Etiket: SÜRECİ

  • 28 Şubat’ın Tanığı Gazeteciler Süreci Anlattı

    Postmodern darbe olarak anılan 28 Şubat sürecinin öncesi ve sonrasını usta gazeteciler masaya yatırdı. 28 Şubat’ın yaşayan tanığı gazeteciler, süreçte yaşadıkları zorlukları katılımcılarla paylaştı.

    Eyüp Belediyesi, 28 Şubat 1997’de gerçekleşen ve postmodern darbe olarak anılan 28 Şubat sürecinin yıl dönümünde dönemin tanıkları usta gazetecileri bir araya getirdi. Eyüp Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen programın moderatörlüğünü Gazeteci Recep Yeter yaptı. Programın konuşmacıları ise Star Gazetesi Yazarı Yakup Köse ve Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür, 28 Şubat sürecinde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

    28 Şubat sürecinde yaşanan gelişmelerin masaya yatırıldığı programın açılışında konuşan Eyüp Belediye Başkanı Remzi Aydın, “Hepimiz insanız, unutuyoruz maalesef, unutmamamız lazım. Dolayısıyla bizler Eyüp Belediyesi olarak diğer paydaşlarımızla her daim bu tip etkinlikleri ısrarla yapacağız. Yapmaya da devam edeceğiz ki unutulmaması lazım. Şuna inanıyorum 28 Şubatlar hep oldu aslında. 28 Şubatlara gerçekten milletimiz fırsatını bulduğunda çok güzel cevaplar verdi. Şöyle bir Türk siyasi tarihine baktığımızda tek patiyle devam eden süreçte Serbest Fırka denemesinde ne kadar büyük bir teveccüh olduğunu biliyoruz ve o sürecin de baltalandığını, kapatıldığını biliyoruz” ifadelerini kullandı.

    “28 ŞUBAT HİÇ BİTMEDİ, SÜREKLİ OLARAK FARKLI YÜZLERLE KARŞIMIZA ÇIKIYOR”

    28 Şubat sürecinin canlı tanıklarından Star Gazetesi Köşe Yazarı Yakup Köse, o dönemde yargılanma ve idama mahkum edilme sürecini katılımcılarla paylaştı. Yaşadığı zor günleri anlatan Köse, “Tutuklandım, ailemin gözetimi altında bulunmam gerekirken ailem Antalya’daydı ve ben Nazili Cezaevi’ne gönderildim. Ailem benim nerede olduğumu üç ay boyunca bilemedi. Uzun süre beni sormuşlar, aramışlar ve en sonunda vefalı birisi Aydın Cezaevi’nde yatıyor demiş. Ben üç mahkemeye çıktım ve idam cezası alana kadar üç celse gördüm. Ben 15 dakika içerisinde anayasal düzeni silah zoruyla yıkmak suçunda idam cezası aldım. O zaman anayasal cebrinin ne olduğunu bile bilmiyordum. Şunu söylemek istiyorum, 28 Şubat aslında hiç bitmedi. 28 Şubat sürekli olarak farklı yüzlerle Anadolu insanına dayatmaya çalışılıyor” şeklinde konuştu.

    “BÜYÜK TÜRKİYE İÇİN O İDAM SEHPASINA YENİDEN ÇIKMAYA HAZIRIM”

    Cezaevinde yaşadığı bazı olayları da anlatan Köse, “Koğuşumun kapısı açıldı ve içeriye bir subay girdi. Benim kolumdan tuttu ve ’Gel seninle biraz yürüyelim.’ Beni koca bir avluya getirdi ve avluda darı ağacı var. O zaman idam cezası kaldırılmamıştı. Bana o darı ağacını gösterdi ve ’Burada asılabilirsin’ dedi. Benimle dalga geçti ve beni oraya korkutmak için götürmüştü. Ben idam sehpasından inen birisi olarak şunu söylüyorum, ‘İslam davası ve büyük Türkiye için o idam sehpasına yeniden çıkmaya hazırım” ifadelerini kullandı.

