Etiket: Sayılı

  • Dünyada Sayılı Türkiye’de TEK

    Gaziantep’te, dünyada sayılı Türkiye’de ise tek olan Arkeolojik Medusa Cam Eserler Müzesinde, ’ana tanrıça’ olarak bilinen 9 bin yıllık heykel sergileniyor.

    Dünyada sayılı, Türkiye’de tek olan cam müzesi, Gaziantep Kalesi civarında 2008’de kuruldu. Ülkenin il cam müzesinde, eski dönemlere ait cam eserlerin yanı sıra, yine eski medeniyetlere tanıklık eden binlerce yıllık geçmişe sahip heykeller de bulunuyor. Müzedeki, pişmiş topraktan yapılan 9 bin yıllık maziye sahip yarım metre uzunluğundaki ’ana tanrıça’ heykeli, ziyaretçilerin ilgi odağı oluyor. Erken Neolotik döneme ait olduğu düşünülen ana tanrıça heykeli Türkiye’de tek olurken, sadece Gaziantep ve Şanlıurfa bölgesine ait olan kültürü simgeliyor. Ana tanrıça heykelinin yanı sıra 4 bin yıl öncesine ait Tel Halaf bölgesine ait olan, bereket tanrıçaları ve Anadolu’da eski kültürlere ait ana tanrıça heykelleri de bulunuyor. Ana tanrıça heykeli hakkında bilgi veren Arkeolog Gökhan Köse, “Bu ana tanrıça heykeli günümüzden 7 bin yıl önce, aslında 9 bin yıl önceki döneme ait olduğu da düşünülüyor. Onun da bir özelliği Türkiye de hiç görülmemiştir. Bu da, günümüz Gaziantep ve Şanlıurfa arasındaki bir bölgeye ait kültürden geldiği düşünülmektedir” dedi.

    Bereket ana tanrıça heykellerinin, M.Ö. 6 bin yılında Suriye’nin Halep bölgesi kültürünün bir ürünü olduğunu aktaran Gökhan Köse, cam eserler müzesinde eski uygarlıklara ait birçok ana tanrıça heykellerinin olduğunu belirtti. Köse, burada bulunan her bir ana tanrıça heykellerinin Anadolu’nun farklı kültürlerini yansıttığından dolayı, sadece o bölgeye has olduğunu kaydetti. Cam eserler müzesinde, Erken Neolotik döneme ait bulunan M.Ö. 9 bin yılında ortaya çıkan ana tanrıça heykelinin Gaziantep ve Şanlıurfa’da o dönemde yaşayan medeniyetin kültürünü yansıttığından dolayı eşi benzeri olmadığını dile getiren Köse, “Bugün gördüğünüz ana tanrıçalar, Tel Halap bölgesinden çıkmışlar. Tel Halap bölgesi, günümüz Suriye toprakları içerisinde Halep bölgesine yakın bir yerde yaşayan kültürlerdendir. Günümüzden 6 bin yıl önce o bölgede yaşamışlardır. Ana tanrıça hakkında bilgi verecek olursak, insanoğlu, her zaman bir şeylere tapmaya ihtiyaç duymuştur. Bu ilk zamanlarda mağaralara çizilen resimler, daha sonra, insanların bir şeyleri yapabilme keşfine varınca, topraktan cisimler yapmışlardır ve bunlara tapmışlardır. Ana tanrıçanın özelliği, vücut hatları dolgun verilmiştir. Bu da bereketin simgelerinden olup üretkendir. Aynı zamanda her kültür kendine ait ana tanrıçalara yapmıştır. Tel Halap bölgesinde görülen bu şekil ana tanrıçalar, günümüzde, Anadolu bölgesinde de aynı şekilde verilmiştir. Bunun yine aynı örneği de M.Ö. 7. yüzyılda buna benzer örnekler Çatalhöyük’te ortaya çıkmıştır. Aşağıda bir tane ana tanrıça daha vardır o da günümüzden 7 bin yıl önce, aslında 9 bin yıl önceki döneme ait olduğu da düşünülüyor. Onun da bir özelliği Türkiye de hiç görülmemiştir. Bu da, günümüz Gaziantep ve Şanlıurfa arasındaki bir bölgeye ait kültürden geldiği düşünülmektedir” şeklinde konuştu.

