Etiket: Saklı

  • Zayıflamanın Sırrı Genlerde Saklı

    Diyetisyen Mustafa Tilekli, bir kişinin en ideal beslenmesinin o kişinin genetik yapısına uygun olan beslenme tarzı olduğunu söyledi.

    Doğuştan kazanılan genetik yapının değişmesinin mümkün olmadığını dile getiren Özel FBM Tıp Merkezi Estetik Kliğini Diyetisyeni Mustafa Tilekli, “Kişiye özel beslenme yıllardır diyet yapan, yapmayan herkesin en sık duyduğu cümlelerden biri olmuştur. Burada bahsedilen özel durum kişinin kilosuna boyuna yaşına ve yaşam tarzına uygun bir beslenmedir. Ancak aslında kişiye özel beslenme o kişinin genetik yapısına uygun olan beslenmedir. Doğuştan kazandığımız genetik yapımızın değişmesi mümkün değil ama o genetik yapımıza uygun bir yaşam ve beslenme tarzı benimsediğimizde hastalıklara yakalanma riskimizi düşürebiliriz. Örneğin her insanın obez olma riski vardır. Kiminin daha yüksek kiminin ise çok daha düşüktür. Çevremizde çok yemek yediği halde kilo almayan buna karşılık çok az yediği halde kilo veremeyip üstüne kilo alan insanların aslında neden bunu yaşadıklarının cevabı genlerinde saklıdır” dedi.

    SENİN İÇİN ZEYTİNYAĞI ZARARLI OLABİLİR

    Zeytinyağının sağlık açısından çok faydalı bir gıda olduğunu dile getiren Tilekli, “Sağlık açısından faydaları saymakla bitmeyen bir gıdadır zeytinyağı. O yüzden toplumun çoğunluğu onu baş tacı yapar ve hatta sınırsızca tüketmeye başlar. Tereyağı da üzerinde çok tartışılan diğer gıdalardan biridir. Bununla birlikte çok yağlı beslendiği halde kolesterol problemi yaşamayan kalp krizi riski düşük çok insana denk geliyoruz. Buna karşılık yağ olarak sadece zeytinyağı tüketen bir insanın kan yağları çok yüksek çıkabiliyor. İşte bunun da cevabı genlerimizde saklı. Beslenmeye ek olarak spor ve egzersizde kişinin genetik yapısına uygun olmalı. Kilo verme sürecinde yapılan en büyük yanlışlardan biri de hatalı egzersizler yapmaktır. Çok uzun süre boyunca fazla efor sarf etmek bazen kilo kaybı bir yana birçok hastalığa davetiye çıkartır. Bir insanın hangi şiddette spor yaparsa hem sağlığını koruyup hem kilo verebileceği de yine o kişinin genetik yapısında mevcuttur” diye konuştu.

    Hastalıkların tedavisi kadar hastalıklara yakalanmadan önce önlem almanın ve hastalık riskini en az indirmenin çok önemli olduğunu ifade eden Tilekli, “Aslında yıllarca sağlıklı olduğunu düşünüp de yediğimiz her besin veya yaptığımız davranışlar aslında bizi kimi hastalıklara daha çok yaklaştırıyor olabilir. Bunun için yaptıracağımız genetik analiz sonucunda genlerimizin bize söyledikleriyle yaşamın geri kalan kısmında hastalıklardan çok daha uzak çok daha sağlıklı ve tabii ki de ideal kilosunu rahatlıkla koruyabilen kişiler olmamız mümkün” şeklinde konuştu.

  • Abdullah Gölbaşı Saklı Düşler’de

    15 yıldır radyoda program yapan Abdullah Gölbaşı, Saklı Düşler programıyla dinleyicisini mutlu etmeyi amaçladığını söyledi.

    Radyocu Abdullah Gölbaşı, her gece “Mutlu olmak zorundayız” diyerek “Buna ilaveten “İkna etmek zorunda değilsin ve kafanıza göre yaşayın” diyorum. Hepsi birbirini tamamlıyor. Bunu söylerken yılların tecrübesi ve yaşanmışlıkları ile söylüyorum. Çünkü hayatımız boyunca yazdığımız ve kurduğumuz ’felaket senaryoları’nın gerçekleşme oranı o kadar az ki; baktığımızda kendimizi üzmekten ve tedirgin etmekten başka bir işe yaramamış. Her ne kadar birseysellik pompalanıyorsa da asla birey değiliz ve asla birey kalamıyoruz. Hele bizim toplumumuzda ailemiz bile birey olmamıza izin vermiyor. Mecbur olduğumuz insanlar için bile mutlu olmak zorundayız” dedi.

