Etiket: Saymakla

  • Evde yapılan yoğurdun faydaları saymakla bitmiyor

    Yoğurdun düzenli olarak tüketildiğinde bağışıklık sistemini güçlendirdiğini belirten uzmanlar, özellikle günlük süt ile evde mayalanan yoğurdun probiyotik içeriğinin arttığını söyledi.

    Yoğurdun kalsiyumun başlıca kaynaklarından biri olduğunu belirten uzmanlar, diğer faydalarından pek çok kişinin ise bilgisi olmadığına dikkat çekti. Her gün düzenli olarak tüketildiğinde bağışıklığı güçlendirmesinden bağırsak sağlığını korumasına, yağ yakımını hızlandırmasından tatlı krizini önlemesine dek vücuda çok önemli faydaları olduğunu ifade eden Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal, yoğurdun sadece kalsiyum kaynağı olmasıyla değil, içerdiği protein ve yararlı bakteriler ile de sofraların baş tacı olmayı hak ettiğini belirtti. Öçal, “Özellikle günlük süt ile evde mayalanan yoğurdun probiyotik içeriği artıyor ve bağırsaklar için daha da faydalı bir hal alıyor. Yetişkinler günde bir kase, çocukların da en azından günde 6 yemek kaşığı ev yoğurdu tüketmeleri gerekir. Evde yapılan doğal yoğurtlar, hazır yoğurtlara göre daha yüksek miktarda probiyotik içeriyor. Bu bağırsak dostu bakteriler ise, bağırsak duvarında bulunan ve besin emilimini sağlayan villusların yapısını koruyarak bağırsak hareketlerini düzenliyor. Bu sayede kabızlık, ishal, hazımsızlık gibi sıkıntıların da önüne geçiyor” dedi.

    Yoğurdun içerdiği kalsiyum sayesinde özellikle karın bölgesinde oluşan yağlanmanın azaltılmasında etkili olduğunu da belirten Öçal, “Yapılan çalışmalar diyetlerinde yoğurt tüketenlerin, tüketmeyenlere oranla kilo kaybının daha fazla olduğunu gösteriyor. Amerikan Kalp Vakfı’nın yaptığı ve 15 yıl süren bir çalışmada, düzenli yoğurt tüketmenin yüksek tansiyon riskini azalttığı ve her gün bir kase yoğurt tüketen kişilerin büyük tansiyonlarının normal değerlerde olduğu ortaya konuluyor. Yoğurdun sağladığı bu etkinin, içerdiği yararlı bakteriler sayesinde olduğu düşünülüyor. Yoğurt, bağışıklık sistemini destekleyen, hastalık ve enfeksiyon gibi durumlarla savaşan T hücrelerinin aktivasyonunu artırıyor ve daha güçlü hale getiriyor. Bağırsak sağlığı için önemli dost bakteriler sayesinde de bağışıklığı destekleyerek vücudu enfeksiyona karşı dirençli hale getiriyor. Aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendiren immunoglobulin A’dan da zengin bir besin” diye konuştu.

    Özellikle kaymaksız olarak tüketilen ev yoğurdu kolesterolün düşürülmesine destek olduğunu ifade eden Öçal, “Bu etkisini bağırsak villuslarının sağlığını sürdürmesini sağlayan yararlı bakteriler sayesinde yapıyor. Bağırsaklarda oluşan emilim bozukluklarını önleyerek, fazla yağın dışkı ile vücuttan atılmasını sağlıyor ve bu şekilde kolesterol seviyelerinin yükselmesini önlüyor. Bilimsel çalışmalar yoğurdun, içerdiği yararlı bakteriler sayesinde ciltte oluşan sivilce ve kızarıklıklara iyi geldiğini gösteriyor. Probiyotik bakteriler sayesinde aynı zamanda kadınlarda sıklıkla karşılaşılan vajinal mantar enfeksiyonlarına karşı da koruyucu rol oynuyor. Yoğurt içerdiği protein sayesinde özellikle egzersiz sonrası yıpranan kasların onarılmasında görev alıyor. Protein dokuların gelişmesi ve onarılmasını sağlayan temel besin öğesidir. Doğru protein kaynakları tüketerek de kas gelişimi ve yıpranan kasların onarımını sağlamak mümkün. Bu protein kaynaklarının başlıcalarından biri de süt ve süt ürünleri” şeklinde konuştu.

