Etiket: Sıklığı

  • 25-29 yaş arasında kolon kanseri görülme sıklığı artıyor

    Türk Tıbbı Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, kanser ile ilgili toplumsal farkındalığı, bilgilendirme ve bilinçlendirmeyi amaçlayan, kanser televizyonu ONKOTV’nin yayın hayatına başladığını kaydetti. Türk Tıbbi Onkoloji Dernek Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Serdar Turhal ise, gençler arasında kalın bağırsak kanserlerinin görülme sıklığının arttığına dikkat çekti.

    Türk Tıbbi Onkoloji Derneği tarafından Antalya Belek Turizm Merkezi’ndeki bir otelde düzenlenen Uluslararası Onkoloji Bilimler Kongresi (icons2017) kapsamında basın toplantısı gerçekleştirildi. Türk Tıbbı Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, onkoloji alanında bölgesel işbirliğini geliştirmek amacıyla organize edilen toplantıya, Afganistan, Azerbaycan, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Moğolistan, Belçika, Brezilya, İngiltere, Gürcistan, Almanya, İsrail, İtalya, Romanya, İsviçre ve Amerika’dan çok sayıda bilim insanının katıldığını kaydetti.

    Prof.Dr. Gümüş, toplantı kapsamında çevre ülkelerle onkoloji alanındaki işbirliğini geliştirmenin yanı sıra eğitim, öğrenci değişim programı ve bilimsel üretkenliğin artırılması, ortak bilimsel araştırmalar ve çalışmalar yapılmasını da hedeflediklerini işaret etti. Onkoloji alanında ilk kez düzenlenen kongrede 16 ülkeden 240 katılımcının yer aldığını belirten Prof.Dr. Gümüş, onkolojinin genel ve bölgesel sorunlarını masaya yatırdıklarını ifade etti.

    “Kanser televizyonla anlatılacak”

    Dernek olarak bilimsel gelişmeleri takip etmek, üyelerin bilimsel, sosyal gelişmelerine katkıda bulunmak ve kamuoyunu bilgilendirme, bilinçlendirme görevleri olduğunu dile getiren Prof. Dr Gümüş, “Onkoloji alanında bilgi kirliliği olduğunu düşünüyoruz. Halkımıza ulaşmak için böyle bir projeyi hayata geçirdik. 2 dakika ile 6 dakika arasında hekimlerimiz görüşlerini açıklıyor. Halkımızın buna uyması ve faydalanması sağlıklı bilgiye ulaşmada katkı sağlayacaktır. Bu kapsamda Youtube üzerinden yayına başlayan ONKOTV kanalı ile kanser hastaları ve hasta yakınları başta olmak üzere halkımıza kanserle ilgili en doğru bilgileri kamuoyu ile paylaşıyoruz. Bu nedenle ONKOTV’nin yayınlarını halkımıza duyurmak en doğru, güvenilir ve en güncel bilgileri alabilecekleri bir mecra olduğunu duyurmak istiyoruz. Kanser ile ilgili toplumsal farkındalığı, bilgilendirme ve bilinçlendirmeyi amaçlayan, tamamen sosyal sorumluluk maksadı ile profesyonel koşullarda hazırladığımız kısa videolarla halkımızın kanser televizyonu yayın hayatına başlamış bulunuyor. Onlarca videoyu güncel gelişmeler ışığında sürekli ekleme ve yenilemeler yaparak yayına devam ediyoruz” ifadelerine yer verdi.

    “Kanserden korunma doğru anlatılmalı”

    Kanserden korunmanın çok önemli olduğuna değinen Prof. Dr. Gümüş, günümüzde kanser tedavisi ve tedavideki yenilikler üzerinde durulmasına rağmen, kanserden korunmaya yönelik yapılması gerekenlerin anlatılmadığından yakındı. Kanserden korunmanın bir halk sağlığı sorunu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mahmut Gümüş, “Tıpkı diğer hastalıklarda özellikle bulaşıcı hastalıklarda kullanılabildiği gibi, kanser hastalıklarında da korunma son derece önemlidir ve bunun kamuoyuna çok iyi anlatılması gerekmektedir. Kanserden korunmayla günümüzdeki kanserlerin hepsinde olmasa bile önemli bir kısmında ölümlerin çok önemli oranlarda azaltılması söz konusu olabilir. Kanserden korunmada yaşam biçimini değiştirmek çok önemli. Yaşam biçimini değiştirmemizin kanser hastalığına yakalanmamızı önleyebilecek büyük bir fırsat olduğunu görmemiz lazım. Kanser hastalıkları sadece korunmayla yüzde 100 ortadan kaldırılabilecek bir durum olmasa da büyük ölçüde ölümleri azaltabilir, hastalıkları erken yakalayabilir ve bir daha yakalanmayacak şekilde tedavi edebiliriz” dedi.

