Etiket: Sebebi

  • Zihni Şahin: “Yangının sebebi araştırılıyor”

    Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, Amisos Tepesi’nde çıkan yangının sebebinin araştırıldığını söyledi.

    Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin Amisos Tepesi’nde meydana gelen yangın sonrası olay yerine gelerek incelemelerde bulundu. Kavak ilçesinde sürdürdüğü programlar sırasında Amisos Tepesi’nde meydana gelen yangını haber alan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin programlarını tamamladıktan olay yerine gelerek İtfaiye Daire Başkanı Rıza Zengin’den bilgi aldı.

    Yaklaşık 4 dönüm alanı etkileyen yangında herhangi bir can kaybının olmadığını ve ağaçların zarar görmediğini öğrenince rahat bir nefes alan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, “Nefes kaynağımız olan ağaçların büyüyene kadar geçen süre yılları alıyor. Bugün yaşanan bu üzücü olayda sadece can kaybının olmaması değil, ağaçlarında zarar görmemiş olması bizleri sevindirdi. Yangına ilk müdahale Amisos Restorantta görevli personellerimiz tarafından yapılmış, itfaiye ekiplerimiz de hızlı bir şekilde gelerek söndürme ve soğutma çalışmalarını gerçekleştirmiş. Yangının sebebi araştırılıyor” dedi.

  • Arı ölümlerinin sebebi yanlış ilaçlama

    Bursa Veteriner Hekimler Odası (BVHO) Başkanı Sinan Sağlam, yaz ayları ile birlikte artan ve insanların yaşam alanlarına müdahale eden haşerelerle mücadelede yöntemleri konusunda belediyelerin daha dikkatli ve duyarlı olması gerektiğini söyledi. Sağlam, mücadele yöntemlerinde insan sağlığını etkilemeyecek biyolojik mücadele yöntemlerinin kullanılması gerektiğini vurguladı.

    BVHO Başkanı Sinan Sağlam, haşerelerle mücadelenin yoğunlaştığı döneme girilmesi nedeniyle yaptığı açıklamada, mücadele yöntemleri, mücadele yapan kişilerin eğitimi, mücadelede kullanılan ilaçların insan sağlığına etkileri konusunda uyarılarda bulundu. Başkan Sağlam, sinek, böcek ve fare başta olmak üzere çok sayıdaki zararlı ile genelde kimyasal yöntemlerle mücadele yapıldığına dikkat çekerek, “Zararlıları tamamen yok etmeyi hedefleyen bu yöntemin, insan sağlığına olumsuz etkileri var. Ayrıca doğal dengenin bozulması açısından bir dizi risk var. Artık bu yöntemleri terk ederek, biyolojik mücadele yöntemine geçmemiz gerekiyor” dedi.

    “İlaçlama yaparak tüm canlıları öldürüyoruz”

    Doğal mücadele yönteminin zararlı canlıyı insanların yaşam alanlarından uzak tutmayı amaçladığını ifade eden Sinan Sağlam, kimyasal mücadelede kullanılan ilaçların sadece zararlıları değil, diğer yararlı canlıları da öldürdüğüne dikkat çekti. Kimyasalların, doğal dengeyi bozduğunu, kanser başta olmak üzere yol açtığı çeşitli hastalıklar nedeniyle insan sağlığını olumsuz etkilediğini vurgulayan Sağlam, şunları söyledi: “Her yıl aynı şeyleri tekrarlamaktan bıktık. Kamyonetin arkasına takılan motorla havaya ilaç püskürtmek, bize yakışmıyor. Haşerelerle mücadelede kimyasal yöntemler insan sağlığına da zarar veriyor. Avrupa ülkelerinin çoğunda insan sağlığına zarar verdiği için kimyasal ilaçların kullanımına son verildi. Haşerelere mücadelede bilinen ve etkili olan birçok biyolojik yöntem var. Bu yöntemlerle, doğadaki zararlılar, başka canlılar aracılığı ile etkisiz hale getiriliyor. Böylece doğal denge korunuyor. İlaçlama yapınca haşereler değil diğer canlılar da ölüyor. Bu da doğal dengeyi bozuyor.”

