Etiket: suçlu

  • (Özel Haber) Bilirkişi Raporu, Baraj Faciasında Ölenleri Suçlu Gösterdi

    Siirt Botan Çayı’nda 3’ü çocuk 6 kişinin öldüğü, 10 kişinin de yaralandığı baraj olayı ile ilgili hazırlanan bilirkişi raporunda, ölen ve yaralananların suçlu olduğu belirtildi. Dava avukatı rapora tepki göstererek, raporun hukuki dayanağının olmadığını savundu.

    Siirt kent merkezine 10 kilometre uzaklıktaki Meydandere köyü yakınlarındaki Botan Çayı’na yaklaşık 1,5 yıl önce piknik yapmaya giden Osman Parlaküşer (34), kızları Semanur (10), Betül (8), Şevval (6) ile Fikret Tente (36) ve kardeşi Ahmet Tente (27), Alkurmu ve Kirazlık baraj kapaklarının açılması sonucu suya kapılarak hayatını kaybetmişti. Olayda 10 kişi de yaralanmıştı. Olaya ilişkin Ocak 2015’te hazırlanan 6 sayfalık bilirkişi raporunda, baraj kapaklarından saniyede 300 metreküp su bırakılması ve suyun 21 kat artması ile olay yerinde su seviyesinin anlık yükselmesinin nehirde yüzen, piknik yapan vatandaşların boğulmasına neden olduğu ifade edildi. Nehir yatağının 268 kilometre uzunluğunda olması nedeniyle konulan güvenlik levhalarının yeterli olmadığı ifade edilen raporda, alarm sisteminin 3 noktada devreye girdiği ve sesin olay yerinde duyulamayacak kadar az olduğu ifade edildi.

    Soruşturmayı yürüten Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan bilirkişi raporunda, Alkumru Hidroelektrik Santralı İşletme Müdürü ve yöneticileri ile Kirazlı Hidroelektrik Santralı yöneticileri birinci derecede kusurlu bulundu. Nehir yatağından kum çektikleri için kum ocağı işletmeleri, güvenlik hususunda gerekli önlemlerin alınmamasından ötürü Siirt Valiliği yetkilileri ile piknik yapılacak alanların olmaması veya ihtiyacı karşılayacak düzeyde karşılanmamasından kaynaklı Siirt Belediyesi yetkilileri ise ikinci derecede tali kusurlu bulundu.

    Bilirkişi raporunda barajdaki kumanda operatörlerinin ise kusurlu izafe edilemeyeceği kaydedilerek, “Baraj havzasında güvenlik levhaları artırılmalı. Vatandaşları uyarmak ve gözetim için 4 tekerli ATV türü araçlarla devriye personel dolaşmalı, acil ihtiyaç anında bile barajın üç kapağı aynı anda değil mutlaka aralıklarla açılması gerekiyor” ifadelerine yer verildi.

    İKİNCİ BİLİRKİŞİ RAPORUNA GÖRE SUÇLU ÖLENLER

    Ocak 2016 yılında sonuçlanan ikinci bilirkişi raporunda ise birinci bilirkişi raporunun tam tersi ifadeler yer aldı. Elektrik mühendisi, makine mühendisi ve inşaat mühendisinden oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetinin oluşturduğu raporda, Botan Çayı’nda su seviyesinin ve su akış hızının hemen her gün değişiklik göstererek tehlikeli olduğu bilinmesine ve yüzme bilmemelerine rağmen piknik yapanların gerektiği özeni göstermediğinden kusurlu bulunduğu belirtildi. Raporda şunlar kaydedildi:

    “Kaza olayının asıl sebebi, Botan Çayı üzerinde Alkumru ve Kirazlık barajlarının bulunması ve bu barajların 21.06.2012 tarihinden itibaren elektrik üretimine başladığı ve hemen her gün belirli saatlerde genellikle puant saatlerde elektrik üretimi yapıldığı, bu nedenle Botan Çayı yatağında 2 ünite çalıştığında saniyede toplam 176 m3 su bırakıldığı, Botan Çayı yatağı arazisinin yapısı dolayısıyla akış hızının fazla olması, çay yatağında kum alınması nedeniyle derinliğin değişiklik göstermesi, Botan Çayı kenarında yaklaşık 500 metre aralıklarla ’suyun ani yükselmesinden dolayı suya yaklaşmak tehlikelidir ve yasaktır’ ikaz levhalarının ve ayrıca Alkumru HES elektrik ünitesinde geçmeden önce siren sisteminin olmasına rağmen Botan Çayı üzerinde oluşan adacıklarda piknik yapmak istenmesidir. Botan Çayı’nda uyarı levhasının bulunduğu, erken uyarı sisteminin belirtilen ölçülerde ve standartlarla çalıştığı tespit edilmiştir.”

    Raporun sonuç kısmında ise şu ifadelere yer verildi:

    “Şüpheliler (barajda görevli) Kasım E., Ahmet Ç., Mehmet S., Turan B., Niyazi G., Ahmet F. H., Mehmet T., Fahri S.’ye olayın meydana gelmesinde istinat edilecek herhangi bir kusurlarının bulunmadığı, olayın meydana gelmesinde olayda hayatını kaybeden maktul Ahmet Tente’nin, maktul Osman Parlaküşer’in, yaralılardan Kunduracıoğlu’nun, Leyla Tente’nin, Sabriye Tente’nin, Beşire Tente’nin, Yunus Emre Öztaş’ın, Ebru Olgun’un, Gönül Olgun’un, Ercan Olgun, Doğan Güleç, Kerime Parlaküşer ve Recep Tente’nin asli kusurlu olduğu, dolayısıyla mevcut bölgelere göre kasıt ve bilinçli, taksir unsuru bulunmayan kazada başka kişi ya da kişilere istinat edilebilecek şahsi bir kusurun bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.”

    DAVA AVUKATI TEPKİ GÖSTERDİ

    Parlaküşer ailesinin avukatı Abdulhekim Gider, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, ikinci bilirkişi raporunun hukuki bir dayanağının olmadığını, açıklanan sonucun herkesi şoke ettiğini söyledi. Makine, elektrik ve inşaat mühendislerinden oluşan 3 kişinin oluşturduğu bilirkişi raporunun birinci bilirkişi raporuyla tam tersi yönde olduğunu belirten Gider, “24 Ağustos 2014 tarihi Pazar günü Siirt merkez Meydandere köyü üzerinde bulunan Botan Çayı yakınlarında pikniğe giden ailelerden 6 kişi baraj kapaklarının açılması sonucu hayatını kaybetti. Müvekkillerimin oğlu ölen Osman Parlaküşer ve çocukları Semanur, Betül ve Şevval Parlaküşer’in avukatıyım. Baba ve üç kızı, eşi ise dosyadaki bilgi ve bulgulardan anlaşıldığı üzere yine Botan’da boğulan Tente kardeşler tarafından kurtarılmaya çalışılırken Osman Parlaküşer’in eşi kurtarılmıştır. Ancak bir vatandaşta boğularak vefat etmişlerdir. Yani olayda toplam 6 kişi hayatını kaybetmiş, 10’un üzerinde ise vatandaşımız boğulma tehlikesi atlatmıştır” dedi.

    “RAPOR HUKUKİ DEĞİL”

    Son gelen raporda ölen ve yaralananların kusurlu gösterildiğini anımsatan Gider, şunları söyledi:

    “Yani ölen Osman ve kızları Betül, Semanur ve Şevval adındaki 3 kız çocuğu ve anneleri ile Ahmet ve Fikret Tente ve ayrıca yaralı olarak kurtulan 10 kişi sorumlu tutuluyor. Gerekçe de yüzme bilmedikleri halde Botan Çayı yakınlarına pikniğe neden gittikleri yönünde. İkinci bilirkişi raporu insanı gerçekten üzüyor. Netice itibariyle raporda herhangi bir teknik bilgi içermediği kanaatindeyiz. Çünkü raporu tanzim eden bilirkişiler bize göre olayda görevlendirmesi gereken en son kişilerdir. Bu kişilerin böyle bir dosyada bilirkişi yapabilecek teknik bilgi, görgü ve beceriye sahip olmadıkları kanaatindeyiz. Şimdi 3 kişilik bilirkişi heyeti oluşturulmuş, bunlardan bir tanesi elektrik mühendisi, bir tanesi inşaat mühendisi, bir tanesi de makina mühendisi olarak görülmektedir. Yani bilirkişiler önceki raporu dosyadaki bilgi ve becerileri tamamını görmezlikten gelerek adeta boğulan mağdur olan aileleri suçlu kabul etmişlerdir. Raporda ayrıca bilimsel bir veriye de dayanmamaktadır, yani tamamen bize göre duygusal davrandıkları veya taraflı davrandıkları kanaatindeyiz.”

    “GEREKİRSE AİHM’E GİDERİZ”

    Düzenlenen ikinci bilirkişi raporu ile ilgili itirazda bulunduklarını, henüz bu konuda herhangi bir karar verilmediğini açıklayan Gider, “Savcılık bu bilirkişi raporunu halen kabul etmemiştir ve bu dosyayı farklı bir bilirkişi heyetine de gönderebilir. Ayrıca üçüncü bir raporun hazırlanması gerektiğine de kanaat getirebilir. İkinci raporu yeterli görüp kavuşturmaya yer olmadığına dair dosyayı kabul edebilir veyahut ta öncedeki raporu ve diğer dosyadaki bilgi ve belgeleri yeterli görüp, kovuşturma aşamasına yani iddianameye dönüştürerek dava açabilir. Savcılık makamı ikinci bilirkişi raporuna istinaden ’kavuşturmaya gerek yoktur’ diye rapor hazırlarsa ki bu muhtemeldir. Biz de bu adım karşısında gerek Sulh Ceza Hakimliği’ne itirazımızı yaparız. Gerekirse Anayasa Mahkemesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar da taşırız. Dosyanın bu şekilde kapanmasına karşıyız. İç hukuk yollarında bu olayın faillerinin hak ettiği cezayı alacaklarını bekliyoruz. Dosyada yeterli bir derecede şirket yöneticilerinin ciddi anlamda kusurlu olduğu yönünde emareler vardır” diye konuştu.

  • Kadın Cinayetlerinde Suçlu Çok Uzaklarda Değil

    İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’nde yayınlanan “Medyaya yansıyan kadın cinayetleri haritasını” değerlendirdi.

    25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’nde kadincinayetleri.org sitesi 2010-2015 yılları arasında gerçekleştirilen kadın cinayetlerinin bir haritasını yayınladı. Medyaya yansıyan kadın cinayetlerinin veritabanını oluşturmak, kadınların ne tür bahanelerle öldürüldüğüne, cinayetlerde yaşanan ihmallere ve ortaya çıkan büyük fotoğrafın vahametine dikkat çekmek amacıyla oluşturulan haritadaki verileri değerlendiren İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, “Sonuçların temel sebebi; yasaların eksikliği değil, yargının erkek egemen zihniyette olmasıdır” dedi. “Kadın cinayetleri haritası bize gösteriyor ki son 5 yılda en az 1134 kadın kendilerine en yakın erkekler tarafından katledildi. ’En az 1134 kadın’ diyoruz çünkü bu veriler sadece basına yansımış olan vakaların değerlendirilmesi” diyen Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, “Basına yansımamış olan veya cinayet olarak yansımamış olan intihara zorlama yada kaza süsü verilmiş ölümlerin de ardında kadına yönelik şiddet olması kuvvetle muhtemel. En dikkat çekici noktalardan biri de bu cinayetlerin yarısından fazlasında katillerin kadınların eşi ya da eski eşi olması. Faillere biraz daha detaylı baktığımızda kadınların onlara en yakın erkekler tarafından katledildiğini görüyoruz” diye konuştu.

