Etiket: Sorunları

  • Erdoğan: “Deaş Barbarca Eylemleriyle Suriye’deki Sorunları Derinleştirme Vazifesi Üstleniyor”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Rejim tarafından desteklenen bir proje olan DEAŞ terör örgütü barbarca eylemleriyle Suriye’deki sorunları derinleştirme vazifesi üstleniyor” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, temaslarda bulunmak üzere geldiği Doha’da Katar Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi. Erdoğan törende gerçekleştirdiği konuşmasında Türkiye’nin tarihi ve coğrafi özellikleri ile birden fazla fay hattının kesişim noktasında bulunan bir ülke olduğunu ifade ederek, “Kendi güvenliğimiz ve geleceğimizle birlikte bölgemizdeki tüm kardeşlerimiz ve dostlarımız için de sağlam bir duruş ortaya koymaya çalışıyoruz. Türkiye’nin güney sınırlarında Suriye ve Irak’ta yaşanan müessif olaylar her gün daha da tırmanıyor. Bildiğiniz gibi bizim sadece Suriye ile 910 bin kilometre sınırımız var. Öbür tarafta Irak’la 360-370 kilometre sınırımız var. Bu derece uzun bir sınıra sahibiz. Fakat buralarla hiç ilgi ve alakası olmayanların adeta buralara girmelerini anlamak mümkün değil. Eğer terör örgütleri ile mücadele ise eyvallah bunu beraber yapalım. Ama terör örgütleri bahane edilerek oradaki mazlum, sivil halka saldırılar düzenleniyorsa mağdur insanlar üretiliyorsa burada düşünmemiz lazım. Filistin’deki, Gazze’deki, Libya’daki, Mısır’daki, Yemen’deki, Tunus’taki, Arakan’daki, Myanmar’daki kardeşlerimizin yaşadığı sıkıntıları hep birlikte takip ediyoruz. Türkiye’nin etrafındaki sorunlar bunlarla da sınırlı değildir. Bir Akdeniz ülkesi olmanın yanı sıra aynı zamanda bir Karadeniz ülkesi olan Türkiye Karadeniz ve Güney Kafkasya’daki bir dizi sıkıntı ile de yakından ilgilenmek zorundadır. İşte şu anda Kırım’da yaşananlar ortada, Ukrayna’da yaşananlar ortada. Batımızda ise 2008 yılında yaşanan mali kriz komşumuz Yunanistan başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesini önemli sınamalarla karşı karşıya bıraktı. Batı dünyasının maruz kaldığı ekonomik sorunlarla Arap dünyasının başlayan değişim sürecinin zamanlaması kesişti. Bu durum Akdeniz havzasında yaşanan sorunlara etkin ve hızlı sorunlar üretilebilmesini daha da zorlaştırdı. Avrupa’da bazı çevrelerin yaşadıkları ekonomik sıkıntılara olan tepkilerini Müslüman azınlıklara ve göçmenlere yöneltmeleri ise yeni sorunlara yol açıyor. Bugün Avrupa ırkçı ve İslamofoik eğilimler karşısında tarihi bir imtihan veriyor. Bu imtihan Avrupa ülkelerinin sınırlarına dayanan Suriye kaynaklı göç krizi nedeniyle daha da güçleşti. Bu endişe verici tablo karşısında Türkiye sorumluluk sahibi bir yaklaşım sergileyen bunu herkese tavsiye eden akil bir ülke konumundadır. Bu tutumumuzu tüm tahrik ve kışkırtma çabalarına rağmen sürdürdüğümüzün altını özellikle çizmek istiyorum” dedi.

    “SURİYE’DE DEVLET TERÖRÜ SEBEBİYLE 380 BİN İNSAN HAYATINI KAYBETTİ”

    Bölgede yaşanan sorunların temelinde mezhepçi ve ayrıştırıcı kışkırtmaların yattığı konusunda kimsenin şüphesi olmadığını kaydeden Erdoğan, “Bu kışkırtmaların bir kısmı halkın meşru taleplerine yanıt vermek yerine kendi iktidarını koruma sayıkiyle hareket eden rejimlerden kaynaklanıyor. Bir diğer önemli karışıklıkta bölgemizde önemli karışıklıklar, mezhep ayrılıkları ve husumetleri üzerinden kendine nüfus alanı oluşturma politikası izleyen ülkelerdir. Suriye’nin senedir içinde bulunduğu şiddet ve kaos ortamının bu ikisinin çok ciddi etkisi var. Suriye’de Esad’ın kendi halkına karşı yürüttüğü devlet terörü sebebiyle 380 bin insan hayatını kaybetti, 12 milyondan fazla insan yerinden yurdundan oldu. Suriye halkının böyle bir diktatörle gelecek kurabilmesi artık mümkün değildir. Suriye krizinin boyutları bizim gibi komşuları aşıp göç ve terör vasıtasıyla Avrupa’nın derinliklerine kadar uzanan bir güvenlik tehdidine dönüştü. Rejim tarafından desteklenen bir proje olan DEAŞ terör örgütü barbarca eylemleriyle Suriye’deki sorunları derinleştirme vazifesi üstleniyor” ifadelerini kullandı.