  • (Özel Haber) 28 Şubat Mağduru Yıldırım, O Süreci Anlattı

    Muş’ta 28 Şubat sürecinde gözaltına alınan, eşi görevinden atılan ve ağabeyi tutuklanan Eğitim Bir-Sen Muş Şubesi eski Başkanı Sadettin Yıldırım, o dönemde yaşadıklarını anlattı.

    Eğitim Bir-Sen Muş Şube Başkanı Mahir Barışan ve Yönetim Kurulu Üyeleri, 28 Şubat mağduru Sadettin Yıldırım’ı konuk etti. 28 Şubat sürecinde sendikalarının 10-15 üyesinin mağdur edildiğini ve sürecin ciddi travmalara sebep olduğunu belirten Mahir Barışan, hükümetin başörtüsünü yasalarla güvence altına almasını istediklerini söyledi.

    28 Şubat sürecinde birçok insanın inancını yaşadığından dolayı mağdur edildiğini ifade eden Barışan, “28 Şubat süreci ülkemize siyasal, sosyal ve ekonomik alanda bugüne kadar yaşanan ve yaşatılan en büyük travmadır. Biz de Eğitim Bir-Sen Muş Şubesi olarak özellikle o süreç yaşandığında başörtüsünden dolayı ve inancını yaşadığından dolayı mağdur edilen, sürgün edilen, işten atılan üyelerimizi evlerinde ziyaret ettik. O travmayı yaşayan, o günün şartları içerisinde gerçekten psikolojik olarak etkilenen hem sendikamızın o dönemdeki başkanı hem de eşinin başörtüsünden dolayı işten atılmasından dolayı büyük bir travma yaşayan Sadettin Başkanımı şubemize davet ettik. Kendisinin o dönemi yaşadığı için canlı bir şekilde arkadaşlarımızla paylaşmasını istedik” dedi.

    “AK PARTİ HÜKÜMETİNDEN BEKLENTİMİZ VAR”

    28 Şubat sürecinin üzerinden tam 19 yılın geçtiğini ve halen kalıcı çözümlerin üretilmediğini ifade eden Barışan, şunları söyledi:

    “10-15 civarında üyemiz o dönemde mağdur edilmiştir. Sürgün edilenler var, işten atılanlar var. 28 Şubat’ın üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen hala başörtüsü sorunu devam etmektedir. Çünkü Bakanlar Kurulu kararıyla bir pansuman çözüm üretilmiştir. Bu yasal güvence altına alınmamıştır. Bizim şu anki AK Parti hükümetinden beklentimiz bunun acilen yasal güvence altına alınmasıdır. Yani başörtüsüyle, bu medeniyetin en büyük değeri olan başörtüsüyle kamu çalışanlarımızın, özellikle mütedeyyin insanlarımızın görevlerini ifa etmeleri için yasal bir güvence istiyoruz.”

    “28 ŞUBAT, GELİŞİ GÜZEL BİR SÜREÇ DEĞİLDİ”

    28 Şubat sürecinde gözaltına alınan, eşi başörtüsünden dolayı işten atılan ve ağabeyi tutuklanan Sadettin Yıldırım ise, “28 Şubat’ın yıl dönümü olarak bugün sendikada olan arkadaşlarımızın daveti üzerine toplantılarına iştirak ettik. Kendilerine teşekkür etmek istiyorum. 28 Şubat süreci başladığında Muş’ta Memur-Sen, Eğitim Bir-Sen Şube Başkanı olarak görev yapıyordum. Çok ciddi anlamda sıkıntılarla karşılaştık. 28 Şubat sürecine ani olarak, gelişi güzel gelişmiş bir olay, hadise olarak bakmamak lazım. Büyük bir travma yaşandı bu süreçte, birçok insan işinden atıldı. Özellikle bu süreç kamuda çalışan bayanlara yönelik büyük haksızlıklar yapıldı. Bayan öğrencilere büyük haksızlıklar yapıldı. Başörtülü öğrencilerin tamamına yakını okullarından atıldı” ifadelerini kullandı.

