Etiket: Sebepleri

  • Kastamonu’da köy ve orman yangınlarının sebepleri araştırılacak

    Kastamonu’da köy ve orman yangınlarının sebepleri araştırılacak

    Kastamonu Belediyesi, üniversitesi ve Türk Kızılayı Kastamonu Şubesi arasında köy ve orman yangınlarının önlenmesine ilişkin işbirliği protokolü imzalandı.

    Rektörlük makamında gerçekleşen işbirliği protokolüne Kastamonu Belediye Başkan Vekili Mehmet Melekoğlu ve Türk Kızılay Derneği Genel Müdürü Dr. İbrahim Altan ve üniverisite temsilcileri katıldı. İmzalanan protokol kapsamında Kastamonu’da merkez ve ilçelerinde meydana gelen köy veya orman yangınlarının sebeplerinin araştırılması, bu sebeplere yönelik önleyici proje ve programların uygulamaya konulması ve bölge halkına yangınların engellenmesi konusunda eğitim verilmesi amaçlanıyor. İşbirliği protokolü Kastamonu’da 3 yıl devam edecek.

  • ASİMED Başkanı Eğilmez: “Osmanlı Devleti’nin Libya’ya gitme sebepleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin orada bulunma nedenleri örtüşür durumda”

    ASİMED Başkanı Eğilmez: “Osmanlı Devleti’nin Libya’ya gitme sebepleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin orada bulunma nedenleri örtüşür durumda”

    ASİMED Başkanı Savaş Eğilmez, Osmanlı Devleti’nin zamanında Libya’ya gitme sebepleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin orada bulunma nedenlerinin neredeyse örtüşür durumda olduğunu söyledi.

    Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMED) Başkanı Savaş Eğilmez, Libya’daki süreç hakkında değerlendirmelerde bulundu. Libya’nın kapladığı alan bakımından Afrika’nın dördüncü büyük ülkesi olduğunu belirten ASİMED Başkanı Savaş Eğilmez, “Libya’nın son dönemde ekonomisi ham petrol ve petrol ürünleri ihracatına döndü. Libya’da petrol yanında doğal gaz üretimi de yapılmaya başlandı. Hem stratejik konumu, hem sahip olduğu yer altı kaynakları Libya’yı tarih boyunca bir hedef haline getirmiştir. 19. yüzyılla birlikte Avrupalı devletler sömürü bölgesi olarak görmüşlerdir. Osmanlı Devleti’nin Libya’ya gitme sebepleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin orada bulunma nedenleri neredeyse örtüşür durumda. Türklerin bu bölgeye olan ilgisi 16. Yüzyıldan itibaren Mağrib denilen Kuzey Afrika bölgesi Osmanlı Devleti’nin daha çok ilgisini çekmeye başlıyor. Bu tarihten itibaren bölgede Türk nüfusu artmaya başlıyor. 1551 yılında Turgut Reis, Libya’nın merkezi olan Trablusgarp’ı ele geçiriyor. Orada Türk yerleşimlerinin arttığını görüyoruz. Türk yerleşimlerinin ilk etabı askeri amaçlı oluyor. Osmanlı Devleti, bölgeye aralıklarla asker göndermeye başlıyor ve bu askerler Batı Anadolu diyebileceğimiz bölgeden. Askerler buradaki kadınlarla evleniyorlar ve böylelikle nüfus artışı oluyor. Zamanla bu nüfus çoğalınca Libya bölgesindeki ‘Kuloğulları’ adı veriliyor. Libya aşiret bölgesi ve bugün bile 13 aşiret kendilerini Kuloğlu olarak tanımlıyorlar. Bunlarla beraber bölgeye Türk İslam kültürü çerçevesindeki değerler girince bölge halkı kısa bir süre içerisinde özgür ve adaletli bir yapıya kavuşuyor. Dolayısıyla çok memnun bir hayat yaşamaya başlıyorlar buda Türklere olan sempatinin artmasına neden oluyor. 1550’den itibaren Türkler artık bölgede ciddi anlamda söz sahibi oluyorlar” dedi.