    Müze, Türklerin yanı sıra Arap ve Avrupalı turistlerin de ilgisini görüyor.

  • Dünyada Sayılı, Türkiye’de ’İlk’ Cam Müzesi

    Türkiye’nin ilk Cam Müzesi’nde bulunan 3 bin yıllık cam eserler, ziyaretçileri tarafından büyük ilgi görüyor. Cam Eserler Müzesi’nde Bizans ve Roma Dönemi’ne ait yaklaşık 6 bin parça eser sergilenirken, kadınlara ait asırlık cam takı da bulunuyor.

    Gaziantep Kalesi civarında 2008’de kurulan Arkeolojik Medusa Cam Eserler Müzesi, Türkiye’de ilk ve tek olmaz özelliği taşıyor. Gaziantep’te bir vatandaş tarafından kurulan Arkeolojik Medusa Cam Eserler Müzesi’nde, kadınların 2. ve 3. yüzyıllarda kullandığı cam takıların yanı sıra, yine o dönemlere tanıklık eden sıvı içeceklerin konulduğu cam eserler, cam koku şişeleri, cam sürahiler cam amforalar, cam bardaklar gibi yaklaşık 6 bin eser sergileniyor.

    Müzeye yerli ve yabancı çok sayıda turistin geldiğini dile getiren Arkeolojik Medusa Cam Müzesi Sorumlusu İbrahim Halil Algın, “Burada 2. ve 3. yüzyıllara ait takıların, kolyelerin bulunması, o dönemdeki kadınların da takı işlerine çok meraklı olduğunu gösteriyor. Müzemiz, dünyada sayılı, Türkiye’de ise ilk ve tek müzedir” dedi.

    “TÜRKİYE’NİN İLK CAM MÜZESİ”

    Yaklaşık 7-8 yıldan bu yana Cam Eserler Müzesi’nde sorumlu olduğunu söyleyen Algın, “Müzemiz, Türkiye’nin ilk ve tek cam eserler müzesidir. Yaklaşık 6 bine yakın eserimiz bulunuyor. Bunların yüzde 70’i cam eserlerden oluşuyor. Genelde Bizans Dönemi ve Roma Dönemi’ne ait cam eserlerimiz bulunmaktadır. Bunlar çok eski tarihlerde, parfüm ve koku şişesi olarak kullanılmış. Müzemize yerli ve yabancı turistler geliyor. Çok ilgi çekici cam eserlerimiz var. Müzemizin Türkiye’de sayılı ve dünyada tek olmasıyla birçok özelliği kapsıyor. Özel bir koleksiyoner tarafından biriktirilmiş eserlerdir. Roma Dönemi ve Bizans Dönemi’ne ait çok çeşitli cam eserlerimiz var. Genellikle, milattan sonra 2. ve 3. yüzyıllara ait eserler bulunuyor. Cam eserlerimiz, genellikle koku şişeleri ve sürahilerden oluşuyor. O döneme ait cam takılar bulunuyor. Sıvı içeceklerin konulduğu kaplar var. Onların dışında kaseler var. En önemlisi, kadınların şu anda günümüze takıya merakı geçmiş tarihlerde 2. ve 3. yüzyıllarda da bulunuyormuş. Cam takılar, bilezikler bulunuyor. Yani çok değişik şeyler var. Süt çekmek için kullanılan süt pompası var. Bu süt pompası 2 bin yıl önce sürekli kullanılmıştır” ifadelerini kullandı.

  • Tamburacı: “Spora Sıçrayan Şiddet Ancak 6222 Sayılı Kanunla Çözülebilir”

    Spor Yazarı Osman Tamburacı, Türkiye’de tribünlere sıçrayan futbol terörünün ve şiddetinin ancak 6222 sayılı kanunla önlenebileceğini söyledi.

    Haliç Üniversitesi tarafından sporda şiddet konusunu değerlendirmek amacıyla düzenlenen ’Sporda Şiddet’ konulu panele konuşmacı olarak katılan Spor Yazarı Osman Tamburacı ve Teknik Direktör Yılmaz Vural üniversitelilerle buluştu.