    “Günde yarım saat yürüyün”

    Günde yarım saat yapılacak egzersizin kanserden korunmada büyük yarar sağladığının altını çizen Prof. Dr. Gümüş, “Beslenmede özellikle değişik sebzeleri tüketmeye çalışmak, farklı sebzelerden doğal yollarla vücut için yararlı antioksidanları alabilmemiz için son derece önemli. Kanserde önemli bir risk faktörü olan obezite dikkat edilmesi gereken hususlardan biri. Öte yandan sigara ve alkol vücutta toksik etki yapan ve mutlaka uzak durulması gereken maddeler. Güneş ışınlarına özellikle dik olarak geldiği saatlerde ve uzun süreli maruz kalmamak, solaryumdan uzak durmak da cilt kanserlerinin önlenmesinde etkili. Bir takım viral enfeksiyonlar, hepatitler, ileride karaciğer kanserlerinin oluşumuna neden olabilir bu yüzden B ve C hepatiti konusunda dikkatli olmamız gerekli” ifadelerini kullandı.

    “Çığır açmış durumda”

    Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yeşim Eralp, akciğer kanserinde yaşam süresinin akıllı ilaçlarla çok uzayabildiğini gördüklerini kaydetti.

    Son yıllarda ortaya çıkan immimünpterapilerin akciğer kanserlerin bazı tiplerinde kemoterapiye alternatif tedavi şekli olarak görüldüğü dile getiren Prof. Dr. Eralp, “Son veriler kemoterapiyle de birlikte kullanıldığı zaman daha etkili olabileceğini gösterdi. Akciğer kanserinde ilk tedavi olarak kemoterapinin yanında, immünoterapilerin de bir seçenek olarak yer almaya başladı. Alternatif olarak kullanılmalarının çok iyi sonuçlar verdiğini biliyoruz. Hastalarımızın tedavileri açısından bir çığır açmış durumda” dedi.

    “Akıllı ilaçların önemli”

    Erken evre meme kanserinde son yıllarda üzerinde çok durulan bazı konularda alınan sonuçların artık günlük pratiğe yavaş yavaş yerleştiğini gözlemlediklerinin altını çizen Prof. Dr. Eralp, “Özellikle koltuk altına yapılan daha sınırlı cerrahinin ilerde gelişebilecek kol ödemini azaltması çok önemli. Bunun yanı sıra tümördeki özel bazı hedeflerin belirlenerek bunlara dayalı yapılan sınıflandırmanın günlük pratiğimizde artık daha çok kullanıldığını gözlemliyoruz. Bu sayede hastalarımızın bir bölümünde gereksiz kemoterapilerden kaçınılabiliyor. Kanserdeki hedeflerin belirlenmesi kanser tedavisinin giderek bireyleşmesine yol açmaktadır. Erken evre meme kanserinde de akıllı ilaçlarla bugün çok önemli başarılar elde edebildiğimizi görüyoruz. Son yıllarda özellikle sadece bu hedeflere yönelik ilaçların birlikte kullanılmasıyla hastalarımızın şifa şanslarının önemli ölçüde artması sağlanabilmiştir” diye konuştu.

    Prof.Dr. Eralp, kanserin nedenini tek bir sıvıya tek bir zararlıya ilişkilendirmenin yanlış olduğunu belirterek, çok yönlü faktörlerin olduğu ve herkesin bünyesinde farklı olarak ortaya çıktığının bilinmesi gerektiğini kaydetti.

    “165 bin yeni kanser vakası”

    Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Özlem Er, Türkiye’de yılda 165 civarında yeni kanser vakası olduğunu dile getirdi.