    28 Şubat süreci ile şu anda yaşanan suçları kıyaslayan Yıldırım, “Bugün bırakın kurumun huzur ve sükunetini bozmayı, bugün kurumları havaya uçuranlar, devletin ve toplumun bütün mahremiyetlerini dış güçlere servis eden insanlara devletin en tepedeki hukuk kurumları, bu insanlara fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamında bu hakkı tanıyabiliyor. Aynı kurumların bu insanlara aynı hakları iade etmelerini biz bekliyoruz. Bu insanlar mağdur edilmiştir. Bu insanlar psikolojik olarak hastalıklara yakalandı. Boşanmalar oldu, aileler dağıldı. Türkiye’nin her tarafında bu sürecin mağdurları vardır. O dönemde Refah Partisi İl Başkanı olan ağabeyim tutuklandı, içeri alındı. Eşimin sorgusuz sualsiz işine son verildi. Kız kardeşlerimiz okullardan atıldı. Bütün bu süreci ağır bir şekilde yaşadık” diye konuştu.

    AK Parti hükümetinin 28 Şubat sürecinde mağdur olan vatandaşların bir nebze de olsa mağduriyetlerini giderdiğini vurgulayan Yıldırım, “Şu anki hükümet bu insanların mağduriyetlerini bir nebze de olsa gidermiş durumdadır. Yani görevlerine iade edildi. Yani düşünün bir devlet memuru kılık kıyafetlerinden dolayı atılıyor. Hakları disiplin affı uygulamasıyla iade edildi. Bu güzel bir gelişme. Ülkemizin gençlerinin bu süreçleri iyi bilmeleri, iyi okumaları, iyi irdelemeleri gerekir. İnşallah bu ülke bir daha 28 Şubat süreçleri yaşamayacak diye dua ediyoruz” şeklinde konuştu.

  • “Yeni Anayasa Yolunda 7-28 Şubat Süreci” Konferansı

    Canik Belediyesi tarafından “Yeni Türkiye Yolunda 7-28 Şubat Süreci” konulu konferans düzenlendi.

    Canik Kültür Merkezi’nde düzenlenen ve moderatörlüğünü Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler’in yaptığı konferansa Siyasetçi-Yazar Savcı Sayan, Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk, Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Ziya Cömert ve Star Gazetesi Yazarı Ahmet Kekeç konuşmacı olarak katıldı.

    Konferans öncesi açılış konuşmasını yapan Canik Belediye Başkanı Osman Genç, “Biz Yeni Türkiye yolunda konferanslarımızı başlattık. Bunların ilkini başkanlık sistemi ve yeni anayasa olmak üzere bugünde üçüncü konferansını yapıyoruz. Yeni Türkiye’nin milli bir anayasa ve milli bir sisteme geçişi gerçekleşirse, 7 Şubat’ta, 28 Şubat’ta darbeler, 1960 ve 1980 darbesi gibi bu darbelerin olup olamayacağını bugün konuşacağız. 28 Şubat bu ülkenin karanlık defterlerine karanlık bir yapı olarak geçmiştir. Sadece 28 Şubat değil, 17-25 Aralık da aynı bir darbedir. Dolayısıyla bunlar ülkemizin geleceğine vurulan önemli bir darbedir. Ben de 28 Şubat’ın mağdurlarından birisiyim” dedi.