    “CEBİNDE PARASI OLAN KULÜP BAŞKANI OLABİLİYOR”

    Panelde açıklamalarda bulunan Spor Yazarı Osman Tamburacı, medyaya sporda şiddet konusunda büyük sorumluluk düştüğünü ifade etti. Bir diğer etkenin yöneticiler olduğunu dile getiren spor adamı, “Yetkili olsun olmasın, konuyu bilsin bilmesin Türkiye’de cebinde parası olan, bir kulübün başkanı olabiliyor. Ancak sadece para ile hiçbir şey halledilmez’’ diye konuştu.

    “OLAYLARA GENEL PENCEREDEN BAKAMIYORUZ”

    Üretmeyen insanların, başkaları üzerinden hedeflerine ulaşmaya çalıştıklarını ifade eden Tamburacı, “1-0 biten bir maçı yazarken en kolay yol seçiliyor. Ya hakem, ya teknik direktör ya da golü kaçıran kişi hedef alınıp, değerlendirmeler yapılıyor. Çünkü olaylara genel pencereden bakamıyoruz. Savunma yapabilmek, bir şeyleri anlatabilmek için başkalarının zaaflarını kullanıyoruz. Bunların olmaması lazım’’ şeklinde konuştu.

    “ŞİDDETE ENGEL OLMAK İSTEYEN KİŞİ KİMLİK BİLGİLERİNİ VERMEKTEN KORKMAMALI”

    Osman Tamburacı, sporda şiddet olaylarının önlenmesi için neler yapılması gerektiği ve Passolig uygulaması hakkındaki görüşlerini de dile getirdi. Ünlü spor adamı, “Türkiye yıllarca tribünlere sıçrayan anarşiyi, futbol terörünü, futbol şiddetini ancak 6222 sayılı kanunla giderebilir diyerek şunları söyledi:

    “Passolig uygulaması çıkmışsa bunu uygulamak durumundasınız. Passolig’in veriliş biçimi nedeniyle insanlar buna karşı çıktı. Ama ben spor seyircisiyim ve açılan ihalenin düzenlenmesi veya aynı şekilde devam etmesi beni ilgilendirmez. Ben bütün dünyada olduğu gibi maça giderken kim olduğumu ispat etmek isterim. Hukukçular bunu, ‘Maç seyretmek istiyorum neden kimlik bilgilerimi vereyim?’ şeklinde değerlendiriyor. Ancak kimlik bilgilerini vermeleri kendi lehlerine olacak çünkü orada şiddet var. Buna engel olmak isteyen de kendi kimliğini vermekten korkmamalı”

    “MİLLİ SEFERBERLİKLE BU İŞİN ÜZERİNE GİDİLİRSE TANSİYONUMUZ DÜŞEBİLİR”

    Toplumsal bir travma içinde olunduğunu ve bunu aşağı çekmek gerektiğini vurgulayan Tamburacı, “Bu da el birliği ile gerçekleşebilir. Bu noktada federasyona da, meclise de, bireylere de, taraftarlara da çok büyük görevler düşüyor. Sadece yasa çıkarmakla değil milli seferberlikle bu işin üzerine gidilirse tansiyonumuz biraz düşebilir” ifadelerini kullandı.

  • 6360 Sayılı Kanunun Yerel Yönetimlere Etkileri Masaya Yatırıldı

    Manisa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Halil Memiş, Celal Bayar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Kulübü, Manisa Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi ve Genç Sosyal Bilimciler Derneği işbirliğiyle düzenlenen “6360 Sayılı Kanun ve Yerel Yönetimlere Etkileri” adlı seminere katıldı. Seminerde 6360 sayılı kanunun idari uygulamalara getirdiği köklü değişiklikler masaya yatırıldı.