    DAEŞ’in eylemlerinin dinimizle, medeniyetimizle, kültürümüzle hiçbir ilişkisi olmadığını ifade eden Erdoğan, “Tam tersine bu kaos ve terör ortamı İslam ve Müslüman algısına verdiği büyük zararla mevcut sorunları daha karmaşık hale getiriyor. Suriye ile birlikte Irak ve Yemen gibi mezhepçi bir yaklaşım bir politika ile yürütülen bu ülkelerdeki hadiselerin sınırları aşan yıkıcı sonuçlarını hep birlikte görüyoruz. Gelecek kuşaklara daha huzurlu ve müreffeh bir bölge bırakmak için ayrımcılığı körükleyen değil birleştirici yaklaşımlara ihtiyacımız var” dedi.

    Ortadoğu’da yaşanan sorunun menşeinin, kökeninde Filistin meselesinin yattığını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistinlilerin dramı kalbimizin, vicdanlarımızın en derinlerine işlemiş bir yaradır. Kendi öz yurtlarında vatansız, topraksız, devletsiz bırakılmış bu kardeşlerimizle ilgili tarihi haksızlık mutlaka giderilmelidir. Filistin meselesine adil ve kalıcı bir çözüm bulunmadan İslam dünyasının sıkıntılarını aşabilmesi mümkün değildir. Mescid-i Aksa bu şekilde mahzun kaldığı sürece bu sıkıntıları aşmak mümkün değildir” dedi.

    “HAREM-İ ŞERİFTE ESAS OLAN MÜSLÜMANLARIN RIZASIDIR”

    Türkiye’nin şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bütün imkanlarıyla Filistinli, Gazeli kardeşleriyle olmaya, onların haklı davalarını desteklemeye devam edeceğini ifade eden Erdoğan, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

    “Gazze’de geçen sene meydana gelen yıkım bu sorunun bir an evvel çözüme kavuşturulması zaruretini bir kez daha ortaya koydu. Bu anlayışla başta abluka ve kısıtlamaların kaldırılması olmak üzere Filistinlilerin taleplerini karşılama yönelik çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu noktada huzurlarınızda Katar yönetime gösterdikleri, hassasiyet, ilgi sebebiyle teşekkür ediyorum. İsrail’in Kudüs’teki Harem-i Şerife yönelik tecavüzlerine, saldırılarına derhal son vermesi gerekiyor. Harem-i Şerifte esas olan Müslümanların rızasıdır. Bu bakımından kuruluş gerekçesi Kudüs’teki Harem-i Şerif’in korunması olan İslam İşbirliği Teşkilatına büyük görev düşüyor. İslam İşbirliği Teşkilatının daha etkin kılınması için üye devletlerin samimi çaba göstermesi şart. 2016 yılında ülkemizde düzenlenecek İslam İşbirliği Liderler 13’üncü Zirvesi olumlu bir şekilde bu konuyu ele alacağına inanıyorum. Ev sahibi ülke olarak bu konuda elimizden gelen gayreti göstereceğiz.”

    Erdoğan, Türkiye’nin körfez bölgesinin barış, güvenlik ve istikrarı için dostlarına, kardeşlerine her türlü desteği vermeye hazır olduğunu kaydederek, ”Ancak şu gerçeğin unutulmaması gerekir. Bölgenin güvenliği Türkiye’nin güvenliği ile de ilişkilidir. Bu anlayışla da dost ve kardeş körfez ülkeleri ile ilişkilerimizi her alanda güçlendirmeye çalışıyoruz. Katar’ı bu açıdan müstesna bir konumu bulunuyor. Türkiye ile Körfez İşbirliği Konseyi arasında mevcut olan Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog mekanizmasını daha etkin bir şekilde kullanmalıyız. Yemen’de 2011 yılında başlayan siyasi geçiş süreci 2044 yılında başlayan olayların ardından rayından çıktı. Ülkede şu an iç savaş hüküm sürüyor. Yemen’de meşru kamu otoritesinin bir an önce yeniden tesis edilmesi gerekiyor. Libya’daki siyasi bölünmüşlük hali ülkeyi müdahalelere açık hale getiriyor. Mevcut otorite bir boşluğu var. Bu otorite boşluğundan istifade ile ülkede zemin bulunan DAEŞ’in de aralarında bulunduğu terör örgütleri örgütü bölgesel istikrar ve güvenliği istikrarı tahdit ediyor. Bugün Libya’da yerlerinden edilenlerin sayısı 450 bine yaklaştı” açıklamasını yaptı.