    “ANAYASA MAHKEMESİ ‘ARTIK TÜRKİYE’DE CASUSLUK YAPILABİLİR’ DEMİŞTİR”

    Konferansta moderatörlük yapan Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler, Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği kararı eleştirerek, “Bugün Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. Bu karar tartışılır. Ben tartışırım. Bu kararla birlikte Anayasa Mahkemesi ‘artık Türkiye’de casusluk yapılabilir’ demiş oldu. Türkiye’de artık casusluk yapmak serbest midir? Bu bir skandal. Verilen bu karar konuşulur. Paralel yapının yayın organlarında zil takıp oynamaya başladılar. Burada paralel yapıya mensup içeride olan FETÖ elemanlarının da benzer bir kararla dışarı çıkacağını zannediyorlar. Cumhuriyet gazetesi bugün artık cemaatin bir yayın organı gibi. Manşetleri sürekli pişti oluyor. Fethullah Gülen Ankara saldırısı ile ilgili ‘Ankara’nın kalbi’ ifadesi kullanıyor. Ertesin gün bakıyorsunuz, Zaman ve Cumhuriyet gazeteleri ‘Ankara’nın kalbi’ ifadesini kullanıyor. Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Türkiye dışarıda hedef alınmış, sürekli saldırılara maruz kalıyor. Asıl problem içeride. TBMM çatısı altında bulunan bir milletvekili 28 kişiyi öldüren bir teröristin taziyesine katılıyor. Bir başka milletvekili PYD’nin terör örgütü olmadığını söylüyor. CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi bir başka teröristin cenazesine katılıyor. CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem ‘İran ile Türkiye karşı karşıya gelirse ben İran’ın safında yer alırım’ diyor. Bunu toplum görüyor, her şeyin farkında. Farkında olduğu için de büyük bir sağduyu ve sabırla olan biteni izliyor. Bütün mesele milli ve yerli olmak. Mesele şu kumaşı Anadolu tezgahında dokunanlarla dokunmayanlar arasında son 100 yıldır devam eden mücadele bu noktaya geldi” diye konuştu.

    “ADIN CAN İSE VATANI SATSIN, SANA SUÇ YOK”

    Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci Can Dündür ve Erdem Gül hakkındaki kararı değerlendiren Siyasetçi – Yazar Savcı Sayan, “Çok samimi bir itirafta bulunayım. Bugünkü kararla birlikte artık Şubat ayından nefret ediyorum. 7 Şubat operasyon, 28 Şubat hakaret. Bugün 25 Şubat, casusluk yapan insanları sen kalk bırak, ondan sonra da deki ‘ben Türkiye’de hukuku savunuyorum.’ Türkiye’de eğer hukuk böyleyse, hukuk yoktur. Üstünlerin hukuku vardır. Hukuk sadece üstünlere işliyor. Demek ki Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir değişiklik oldu. Altına bir madde eklediler. ‘Bütün kanunlar sadece sivil halka uygulanır’ diye. Çünkü siyasetçinin dokunulmazlığı var. Gazetecinin dokunulmazlığı var. Memurun, askerin dokunulmazlığı var. Cezayı kime uygulayacaksın? Olsa olsa Canikli Mehmet ağaya uygulayacaksın. Başka kim kaldı ki? Var mı başka kimse? Eğer mesleğin gazeteciyse, adında Can ise isterse vatanı satsın. Sana suç yok. Ben buradan isyan ediyorum böyle bir karar olmaz. Anayasa Mahkemesi kendini yerel mahkemenin yerine koyamaz. Mahkemelerde hukuk olarak neticelendikten sonra memnun değilsen, nasıl 1. mahkeme dururken Yargıtay’a gidemiyorsan Anayasa Mahkemesi’ne de gidemezsin. O zaman da bizim köydeki Ahmet de kız kaçırsın. Hiç mahkemeye gitmeden Anayasa Mahkemesi’ne gitsin. ‘Ben hak ihlaline uğradım. Kız kaçırdım. Kızı elimden aldılar beni cezalandırmayın’ desinler. Böyle bir şey olamaz. Bütün bunlar Türkiye’ye bir oyundur. Türkiye’ye tuzaktır. Demek ki Türkiye’nin yargısı da kuşatılmıştır. Ama herkes bunu net bir şekilde anlasın ki hiç bir kurum devletten ve Türkiye Cumhuriyeti’nden üstün değildir” şeklinde konuştu.

