Etiket: Sözcüsü

  • AK Parti Sözcüsü Çelik: “Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir”

    AK Parti Sözcüsü Çelik: “Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir”

    AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Melih Bulu’nun atanmasına yönelik yürütülen tartışmalara ilişkin, “Rektör olarak atanan hocamızın siyasi kimliği üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir. Demokrasilerde siyasi kimlik sahibi olmak bir eksiklik değildir, gayet normal bir şeydir. İnsanı asıl siyasi kimliği üzerinden rektör hocamızı yargılayanlar, orada asıl başka bir siyasi yörünge içerisinde hareket ediyorlar” dedi.

    AK Parti Sözcüsü Çelik, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen MYK toplantısının ardından gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Aşı konusunda gelinen noktada Türkiye’nin tedarik gücünün dünyanın pek çok ülkesinden önde olduğuna dikkat çeken Çelik, “Sağlık Bakanlığımız, uluslararası standartlarda ve uluslararası kurallara uygun bir şekilde bu süreci takip ediyor ve temin ettiğimiz aşı en kısa zamanda milletimizin hizmetine sunulacaktır. Dikkat edilmesi gereken nokta, aşı olanın hemen maskesini çıkartması veya tedbirlerden uzaklaşması gibi bir durum söz konusu olamaz. Antikor oluşana kadar bu tedbirlere devam edilmesi gerekiyor. Mutasyona uğrayan virüsten bahsediliyor. Burada spekülasyonlardan uzak durup Bilim Kurulu’nun tavsiyelerine göre bu sürecin takip edilmesinde fayda vardır” ifadelerini kullandı.

    Avrupa Birliği ile ilişkilere değinen Çelik, “Avrupa’nın güvenliği, Avrupa demokrasinin geleceği, Avrupa topraklarının güvenliği Türkiye sınırında başlar. Türkiye egemen bir ülke olarak kendi sınırlarını koruduğu gibi aynı zamanda Avrupa demokrasilerinin ve NATO’nun sınırını da korumaktadır. Avrupalı dostlarımızın bunun farkında olması gerekir. İngiltere’nin ayrılmasından sonra ise daha eksik ama Türkiye ile ilişkilerini daha iyi tutması gereken bir Avrupa vardır. Kim Avrupa Birliği içerisinde bir Türkiye karşıtlığından bahsediyorsa Avrupa’nın geleceğini yok etmek istiyordur” açıklamasını yaptı.

    “2020 yılının en aptalca şakası”

    Çelik, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Türk ürünlerinin ülkeye girişini 6 ay yasaklama kararının 2020 yılının en aptalca şakası olduğunu söyledi. Çelik, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti:

    “Bu yılın en aptalca şakası, en düşük zekalı şakası nedir diye sorarsanız, Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği destekten dolayı Paşinyan şöyle bir açıklama yapmış: ‘Biz Türkiye’ye ambargo uyguladık Azerbaycan’a verdiği destek yüzünden, o yüzden Türk ekonomisini felce soktuk. Eğer Türkiye bu destekten vazgeçerse biz Türk ekonomisinin düzelmesine yeniden katkı sağlarız’ diye. Bunu da 2020 yılının en aptalca şakası olarak değerlendirmek mümkündür. Hiçbir zeka özelliği barındırmayan, hiçbir yetenek barındırmayan bir yaklaşım olarak gündeme gelmiştir.”

    Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Çelik, kongre takvimine ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:

    “Büyük kongrenin takvimini teşkilat başkanlığımız çalışacaktır. İl kongrelerinin takviminin herhangi bir şekilde Covid süreci sebebiyle takvim sık sık akamete uğruyor. Bu bir MYK’da Genel Başkanımıza sunulur, bu kesinleştiği zaman onu sizinle paylaşırız. Çok uzun bir demokrasi yürüyüşünün sonunda büyük kongremizi gerçekleştireceğiz. Gerçek bir demokrasi şöleni olacak, gerçek bir demokrasi kongresi, gerçek bir reform kongresi olacak. AK Parti’nin yürüdüğü bu büyük ve zorlu yol, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde aşılan bu engellerin bir şekilde siyaseten demlenmiş bir hali olacak bu kongre.”

