Etiket: Riski

  • Kanser Riski İdeal Kilodan Uzaklaştıkça Artıyor

    Sağlıklı yaşam için dengeli beslenmenin ve ideal kilonun korunmasının önemine işaret eden Medicana International Ankara Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Tek, “Boyunuzu, kilonuzun karesine bölerek elde ettiğiniz beden kitle indeksi normal standartlarda yani 18-25 arasında olmalı” dedi.

    Medicana International Ankara Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Tek, Dünya Sağlık Örgütü’nün et tüketimiyle kanser ilişkisine yönelik son açıklamalarıyla ilgili olarak, “Et tüketmekten korkmayın ancak dengeli beslenin. İster doğal, ister işlenmiş gıda olsun aşırı tüketim zarar verir. Pek çok hastalığın ve kanserin sebebi fazla kaloridir” ifadelerini kullandı.

    Kanserin yüzde 30 oranında tek tip beslenmeden kaynaklandığını ve sadece kırmızı etin değil tüm gıdaların fazla tüketilmesinin son derece yanlış olduğunu kaydeden Dr. Tek, şunları ifade etti:

    “Dünya Sağlık Örgütü’nün son açıklamaları yani günde 400 gram civarında sebze tüketilmesi; günlük işlenmiş et tüketiminin kadınlarda 50, erkeklerde 85 gramı geçmemesi; kırmızı et tüketiminin ise haftada 500 gram ile sınırlandırılması gibi konular yeni değil… Beslenme problemleri başta kalınbağırsak olmak üzere mide ve pankreas kanserleriyle yakından ilişkili. Kırmızı et, bağırsaklarda emilimi sırasında serbest radikaller oluşturabiliyor. İkinci bir handigap olarak da yeterince lifli beslenilmezse bağırsaklarda kalma süresi uzuyor ve maruziyet artıyor. Bu nedenle kanser gelişimi riski, fazla kırmızı et tüketmeyenlere oranla tüketenlerde yüzde 18 gibi bir oranda daha yüksektir. Bunlar geçmişten gelen hasta bilgilerinden oluşan verilerdir.”

    BEDEN KİTLE İNDEKSİNE DİKKAT

    Et tüketiminin yüksek olmadığı bir ülke olduğumuza işaret eden Doç. Dr. Tek, Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarının abartılmaması gerektiğini ancak farkındalık oluşturmasının önemli olduğunu söyledi. Dr. Tek, kanserden korunmak ve sağlıklı yaşamak için önerileri şöyle sıraladı:

    “Özellikle renkli dediğimiz sebzeler ve meyve tüketilmeli, günlük 25-30 dakika yürüyüş yapılmalı, sigara ve alkol tüketilmemeli ya da tüketimleri minimalize edilmeli, ailede kanser öyküsü varsa bu kişiler aile bireylerinin kansere yakalanma yaşından 15-20 yıl önce hekim kontrolünden geçmeye başlamalıdır. İdeal kilonun muhafaza edilmesini ve boyunuzu, kilonuzun karesine bölerek elde ettiğiniz beden kitle indeksinin normal standartlarda yani 18-25 arasında olmasını istiyoruz. Örneğin meme kanseri obez kadınlarda, pankreas kanseri kilolu insanlarda daha fazla. Ayrıca bilinçsiz antibiyotik ve vitamin kullanımına da dikkat.”

  • Obez Bireylerde Kalp Ve Damar Hastalığı Riski

    Diyetisyen Cansu Kolukırık, obez bireylerde kalp damar hastalığının gelişme riskinin yüksek olduğuna dikkat çekerek, “Obez bireylerin vücutlarında fazladan kolesterol üretilir ve şişmanlık kan kolesterolünde artışa, damar hasarı gibi zararlara yol açar” dedi.

    Özel Adana Ortadoğu Hastanesi tarafından Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Tuna Katırcıbaşı ve Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. İsa Coşkun katkılarıyla ‘Beslenmenizi Değiştirin Hayatınız Değişsin’ sloganıyla eğitim semineri düzenlendi. Hastaların yoğun ilgi gösterdiği seminerde sunum yapan Diyetisyen Cansu Kolukırık, kalp hastalarının beslenmede dikkat etmesi gereken konular hakkında bilgi verdi.