    “7 ŞUBAT’TA BAŞBAKANI AMELİYAT MASASINDA ÖLDÜRMEK İSTEDİLER”

    7-28 Şubat süreci hakkında bilgiler veren Star Gazetesi Yazarı Ahmet Kekeç, “7 Şubat, baktığımız zaman ‘Ne var canım bir MİT Müsteşarı tutuklanmak istenmiş’ geçiştirilmeye çalışılır. 7 Şubat çok çok mühim bir tarihtir. Bu tarihte, ülkenin başbakanı ameliyat masasına yatacaktı. Bu ülkenin başbakanını ameliyat masasında öldürmeyi planlayan bir heyet, konsorsiyum vardı. Sağ çıkmaması üzerine siyasi projeksiyon yapan bir heyet vardı bu ülkede. Bereket geç yattı, hastaneye giderken yolda önceden söz verdiği bir tanıdığına uğramayı akıl etti. Bu sebeple hastaneye 1 saat gecikme ile gitti. Bu arada MİT Müsteşarı’na yönelik olarak savcıların girişimi ortaya çıktı. Mesele dönemin Başbakanı’na ulaştırıldı. Başbakan, bundan sonra sakın ifadeye gitmesinler talimatı verdi. MİT Müsteşarı ve tutuklanmak istenen diğer mensupların kendilerini korumaları, gizlenmeleri gerektiği söylendi. Eğer gözaltına alamaya gelen olursa, vur emri verilmesini talimatla duyurdu. Bu tür polisiye işler oldu. 7 Şubat’ta Türkiye direkten döndü. Bu tarihte darbeyi başaramayanlar, ayrıca bu tarih ‘One Minutes’in bir tür rövanşını almaya kalkıştılar. Bunu 7 Şubat’ta başaramayanlar, hemen gezi provokasyonunu devreye soktular. Gezi olayları baktığınız zaman çevreci eylemi gibi gözüküyor ama köprüden, havaalanlarından ve santrallerden rahatsızlarmış. Bunları bize duyurdular” ifadelerini kullandı.

    “BAŞÖRTÜLÜLERİN TAMAMI FADİME ŞAHİN OLARAK ANLATILDI”

    Başörtülü kadınların bu ülkede yaşadıkları zorluklardan bahseden Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk şöyle konuştu:

    “Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekten hayatına kast ettiler. 7 Şubat günü Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatına ameliyat masasında bizzat onun yaşamına kast ettiler. Bir saatlik gecikme onun hayatında ikinci bir aşamaya geldi. Yani kilit taşını oradan sökmek için bir hamle yaptılar. Yani bin yıl sonra Fatih’in torunu olarak vücut bulmuş ve bize liderlik yapan, gerçekten yolda yürümemizi bile değiştiren bir adamın hayatını almak istediler. Çünkü o kilit taşını oradan almak istediler. Başörtüsü ile ilgili 27-28 Şubat sürecinde bir hanımefendinin anısı var. Onu da Pazar günü yayınlayacağız. Üzerinden 20 yıl geçmiş onunla konuşurken ağlamaya başladı. ‘Ben bunu atlattığımı düşünüyorum’ dedi. Bu travmanın ana merkezinde başörtülü imam hatipli ve üniversiteli kızlar vardı. Fakat aynı zamanda ‘biz başörtüsü ile üniversitelere girmek istiyoruz’ diye çabalarken ekranlarda bir Fadime Şahin vardı. Ağlak ama nedense ismi Müslüm Gündüz ile anılan, nedense ismi Ali Kalkancı ile anılan yani bir tarikat lideri olarak lanse edilen bir kadın vardı. Başörtülülerin tamamı Fadime Şahin olarak anlatıldı.”