    “Türkiye Cumhuriyeti, Müslüman halkın çıkarlarını korumak için Libya’da”

    Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Libya’da olması için birçok nedenin olduğunu vurgulayan Eğilmez, “Birleşmiş Milletlerin meşru olarak kabul etmiş olduğu bir Ulusal Mutabakat Hükümeti var. Küresel güçlerin paralı askerlerle oradaki insanları katledip ki son zamanlar da gördük çıkan toplu mezarları. Onları lehine çalışacak bir sitemi engellemek için orada. Osmanlı gibi mazlum insanların, Müslüman halkın çıkarlarını korumak için orada. Çok ciddi bir Türk nüfusu da bulunuyor o bölgede. 1947’de Libya’nın bağımsızlığında da Türkler çok önemli rol oynamıştır. Kuloğulları bir parti kuruyorlar 1947 yılında ve Trablusgarp’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasını teklif ediyorlar. 1951 yılında Libya bağımsızlığını kazanınca başa gelen Kral İdris, Başbakanı ve çok önemli adamlarını Türkler arasından seçiyor. Bugün Libya Vakıflar ve Diyanet İşleri Bakanının 2014 yılında yaptığı açıklamada Libya toplam nüfusunun yüzde 15’ini Türklerin oluşturduğunu söylüyor. 2019 yılındaki araştırmalarda Libya nüfusunun yüzde 25’inin Türk olduğu bu sayınında yaklaşık 1.5 milyona dayandığını görüyoruz. Günümüze baktığımız zamanda Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlar Konseyi başındaki Fayiz es-Serrac’ın Manisa asıllı bir aileden geldiğini görüyoruz. Baba Serrac’ın 1954 yılında Manisa’daki ailesini ziyaret ettiğini görüyoruz. İçişleri Bakanı da Türk asıllı” diye konuştu.

    “Türk soydaşların olduğu yerde Türkiye olmalı”

    Hem stratejik açıdan, hem bölge insanının bölgedeki Müslümanların muhafaza edilmesi açısından, bölgedeki mazlumların korunması açısından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin orada bulunması çok önemli olduğunu ifade eden Eğilmez, “Bununla birlikte bölgenin yüzde 25’inin Türk olduğu bir yerde de Rusya, Fransa, İtalya, Orta Doğu’nun bir kanser tümörü olarak nitelendirdiğimiz Birleşik Arap Emirlikleri olmamalı. Türkiye olmalı, tarih geçmişi anlatıyor ama tarihin çok önemli bir faktörü de ileriye ayna tutmasıdır. Bizde bu aynaya bakınca bölgede çok sevildiğimizi, bölgede soydaşlarımızın olduğunu ve bu başarılı siyasetin devam etmesi gerektiğini önemle vurguluyoruz” açıklamalarında bulundu.

  • TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köylü: “Zamanında bitmeyen davaların sebepleri araştırılacak”

    Adalet Bakanlığı tarafından başlatılan “Yargıda Hedef Süre” uygulamasıyla Türkiye’de ilk kez dava ve soruşturmalara ilişkin belirlenen süreler taraflara 1 Ocak 2019’dan itibaren bildirilecek. Konu ile ilgili konuşan TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve AK Parti Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, hedef süre uygulaması ile davaların seri şekilde bitirilmesinin amaçlandığını belirtti.

    Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün talimatıyla Strateji Geliştirme Başkanlığı, Türkiye’de yargıya olan güveni güçlendirmek, mahkeme ve savcılıkların verimliliğini artırmak, tarafların davaların, soruşturmaların ne zaman sonuçlandırılacağını çözmek amacıyla “Yargıda Hedef Süre” uygulamasına yönelik çeşitli çalışmalar gerçekleştirdi.

    Yeni adli yılla birlikte 3 Eylül 2018’de adliyelerde “Yargıda Hedef Süre” uygulaması başlatılmasıyla hedef sürelerin yargı makamlarına iletilmesi, uygulamanın sorunsuz şekilde hayata geçirilmesi sağlandı. 1 Ocak’ta taraflara bilgilendirilme yapılmasıyla birlikte “Yargıda Hedef Süre” başladı.

    “Yargıda Hedef Süre” uygulaması ile konuşan TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve AK Parti Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, uygulamanın davaların çeşitlerine göre değişebileceğini ifade eti.

    Memur-Sen Kastamonu İl Teşkilatında konuşan Hakkı Köylü, Adalet Bakanlığının Yargı Reformu Stratejisi programı ile Avukatlık Kanunundan adliye çalışanlarına, hakim ve savcılar ile pek çok konuyu kapsadığını ifade ederek, “Çalışma ile ilgili Adalet Komisyonumuzda Bakan Bey ve ekibi bu konuda brifing vererek projeyi tanıttılar. Projeyi tartışmaya açtık. Fikirlerimizi ortaya koyduk. Çok güzel bir toplantı oldu. Proje ile davaların cinsine göre, şekline göre bir süre konulacak. Mesela boşanma davaları ne kadar sürer? Ortalama 1 ayda bitmesi lazım. Tapu iptali ile ilgili davalar ortalama 1 yıl, ağır ceza mahkemelerinde görünen duruşmalar ise 2 senede. Proje ile böyle bir makul süre konulacak. Davaların belirlenen süre içinde bitmesi gerekiyor” dedi.