    Tatlı krizlerini de önlüyor

    Bir kase yoğurt tüketerek tatlı isteğinin önlenebileceğini de ifade eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal, “Bir kase yoğurt protein, karbonhidrat ve yağ miktarını dengeli bir şekilde içerdiği için kan şekerinin dengelenmesini sağlıyor. Sağlıklı beslenmenin temel taşlarından biri de kan şekerinin dengeli olmasını sağlamaktır. Üstelik kan şekeriniz ne kadar dengeli olursa abur-cubur ve tatlı istekleriniz de o kadar az olacaktır. Özellikle canınız tatlı istediğinde ise ev yapımı meyveli yoğurt yaparak ya da meyve ve yoğurdu blenderdan geçirdikten sonra dondurarak son derece sağlıklı tatlılar elde edebilirsiniz” dedi.

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu ise “İçerdiği kalsiyum sayesinde çocuklarda diş ve kemik oluşumunu destekleyen yoğurt, yetişkinlerde de özellikle yaşın ilerlemesiyle beraber oluşan osteoporoz, kemik yoğunluğunda azalma gibi hastalıkların önüne geçiyor. Bu yüzden her gün üç porsiyon süt ve süt ürünü tüketilmesi ihmal edilmemeli” diye konuştu.

  • Vitamin deposu sirkenin özelliği saymakla bitmiyor

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Baysal Yusuf, sirkenin vitamin deposu olduğunu ifade ederek, “Sirke kan şekerinin dengeleyici özelliğe sahiptir. sirkenin tüketilen gıdalardaki minerallerin vücut tarafından kolayca sindirilmesine yardımcı olur” dedi.

    Potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, A, B1, B2, B6, C, E vitaminleri gibi vitamin ve mineraller bakımından zengin bir kaynak olan sirke, birçok hastalığa karşıda koruyucu özelliğe sahip. Bir kaşığı üç kalori olan sirkenin kan şekerini düzenlediğini ve zayıflamaya yardımcı olduğunu ifade eden Medical Park İzmir Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Baysal Yusuf, sirkenin özellikleri hakkında bilgi verdi. Yusuf, “Şeker hastalığı insülinin kullanılamaması veya yeterli düzeyde salınamaması nedeniyle yüksek kan şekeri ile karakterize bir hastalıktır. Kan şekerini dengelemenin en etkili yolu diyet ve yaşam tarzı değişikliğidir. Elma sirkesi insülin hassasiyetini arttırarak kan şekerini önemli ölçüde azaltır. Bu yüzden diyabeti olan veya kan şekeri yüksek olan bireylere yemekleri ile birlikte elma sirkesi eklenmiş salata tüketmeleri tavsiye edilebilir” dedi.

    Zayıflamaya yardımcı

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Baysal Yusuf, “Elma sirkesi tokluk hissini arttırarak zayıflamaya yardımcı olur. Bir çalışmada, günlük 1-2 yemek kaşığı elma sirkesi tüketen kişilerde bel çevresi yağlanmanın ve bel çevresinin azaldığı, yüksek trigliserit düzeylerinde ve kiloda düşme olduğu gözlenmiştir. Zayıflama diyeti yapanlara yemek ile birlikte salatalarına eklemeleri önerilebilir. Ancak reflü ve gastrit rahatsızlıkları bulunanlar için aç karna tüketilmesi önerilmez” diye konuştu.