    “BU ÜLKEDE BAŞINDA ÖRTÜ OLAN HERKESİ MAHCUP EDECEK BİR BAŞÖRTÜSÜ TABLOSU ÇİZDİLER”

    7-28 Şubat tarihlerinde yaşananlar hakkında bilgi veren Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Ziya Cömert şunları kaydetti:

    “28 Şubat bizim hepimiz için bir faciaydı. Aslında hukukun olmadığı durumlar olağanüstü yönetimlerin olduğu zamanlar her halükarda millet için, vatandaş için faciadır. ’Adalet mülkün temelidir’ sözü hakiki bir sözdür. Benim bu zamana kadarki okuma ve yazma hikayemin içerisinde yönetimle ilgili olarak gördüğüm en kıymetli söz budur. Adaletin ortadan kalktığı dönemler faciadır. 28 Şubat biraz böyle bir şeydi. Kendi çocuklarım üniversite için sınavlara girmeye çalışırken kızlarımın kapıdan içeri girmesini seyredemiyordum, ortadan kayboluyordum. Çünkü kızlarım başörtülüydü ve kapına neyle karşılaştıklarına şahit olmak istemiyordum. Bunun daha şiddetlisini birçok insanımız yaşadılar. Bu milletin çocuklarına bu kadar adilik yapılmaz. Bu ülkede başında örtü olan herkesi mahcup edecek bir başörtüsü tablosu çizdiler. Çünkü bizi görenler bizi Fadime Şahin gibi biri olduğumuzu düşünebilirler. Böyle bir atmosferi yaşadık.

    Gezi hadiselerinde devlet ricalinin bocaladığına da tanık olduk. 17-25 Aralık’a da tanık olduk. Bunlar çok şiddetli devlete ve millete kast eden, cana kast eden saldırılardı. Bu saldırılardan şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan çok büyük bir ustalıkla ve başarıyla çıktı. Erdoğan’ın bu tür şiddetli cana kast eden saldırılar karşısında bunlarla baş etme kabiliyeti var. Bu şimdiye kadar Türkiye’de hatta dünyada başka bir siyasetçide böyle bir kapasite ve kabiliyet yok. Başka birisi olsaydı düşerdi. Obama ve Putin olsaydı düşerdi. Bu saldırıları yapanlar her harekete geçişlerinde düşüreceklerinden emin olarak harekete geçtiler.”

  • Engelli Memur Adaylarının Beklediği Ekpss Başvuru Süreci Başladı

    Manisa Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Murat Konan, çok sayıda engelli memur adayının beklediği 2016 Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS) başvurularını, müdürlük hizmet binasında almaya başladıklarını söyledi.

    Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Manisa Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Murat Konan, ÖSYM tarafından 24 Nisan 2016 tarihinde saat 10.00’da 81 il merkezinde gerçekleştirilecek olan EKPSS’nin başvurularının 23 Şubat – 9 Mart 2016 tarihleri arasında alınacağını bildirdi. Konan, “İlki 2012 yılında ve ikincisi 2014 yılında yapılan Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı ve kura sistemi ile bugüne kadar yaklaşık 22 bin engelli memur adayının kamu kurumlarına yerleştirmesi yapılmıştır. 2011 yılında 20 bin 829 olan engelli memur sayısı 2015 yılsonu itibariyle nerdeyse ikiye katlanmış ve bu rakam atamaları tamamlananlar itibariyle 40 bin 656’ya çıkmıştır. 2015 yılında yapılan ikinci yerleştirme sonrası yerleştirilen engelli sayısı 42 bin 606’yı bulmuştur. EKPSS’ye ortaöğretim kurumlarından, yükseköğretim önlisans veya lisans mezunu programlarından herhangi birisinden mezun veya EKPSS’nin geçerlilik süresi içerisinde mezun olabilecek durumda olan engelli adaylar başvurabilecektir. Birden fazla öğrenim düzeyinden mezun olan adaylar mezun oldukları en üst düzeyden EKPSS’ye başvurmak zorundadır. “ dedi.