    “KENDİ İMKANLARIMIZLA EKİLİ MÜCADELE ORTAYA KOYUYORUZ”

    Afrika kıtasından Avrupa’ya yasadışı göç etmeye çalışanların sayısının 300 bine vardığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Libya üzerinden Avrupa’ya yönelen bu insanların Akdeniz’de yaşadıkları bu insani dramlara neredeyse her gün şahit oluyoruz. Çok enteresandır. Ege’de Akdeniz’de denizden topladığımız insan sayısı 70 bine ulaştı. 7’den 70’e çoluk çocuk bunları Türkiye’nin sahil güvenlik botları denizden topluyor. Ama bakıyorsunuz birileri de o botları şişlemek suretiyle onların denizde ölümüne sebep oluyor. Bizlerle onların arasındaki fark bu. Bu kötü manzaranın önüne geçilebilmesi için Libyalı kardeşlerimizin ülkenin güvenini ve refahını temin edebilecek bir milli mutabakat hükümeti teşkil etmeleri şarttır. Tunus demokratik geçiş sürecinde gösterdiği başarılı performansa sürece rağmen ekonomik ve güvenlik sorunlarını halen aşamadı. Son dönemde çok sayıda Tunuslu kardeşimizin hayatını kaybetmesine yol açan terör saldırıları bu birlikte bölgenin de demokrasi ve refah arayışlarını tehdit ediyor. Tüm bu zorluklar karşısında Türkiye kardeş bölge halklarının yanında yer alamaya sürdürecektir. Diğer yandan Türkiye hiçbir çifte standart uygulamadan ve ilkeli bir duruşla terörle mücadelesini devam ettiriyor. Uluslararası platformlarda terörizme karşı mücadeleyi de destek sağlıyoruz. Terörle Mücadele Küresel Forumu ve anti DAEŞ koalisyonunda eş başkanı olduğumuz yabancı terörist savaşçılar çalışma grubunda önemli çalışmalar yürütüyoruz. Başından bu yana DAEŞ terör örgütü ve yabancı savaşçılar konusunda asılsız ve bir takım çirkin iddialara, algı operasyonlarına maruz kalıyoruz. Türkiye sınırlarına gelen Suriyeli ve Iraklı kardeşlerine kucak açarken bir yandan da son derece karmaşık olan bu süreçte DAEŞ’le olan mücadelesini sürdürüyor. Şuanda Türkiye’de Irak ve Suriye’den mülteci sayısı 2.5 milyon. Bunun 2 milyon 200 bini Suriye, 300 bini Irak’tan. Şu ana kadar yaptığımız harcama dokuz milyar dolara doğru yaklaşıyor bunu yaparken dünyadan gelen destek 420 milyon dolar. Şimdi bazı kararlar alınıyor. AB bu mutabakatı yerine getirecek mi? Biz bu konuda açık kapı politikasıyla varil bombaları altında ölüme mahkum edilen Suriyeli kardeşlerimizi orada bırakmadık, kapımızı açtık, buyurun gelin diye” cümlelerini kullandı.

    Bu süreçte yabancı terörist savaşçılara kaynak teşkil eden bazı ülkelerden desteğin alınmadığını belirten Erdoğan, “Buna rağmen kendi imkanlarımızla ekili mücadele ortaya koyuyoruz. Daha da ötesine geçerek diyorum ki dünyada DAEŞ’le mücadele kapsamında Türkiye kadar kapsamlı ve sonuç alıcı mücadele yürüten başka ülke yok. Kimileri DAEŞ’i bahane ederken kendi projelerini hayat geçirirken Türkiye, bu örgütün saldırılarına maruz kalma pahasına mazlum kardeşlerinin yanında yer almayı tercih etmiştir. Bölgemizdeki kardeşlerimizin yanında olmak, terörün karşısında en etkili şekilde mücadele etme kararlılığımızı sonuna kadar sürdüreceğiz. Özellikle dünyada 20 milyonu mülteci statüsünde olmak üzere 620 milyon yerinden zorlu edilmiş inan bulunuyor. bu acı tablo küresel sınamalara karşı küresel çözümler getirilmesi bir ilkedir. Bu ilkenin mutlaka hayata geçirilmesine işaret ediyoruz. Sığınmacılara yönelik dışlayıcı, kapıları kapatan bu tavırlarına ardından dini ve etnik ayrımcıların bulunduğunu görmek insanlık adına son derece üzüntü vericidir. Terörü bir dinle eşleştirmek en çok teröristlerin amaçlarına hizmet eder. Aynı şekilde terör ve baskıdan özgürlüğe kaçan insanları dinleri ve kökenleri nedeniyle ayrımlaştırıcı söylemlerden beslenen kesimlerin işine yarar. Ne diyor ’Sadece gayrimüslimleri bize gönderin’ bakıyorsunuz bir açıklama duyuyoruz nitelikli olanları bize gönderin, nitelikleri olmayanları sakın ha” dedi.