    “Avrupa’daki Neonazilerin konuşacağı üslupla Türkiye’deki başörtülü kadınlara karşı konuşuyorlar”

    CHP eski Milletvekili Fikri Sağlar’ın “Türbanlı hakim karşısına gittiğimde adaleti savunacağı konusunda kuşkum var” açıklamalarını değerlendiren Çelik, bu açıklamayı 2020 yılının son faşist saldırısı olarak nitelendirdi. Çelik, yaptığı açıklamada şunları dedi:

    “’Türbanlı bir hakimin adaleti sağlayacağına inanmıyorum’ diyor. Sosyal medyada demokrat arkadaşlar gerçekten farklı görüşlerden olsa bile buna tepki gösterdiler. Örneğin Amerika’da birisi çıksa ‘siyah bir hakimin ben adaleti sağlayamayacağına inanıyorum’ dese o demokraside bu nasıl karşılanır. Çok üzücüdür. Bu kadar acı yaşanıyor, genç kızlar geçmişte hayatlarının en önemli yıllarını kaybettiler, bu kadar büyük bedeller ödendi ve halen çıkıyorlar dünyada şu anda ancak Avrupa’daki Neonazilerin konuşacağı üslupla Türkiye’deki başörtülü kadınlara karşı konuşuyorlar. Bir insan birincilikle, ikincilikle veya belli bir dereceyle ya da netice olarak bir üniversiteden başörtülü olarak mezun olacak ve siz o kamuda görev yapamaz diyeceksiniz. Böylesine faşist bir kamusal alan düzenlemesi olur mu? Eğer siz kamusal alanı bu şekilde zehirlerseniz, bu şekilde enfekte ederseniz ülkeyi felç edersiniz. Bunlar kes kopyala yapıştır yaklaşımlarıdır ama gerçekten ürkütücüdür. Bir kere kadınlar konusunda saygılı bir dil konuşmayan, nezaketi elden bırakan, hele kadınları hedef gösteren birisinin ne demokrat olması ne de medeni olması mümkündür. Bir kere bu saldırgan dilin bırakılması gerekir. Bu alenen kadın haklarına bir saldırıdır.”

    “Darbe bir millete yapılacak en büyük kötülüktür”

    “Tayyip Erdoğan’ın gitmesi için çok büyük bir halk öfkesinin olması lazım” açıklamasında bulunan Can Ataklı’nın bu sözlerine ilişkin de bir değerlendirmede bulunan Çelik, “Bunlar ruh sağlığı yerinde olan insanlar değil. Bunlar bu ülkenin iyiliğini isteyen insanlar değil. Darbe bir millete yapılacak en büyük kötülüktür. Darbe bir millete düşmanın yapamadığı düşmanlığı yapma mekanizmasıdır. Darbe bir milletin namusuna saldırıdır, milli egemenliğe saldırıdır. Bunu ağzına alan kişinin bu milletle hiçbir gönül bağının olmadığı, vatanseverlikle hiçbir ilgisinin olmadığı açıktır. Orada şöyle bir cümle kullanıyor, diyor ki, zaten ordunun da darbe yapma kabiliyeti kalmamış. Yani bu darbe meselesini bir kabiliyet olarak görüyor. Daha önce de Anayasa hukukçusu da olan bir CHP milletvekili, ‘Ordu darbe yapamıyor, kağıttan bir kaplanmış’ demişti. Yani demokrasiye bağlı bir ordu, milletine bağlı bir ordu, seçilmiş siyasetin emrinde bir ordu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne saygılı bir ordu bunların gözünde bir ordu değil. Bu ordu bunların gözünde ancak darbe yapan bir mekanizma. Bu aslında Türk Silahlı Kuvvetlerine de bir hakarettir” ifadelerini kullandı.

