Etiket: Romanı:

  • Öğretmen Çakır’ın yazdığı polisiye romanı kitapçılarda yerini aldı

    Öğretmen Çakır’ın yazdığı polisiye romanı kitapçılarda yerini aldı

    Erzurum’da bulunan bir özel okulda öğretmenlik yapan İsrafil Çakır kitap yazarak satışa çıkarttı.

    Erzurum’da yaşayan ve özel bir okulda öğretmenlik yapan, Abant İzzet Baysal üniversitesi mezunu olan İsrafil Çakır, adını Maun Kırmızılı Kapı koyduğu bir polisiye romanı yazdı. Genç öğretmenin yazdığı roman kısa sürede kitap saraylarında ve internet sitelerinde kendine yer buldu. 470 sayfalık kitabın konusu ise şöyle,

    Başkomiser Tuğrul, sabahın altısında komiser Suzan tarafından uyandırıldığında Edirne Meriç Köprüsü’nde Kitabeli Kubbe’ye yaslı cesedi daha soğumamış otuzlarında takım elbiseli yayınevi sahibinin ölümünden bahseder. Komiser olay yerine gittiğinde delil nerdeyse hiç yoktur ve tek tanık gece kulübü koruması Dündar’dır. Dündar, şüpheli tavırlarıyla dikkat çekmektedir. Tek tanığı bir şeyler saklayan Başkomiser Tuğrul katilin soluğunu ensesinde hissedecektir.

  • İlk kez bir Türk romanı müzikal oluyor

    Ercüment Cengiz’in aşkı, kardeşliği, vefayı, vefasızlığı ve savrulan hayatları anlatan romanı ‘Gırnatacı’ Kanada ve Amerika’da müzikale uyarlanıyor.

    Kanada Hükumeti (Canada Councel For Arts) desteği ile iki ülke arasında bir kültür köprüsü kurulması amacıyla, bağımsız ‘Theatr Why Not’ tiyatro topluluğu ve Nedim Saban yönetiminde ‘Tiyatro Kare’ işbirliğiyle, Ercüment Cengiz’in ilginç mekânları, kıvrak anlatımı, özgün temasıyla çarpıcı ‘Gırnatacı’ romanı müzikale uyarlanıyor.

    Kanadalı yönetmen Guillermo Verdecchia’nın sahneye uyarlayacağı oyunda Kanadalı ve Türk oyuncular bir araya gelecek. Müzikler projenin kültürlerarası temasına uygun olarak hazırlanıyor. 9 Kasım gecesi Toronto’da okuma provası sergilenecek oyunun ’Gırnatacı’ romanındaki Türkiye sahneleri Flashback olarak gölge oyunu tekniğiyle izleyiciye sunulacak.

    ‘Why Not-Tiyatro Kare’ işbirliğiyle, romanın derdi, öyküsü, karakterleri, evrensel, kültürlerarası teması ve müziği nedeniyle uzun vadede romanın bölümlerinin de geçtiği Chicago başta olmak üzere farklı ülkelerde, farklı kentlerde ve Türkiye’de Türk sanatçıların katılımıyla sahnelenecek.

    2012 Everest İlk Roman Ödülü

    Everest Yayınları’ndan çıkan ‘Gırnatacı’ 2012 yılı Everest İlk Roman Ödülü’nü kazandı. 1890’lardan 1955 e uzanan, İstanbul ile Chicago arasında gidip gelen romana, ‘sol gırnata’nın hüzünlü sesi eşlik ediyor. Galata’da Küplü Meyhane’de gırnata çalan on yedi yaşındaki Osman’ın, Sultan II. Abdülhamit’in emriyle 1893 yılında Chicago Jackson Parkta açılan Colomb Sergisi’ne gönderilen musiki heyeti içinde yer almasıyla bütün yaşamı değişiveriyor. Scott Joplin’in keşfedeceği Osman, artık caz grupları arasında yer alacak, İstanbul’u, orada bıraktığı sevgilisi Meline’yi, kan kardeşi Kevork’u unutamayacaktır. Büyülü sesiyle giderek bir roman kişisine dönüşen gırnata, okurun bildiği ama karakterlerin bilmediği yakıcı bir sırrı da beklenmedik sona götürecektir.

