Etiket: sessiz

  • Türkiye minik Miray’ın çığlığına sessiz kalmadı

    Gaziantep’te, üzerine kaynar vaziyetteki kuru fasulye dökülerek başı ve vücudunun çoğu yanan Miray’ın ameliyatı için gereken 155 bin TL hayırseverler tarafından tamamlandı.

    8 ay önce annesi tarafından komşusuna emanet edilip, oyun oynarken ocaktaki tencerede kaynayan kuru fasulyenin üstüne dökülmesi sonucu 1 ay yoğun bakımda kalan 3 yaşındaki minik Miray, yaşam mücadelesini kazanmıştı. Fakat yüzü dışında başı komple yanan ve vücudunda da tahrip oluşan minik Miray’ın ameliyat olabilmesi için 155 bin TL gerekiyordu. Ailenin bu parayı karşılayacak durumu olmadığı için hayırseverlerden kızlarının ameliyatı için yardım istemişti. Minik Miray’ın yardım çığlığına hayırseverler duyarsız kalmadı. Ameliyatı için gereken 155 bin TL’nin tamamı toplanıp hesabı kapatıldı. Şimdi minik Miray ağustos ayında ameliyat olup iyileşeceği günü bekliyor.

    Minik Miray’ın babası Adem Uzun yardım yapan ve dua eden herkese teşekkür ederek, “Yerel bir markette aşçıyım. Kızım Miray 7 ay önce yandı, haberini aldığımda şok oldum. O sıra işteydim çalışıyordum. 27 gün yoğun bakımda yattı, bir baba olarak gerçekten zor günler yaşadım. Allah’ıma çok şükür, en azından yüzüne gelmedi. Miray’a yardım için gerekli yerlere başvurumuzu yapmıştık, Gaziantep Valiliğinin kontrolünde yardım kampanyası başladı ve kızımın sesi duyuldu. Kızımın ameliyatı için gereken para toplandı, yakınlarımdan görmediğim ilgili, tanımadığım insanlardan gördüm. Allah kızıma yardım edenlerden, yardım edemeyip de dua edenlerden razı olsun. Benim tek amacım vatanına, milletine hayırlı bir evlat yetiştirmek. Büyüdüğünde de bunları Miray’a kendisi için yapılan bu fedakarlıkları anlatacağım” dedi.

    “Abla kusura bakma 3 liram vardı”

    Minik Miray’ın annesi Gülşah Uzun, hesap dökümünü gördüğünde çok duygulandığını belirterek, “30 sayfalık bir hesap dökümü verdiklerinde 3 liradan 5 bin liraya kadar yardımda bulunanlar olmuş, çok duygulandım. 3 liraya yatıran kişi, ‘Abla kusura bakma, elimde olsa daha fazla yatırırdım’ diye not düşmüş. Bu beni çok duygulandırdı. Ev hanımıyım. Kızım için 1 ay önce yardım kampanyamız başlamıştı. Skar ameliyatları, saç ekim ameliyatları ve Miray’ın sol kulağı eridiği için kulak ameliyatlarıyla toplam 155 bin liraya ihtiyaç vardı. Allah razı olsun, binlerce insan bizim sesimizi duydu ve bizlere yardımcı oldu. Gereken para toplandı. Ağustos sonunda inşallah kızımın ameliyatları Prof. Dr. Mehmet Mutaf hoca gerçekleştirecek” diye konuştu.

  • Taksim’de sessiz 1 Mayıs havadan görüntülendi

    Taksim Meydanı’nda sessiz 1 Mayıs, havadan görüntülendi.

    İstanbul’un simgelerinden Taksim Meydanı, 1 Mayıs’ta sessizliğe büründü. İstanbul Valiliği, Taksim’de geniş katılımlı bir 1 Mayıs kutlamasına izin vermezken, meydanda yoğun güvenlik önlemleri dikkat çekti. Taksim’e çıkan bütün yollar kapatılırken, kontrol noktalarında görevli polisler yaya geçişine de izin vermedi. Taksim’in sessiz 1 Mayıs’ı drone ile havadan da görüntülendi.

  • Sessiz böbrek taşlarına dikkat

    Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Necmettin Penbegül, böbrek taşının genellikle dayanılmaz ağrılarla kendini gösteren önemli bir sağlık problemi olduğunu belirterek, rahatsızlığın 70 yaşına kadar erkeklerin yüzde 19’unda kadınların ise yüzde 9’unda ortaya çıktığını ancak her zaman ağrıya neden olmayıp sessizce de gelebildiğini vurguladı.