    “Darbe milletine silah çekmektir, darbe alçaklıktır, bunun daha ötesi yok”

    İlker Başbuğ’un yaptığı açıklamaların hatırlatılması üzerine Çelik, “Zoraki demokratlık bir yere kadar. Kafanızın bir tarafında vesayet, bir tarafında demokratlık olduğunda bunun melezleşmesinden bir şey çıkmıyor, kokteyl demokratlık olmuyor. Ya demokrat olursun ya olmazsın. Ama ben kafamın bir tarafına vesayet koyayım, diğer tarafına da biraz demokrasi sosu ekleyim, buradan da bir kokteyl üreteyim dediğinizde ömrü iki cümle oluyor. Daha da vahim olanı, Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı yapmış birisinin ne kadar yanlış bir zihin yapısına sahip olduğunu göstermesi bakımından yani erken seçim olsaydı darbe olmazdı, sanki Menderes hükümeti erken seçime gitmeyerek darbeyi hak etmiş gibisinden bir tablo ortaya çıkarıyor. Bir de darbe girişimleri arasında mukayese yapıyor. Talat Aydemir’in içinde olduğu darbe girişimi ile Fetullahçı Terör Örgütü’nün darbe girişimi aynı şey değilmiş. Darbenin aması, mazereti olmaz. Her türlü darbeyi kınamıyorsanız darbenin birine kötü, öbürüne daha az kötü, darbeler arasında bu işte kırmızı, bu sarı, yeşil gibi etiketleme yapıyorsanız buradan demokratlık çıkmaz. Burada bir takım örnekler de var. Darbe milletine silah çekmektir. Darbe alçaklıktır. Bunun daha ötesi yok. En son Fetullahçı Terör Örgütü’ne verilen cevap aslında her darbeye yapılması gereken muameleyi göstermiştir” açıklamasında bulundu.

    “Yargı ve ekonomi alanındaki reform çalışmaları devam ediyor”

    Yargı ve ekonomi alanındaki reform çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Çelik, “Hem kabine kanadında hem parti kanadında devam ediyor. Bunlar tamamlandığı anda kendilerine arz edecekler, uygun görülen bir takvim içerisinde Meclis’e gelmesi için gerekli çalışma yapılacak” dedi.

    “En önemlisi Türkiye’nin bağışıklık sistemini kuvvetli tutmaktır”

    Çelik, Almanya merkezli olarak Alevi vatandaşları Türkiye’den koparmak yönündeki faaliyetleri de yakından takip ettiklerini söyledi. Bunun yakın zamanda ortaya çıkan bir şey olmadığını söyleyen Çelik, “En bilinen deyimiyle bir ‘Ali’siz Alevilik’ üretmek şeklinde çeşitli örgütlerin ortaya koyduğu faaliyetler var. Bunlar daha önceden Aleviliği İslam’ın dışında ayrı bir din olarak göstermeye çalışıyorlardı kendilerine Almanya içerisinde bir müstakil alan oluşturmak için. Bahsettiğiniz bu eyalet kararı bunun bir neticesidir. Türkiye Cumhuriyeti içerisinde Sünni-Alevi vatandaşı, Alevi-Sünni Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ya da Alevi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi bir ayrımı asla kabul etmeyiz. Böyle bir şey asla söz konusu olamaz. Vatandaşlarımızın kendi mezhep tercihleri, dinsel tercihleri o kendilerine aittir. Aleviliği İslam’dan, Türklükten koparmaya çalışan gayretlerin esasında Alevi vatandaşlarımızın faydasına değil, bir takım yabancı istihbarat örgütlerinin projeleri çerçevesinde ortaya çıkmış faaliyetler olduğunu da biliyoruz. En önemlisi Türkiye’nin bağışıklık sistemini kuvvetli tutmaktır. Aramızda Sünnilik, Alevilik üzerinden herhangi bir şekilde bir takım süslü kelimelerle, hatta bir takım meşru kelimelerle ayrım oluşturmaya çalışanlara karşı dikkatli olmalıyız” diye konuştu.

