Etiket: ruh

  • Ruh Sağlığını Koruma Önerileri

    Hasan Kalyoncu Üniversitesi ve Şehitkamil Belediyesi işbirliği ile düzenlenen “Psikoloji Çözümleri 1-Ruh Sağlığını Korumak” semineri, Şehitkamil Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleşti.

    Şehitkamil Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşen seminerde Klinik Psikolog Mehmet Dinç, ’ruh sağlığını koruma, irade eğitimi ve hedef belirleme’ gibi konularda bilgi aktardı. Bireyin hayatına anlam yüklemesi gerektiğini ifade eden Dinç, “Bireyin, ’ben hayatıma ne anlam kattım’ diyerek, kendisini sorgulaması gerekir. Kişi yakın ve uzak çevre ile sağlıklı bir ilişki ve iletişim kurabilmelidir. Kişinin kendi kendisi ile uyumlu olması, nedeni belli olmayan ve uzun süren kuruntu, kaygı, korku ve kuşkulardan uzak olması gerekir. Kendine güvenmeli, yetenekleri, özellikleri, duruma göre artı ve eksileri ile kendini değerlendirebilmeli ve kabul etmelidir. Gelecek için gerçekçi planları olmalı, bunlara ulaşma çabası içinde olmalı eğer bu amaçlara ulaşamazsa yerine geçebilecek yeni planlar yapabilmelidir. Karşılaştığı engeller karşısında yılmamalı, bunlarla baş etme gücü olmalıdır. Bağımsız karar verme ve uygulama yetisi olmalıdır” dedi.

  • Ruh Sağlığı Uzmanı Emel Kurt: “Herkese Göre Herkes Panik Atak”

    Toplumda her on kişiden birinin yaşamları boyunca en az bir kez panik yaşadığı belirtildi.

    Medicana International İstanbul Hastanesi doktorlarından Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı (Psikiyatrist) Dr. Emel Kurt, “Panik, bir çeşit kaygı (anksiyete) durumudur. Geçici bir kaygı durumunu tarif ettiğinden ‘panik atak’ terimini kullanmayı tercih ediyoruz. Toplumda her 10 kişiden biri yaşamları boyunca en az bir kez panik atak yaşamaktadır” dedi.

    Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Emel Kurt, panik atak belirtileri hakkında şu bilgileri verdi: “Panik atak, huzursuzluk ve kaygı ile birlikte nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, terleme ve bunun gibi başka birçok bedensel değişikliklerin eşlik ettiği, bunlara ek olarak planlama, düşünme gibi yetilerin adeta geçici olarak kaybedildiği, sonuçta kişinin bulunduğu ortamdan kaçmak ya da uzaklaşmak için yoğun bir istek duymasına yol açan ani bir panik halidir.”

    Panik atağı yaşayan kişilerin durumu ‘kalp krizi geçiriyorum’, ‘felç oluyorum’, ‘bayılacağım’, ‘çıldıracağım’, ‘öleceğim’ şeklinde yorumladığını anlatan Dr. Emel Kurt, şunları söyledi: “Böyle düşünen herkes kimi zaman acil servise kimi zaman ilgili branş doktorlarına başvurur. Panik ataklar çeşitli tıbbi hastalıklarda görülebileceğinden hastaların sistemik bir inceleme yapılması uygun olacaktır. Kardiyak hastalık, tiroid bezi anormallikleri, ileri derece kansızlık, kan şekeri bozuklukları gibi sıkça görülen etkenler araştırılmalı, saptanan patolojilere özgün tedavi düzenlenmelidir. Aslında sıklıkla kendilerinde bu belirtilere yol açabilecek herhangi bir fiziksel hastalık bulgusu olmadığı sonucunu alırlar.”