    Kadınlarda meme, erkeklerde akciğer kanserinin görülme sıklığının ilk sırada yer aldığını ifade eden Prof. Dr. Er, “Bu kadar kanser çokken bizim elimizden gelen bir şey var mı? Önlemler açısından karşımıza kişisel önlemler var. Bir de genetik özellikler var. Çevresel faktör içinde sigara önemli. Tütün ve tütün ürünlerinin akciğer kanseri başta olmak üzere yutak, mesane, hemen hemen her kansere etkisi var. Alkolün fazla tüketimi, obezite risk faktörü. Bütün bunları azaltmak elimizde. 3’üncü dünya ülkelerinde daha fazla ama ülkemizde de hepatitler önemli bir sorun. Hepatit B önemli. Aşı ile karaciğer kanserinin sayıları azalabiliyor. Kişisel olarak sigara ve alkolden güneş ışınlarından korunmak çok önemlidir” ifadelerine yer verdi.

    “Kanserden korunma için öneriler”

    Prof. Dr. Özlem Er, D vitamininin günde 15 dakika kol ve bacakların açılarak alınabileceğini kaydederek, “Egzersiz anlamında yürüyüş çok önemlidir. Haftada 45 dakikalık tempolu yürüyüş yapalım. Bunun yanı sıra beslenmede sihri yok. Her şeyden yemek ama dengeli ve düzenli almaktır. Meyve ve sebzeleri gündelik olarak kullanmalıyız. Kırmızı et protein kaynağı ama haftada iki üç günden fazla yenmesi risk faktörü olabilir. Bu önerileri hayatımıza entegre ettiğimiz zaman rakamların yarı yarıya azaltabiliriz” dedi.

    Kanserde erkan tanının önemine değinen Prof. Dr. Er, bu noktada en sık görülen kanserlerin taramasının hayati önem taşıdığını vurguladı.

    “Uzun soluklu çalışma”

    1900’lü yıllarda buzdolabının olmaması nedeniyle mide kanserinde artış olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Er, “Bir gıdada katkı maddesi varsa o zaman sorun var demektir. 1900’lü yıllarda en çok görülen kanser mideydi. Çünkü buzdolabı yoktu. Kanser uzun yıllar içinde gelişen bir hastalıktır. Neden sonuç ilişkisi için çok kişiyi kapsayan uzun soluklu bir çalışma yapılmalıdır” diye konuştu.

    “Gençlerde kalın bağırsak kanseri yükseliyor”

    Türk Tıbbi Onkoloji Dernek Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Serdar Turhal, gençler arasında kolorektal (kalın bağırsak kanserleri) kanser görülme sıklığının arttığına dikkati çekti.

    Dünyada 50 yaşında Türkiye’de ise 52 yaşından sonra erken evre kolon kanseri saptandığını kaydeden Prof. Dr. Turhal, “Yapılan araştırmalar kolorektal kanserlerin en fazla 25-29 yaşları arasında arttığını ortaya koyuyor. Yaş grupları olarak bakıldığı zaman 25-29 yaşlarda kalın bağırsak kanserlerinde artış olduğunu görüyoruz. Kanserin artmasının içinde de mutlaka yaşam şartlarımızın değişmesi kolaycılığa giden gıdalar deniliyor ama elimizde somut veriler yok. Altını dolduracak bilimsel verilere ihtiyacımız var. Dışkıda kan önemli bir şikayettir, hemoroid diye öteleyebiliyor. Geçmeyen karın ağrıları da belirtiler açısından önemlidir. Risk faktörleri olabilir. Daha erken yaşta kemoterapi olmadan tedavisi yapılabilir” dedi.

    “50 yaşından önce tarama”

    Gençlerde kolorektal kanser artışında alkol ve sigara tüketimini yanı sıra obezitenin de etkili olabileceğini aktaran Prof. Dr. Turhal, “Gençler arasında artan kolorektal kanserleri erken tanısı çok önemli bunun için de endoskopik tarama, genç hastalarda baskın olan distal kolondaki ve rektumdaki tümörlerin takibinde yararlı olabilir. Öte yandan bu kişilerin 50 yaşından önce tarama testlerine başlamaları uygun olacaktır” diye konuştu.