    Memorial Diyarbakır Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Necmettin Penbegül, böbrek taşlarının modern yöntemlerle tedavisi hakkında bilgi verdi. Böbrek taşı hastalığında en yaygın görülen belirtinin ağrı oluşması olduğuna dikkat çeken Penbegül, “Ağrı, çoğunlukla taşın böbrekten idrar kesesine idrarın akışını kısmen ya da tamamen engellemesi sonucu oluşur. Bu ağrı kimi zaman çok hafif olabilirken, kimi zaman hastaneye yatmayı gerektirecek kadar şiddetli olabilir. Tipik olarak ağrı azalabilir veya artabilir ancak tamamen kaybolmaz. Böbrek ağrısı genellikle 20-60 dakika sürer. Ağrı kaburgaların altında sırt bölgesinde veya karnın alt bölgesinde olur ve kasığa doğru ilerleyebilir. Bu ağrı esnasında bulantı-kusma, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, sızı ve bunlara sürekli idrar yapma hissi eşlik edebilir. Bunlar taşın hareket ettiğinin veya düşüyor olduğunun bir göstergesi de olabilir” dedi.

    “Böbrekte taş oluşumu her zaman belirti vermeyebilir”

    Böbrek taşlarının bazen hiçbir belirti vermeden sessizce oluşabildiğini vurgulayan Penbegül, “Bazı durumlarda tesadüfen herhangi bir nedenle yapılan radyolojik tetkiklerle de tanı konulabilmektedir. Tanıda en zararsız yöntem ultrasonografidir. Ultrasonografi özellikle gebelerde, çocuklarda ve radyasyona maruz kalmak istemeyen hastalarda kullanılan ilk yöntemdir. Ancak bu tanı yönteminde çok küçük veya böbrekten çıkıp kanala düşen taşlar görülemeyip gözden kaçırılabilir. Böbrek taşının tanısında en sık kullanılan yöntem ise ilaçsız (kontrastsız) bilgisayarlı tomografi yöntemidir. Tomografi sayesinde hem en küçük taşlar görülebilmekte hem de yapılacak ameliyat ya da müdahaleyi planlayabilmek için 3 boyutlu görüntüler elde edilebilmektedir. Özellikle ailesinde taş bulunanlar ve daha önce taş düşürenler düzenli sağlık kontrolleri ile sessiz böbrek taşlarının olup olmadığını kontrol ettirmelidirler” diye konuştu.

    “Doğal yollardan taş ameliyatı yapılabiliyor”

    Kapalı böbrek taşı ameliyatlarında böbrekteki taşa iki farklı yoldan ulaşılarak taş parçalandığını anlatan Penbegül, şunları kaydetti:

    “Bu yollardan birincisi idrarın geçtiği kanallar kullanılarak çok ince kıvrılabilir kameralı aletler ile böbreğin içine ulaşmaktır. Bu aletlerin içerisinden lazer kablosu gönderilerek böbreğin içindeki taşlar mümkün olduğunca en ufak parçalara ayrılır. Daha sonra bu taşların rahat dökülebilmesi için böbrek içerisine bir stent (kateter) bırakılır. Bu stent hasta tüm taşlarını döktükten sonra yine daha basit bir ameliyatla çıkartılır. Bu yöntem genellikle 2 cm’den küçük taşlar için uygulanır. Kırılan taşlar aletler ile dışarı alınmaz sıklıkla hastanın kendiliğinden dökmesi beklenir. Bu ameliyat yönteminde kanama ihtimalinin az olması bir avantaj iken kateterin çıkarılması için ikincil bir ameliyat gerektirmesi dezavantaj olarak kabul edilmektedir.”