  • Mine Sultan Ünver’in Melun Canlar adlı romanı kitapçılarda yerini aldı

    Yazar Mine Sultan Ünver’in, Melun Canlar isimli romanı, kitapseverlerle buluştu. Yazar, 294 sayfadan oluşan romanında, dedesinden kalan günlüğün peşinden İstanbul’a gelen ve geçmişinin izini süren bir Amerikalının hikayesini anlatıyor.

    Mona Kitap’tan çıkan romanı hakkında İHA’ya açıklamalarda bulunan Mine Sultan Ünver, “Endülüs’ü anlattığım romanım “Hilalin İki Ucu”nu yazarken 711 yılında İspanya’yı fetheden Tarık bin Ziyad’ın ordusunda Türklerin olduğunu öğrenmişken, bu kez de Amerika’ya ilk yerleşenler arasında Türklerin olduğunu öğreniyordum. Hikayelerini yazmaya mecburdum” dedi.

    Yazar Mine Sultan Ünver, yatılı okuduğu lise yıllarından bu yana bir yandan hayatını kazanmak için çalıştığını, bir yandan da eğitimimi tamamladığını söyledi. Yer yüzünün şanslı insanlarından biri olduğunu ifade eden Ünver, “Eğitimini aldığım ve sevdiğim bir işi yapıyorum. Medya sektöründe metin yazarı olarak çalışıyorum. Bir dönem minyatür sanatı ile uğraştım, bu alanda Türkiye genelinde iki ödül aldım ve Avrupa ile ABD şehirlerinde sergiler açtım. Yine bir çeşit anlatı sanatı olan minyatürden yazıya geçerek toplamda 11 kitap yazdım. Melun-Canlar ise yedinci romanım“ dedi.

    “Çocukluğum kitaplarla arkadaşlık ederek geçti”

    Ünver, yazmanın yaradanın bir lütfu olduğunu ifade ederek, yazarlığa giden yolda yaşadıklarını şöyle anlattı:

    “İstidat dediğimiz, yaradanın lütfu ve aynı zamanda imtihanı olan yetenekler, doğduğumuzda varlığımıza kodlanmış durumdadır. Onları zaman içinde, ömrümüzün herhangi bir noktasında keşfeder ve değerlendirirsek ne âlâ. Nitekim çocukluğumda babamın daktilosunda küçük hikayeler yazardım ve onları resimlerdim. Babam bunları zımbalayarak mini kitaplar haline getirirdi. Annem ve babam uzun yıllar köy öğretmenliği yaptığı için çocukluğum kitaplarla arkadaşlık ederek geçti. Kardeşimle, defalarca okuduğumuz güzel bir kütüphanemiz vardı. Eğitimim boyunca metin yazma üzerine türlü ödüller aldım fakat asıl yazmaya başladığım yaş 30 oldu. İnsanın hayattan vazgeçmek istediği dehşet dönüm noktaları olur. Böyle bir olay başıma geldiğinde yaşama tutunmaya çalışırken, o zamana kadar okuduklarım zihnimde fısıltılara dönüştü ve ben onları kağıtlara döktüm. İlk romanım ülkemin önde gelen bir yayınevi tarafından kabul gördü ve serüven benim için böyle başladı.”

    “Tarih bilmek inanılmaz ufuk açıcıdır”

    Okuduğu kitapların genel olarak tarihe yönelik olduğunu aktaran Ünver, tarihi romanlar yazmasının nedenini, “İstedim ki okurlarım da benle birlikte tarih koridorlarında, sırlar, bilinmezler içinde dolaşsınlar ve bugünü anlamak adına dünü öğrensinler. Tarih bilmek inanılmaz ufuk açıcıdır, yargılamadan, mahkum etmeden düşünmeyi öğretir insana. Mutlak doğru olmadığını anlarsınız. Nitekim kahramanlardan ziyade tarihin tozlu sayfalarında kalmış insan ve dönem hikayelerini anlatmam da bu yüzden; bilinmeyeni bilmek ve tarihimizdeki başarılardan güç alarak, kimi zaman da hatalarımızı görerek şuurlanmak için tarih alanında yazıyorum” şeklinde açıkladı.

