Etiket: Riski

  • Yılbaşında kalp krizi riski yüzde 33 daha fazla

    Medicana International Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu, yılbaşı gecesi kalp krizi geçirme riskinin senenin diğer günlerine göre yüzde 33 daha yüksek olduğunu söyledi.

    Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yörükoğlu, vatandaşları yılbaşı gecesi için uyardı. Yılbaşı gecesi kalp krizi geçirme riskinin senenin diğer günlerine göre yüzde 33 daha yüksek olduğunu vurgulayan Yörükoğlu, “Yağlı, tuzlu ve şekerli gıdaların aşırı yenmesi, yüksek miktarda alkol alınması, heyecan, stres, aşırı efor ve soğuk hava koşulları kalp krizi riskini arttırıyor. Bu faktörler kan damarlarında büzüşmeye, kanın pıhtılaşma eğiliminin artmasına ve hipertansiyona neden olur ki bunlar da kalp krizlerini tetikler. Öte yandan kalp krizi belirtilerinin dikkate veya ciddiye alınmaması ve yılbaşı gecesi tıbbi hizmetlerin yetersiz olması kalp krizi nedeniyle ölüm oranını artırır. Yeni yıla tatsız bir başlangıç yapmamak veya daha önemlisi yeni yılı görebilmek için önerilerimiz aşırı yemek, aşırı alkol, aşırı efor ve soğuk havada efordan kaçınılmasıdır” diye konuştu.

    Özellikle 45 yaş üstü erkekler ve 50 yaş üstü kadınlar başta olmak üzere kişilerin kalp krizi belirtilerini tanıması ve önemsemesinin hayati öneme sahip olduğunu vurgulayan Yörükoğlu, şunları kaydetti:

    “Bu belirtiler göğüs ortasında baskı hissi veya ağrı, soğuk terleme, çarpıntı, bulantı ve nefes darlığıdır. Bu belirtilerden biri dahi önemli bir haberci olabilir. Böyle bir durumda yapılacak ilk şey eşinizi veya arkadaşınızı durumdan haberdar etmek ve öncelikle bulunduğunuz ortamdan uzaklaşarak havası temiz, sakin bir yere gitmektir. Burada sıkıntıların devam edip etmediğini görüp bir durum değerlendirmesi yapmak önemlidir. Sıkıntılar devam ediyor ise ilk yapılacak şey bir aspirin (500 mg) çiğnemek ve zaman geçirmeden bir hastaneye gitmektir.”

  • Doktoru riski aldı, 11.5 cm aort damarı patlamadan ameliyat edildi

    Konya’da karnındaki aort damarının çapı 11.5 cm büyüklüğüne ulaşan 75 yaşındaki İbrahim Baydilli, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesinde gerçekleştirilen oldukça zor ve riskli bir ameliyatla sağlığına kavuştu.

    Konya’da 5 yıldır kalp ve böbrek yetmezliği rahatsızlığı bulunan bu yüzden kemoterapi ve radyoterapi tedavisi gören 75 yaşındaki İbrahim Baydilli’nin karnındaki ana aort damarı genişleyerek 11.5 cm büyüklüğe ulaştı ancak Baydilli’nin bu durumu fark edilemedi. Karnındaki küçük bir kavun büyüklüğündeki şişlikten rahatsız olan yaşlı adam NEÜ Meram Tıp Fakültesi Hastanesinde oldukça zor ve riskli bir ameliyatın ardından sağlığına kavuştu.

    Karnında iki büyük şişlik olduğunu ancak bunun aort damarındaki genişlikten olduğunu tahmin etmediğini belirten İbrahim Baydilli, “Kemoterapi ve radyoterapi tedavisi sırasında da doktorlarım böyle bir hastalığım olduğunu fark etmemişler. Meram Tıp Fakültesi’ne geldiğimde hastalığımı öğrendim ve burada yapılan ameliyatla sağlığına kavuştum. Doktorlarıma ve hastaneye teşekkür ederim” dedi.

    “Şimdiye kadar ameliyat ettiğim en büyük anevrizma”

    Operasyonu gerçekleştiren Meram Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Niyazi Görmüş ise, “Bu yaş grubunda aort tedavisinde açık ameliyatlar yapmak zordur. Hastamızdaki anevrizmanın boyutları 11.5 cm’ye ulaşmış. Benim şimdiye kadar ameliyat ettiğim en büyük çaptaki anevrizma” şeklinde konuştu.

