Etiket: Riski

  • Zonguldak’ta 11 ev heyelan riski nedeniyle boşaltılıyor

    Zonguldak’ta iki gün boyunca etkili olan yağış sonrası Çaydamar Mahallesi İnci Sokak’ta 11 ev için heyelan riski tahliye çalışması başlatıldı.

    Zonguldak Valiliği kent merkezinde etkili olan yağmur sonucunda Çaydamar Mahallesi İnci Sokak’ta bulunan 14 kişinin ikamet ettiği tek katlı 3 konutun meydana gelen heyelandan ötürü acilen boşaltılacağını açıkladı. Bölgeye giderek incelemelerde bulunan ekipler bölgedeki diğer konutların da risk altında olduğunu belirleyince 11 evin heyelan riski nedeniyle acilen tahliye edilmesine karar verildi.

    AFAD İl Müdürü Ahmet Güngör, Belediye Fen İşleri Müdürü Ogan Göktürk, Çaydamar Mahallesi Muhtarı Mehmet Zaman bölgeye giderek mahalle sakinleri ile görüştü. AFAD İl Müdürü Ahmet Güngör, “Yoğun bir yağmur vardı. Gece yarısı kara dönüştürdü. Çaydamar Mahallemizde 11 konutu risk nedeniyle boşaltacağız. Yaklaşık 50 kişi yaşıyor. Aileler kiralık eve yerleşecek. Biz AFAD olarak burada çalışma yapacağız” dedi.

    Çaydamar Mahallesi Muhtarı Mehmet Zaman ise “Gece burası kaydı afet oldu. Yolu yok. CİMER’e, belediyemize, valiliğimize giderek durumumuzu anlattık. İmarda tadilat yapılması lazım ki yol olsun. Ama yol da olsa buralar kaymış göçmüş. Bu insanlar cenazelerini omuzlarında taşıyorlar. Burada yatalak üç hasta var. Ben defalarca bildirdim. Sallarla beraber milletin sırtında bu rampadan yukarı çıkıyor. Duvarlar hep çatlamış. Burada duvar veya yol yapılacağını herhangi bir yerde ucuza devlet konutu yapılsa en azından insan gibi yaşarlar. İçler acısı durum var burada. Biz elimizden geldiği kadar yemek, kumanya, defter yardım yapıyoruz. Hepsi tertemiz insanlar. Sevgili, saygılı insanlar. Evleri kötü, heyelan var. Yolları yok. Devletimiz bir çaresini bulacaktır” diye ifade etti.

    Aileler ise kiralık ev bulamayacakları endişesiyle AFAD’dan yardım istedi. Mahalle muhtarları ve ekiplerin çalışmaları ile aileler heyelan bölgesinden başka evlere yerleştirilecek.

  • Prematüre bebek riski pek çok nedene bağlı olarak ortaya çıkıyor

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Liya Alkılıç, bebeklerin erken doğması olarak bilinen prematüre doğumun pek çok nedeni olabileceğini ifade ederek, “Bunlar; daha önceden prematüre bebek doğurmuş olan kadınlar, ikiz, üçüz veya daha fazla doğum yapacak olan hamile kadınlar, belli rahim veya servikal anormalliklere sahip kadınlar, ilk kez doğum yapan gençler, ilk çocuklarını doğuran 37 yaş üzeri kadınlar” dedi.

    17 Kasım Dünya Prematüre Günü nedeniyle Özel Ege Şehir Hastanesinde etkinlik düzenlendi. Prematüre bebekler, aileleri ve minik bedenleri sağlığına kavuşturan çalışanların katıldığı etkinlik yoğun ilgi gördü.

    Hastane Başhekimi Dr. Volkan Ertuğrul, prematüre bebeklerin tedavisinin deneyimli ellerde ve tam donanımlı hastanelerde yapılması gerektiğini söyledi. Ertuğrul, tedavi sırasında hastane personeline de çok büyük iş düştüğünü sözlerine ekledi.

