Etiket: stres

  • Kalp sağlığınız için stres, sigara ve fast fooddan uzak durun

    Kardiyolog Doç. Dr. Yücel Balbay, Türkiye’deki ölüm nedenlerinin yüzde 40,5’ini kalp ve damar hastalıklarının oluşturduğunu belirterek, bu oranın sebebinin stres, sigara kullanımı ve fast food gibi yiyecekler olduğunu söyledi.

    Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinden Kardiyolog Doç. Dr. Yücel Balbay, kalp ve damar hastalıklarının dünyada en sık görülen ölüm nedenlerinden biri olduğunu belirterek, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ise ölüm nedenlerinin yüzde 40,5’ini oluşturduğunu kaydetti. Doç. Dr. Balbay, geçmişe göre artış gösteren bu oranın sebeplerinin stres, artan hava kirliliği, organik gıdanın gittikçe azalmasıyla değişen beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam tarzı, fast food gibi yiyecekler ile oluşan obezite ve sigara-tütün alışkanları olduğunu vurguladı. Doç. Dr. Balbay, “Her ne kadar günümüz teknolojisi ile kalp-damar hastalıkları için tanı ve tedavi olanaklarımız gelişse de toplumun koruyucu kardiyoloji anlamında hastalık oluşmadan bilinçlendirilmesi çok ciddi öneme haizdir. Her yıl nisan ayının ikinci haftasında kutlanan ‘Kalp Sağlığı Haftası’, kalp-damar hastalıkları ile mücadele etmenin önemini vurgulamak, kişileri bu hastalıklara karşı uyarmak, kalp sağlığını koruma konusunda bilgilendirmek, bilinçlendirmek, sağlıklı yaşam alışkanlıklarını kazandırmak ve kalp sağlığına dikkat çekme anlamında bir fırsat teşkil etmektedir” diye konuştu.

    Kalp hastalıklarının belirtileri nelerdir?

    Doç. Dr. Balbay, vücudun gerekli oksijen ve besin maddelerini sağlayan kalbin çeşitli nedenlerle bu görevini yerine getiremediğinde bizzat kendinde veya diğer organlarda birtakım bozukluklara sebep olacağını ifade etti. Doç. Dr. Balbay, genel olarak hastalık belirtilerini göğüs ağrısı, nefes darlığı, yorgunluk ve halsizlik, çarpıntı, bacaklarda ve karında şişme, bayılma, baş ve ense ağrıları ve morarma olarak sıraladı. Sigarayı bırakmak, sağlıklı beslenmek, kilo kontrolü, düzenli spor yapmak, sağlığı takip etmek ve alkolü bırakmak gibi etkenlerin kalp hastalıklarından korunmanın en önemli yolları olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Balbay, vatandaşlara kalp sağlıklarını hastalanmadan önce korumaları uyarısında bulundu.

  • Endişe, stres, huzursuzluk; yaygın anksiyete bozukluğu mu?

    Anksiyete duygusunun bir tehlikenin ya da tehdidin sonucunda herkeste ortaya çıkabilen bir olay olduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Yıldız Bir Başar, “Ancak anksiyetenin süresinin uzaması, şiddetinin artması ve günlük hayatımızı etkileyip işlevselliğimizi bozması durumunda tedaviye yönelmek doğru olacaktır” dedi.

    Anksiyete bozukluklarının psikiyatri alanında görülen bir grup hastalık olduğunu ifade eden Medicana Samsun Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Yıldız Bir Başar, “Bu bozuklukların genel özellikleri birbirine benzese de belirtilerin şiddetine, sürekliliğine ve birtakım davranışsal karakteristiklere göre yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, fobik bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk, sosyal fobi, travma sonrası stres bozukluğu, akut stres reaksiyonu, ayrılık anksiyete bozukluğu şeklinde sınıflanabilir. Ayrılık anksiyete bozukluğunu çocukluk dönemi anksiyete bozukluğu olarak nitelemekte yarar vardır. Çünkü bu tanıyı alan vakaların neredeyse tamamı çocuktur. Yaygın anksiyete bozukluğu ve panik bozukluk anksiyete bozuklukları içerisinde en sık rastlanan bozukluklardır. Yaygın anksiyete bozukluğu, gerçek sorunlarla orantısız bir biçimde ortaya çıkan aşırı endişe ve kaygılanmayla seyreden bir psikiyatrik bozukluktur. Aslında anksiyete duygusu bir tehlikenin ya da tehdidin sonucunda hepimizde ortaya çıkabilen bir olaydır. Ancak anksiyetenin süresinin uzaması, şiddetinin artması ve günlük hayatımızı etkileyip işlevselliğimizi bozması durumunda tedaviye yönelmek doğru olacaktır” dedi.