    Prof. Dr. Görmüş, bütün aort incelendiğinde yukarıdaki bölümde de ülseratif yaraların olduğunu, bu nedenle 3 hafta arayla kapalı teknik kullanılarak iki ameliyat yaptıklarını, ikinci ameliyatta 11.5 cm çapına ulaşmış damarı 2 saate yakın sürede kapalı ameliyat tekniği ile içine yeni bir suni damar koyarak tedavi ettiklerini söyleyerek, “Hastada kalp yetmezliği ve böbrek yetmezliği vardı. Kemoterapi ve radyoterapi tedavileri görüyordu. Ayrıca 75 yaşında olması gibi etkilerle pek çok problemi beraberinde getiriyordu. Ameliyatın kapalı yapılması, bu çaptaki bir anevrizmanın güzel bir şekilde kapatılması, iki basamaklı ameliyatın başarıyla yapılması önemli. Riskli bir operasyondu, başarıyla tamamladık ve hastamız da bugün gayet iyi” diye konuştu.

    Prof. Dr. Görmüş, “Hastanın karnının içindeki ana aort damarında anevrizma vardı. Normal bir insanda bu bölgedeki aort çapı 20 mm’yi geçmez. İbrahim Bey’in damarı 11.5 cm yani neredeyse 6 katı olmuş. Müdahale edilmez ise ani ölüm olurdu. Çapın 6 santimetreyi geçmesi ciddi risk olduğu anlamına gelir. Bu büyüklükteki damarın patlamaması ve hastanın böyle yaşaması büyük bir şans” ifadelerini kullandı.

  • Her 5 kişiden birinde KOAH riski var…

    Kronik obstrüktif akciğer hastalığı KOAH’ın ortaya çıkma sebebinin en başta sigara olduğunu belirten Bursa Özel Hayat Hastanesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Uzmanı Dr. Fulya Gürkan, 40 yaş üstü erişkinlerin yüzde 20’sinde KOAH rahatsızlığının görüldüğünü söyledi.

    Dünyada 50 milyon kişiyi etkileyen, her yıl 3 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olan ve dünyada ölümler içerisinde 4. sırada yer alan KOAH hastalığının en önemli belirtisini öksürük, balgam ve nefes darlığı olarak açıklayan Gürkan, “Ülkemizde 5 milyondan fazla kişi bu hastalıktan etkileniyor. KOAH, oldukça sık görülen, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Erken teşhis ve düzenli tedaviyle birlikte KOAH ile yaşamak çok daha kolay. Halkımızın KOAH konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması, hastalığın erken teşhisini ve tedavisini güçleştirmektedir. Oysa hastalık erken dönemde teşhis edilebilirse, KOAH ile mücadeleden sonuç alınabilir ve bu hastalık sebebiyle meydana gelen ölümler azaltılabilir” dedi.

    KOAH hastalarının bu hastalıktan kurtulmak için sigarayı mutlaka bırakması gerektiğinin önemine değinen Görkün, “Sigara dışında sigara dumanına maruz kalmak, tütün, nargile, puro kullanımı, tezekte odun yakılması, kimyasal gaz, dumanlı yerlerde çalışmak da KOAH’a sebep olabiliyor. Ayrıca hareketsizlik, fiziksel aktivitelerin azalması da KOAH için bir risk faktörü oluşturuyor. KOAH teşhisinin nefes ölçüm testi ve solunum ölçüm testi ile konulmaktadır. 40 yaş üstü erişkinlerin yaklaşık yüzde 20’sinde KOAH rahatsızlığı görülmektedir. Kişi sigara kullanıyorsa, öksürük, balgam, nefes darlığı şikayetleri varsa mutlaka göğüs hastalıkları uzmanına başvurması gerekiyor” diye konuştu.

    Her yıl kasım ayının üçüncü haftasının Dünya KOAH Günü olarak kutlandığını hatırlatan Gürkan, “Çünkü, KOAH önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık. KOAH’ın en önemli tedavisi sigaranın bırakılmasıdır. 20 yıl yaklaşık günde 1 paket sigara içen bir kişi, sigarayı bırakma merkezlerine mutlaka başvurulması gerekiyor” şeklinde konuştu.

  • Gençler de diyabet riski altında

    Acıbadem Eskişehir Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Osman Son, modern yaşamla birlikte her geçen gün artan obezite ve hareketsizliğin diyabete yol açtığını bildirirken, erişkin diyabetinin artık 20’li yaşlardan itibaren ortaya çıkmaya başladığını belirtti.

    Tüm dünyada modern yaşamla birlikte her geçen gün artan obezite ve hareketsizlik, diyabete yol açabiliyor. Ülkemizde de obezitenin artışı ile paralel olarak diyabetli hasta sayısı hızla artış gösteriyor. Acıbadem Eskişehir Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Osman Son, susuzluk, halsizlik, sık idrara çıkma gibi belirtilerle kendini gösteren diyabetin son zamanlardaki tehlikesine dikkat çekerek, “En önemli sorunlardan birisi, erişkin diyabeti olarak adlandırılan Tip2 diyabetin artık 20’li yaşlardan itibaren ortaya çıkması ve bu durumdan bireylerin farkında olmaması” ifadelerini kullandı.