    “İNSAN OLMAYI HEDEFLEDİK”

    Türkiye’nin böyle bir ayrım yapmadığını kaydeden Erdoğan, “Biz Müslümanını da aldık, gayrimüslimini de aldık. Niye? Çünkü insan olmayı hedefledik. Zira yaratılanı, yaratandan ötürü sevdik. Bizim farkımız bu. Suriye’ye ve Irak’a komşu bir ülke olarak Türkiye bu insani trajedi ile 5 yıldır yüz yüze. Biz insani ve vicdani sorumluluğumuz gereğince açık kapı politikasını sürdürüyoruz. Son dönemde bu insanların Avrupa’ya yönelmelerinin sebebi ülkelerinde insanca bir hayat sürdürme çabalarını tamamen kaybetmeleri. Suriye’de yaşanan krizin başından itibaren bu krizin etkilerini geniş bir coğrafya tarafından hissedileceğini ifade ettik, ifade ediyoruz. Bu krize gerçek bir siyasi değişimle çözüm bulunmadıkça mülteci sorunun üstesinden gelinemez. Türkiye’nin bölgesinde ve etrafınsa istikrar ve refaha yönelik katkıları sadece krizden karşısındaki tutumuyla sınırlı değildir. Ülkemizde son 13 yıldır gerçekleştirdiğimiz reformlar vatandaşlarımızın geleceği güvenle bakabilmelerini sağlamıştır. Ekonomideki politikalarımız sayesinde 2008 küresel krizi ülkemizi benim deyimimle teğet geçmiştir” açıklamasını yaptı.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan bölgesel ve küresel sorunlara çözüm için kurulan pek çok platformda etkin bir üye olarak görev alındığını aktararak, “G20 dönem başkanlığımız süresince küresel ölçekte daha kapsayıcı bir ekonomik sistemin tesisi için gayret gösterdik. Kapsayıcılık dedik. Her kesimi kucakladık. Uygulama dedik. Lafla bu işler olmuyor. Yatırımların bütün uygulanışı götürelim dedik. Ve 3 yatırımlardı. Alt yapı, üst yatırımlarıydı. 2030’a girerken alt yapı, üst yapı yatırımlarında 80-100 trilyon doların buna harcanması, peki bu kaynak nereden bulunacak. İşte bütün bu kaynağın bulunmasına da yönelik tekliflerimizi ortaya koyduk. Küresel barış ve istikrar tesis edilmeden sürdürülebilir ekonomik gelişmenin mümkün olamayacağı görüşümüzü G20 Antalya Liderler Zirvesi’nin gündemine taşıdık. G20 Liderler Zirvesi’ne ilk defa “Woman 20” bunu getirdik. Dolayısıyla kadınlarla ilgili bu olayı da G20 de gündeme taşıdık. 2016 yılında bir ilki teşkil edecek olan Dünya İnsani Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağız. Bu zirvesin uluslararası insani hukuk, insani müdahale ve yardımlar gibi alanlarda geleceğin gündeminin belirlemesini amaçlıyoruz. Afrika’da izlediğimiz inani diplomasi odaklı dış politikanın en güzel örneği Somali’de kendini gösteriyor. Türkiye, Asya Pasifik’te de Müslüman kardeşlerimizin sorunlarının çözümüne yapıcı katkılar sağlıyor. Güney Filipinlerde devam eden barış sürecine hem Filipinler hükümetinin hem de Moro İslami Kurtuluş Cephesi’nin ortak davetiyle destek veriyoruz. Myanmar’da Rohingya Müslümanlarının etkilendiği olaylara ilk günden tepkisini ortaya koyan ülkelerin başında geliyoruz” dedi.