    “Klinik çalışmalar devam ediyor”

    Glioma’nın beyinde ve omurilikte oluşan bir tümör türü olduğunu kaydeden Prof. Dr. Turhal, Gliomalar, sinir hücrelerini çevreleyen yapışkan destekleyici hücrelerde (glial hücreler) başlarlar ve işlev görmelerine yardımcı olurlar. Üç tip glial hücre tümörü üretebilir. Glioma, tümörde yer alan glial hücrenin türüne göre sınıflandırılır. Gliomun türü, tedaviyi ve prognozunu belirler. Genel olarak, glioma tedavi seçenekleri arasında ameliyat, radyoterapi, kemoterapi, hedefli terapi ve deneysel klinik çalışmalar bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.

    “Kanser tedavisinde yoga”

    Kanser tedavisi görenlerin bazı şikayetlerinden rahatlamasında Tibet yogasının faydalı olacağını dile getiren Prof. Dr. Turhal, “Tibet yogası bir öğreti gerektirmeyen bir şeydir. Yoga ile kansere bağlı sıkıntılarınızda bir gerileme görebiliyorsunuz. Sıkıntıları azaltmak mümkün. İlaçlar üzerinden dönen bir dünyada bu konumunda önemli olduğunu belirtmek istedim” dedi.

  • Astımın Görülme Sıklığı Artıyor

    Mersin Halk Sağlığı Müdürü Dr. Aytekin Kemik, astımın görülme sıklığının giderek arttığına dikkat çekerek, Türkiye’de her 12-13 erişkinden ve 7-8 çocuktan birinin astım hastası olduğunu bildirdi.

    Halk Sağlığı Müdürü Dr. Kemik, 3 Mayıs Dünya Astım Günü dolayısıyla yazılı bir açıklama yaptı. Astımın nedenleri, belirtileri, risk faktörleri ve korunma yolları hakkında bilgi veren Dr. Kemik, astımın akciğer içi hava yollarında daralmaya neden olan ve alevlenmelerle (ataklar) seyreden kronik bir akciğer hastalığı olduğunu belirtti. Hava yollarındaki bu daralmanın nedeninin, mikrobik olmayan bir tür iltihap nedeniyle hava yolu duvarının şişmesi olduğunu ifade eden Kemik, “Hastalık tekrarlayan nefes darlığı, nefes alıp verirken ortaya çıkan hırıltı/hışıltı/ıslık sesi, göğüste baskı hissi ve öksürük gibi belirtilerle kendini gösterir” dedi.

    “ASTIM GÖRÜLME SIKLIĞI GİDEREK ARTIYOR”

    Dünyada 300 milyondan fazla astımlı hasta olduğunun tahmin edildiğini kaydeden Kemik, “Ülkemizde ise her 12-13 erişkinden ve 7-8 çocuktan biri astım hastasıdır. Astımın görülme sıklığı yıllar içinde giderek artmaktadır” ifadelerini kullandı.

    Astımın risk faktörlerinin kişisel ve çevreye bağlı olmak üzere iki grupta kendini gösterdiğini dile getiren Kemik, kişisel risk faktörlerini genetik yapı, cinsiyet ve şişmanlık, çevresel risk faktörlerini ise alerjenler, tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, sigara dumanına maruz kalmak, bazı ilaçlar, iç ve dış ortam hava kirliliği ve beslenme tarzı olarak sıraladı.

    Astım tedavisinde solunum yollarına direk olarak ilacı veren cihazlar kullanıldığı bilgisini veren Dr. Kemik, şöyle devam etti: “Astım doğru tedavi ve düzenli takip edildiğinde ölümcül bir hastalık değildir. Daha önce herhangi bir şikayeti olmayan bir kişinin astım ile uyumlu yakınmaları başladığında, tedavi altındayken yakınmalar devam ediyorsa, astım krizi ile uyumlu belirtiler varsa, yapmanız gereken, göğüs hastalıkları uzmanına gitmektir. Astımlı bir hastanın gündüzleri astım yakınmasının bulunmaması, gece astım nedeniyle uykudan uyanmaması, hastalığı tedavi eden ve kontrol altında tutan ilaçları kullanırken ayrıca sık olarak hızlı etkili nefes açıcı ilaçlara gereksiniminin olmaması, nefes ölçüm testlerinin normal olması ve günlük işlerini engellenmeden yapabilmesi hastalığın tam kontrol altında olduğunu gösterir.”