    “Yanlış ilaçlama arıları öldürdü”

    Sinan Sağlam, kimyasal ilaçlama yapacak kişilerin eğitimli olmasının da büyük önem taşıdığını söyledi. Özellikle biyosidal ilaç uygulamalarının çok dikkatli ve uzman klişelerle yapılması gerektiğini kaydeden Başkan Sağlam, “Bilinçsiz, kontrolsüz ve ilkel yöntemlerle yapılan ilaçlamaları insan sağlığının yanı sıra bitki, hayvan ve yeraltı sularını da zehirleyerek büyük risk oluşturuyor. Geçen hafta İnegöl’de bahçesini ilaçlayan bir çiftçimiz binlerce arının ölümüne neden oldu. Bu ve benzeri örnekleri çoğaltabiliriz” dedi. Sinan Sağlam, gelişmiş ülkelerde yasaklanan 100’ün üzerinde ilacın Türkiye’de hala kullanılmasının endişe verici olduğunu da sözlerine ekledi.

  • (Özel) Dolar ve Euro’nun yükselmesinin temel sebebi seçim

    Sakarya Sarraf Kuyumcu ve Mücevherciler Derneği Başkanı Serkan Serbes yaşanan döviz kur artışı ile ilgili olarak, “Dövizin yükselmesinin en temel sebebi seçim arifesinde olmamız” dedi.

    Dolar ve Euro bir haftada üst üste rekor kırdı. Yükseliş sonrasında Dolar 4.490, Euro ise 5.310 kadar yükseldi. Bu üst üste gelen tarihi rekorlar sonrası Sakarya Sarraf Kuyumcu ve Mücevherciler Derneği Başkanı Serkan Serbes yaşanan döviz artışının en temel sebebinin seçim arifesi olduğunu söyledi. Serbes, seçimler sonrasında fiyatların düşeceğini öngördüklerini de belirtti. Serkan Serbes ayrıca dövizin hem alındığını hem de satıldığını, ikisinin de dengede olduğunu ifade etti.

    “Birikimlerimiz Dolar ve Euro üzerine”

    Döviz bürosuna para bozdurmak için gelen Bahadır Kazdal, “Birikimlerimi Euro ve Dolar üzerine yapıyorum. Malum döviz kuru bu aralar çok yükselmeye başladı. Tabi insanlar haliyle birikim yapmak ihtiyacında bulunuyor. O yüzden bende birikimlerimi döviz üzerine yapıyorum. Fiyatlar son yüzyılın en yüksek fiyatlarıymış, çok fazla yükseldi öyle düşünüyorum. Son çeyrek dönemde Dolar ve Euro haddinden fazla bir yükselme sağladı. Bir süredir birikimlerimizi TL üzerinden yapıyorduk ama şu son dönemde, seçim dönemindeyiz zaten dolar ve Euronun artışı bizi tekrar dövize birikim yapmamızı sağladı. Bu yüzden tüm birikimlerimiz dolar ve Euro üzerine” dedi.

    “Döviz hem alınıyor hem satılıyor”