    Saklı Düşler’i kadınların daha çok sevmesini tribüne oynamamasına bağlayan Gölbaşı, “Tribüne hiç oynamıyorum. Belki de bundan dolayı teveccüh gösteriyorlar. Ama şunu diyebilirim, güzel, zeki ve kendini seven kadınları seviyorum. Onlara daha bir içten davranıp onları daha çok önemsiyorum. Yıllardır onlara sesleniyorum. Kendilerine güvenlerini tazeliyorum. Kendilerine baktıklarında ışıkları ile bizi kör edeceklerini anlatıyorum. Çok ego nirvana bir cümle olacak ama beni çirkin kadın dinlemez diyorum. Çok başka bir sey söyleyeyim anneler kızlarına, kızlar annelerine beni öneriyorlar ve birlikte beni takip ediyorlar ve bunu benimle paylaşmaktan keyif alıyorlar. Hatta bu yüzden programda çaldığım müzikler bile gecişkendir. Ayşe Özyılmazel’den hemen sonra Bülent Ortaçgil çalıyorum. Cümlelerim ortak çünkü “anne de kız da dişi ve sarılmayı hak ediyor” şeklinde konuştu.

    Dinleyicilerinin kağıt kalem ile kendisini dinlediğini belirten Gölbaşı, bunun bir programcı için sorumluluk olduğunu söyleyerek “Aslında şöyle oluyor. Kahkahalardan koptuğumuz, bazen gelen mektubu mikrofondan ağladığım için okuyamadağım, bunu not alınız dediğim enteresan bir şey benim yayın ânım. O stüdyoya girince başka bir gezegene taşınıyorum. Bak bu çok enteresan geçen kış Istanbul’un en büyük cezaevinden bana mektup geldi. Mahkumlar koğuşta benim yayını bekleyip hep beraber dinliyorlarmış. Hatta her gece yayına telefonla baglanıp içerideki eşine cümleler yollayan dinleyicim vardı. Bayramda çıktı eşi. Hatta bizim radyo Ortaköy’de gece yayına erik, kek, dolma yapıp getiren, baskın yapan kadın dinleyicilerimle sanırım biz radyo programı olmaktan öteye taşındık” ifadelerini kullandı.

    Halil Cibran, Tagore, Osho, Sabahattin Ali gibi sanatçıların vazgeçilmezi olduğunu dile getiren Abdullah Gölbaşı “Bu millet bunu seviyor diye yıllardır aptalca ve geri zekalı programları bu millete kakalıyorlar. Bu insanlara siz “sana kelimelerle dua etmeyi öğretemem” diyen Halil Cibran’ı söylerseniz inanın duyuyorlar ve kulak kesiliyorlar. Mesnevî’den bir kaside okuduğumda hepimiz güzel şeyler öğreniyoruz. Evlerde küme küme toplanıp beni dinleyen o liseli ve üniversiteli gençler anında iletişim kuruyor. Bir gece “Sabahattin Ali ne demiş”, bir başka gece “Neyzen Tevfik ne demiş” diye üst başlık açıyorum ve hepsine anında çok esprili, çok zeki ve çok fazla ilgi alıyorum. Kısacası “aptal kültürü” dayatmazlarsa sorun kendiliğinden çözülecek. Ben sahaflardan çıkmıyorum. Yayınımda internetten neredeyse hiç okumuyorum. Mesela Tagore’n Türkçeye çevrilmis 7 kitabı var ve 5 tanesini 3 yılda bulabildim. Aslında yayın işin görünen kısmı. Yayın öncesi kendini tekrara düşmeden, herkesten farklı şeyler söyleme kaygısı var bende” dedi.

    Gece programlarında ve programcılarının ağır ve acıklı konular işlerken kendisinin 15 yıldır söz konusu programlardan farklı formatta gittiğini belirten Gölbaşı “Bir kere tüm şiirler aglak degildir. Umut, aşk, kavuşma ve coşkulu olanlar da vardır ve çoktur. Nedense şiir oku denilince hemen kaşlar düşer, sese eko verilir ve ağlamaklı okunur. Ben buna isyan ediyorum. Ben geceleri ders çalışan, ekmek çıkartan, hastanede nöbet tutan o kadar çok meslek grubu var ki onları neden üzeyim? Onlara neden keyifli ve mutlu bir yoldaş olmayayım. Hatta pop ve güncel müzikler çalıyorum. Çaldığım şarkılar o haftanın top 40’ı… Aralara Ilhan Irem, Ortacgil, Cem Karaca serpiştiriyorum. Bu anlamda her yaştan radyo dinleyicilerini mutlu etmeye çalısıyorum. Abdullah Gölbaşı dinleyicileri için onlara konuk demeyelim biz onlar, o gece program onun ve ben sadece yardım ediyorum. Yaptığı işi konuşmuyoruz. Ona dinleyicilerimizle hayata bakışı ve duruşunu konuşuyoruz. Çalacağımız şarkıları, alacağımız telefonları bile o belirliyor. Işin aslı hacimli insanları konuk ediyorum. Söyledikleri ve yaşamı bize fikir vermeli. Bize bir cümle katmalı” şeklinde konuştu.