    “GÜÇLÜ OLAN HAKLI OLAN DEĞİLDİR. HAKLI OLAN GÜÇLÜDÜR”

    Erdoğan konuşmasını şu şekilde tamamladı:

    “Türkiye ve İspanya’nın girişimi ile 2005 yılında başlatılan medeniyetler ittifakı barış gücünü güçlendirme ve karşılıklı saygı atmosferini oluşturma amacına yönelik çalışmalarımız sürüyor. Bu çalışmalarımızdan başta Katar olmak üzere dostlarımızın güçlü desteğini yanımızda görmeyi arzu ediyoruz. İnsan onuruna, adalete önem veren ve bir barış dini olan İslam’ı yeniden insanlığın sorunlarının çözüm adresi haline getirmek mecburiyetindeyiz. Fakirlik gıda güvenliği, çevre, inan hakları gibi temel sorunlarda hep birlikte çalışmalı takip eden değil, takip edilen ülkeler haline gelmeliyiz. Önümüzdeki dönemin Müslümanlar için güzel gelişmelere, müjdelere gebe olduğuna inanıyorum. Şunu özellikle vurgulamak istiyorum. Güçlü olan haklı olan değildir. Haklı olan güçlüdür. Bu tezden hareket ediyoruz. Tek otorite tek galip odur. Hiç kimse benim şu gücüm var, bu gücüm var, bundan dolayı galibim diye kibirlenmesin, böbürlenmesin.”

  • Bafra’da Balık Üreticilerinin Sorunları Ve Kirlilik Ele Alındı

    Samsun’un Bafra ilçesinde Derbent Baraj Gölü’nün daha ekonomik, daha rantabl ve daha verimli hale getirilmesi için toplantı yapıldı.

    Derbent Barajı’ndaki tesislerde yapılan toplantıya Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Kadir Güven, Bafra İlçe Müdürü Ahmet Dursun, Samsun-Sinop Su Ürünleri Yetiştiricileri Üretici Birliği Başkanı Osman Parlak, su ürünleri mühendisleri ve balık yetiştiricileri katıldı. Osman Parlak yaptığı konuşmada, “Derbent Barajı avcılık için artık uygun bir yer değil. Çünkü bura da o stok yok. Zaten gölün balıklandırılması zamanında yanlış oldu. Şu anda ekonomik olan balık sazan, levrek yerini başka balıklara terk etmiş. Burada çay kefali, İsrail sazanı, kaya balığı istilacı balık olarak şu anda barajda bir ekonomik değeri yok. Ekonomik değeri olan balıklar gitmiş, istilacı ve hiç bir ekonomik değeri olmayan balıklar barajı doldurmuş. Burada avcılık yapmanın bir mantığı yok. Derbent Barajı Türkiye’de en önemli alabalık yetiştiriciliği yapılan biridir. Barajlarda alabalık tesisi olan ilk yerdir. Bizden örnek alınarak Türkiye’nin değişik barajlarında onlarca, yüzlerce tesis kuruldu ve bu tesisler bizden daha iyi ve modern hale getirilmiş. Bizi örnek alan kişileri şimdi biz örnek almak zorunda kaldık. Burada bu stok olmadığı halde buranın avcılık alanı olarak kiraya verilmesine biz şiddetle karşıyız. Olta balıkçılığına gelince sonunda kararı devlet verecek ama biz sıkıntıdayız. Her taraf kulübelerle doldu. Nasıl bize inceliyorsanız onların da yasal olarak tahsislerini yapın. Olta balıkçılığı ile ilgili sorunumuzun yasal statüye kavuşturulması lazım. Olta balıkçılarının alanlarının belirlenmesi ve o alanların dışında her hangi bir yerde avlanmaları, hepsinin ruhsatlı hale getirilerek bir düzene sokulması zamanı Derbent’e gelmiştir. Bizi kirleten başka şeylerde var. Çevresel etkiler var. Zaten biz Kızılırmak’ın en sonundayız. Bir sürü kirlilik var. Buraya kadar geliyor. Biz burada hassas olmak zorundayız. Burada bazılarının büyükbaş hayvan çiftliklerinin atıkları direkt olarak baraja akıyor. Tesisler kurulurken burada analizler yapılıyor. Suyun altından dibinden, ortasından, sağından solundan bir kamyon su veriyoruz. Bunları Çevre Bakanlığı’nın yetkilileri, çevre bakanlığının tespit ettiği ve yetki vermiş olduğu laboratuvarlarla analiz yapıyorlar. Bu analizlerin sonucunda bize ya üretimi durdurun diyorlar ya kapasitenizi azaltın diyorlar ya da yer değişikliği yapın diye 3 tane alternatif sunuyorlar. Tabii cezalarıyla beraber. Biz de etraftan gelen kirliliğin sonucunun da faturasını ödemek zorunda kalıyoruz. Bizim kirletmediğimiz ama komşumuzun bizi kirlettiği anda analiz sonuçları kötü çıktığı zaman sonuç bize yazılıyor” dedi.