    “Yeni yeni araştırmalar incelemeler yapılmasını da gündeme getirecek bir konu”

    Adliyelerde görünen davalarda hakimlerin ‘hedef süre’ uygulamasına uymak için gayret edeceklerine, hakimlerin belirlenen süre içerisinde davayı bitirip bitiremediğinin ölçüleceğine dikkat çeken Köylü, “Hedef Süre uygulamasında hakimin başarısı ölçülecek. Eğer dava hedef süre içerisinde bitmiyorsa bunun sebepleri araştırılacak. Neden bitmedi diye sorulacak. Mesela belli bir grup davalar var. Hedef süre konuldu ama hangi hakim olursa dava bitmiyor. İki yıl dedik ama üç yılda bile zor bitiyor. O zaman neden uzuyor? Uzamasının sebepleri ne? Bu sebepleri tespit edecekler. Bu sebepler eğer ortadan kaldırılabilecek bir şeyse onları ortadan kaldırmaya çalışacaklar. O konuda çalışma yapılacak. Araştırmalarda davanın uzaması ile ilgili başka bir sebep bulunamıyorsa o davanın en az üç sene süreceği belirtilecek. Hedef Süre uygulaması ile yani davaların daha seri bitirilebilmesi için yeni yeni araştırmaların, incelemelerin yapılmasını da gündeme getirilecek” şeklinde konuştu.

  • Kurların yükselme sebepleri

    Türk Lirasının, dolar ve euro karşısındaki değer kaybı devam ederken, dolar/TL kuru 4,90 seviyelerini test etti. Euro/TL ise rekorunu 5,76 seviyelerine taşıdı. Ekonomist Mahfi Eğilmez kurdaki yükselişin sebepleri hakkında değerlendirmelerde bulundu.

    Dolar kuru 4,90 seviyelerini test ederek yeni bir rekor kırarken euro ise rekorunu 5,76 seviyelerine taşıdı. Böylelikle Türk Lirasının değer kaybı yılın başından beri yüzde 25’e yaklaştı. Dolar/TL 13.25 itibariyle 4.8456, euro/TL ise 5.6847 seviyelerinde seyrediyor.

    Kurdaki sert dalgalanmanın sebeplerine yönelik değerlendirmelerde bulunan Dr. Mahfi Eğilmez, “Son dönemde TL’nin özellikle dolar ve euro karşısında değer kaybında yaşanan hızlanmanın birçok nedeni var. Bunlardan bazısı bizim dışımızdaki nedenlerden kaynaklanıyor. Mesela dolar endeksi yükseliyor. Ayrıca euro/dolar paritesi de dolar lehine değişiyor. Bu demektir ki dolar, diğer paralara karşı değer kazanıyor. Bu değişimin etkisi diğer paralarda olduğu gibi TL’de de değer kaybı oluşturuyor. Buna ek olarak Türkiye’nin 2018 Şubat-Aralık döneminde yapması gereken dış borç geri ödemesi tutarı toplamda 93,5 milyar dolar. Bu dönemde yapılan döviz talebi bu dönemde kurları yükseltiyor” açıklamasında bulundu.

    “Ortaya çıkan ek döviz talebi kurların daha da yükselmesine yol açıyor”

    Ekonomist Mahfi Eğilmez, ortaya çıkan ek döviz talebinin de kurların yükselişinde etkili olduğuna vurgu yaparak, şu ifadeleri kullandı:

    “Bir başka neden, kurların bu iki etki ile yükselmesinin yol açtığı ek talep artışları. Şubat ayı itibariyle reel kesimin (finans kuruluşları dışında kalan özel kesim kuruluşları) döviz açık pozisyonu toplamı 222,7 milyar dolar. Kurların yükseldiğini gören reel kesim kuruluşları, kurlar daha fazla yükselmeden döviz alıp açık pozisyonlarını kapatmak istiyorlar. Böylece ortaya çıkan ek döviz talebi kurların daha da yükselmesine yol açıyor.”

    “Hane halkları da kurlardaki yükselmeyi görerek dövize talep oluşturuyor”

    Merkez Bankası’nın faiz artırımı yoluyla müdahale etmemesinin otomatik dengelemenin işlemesini engellediğini belirten Dr. Eğilmez, “Benzer biçimde hane halkları da kurlardaki yükselmeyi görerek dövize talep oluşturuyor ve kurların daha da yükselmesine neden oluyor. Eskiden hane halkları kurlar yükseldiğinde Merkez Bankası’nın faiz artıracağını ve dolayısıyla kurların daha fazla yükselmeyeceğini düşünürler, o aşamada ellerindeki dövizi satar ve bu kez kur düşüşüne yol açarlardı. Bu kez Merkez Bankası’nın faiz artırımı yoluyla müdahale etmemesi bu tür bir otomatik dengelemenin işlemesini de tıkıyor” dedi.