    Abdullah Gölbaşı önemsediği iki şeyden birisinin Türkçe dili olduğunu söyleyerek sözlerini şöyle noktaladı: “Bir tanesi radyoda bana verilen sürenin her saniyesinin çok kıymetli olduğunu heran hissetmem. Reklamcı ve eski televizyoncu olmam bunda çok belirleyici oluyor. Bu ülkede yayıncılıkta saniyenin kıymeti bilindiğinde kalite çok yükselecek. Ayrıca kimsenin zaman kaybına tahammülü kalmadı. Bana denk geldi ve bu adam ne diyor deyip kaldı kaldı yoksa hop gitti”.

    Gölbaşı, Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe akşamları 23:00’da Radyo Ritim 103.8 ‘de Saklı Düşler dinleyicileriyle buluştuğunu sözlerine ekledi.

  • Tedavinin İlacı Kendi Kanınızda Saklı

    Özel Eskişehir TSG Anadolu Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Vedat Altuntaş, Platelet Rich Plasma (PRP), uygulamasıyla hastayı kendi kanıyla tedavi ettiklerini söyledi.

    Bir hastanın kendi kanıyla tedavi edilebildiği yöntemi olan Platelet Rich Plasma (PRP), hakkında konuşan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Vedat Altuntaş, PRP uygulamasını Eskişehir’de ilk uygulayan hekimler arasında olduğunu ifade etti. Altuntaş, uygulanan tedavi yönteminin tanımı ve faydaları hakkında “Platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma uygulaması adı verilen tedavi yönteminin ismidir. Hastalardan alınan kan, ayrıştırma işlemi uygulandıktan sonra kırmızı kan hücrelerini beyaz hücrelerden ve plazmadan ayrıştırılır. Bu plazma bir kez elde edildikten sonra hastanın çeşitli bölgelerine farklı yollarla enjekte edilebilmektedir. Bu uygulamayı bundan 3 yıl önce başladım. Plateletler veya diğer adıyla trombositler vücudumuzdaki hasarlı dokuların onarımını ve doğal hallerine dönmelerini sağlamak için gerekli olan faktörleri yapısında barındıran kan pulcukları olarak da bilinen yapılardır. Dokularımızda herhangi bir hasar oluştuğunda, kanımız plateletleri bu dokuya toplayarak bir onarım süreci başlatır hızlandırır. Uyuyan kök hücrelerini uyarır” diye konuştu.

    “HASAR GÖRMÜŞ DOKULAR UYARILARAK YENİLENİR”

    PRP uygulamasıyla hasar gören dokuların yenilendiğini ifade eden Dr. Vedat Altuntaş, “PRP uygulamasının amacı ise bu hedef dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek olan çok daha fazla sayıda plateleti verebilmektir. PRP ile elde edilen plateletlerin yoğunluğu kandakinden 4-10 kat fazladır. Böylece yaşlı ve hasar görmüş dokular uyarılarak yenilenir, böylece yeni bir doku üretmek üzere biyolojik uyarılma başlar. Hastanın kendi kanının işlemden geçirilip hastaya tekrar verilmesi güvenilir bir uygulamadır. Bu işlemler steril ve kapalı bir kit yardımıyla yapılmaktadır yani dışarıdan da bir bulaşma riski yoktur” dedi.

    “BİR ÇOK HASTALIKTA OLUMLU SONUÇ ALIYORUZ”

    Uygulanan tedavinin bir çok hastalıkta olumlu sonuç verdiğini ve riski ile yan etkisinin olmadığını sözlerine ekleyen Altuntaş, tedavi hakkında sözlerine şöyle devam etti:

    “Akut/kronik,ligament ve tendon yaralanmaları,kronik tendinopatiler ve entezitler, Akut/kronik kas yırtıkları, kıkırdak ve kemik hastalıkları, iyileşmeyen yaralarda,açık yaralarda bacak ülserleri, yatak yaraları, yanıklar, çene implantlarında ve eklem tedavileri gibi daha birçok alanlarda kullanılabilir. Ayrıca PRP cilt gençleştirme, saç dökülmesini önleme ve saçların daha güçlü büyümesini ve uzamasını sağlamak amacıyla dermatolojide kullanılmaktadır. Uygulamanın yapılacağı kişiden 10-20 mililitre kan alınır, sanrifüj cihazında plateletleri ayrıştırılır. Ayrıştırılan plateletler kitteki tüpün içerisinde yoğunlaşıp birikir ve PRP denilen bir kan ürünü ortaya çıkar. Bu ürün enjeksiyon, dolgu veya mezoterapi gibi yollarla dokuya uygulanır. Daha çok, boyun, sırt, bel bölgesine, omuz, dirsek, el, el bileği, kalça, diz, ayak bileği eklemlerine uygulanır.”

    “HASTALIKLARDA 3 DOZ PRP’İN YAPILMASI YAKLAŞIK YÜZDE 80 İYİLEŞMEYE NEDEN OLUYOR”

    Tedavi süresi hakkında konuşan Altuntaş, “Bazen 1 doz iyileşmede yeterli oluyor, bazense 3 doza kadar ihtiyaç duyulabiliyor. Hastalarımız ciddi fayda görüyor. 3 hafta arayla 3 doz idealidir. Ama 1 doz ile de hastalar fayda görüyor. 3 doz uygulandığında hastalıklarda yaklaşık yüzde 80 iyileşme görülüyor. O Yüzden ben hastalarıma erken aşamada ise, fazla ilerlemedi ise bunu öneriyorum. Hastalık çok ilerlediği zaman zaten eklem kıkırdağı kalmamış oluyor. Hastalığın ilerlemesi demek kıkırdağın tamamen aşınması, sürtünmesi demek. Biz bu tedavi ile ölü hücreleri uyandırıyoruz. Ancak orada doku kalmamış, hücre tamamen bitmiş ise eklemde ne yapsak boş. Hastalığın ilk evrelerindeki hastalarıma öneriyorum ve yapıyorum. Kısa ürede tedaviye yanıt alıyoruz. Her şeyden önce cerrahiden kurtarabiliyor. Cerrahisiz ne yapılması gerekiyorsa biz hekim olarak onu yapmaya çalışıyoruz” dedi.

  • Gaziantep’in Gastronomi Başarısı Bu Müzede Saklı

    UNESCO’nun Gaziantep’i gastronomi şehri ilan etmesinin ardından, Türkiye’nin ilk mutfak müzesi olan Emine Göğüş Mutfak Müzesi ziyaretçilerin akınına uğruyor.

    Emine Göğüş Gaziantep Mutfak Müzesi’ni her yıl binlerce turist ziyaret ediyor. Özellikle UNESCO’nun Gaziantep’e Gastronomi Şehri ilan etmesinin ardından, ziyaretçi sayısında belirgin bir artış gösteren müze, bu unvanın alınmasının tesadüf olmadığını gösteriyor. Müzede, Gaziantep Mutfağı’nda kullanılan mutfak malzemeleri, tabak, bardak, çatal kaşık, servis tabakları, bakır eşyalar, sahanlar, sefer tasları özel vitrinlerde sergileniyor. Farklı illerden Gaziantep’i gezmeye gelen vatandaşlar, Emine Göğüş mutfak müzesini gezdikten sonra, UNESCO’nun neden Gaziantep’e Gastronomi unvanı verdiğini müzeye bakarak anlayabildiklerini belirtiyorlar.

    İlk defa mutfak müzesi gezdiğini söyleyen Ali Köse, “Samsun’dan Gaziantep’e gezmeye geldim. Mutfak müzesini ziyarete geldim. Gezdik, gördük, beğendik, hoşumuza gitti. Bu tür müzeyi ilk defa gördüm. Gençlerinde gelip görmesi gerekir. Gaziantep için bu müze güzel düşünülmüş. Gaziantep’e verilen unvanı sonun kadar hak ediyor. Bizler de bunun grurunu yaşıyoruz” dedi.

    Gaziantep’in gastronomi şehri olması tesadüf olmadığını belirten Halef Yılmaz ise “Hataylıyım, Gaziantep’te öğretmenlik yapıyorum. Bizim de kendi memleketimizin yemekleri güzeldir ama geçmişine sahip çıkılıp böyle bir müzenin oluşturulması çok güzel. Müzedeki eşyalara baktığımız zaman geçmişte de yemeğe ne kadar önem verildiği belli oluyor. Bu şehrin Gastronomi şehri olması tesadüf değil” şeklinde konuştu.