    RUSYA İLE YAŞANAN KRİZ

    Son günlerde Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesinden sonra Türkiye -Rusya ilişkilerinin çok sertleştiğini belirten Osman Parlak, “Tabi ki işin politik tarafında değiliz. Elbette hava sahamıza giren egemenlik kuralları gereği, angajman kuralları gereği düşürülecektir. Bunu sonuçları balıkçılık sorunlarına nebi gibi bir etki yapacak. Birkaç gün önce Rusya’ya gönderdiğimiz 11 TIR mal gümrüklerden geri geldi. Geçen yıl Türkiye’den Rusya’ya 40 milyon dolarlık bir ihracat oldu. Şimdi bu ihracatın yapılaması halinde bu balığın Türkiye’de satılma mecburiyeti olduğu ve bu fiyatları düşürecek, fiyatlar düşünce sektör zor durumdaydı ve yetiştiriciler çok daha zor duruma düşeceklerdir. Zaten bir kaç seneden beri doların çok yüksek olması bu nedenle yemi dolar üzerinden alıyoruz balığı yurt dışına TL üzeri satıyoruz. Bu girdilerdeki maliyet yüksekliği sektörü zor duruma düşürmüştür. Bu durum bizi çok etkileyecektir. Ne istiyoruz öncelikle Rusya’ya verdiğimiz bu balığın regüle edilmesi gerekiyor. Nasıl edilebilir? Askeri birlikler doğru dürüst balık yemiyor. Bu balığın bir bölümü askeri birliklere, bir bölümü hastanelere, bir bölümünü okullara, bir bölümünü de bazı fakir olan ilçelere devlet katkısıyla verilebilir. Özellikle Norveç’ten aldığımız somonu da azaltabilir. Böyle tedbirler olabilir. Kısacası Rusya’nın ekonomik tedbirlerinin bizim balıkçılık sektörünün etkilendiğini söyleyebiliriz. Firmalar el değişebilir, belki krize girer sonra toparlanabilir ama ülkemiz her şeyden daha önemli önce ülkemiz. Ülkeniz yoksa firmalarınızda yok” diye konuştu.

    SORUNLAR ÇALIŞTAYDA ELE ALINACAK

    Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Kadir Güven ise, “Derbent Baraj Gölü’nde kirlenmenin yapılacak analizlerle belirlenmesinden sonra bunu değerlendirebiliriz. Olta balıkçılığı ile ilgili belirlenecek alanlarda daha düzenli bir şekilde olmalı. DSİ tarafından belirlenen alanlara amatör balıkçılar bölgesi tabelalarını bir an önce asarak uygulamayı başlatabiliriz. Sektörün farklı bir şekilde Samsun’da tartılaşacağı 2016 yılının ilk aylarında bir çalıştay olacak. İç sularımızda ki kirlilik, yetiştirme ortamında süreleriyle alakalı, planlamayla ilgili, her birisi farklı farklı tartışılacak bir çalıştayla yapılır. En büyük sıkıntımız şu anda ülkesel manada balıkçılarımızın ihracat noktası. Şu günlerde Fransa’da yapılacak toplantıda Sayın Cumhur başkanımız da bu konuları görüşecek ve inşallah aşarlar diye düşünüyorum. Genel itibariyle bizim buradaki yetiştiricilikle ilgili konuştuğumuz konuyu önümüzdeki günlerde çalıştayda daha iyi ele alabiliriz. Geriye doğru gittiğimizde Kızılırmak’ın geri doğru gittiğimizde Sivas’tan beriye gelen bir su kaynağı var. 14-15 tane ili buraya yansıması sorun olarak geliyor.Bunların da sonuçlarını ilgililere iletilerek çok daha sağlıklı bir üretim periyotuna doğru gitmek bizim için daha iyi olasılık diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.

  • Uluslararası Nakliyeciler Sarp Sınır Kapısı’nda Yaşanan Sorunları Konuştu

    Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Başkanı Çetin Nuhoğlu ve Yönetim Kurulu üyeleri Artvin’in Hopa ilçesinde bir araya gelerek Sarp Sınır Kapısı’nda yaşanan sorunları konuştu.