    “Melun Canlar’ın hikayelerini yazmaya mecburdum”

    Yazar Mine Sultan Ünver, Amerika’nın büyük bölümünü gezme fırsatı olduğunu ifade ederek, Kızılderili kültürü nedeniyle en çok Arizona’dan etkilendiğini söyledi. Ünver, “Kızılderili kültürü araştırırken Meluncan denilen insanlarla karşılaştım. Meluncanların hikayesinin asırlar evveline dayandığını gördüm. Doğrusu olağanüstü bir hikayeydi, tam bir insanlık trajedisi. Endülüs’ü anlattığım romanım “Hilalin İki Ucu”nu yazarken 711 yılında İspanya’yı fetheden Tarık bin Ziyad’ın ordusunda Türklerin olduğunu öğrenmişken, bu kez de Amerika’ya ilk yerleşenler arasında Türklerin olduğunu öğreniyordum. Meluncanların hikayelerini yazmaya mecburdum” diye konuştu.

    “Melun Canların Akdenizli olduğu kesin, Türk olması ise çok büyük ihtimal”

    Kitabı yazarken ABD’de faaliyetlerini sürdüren Meluncan Derneğinin kaynaklarına başvurduğunu söyleyen Ünver, ”Meluncan Derneğinin eski zamanlara dair fotoğraf arşivi de çok geniş. Öte yandan, bu konuda genetik, etimolojik araştırmalar da yapılmış. Marmara ve İstanbul Üniversiteleri Tarih Bölümleri ile Osmanlı Devlet Arşivleri, Deniz Müzesi ile temaslar kurularak yapılmış bilimsel araştırmalar bunlar. Pek çok kitap yazılmış, belgeseller hazırlanmış. Meluncanların Akdenizli olduğu kesin, Türk olması ise çok büyük ihtimal. Nitekim romanın kurgusunda, küçük de olsa Türk olmama ihtimallerini de değerlendirdim. Okura kesinlikle Türktüler diyerek sunmadım. Tarihi roman yazmanın sorumluluğu bunu gerektirir zaten” dedi.

    “Aralarında Abraham Lincoln, Elvis Presley ve Tom Hanks gibi ünlü isimlerin bulunduğu pek çok Amerikalı Melun Can var”

    Ünver, Melun Canlar’ın tarihini araştırırken ilginç detaylarla da karşılaştığını ifade ederek, şunları söyledi:

    “1571’deki İnebahtı deniz savaşında Haçlı donanmasından olan Portekizliler, Osmanlı leventlerini esir ederek forsa yapıp Brezilya’ya götürdüler. Hani Cervantes’in bize esir düştüğü ve kolunu kaybettiği savaş. Daha sonra İngiltere Kraliçesi’nin emriyle, Amiral Sir Francis Drake, leventleri Portekizliler’in elinden aldı. Kraliçe, bu sayede Osmanlı hünkarıyla iyi ilişkiler kurmayı amaçlıyordu. Yeni kıta Amerika yakınlarına geldiğinde Drake Osmanlıları, insanların yeni yerleşmeye başladığı Kuzey Amerika kıyılarına bıraktı. Bir süre sonra burada yaşamaya başlayan leventlerden 200 kadarı fidye karşılığı Osmanlı Devletine verildi. Adada kalan 300 kadar levent ise orada bulunan Kızılderili kabilelerin arasına karıştı ve ortaya Türk kanı olan yeni nesiller çıktı, daha sonra kendilerine Meluncan diyecek olan nesiller. Aralarında Abraham Lincoln, Elvis Presley ve Tom Hanks gibi ünlü isimlerin bulunduğu pek çok Amerikalı var. Konuyu bilimsel olarak ilk defa ortaya koyan ve Melun Canlar’ın lideri, sözcüsü olan kişi Meluncan Vakfı kurucusu Dr. Brent Kennedy. Kennedy ve ekibi Amerikalılardan kimilerinin Türk kanı taşıdığını ileri sürdü, DNA analizleri ile ispatladı. İngiliz tarihçi David Hakluyt ise Türk esirlerin nasıl Amerika’ya geldiğinden ve nasıl bir kısmının iade edilip bir kısmının burada kıldığından ayrıntılı bahsetti.”