    “Son yıllarda bu kadar kısa sürede yaşanmış en büyük değer kaybına işaret ediyor”

    Yılbaşından bugüne kadar Türk Lirasındaki değer kaybının son yıllarda kısa sürede yaşanan en büyük değer kaybı olduğuna işaret eden Mahfi Eğilmez, “Yılbaşından bugüne kadar değer kaybı yüzde 22’nin üzerine çıkmış bulunuyor. Bu, son yıllarda bu kadar kısa sürede yaşanmış en büyük değer kaybına işaret ediyor. Merkez Bankası, bankaları, geç likidite penceresinden gecelik yüzde 13,5 faizle fonluyor. Piyasada 2 yıllık gösterge tahvilin faizi yüzde 17,05. Merkez Bankası faizi artırıp kuru düşürse yabancı fonların bir kısmı düşük kurdan dövizi alıp gidecekler, faizi artırmazsa, piyasada yüzde 17’yi aşmış faize karşılık bankaları yüzde 13,5 ile ucuza fonlamaya devam edecek. Karar almakta geç kalmak çoğu kez böyle ‘iki arada bir derede kalmakla’ sonuçlanır” değerlendirmesinde bulundu.

  • Kuzey Kıbrıs Hukuku ile Türk Hukuku’nda yer alan boşanma sebepleri karşılaştırıldı

    Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Fatma Alaslan’nın “Kuzey Kıbrıs Hukukunda Yer alan Boşanma Sebepleri ile Türk Hukukunda Yer Alan Boşanma Sebeplerinin Karşılaştırılması” adlı kitabı, Yakın Doğu Üniversitesi yayınlarından çıktı.

    Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, daha önce boşanmalar ile ilgili Kuzey Kıbrıs Hukuku ile Türk Hukuku arasındaki karşılaştırmayı içeren bir araştırmanın ilk kez Fatma Alaslan tarafından kaleme alındığı belirtildi.

    Evlenme ve boşanma yasasında Türk medeni kanunu hükümleri karşılaştırıldı

    Açıklama şu şekilde devam etti:

    ‘’Kitapta, özellikle modern toplumlarda ciddi bir sorun boyutuna ulaşan ve günden güne artan boşanmaların hangi sebeplere dayandırıldığı, bu süreçte nasıl bir yol izlendiği ve Türk Hukukundan farklı olarak Kuzey Kıbrıs Hukuku’ndaki boşanma sebeplerinin nasıl bir yasal düzenlemeye tabi tutulduğu incelendi. Bu bilimsel çalışmanın konusunu oluşturan boşanma sebeplerinin incelenmesinde 1/98 sayılı Aile( Evlenme ve Boşanma) yasası ve 22 haziran 2015 değişiklik Yasası esas alınmış ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda yer alan yasal düzenlemelerle mukayese yoluna gidildi.

    Boşanma sebeplerinin oluşturulduğu kitabın ilk bölümünde, Kuzey Kıbrıs Hukukunda Boşanma, Boşanma Hususundaki Sistemler ve İlkeler ile Genel Boşanma Sebepleri, ikinci bölümde ise Kuzey Kıbrıs Hukukunda Özel Boşanma Sebepleri detaylı bir şekilde anlatıldı. Kitapta ayrıca geçmiş yıllara ait Yüksek Mahkeme tarafından hazırlanan boşanma oranlarını da yer verildi.’’

    ‘’Boşanmaların dayandığı süreç ve izlendiği yollar Türk hukuku ile karşılaştırıldı”

    Kitabın yazarı öğretim görevlisi Fatma Alaslan, Kuzey Kıbrıs Hukukunda yer alan boşanma sebepleri ile Türk Hukukunda Yer alan boşanma sebeplerinin karşılaştırılması konusunda daha önce üzerinde çalışılmış bir konu olmayıp, ilk kez böyle bir karşılaştırma yapıldığını söyledi.

    Fatma Alaslan, “Kitapta, ülkemizde günden güne artan boşanmaların hangi sebeplere dayandırıldığı, bu süreçte nasıl bir yol izlendiği ve Türk hukukundan farklı olarak hukukumuzdaki boşanma sebeplerinin nasıl bir yasal düzenlemeye tabi tutulduğu incelenmiştir. Bu çalışmanın, Kuzey Kıbrıs hukukuna kaynak bakımından bir katkı sağlayacağı ve ileride akademik yolda ilerlemeyi planlayan ve bunun yanı sıra avukatlık mesleğini icra eden kişilere, ışık olacağı kanaatindeyim” dedi.