    “ENGELLİ SAĞLIK KURULU RAPORLARININ YÜZDE 40 VE ÜZERİNDE OLMASI YETERLİ”

    EKPSS’ye başvuruda mevcut engelli sağlık kurulu raporlarının yüzde 40 ve üzerinde olması yeterli olacağını kaydeden Konan, “Adaylar, başvuru işlemi için ÖSYM Başvuru Merkezine gitmeden önce, aday ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü görevlisi tarafından imzalanmış, ön kabul ve taahhüt beyanı belgesini edinmek zorundadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğünden ön kabul ve taahhüt beyanı belgesini edinmeyen adayların ÖSYM Başvuru Merkezlerince başvuruları kesinlikle alınmayacak. Biz de Manisa Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü olarak, Tevfikiye Mahallesi 3316 Sokakta bulunan hizmet binamızda başvuruları almaya başladık. Oluşturduğumuz birimlerle 3 ayrı masada başvuruları alırken, engelli memur adaylarımızı yormadan en hızlı şekilde hizmet vermeye çalışıyoruz. Tüm engelli memur adaylarımıza şimdiden başarılar diliyorum.” diye konuştu.

  • Aydın: “İncir Ağaç Katliamları Ve Yok Oluş Süreci Devam Ediyor”

    Aydın Tabip Odası Yönetim Kurulu Dr.Metin Aydın, “İncir ağaç katliamları ve yok oluş süreci devam ediyor” diyerek, İncir Koruma Yasası çıkartılmasını talep etti.

    Türkiye’de üretilen incirin yüzde 63’ünün Aydın’da yetiştirildiğine işaret eden Dr. Metin Aydın, “Aydın’da 30 bin aile geçimini incirden sağlamakta ve incirin Aydın’a yıllık getirisi 200 milyon dolar civarında. Son yıllarda Aydın’da enerji üretimi adına jeotermal santraller çığ gibi artmaktadır. Bu jeotermal santraller maalesef kurulurken birinci sınıf tarım arazilerine kurulmakta, Aydın halkının yüzde 80’nin geçimini tarımdan sağladığı göz ardı edilmekte. Aydın’da şu anda faaliyette olan jeotermal santrallerin yüzde 70’i Germencik yöresinde yer almaktadır. Jeotermal santraller kurulurken Germencik ve diğer bölgelerde zeytin kanunu,toprak koruma kanununu dikkate almayarak incir ve zeytin ağaçlarını kesmekte,toprakları betonlarla kaplayarak bir daha kullanılamayacak hele getirmektedir. Toprakların kontrolsüz ve denetimsiz bir şekilde kötüye kullanılması sonucu şu anda Aydın’da tarım yapılan toprakların yüzde 0’u tarım yapılamayacak duruma gelmiştir. Bu jeotermal santrallerin kurulum ve faaliyetleri sırasında içinde pek çok zehirli ve kanserojen maddeler içeren akışkanları ve buharları sulara, topraklara, havaya salmaları sonucu insan sağlığı ve çevreye verdikleri zararlar yanında Aydın’da yetişen tarımsal ürünlerin miktar ve kalitesinde de azalmaya sebep olmaktadır” dedi.