    Dolar ve Euroda seçim kararı alındıktan sonra bir yükselme olduğunu söyleyen Sakarya Sarraf Kuyumcu ve Mücevherciler Derneği Başkanı Serkan Serbes, “Dolar ve Euroda seçim kararı alındıktan hemen sonra bir yükselme hız kazandı. Dövizin yükselmesinin en temel sebebi seçim arifesinde olmamız. Her seçim arifesinde Türkiye’de belli başlı dolar artışları, dolar artınca otomatik olarak altının da artması olağan bir şey. Çünkü piyasalar kararsız, seçimlerin sonucunun ne olacağı ne kadar büyük bir yüksek kanaat olsa da gerçekte bir belirsizlik var. Çok spekülatif haberler var, buda insanları dolara ve Euroya, dövize yani yabancı kurlara meyil ettiriyor. Satış kadar alış alan bir durumdayız. Normalde herkes alsa satan olmasa fiyatın altı boş diyeceğiz ama satan kadar alanda var. Yani ikisi dengeli gidiyor. O yüzden fiyatların bize göre seçime kadar yukarı olacağı yönünde. Döviz hem alınıyor hem de satılıyor şuanda fiyatlar reel. Piyasada fiyatlar oturdu, gerçek değerleri şuanda bu. Bunun düşmesi için çok kuvvetli bir şekilde seçimin sonuçlanması lazım. Seçim sonuçlanınca piyasalar tekrar güven inşa edecek, bu güven üzerine tekrar yine eskisi gibi fiyatlar düşer” diye konuştu.

    “Fiyatlar seçimden sonra düşecektir”

    Vatandaşların dövizlerini bozdurması konusunda bilgi veren Serbes, “Genel bir yükseliş var ama bu seçim arifesinin yükselişi. Yani bu geçici bir şey, biz bunu biliyoruz. Çünkü altında dövize oranla yükseliyor. Altının yükselmesi de tamamen doların yükselmesinden kaynaklı. Ama gerçekte baktığımız zaman Cumhurbaşkanımızın söyledikleri doğru, dışarıdan bir müdahale ile yükseldiği kesin yani. Seçimden hemen sonra kuvvetli bir çıkış olursa bir şekilde kazanan ya da kaybeden kim olacağı önemli değil, ondan sonra istikrar gelecektir muhakkak. Fiyatlarda düşecektir” şeklinde konuştu.

  • Enerji verimliliği danışmanlık şirketi Genel Müdürü Karataş: “Dünyadaki savaşların ana sebebi enerji meselesi”

    Enerji verimliliği danışmanlık şirketi Genel Müdürü Altuğ Karataş, dünyada savaşların ana sebebinin enerji meselesi olduğunu söyledi.

    Adana Organize Sanayi Bölgesi (AOSB) Başkanlığı’nca, enerjinin etkin kullanılması, israfının önlenmesi, enerji maliyetlerinin ekonomi üzerindeki yükünün hafifletilmesi ve çevrenin korunması kapsamında işletmeleri bilinçlendirmek amacıyla AOSB Seyhan Toplantı Salonu’nda “Sanayide Enerji Verimliliği Uygulamaları ve Finansman Yöntemleri” konulu eğitim düzenlendi.

    Programa konuşmacı olarak katılan enerji verimliliği danışmanlık şirketinin Genel Müdürü Altuğ Karataş, kalkınan ve nüfusu artan Türkiye’nin enerji tüketiminin hızla arttığını ifade etti. Enerji verimliliğini “Tüketilen enerji miktarının üretim kalitesini, iletme karlılığını azaltmadan; ekonomik kalkınmayı ve sosyal refahı engellemeden en aza indirilmesi” olarak tanımlayan Karataş, dünyada savaşların ana sebebinin enerji meselesi olduğunun altını çizdi. Her geçen gün enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının öneminin arttığını vurgulayan Karataş, “Enerji verimliliği, harcanan her birim enerjinin daha fazla hizmet ve ürüne dönüştürülmesi; ülkenin ulusal ve uluslararası alanda rekabet gücünün artması demektir” dedi.

    Enerji kaynaklarını, petrol, kömür, doğalgaz, nükleer; yenilenebilir enerji çeşitleri hidroelektrik, güneş ve rüzgar şeklinde sıralayan Karataş, dünyadaki enerji rezervlerinden kömürün 470, uranyumun 150, doğalgazın 75, petrolün 21, petrol türevlerinin 65 yıl ömrünün kaldığını kaydetti.