    Soğuk algınlığı ve öksürüğe iyi geliyor

    Fatma Baysal Yusuf, şöyle devam etti:

    “Elma sirkesi, nezle, grip gibi soğuk algınlığında ortaya çıkan hastalıklara, öksürüğe ve boğaz ağrısına doğal şifadır. 1 tatlı kaşığı elma sirkesine biraz bal ve su katın. Karışımın içine biraz ezilmiş, hamur kıvamına getirilmiş taze zencefil eklenmesi, tıbbi özelliklerini daha da güçlendirir. Burun tıkanıklığı ve öksürükten kurtulmak için günde üç kez 1 tatlı kaşığı bu karışım hazırlanıp tüketilir. Elma sirkesi, yeşil çayda da bulunan klorojenik asit içermektedir. Klorojenik asitin, kalp hastalığının oluşmasında etken olduğu düşünülen ve kötü kolesterol tabir edilen LDL kolesterolün oksitlenmesine karşı koruyucu etkileri olduğu bulunmuştur.”

  • Amaranth’ın Faydası Saymakla Bitmiyor

    Alternatif tıp tutkunlarının gündeminde olan Amaranth bitkisi, birçok faydası ve protein değerleriyle ilgi çekmeye devam ediyor.

    Tekirdağ Çerkezköy Özel Optimed Hastanesi Beslenme ve Dyt. Uzmanı Diyetisyen Tuğçe Ünlüdağ, Amaranth’da doğal olarak bulunan Skualen, tümörlere kan gidişini durdurabilecek bir antioksıdan olduğu gibi çeşitli diyabet hastalıklarında kullanılabileceği konusunda, önerilerde bulundu.

    AMARANTH’IN FAYDALARI

    Amaranth bitkisinin faydalarını anlatan Diyetetik Uzmanı Dyt. Tuğçe Ünlüdağ, “Amaranth’da doğal olarak bulunan Skualen, tümörlere kan gidişini durdurabilecek bir antioksıdandır. Amaranth gluten içermez ve kötü kolesterolü düşürmede neredeyse yulaf kadar etkilidir. Yulafın gluten içeriğinden dolayı gluten intolerayonu olanlar veya yulafı sevmeyenler de için iyi bir alternatif olabilir. Amaranth’ın, hıpergliseminin önlenmesine yardımcı olabileceği ve diyabete bağlı komplikasyonları azaltabilir. Yüksek lif içeriği sayesinde bağırsaklara oldukça faydalıdır” dedi.

    AMARANTH BİTKİSİ

    Amaranth bitkisi hakkında da bilgi veren Diyetisyen Ünlüdağ, “Amaranthaceae familyasından yaklaşık altmış türü bilinen, süs bitkisi olduğu kadar tohumları yenebilen, renkleri koyu mordan kırmızıya ve altın rengine kadar değişiklik gösteren bir bitki cinsidir. Birçok türü ot sayılsa da dünyanın birçok yerinde yaprakları sebze kendisi süs bitkisi ve tohumları da tahıl sayılır. Amaranth tohumları, baklagillerden olmamasına rağmen yüksek oranda protein içermektedir. Pek çok tahılda mevcut olmayan lizin aminoasidini içermesi, amarantha ’’tam protein’’ kaynağı özelliğini kazandırır. Ayrıca vitamin bakımından da oldukça yüksek olan bu bitki içeriğinde B2 vitamini (riboflavin), folik asit, kalsiyum, bakır, demir, magnezyum, fosfor, potasyum ve çinko açısından da oldukça zengindir” dedi.

    2 çorba kaşığı amaranth 1 ince dilim ekmek kadar kalori içeriğine sahip olduğunu dile getiren Ünlüdağ, Amaranth’ın haşlanarak salatalara, çorbalara, pilav yerine veya dolmalarda kullanılabileceğini de belirtti.

  • Karnabaharın Faydaları Saymakla Bitmiyor !

    Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, besinlerin baş tacı olabilecek karnabaharın faydaları hakkında bilgiler verdi.

    Besinlerin sağlık için önemi tartışmasız büyüktür.