    “Gizemli bir günlüğün peşinde macera, iktidar savaşı ve aşk kurgusu”

    Roman tarihte iki farklı zamanda geçtiğini anlatan Ünver, ”Roman Amerika’nın ilk zamanlarıyla Abdülhamit Osmanlısı arasında bağlantı kuran bir macera! Amerikalı Scott Reccardi, 1571 yılında yaşanılanların yazıldığı bir günlükle Sultan Abdülhamit’in İstanbul’una, doğunun gizemli şehrine geliyor. Çünkü dedesinden miras kalan günlüğün büyük bölümü Osmanlıca. Ancak günlüğün şöhretinin kendisinden önce İstanbul’a geldiğini anlıyor. Amerikalı, İngiliz ve Alman casuslar günlüğün peşinde. Osmanlı hafiyeleri de onları adım adım takipte. Çünkü siyasi dengelerin pamuk ipliğine bağlı olduğu bu dönemde günlük tüm hesapları alt üst edebilir. Bütün ülkelerin siyasetini etkileyebilecek güçte sırlar barındırıyor. Dönem, bir Türk’ün Avrupalılar gibi vals edebildiğini ispatlamaya çalıştığı bir dönem. Roman, Batı hayranlığını, dönem olaylarını, misyonerliği de işliyor. Gizemli bir günlüğün peşinde macera, iktidar savaşı ve aşk kurgusu. Kimin dost, kimin düşman olduğu belirsiz. Yaşanan aşk dahi belki de oyunun bir parçası” dedi.

    “Allah’ın kendilerini lanetlediğini düşünerek, kendilerine “lanetli” anlamına gelen ‘Melun’ demişler”

    Yazar Ünver, Melun isminin nereden geldiğini de araştırdığını ifade ederek, “Esir alınarak hiç bilmedikleri diyarlarda yaşamak mecburiyetinde kalan ve orada unutulan bu insanlar, Allah’nın kendilerini lanetlediğini düşünerek, kendilerine “lanetli” anlamına gelen “Melun” demişler ve kendilerini “Meluncan” olarak adlandırmışlar. Zaman içinde tıpkı zenciler gibi dışlanıp aşağılanmışlar. Toprakları ellerinden alınmış, evleri okulları yakılıp yıkılmış. İş bulamamışlar, kendi işlerini kuramamışlar, oy hakları olmamış. Sonraları bu tam beyaz olmayan insanların genel adı Meluncan olmuş” diye konuştu.

    “Melun Canların dokudukları kilim ve battaniyelerin desenleriyle Türk motifleri arasında büyük benzerlikler var”

    Melun Canların tıbbi, etnolojik, arkeolojik ve sosyolojik olarak varlıklarına dair konuşan Ünver, “Dr. Kennedy, ağır bir hastalığa yakalanarak hastaneye kaldırılır. Yapılan tetkiklerde, kendisinde Akdeniz anemisi, Akdeniz ateşi gibi yalnız Akdeniz havzasında yaşayan insanlarda genetik olarak bulunan hastalıklar çıkar. Çok şaşırır ve atalarının köklerini araştırmak ihtiyacını duyar. 200 Melun Can’da yapılan genetik araştırmaların hepsinde Doğu Akdeniz ve Türk genleri ortaya çıkar. Kızılderililer, Melun Canlar ve Türkler sosyo-kültürel açıdan da birbirine çok benziyor. Romanda bu benzerlikleri sıklıkla kullanmaya çalıştım. Örneğin, şimdi Hristiyan olsalar da eski Melun Canlar güneye dönerek, günde beş vakit yere çömelip kalkarak bazı hareketler yaparlarmış. Öte yandan Melun Canların dokudukları kilim ve battaniyelerin desenleriyle Türk motifleri arasında büyük benzerlikler var. Amerika’da bilinmeyen ve yenilmeyen bulgurun çeşitli yemeklerini yapıyorlar ve bulgura ‘bulcur’ diyorlar. ‘Sus’ karşılığı olarak ‘şuş” diyorlar. Üzülünce dertlerini dağıtmak için ‘ne gam’ yerine ‘ne gami’ diyorlar. Hayır yerine bizdeki gibi ‘cık’ sesi çıkarıyorlar. Amerika’da pek tercih edilmeyen kuzu ve koyun eti yiyorlar. Yemekleri bizimkiler gibi soğanlı salçalı ve baharatlı pişiriyorlar. Nazardan korunmak için tahtaya vurup kulak çekiyorlar. Sünnet oluyorlar. Siftah yapınca parayı sakallarına sürüyorlar. Birbirlerini kucaklayıp elle sırtlarına vuruyorlar, erkekler birbirini öpüyor. Halk oyunları benziyor. Kanun ve kemençe benzeri sazları var. Aile bağları bizdeki gibi kuvvetli. Eskiden sarık takarlarmış. Fiziksel özellikleri de Türklere çok benziyor” şeklinde açıklamada bulundu.