    “Prematüre doğumun nedenleri”

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Liya Alkılıç, sağlıklı büyüme için organ gelişiminin çok önemli olduğunu söyledi ve prematüre bebeklerle ilgili önemli bilgiler paylaştı. Alkılıç, “Bebekler normal süre olarak 38 ile 42 hafta arasında dünyaya gözlerini açar. Yeni doğan bebek, 37 hafta ve öncesinde doğmuş ise bu bebeğe prematüre denir. Prematüre bebeklerin ağırlığı tam zamanında doğan bebeklere göre çok daha azdır. Prematüre bebekler, organlarının gelişmeye zamanı olmadığı için sağlık sorunları yaşayabilir. Prematüre bebek riski pek çok nedene bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Bunlar, daha önceden prematüre bebek doğurmuş olan kadınlar, ikiz, üçüz veya daha fazla doğum yapacak olan hamile kadınlar, belli rahim veya servikal anormalliklere sahip kadınlar, ilk kez doğum yapan gençler, ilk çocuklarını doğuran 37 yaş üzeri kadınlar” şeklinde konuştu.

    “Anne sütü önemli”

    Bebeğe anne sütü verilmesinin önemine vurgu yapan Dr. Liya Alkılıç, “Anne sütü bebeği rahatlatır ve her annenin sütü kendi bebeği için uygundur. Anne sütündeki koruyucu etmenler küçük prematüreler için oldukça önemlidir. Anne sütünün alerjen etkisi yoktur ve daha kolay tolere edilir. Emmesi olmayan bebekler için anne sütü steril ortamda sağılıp biriktirilmeli ve bebeğe verilmelidir. Hastanemizin Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi, yoğun bakım ihtiyacı olan tüm bebeklere gerekli desteği sağlamaktadır. Güncel bilgiler ışığında, modern tıbbi donanımıyla bebekleri kısa sürede ailelerine kavuşturmakta, ailelerin bilgilendirilmesinde ve eğitiminde gerekli kaynakları sağlamaktadır” dedi.

  • Fatih’te 2 bina çökme riski nedeniyle boşaltıldı

    İstanbul’un Fatih ilçesinde 2 binanın yan duvarlarında yaşanan çökme nedeniyle dolu olan bina boşaltıldı. Olay yerine gelen ekipler, bina çevresinde güvenlik şeridi çekerek önlem aldı.

    Fatih Cerrahpaşa Mahallesi Samatya Sahili Sokağı üzerindeki biri boş 2 binanın yan duvarlarında akşam saatlerinde çökme yaşandı. Dolu olan binada yaşanan göçük nedeniyle vatandaşlar panikleyerek binayı boşaltarak durum yetkililere bildirdi. İhbar üzerine olay yerine itfaiye, polis ve belediye ekipleri sevk edildi. Olay yerine gelen polis ve zabıta ekipleri bina çevresinde önlem alarak, binanın tamamen boşaltılmasını sağladı. İtfaiye ekipleri göçük yaşanan yerde çalışma yaptıktan sonra herhangi bir olumsuzluğa karşı beklemeye başladı.

  • Türkiye’de erişkin her üç kişiden birinde diyabet riski

    14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla diyabet hastalığına ilişkin açıklamalarda bulunan Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nermin Olgun, ’’Türkiye’de erişkin her üç kişiden bir tanesinde diyabet veya diyabet gelişimi açısından risk vardır’’ dedi.

    Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nermin Olgun, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla diyabet hastalığına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Hem dünyada hem Türkiye de en önemli sağlık sorunlarından biri olarak kabul edilen diyabet, iyi kontrol edilmediğinde birçok organı da olumsuz yönde etkiliyor. Türkiye’de 8 milyondan fazla erişkinin diyabet hastası, bir o kadar kişinin de diyabet gelişimi açısından risk grubunda olduğu tahmin ediliyor. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla diyabet konusunda önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Olgun, diyabetin insülin hormonunun yetersizliği, yokluğu veya eksikliği sonucu oluşan ve karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında bozukluklara yol açan bir hastalık olduğunu vurgulayarak, ’’Diyabet hem dünyada hem Türkiye de en önemli sağlık sorunlarından biri olarak kabul edilmektedir. Diyabetli sayısının her geçen gün artması, diyabetin her yaşta görülmesi, önlem alınmazsa ağır organ hasarlarına neden olması, yaşam kalitesini düşüren maliyeti yüksek bir hastalık olması, diyabetle ilişkili sağlık sorunlarının insanların yaşamını ve sağlık sistemlerini ciddi derecede etkilemesi bu kanıyı güçlendirmektedir. Diyabet aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü tarafından en fazla ölüme neden olan kronik hastalıklar arasında sayılmaktadır’’ ifadelerini kullandı.

    ’’Diyabetli birey oranı en yüksek olan coğrafi bölgemiz yüzde 18,2 ile Doğu Anadolu Bölgesi iken en düşük orana yüzde 14,5 ile Karadeniz Bölgesi sahiptir’’

    Her sekiz saniyede bir kişinin diyabet nedeniyle hayatını kaybettiğine dikkat çene Olgun şöyle devam etti:

    ’’Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) 2017 raporunda dünyada toplam 425 milyon diyabetli olduğu tahmin edilmekte olup, henüz tanısı konmamış 212 milyon yetişkin olduğu belirtilmiştir. Her 100 erişkinden yaklaşık 9’u (yüzde 8,8) diyabet hastası, 7’si (yüzde 6,7) ise glikoz tolerans bozukluğuna sahipken, doğan her 7 bebekten 1’i gestasyonel diyabetten etkileniyor. Küresel bazda sağlık harcamalarının yüzde 12’si diyabet için kullanılmakta olup Türkiye de Sosyal Güvenlik Kurumu 2016 yılı için diyabete bağlı harcamaları yüzde 23 olarak açıklamıştır. Her yıl yaklaşık 4 milyon 20-79 yaş arası erişkinin diyabetle ilişkili nedenlerden dolayı hayatını kaybettiği belirtilmektedir. Her sekiz saniyede 1 kişi diyabet nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Diyabet dünyada, bu yaş grubuna göre, tüm ölüm nedenleri arasında yüzde 10,7 orana sahiptir. Türkiye Diyabet Epidemiyolojisi Projesi (TURDEP – II) verilerine göre, Türkiye’de diyabet görülme sıklığı 20 yaş üstü grupta yüzde 13,7’dir. Diyabetli birey sayısının en fazla olduğu grup 40-59 yaş aralığıdır ve bu yaş grubu toplam diyabetli nüfusun yüzde 46’sını kapsamaktadır. Diyabetli birey oranı en yüksek olan coğrafi bölgemiz yüzde 18,2 ile Doğu Anadolu Bölgesi iken en düşük orana yüzde 14,5 ile Karadeniz Bölgesi sahiptir. Diyabetli yetişkin sayısının 2045 yılında dünyada 629 milyon, Türkiye’de ise 11,2 milyon olacağı tahmin edilmektedir.’’

    ’’Türkiye’de erişkin her üç kişiden bir tanesinde diyabet veya diyabet gelişimi açısından risk vardır’’

    Türkiye’de 8 milyondan fazla erişkinin diyabet hastası, bir o kadar kişinin de diyabet gelişimi açısından risk grubunda olduğunun tahmin edildiğini açıklayan Olgun, ’’Türkiye’de erişkin her üç kişiden bir tanesinde diyabet veya diyabet gelişimi açısından risk vardır. Ayrıca 20 bin dolayında çocuğun diyabetli olduğu bilinmektedir. Ne yazık ki diyabetli erişkinlerin yaklaşık yarısı hastalığın farkında değildir. Tip 1 diyabet ile ilgili önleme çalışmaları başarılı olmamıştır. Oysa Tip 2 diyabet vakalarının yüzde 70’ini sağlıklı kahvaltı, lifli sebze, taze meyveler, tam buğday ekmeği, yağsız et, balık ve fındık tüketimi ve düzenli egzersizi içeren sağlıklı yaşam tarzı ile önlemek mümkündür. Diyabet bireylerin ve ailelerin yaşamlarının tüm yönlerini etkiler, zorunlu yaşam biçimi değişiklikleri gerektirir. Bakımda başarıyı artıran en önemli konu en az tıbbi yardım ile en iyi kontrolü sağlamaktır’’ şeklinde konuştu.