    Kış sebzelerinden biri olan Karnabahar, pişirilirken etrafa yayılan kokusu nedeniyle bazı kişilerin uzak kaldığı bir besindir. Karnabahar pişirilirken kendine has olan bu kokunun sebebi içeriğinde bulunan kükürtlü bileşiklerdir. Ancak herkesin bilmesi gereken şu ki bu sebze sağlık deposudur. Karnabahar, vitamin ve mineraller bakımından oldukça zengin bir besindir. İçeriğinde C,B1,B2 ve A vitaminleri ile kalsiyum, potasyum, fosfor, fosfat ve demir minerallerini barındırır. Ayrıca bakır, demir, manganez ve çinko kaynağıdır. Karnabahar tüketilirken çoğunlukla beyaz kısmı (karın bölgesi) kullanılsa da aslında yaprakları da oldukça faydalıdır. E vitamini de yapraklarında bolca bulunmaktadır. Karnabahar, yoğun C vitamini ve manganez içeriğiyle güçlü bir antioksidandır. Karnabahar, içeriğindeki özel bileşikler sayesinde kanseri önlemek adına oldukça faydalı bir sebzedir. Bu bileşikler kanserojen maddelerini devre dışı bırakmada ve ortadan kaldırmada etkili olan enzimleri aktivite etmektedir. Yani kansere karşı koruyucudur. Kalp hastalıkları riskini azaltıcı etkisi vardır. Besleyici olan bu sebze vücuda güç verir. İçeriğindeki vitamin ve mineraller sayesinde yorgunluğa karşı birebirdir. Sinir sistemine iyi gelir ve sinirleri kuvvetlendirir. Enfeksiyonlara karşı etkin ve antibakteriyel özellikteki bu besin idrar yolları enfeksiyonlarında etkilidir. Karnabahar mide ülserine karşı koruyucudur ve içeriğinde bulunan glukoraphanin adlı madde , mide yüzeyini koruyucu etki göstermektedir. Potasyumu sayesinde tansiyonu dengeler. Beynin çalışmasını destek verir.Kolestrolü düşürür. Yüksek orandaki lifleri sayesinde bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayarak vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırılmasında etkilidir. Kabızlığı giderir ve idrar söktürür. Hem düşük kalorili hem bol lifli bir besin olmasından dolayı zayıflamaya yardımcı bir sebzedir. Karnabaharı az su ile çok fazla haşlamadan ve ya buharda pişirmek besin öğelerinin kaybını koruyacağından daha sağlıklı bir seçenektir.

  • Kahvenin Yararları Saymakla Bitmiyor

    Nöroloji Profesörü Aytekin Akyüz, “Kahvenin yararları saymakla bitmiyor, pek çok hastalığı önlüyor, ömrü uzatıyor” diye konuştu.

    Uyku kaçırır diye tüketiminden kaçınılan eskilerin “40 yıl hatırı vardır” diyerek manevi anlam da yüklediği kahvenin “ilaç” gibi yararları saymakla bitmiyor. Kahvenin inme riskini yüzde 25 azalttığını bildiren Nöroloji Profesörü Aytekin Akyüz, “Sigara içmeyen kişilerde, günde 3-5 fincan kahve tüm nedenlere bağlı ölümleri yüzde 15 azaltmaktadır. Böylece orta derecede (en az 3 fincan) kahve tüketimi kalp damar, beyin damar, karaciğer hastalıkları ile kanser, alzhaymır, parkinson, Multiple sklerozu önleyici rolünün yanında ömrü de uzatıyor. Kahve sağlıktır” dedi.

    NEDEN KAHVE İÇMELİYİZ

    İzmir Kent Alsancak Tıp Merkezi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Aytekin Akyüz de, çeşitli ülkelerde yapılan araştırma sonuçlarını değerlendirerek kahve tüketiminin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine dikkat çekti. Kahve tiryakilerini sevindirecek açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Akyüz, sabah içilen çay ya da kahvenin uyanıklığı artırdığı gibi kişinin kendisini iyi hissedip toparlanmasına, sosyalleşmesine neden olduğunu söyledi. Prof. Dr. Akyüz, kahvenin dünyada en yaygın kullanılan psikoaktif ve stimulan (uyarıcı- canlandırıcı) madde olduğunu kaydetti.