    Panik atağın hızlıca başlayıp dakikalar içinde azalarak kaybolacağını anlatan Dr. Kurt, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak kimi hastalarda gün boyu süren belirtilerin olduğu bilinmektedir. Panik atak tek başına tedavi edilmesi gereken bir durum değildir. Panik ataklar kendiliğinden ve beklenmedik şekilde olmaya başladığında artık bu durum panik bozukluğudur ve tedavi edilmesi gerekir. Panik bozukluğu toplumda % 1,5-2,5 oranında görülmektedir. Panik bozukluğu hastalarının yaşantısı, panik atakların dışındaki zamanlarda da atağın yineleyeceğine dair endişelerle geçiyor olabilir. Hastalar atak olmasını beklerken, ciddi düzeyde rahatsızlık hissetmeye başlar. Panik bozukluğu hastalarının bazıları, sıklıkla kapalı ya da kaçmanın mümkün olamayabileceği alanlardan, atak yineler endişesiyle kaçınmaya başlar. Bu duruma agorafobi denir. Hastalar yine ataklar sırasında yardım alamayacağını düşünerek yalnız kalmamaya çalışabilir, telefonsuz ya da çeşitli ilaçları olmaksızın bir yere gitmemeye başlayabilirler. Panik bozukluğunda hastanın yaşamı, atakların öncesinde atağı beklemek, atak sırasında ve sonrasında hastaneye başvurmak, ataktan sonra da atağın gelebileceği yerlerden kaçınmak şeklinde bir kısır döngüyle kısıtlanmış olur.”

    Dr. Emel Kurt, “Bu belirtiler bende var panik ataksam ne yapmalıyım tedavisi nedir” sorusuna şöyle yanıt verdi: “Panik bozukluğunun medikal tedavisinde başlıca antidepresan kullanılmaktadır. Ayrıca hastanın odaklandığı ve panik yaşantısına yol açan istemsiz başlayan bedensel belirtilere yönelik alıştırma ve başa çıkma egzersizlerini içeren psikoterapinin de kullanılması tedavi etkinliğini artıracaktır.”

    Dr. Emel Kurt’a göre, psikiyatrik hastalıkların dünyada olduğu gibi ülkemizde de kabul görmesindeki güçlükler düşünülürse, birçok kişinin etiketlenme korkusu ile psikiyatriste başvurmadığını öngörebiliriz. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, panik yaşantısının toplumda en çok kabul gören ve en rahat ifade edilebilen ruhsal belirti olduğunu söylemek mümkün. Panik, etiketlenme korkusu olmadan özgürce ifade edilebilen bir belirtidir.”

  • Müzik ruhun gıdası

    Kişinin sosyal, psikolojik, fiziksel ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamada müziği ve müzik aktivitelerini kullanan bir tedavi şekli olan “Müzikle Tedavi” günümüzde başta ABD olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde uygulanıyor.

     
    Müzikle tedavi yöntemine Antik dönemde, Romalılarda, Çin’de, Mısır’da, İbrani kaynaklarında sıkça rastlanmış. Orta Asya müziğinde, İslam medeniyetinde, Selçuklu ve Osmanlı zamanlarındaki uygulamaların günümüz müzikle tedavisinin önemli mihenk taşlarından olduğu ise aşikardır.

     
    TARİHTE MÜZİKLE TEDAVİ
    Orta Asya Türk Müziğinde tedavide kullanılan beş sesli (pentatonik) bir sistem olduğunu ve bu beş sesliliğin halen Avrupa’da birçok yerde tedavi için kullanıldığını söyleyen REMM Nöropsikiyatri Merkezi’nin kurucusu ve yöneticisi Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, “İslam tarihinde özellikle tasavvuf ekolü mensupları (sufiler) müzikle uğraşmış ve müziğin insanın ruhsal hastalıklardan kurtulması yönünde etkilerine değinerek uygulamalarda bulunmuşlar” dedi.

     
    Özellikle Farabinin, musikinin diğer bilimlerle de ilişkisini araştırdığını ve çeşitli makamların insan ruhuna etkilerini açıkladığını belirten Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, Selçuklu ve Osmanlılarda da araştırmalardan öte uygulamalarda bulunulduğunu ve müzikle tedavi hastaneleri açıldığını söyledi.