    Hopa Ticaret Sanayi Odası Başkanı Osman Akyürek’in de katılımıyla Hopa’da nakliyatçılarla bir araya gelerek toplantı yapan Nuhoğlu, “Ülkemiz eylemlerle ve geçici hükümetle birlikte ekonomide bir durma noktasına geldi. Bu gibi nedenlerden dolayı ihracatımız yavaşladı. Yeni dönemde ihracatımızı zirveye taşımak adına birlik ve beraberliğimizi pekiştirerek hareket edeceğiz, biz bu yeni dönemden umutluyuz. Yaptığımız çalışmaların sonucunu da hep birlikte alacağız. Birçok düzenleme yapıldı ve bu düzenlemeler nakliyat sektörüyle istişareyle birlikte devam edecektir” şeklinde konuştu.

    Nuhoğlu, açıklamalarının ardından katılımcıların sorularını tek tek not aldı ve detaylı açıklamaları yaptı. UND ekibi buradaki toplantının ardından Sarp Sınır Kapısı’na geçerek TIR’ların geçişleri hususunda yetkililerle bir araya geldi.

    Sarp Sınır Kapısı’ndaki toplantıya UND ekibiyle birlikte Sarp Sınır Kapısı Mülki Amiri olan Vali Yardımcısı Mehmet Ali Öztürk, Doğu Karadeniz Ticaret ve Gümrük Bölge Müdürü Hüseyin Şanverdi, Batum Başkonsolosu Yasin Temizkan, Sarp Kapısı Gümrük Müdürü Ali Gökdemir, Batum Gümrük ve Ticaret Ateşeleriyle birlikte Emniyet ve Tarım Müdürlüğü yetkilileri katıldı. Toplantıda Sarp Sınır Kapısında son dönemlerde geçişlerin yavaşlaması ele alınırken, Nuhoğlu yetkili müdürlerle sorunlar üzerinden tek tek istişare etti ve çözüm önerileri sundu.

  • “Bölgesel Balıkçılık Sorunları” Masaya Yatırıldı

    Sinop Üniversitesi Su ürünleri Fakültesi’nde Sinop’ta kurulu balıkçı birlik ve kooperatifleri başkanları ile bölgesel balıkçılık sorunları hakkında bilgi alışveriş ve bilimsel destek toplantılarından ilki yapıldı.

    İlk toplantıda Sinop kıyılarındaki balıkçılık kaynaklarının korunması konusu başta olmak üzere bölge balıkçılığını ilgilendiren bazı konular ele alındı. Toplantıya Sinop-Kastamonu Su ürünleri Kooperatifleri Birliği Başkanı Ali Bayrak, Sinop Merkez Abalı Balıkçı Kooperatifi Başkanı Ömer Tuncer, Gerze Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Osman Başar ve Ayancık Tarakçı Köyü Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Turan Öztürk ile Su ürünleri Fakültesi yöneticileri ve öğretim üyeleri katıldı.

    Dekan Prof. Dr. Murat Sezgin’in yanı sıra Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Levent Bat, Dekan Yardımcıları Doç. Dr. Serap Ustaoğlu Tırıl ve Yrd. Doç. Dr. Fatih Şahin ile Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Yakup Erdem’in hazır bulunduğu çalışma toplantısında, bölge balıkçılığında söz sahibi olan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin dile getirdiği bölgesel balıkçılık kaynaklarının ekosistem tabanlı işletilmesi konusundaki sorunları ele alınarak destek olanakları değerlendirildi.

    Sinop- Kastamonu Su ürünleri Kooperatifleri Birliği Başkanı Ali Bayrak, samimi bir ortamda sorunların dile getirilmesine fırsat veren bu toplantı için Su ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Sezgin ve katılan öğretim üyelerine teşekkür ederek iş birliğinin devamının yararlı olacağına inandığını belirtti. Su ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Sezgin toplantının çok yararlı geçtiğini ve önümüzdeki günlerde diğer balıkçı kesimlerinin katılımlarıyla bu tür toplantıların ve Sinop balıkçılarıyla iş birliğinin devam edeceği ve bölgesel balıkçılık sorunlarının çözümüne fakülte olarak katkıda bulunmak istediklerini ifade etti.

  • Süt Sektörü’nün Sorunları

    Antalya Ticaret Borsası, süt sektöründe yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerini görüşmek üzere sektörel analiz toplantısı düzenledi. Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Küçükçetin’in moderatörlüğünde gerçekleşen toplantıya, ATB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır, ATB Meclis Başkanı Hüseyin Cahit Kayan, sektör temsilcileri katıldı. Süt ikram edilen toplantının açılışında konuşan Prof. Dr. Ahmet Küçükçetin, hayvan sağlığını korumak ve sütte verimi artırmak için antibiyotik kullanıldığını belirterek, antibiyotik kullandıktan sonra hayvanın bunu vücuttan atması gerektiğini, bu süre içinde sütünün ve etinin tüketilmemesi gerektiğine dikkat çekti. Antibiyotikli sütün, alerjisi olan tüketicilerde ciddi problemlere, vücut fonksiyonlarında birtakım bozulmalara neden olduğunu kaydeden Küçükçetin, “Antibiyotik, vücutta hastalıklara dirençli organizmaların gelişmesine neden oluyor ve vücut direncini düşürüyor” dedi.