    ’’Diyabet İyi kontrol edilmediğinde kalp, beyin, gözler, böbrekler başta olmak üzere tüm organları etkiler’’

    Olgun, beslenmenin diyabet tedavisinin temel taşlarından biri olduğunun altını çizerek, aynı zamanda yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı, ideal kiloya ulaşmayı veya korumayı, kan yağlarını istenilen düzeyde tutmayı, göz, kalp ve böbrek gibi organlara zarar verecek komplikasyonları önlemeyi veya geciktirmeyi de sağladığını kaydetti. Fiziksel aktivite ve egzersizin, beslenme ve ilaç tedavisi kadar önemli olduğuna dikkat çeken Olgun, ’’Egzersiz yemekten 1-1,5 saat sonra her gün en az 30 dakika olacak şekilde planlanmalı, kan şeker düzeyi egzersize başlamadan önce ve sonra kontrol edilmelidir. Hareketsiz yaşamın sağlık sorunlarını da beraberinde getireceği unutulmamalıdır. Uzun vadede diyabete bağlı oluşacak sağlık sorunlarından korunmak amacıyla, hiçbir sorun olmasa bile yılda bir kan yağları kontrolü, mikroalbüminüri kontrolü, göz dibi muayenesi, kalp elektrosu, ayak muayenesi ve 3-6 aylık aralıklarla HbA1c kontrolü yapılmalıdır. Bununla birlikte diyabet ilaçlarla tedavi yönetimi en iyi bilinen ve geniş tedavi seçenekleri olan hastalıklardan biridir. Ancak bu tedavi seçeneklerinin doğru uygulanabilmesi için diyabetlinin doğru bilgi ve becerilerle donatılması, hastalığın yönetiminin kendisinde olduğuna inandırılması gerekir. Diyabet İyi kontrol edilmediğinde kalp, beyin, gözler, böbrekler başta olmak üzere tüm organları etkiler. Ancak diyabetin bakımının karmaşıklığı nedeniyle sadece hekimin yazdığı reçete ile diyabet tedavisi yürütülemez. Bu nedenle diyabetlinin tedavi ve bakımında hemşire, diyetisyen, psikolog gibi sağlık profesyonellerinin yer aldığı ekipler oluşturulmaktadır’’açıklamalarında bulundu.

    ’’Diyabetli bireylerin aşılanması Sağlık Bakanlığı tarafından genişletilmiş bağışıklama programı kapsamına alınmıştır’’

    Diyabetli bireylerde ortaya çıkan hipergliseminin bağışıklık sisteminin gücünü düşürdüğünü ve sonuçta enfeksiyon riskinin arttığını dile getiren Olgun, ’’Enfeksiyonlar kontrolsüz hiperglisemiye yol açar ve hiperglisemi enfeksiyonların daha da ağırlaşmasına neden olur. Enfeksiyonlar sonucu diyabetlilerin hastane yatışlarında ve ölüm oranlarında artış görülür. 40 yaşın üstündeki erişkinlerde diyabet, toplumda gelişen zatürre ve invaziv pnömokok riskini artırır. Diyabetli bireylerin yarısı her yıl bir bulaşıcı hastalık nedeniyle en az bir defa hastanede yatarak tedavi görmektedir. Diyabet zatürre için risk faktörüdür. Zatürreye bağlı hastane yatış riski, diyabetli bireylerde 3 kat daha fazladır. Bu nedenle tüm enfeksiyonlardan korunma diyabette çok önemlidir. Enfeksiyonlardan en iyi korunma yollarından biri aşılanmadır. Diyabetli bireylerin aşılanması Sağlık Bakanlığı tarafından genişletilmiş bağışıklama programı kapsamına alınmıştır. Diyabetlilerin aşılanması uluslararası ve ulusal tüm rehberlerde önerilmekte olup diyabetlilerin aşılanması konusunda çalışmalar yürütülmektedir. Diyabet hastaları, Aile Sağlığı Merkezlerinde veya aşıya erişimin olduğu sağlık kurumlarında pnömokok-zatürre aşısını ücretsiz olarak yaptırabilirler’’ değerlendirmelerinde bulundu.