    Fosil kaynaklı enerji rezervlerinin oluşmasının yaklaşık 500 milyon yıl sürdüğünü hatırlatan Altuğ Karataş, “Bunların büyük kısmının tüketilmesi ise 200 yıl içerisinde gerçekleşmiştir. Gelişmiş ülkelerdeki enerji verimliliği uygulamalarının artması ve enerji üretim teknolojilerinin gelişmesinden dolayı rezervlerin kalan ömürlerinde son 20 yıl içerisinde önemli bir değişiklik olmamıştır. Sürekli tükettiğimiz enerji kaynakları sınırlıdır. Dolayısı ile bir süre sonra bunların hepsi bitecektir. Ya alternatif enerji kaynaklarını bulacağız ya da mevcut rezervleri olabildiğince verimli kullanacağız. Bu yaptıklarımızla dünyayı kurtaramayız; sadece dünyanın ölümünü geciktiriyoruz” şeklinde konuştu.

    Gayri safi yurtiçi hasıla başına tüketilen birincil enerji miktarını temsil eden ve dünyada enerji verimliliği karşılaştırılmasında kullanılan “enerji yoğunluğu” kavramı üzerinde duran Karataş, şöyle devam etti:

    “Son 35 yıldır ABD’nin en büyük yerli enerji kaynağı enerji verimliliği oldu. Almanya’da 1990 yılından itibaren enerji verimliliğindeki iyileştirmeler ve eski Doğu Almanya bölgesindeki verimsiz sistemlerin yenilenmesi sonucu ekonomik büyüme devam ederken birincil enerji tüketimi azaldı. Türkiye’nin enerji yoğunluğu 0.243, Japonya’nın 0.09, ABD’nin 0.25, OECD ülkelerinin 0.19’dur. Gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkarken kişi başına tüketimi artıracağız. Ancak enerji verimliliği konusunda da ilerlememiz gerekir. Türkiye’nin kişi başına tüketimi 1.58 iken; Japonya’nın 4.09, Amerika’nın 7.98’dir. Bu rakamların manası şudur: 10 yıl önce her evde klima, kurutma cihazı, televizyon yoktu. Şimdi her evde bu ürünlerden iki üç tane var. Gittikçe teknolojiden daha fazla yararlanıyoruz. 10, 15 yıl içinde kişi başına tüketimimiz iki üç misli artacaktır. Bu da bizim için ayrı bir handikaptır.”

    Türkiye’de enerjinin yüzde 32.4’nün sanayide, yüzde 32.8’nin konutta, yüzde 25’nin ulaşımda, yüzde 7’sinin tarımda ve yüzde 3’nün diğer alanlarda tüketildiğini anlatan Karataş, sanayide yüzde 20-25, inşaatta yüzde 30-35, ulaşımda yüzde 15-20 tasarruf potansiyelinin bulunduğunu bildirdi.

    Karataş, geçmişten günümüze sanayide enerji kullanımının sanayi üretim endeksine oranına bakıldığında, diğer ülkelere nazaran Türkiye’nin bu oranı fazla düşüremediğini belirterek, “Değişik sektörlerde gerçekleştirilen enerji denetleme çalışmaları neticesinde sanayi tesislerinde ve endüstriyel işletmelerinin yüzde 95’inde yüzde 5 ile yüzde 40 arasında enerji tasarrufu potansiyeli vardır. Hiç yatırımsız veya az yatırımlı önlemlerin uygulanması ile asgari yüzde 10 oranında enerji tasarrufu sağlamak mümkündür” dedi.

    Sunumunda “Enerji Verimliliği Mevzuatı” konusu üzerinde duran Karataş, yıllık toplam enerji tüketimi bin TEP ve üzeri olan endüstriyel işletmelerin çalışanları arasından enerji yöneticisi görevlendirmesinin zorunlu olduğunu açıkladı.