    Celal Bayar Üniversitesi, Manisa Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi ve Genç Sosyal Bilimler Derneği işbirliği ile “6360 Sayılı Kanun ve Yerel Yönetimlere Etkileri” adlı seminer düzenlendi. Celal Bayar Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen seminere; Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Halil Memiş, Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Mustafa Minat, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörü Ruşen Keleş, Büyükşehir Belediyesi Hukuk Müşaviri Elvan Başpınar, Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi Şube Müdürü Sevil Şekercioğlu, Kent Konseyi Gençlik Meclisi Başkanı Çağdaş Gönenç, akademisyenler, dernek ve çok sayıda öğrenci katıldı. Programın başlangıcında Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nin önünde çorba ikramı yapılırken, Büyükşehir Belediyesi Şehzadeler Mehteri de konser verdi. Konserin ardından Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi Gençlik Meclisi Başkanı Çağdaş Gönenç seminerin gerçekleştirilmesinde katkısı olan başta Büyükşehir Belediyesi’ne ve ilgili kurumlara teşekkür etti. Gönenç’in konuşmasının ardından Genç Sosyal Bilimciler Derneği Başkanı Burak Öztürk derneğin kuruluş amacı ve seminer hakkında bilgiler verdi. Konuşmaların ardından kürsüye Manisa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Halil Memiş davet edildi.

    MAHALLİ İDARELERİN GÖREVLERİNİ İYİ BİLMEK LAZIM

    Konuşmasına önemli bir etkinliğe katıldığı için memnuniyetlerini ifade ederek başlayan, Genel Sekreter Halil Memiş, yerel yönetimlerin görevlerinin iyi bilinmesi gerektiğini belirtti. Memiş, “Mahalli idare nedir? Mahalli idare vatandaşın mahalli müşterekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan kamu tüzel kişisidir. Ben 20-25 yıldır bu işin içerisinde denetim elemanlığı yaptım. Biz denetime gittiğimiz belediyelerde kamu zararına alınan ödemeler artık bugün legal hale gelmiştir. Özellikle 2015 ve sonrasında mahalli idareler mevzuatında yapılan değişiklikler 1930 tarihli eski 1580 sayılı belediye kanunudur. Yerine gelen 5393 sayılı kanun, birçok görevi tanımladığı hizmetin hüküm maddelerini yapar veya yaptırır hükmünü koymak suretiyle belediyeleri dahil etmiştir. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili yapılacak yardımlar kapsamında mahalli idarelere bu hizmetleri yapma imkanı tanımıştır” diye konuştu.

    BU KANUN BÜYÜKŞEHİR’İN GÖREVLERİNİ GENİŞLETİYOR

    2014 yerel seçimlerinden önce oluşturulan Büyükşehir Belediyelerinin sorumlu olduğu görevler hakkında konuşan Memiş, “6360’dan önce 30 mart 2014 tarihi itibariyle 3 mahalli idare kuruluşu vardı. Biri Belediye, biri İl Özel İdaresi ve diğeri de köydü. 6360 sayılı kanun bu iki kuruluşu 30 ilde lağvetmiştir. Bu durum 6360 sayılı kanundan önce İstanbul ve Kocaeli hariç lokal alandaydı. 6360 sayılı kanunun getirdiği en büyük yenilik Büyükşehir Belediyesi’nin tüm mülki sınırlardan sorumlu olmasıdır. Bunun doğurduğu radikal sonuç ise bu illerde özel idarelerin ve köylerin devre dışı bırakılmasıdır. İl Özel İdareleri, belediye sınırları dışındaki kırsal alana hizmet ve yatırım götürmekteydi. Ama bunun yerine oluşturulan başka bir birim var. İsmi de Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’dır. Bu kurum, üstlendiği göreve eş değer hizmet edemediği için duyulmadı. Bağımsız bütçesi olmadığı için görevlerini yerine getiremedi. Yerine getirmesi gerekir mi? Madem il genelinde İl Özel İdaresini kapattınız, simgesel de olsa köylerin tüzel kişiliğini ortadan kaldırıp mahalle yaptınız. Bunun doğal sonucu olarak hem Valiliğin hem de muhtarların oluşturduğu İl Genel Meclis üyelerinin köylere hizmet götürme birliklerini mademki kaldırdınız. Tüm illerin genel hizmetlerinin sorumluluğunu Büyükşehir’e verdiniz. O zaman Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’nın yetkisini de Büyükşehir’e verin o zaman. Hepimizin vergilerinden toplanan ve Maliye Bakanlığı’nda oluşturulan genel vergi gelirlerine ayrılan payın oranını artırmıyorsunuz. Büyükşehir payları simgesel olarak yüzde 4,5’e çıkarıldı gibi görünse de aslında hiç öyle değil. Dolayısıyla görevi, yetkiyi vereceksiniz, sorumluluk sahasını genişleteceksiniz ama parayı vermem diyeceksiniz. Tabiri caizse yumurtadan yün kırpar hale getireceksiniz” diye konuştu.