    Nedenleri

    Bugün için yaygın anksiyete bozukluğu nedeninin kesin olarak bilinemediğini belirten Başar, “Ancak kalıtsal faktörlerin birçok hastalıkta olduğu gibi yaygın anksiyete bozukluğunda da etkisi olduğu kabul edilmektedir. Bunu kabul etmemizi sağlayan ise tek yumurta ikizlerinin her ikisinde birden yaygın anksiyete bozukluğunun olma oranının yüksek olmasıdır. Yine yapılan çalışmalar biyolojik ve çevresel faktörlerin bu bozukluğun nedenleri arasında olduklarını göstermektedir ama başta da söylediğimiz gibi kesin olarak bir suçlu henüz bulunamamıştır” şeklinde konuştu.

    Belirtileri

    Yaygın anksiyete bozukluğu olan hastalarda iki grup belirtilerin görüldüğünü söyleyen Başar, “Ruhsal belirtiler ve bedensel belirtiler. Ruhsal belirtileri; aşırı endişe, kaygı, tasa, konsantrasyonda azalma, aşırı sinirlilik ve huzursuzluk, kötü bir haber alacağı beklentisi, uykusuzluk, tahammülsüzlük, çabuk irkilme, kolay yorulma, kontrolünü yitirme hissi, çıldırma hissi ve ölüm korkusu olarak sayabiliriz. Bunların yanında tıpta derealizasyon olarak geçen kişinin kendinin dış dünyaya yabancı hissetmesi ve depersonalizasyon olarak geçen kişinin kendi bedenine veya bedeninin bir parçasına yabancılık hissetmesi de bu hastalar da görülebilir. Bedensel belirtilere gelecek olursak; bunların ortaya çıkmasında vücudumuzda bizim kontrolümüz dışında çalışan bir sinir sistemi vardır. Buna tıpta otonom sinir sistemi denmektedir ve soluk alıp vermemizi, kalbimizin hiç durmadan çalışmasını sağlamak bu sistemin görevlerinden sadece 2 tanesidir. İşte bu sistemin aşırı çalışması sonucunda da yaygın anksiyete bozukluğu hastalarında bedensel belirtiler ortaya çıkmaktadır. Bunlar; kalp çarpıntısı, terleme, ellerde titreme, ağız kuruluğu, nefes almada güçlük, tıkanma veya boğulma hissi, göğüste ağrı veya rahatsızlık hissi, baş ağrısı, baş dönmesi, kaslarda gerginlik ve buna bağlı olarak kas ağrıları sayılabilir” diye konuştu.

    Tanısı

    Başar, hastalık tanısı hakkında şu bilgileri verdi: “Bu hastalar bedensel belirtileri nedeniyle genellikle öncelikle bir dahiliye uzmanına yönlendirilirler. Bu sebepledir ki tanı almaları biraz zaman almaktadır. Yapılan testler sonucunda herhangi bir hastalığın çıkmaması ve hekimin hastayı bir psikiyatri uzmanına yönlendirmesi sonucunda hastalar tanı alırlar. Psikiyatrik bozukluklarda tanı koymak için Amerikan Psikiyatri Derneği’nin yayınlamış olduğu bir kılavuz kullanılmaktadır. Yaygın anksiyete bozukluğu tanısı koymak için de doktorlar bu kılavuzda yazan durumların var olup olmadığına bakarak karar verirler. Kılavuzu özetlersek; en az 6 ay süreyle hemen her gün ortaya çıkan, birçok olay ya da etkinlik hakkında aşırı anksiyete ve kaygı duyulur. Kişi, kaygısını kontrol etmekte zorlanır. Anksiyete, aşağıdaki altı belirtilerden en az üçüne eşlik eder. Çocuklarda sadece bir maddenin bulunması yeterlidir. Sinirlilik, huzursuzluk, dikkatini bir konuda toplamada zorlanma, aşırı heyecanlanma ya da endişe duyma, uyku problemleri (uykuya dalmakta güçlük çekme, kesintisiz uyuyamama ya da huzursuz ve dinlendirmeyen uyku), kas gerginliği, çabuk ve kolay yorulma. Yaygın anksiyete bozukluğunu yazımızın başında geçen diğer anksiyete bozukluklarından ayırmak gerekir. Anksiyete, kaygı ya da bedensel yakınmalar klinik açıdan belirgin bir strese ya da hastanın günlük işlevlerini yapmasına engel olacak düzeyde olmalıdır. Bu bozukluk bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun (örn. hipertiroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir ve sadece bir duygu durum bozukluğu, psikotik bir bozukluk ya da yaygın bir gelişimsel bozukluk sırasında ortaya çıkmamaktadır.”