    Prof. Dr. Akyüz, Amerikan Diyet Tavsiye Komitesinin günlük beş fincan kahve veya 400 miligram kadar kafeinin uzun dönemde sağlık için bir risk taşımadığını bildirdi. Akyüz, “400 bin kişinin dahil edildiği bir çalışmada 13 yıllık bir izlem sonucunda günde 3-4 fincan kahve kullanımının kalp damar hastalıkları dahil tüm nedenlere bağlı ölüm oranlarını en az yüzde 10 azalttığı saptanmıştır. Günümüzde kahvenin antioksidan ve antiinflamuar etkisi daha iyi anlaşılmaktadır” diye konuştu.

    BUNAMA VE PARKİNSONUN GELİŞME RİSKİNİ AZALTIYOR

    Kahvenin potansiyel olarak tansiyon yüksekliği yapmasına rağmen koroner arter hastalığı riskini azaltıp kalp yetmezliğine karşı koruduğunu belirten Prof. Dr. Akyüz, kahvenin yararları konusunda sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Orta derecede kahve kullanımı koroner kalp hastalığını 10 yıla kadar geciktirir, kalp yetmezliğine karşı korur. Son yapılan çalışmalarda kahve ile ritim bozuklukları arasında bir ilişki saptanamamıştır. Yine günde 3-5 fincan kahvenin damar tıkanıklıkları riskini azalttığı ileri sürülmektedir. Kahvenin damarlar üzerine olumlu etkisi beyin damarları için de geçerlidir. Günde üç fincan kahve inme riskini yüzde 20-25 oranında azaltmaktadır. Düzenli kahve tüketiminin şeker metabolizmasını düzelttiği Tip 2 diyabet riskini azalttığı ve aşırı şişmanlarda kilo kaybına yol açtığı saptanmıştır. Kahve, alzhaymır ve diğer demanslar, parkinson hastalığı ve Multipl Skleroz gelişme riskini azaltmaktadır. Kahve, kısa süreli olumlu metal etkilerinin yanı sıra bilişsel fonksiyonlarda uzun süreli fayda da sağlamaktadır.”

    Kahvenin hafızayı güçlendirdiğini anlatan Akyüz, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Hafif bilişsel bozukluğu olan ve günde 3-5 fincan kahve içen kişilerde bunama dönüşümün 2-4 yıl engellendiği saptanmıştır. Kafeinli kahve parkinson hastalığını önlemede faydalıdır ve günlük kahve miktarı arttıkça hastalık gelişme riski azalmaktadır. Ayrıca parkinson hastalarında hareketleri kontrol etmede de yardımcı olmaktadır.Günde en az 4 fincan kahve içenlerde Multipl Skleroz (MS) gelişme riskinin 1/3 oranında azaldığı saptanmıştır. Orta ve ağır kahve tüketimi (3-6 fincan) bazı kanserlerde önleyici etki sağlar. Bir araştırmada günde 3 fincan kahvenin karaciğer kanseri gelişme riskini yüzde 50 azalttığı gösterilmiştir. Sigara içmeyen kişilerde, günde 3-5 fincan kahve tüm nedenlere bağlı ölümleri yüzde 15 azaltmaktadır. Böylece orta derecede (günde en az 3 fincan) kahve tüketimi kalp damar hastalıkları, beyin damar hastalıkları karaciğer hastalıkları kanser, alzhaymır, parkinson, Multiple sklerozu önleyici rolünün yanında ömrü de uzatmaktadır.”

    RİSKLERİ DE VAR

    İzmir Kent Hastanesi doktorlarından Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Akyüz, kahvenin birçok pozitif etkisinin yanı sıra bazı negatif medikal ve psikiyatrik etkilere de sahip olduğunu söyledi. Akyüz, hipertansiyon, anksiyete, uyku bozukluğu, depresyon, kafein kesilme semptomları ve glokom gelişimi için potansiyel risklere sahip olduğunu belirterek “Kahve-kafein ani kesilirse baş ağrısı depresyon huzursuzluk sinirlilik uykusuzluk kabızlık sersemlik konsantrasyon güçlüğüne neden olabilir” dedi.