    “SORUN YASALARDA DEĞİL UYGULAYICILARIN ZİHNİYETİNDE”

    Kadın cinayetleri konusunda esas problemin mevcut yasalar değil yasaların uygulanmasındaki yanlışlar olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, “Feminist hukukçuların çalışmalarına baktığımızda yasaların değiştirilmesinden ziyade yargının cinsiyetçi zihniyetinin ortadan kaldırılması gerektiğini görüyoruz. Örneğin namus saikiyle işlenmiş bir cinayetin haksız tahrik sebebi olması aslında kanuna aykırı bir durum. Çünkü yasalarda buna dair geçen tek ifade; ’Namus sebebiyle işlenmiş cinayetlerde haksız tahrik indirimi olmaz’ diye geçiyor. Ama uygulamada bu bir indirim sebebi oluyor. Veya ’çok tutkuyla sevdiği için’ 16 yerinden bıçakladığı Hatice Kaçmaz’ı öldüren şahsa verilen indirim gibi. Tutkuyla sevgiden kaynaklanan bir indirim olamaz, bu aslında kanunlara da karşı. Yargı mensuplarının bu erkek egemen zihniyet dahilinde erkekleri kollandığını, kadınların ise şiddete maruz kalmasına yol açtığını görüyoruz” açıklamalarında bulundu.

    “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TAM OLARAK UYGULANSA YETER”

    Sivil toplum kuruluşlarının taleplerine değinen Yrd. Doç. Dr. Birdal, açıklamalarına şöyle devam etti: “En temel taleplerden bir tanesi İstanbul Sözleşmesi’nin şartlarının tamamen yerine getirilmesi. GREVİO diye bir denetim mekanizması var bu tam anlamıyla işletilmiyor. Zaten Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nin gerektirdiği koşulları tam anlamıyla yerine getirmediği için Avrupa Konseyi tarafından gözetim altına alınmış olan ülkelerden bir tanesi. Yani kağıt üstünde vaat edilenlerin politika desteğiyle uygulanması lazım. Hem TCK’nın, hem 6284. Sayılı Şiddeti Önleme Kanunu’nun hem de İstanbul Sözleşmesi’nin aslına uygun şekilde uygulanması gerekiyor. Bir diğer önemli mesele tabii ki şiddet gören kadınların başvurabileceği yerlerin olması. Türkiye’de sığınaklar, şiddet hatları, cinsel şiddet görenlerin destek alabileceği yerler gibi mekanizmaların çok eksik olduğunu görüyoruz. Zaten İstanbul Sözleşmesi’nin koşullarından biri de bunların yerine getirilmesi. Daha genel ve en yapısal dönüşümü sağlayacak olan ise toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak olan zihniyetin eğitim sistemine entegre edilmesi, okul öncesinden başlayarak yetişkin eğitimleriyle destekleyerek bu zihniyet dönüşümünün ve yapısal değişimin sağlanması.”

    “TURUNCU KAMPANYA GÜZEL AMA YÜZEYSEL”

    2008’den beri Birleşmiş Milletler’in her sene 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddeti Engelleme ve Dayanışma Günü’nden başlayıp 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne kadar sürdürdüğü Turuncu kampanya faaliyetlerine de değinen Yrd. Doç. Dr. Birdal, “Yereldeki faaliyetlerin daha etkili olacağını düşünüyorum. Dün Kız Kulesi’nin turuncuya boyanması çok güzel gözüküyordu ama Kız Kulesi’ni görenlerin kadına yönelik şiddetle nasıl bir bağlantı kurduğundan emin değilim. Yada kadına yönelik şiddete karşı farkındalık oluşturmak ve şiddeti engellemek için olduğunu düşünse bile ne kadar derine etki edeceğini bilemiyorum. Biraz yüzeysel kaldığını düşünüyorum. Yani TBMM’nin turuncuya boyanmasından ziyade uygulamalardaki cinsiyetçi zihniyetten uzaklaşma çok daha etkin olacaktır. Turuncu kampanyadansa feminist örgütlerin kadın cinayetleri mahkemelerini takip etmesi, unutulmasına izin vermemesi böylece canlı tutarak kamuoyunda farkındalığa sevk etmesi daha iyi diye düşünüyorum. Yine de güzel bir kampanya” açıklamalarında bulundu.