    Tedavisi

    Tedavide hem ilaç hem de psikoterapinin olabildiğini söyleyen Başar sözlerini şöyle tamamladı: “Orta şiddetteki yaygın anksiyete bozukluğu olan hastalarda sadece psikoterapiler bile yeterli olmaktadır. Psikoterapi olarak da bilişsel davranışçı psikoterapiler kullanılmaktadır. Daha şiddetli hastalarda ise psikoterapilerle ilaç tedavileri birlikte verilerek tam düzelme sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu hastalar çoğunlukla psikiyatri dışındaki bölümlere ilk başvurularını yaptıkları için tanı almaları gecikir. Bu hastaların tedavilerinde asıl problem tanı almalarının gecikmesi ve ilaç tedavilerinin uygunsuz kullanımıdır. Önemli olan bu hastaların psikiyatriye başvurmaları ve tedavilerini (psikoterapi ve ilaç) düzenli olarak uygulamalarıdır.”

  • Stres, ağız ve diş hastalıkları ile kansere davetiye çıkarabilir

    Uzun süreli stresin ağız ve diş bakımını olumsuz etkileyerek ağız ve diş hastalıklarına neden olduğuna vurgu yapan İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esra Somtürk, ağız bakımının ihmal edilmesinin kiste, kistin de tedavi edilmemesi halinde kansere dönüşebileceğine dikkat çekti.

    Günümüzde çoğu hastalığın nedeni olarak gösterilen stres, vücuttaki çoğu organı etkilediği gibi diş çürükleri ve diş eti rahatsızlıklarına da yol açıyor. İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esra Somtürk, stresin ağız ve diş bakımını olumsuz etkileyerek ağız ve diş hastalıklarına neden olduğunu söyledi. Stresin aft oluşumu, TMJ Bruksizim, ağız kuruluğu, dişeti hastalığı gibi ağız sorunlarının meydana gelmesine neden olarak kişilerin ağız sağlığını etkileyebileceğine işaret eden Yrd. Doç. Dr. Somtürk, stresin insanlarda tütün veya alkol kullanımını, tütün ve alkolün risk faktörlerinin ise periodontal hastalığın oluşumunu etkileyebileceğini ifade ederek “2007 yılında Journal of Periodontology’de yayınlanan bir araştırma, stresin ağız hijyenine engel teşkil ettiğini ortaya koyuyor. Bu araştırmaya katılanların yüzde 56’sı stresin etkin bir şekilde diş fırçalamalarına ve diş ipi kullanmalarına engel olduğunu ifade etmiştir. İnsanlar stresli olduğunda, kortizol hormonu ortaya çıkar. Kortizol yüksek seviyelerde birikirse periodontal hastalığa neden olabilir” dedi.

    Kronik stres diş eti hastalıklarına zemin hazırlıyor

    Stresin vücutta ilk etkilediği organın diş ve diş etleri olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Somtürk, Batılı, gelişmiş toplumlarda orta yaş üstü bireylerde karşılaşılan çürük ve diş kaybı gibi ağız ve diş hastalıklarının arkasında psikolojik sebepler arandığını ifade etti. Kronik stresli bireylerde çok ciddi ağız kuruluğu oluştuğuna işaret eden Yrd. Doç. Dr. Somtürk, “Buna bağlı olarak da diş yüzeylerinde çürük oluşumunu engelleyen koruyucu tabaka oluşmaz ve sonucunda yoğun diş çürükleri meydana gelir. Özellikle 18-20 yaş altı genç ve çocuklarda görülen stres, ağız sağlığı açısından çok önemli. Ebeveynler, bu stresi önemsemediğinden dolayı tedbir almakta gecikiyorlar. Bu da ilerleyen yaşlarda büyük sorunlara yol açıyor. 12-20 yaş aralığında görülen stres, ileriki yaşlarda kanama, papil kaybı ve ağrı şeklinde görülen ciddi diş eti hastalıklarına zemin hazırlamaktadır. Strese giren çocuk ve gençler içine kapanıp, kişisel ağız ve diş bakımlarını ihmal ediyor. Ağız, diş ve eklem bölgelerinde görülen şikayetle gelen bu yaş çocuk ve gençlerde stres faktörünün değerlendirilmesi, tedavinin kalıcı olabilmesi ve ilerleyen dönemlerde problem yaratmaması açısından çok önemli” ifadelerini kaydetti.