    Diyetisyen Kolukırık, kalp ve damar hastalıklarının dünyada ölüm nedenleri arasında birinci sırada yer alan ciddi bir hastalık olduğunu hatırlatarak, “Obezite kalp hastalığının en önemli ikinci nedenidir. Kalp ve damar hastalıklarının temelinde ateroskleroz yani damar sertleşmesi vardır. Damar sertleşmesi sigara, obezite, diyabet gibi nedenlerle hasar gören damarda kanda taşınan kolesterolün birikmesiyle damarı tıkaması olayıdır. Kan kolesterolü yüksekliği böylece damar tıkanıklarına yol açar. Obez bireylerde kalp damar hastalığı gelişme riski yüksektir. Çünkü obez bireylerin vücutlarında fazladan kolesterol üretilir ve şişmanlık kan kolesterolünde artışa, damar hasarı gibi zararlara yol açar. Bypass veya stent ameliyatı ile daralmış veya tıkalı damarda kan akımı yeniden sağlanır. Ameliyat sonrası koruyucu tedbirler alınmaz ise bypass damarlarında da tekrar tıkanıklık oluşabilir. Bu da ciddi bir problemdir. Bir anlamda; mevcut yaşam tarzı değiştirilmezse damar tıkanıklığı tekrarlama riski yüksektir” diye konuştu.

    “BESLENMEMİZİ DEĞİŞTİRMEYE YAĞLARDAN BAŞLAYALIM”

    Öncelikle iyi yağların ve kötü yağların etkilerinin bilinmesi gerektiğine dikkat çeken Kolukırık, “Zeytinyağı, fındık yağı, mısırözü yağı, balık, cevizde bulunan doymamış yağlar ‘iyi’ yağların kaynaklarıdır. Hayvansal yağlar ve trans yağlar ise kalbe iyi gelmeyen kolesterolü yükselten yağlardır. Yemek yaparken ve hazırlarken sağlıklı yağlar kullanın. İlk tercihimiz zeytinyağı, fındık yağı, kanola yağı olmalıdır. 2. tercihimiz ayçiçek yağı, mısırözü yağ, trans yağ içermeyen yumuşak margarinler olmalıdır. Tereyağ, katı yağ, sert margarinler yanlış seçimlerdir, uzak durulmalıdır. Yemek yaparken bir ölçü zeytinyağı, bir ölçü ayçiçek yağı gibi karıştırarak da kullanabilirsiniz. Yağ çeşidinden çok miktarı da önemlidir. Fazla yağ tüketimi, zeytinyağı da dahil kalp ve damar sağlığına zarar verir, kilo alımına yol açar” ifadelerini kullandı.

    “KIRMIZI ET Mİ BEYAZ ET Mİ?”

    Diyetisyen Kolukırık, kırmızı et yerine balık, tavuk ve hindi eti tercih edilmesini önererek, “Çünkü kırmızı et doymuş yağ ve kolesterol içeriği yüksektir. Beyaz etin kırmızı ete oranla protein içeriği daha yüksek olup kolesterol içeriği düşüktür. Kırmızı et tüketimi haftada 2’yi geçmemelidir. Yumurtanın beyazında kolesterol yoktur. Yumurta beyazı yüzde 100 proteindir. Ancak yumurta sarısı kolesterolden zengindir. Kalp ve damar hastalığı olanlar için haftada 2-3 kez tüketilebilir. Kahvaltılarda haşlanmış olarak tercih edilmelidir. Bitkisel protein kaynağıdır. Mercimek, kuru fasulye, nohut, barbunya gibi kurubaklagiller demir, çinko, magnezyum minerallerinden zengindir. Bu mineraller kalbin daha iyi çalışmasına, kan basıncının düşmesine yardımcı olur. Özellikle kışları sofralarımızda zeytinyağlı yemek veya çorba olarak sıkça tercih edilebilir. Kurubaklagil yemeği etli yapılacaksa da mümkün olduğunca etin az konulması ve az yağ eklenmesi, hatta yemeğe yağ eklenmeden etin kendi yağıyla pişirilmesi kalp sağlığı için en doğru seçimdir” şeklinde konuştu.