    “Aşırı sıvı tüketen ve sık idrara çıkanların diyabet açısından değerlendirilmesi gerekiyor”

    Kalıtımsal ve çevresel etkenlerin birleşimi ile oluşan ve kan şekeri seviyesinin yükselmesi ile sonuçlanan diyabetin, özellikle son 20 yıl içerisinde ciddi oranlarda artış gösterdiğini aktaran Dr. Osman Son, 1985 yılında dünyada diyabetli hasta sayısının yaklaşık 30 milyonken bu sayının 2013 yılında 382 milyona ulaştığını ifade etti. Son, “Bu artışın önüne geçilemezse 2035 yılında 592 milyon diyabetli olacağı tahmin ediliyor. Diyabet, insülin hormonunun eksikliği veya işlev bozukluğu sonucu ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliğinin yanı sıra birçok metabolik soruna da sebep olan bir sağlık sorunu. Susama, aşırı sıvı tüketimi, sık idrara çıkma, görme bozukluğu, uyku isteği, aşırı halsizlik, kilo kaybı gibi şikayeti olan kişilerin diyabet açısından değerlendirilmek üzere mutlaka doktora başvurması gerekiyor. Bunun yanı sıra, ailesinde diyabeti olan ve aşırı kilo sorunu yaşayan kişilerin de diyabet açısından değerlendirilmesi gerekiyor” dedi.

    Başka sağlık sorunlarına da yol açıyor

    Küresel sağlık harcamalarının yüzde 12’sinin diyabet hastalığı ve bunun oluşturduğu komplikasyonlara harcandığı bilgisini paylaşan Acıbadem Eskişehir Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Son, diyabete bağlı sağlık sorunlarının hem maliyetinin çok yüksek hemde sonuçlarının üzücü olduğunu söyledi. Erişkinlerde görme, el ve ayak kayıplarının en önemli sebebini diyabete bağlayan Dr. Osman Son, “Diyabete bağlı sorunlarla baş edebilmenin yolu; erken tanı, düzenli kontrol ve tedaviden geçiyor. Diyabetin yaşam boyu süren kronik bir sağlık sorunu olarak düşünülmesi gerekiyor. Erken tanı konulmadığında diyabete bağlı göz, böbrek, kalp ve damar ile ilgili problemler başlamış olup, tanı sonrası tedavi edilse bile bazı problemlerin geri dönüşü olmayabiliyor. Bu sebeple erken tanı çok önemli. Diyabetin erken tanısı için risk grubunda bulunanların dikkatli olmaları ve sık sık kontrollerini yaptırmaları gerekiyor. Diyabet tanısı konulan kişilerin ise 3 aylık düzenli kontrolden geçmeleri öneriliyor” diye bildirdi.

    Diyabet başlangıcındaki bireylerin de aynı diyabetli kişiler gibi takip edilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Dr. Osman Son, bu bireylerin beslenme ve egzersizden oluşan yaşam şekli değişikliği ile kilo verebileceklerini, uzun süre ilaç kullanmadan kan şekerlerini kontrol altında tutabileceklerini dile getirdi.

  • Mide ilaçları ve ağrı kesici kullanımında böbrek yetmezliği riski

    33’üncü Ulusal Nefroloji, Hipertansiyon, Diyaliz ve Transplantasyon Kongresi’nde konuşan Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Siren Sezer, mide ilaçları ve ağrı kesicilerin ani ya da kronik böbrek yetmezliğine yol açma riskinden söz etti. Sezer, ağrı kesicilerin de rahatlıkla alınmayan ilaç listesine alınması gerektiğini söyledi.

    İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Aydın Türkmen, kadavra bağışının artması için STK çalıştığını söyledi. Toplumun bu konuda hala duyarsız olduğunu da belirten Türkmen, “Nedense bu konuda toplumu bir türlü ivmelendiremiyoruz. Bu bir kültür meselesi ilkokul ve liseden itibaren bu kültürü yerleştirmek lazım. Uzun süreli bir şey bu durum. Ektik tartışmalar da var. İran modeli gibi bir durum mesela devlet kendisi fakir insanlardan böbrek alıp zengin hastalara veriyor. Bu çok hoş bir şey değil. Bir organı ticaret metası olarak görmek hoş değildir” dedi.