    Çok sayıda işletme temsilcisinin ilgiyle dinlediği Karataş, konuşmasının sonunda katılımcıların sorularını cevapladı.

  • Dr. Akosman: “Kanserin en önemli sebebi sigara”

    Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Cengiz Akosman, sigara, radyasyon, egzoz dumanları, ilaç maruziyetleri, alkol, güneş, solaryum, civa, benzen, virüsler, mantarlar, toksinler gibi kimyasal ve biyolojik etmenlerin kanser sebebi olduğuna dikkat çekti.

    Medical Park Ordu Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Cengiz Akosman, kanser oluşumunda şimdilik genetik geçiş gibi bazı faktörlerin önlenemediğini ancak genetik faktörlerden daha çok kanser oluşumuna katkıda bulunan çevresel ve bireysel faktörler olduğunu söyledi.

    Bunların arasında sigara, radyasyon, egzoz dumanları, ilaç maruziyetleri, alkol, güneş, solaryum, civa, benzen, virüsler, mantarlar, toksinler gibi kimyasal ve biyolojik etmenleri bulunduğunu vurgulayan Akosman, “Bu faktörlerinde en önemlisi kuşkusuz aktif ya da pasif sigara içiciliğidir. Akciğer, gırtlak, yutak, dil, mide ve mesane kanserleri gibi kanserlerde ispatlanmış birincil nedenken diğer kanser tiplerinin gelişimine de ciddi katkısı bulunmaktadır. Akciğer kanserinin yüzde 95 nedeninin sigara olduğu düşünülürse çevresel faktörlerle mücadelenin kanser mücadelesinde ne denli önemli olduğu daha iyi anlaşılır. Kanserle savaşta bireysel faktörler de ciddi önem kazanmaktadır. Diyabet, obezite, depresyon, kronik infeksiyonlar, ağız hijyeni, vitamin eksiklikleri ve kötü beslenme alışkanlıkları, kronik alkol tüketimi, engellenebilir ya da düzeltilebilir bireysel faktörlerdir” dedi.

    Kanserin belirti vermeden, erken bir aşamada teşhis edilebildiği takdirde tamamen iyileşmesinin mümkün olabileceğini vurgulayan Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Cengiz Akosman, “Yaşa, cinsiyete ve risk faktörlerine göre düzenlenmiş bir program çerçevesinde düzenli biçimde taramalar yaptırmak, kanserin erken tanınmasında, tedavi seçeneklerinin ve etkinliğinin artırılmasında önemlidir. Günümüzde kanser tedavisinde erken tanı ve modern tedavi teknikleri ile çok başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Kanser tedavisinde asıl sorunun çok belirgin olmayan bulgular nedeniyle geç tanı konan akciğer, mesane ve mide kanseri gibi kanserlerde ortaya çıktığını; dolayısıyla bu tip kanserlere neden olan faktörleri önleyerek kanser oluşmadan önce önüne geçmenin gerektiğini kaydetti. Kanserden korunmak için, gerekli kontrolleri yaptırmak kişiden kişiye, kanser türlerine ve genetik faktörlere göre değişir. Örneğin uzun yıllar çok sigara içmiş bir kişinin altı ay arayla sağlık kontrollerini yaptırmasında yarar vardır. Ailesinde meme kanseri sıklığı olan 40 yaş üstü her kadının ise yılda bir kez rutin kontrollerini yaptırması önerilir. Benzer şekilde 50 yaş üstünde olmak, yeni ortaya çıkan dışkılama alışkanlığı değişiklikleri, kanama, karın ağrısı, ailede barsak kanseri tanısı almış yakın akrabaların varlığı, kolon kanserine yatkınlık doğurabilecek genetik hastalıkların varlığı gibi durumlar bağırsak kanseri açısından taranmayı gerektirir. Günümüzde erken teşhisi mümkün olabilen kanser türleri teşhis edilip, hastanın tedavisine katkıda bulunmak en önemli hedef olmalıdır” diye konuştu.