  • Vegan beslenmede ölüm riski

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Gastroenteroloji Bölümü Öğretim Üyesi Erol Çakmak vegan türü beslenenlere uyarılarda bulunarak, “Çok şiddetli bir alım yetersizliği olursa hasta kendini çok fazla sınırlarsa çeşitli ruhsal ve nörolojik problemlere neden olabilmektedir” dedi.

    Vegan beslenenlerin bitkisel besin tercihleri de farklı inanışlara göre şekilleniyor. Bazı veganların beslenmesinde sadece sebze, meyve, tahıl ve kuru baklagiller yer alırken bazıları sadece tahıl ürünleriyle besleniyor. Hayvansal ürünler tüketmeyen veganlar hayvansal gıdalardan elde edilen vitaminleri almıyor. Veganlar bu vitaminleri dışarıdan almak zorunda kalıyor. Uzmanlar ise vegan beslenmenin riskli olduğunu ifade ederek ölümle sonuçlanabileceği konusunda uyarılarda buluyor.

    Cumhuriyet Üniversitesi Gastroenteroloji Bölümü Öğretim Üyesi Erol Çakmak vejetaryen ve vegan beslenme arasında bazı farklar olduğunu ifade ederek, “Vejeteryanlık halk söylemiyle et yememe hastalığı veganlık ise et yememe ile beraber diğer hayvansal gıdaların yenmemesi hadisedir. Vücutta dengeli bir beslenme gerekiyor. Dengeli beslenmediğimiz zaman vücuttaki çeşitli fonksiyonlar bozulmalar meydana geliyor. Özellikle et ve diğer hayvansal gıda türlerinde proteindir çeşitli vitaminlerdir, minerallerdir, yağ dahil olmak üzere bir sürü maddeler var bu maddeler de vücut için ihtiyaç olan maddelerin alımının yetersizliğinde bir takım problemlere ve hastalıklara neden olmaktadır. Özellikle çocuklarda, yaşlılarda, gebelerde, emziren kadınlarda bu daha da önem arz etmektedir. Bunların eksikliği çeşitli problemlere neden olabilmektedir. Bu tür beslenmede bizim en çok gördüğümüz şeylerden birisi demir eksikliği anemisi onu çok sık görmekteyiz. Diğer mental ve nörolojik problemleri sık görmekteyiz. Özellikle çocuklarda büyüme ve gelişme bozukluğunu sık görmekteyiz. Bazıları süt ürünlerini yemiyor. Bazıları yumurta yemiyor, bazılar diğer hayvansal gıda ürünlerini tüketmiyor. Kendi içerilerinde çeşitli gruplara ayrılıyorlar” dedi.

    “Ruhsal problemlere yol açabilir”

    Çakmak vegan türü beslenenlere uyarılarda da bulunarak, “Çok şiddetli bir alım yetersizliği olursa hasta kendini çok fazla sınırlarsa çeşitli ruhsal ve nörolojik problemlere neden olabilmektedir. Bu beslenme türü eskilerden olan bir beslenme 1950’lerde yüzde 1 oranlarındayken günümüzde yüzde 10’lara çıkmış durumda. Birazda insanlar arasında popülarite kazandıkça bunlara meyilli olanların sayısı daha da artmaktadır. Kişilerin özellikle bu tür gıdaları alması gerekiyor” diye konuştu.