    Yrd. Doç. Dr. Somtürk, stres faktörünün baş ve kulak ağrısına paralel olarak çiğneme esnasında eklem bölgelerinde ses oluşumuna, aşırı diş sıkmaya ve sonucunda diş yüzeylerinde aşınma ve diş kırıklarına neden olduğunu dile getirdi.

    Diş kayıplarına yol açıyor

    “Ağız bakımının ihmal edilmesiyle diş yüzeylerinde oluşan plaklar diş etlerinde hastalıklara neden oluyor. Gerekli tedbir alınmadığında ilerleyen yaşlarda diş kayıpları meydana geliyor” diyen Yrd. Doç. Dr. Somtürk, kronik stresin protez kullanan hastalarda ilerleyen dönemlerde ağız içini daha da kötü hale getirerek kansere de davetiye çıkardığına dikkat çekti ve “Yaşam kalitesi iyi, stresi olmayan insanlarda vücudun dişlerden kaynaklanan bir enfeksiyonu yapılacak tedavi ile ortadan kaldırabiliyor. Ama uzun süreli stres altında olan bireylerde bu tablo kiste, daha sonra da tümöre dönüşebiliyor. Kist de ihmal edilip, tedavi edilmezse ilerleyen dönemlerde kansere dönüşebiliyor” dedi.

    Yrd. Doç. Dr. Somtürk, “Bunlar, stres varken görülebilen ağızla ilgili sadece birkaç sorundur. Bu sorunlardan herhangi birisini yaşıyorsanız diş hekiminize başvurun. Besin değeri yüksek bir beslenme şekli benimseyerek, her gece doğru miktarda uyuyarak ve anksiyete veya gerginliği azaltmak için egzersiz yaparak stresi düşürmeye çalışın” önerisinde bulundu.

  • Stres atarken gelir sağlıyorlar

    Manisa’nın Yunusemre ilçesinde açılan ahşap dekoratif süsleme kurslarına katılan kadınlar bir yandan stres atarken bir yandan da gelir elde ederek aile bütçelerine katkı sağlıyor.

    Yunusemre Belediyesi tarafından hayata geçirilen ve bugüne kadar 8 mahallede açılan Hanımlar Lokallerinden biri olan Topçuasım Mahallesi Hanımlar Lokali’nde açılan ahşap dekoratif süsleme kursuna katılan yaklaşık 20 kadın bir yandan stres atıp sosyalleşirken, bir yandan da kendi ürettiklerini sosyal medya hesapları üzerinden satarak aile bütçelerine katkıda bulunuyor.

    Temmuz ayından beri Topçuasım Hanımlar Lokali’nde ahşap dekoratif süsleme dersleri veren Yunusemre Halk Eğitim Merkezi’nde görevli öğretmen Dilek Tütüncü, “Yaklaşık 20 kursiyerimiz var. Ahşap dekoratif süsleme kursu adı altında 312 saatlik bir kurs. Kursiyerlerimize çeşitli teknikler tanıtıyoruz. Bunun haricinde yenileme çalışmalarımız var. Sipariş çalışan kursiyerlerimiz var. Birkaç arkadaşımız sipariş almaya ve satmaya başladı. Kendileri üretip satıyorlar. Sosyal medya üzerinden de satışlar yapan var” dedi.

    “Moralsizdim kursa başladım”

    Kurslara 2016 yılının eylül ayından bu yana devam eden Zeynep Nur İnce isimli kursiyer ise şunları söyledi:

    “Buraya gelişim aslında değişik oldu. Yaptığım bir iş görüşmesinden sonra kendimi çok moralsiz hissettim ve burada Ayşe Hanımla görüştüm. Ayşe Hanım bana moral verdi. ‘Öğretmenimiz çok iyi gel seni kursa yazdıralım’ dedi. ‘Hem kafanı dağıtmış olursun hem kendine ek gelir sağlarsın’ dedi. O şekilde geldim ve çok mutluyum. Gelmek isteyen, düşünen ‘Başlasam mı?’, ‘Elim yatkın mı’ diye düşünmesin kimse. Kesinlikle burada hem stresinizi atıyorsunuz, hem ek kazanç sağlıyorsunuz hem de keyifli vakit geçirerek sosyalleşiyorsunuz.”