    “Kayyum diyenler Boğaziçi Üniversitesi’ne zarar vermek isteyenlerdir”

    Çelik, Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör atamasına ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:

    “Cumhurbaşkanlığı makamının takdiri, yasalar çerçevesinde gerçekleyen bir takdir. Birilerinin ortaya koyduğu eleştiriler, yani akademik özgürlük yok ediliyor gibisinden hiçbir geçerliliği yok. Bu başka üniversiteler içinde söz konusu oldu. Ama işin geldiği noktada şu var; rektör olarak atanan hocamızın siyasi kimliği üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir. Demokrasilerde siyasi kimlik sahibi olmak bir eksiklik değildir, gayet normal bir şeydir. İnsanı asıl siyasi kimliği üzerinden rektör hocamızı yargılayanlar, orada asıl başka bir siyasi yörünge içerisinde hareket ediyorlar. Sanki kendileri çok apolitik bir yerde duruyormuş gibisinden söyleyenler var. Boğaziçi gözbebeğimizdir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Türkiye’nin kıymetlileridir. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki hocalarımızın akademik birikimine, hocalarımızın Türkiye’ye katkılarına çok büyük saygı duyuyoruz. Ama şimdi görüyorum ki, onları temsil etmeyecek bazıları öğrencileri eyleme çağırıyor. Cumhurbaşkanımız liyakat ve ehliyet kriterleri içerisinden kendisine arz edilen adaylar içerisinden bu hocamızı uygun görmüştür. Buna eylem yapalım, buna kayyum diyelim, buna karşı bir seferberlik geliştirelim diyenler Boğaziçi Üniversitesi’ne zarar vermek isteyenlerdir.”

    “SMA hastası çocuklar hepimizin evladı”

    SMA hastası çocuklar üzerinden başlatılan kampanyaya ilişkin bir soruyu yanıtlayan Çelik, şunları dedi:

    “SMA’lı çocuklar hepimizin evladı. MYK’de gündeme geldi. Keşke MYK’da o bölümü izleyebilseydiniz. Cumhurbaşkanımızın ve MYK’daki arkadaşlarımızın bu çocukları nasıl kendi evlatları gibi sahiplendiğini, onların meseleleri ile ilgili geçmişten bugüne neler yaptığımızı herkes görseydi. Türkiye’de, bin 500 kadar evladımızın her biri devletin tedavi masraflarını üstlendiği ve bilimsel olarak onaylanmış tedaiden yararlanan çocuklardır. Dünyada, Türkiye kadar bu konuda tutarlı, istikrarlı ve giderek kaynak aktaran başka bir ülke yoktur. O paranın yüzlerce katı bu çocuklar için harcanmıştır. Feda olsun, rakamdan bahsetmek bile ayıp. Varlık Fonu’na devredilsin dedikleri paranın yüzlerce katı bu çocuklar için harcanmıştır, feda olsun, daha da harcanacaktır. Ama biz tabi vatandaşlarımızın SMA’lı çocuklara sahip çıkalım mı gibisinden hassasiyetini takdirle karşılıyoruz. Vatandaşlarımızın vicdani bir yaklaşım olarak herkes bu rakamları bilmeyebilir, herkes hükümetlerimizin yaptıklarını bilmeyebilir. Tutup da bir takım siyasi parti liderlerinin, neredeyse karşımızda olan herkesin, neredeyse imla yanlışları bile birbirine benzer bir şekilde işte buradan artan para buraya devredilsin gibisinden böylesine sorumsuz bir yaklaşım içerisine girmesi doğru değil. Açıklama yapıldı, uygulanan tedavilerin hepsi bilimsel kurullarca onaylanmış tedaviler. Önerilen ve kaynak aktarılsın denilen tedavilerse bilimsel olarak onaylanmamış ve şimdiye kadar da çeşitli yan etkileri ve semptomları ortaya çıkmış tedavilerdir. Sağlık Bakanımız açıklama yaptığında, ’biz çocuklarımızı bir takım ilaç şirketlerinin faaliyetleri neticesinde kobay olarak kullandırmayız.’ dedi. Burada bir tane sahip çıkılmayan bir çocuk yoktur. Kullanılan tedavi tam olarak bu çocukların iyileşmesini sağlamıyor. Bununla ilgili olarak şu ana kadar bilimin bulduğu kesin bir tedavi yok. Bugün bir siyasi parti lideri çıkmış diyor ki, ’orada öyle bir imkan var, öyle bir tedaviden bahsediyorlar, bundan mahrum mu kalsınlar.’ Bu tedavi diye bahsedilen mekanizmanın bu çocukları tedavi edeceğine dair bilimsel bir kanıt yok, bu bir propaganda. Bir millet kendi çocuklarını göz göre göre kobay olarak kullandırır mı? Biz bu bahsedilen rakamların emin olun yüzlerce katını bu çocuklar için harcıyoruz, bunu söylerken bile utanıyorum, feda olsun. Bu devlet bu çocuklara sonuna kadar sahip çıkacak. Cumhurbaşkanımız tekrar tekrar bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi aldı. Bahsedilen bu tedaviyi bilimsel kurullar onaylarsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti o tedavinin de bu çocuklara ulaşmasını sağlayacaktır. Bu kadar.”

  • Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AB büyükelçileri ile görüştü

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AB büyükelçileri ile görüştü

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 27 AB ülkesinin Ankara büyükelçileri ve misyon temsilcileri ile video konferans yöntemi ile bir araya geldi.

    Toplantıda Türkiye-AB ilişkileri, bölgesel meseleler ve terörle mücadele konuları etraflıca ele alındı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye-AB ilişkilerinin mevcut durumuna dair kapsamlı bir değerlendirmede bulundu. Kalın, terör, göç, İslam düşmanlığı, ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi sorunlar ve bölgesel krizlerden kaynaklanan meydan okumalar karşısında Türkiye ve AB’nin dayanışma ve işbirliği halinde hareket etmesi gerektiğini ifade etti. Kalın, yeni fasılların açılması, göç anlaşmasının yenilenmesi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi gibi konularda AB’nin somut adımlar atarak Türkiye’nin beklentilerini karşılaması gerektiğini hatırlattı. 4 milyondan fazla Suriyeliyi ülkesinde barındıran Türkiye’ye, AB’nin verdiği taahhüdü yerine getirmesi gerektiğini vurguladı. Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin hem Türkiye hem de AB ülkelerinin faydasına olacağını belirten Kalın, yapılacak güncelleme ile Türkiye ve AB arasındaki ticaret hacminin artacağını ve böylece Pandemi nedeniyle yaşanan küresel ekonomik daralmadan tarafların daha az etkileneceğini dile getirdi. Kalın, Doğu Akdeniz’in bir barış denizi haline gelmesi için Türkiye’nin çaba ve önerilerine AB’nin destek ve katkı sunması gerektiğini belirtti. Kıbrıs Türklerinin haklarının korunduğu her çözüm planına Türkiye’nin yapıcı bir tutumla destek verdiğinin altını çizen Kalın, barış istemeyen GKRY’nin ödüllendirildiğini anımsattı. İki komşu ülkenin sorunlarını diyalog ile çözebileceğini söyleyen Kalın, Türkiye’nin Yunanistan ile istikşafi görüşmelere hazır olduğunu yineledi.

    Toplantının son bölümünde soru ve görüşlerini dile getiren AB üyesi ülkelerin büyükelçileri, ilişkilerin önümüzdeki süreçte pozitif gündemle devam etmesi gerektiğini ifade etti.

  • Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ve Bakan Gül dini azınlık temsilcileriyle bir araya geldi

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ve Bakan Gül dini azınlık temsilcileriyle bir araya geldi

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde dini azınlık temsilcileriyle bir araya geldi.

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün dini azınlık temsilcileriyle toplantısı başladı. Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde gerçekleşen toplantıya Fener Rum Patriği Bartholomeos, Türkiye Hahambaşı İsak Haleva, Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan, İstanbul-Ankara Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti Mor Filüksinos Yusuf Çetin’in de aralarında bulunduğu dini azınlık temsilcileri katıldı. Toplantının ardından açıklama yapılması bekleniyor.

  • Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ve Bakan Gül dini azınlık temsilcileriyle bir araya geldi

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ve Bakan Gül dini azınlık temsilcileriyle bir araya geldi

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde dini azınlık temsilcileriyle bir araya geldi.