    “Aidiyet hissi yaratılışımızda var, insan ait olmak istiyor”

    Ünver, Amerika da, Virginia Üniversitesi rektör yardımcısı Prof. Dr. Brent Kennedy tarafından yazılan yazılarak 1994 yılında yayınlanan “Melun Canlar, Gururlu Bir Milletin Dirilişi ve Amerika’da Etnik Bir Soyun Söylenmemiş Hikâyesi” adlı kitapla ilgili düşüncelerini, “İnsan tabiatı gereği; kim olduğu, niçin bu dünyada olduğu gibi pek çok soru sorar kendine. Aidiyet hissi yaratılışımızda var, insan ait olmak istiyor. Bu his iyi bir şey mi, yoksa bizi bölen savaşlara neden olan bir şey mi tartışılır. Fakat soy ağacı son günlerde oldukça popüler. E-devlet üzerinden hepimiz geçmişimizi soruşturuyor, kimliğimizi sorguluyoruz. Dr. Brent Kennedy de benzer bir içgüdüyle yola çıkmış ve bir bilim adamı olduğu için de hassasiyetle ve azimle araştırmış. Saygı duyuyorum” ifadeleriyle aktardı.

    Melun Canların, varlıklarını duyurmaya ve iddialarını kanıtlamak için yoğun çabalar harcadıklarının da altını çizen Yazar Ünver, “Kennedy vefat ettikten sonra da Melun Canlar varlıklarını duyurmaya ve iddialarını kanıtlamak için çalışmaya devam ettiler. Devlet Bahçeli’nin Türk kurultayına ya da Amerika’da düzenlenen Türk günlerine katıldılar. Böyle bir konu insanların ilgisini çeken, merak uyandıran bir konu. Elbette taraftarı da karşı duranı da olacaktır her iddia gibi. En doğrusunu her şeyde olduğu gibi Yaradan biliyor” açıklamasında bulundu.

  • Yazar Zeynep Bugay’ın ilk romanı “Sevgili Nasıl Bulunur?” çıktı

    Yazar Zeynep Bugay’ın ilk romanı “Sevgili Nasıl Bulunur?” kitabı okuyucuyla buluştu.

    Yazar Zeynep Bugay’ın ilk romanı Sevgili Nasıl Bulunur? raflarda yerini aldı.

    “Aşk bir sirktir” diyen yazar Zeynep Bugay, kitabıyla ilgili bilgi verdi. Bugay, “Kadın olmak, kısmet arayışında sıklıkla madara olmak, toplum tarafından ayıplanmak, tüm o yargılamalara rağmen ‘doğru erkek’le beraber olma hayali doğrultusunda türlü cambazlığa imza atmak demek. İşte bu yüzden, Aşk bir sirktir! İşte bu yüzden tüm kadınların hayatı, hatta benim gibi anlı şanlı bir Kontesin bile, alkışsız ve yasaklı bir sirktir. Tüm bu kısıtlamaların, dayatmaların, ayıplamaların içinde gerçek aşkı bulmak isteyen, uman tüm kadınlar için bu sirkte ayıbın yolları kayıp” diyerek başta tüm hemcinsleri olmak üzere okuru düşünürken, güldürmeyi umut ediyor.

    Yazar Hakkında

    Yazar, senarist ve yönetmen Umur Bugay’ın kızı olan Zeynep Bugay, 21 Haziran 1979’da İstanbul’da yarı İkizler yarı Yengeç burcu olarak doğdu. Frankofon eğitimine başladığı ortaokul yıllarından itibaren (Sainte Pulcherie & Saint Michel) çok sayıda takdir, teşekkür, plaket aldıç. Bilkent Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi’ni 3.98’lik CGPA ile akıllara şayan başarı ile bitirdi. Bugay, yazdıklarının tüm hemcinslerini cesaretlendirmesini, gülerek aşkı aramaya teşvik etmesini umuyor.

  • Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu’nun yeni romanı ’Kerb-Ü-Bela’ çıktı

    Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu’nun yeni romanı ’Kerb-Ü-Bela’ raflardaki yerini aldı. Kitap, Kerbela olayını günümüzle içselleştirerek oluş nedenleri ve sonucu itibariyle 1337 yıl sonra bile yaşanan çarpıcı benzerliklerle günümüz Kerbela’larına da ışık tutacağı anlatıldı.

    ’İnsan insana emanettir’ argümanını ilke edinerek farklı üslubu ve kalemiyle edebiyat dünyasında ’objektif gerçekçilik’ bakış açısıyla kalemşörlüğünü yoğun bir çalışmayla sürdüren Yazar Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu, şimdi de yeni romanı “Kerb-ü-Bela” ile 13 asır önce yaşanan Kerbelâ olayının, İslami ve insani değerler açısından günümüze yansıyışını bir roman kurgusuyla kaleme aldı. Yazar, romanında İslam dünyasının ortak acısı ve ilahi bir şefkat tokadı olarak nitelendirdiği Kerbela olayını günümüzle içselleştirerek oluş nedenleri ve sonucu itibariyle 1337 yıl sonra bile yaşanan çarpıcı benzerliklerle günümüz Kerbela’larına da ışık tutacağı anlatıldı. Çarpıcı anektodları ve lirik kalemi ile herkesi zamanda yolculuğa çıkararak, Kerbela gerçeğinin zamansızlığını, İslam Dünyası’nı nasıl kanattığını idrak ettiren ve sadece ilk cildi yaklaşık 500 sayfa olan ’Kerb-Ü-Bela’, kitapçılardaki yerini aldı.

    Eserleriyle toplumsal yaralara dokunmaya gayret eden ve ’Kerb-ü-Bela’ romanını ’İslam’ın Kanadığı Mekan’ başlığı ile özetleyen Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu, “Kerbela’nın anılmaktan çok anlaşılmaya ihtiyacı var; zira Kerbela, bugünkü İslam hezeyanının anlaşılabilmesi için ilahi bir ders niteliğindedir. Tarih boyunca müslümanlar ’aşiretçilik’, ’kabilecilik’, ’tekfir’ ve ’yeryüzü’ ilahlarına bazen farkındalıkla bazen de sürü psikolojisi içinde kulluk yapma mantığı ile derin yaralar almıştır.Töreler, din diye lanse edilen Arap kültürü ve fanatizmi, İslam dünyasına olan bakış açısının, ’birleştirici’ özelliği yerine ayrıştırıcı olarak algılanmasına yol açıyor ve yazık ki kullanılan din dışı argümanlarla öyle de lanse ediliyor. Kerbela hadisesinde yaşanan trajedi aynı zamanda İslam dininde kapanması çok zor olan derin bir yara açtı. Zira olayın müsebbibi, bizzat bu dine iman iddiasında bulunan müntesipleriydi. Ancak açılan bu yara, kabuk bağlaması ve birleştirmesi gerekirken sürekli kaşındı ve kanatıldı. Ekilen fitne tohumları ile de ayrışmaya ve parçalanmaya kapı araladı. Bugüne taşınan ve şu an İslam dünyasındaki en büyük ayrışmanın sebebi olan mezhepçiliğin tohumları da o günlerde ekildi. Bu yüzden de Kur’an’i ve Muhammed’i hakikatlerin büyük bir dejenerasyona uğratıldığı o dönemi iyi anlamak gerekiyor. İnanç, ahlak, doğruluk ve objektif bilgi ile hareket etmek için yüzyıllar önce meydana gelen bu büyük acıdan ders alınması ve günümüz Kerbela’larına ışık tutması adına yüzlerce kaynak araştırmasından sonra bu romanı kaleme aldım” diye konuştu.

    Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu kimdir?

    Eğitim yöneticisi ve araştırmacı Yazar Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu, 1973 doğumlu. Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı ve aynı zamanda Pedagoji mezunu. Pedagoji alanındaki akademik eğitimine halen devam ediyor. 1995’te öğretmenlik yapmaya başlayan ve daha sonra meslekten ayrılan Sadıkoğlu, 2005’te ’Yılın Öğretmeni’ ödülünü aldı. Günümüz geleneksel İslam anlayışına aykırı bir dille karşı çıkan Sadıkoğlu’nun şu ana kadar yayımlanmış 11 eseri mevcut.