    “SÜT VE ÜRÜNLERİNDE AKILLICA SEÇİMLER YAPILMALIDIR”

    Doğru tüketmeyen süt ve süt ürünlerinin yararlarından çok zararlarının olduğunun altını çizen Kolukırık, “Süt, yoğurt, ayran kalsiyum ve protein kaynağıdır. Kemik, diş ve kalp sağlığı için özellikle günde en az 2-3 porsiyon süt ve ürünlerini öneriyoruz. Ancak süt ve ürünlerini tam yağlı kullanmak kanda kolesterol ve kötü kolesterolü yükseltir. Kalp sağlığını olumsuz etkiler. Süt ve ürünlerini mutlaka yağsız , az yağlı tüketin. Light süt demek normal süte göre yağı azaltılmış süt demektir. Aynı şey yoğurt için de geçerlidir. Kalsiyum değeri aynıdır. İçeriğindeki protein sayesinde tok tutucu özelliği vardır. Yani light süt ve süt ürünleri zararlı değildir. Özellikle şeker hastalarının beslenmelerinde mutlaka light süt ve yoğurt bulundurmaları gerekir. Kan şekerinin düzenlenmesini sağlar. Türk Gıda Tebliğine göre light süt ve yoğurt tatlandırıcı ve katkı maddeleri içermez” dedi.

    “TAM TAHILLAR LİF KAYNAĞI”

    Kolukırık, “Kalp-damar hastaları ve şeker hastaları özellikle tam tahıl ürünleri kullanmalıdır. Beyaz ekmek yerine kepekli ekmek, tam buğday ekmeği, çavdar veya yulaf ekmeği alın. Tam tahıl ürünleri yüksek oranda lif içerir. Lifli gıdalar da kolesterolün düşmesini ve kan şekerin düzenlenmesini sağlar. Pirinç yerine bulgur tercih edilmelidir. Yemeklerin yanında pilav, makarna yerine tam buğday ekmeği, kepekli ekmek yemek hem daha az kalori almamızı sağlar, hem de zayıflamaya yardımcı olur” diye konuştu.

    Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesini öneren Kolukırık, “Sebze ve meyveler; besin öğeleri açısından zengin, düşük kalorili ve yüksek liflidir. Sebze ve meyvelerden günlük gereksinim duyulan vitamin ve minerallerin birçoğunu alabilirsiniz. Gün içerisinde yeterli sebze-meyve tüketmek kan basıncının düşmesine yardımcı olur ve kalp krizi geçirme riskini azaltır. Ayrıca tok tutma dereceleri yüksek olduğu için zayıflamaya yardımcı olur. Yaşlanmayı önleyici antioksidantları bolca içeren sebzeler ve meyveler kalbe en iyi gelen besinlerdir. Yemeklerin yanına mutlaka salata hazırlayın. Sebze yemeklerini etli değil zeytinyağlı yapın. Meyveleri meyve suyu olarak değil kendisini tüketin” ifadelerini kullandı.

    “ŞEKER VE TUZ TÜKETİMİNE DİKKAT”

    Şeker ve tuz tüketiminde de hastalara önemli bilgiler veren Kolukırık, “Günlük tuz sınırı 6 gram iken, Türkiye’de tüketilen günlük tuz miktarı 18 gramdır. Tuz tüketiminin zararları sayılamayacak kadar çoktur. Kalp için tehlikelidir, kan basıncını arttırır, çarpıntıya neden olur. Hipertansiyon hastaları üzerinde yapılan bir çalışmada tuz kullanımı bırakılarak ve yaşam tarzı değişiklikleriyle tansiyonun normal seviyelere indiği gözlemlenmiştir. Sofranızdan tuzluğu kaldırın. Yemeklere tuz atma alışkanlığını bırakın. Tuz yerine soğan, sarımsak, baharatlar, limon, sirke, biber gibi doğal lezzetlendiricileri kullanın. Şekerin hiçbir besin değeri yoktur. Çikolata, kek, gofret gibi hazır sanayi gıdaları ve kola, ice tea meyve suyu içeceklerin içeriğindeki şeker ve glikoz şurubu çeşitleri kan şekerini hızla yükseltir. Bu da, kan damarlarının zedelenmesine, insülin direncine, kilo almaya neden olur. Özellikle şeker hastaları kan şekerini hızla yükselten sofra şekeri, bal, reçel, pekmez ve şerbetli tatlılardan uzak durmalıdır. Çay ve kahveye şeker atma alışkanlığı bırakılmalıdır” şeklinde konuştu.

  • Ezidi Mültecilere ‘Mayın Riski Eğitimi Verildi

    Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’nce, ülkelerindeki IŞİD saldırısından kaçarak, Türkiye’ye sığınan Ezidi mültecilerin çocuklarına, “Mayın riski” eğitimi verildi. Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber Öğreten, dünyada her yıl 4 bin insanın mayın yüzünden ya öldüğünü ya da sakat kaldığını belirterek, Türkiye’de her 3 günde 1 mayın mağdurunun karşılarına çıktığını vurguladı.