    “Düğme büyüklüğünde kesiler ile taş ameliyatı”

    Böbrek taşlarına kapalı yöntemle ulaşmanın ikinci yolunun ise hastanın sırt bölgesinden böbreğin içerisine doğru yaklaşık 1 santimetre genişliğinde bir tünel oluşturulması olduğunu dile getiren Penbegül, şunları söyledi:

    “Bu tünel içerisinden gönderilen kameralı aletler ile böbreğin içindeki taşlar görülür ve taşlar bir bütün halinde veya kırılarak aynı yoldan dışarı çıkartılır. Bu yöntemde azda olsa kanama ihtimali söz konusudur. Son zamanlarda kapalı böbrek taşı ameliyatı teknolojik gelişmeler sayesinde daha da küçük tünellerden yapılabilir hale gelmiş durumdadır. Standart bir PNL ameliyatı 1cm genişliğinde bir tünel içinden yapılırken; günümüzde bu tünel çapı küçültülerek ameliyat hem hasta hem de hekim için daha konforlu hale getirildi. Mini PNL adı verilen ameliyatta 0,7 santimetrelik tünel, Ultra-mini PNL ameliyatında 0,4 cm’lik tünel ve son olarak da Micro-PNL ameliyatında bizim geliştirdiğimiz ve dünyada kapalı böbrek taşı ameliyatında kullanılan en ince tünel olan 0,2 santimetrelik tünel (Microsheath) kullanılmaktadır. Tünel çapı azaldıkça ameliyata bağlı kanama gibi bazı istenmeyen durumların görülme ihtimali çok azalmaktadır. Ayrıca ameliyat sonrası iyileşme süreci de hızlanmaktadır. Ultra-mini PNL denilen yöntem daha çok 3-14 yaş aralığındaki küçük çocuklarda tercih edilmektedir. Daha küçük çocuklarda ise Micro-PNL dediğimiz yöntemi tercih etmekteyiz.

    “Açık ameliyatın dezavantajları tarih oluyor”

    Tüm dünyada hemen hemen tüm açık ameliyatların yerini eğer yapılabiliyor ise kapalı ameliyat yöntemleri aldığına işaret eden Penbegül, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Kapalı ameliyatın en önemli üstünlüğü, vücut dokularının normal yapısı korunduğu için iyileşme sürecinin çok hızlı olmasıdır. Kapalı ameliyat yöntemlerinde ameliyat daha kısa sürebilmekte, hasta daha hızlı normal yaşam faaliyetlerine dönmekte, hasta hastanede daha az kalmakta, ameliyat sonrasında daha az ilaç kullanmakta ve tedavi maliyetlerini olabildiğince düşürmektedir. Ayrıca taş hastalıkları kabaca yüzde 50 oranında tekrar edebilen bir hastalıktır. Açık ameliyat olan bir hastada, taşı tekrar ettiğinde bir kez daha açık ameliyat olması zor bir durumdur. Ancak kapalı ameliyatlarda, tekrar yapılacak ameliyatlarla ilgili fazla bir zorluk yaşanmamaktadır. Hastanın taşı tekrar etse bile defalarca kapalı yöntemlerle tekrar ameliyat olabilmektedir.”

  • Sessiz katil 350 hastalığı taklit edebiliyor

    Türkiye’de yaklaşık 10 milyon kişinin ‘içimizdeki sessiz katil’ olarak nitelendirilen lyme bakterisi taşıdığını, bakterinin 350 hastalığı taklit ettiğini ve teşhis konulamayan birçok hastalığın altından lyme bakterisinin çıktığını belirten Dokuz Eylül Üniversitesinden Biyolog Prof. Dr. Barbaros Çetin, “Acilen bu hastalık tanınmalı. Birçok alanda çok iyi doktorlarımız olmasına rağmen biz lyme hastalığını ihmal etmiş durumdayız. Lyme doktorları yetiştirilmeli, lyme klinikleri açılmalı” dedi.

    Kene, sivrisinek, atsineği, bit gibi kan emen canlıların yanı sıra kedi ve köpeklerden de bulaşan “Lyme Hastalığı” dünyayı ve insanlığı tehdit ediyor. Son yapılan açıklamalara göre, halen 25 milyon lyme hastası olduğu tahmin ediliyor. Bay Area Lyme Foundation (Bay Area Lyme Vakfı) tarafından geçtiğimiz günlerde açıklanan verilere göre, bu sayının önümüzdeki birkaç yıl içinde 80 milyona çıkacağı öngörülüyor. “İçimizdeki sessiz katil” olarak nitelendirilen hastalık, kalp krizi, şizofreni, bipolar bozukluk, beyin tümörü, bazı kanser türleri, otizm, huzursuz bacak sendromu, ürtiker, haşimato tiroidi, alzheimer, parkinson, MS, ALS gibi kas hastalıkları, çölyak gibi pek çok hastalığı taklit ediyor.