     
    Nurettin hastanesi, Amasya Darüşşifası, Kayseri Gevser Nesibe Tıp Medresesi, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası,Süleymaniye Tıp Medresesi ve Şifahanesi, Fatih Darüşşifası Edirne II. Beyazıd Darüşşifası, Enderun Hastanesi ve Edirne şifahanesi bunlardan birkaçı.Kam ve Baksı adı verilen Orta Asya hekimleri, müzik ve dansı hasta tedavisi için kullanmışlar. Kazakistan, Kırgızistan, Altay, Moğolistan ve Sibirya bölgelerinde halen devam eden bu dans terapisi, kol, omuz ve baş hareketleriyle faaliyete geçen ruhi enerjinin bütün vücudu sarması ile elde edilen trans hali sonucu, hasta kişi için gerekli tedavi bilgisine ulaşmayı amaçlamakta. Bu hekimler yöreye özgü çeşitli müzik aletleri ile hastaları transa sokarak tedavi uygulamakta.

     
    NEY’İN ETKİSİ
    Klasik müziğin, özellikle Mozart’ın eserlerinin tedavilerde yaygın bir şekilde kullanıldığını söyleyen Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, Ney’in de bu tedavideki etkisini şöyle anlattı:”Bizim düşüncemize göre tasavvuf musikisi ve “ney” en az klasik müzik kadar hastalıkların tedavisinde etkilidir. Ney’in insan ruhuna verdiği faydayı ilk keşfeden Hazreti Mevlana’dır. Mevlana semazenlerin, ney müziğinin insanı cezbeden tılsımlı nameleri eşliğinde dönmeleri ile ruhlarını arındırdıklarını ve sağlıklı beden ve ruh haline kavuştuklarını düşünmektedir.

     
    ”TEDAVİDE KULLANILAN MAKAMLAR
    Su sesinden esinlenerek, geliştirilen Pentatonik müzik, tedavi seanslarında genel olarak kullanılan bir müzik tonu. Yavuz, İngiltere’de, Londra Nordoff Robbins müzikterapi enstitüsünde uygulanan tedavi sisteminde Pentatonik müziğin, kişilerde kendine güven ve kararlılık oluşturduğu bulgusu ile otistik çocukların tedavisi ve eğitiminde yararlı olduğu söyledi. Büyük Türk Bilgini Farabi(870-950) ise, makamların ruha etkisini şöyle sınıflandırmış:

     
    Rast makamı: İnsana sefa(neşe, huzur) verir. Seher zamanlarında etkilidir.
    Uşak makamı: insana mutluluk ve keyif verir. Gün batarken etkilidir.
    Saba makamı: insana cesaret ve azim verir. Sabahtan öğleye kadar etkilidir.
    Hicaz makamı: insana tevazu ve alçak gönüllülük verir. Öğle ile ikindi vakitleri arasında etkilidir.
    Nihavend makamı: insana sakinlik ve huzur verir. Bu yüzden akıl hastalıklarının tedavisinde önem kazanmıştır. Öğleden sonra etkilidir. Suuri’ye göre de meclis adamlarına olan etkileri de farklı farklıdır: Ulema (Alimler), meclisine, rast ve tevabii makamları, Ümera(İdareciler) meclisine, İsfahan ve tevabii makamları, Dervişler meclisine, hicaz ve tevabii makamları, Sufiler meclisine ise rehavi ve tevabii makamları etkili. Evliya Çelebi seyahatnamesinde müzikle terapiden şöyle bahseder:”Merhum ve mağfur Bayezid Veli, Vakıfnamesinde hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def’i sevda olmak üzere on adet hanende ve sazende gulam tahsis etmiştir ki, üçü hanende biri neyzen, biri kemani, biri musikari, biri santuri, biri udi olup, haftada üç kere gelerek hastalara ve delilere musiki faslı verirler.