    Mayınsız Bir Türkiye Girişimi tarafından, ülkelerindeki IŞİD saldırısından kaçarak, Türkiye’ye sığınan ve Diyarbakır Yenişehir İlçe Belediyesi Piknik Alanı’na yerleştirilen Ezidi mültecilerin çocuklarına, “Mayın riski” eğitimi verildi. Eğitimlerde, çocuklar yaşlarına göre kategorilere ayrılarak, Türkçe, Kürtçe ve Arapça mayınların riski anlatıldı. Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber Öğreten, her yıl dünyada yaklaşık 4 bin insanın mayın yüzünden yaşamını yitirdiğini veya sakat kaldığını belirterek, Türkiye’deki araştırmalara göre, her 3 gün günde 1 mayın mağdurunun karşılarına çıktığını söyledi.

    “TÜRKİYE 3 MİLYON MAYINI İMHA ETTİ”

    Türkiye’nin kara mayınlarından en çok etkilenen ülkelerden biri olduğuna dikkat çeken Öğreten, “Türkiye uluslararası sözleşmeye taraf olan bir ülkedir. Sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekiyor. Bunlardan biri stoktaki mayınların imhasıydı. Türkiye bunu 2011 yılında gerçekleştirdi. 3 milyon mayın imha edildi. Bunun bizim gözümüzdeki anlamı 3 milyon canın kurtarılmasıdır. Ama halen topraklarda 1 milyon mayın mevcuttur. Türkiye, Suriye ve Irak sınırlarında 80 binin üzerinde kara mayını kurbanlarının kendisine gelmesini bekliyor” dedi.

    “MAYINLARIN TAMAMEN TEMİZLENMESİ GEREKİYORDU”

    Suriye’deki savaş ve Irak’taki gelişmelerden dolayı Türkiye’ye hızlı bir geçiş yaşandığına da dikkat çeken Öğreten, “İnsanlar ne yazık ki kara mayınlarına basarak, yaşamları ya kaybettiler ya da yaralandılar. Geçen yıl yapılan araştırmada 19 insan bu nedenle yaralandı. Bunların büyük bir kısmını ise çocuklar oluşturuyor. Türkiye’nin toprağa döşenen mayınları geçtiğimiz yıl 1 Mayıs’ta imha etmiş olmalıydı. Topraklar artık kara mayınlarından kurtarılmalıydı. Ne yazık ki Türkiye bunu gerçekleştiremedi. Üzerine de 8 yıl daha süre ekledi. Bu verilen 8 yıllık sürenin 1 yılı da geçti. Kara mayınları ile ilgili herhangi bir faaliyet Türkiye’de söz konusu değildir” diye konuştu.

    “MAYIN RİSKİ EĞİTİMİNİN İLK AYAĞI DİYARBAKIR’DA”

    Kocaeli Üniversitesi Çocuk Koruma Merkezi’nde görevli psikolog Nesligül Olgun ise, mayın riski eğitimi projesinin 3 aşamadan oluştuğuna dikkat çekerek, şunları kaydetti:

    “İlk aşamasında çocuklara barış içinde bir ortamda yaşamaları gerektiği şeklinde mesajlar vereceklerini anlattık. Eğitimin ikinci aşamasında mayının ve patlayıcıların neye benzediği nasıl olduğunu hatta bunların en çok nerelerde olabilecekleriyle ilgili bilgi aktaracağız. Üçüncü oturumda ise çocukların mayın ve patlayıcılardan nasıl korunacaklarını anlatacağız. Bunlara yönelik nasıl önlemler alacaklar? Bu çocukların yaş ve gelişim sevilerine göre planlandı. O yüzden bunları oyun oynayarak, ve resim çizerek yapıyoruz. Soru-cevap halinde bunları konuşuyoruz. Aralarında bunları duymayan ve bilmeyenlerde var. Bu konuya değindiğimizde pür dikkat sessizlik ile dinliyorlar. Konunun ciddiyetinin farkına varıyorlar. Bu kavramları dikkatle dinlediklerini gözlemliyoruz. Aralarında bu cisimleri bilenler ve tanıyanlar var. İlerleyen zamanlarda daha iyi anlayacağız. Çocuklar sürekli bir çatışma ortamında yaşadı, sonra göç ederek başka bir ortama geldi. Hayatta kalma savaşı vermek çocukların hayatında kalıcı izler bırakıyor. Süregelen travmaların kalıcı izlerinin olduğunu biliyoruz.”