    350 hastalığı taklit ediyor

    Dünyada George Bush, Ashley Olsen, Richard Gere, Rebecca Welles, New York Valisi George E. Pataki gibi ünlülerde de görülen hastalık, Türkiye’de de yaygınlaşmaya başladı.

    Lyme hastalığına karşı önlem alınması gerektiğini belirten Biyolog Prof. Dr. Barbaros Çetin, “Lyme hastalığı “Borrelia Burgdorferi (Spiroket Bakteri)” adlı bakterinin neden olduğu bir hastalık. Bugüne kadar biz biliyoruz ki bakteriler bir veya iki hastalığa sebep olur. Ama bilim tarihinin bugüne kadar rastlamış olduğu ultra süper spiroket bir bakteri bu. Biyolojik anlamda doğru dürüst ne bakterilere ne de virüslere benziyor, inanılmaz bir canlı. Son 30 yılda yapılan yoğun çalışmalar sonucunda bu bakterinin 350’den fazla hastalığı taklit ettiği ortaya konmuştur. Başta MS, ALS, rometolit artvit, lupus, behçet, haşimato tiroidi, kalp hastalıkları gibi birçok hastalığın altından lyme bakterisinin çıktığı bilimsel olarak ispatlandı. Son 10 yılda yapılan çalışmaların sonucunda örneğin Amerika’da 25 milyondan fazla lyme hastasının olduğu ortaya çıktı. Geçtiğimiz günlerde Amerika Birleşik Devletleri Lyme Derneğinin yaptığı açıklamaya göre birkaç yıl içerisinde en az 80 milyon lyme hastasının ortaya çıkacağını öngörüyor. Çin’de son 20 yılda yapılan çalışmalarda tespit edilmiş lyme hasta sayısı 75 milyon. Alman hükümetinin geçen yıl açıklamış olduğu resmi rakamlara göre Almanya’da her yıl yaklaşık 1 milyon kişi lyme hastası oluyor” diye konuştu.

    “Dünyada lyme klinikleri var bizde yok”

    Dünyada lyme doktorları ve klinikleri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Çetin, “Bugün dünyada Amerika başta olmak üzere Avrupa’nın bazı ülkelerinde 30 yıldır lyme klinikleri var. Yüzlerce lyme doktorları var. Ama bizim ülkemizde 50 yıl geçmişi olan lyme hastalığı ile ilgili ne gerçek anlamda lyme doktoru ne de gerçek anlamda lyme kliniği var. Türkiye’de de 7-10 milyon civarında lyme hastası var. Bu çok korkunç bir rakam, ben bunları defalarca söylüyorum ve bugüne kadar birçok insana yardımcı oldum. Değişik hastalıklarla bana gelip müracaat eden insanları yönlendirdim ve bunların birçoğu lyme çıktı. Bizim neyimiz eksik, hiçbir şeyimiz eksik değil. Birçok alanda çok iyi doktorlarımız var ama biz lyme hastalığını ihmal etmiş durumdayız” şeklinde konuştu.

    Lyme bakterisini açıkladı, maaş kesme cezası aldı

    Dokuz Eylül Üniversitesindeki öğretim üyelerinin odalarının bulunduğu bina ve çevresinde, bulaşıcı ’lyme bakterisi’ taşıyan kırmızı renkli ’Ixodes ricinus’ türü kenelerin olduğunu açıklaması ve halkı bilinçlendirmesi üzerine yönetim tarafından, ’İnfial oluşturup, üniversiteyi toplum önünde küçük düşürdüğü’ gerekçesiyle maaş kesme cezası verilen Prof. Dr. Barbaros Çetin, “Bu ceza beni çok üzdü. Suçlama üniversiteyi kamuoyu önünde küçük düşürmek. Oysa ben 35 yıl boyunca hiçbir zaman çalıştığım kurumu küçük düşürmedim. Tam tersine hem ulusal hem uluslararası ödüller aldım, uluslararası alanda birçok yayınlar yaptım. Bu olaydan birkaç ay sonra bana mektuplar gelmeye başladı. Bizim bu kampüsümüzde öğrenci olup da kene yapışıp da lyme olan hastalardan bana mektuplar gelmeye başladı. Bunu delilleri bende, hatta bu hastalara yardımcı oldum” ifadelerini kullandı.

