavan pilav yediği zaman ’Bu Kalkanoğlu pilavı değil’ diyor. Pilavımızın altında tereyağı göl gibi duruyor. Şimdilerde piyasalara ithal pirinç girdi. Çok karışık pirinç çeşitleri var ancak biz yine de yerli tohumlardan olan Samsun yöresine ait pirinçlerden kullanıyoruz. Yani Türkiye’nin en iyi pirincini kullanıyoruz” dedi.

    162 yıllık serüven pilav serüveni

    Kalkanoğlu pilavının serüveni 162 yıl önce padişahın pilavcı başı Süleyman Ağa tarafından küçük bir dükkanda başladığını kaydeden Kalkanoğlu, “Kalkanoğlu Pilavı’nı ilk başlatan dedemin dedesi padişahın pilavcıbaşı olan Süleyman Ağa. Daha sonraları Pazarkapı Camisi’nin imamı Hafız Ahmet Kalkanoğlu, ondan sonra benim dedem, babamın babası Hüseyin Rüştü Kalkanoğlu. Sonra bu işi babam yapmış. Sonra biz de ağabeyimle beraber bu işi devraldık. Yani 5’inci kuşak biziz. Dükkanımıza gelen insanlar pilav yemeye geliyor. Dolayısıyla etrafımızdaki restoranlar bizi fazla etkilemiyor. Gelenler pilav, kavurma, kuru fasulye ve komposto tüketiyor. Zaten menüde başka bir şey de yok” diye konuştu.

    “Eskiden yarım kilo pilav yiyen vardı şimdi insanlar ise…”

    Pilavı hep tartarak verdiklerini böylece kimsenin kimseye hakkı geçmediğini ifade eden Kalkanoğlu, “Biz pilavı tartarak veriyoruz. Kimsenin kimseye hakkı geçmesin diye bu yolu izliyoruz. Eskiden insanlar daha fazla yani yarım kiloya kadar pilav yerdi. Bugün ise normalde 300 gram standart pilav veriyoruz. Artık insanlar daha az yemeye başladı. 150- 160 yıldır bu bölgede hizmet veriyoruz” şeklinde konuştu.

    Müşterilerden Özkan Öztürk ise pilavı ya kalkanoğlu’nda yada evde yediğini belirterek “Küçüklüğümden beri pilav yemeye hep buraya gelirim. Pilavın tadı hiçbir zaman değişmedi. Başka yerde pilav yemem. Eğer yiyeceksem ya burada ya da evimde yerim” ifadelerini kullandı.

  • Diyarbakır’dan Türkiye’ye uzanan tat

    Diyarbakırlı kadayıfçılar, özellikle bayramların vazgeçilmez tatlısı burma kadayıf konusunda iddialı. Kilo bazında Gaziantep baklavasını geçeceklerini iddia eden Diyarbakır’ın ünlü kadayıfçısı Sıtkı Usta’nın oğlu Mehmet Altunbay, “Açtığımız online site ile ürettiğimiz kadayıfın yarısını Türkiye’nin değişik yerlerine gönderiyoruz. Tüm Türkiye’ye burma kadayıfını tattıracağız” dedi.

    Diyarbakır’ın geleneksel tatlısı haline gelen, karpuz ve örgü peynirinden sonra Türk Patent ve Marka Kurumunca da tescili onaylanan burma kadayıfı konusunda ustalar iddialı. Gaziantep baklavası ile yarışan burma kadayıfını tüm Türkiye’ye tattıracaklarını dile getiren ünlü kadayıfçı Sıtkı Usta’nın oğlu Mehmet Altunbay, ayda ortalama 12 ton kadayıf ürettiklerini belirterek, tatlı üretiminde kilo bazında da Gaziantep’i geçeceklerini söyledi. 1968 yılından bu yana ailece bu mesleğin içinde olduklarını ifade eden Altunbay, kadayıfın yapılış aşamasını anlatarak, “İlk aşamada çiğ kadayıfın dökümünü yapıyoruz. Daha sonra hazırladığımız çiğ kadayıfı getirip fıstığı ufaltılmış haliyle karıştırıp harmanlıyoruz. Daha sonra da kadayıfı dolduruyoruz. Doldurduktan sonra da kadayıfı pişirme aşamasına getiriyoruz. Altı piştikten sonra da yağını süzüyoruz. Daha sonra da çevirip alt tarafını da aynı şekilde pişiriyoruz. 3 dakika dinlendikten sonra şekerini döküyoruz ve kadayıfımız 15-20 dakika içerisinde hazır oluyor. Sıtkı usta olarak Diyarbakır’da 6, Ankara’da 1 şubemiz var. Yeni hazırladığımız online satış sitemizden isteyen herkes tatlılarımızdan temin edebilir. Bir tıkla Türkiye’nin her yerine gönderiyoruz” dedi.

    “Turistler giderken burma kadayıfı götürüyor”

    Coğrafi işaret ile tescillenmesinin ardından kente gelen yerli ve yabancı turistlerin giderken burma kadayıfı götürdüklerini kaydeden Altunbay, “Gaziantep’te baklava nasıl meşhursa Diyarbakır’da da kadayıf meşhur. Diyarbakır’ın şimdiye kadar karpuzu meşhurdu, şimdi kadayıfı da meşhur. Diyarbakır’a gelen giderken eşine dostuna buradan burma kadayıf götürüyor” diye konuştu.

    “Ayda 12 ton burma kadayıf”

    Şubelerinde 120’ye yakın personel istihdam ettiklerini ve üretilen tatlının yarısının il dışına gönderildiğini vurgulayan Altunbay, “Kışın uçak kalkmadığı zaman işlerimiz yüzde 50 düşüyor. Günlük ortalama 40 tepsi kadayıf çıkarıyoruz. Bir tepsi ortalama 8 kilogram geliyor. Aylık ortalama 12 ton civarında kadayıf üretiyoruz. Bunun dışında künefe, baklava çeşitlerimiz var. Burma kadayıfımızın da çeşitleri var. Düz fıstıklı, kaymaklı, peynirli, yuvarlak ve çubuk burma çeşitlerimiz var. Diyarakır burma kadayıfı Gaziantep baklavasına rakip. Gaziantep’te tüketilen baklava oranıyla Diyarbakır’da tüketilen baklava oranı hemen hemen aynı. İddialıyız ve inşallah onları kilo bazında da geçeceğiz. Bütün Türkiye’ye burma kadayıfı tattıracağız” ifadelerini kullandı.

    “Severek yapılmazsa bir tat olmaz”

    Kadayıf ustası Ahmet Polat ise, işlerini severek yaptıklarına dikkat çekerek şunları kaydetti:

    “Severek yapılmadığı zaman bir tat olmaz. Türkiye’de ve Diyarbakır’da rakibimiz yok ve Diyarbakır’ın tadını Türkiye’ye tattırma konusunda iddialıyız.”