    HERKES ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMALI

    Antalya Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır, antibiyotikli sütün ATB meslek komitesinde gündeme gelince geniş katılımlı bir toplantı yapma kararı aldıklarını belirterek, “Gerek üreticiyi, gerekse tüketiciyi bilinçlendirmek için bu toplantıyı düzenledik, konuyu taraflarıyla tartışmak istedik. Buradan çıkan sonuca göre gerek kamuoyu nezdinde gerekse kurumlar bazında girişimlerde bulunacağız” dedi.

    Ali Çandır, “Sağlıklı süte ulaşmanın yolunu arıyoruz” derken, yoğurt yapılabilen sütte antibiyotik olmadığına dikkat çekti. Antibiyotikli sütü topluma sunmanın sağlığa zarar verdiğine dikkat çeken Çandır, “Bu konuda herkes üzerine düşeni yapmalı” dedi. Sütü yeterince tüketen bir toplum olmadığımıza dikkat çeken Ali Çandır, okul sütü projesine destek verdiklerini ve uygulamanın daha geniş alana yayılmasını beklediklerini kaydetti. Hayvansal ilaçların reçetesiz satılmaması gerektiğini vurgulayan Çandır, “Veteriner hekimler kontrolünde ilaç uygulaması yapılmalı” dedi.

    KOOPERATİFLEŞME ŞART

    Veteriner Hekimler Odası Antalya Şube Başkanı Muammer Saygılı, antibiyotikli sütün yıllardır sorun olduğunu belirterek, toplumun sağlıklı süt tüketmesi için antibiyotikli sütün tüketime sunulmaması gerektiğini kaydetti. Antibiyotiğin dirençli hastalıkları artırdığına dikkat çeken Saygılı, “Hayvanın tedavisinde kullanılan ilaçlar mutlaka veteriner hekim kontrolünde olmalı. Veteriner hekimler de ilacın kalıntı süresini mutlaka üreticiye yazılı ve sözlü olarak bildirmeli” dedi. Sütteki kalıntı sorunun kooperatifleşme yoluyla çözülebileceğini kaydeden Saygılı, “İhtisaslaşmış kooperatifleşmeye ihtiyaç var. Üretici basit testleri kendi yapabilmeli” dedi.

    Antalya Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Simav, 1 litre antibiyotikli sütün tonlarca sütü kullanılamaz hale getirdiğini belirterek, bu konuda özellikle üreticinin bilinçlenmesi gerektiğini kaydetti.

    Antalya Ticaret Borsası Komite Üyesi Yaşar Kocaoğlu, süt toplanırken yapılan analizlerle antibiyotikli süte rastlanması halinde sütün imha edildiğini belirterek, “Bu konuda özellikle üretici bazında farkındalık yaratılmalı.Üretici antibiyotikli sütün vücuda zararını bilirse daha dikkatli davranır, ekonomik kayıp da olmaz” dedi. Antibiyotikli süt veren üreticiye ceza kesildiğini belirten Kocaoğlu, “Cezai yaptırım olmazsa bunun önüne geçemeyiz” dedi.

    Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Hayvan Sağlığı ve Yetiştiriciliği Şube Müdürü Gürsel Coşkun, antibiyotikli sütün sorun olduğunu ancak sütün özelliğini kaybetmeden toplanması ve tüketiciye ulaştırılmasıyla ilgili sorunlar da yaşadıklarını belirtti. Hayvanlarda kullanılan ilaçla ilgili karekod sistemine geçmeye çalıştıklarını anlatan Coşkun, “Reçetesiz ilaca izin vermemeye çalışıyoruz. Bununla ilgili denetimler sürüyor. Koruyucu hekimlikle ilgili iyi adımlar atılırsa antibiyotik gibi sorunlarla ilgili sıkıntı yaşanmaz” dedi.

    Toplantıda bazı köylerin bakkalında, eczanelerde bile antibiyotik satıldığı, üreticinin bu ilaçları doktor kontrolü dışında uyguladığına dikkat çeken katılımcılar, bununla ilgili denetimlerin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın koordinasyonunda yapılmasını istedi.

    Firma temsilcileri, ürün kabul edilirken ve depolanırken yapılan testlerin sonucunda antibiyotik tespit edilen sütleri kesinlikle sisteme dahil etmediklerini belirterek, üreticinin bilinçlenmesinin önemini vurguladı.