  • Erzurum’da üç olay aydınlatıldı

    Erzurum Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi ekipleri yapmış oldukları çalışmalar neticesinde üç olayı daha aydınlattı.

     
    Konuyla ilgili Erzurum Emniyet Müdürlüğünden yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi:

     

     
    “27 Ekim 2013 günü saat 13.30 sıralarında şüpheli bir aracın Mahallebaşı civarında dolaştığı ve içerisinde bulunan şahısların silah teşhirinde bulunduğu ihbarının gelmesi üzerine, şubemize bağlı Güven Timleri ve Cinayet Büro Amirliğine bağlı ekipler yapılan çalışma sonucu bahse konu aracı ve içerisindeki 3 şahsı yakalamıştır. Şahısların yapılan kimlik kontrolünde A.S, R.Ö, A.A isimli şahıs olduğu anlaşılmıştır. Bu şahısların 2 gün önce Erzincankapıda meydana gelen Kasten Yaralama olayından gözaltına alındığı ve adli mercilerce salıverildikleri anlaşılmıştır. Söz konusu araç içerisinde yapılan aramada; 1 adet kuru sıkı diye tabir edilen tabanca, siyah plastik kabzalı 23,5 cm uzunluğunda yapma kama, 1 adet pompalı tüfek ve 12 adet fişek, 72 cm uzunluğunda sallama diye tabir edilen bıçak, 1 Adet laptop bulunmuştur.
    Konuyla ilgili olarak yapılan araştırmalar neticesinde; laptop, 1 adet pompalı tüfek ve kuru sıkı tabanca müştekilerine teslim edilmiş, şüpheli şahısların yakalanmasının ardından gözaltına alınarak adli mercilere sevk edilmişlerdir. 27 Ekim 2013 günü saat 03.04 sıralarında Haber Merkezinin Veyis Efendi Mahallesi Kars Kapı Caddesinde bir iş yerine hırsızlık amaçlı girmeye çalışan şahısların olduğu bildirilmiş, Asayiş Şube Müdürlüğüne bağlı sivil ve resmi ekiplerce, Veyis Efendi Mahallesi 12 Mart Sokak üzerinde faaliyet gösteren bir Marketin giriş kapısının kepenk kısmının açık olduğu ve giriş kapısının kilit zorlama izinin olduğu görülmüş, çevrede yapılan kapsamlı araştırmalar sonucunda olay yerine yakın bir bölgede gri renkli bir otonun park halinde olduğu ve araç içerisinde üç erkek şahsın bulunduğu görülmüş, araçta yapılan aramalarda işyerine girmek için kullanılan levye ele geçirilmiş, aracın ise ilimiz Aşağı Mumcu Mahallesinden çalıntı olduğu tespit edilmiştir. Şahıslar oto hırsızlığı ve işyerinden hırsızlığa teşebbüs suçlarından gözaltına alınarak adli mercilere sevk edilmişlerdir. Asayiş Şube Müdürlüğüne 26 Ekim 2013 günü gelen bir ihbar üzerine Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri konuyu değerlendirerek Hilal Kent Semtinde geceleyin bir evde arama yapmış, arama sonrasında İlimiz Aşkale İlçesinde işyerinden çalıntı olduğu tespit edilen 2 Çuval içerisinde sigara bulunmuş, yapılan aramada ayrıca ilimizde farklı tarihlerde üç ayrı evden meydana gelen hırsızlık sonucu çalıntı olduğu tespit edilen iki adet 127 ekran LED TV, bir adet laptop ele geçirilmiş malzemeler sahiplerine teslim edilmiş, konu ile ilgili iki şahıs göz altına alınarak adli mercilere sevk edilmiştir. “