    “4 ASTIMLIDAN BİRİ YILDA BİR KEZ ACİL SERVİSE BAŞVURUYOR”

    Astım hastalığı tamamen kontrol altında olan hasta sayısının hem dünyada hem Türkiye’de halen istenen düzeyde olmadığını vurgulayan Kemik, şunları kaydetti: “Halen 4 astımlıdan biri yılda bir kez astım alevlenme (atak) nedeniyle acil servise başvurmaktadır. Astım kontrolünü güçleştiren etkenler arasında ilaçların doğru teknikle ve düzenli kullanılmamasının yanı sıra sigara dumanı, alerjenler ve kimyasallar gibi tetikleyicilere maruz kalmak ve obezite sayılabilir. Ülkemizde astımlı hastaların yüzde 10’undan fazlasının halen sigara içmekte olduğu ve yüzde 30-40’ının obez olduğu bildirilmiştir. Yapılan araştırmalar, sigarayı bırakmanın ve obez hastaların kilo vermesinin, astımın kontrolünü kolaylaştırdığı gösterilmiştir.”

    “ASTIMIN EN BÜYÜK DÜŞMANI VE ENGELLEYİCİSİ DÜZENLİ EGZERSİZDİR”

    Astımın en büyük düşmanı ve engelleyicisinin düzenli yapılan egzersiz ve spor faaliyetleri olduğunun altını çizen Dr. Kemik, astım hastalarının alabileceği önlemleri de şöyle sıraladı:

    “Astım atağını başlatan eşyaları (tüy ve hav bırakan pelüşlü eşyalar, toz tutabilecek yapıda perdeler) evinizden uzak tutun. Astımlı birçok kişi tüylü hayvanlara alerjiktir. Bu tür hayvanlarınız varsa dışarıda tutun. Sigaranın bulunduğu ortamdan mümkün olduğunca uzak durmalısınız, sigara astımın en büyük tetikleyicisidir. Sigara içmeyin. İçiyorsanız da bırakmak için yardım alın. Güçlü kokuları evden uzak tutun. Parfümlü sabun, şampuan veya losyonlardan kaçının. Tütsülerden uzak durun. Halı ve kilimleri kaldırın. Bu tip materyaller tozu ve küfü çekerler. Parke veya kalebodur gibi toz tutmayan zemin döşemeleri tercih edin. Yatak takımlarınızı toz geçirmeyen ve fermuarlı nevresim takımları ile kaplayın. Kuş tüyü ya da samandan yapılmış yastık, döşek kullanmayın. Elyaf malzemeli özel astım yastık ve yatak takımları kullanılabilir. Çarşaf ve nevresim takımlarını sık sık çok sıcak suda yıkayın ve güneşte kurutun. İçerideki havayı temiz ve taze tutmak için pencereleri açın. Yemek pişirirken oluşan buhar ve güçlü kokulara karşı pencereleri olabildiğince açın. Dışarıdaki hava egzoz gazı, araba, fabrika dumanı veya çiçek ve ağaç polenleri ile kirlenmiş ise pencerelerinizi kapalı tutun. İlaçlar reçetede belirtildiği gibi ve düzenli bir şekilde alınmalıdır. Düzenli yapılan egzersiz ve spor faaliyetleri astım hastalığının en büyük düşmanı ve engelleyicisidir.”

  • Kanser Sıklığı Yıllık 1-2 Oranında Artış Gösteriyor

    Acıbadem Adana Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Züleyha Çalıkuşu, “Erken tanı ve tedavideki gelişmeler sayesinde kanser artık tedavi edilebilir hastalıklar arasında yer alabilirken, tedavisi mümkün olmayan kanser türlerinde veya ileri evre kanserlerde artık hastalığın uzun süreli kontrolü sağlanabilmektedir” dedi.