    Programda seminere katılan öğrenciler tarafından 6360 sayılı kanun hakkında sunumlar gerçekleştirildi. Yapılan sunumların ardından söz alan Genel Sekreter Halil Memiş, Büyükşehir Belediyesi olarak öğrencilerin istek ve taleplerinin dikkate alındığını vurguladı. Programın sonunda öğrencilere akademisyenler tarafından katılım belgesi verildi.

  • Golden Cıty Awards 2016’ya Sayılı Günler Kaldı

    Şehircilik alanının en önemli ve saygın marka yarışmalarından ’Golden City Awards 2016’da büyük ödüllerin dağıtılacağı tören gecesine sayılı günler kaldı.

    Şehircilik alanında pek çok sektörü ve devletin zirvesini bir araya getirecek olan ’Golden City Awards 2016’ yarışmasında şehirler altın bayrak için yarışacak. Birinciliği kazanan kent bir yıl boyunca altın kent unvanı ile anılacak ve başarı hikayesinin anlatılacağı sempozyumlarla desteklenerek, şehrin uluslararası arenada markalaşması ve gelişmesine önemli katkı sağlayacak.

    Uluslararası iş birlikteliği ile Türkiye’de gerçekleştirilecek yarışmanın proje genel koordinatörü Cenap Tuncer, “Yaşam alanlarımız olan şehirlerimizin geleceğini planlarken, geleceğin modern ve sağlıklı şehirlerini inşa edecek, insan hayatını daha yaşanabilir, çağdaş, modern ve daha kaliteli yaşayabileceği alanların ve şehirlerin oluşmasına katkı sunmak amacıyla sivil toplum örgütü olarak gerçekleştirdiğimiz Golden City Awards 2016’yı 30 Ocak’ta İstanbul kongre merkezinde devletimizin zirvesinin katılımı ile gerçekleştireceğiz” dedi.

    Bu yıl ilk olarak gerçekleştirilecek yarışmada kazanan şehirde yıl boyunca pek çok etkinliklerle başarı hikayesi diğer şehirlere örnek oluşturması açısından düzenlenecek sempozyumlarla bilgi ve tecrübe paylaşımı sağlanacağını ve kazanan şehrin halkı ile sevinci paylaşarak çeşitli etkinliklerle başarıyı hep birlikte kutlanacağını belirten Tuncer, “Golden City Awards, halkla bütünleşen ve şehir halkı nezdinde farkındalık yaratan, toplumu bilgilendiren, bilinçlendiren bu alanda profesyonel alanında tek ve en önemli yarışma olması nedeniyle şehirciliğin gelişmesi açısından önemli bir misyon üstleniyor. Büyük organizasyonla tüm sektörleri bir araya getirecek olan yarışmaya şimdiden büyük ilgi görüyor. Bizlerde bundan ’Altın Kent Platformu’ sivil toplum örgütü ve düzenleyicisi olduğumuz için büyük mutluluk duyuyoruz” ifadelerini kullandı.

    Büyük teknoloji devlerinin ve inşaat firmalarının çeşitli kategorilerde katılacağı yarışmaya kamuda başta bakanlıklar ve belediyelerde önemli şehircilik projeleriyle katıldığının altını çizen Tuncer, aynı zamanda kongre merkezi içerisinde kurumların kendi projelerini sergileyeceği stantları gün boyu ziyaret edilebileceğini söyleyerek, bütün halkı 30 Ocak tarihinde gerçekleşecek yarışmaya davet etti.