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül dini azınlık temsilcileriyle Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde bir araya geldi. Toplantıya Fener Rum Patriği Bartholomeos, Türkiye Hahambaşı İsak Haleva, Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan, İstanbul-Ankara Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti Mor Filüksinos Yusuf Çetin’in de aralarında bulunduğu dini azınlık temsilcileri katıldı. Toplantının ardından Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ve Adalet Bakanı Gül toplantıya ilişkin açıklamalarda bulundu.

    “Nefret suçlarına ve ayrımcılığa karşı tek blok halinde mücadele vermemiz son derece önemli”

    Toplantıya ilişkin açıklamalarda bulunana Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Cemaat vakıflarımızın hem dini yönden kiliselerinin, havralarının hem de cemaatler olarak diğer hukuki konularını ele alma imkanımız oldu. Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanımızın liderliğinde son 18 yıldır özellikle dini cemaatlerin, azınlıkların hak hukukunun tanınması konusunda çok önemli mesafeler alınmıştı. Kendileri de bunları takdirle ifade ettiler. Bu toplantı daha önce pek çok defa yapıldı. Daha önce devlette muhatap bulamayan azınlık cemaat mensuplarımız. Artık devletin en üst makamlarında kabul edilip muhatap alınıyorlar. 2008 yılında çıkan Vakıflar yasasıyla da çok tarihi devrim niteliğinde bir değişiklik gerçekleşmiş ve vakıflarımıza ait mülkler taşınmazlar kendilerine iade edilmişti, bu sürecin önü açılmıştı. Bu konuları ve geçtiğimiz 18 yıl içinde atılan adımları değerlendirdik. Tabi bu gün ve bundan sonra yapılacaklarla ilgili önümüze çıkacak yeni sorunlar, sınamalar, meydan okumalar nelerdir bunları birlikte değerlendirme imkanımız oldu. Kendilerinin gündeminde olan spesifik konular var. Hem cemaatleriyle ilgili, hem kiliseleriyle ilgili, okullarıyla ilgili, mülkleriyle ilgili bunları değerlendirdik. Bizim yaklaşımımız, eşit vatandaşlık ilkesi çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşların temel hak ve hürriyetlerde eşit ve adil bir şekilde istifade etmesi vatandaşlık sorumluluklarını bu çerçevede yerine getirmesi. Özellikle Türkiye aleyhine dönem dönem yapılan Türkiye’de dini azınlıklara baskı yapılıyor, zulüm ediliyor gibi propaganda kampanyalarına karşı en büyük şahitler bizim dini cemaatlerimiz, azınlık cemaatlerimiz. Kendileri de ifade ettiler. Zaman zaman dışarıdan gelip onların ağzından Türkiye’yi kötülemeye yönelik birkaç cümle almak için uğraşanların bu gün kadar oyunlarını hep boşa çıkardıklarını ifade ettiler. Gerçekten onları bu Türkiye’de yaşanan dini çoğulculuk, özgürlük ortamının ifade etmeleri önemli. Özellikle bütün dünyada hem İslam karşıtlığının, hem antisemitizmin yükseldiği bu dönemde, bizim bu tür nefret suçlarına ve ayrımcılığa karşı tek blok halinde mücadele vermemiz son derece önemli. Dini kimliği ne olursa olsun hiç kimseyi dininden ve etnik kimliğinden dolayı kınamanın, suçlamanın, nefret objesi haline getirmenin hiçbir hukuki ve insani temelinin olmadığını bir kez daha burada ifade ettik. Bizde Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak dini cemaatlere, hangi dinden olursa olsun yönelik nefret suçlarına, ayrımcılığa asla bir müsamahamızın olmadığını bir kez daha ifade ettik. Sayın bakanımız da ifade edeceklerdir, bunun hukuki zemini oldukça derinleşmiş bir şekilde ortaya kondu aslında, uygulamada eksiklikler varsa bunların giderilmesi için gerekli adımların atılacağını istişarelerde bulunduk. İnşallah bu toplantıları önümüzdeki toplantıları devam ettirmeyi planlıyoruz” dedi.