    Kanserin belirli bir doku veya organdaki hasarlı hücrelerin kontrolsüz bir biçimde üreyerek bir kitle veya tümör oluşturması olduğunu kaydeden Doç. Dr. Çalıkuşu, dünya genelindeki ölüm nedenlerine bakıldığında kanserin ikinci sırada yer aldığını belirtti. Özellikle akciğer, mide, karaciğer, kolon ve meme kanserlerinin her geçen yıl diğer kanser tiplerine göre daha fazla ölüme neden olduğunu söyleyen Doç. Dr. Çalıkuşu, son yıllarda kanser teşhis ve tedavisinde önemli gelişmeler olduğunun altını çizdi. Çalıkuşu, kötü şartlarda hazırlanmış veya üretilmiş besinlerin kontrol altına alınması, alkol ve sigaradan uzak durulması, stresten uzak fiziksel açıdan aktif bir yaşam sürülmesi, sağlıklı, dengeli ve düzenli beslenme (özellikle Akdeniz diyeti denilen taze sebze-meyve ve kabuklu tahıllardan oluşan örneğin kepekli ekmek gibi gıdalar) kanser vakalarının görülme sıklığını azaltması mümkündür. Dolayısıyla sağlıklı yaşam davranışları, çevresel risk faktörlerinin en aza indirilmesi ile kanser vakaları 1/3 oranında azaltılabilir. Bunların yanında düzenli kanser tarama programları ve erken teşhis ile kanser vakalarından kaynaklanan ölüm oranları ciddi şekilde azaltılabilir. Yine toplumsal bilinçle hava ve çevre kirliliği önlenir, zehirli atıkların önüne geçilmesi sağlanırsa kanser vakalarının görülme oranında ciddi bir düşüş olabilecektir” diye konuştu.

    Doç. Dr. Çalıkuşu, son yıllarda kanser vakalarında meydana gelen artışın kullanılan deterjanlar, sigara, hormonlu besinler gibi faktörler nedeniyle arttığına dikkat çekti.

    Kanser sıklığının dünya genelindeki hemen her ülkede yıllık yüzde 1-2 oranında bir artış gösterdiğini kaydeden Çalıkuşu, “Erken tanı ve tedavideki gelişmeler sayesinde kanserin artık tedavi edilebilir hastalıklar arasında yer alabilirken, tedavisi mümkün olmayan kanser türlerinde veya ileri evre kanserlerde ise artık hastalığın uzun süreli kontrolü sağlanabilmektedir” dedi.

    “AKILLI İLAÇ ÜZERİNDE ÇALIŞMA DEVAM EDİYOR”

    Çalıkuşu, hem hastaların yaşam süresini uzatmak, hem de onları klasik kemoterapinin ağır yan etkilerinden korumak için arayışlarını sürdüren bilim insanlarının, hedefe yönelik tedavi, bir başka deyişle “akıllı ilaç” üzerinde çalışmalarının devam ettiğini söyledi. Hedefe yönelik tedavi; kanser hücresinin yaşaması, büyümesi veya yayılmasında kritik öneme sahip gen veya proteini durdurmak üzere düzenlendiğini anlatan Çalıkuşu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu tedavinin uygulandığı hastalarda çoğunda saç dökülmüyor, bulantı-kusma olmuyor. Tedavideki başarı oranını yüzde 15’e kadar artıran hedefe yönelik ilaçlar; meme kanseri, bağırsak kanseri, akciğer kanseri ve renal hücreli (böbrek) kanserler başta olmak üzere pek çok kanser türünde başarıyla uygulanıyor. Hedefe yönelik tedaviyle yaşam süresi uzarken, yaşam kalitesinde de artış sağlanıyor”

    Doç. Dr. Çalıkuşu, onkolojik tedavilerde son birkaç yılda ön plana çıkan immünoterapi tedavisinde amacın hastanın kendi savunma sistemlerinin yeniden aktive olmasını, dolayısıyla hastalıkla mücadele etmesini sağlamak olduğunu söyledi.

    Kişiselleştirilmiş tedaviden de bahseden Doç. Dr. Çalıkuşu, “Bu tedavinin etkinliği yüksek ve yan etkileri daha az. Aynı kanser türlerinde bile moleküler düzeyde farklılık olabiliyor ve tedavilerde farklı yanıt elde edilebiliyor. Bu yöntemle kişinin ve tümörün genetik özellikleri belirlenerek o hastalık için en uygun ilacın seçimi yapılabiliyor” dedi.