    “Sağlık Bakanlığı Lyme Eylem Planı hazırlamalı”

    Bakterinin geçiş yollarının çok olduğu için bugün dünyada salgın hale geldiğini dile getiren Çetin, “Birincisi bir an önce özellikle büyükşehirlerdeki tıp fakültelerinde lyme araştırma merkezlerinin kurulması gerekiyor. Onlarca, yüzlerce asistanın, genç doktorun lyme hastalığına yönelmesi gerekiyor. Çünkü bu dünya çapında artık bir salgın ve 350 hastalığı taklit ediyor. İkincisi de devletin, Sağlık Bakanlığının bir an önce ’Lyme Eylem Programını’ hazırlaması gerekiyor” dedi.

    “Kedi, köpek, sivrisinekler bakteriyi taşıyor”

    Lyme bakterisinin kenelerin dışında pire, sivrisinek gibi kan emen bütün canlılardan bulaştığını dile getiren Prof. Dr. Çetin, doğada da en çok yabani hayvanlarda, memeli hayvanlarda, kuşlarda olduğunu; şehirlerde ise kedi ve köpeklerin lyme bakterisi taşıdığını söyledi.

    Lyme tedavisinin kişiye göre değiştiğini ifade eden Prof. Dr. Barbaros Çetin, “Doktorun çok tecrübeli olması gerekiyor. Bu tedavi gecikilmişse kronikleşmişse 1-10 yıla kadar sürebilir, bazen nadiren ömür boyu da sürebilir. Eğer birkaç haftalıkken yakalamış olursanız 3 haftalık bir antibiyotik tedavisi ile lymedan kurtulabiliyorsunuz” diye konuştu.

    Yıllarca doktor doktor gezdi teşhis konulmadı

    Yıllarca gitmediği doktor kalmayan, ancak hastalığına hiçbir teşhis konulamayan 37 yaşındaki Meryem Körhasan da Prof. Dr. Barbaros Çetin’in vesilesi ile hastalığından kurtuldu. Bir gün bir gazetede Prof. Dr. Çetin’in yazısını okuyan genç kadın, ilk defa duyduğu lyme hastalığını belirtilerinin kendisinde olduğunu gördü ve hemen ailesi ile birlikte test yaptırdı. Test sonuçlarına göre eşi, oğlu ve kendisi yüzde 75 lyme çıkan Meryem Körhasan, şunları söyledi:

    “Yıllardır doktor doktor dolaştım. Her gittiğim doktor ‘şu olabilir’ dedi ve hiçbir zaman doğru bir teşhis konmamıştı. Ben hocamın gazetedeki yazısını okuduktan sonra doğru teşhisin lyme olduğunu gördüm ve kendi kendime bu teşhisi koyarak laboratuvar testi yaptırma gereği duydum. Hocama ceza verildiğini öğrendim. Gerçekten çok üzgünüm. 2015’teki o demeci olmamış olsaydı benim ailemde 3 kişi belki ilerleyen dönemlerde daha fazlası çünkü biz daha dikkatli yaşamaya başladık. Hepimiz lyme hastası olduk ve onun sayesinde tedavi ile karşılaştık ve biz bir sürü rahatsızlıktan kurtulmuş olduk.”

  • Anne baba katili sessiz sedasız gömüldü

    Bursa’nın İznik ilçesinde, emlak zengini anne babasını öldürdüğü iddiasıyla tutuklu olan Kenan Öner, cezaevinde şeker komasına girerek hayatını kaybetti. Öner’in cenazesi sessiz sedasız gömüldü.

    25 Ocak tarihinde Tekirdağ Cezaevinde girdiği şeker koması sonrasında Tekirdağ Devlet Hastanesinde hayatını kaybeden Kenan Öner’in (56) öldüğünü haberlerden öğrenen ailesi, hastane morgundan cenazeyi alarak İznik’e getirdi. Oğlu A.Ö ile beraberindeki bir kişi, Öner’in cenazesini sessiz sedasız İznik’te belediye mezarlığına defnetti.

    İznik’te 2008 yılında ortadan kaybolduktan 6 yıl sonra kemikleri evlerinin bahçesinde gömülü bulunan emlak zengini Emine (80) ve Ahmet Refik Öner (86) çiftinin cinayet zanlısı oğulları Kenan Öner (56), 13 Haziran 2016’da son kez İnegöl Ağır Ceza Mahkemesinde hakim karşısına çıkmıştı. Öner’in, 25 Ocak tarihinde, Tekirdağ Cezaevinde şeker komasına girerek Tekirdağ Devlet Hastanesine kaldırıldığı, burada hayatını kaybettiği öğrenildi.