    “Burası bana terapi gibi”

    Kendilerine yardımcı olan ve kursların açılmasına katkı sağlayanlara teşekkür eden kursiyer Arzu Vural, “Burası bana terapi gibi. Arkadaşlıklar, dostluklar bambaşka. Gerçekten burası ayrı bir dünya. Eski kiremitlerin içinde, boyaların içinde nefes alıyorum. Eski köy kiremitlerini kullanıyorum. Tamamen geri dönüşüm malzemeleri var. Köpükler, çay çöpleri, otlar, çöpler derken kiremitler hayat buldu, canlandı. Tamamen masrafsız bir geri dönüşüm eseri” diye konuştu.

    Kiremitlere Bodrum Evi modeli uygulayan Vural, yumurta kabukları, strafor köpüğü, palamut kabuğu ve kargıları kullanarak eski kiremitleri birer tabloya dönüştürdüğünü anlattı.

    “Depresyon ilaçlarını bırakanlar var”

    Yunusemreli bayanların açılan kurslardan çok memnun olduklarını belirten Yunusemre Belediye Başkan Yardımcısı Şule Uygur ise şunları söyledi:

    “Zaman zaman kültür müdürümüz Şaver Hanımla Hanımlar Lokallerindeki bayanlarımızı ziyaret ediyoruz. Orada güzel dostluklar var, güzel paylaşımlar var. Özellikle bize söyledikleri şu oluyor; ‘Depresyon ilaçlarını bıraktık, burada terapi oluyoruz. Burada yeni arkadaşlıklar, dostluklar ediniyoruz. Biz onlara zaman zaman geziler düzenliyoruz. Lokal dışında da sosyal faaliyetlerini geliştirmelerine destek olmaya gayret ediyoruz. Biz onlarla mutluyuz. Bayanlar her ne kadar bir anne, bir eş olarak sosyal hayatta, ailevi hayatta ayaklarının üzerinde durduğu sürece hem başta çocuklarına, ailesine ve topluma daha yararlı olacağını düşündüğümüz için sosyal belediyecilik noktasında Başkanımız Sayın Dr. Mehmet Çerçi’nin isteği ve talebiyle biz de canla başla bu konuda çalışmaya devam edeceğiz.”

  • Teyzeler, dikiş kursunda stres atıyor

    Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı Yukarı Bozkuyu köyünde Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce özellikle köylerde açılan kurslara ileri yaştaki kadınlar yoğun ilgi gösterdi.

    Köylerdeki kadınlar, açılan kurs sayesinde günlerinin büyük bir bölümünü eğitimde geçiriyor. Kursta yeni bir şeyler öğrenmenin yanında köy hayatında sosyalleşmekten duydukları mutluluğu dile getiren teyzeler, zamanlarının büyük bölümünü kurslarda değerlendirdiklerini söyledi.

    Hafta içi sabah 08.00’ den saat 14.00 kadar açık olan kursta kadınlar, çocuklarının ve torunlarının çeyizlerini bu kurslar sayesinde yaptıklarını, ev ekonomisine de katkı sağladıklarını dile getiriyor. Kursun kendileri için adeta bir terapi merkezi olduğunu belirten köylü kadınlar, ileri yaşta bir şeyler öğrenip hem de sosyalleşmenin keyfini yaşıyor.

    Kursiyer kadınlar, kursta yeni bir çok beceri öğrenirken, eskimiş ya da modeli geçmiş kumaşları kullanılır hale getirip böylece ev ekonomisine de katkı sağlıyor.

    Kadirli Halk Eğitim Merkezi Müdürü Tahir Tarhan da, kadınların açtıkları kurslara gösterdikleri ilgiden son derece memnun olduklarını belirterek, “Kadirli Halk Eğitim Merkezi olarak halkımızın ihtiyaç duyduğu dallarda kurslar açmaya çalışıyoruz. Özellikle de köylere yaymaya gayret ediyoruz. Çünkü köylerdeki vatandaşların da bu tür şeylere ulaşımları biraz zor olduğu için bizde bu imkanı tanımaya çalışıyoruz. Şu andaki gelmiş olduğumuz kursta da görüyorsunuz. İleri yaştaki vatandaşlarımız da bu kurslara rağbet ederek gelinler, kızların, torunlarının ihtiyaçlarını çeyizliklerini karşılamaya çalışıyorlar. Hatta bazıları da öyle ileri gidiyor ki yaptıklarından ekonomik getiri sağlayarak çoluğunu çocuğunu okutmaya çalışıyorlar. Bir başka yönü de bir araya gelerek sosyal yönden kendilerini rahatlatıyorlar, sohbet ediyorlar.” dedi.