    Mide ilaçları ve ağrı kesicilerde böbrek yetmezliği riski

    Türk Nefroloji Derneği Genel Sekreteri ve Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Siren Sezer, sağlıklı beslenme için Akdeniz tipi diyeti önerdiklerini belirtti. Bu tip beslenmeyle kilo kontrolünün daha kolay olduğunu belirten Prof. Dr. Sezer, “Mide ilaçları uzun yıllar kullanımı böbrek yetmezliği riskini artırdığı gözlendi. Bu açıdan midem yanıyor bir ilaç alayım yıllarca kullanayım demeden uzmanlara danışmanları gerekiyor. Ağrı kesicileri aylarca yıllarca kullanan özellikle bayan hastaları biliyoruz. Ağrı kesiciler ani ya da kronik böbrek yetmezliği yapabilir. Ağrı kesicilerin de rahatlıkla alınmayan ilaç listesine alınması lazım” ifadelerini kaydetti.

    Tuz tüketimi ve obezite ilişkisi

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bülent Altun ise tuz tüketimi ve yaşam tarzıyla ilgili bilgiler verdi. Obezite ile tuz tüketimi arasındaki ilişkiye değinen Prof. Dr. Altun, “Hipoertansiyonu tedavi ederken yaşam tarzı önemlidir. Nefrologlar olarak tuzu önemle vurgularız. Tuz kan basıncını yükseltmenin dışında kalp ve böbreğe zararlarının olduğunu biliyoruz. Tuz tüketimi yüksek Türkiye’de. Obezite ile tuz arasında ciddi ilişkiler kuruluyor. Tuzun yoğun tüketilmesi kilo artışı ve karın etrafında yağın artışına neden oluyor. Dolayısıyla tuzu kısarken bir anlamda kilo alma riskimizi azaltmış oluyoruz” diye konuştu.

    Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bülent Tokgöz yılda en az bir defa nefroloji muayenesinden geçmek gerektiği uyarısında bulundu. Diyabeti olan insanlarda aşama aşama böbrek yetmezliğinin ortaya çıktığını belirten Tokgöz, idrarda protein kaçağı başladığı zaman işin sonunun diyalize kadar vardığını ifade etti.

    Hasta özeli, uzman kamuyu tercih ediyor

    Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. H. Zeki Tonbul, nefrolojiyle ilgili güncel bilgiler verdi. Böbrek yetmezliğinde temel tedavinin hala hemodiyaliz olduğunu belirten Prof. Dr. Tonbul, diyalize giremediği için ölen hastanın olmadığını belirtti. Nefrologların yüzde 90’ının kamuda çalışması nedeniyle özel merkezlerdeki hastaları nefrologların tedavi edemediğine de değinen Prof. Dr. Tonbul konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “61 bin böbrek hastası var, bunun 57 bini hemodiyaliz 4 bini periton diyalizi ile tedavi görüyor. Türkiye diyaliz tedavisi konusunda son 20 yılda büyük gelişme sağladı. Diyalize giremediği için ölen hasta yoktur. Diyaliz hizmetleri batı standardında olup kalitelidir. Diyaliz hastalarının yüzde 70’i özel merkezlerde tedavi görmektedir. Buna karşılık nefrologların yüzde 90’ı kamuda çalışmaktadır. O yüzden özel merkezlerdeki hastaları nefrologlar tedavi edemiyor. Ağırlıklı olarak sertifikalı diyaliz hekimi ve hemşireler aracılığıyla yürütülüyor” dedi.

    2015 verilerini de paylaşan Prof. Dr. Tonbul böbrek sorunları nedeniyle ölüm oranlarının yüksek olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu:

    “2015 yılında alınan verilerek göre 849 diyaliz merkezi bulunmaktadır. Bunun yüzde 40’ı özel sektördedir. Kamudaki diyaliz merkezleri ise ilçelerde ve daha küçüktür. Hemodiyaliz hasta sayısı 2014 sonunda 55 bin iken 2015 sonunda 57 bine ulaşmış. Yüzde 56 ile ağırlıklı olarak erkek hastalardır. 16 bin cihaz, 3 bine yakın sertifikalı hekim 10 bine yakın sertifikalı hemşire mevcuttur. 2015 yılında hemodiyalize 9 bin 600 yeni hasta başladı. Periton diyalizine ise bin hasta başladı. Her iki hastadan birisi diyabete bağlı böbrek yetmezliği sorunuyla karşı karşıya. Hastaların yüzde 43’ü 65 yaş üstü hastalardır. Yeni diyalize başlayan hastaların yarıya yakını acil diyalize bağlananlardır. Ölüm oranları hala yüksektir. 2015 yılında ölen hasta sayısı 6 bin 500” dedi.