    “Azınlık Cemaatleriyle ilgili atılacak adımları önümüzdeki dönemde ilgili kurumlarla atacağız”

    Toplantıya ilişkin konuşan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “İstişare etme adına önemli bir toplantı yaptık. Azınlık cemaatlerinin temsilcileriyle önemli, verimli başarılı bir istişare toplantısını icra etmiş olduk. Şunu gördük ki 18 yıldır AK Parti hükümetleri döneminde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde çok önemli adımların atıldığı burada da bir kez daha şükranla ifade edilmiş oldu. Özellikle 2008 yılında vakıflara ilişkin yapılan düzenleme sonrasında öncesinde atılan tüm adımların azınlıkların önündeki engellerin kaldırılması yönünde çok önemli sonuçlar verdiğini bir kez daha görmüş olduk. Bu gün mülkiyet hakkına yönelik, örgütlenme hakkına yönelik ne gibi ilave uygulama ya da mevzuatta öneriler, beklentiler var bunları da hep beraber değerlendirdiğimiz güzel verimli bir toplantı oldu. Türkiye’de AK Parti’nin ortaya koymuş olduğu genel yaklaşımda bütün vatandaşlarda özgürlüğü artırıcı, çoğaltıcı bir yaklaşımdır, paradigmadır. Bu gün olduğu gibi, yarında bütün adımları atacağız. 83 milyon Türkiye’de eşit vatandaştır, birinci sınıf vatandaştır. İnancından düşüncesinden ötürü, kimliğinden, etnik aidiyetinden dolayı bir ferdin bile kendisini öteki düşünmeyeceği bir ortam için bu konuda atılacak ne adım varsa bunu da dün olduğu gibi bugünde yarında atmaya bu reform çizgisiyle kararlılıkla devam edeceğiz. Her meseleyi konuşuruz, bütün sorunları çözeriz, ülkemizin meselelerini çözerek yolumuza devam ederiz. Asıl olan 83 milyonun hukukunu korumaktır. Bu çerçevede nefret suçlarına yönelik ayrıca atılacak adımlar bu konuda çok önemli adımlar attı hükümetimiz, daha atılacak hangi adımlar var bunları da somut bir şekilde değerli büyükelçimiz, cumhurbaşkanı sözcümüz sayın İbrahim Kalın’la birlikte çok yapıcı ve samimi ortamda değerlendirdik. Bunlarla ilgili atılacak adımları önümüzdeki dönemde ilgili kurumlarla atacağız. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir. Azınlığıyla hangi inanca mensup olursa olsun tüm vatandaşlarının huzuru ve birlik beraberliğiyle daha güçlü olmaya devam edecektir. Bu özgüven ve kararlılıkla adımlarımızı atmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

  • Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova: “Türkiye ile Dağlık Karabağ konusunda fikir ayrılıklarımız var”

    Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova: “Türkiye ile Dağlık Karabağ konusunda fikir ayrılıklarımız var”

    Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, “Türkiye ile Dağlık Karabağ konusunda fikir ayrılıklarımız var. Birbirimizi anlıyoruz ve anlaşamadığımız konularda görüşüyoruz” dedi.

    Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, bir radyo programında Dağlık Karabağ ile ilgili görüşlerini aktardı. Türkiye ile Rusya’nın Dağlık Karabağ konusunda görüş ayrılıkları olduğunu gizlemeyen Zaharova, “Biz ve Türkiye arasında Dağlık Karabağ konusunda farklı pozisyonda olduğumuz konular var. Tabii aynı zamanda görüşmelere devam ediyoruz, birbirimizi anlıyoruz ve anlaşamadığımız konularda görüşüyoruz” dedi.

    Bölgede askeri çözüme karşı olduklarını belirten Zaharova, “Biz tarafların saldırılarını sonlandırmasını istiyoruz. Bu soruna askeri çözüm istemiyoruz” ifadelerini kullandı.

    Zaharova, Dağlık Karabağ’da 3 kez ateşkes ilan edildiğini fakat tarafların ateşkeslerin hemen ardından karşılıklı saldırılara devam ettiğini ve birbirlerini suçladığını belirtti.