     
    ”GÜNÜMÜZDE MÜZİKLE TERAPİ
    Günümüzde uygulanan teknikte eskiden kalma esaslara sadık kalındığını söyleyen Yavuz, uygulamayı şöyle anlattı:”Hasta istirahat pozisyonunu alır, bir seans süresince geniş ve rahatlatıcı bir ritim ve su sesi eşliğinde, Ney, Rebab, Çeng, Ud, Dombra ve Rübab ile emprovize (ritimli taksim) yapılır ve uygun makamlar üzerinde çalışılır.”Bu şekilde gerçekleşen tedavi sırasında, otizmden ve psikolojik çocuk hastalıklarından Geriatri‘ye kadar çeşitli psikolojik ve organik temelli hastalıklarda olumlu değişmeler ve iyileşmeler gözlendiğini söyleyen Yavuz, “Bu konuda Dr. L. Gutjahr ve Prof. V. Mechleid tarafından yapılan EEG ölçümleri sonrasında en az 1000 yıllık bu geleneğin bugünün laboratuvarında doğrulandı” dedi.

     
    TÜRK MUSİKİSİ MAKAMLARI
    Viyana’da Meidling Rehabilitasyon Merkezi’nde komada bulunan hastalara Türk musikisi makamları dinletilerek terapi uygulamaları yapılmakta diyen Yavuz, bu tedavide beyinde delta ve teta dalgalarının değiştiği tespit edildiğini ve bir çok hastanın müzik terapi seansları ile komadan çıktıklarının gözlendiğini söyledi.Müzik ayrıca çocukların kendini ifade etme yeteneklerini de geliştiriyor ve estetik, yaratıcı ve yapıcı düşünme kapasitelerini artırıyor. Okul çağındaki çocukların daha hızlı okumaları; yazma, anlama ve düşünmede öğrenme güçlüğü çeken çocukların eğitimleri; stresin ve sıkıntının azaltılması yine müzikle başarılabilir diyen Yavuz müziğin, bilişsel düşünme kabiliyetini arttırdığını bilişsel düşünme ile müzik arasında güçlü bir ilişki olduğundan müzikle uğraşanlarda ya da sık müzik dinleyenlerde beyin aktivitesi arttığını söyledi.

     
    MÜZİĞİN ETKİLERİ ÜZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR
    Müziğin insanlar üzerindeki etkileri üzerine birçok çalışma yapılmış bunlardan Almanya’da Friedrich Schiller Üniversitesinde yürütülmüş araştırmalar sonucunda ise profesyonel ya da amatör olarak müzikle uğraşan insanların beyinlerinin daha büyük olduğu belirlenmiş. Bulgar psikiyatr ve eğitimci olan Lozanov ise yaptığı araştırmalarda kolay ve kalıcı öğrenmenin beyin alfa dalgası ortamındayken gerçekleştiğini belirlemiş. Lozanov’un test ettiği belli ritimdeki bazı klasik müzik parçalarının beyin dalgalarını 8 Hz. İle 12 Hz. Aralığına düşürerek beynin alfa dalgaları yaymaya başlamasını sağladığını gözlemlemiş. Müzik de tıpkı matematik ya da satranç gibi yüksek beyin fonksiyonları gerektirir diyen Yavuz, Müzik derslerinin sinirleri eğiterek beynin korteksindeki algısal gelişmeyi sağladığını söylüyor.

     
    MÜZİK HOŞGÖRÜ TOPLUMU YARATIYOR
    Yavuz, “Müzikle uğraşanların ve müzisyenlerin toplumsal suçlara çok daha az karıştıklarını ve müziğin kişiler arası sevgi, saygı ve hoşgörü yetilerini geliştirerek, yasalara karşı gelmeyi ve suç işlemeyi azaltıcı bir etki yaptığını düşünüyorum” dedi.