    ÜÇ İLÇEDE BÜYÜK ZARAR VAR

    Tarımsal ürünlerin en fazla zarar gördüğü yerlerde en fazla jeotermal santrallerin yer aldığı bölgelerin Germencik, Köşk, Buharkent ve Pamukören olduğuna işaret eden Aydın, “TÜİK 2013 raporunda ‘Toplam incir ağacı sayısı arasında meyve vermeyen incir ağaç sayısına baktığımızda Germencik ve Köşk ilçeleri 11 ile en fazla meyve vermeyen incir ağaç sayısına sahip’ ilçeler. Tüm bu olumsuz uygulamalar sonucu Aydın’da her geçen yıl incir rekoltesi, kalitesi azalmakta. Nitekim 2013 yılında Aydın’da kuru incir üretimi 80 bin ton civarında iken 2014 yılında 40 bin tona kadar düşmüştür. Azalan incir rekolte ve kalitesi sonucu ise geçimini incirden sağlayan Aydın halkı yoksullaşmaktadır. İncir, Aydın için marka değeri olan tarım ürünüdür.Nitekim Aydın Ticaret Odası bu doğrultuda Avrupa Birliğine başvurmuş Aydın incirinin ‘Coğrafi İşaret Belgesi’ almasını başarmıştır.Fakat unutulmaması gereken şey bizim Aydın’da incir yetiştirebilmemiz için tarım yapılabilecek ve incir ekebilecek toprağa,inciri sulayabilecek temiz suya,incirin yetişmesi için gerekli bağıl nem oranının artmadığı ve içinde Radon,hidrojen sülfür olmayan temiz havaya ihtiyacımız olduğudur. Aydın incir varlığında tüm bu gerçeklikler ortada iken 18 Şubat 2016 tarihinde Germencik ilçesinde Hayıtlık mevkii, Çakaloğlu benzin istasyonu otoban girişi yanında 60 dönüm toprak arazisinde yer alan 1000’e yakın incir ağacı Germencik Belediyesi tarafından kesilmiş,bu alan incir ağaç mezarlığına döndürülmüştür.Bu arazi 15 yıl kadar önce eski Hıdırbeyli Belediye Başkan’ı Halil Kocabaş tarafından belediyeye kazandırılmış ve incir bahçesi haline getirilmiştir.Germencik Belediyesinin incir ağaçlarını kesme gerekçesi ise tam bir Aziz Nesin’lik olay.Germencik içinde yer alan incir depolarını ve satış bürolarını buraya taşımak.Aydın’da ve Germencik’te incir rekoltesi ve kalitesi,ürün veren incir ağaç sayısı giderek azalırken,yok olmaya yüz tutmuş inciri satmak için incir ağaçlarını keserek depo ve satış alanı yaratmayı anlamak mümkün değildir” diye konuştu.

    İNCİR YASAYLA KORUMA ALTINA ALINSIN

    İncirin koruma altına alınması gerektiğine işaret eden Aydın, şöyle konuştu: “Bu incir katliamının kendiside ziraatçı ve Ziraat Odası Başkan’ı olan Germencik Belediye Başkanı tarafından yapılması, bizler tarafından olayın kabul edilebilirliğini daha da anlaşılmaz kılmaktadır. Bu şehrin giriş tabelasındaysa ‘İncirin Anavatanı’ yazmakta. Hiç bir gerekçe yapılan bu incir katliamının haklı çıkaramaz. Diğer bir anlaşılmaz durum Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünün, Tarım ve Köy işleri Müdürlüklerinin bu olaya izin vermesi veya görmezden gelmesi. Bize göre kim hangi makamda olursa olsun bir ürün Aydın’ın markası ve Türkiye’nin başka yerinde yetişmez iken, bu bölge florası koruma altıda iken bu kadar incir ağacını keserek yok edemez, buna izin verilemez, bu katliama sessiz kalınamaz. Aydın Tabip Odası olarak tüm yetkililere çağrıda bulunuyoruz. Aydın’ının en önemli tarım ürünü olan, halkın yüzde 80’inin geçimini sağlayan, gözümüz ve evladımız gibi bakmamız gereken fakat izlenen yanlış politikalar ve uygulamalar sonucu giderek artan incir katliamlarına sessiz kalmayın, izin vermeyin. TBMM’de Aydın’ı temsil eden sayın milletvekillerimize sesleniyoruz. Acil olarak ‘İnciri Koruma Yasası’ çıkarın”