Etiket: Riski

  • 1-5 Yaş Arası Çocuklarda Zatürre Riski 2 Kat Fazla

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Adnan K. Usalan, 1 yaşından küçük ve 5 yaşından büyük her bin çocuktan 15’inde zatürre görüldüğünü, 1-5 yaş grubunda ise ikiye katlandığını söyledi.

    Zatürreye, genellikle mikroorganizmaların yol açtığını belirten Dr. Usalan, diğer yandan solunum yollarına kaçırılan kimyasal maddeler veya mide içeriği, çocuğun kullandığı ilaçlar ve romatizmal veya otoimmun hastalığın da neden olduğunu kaydetti. Dr. Usalan, “Çocukluk çağı zatürrelerine en sık neden olan mikroorganizmalar bakteriler ve virüslerdir. Bulaşma genellikle hasta kişiyle yakın temas, mikroorganizmalarla yüklü olan damlacıkların solunması ve ya bu damlacıkların temas ettiği eşya yüzeylerine dokunulması ile olur” dedi. Dr. Adnan K. Usalan, zatürrenin belirtilerini ise ‘ateş, öksürük, halsizlik, karın ağrısı, göğüs ağrısı, hızlı nefes alıp verme, kaburga aralarında veya altlarında çekilmeler’ olarak sıraladı.

    HASTANEYE YATMAK GEREKEBİLİR

    Bu hastalıkta tanının, hekim muayenesi ve gerekli görülürse kan tetkikleri ve akciğer filmiyle konulduğunu ifade eden Dr. Usalan, tedavi için şöyle konuştu:

    “Hastalık hafif düzeydeyse dinlenme, ateşin düşürülmesi, beslenmeye özen gösterilmesi ve eğer hekim tarafından gerekli görülürse antibiyotik kullanılması ile hasta hastaneye yatırılmadan tedavi edilir. Ancak eğer zatürre çocuğun damardan antibiyotik ve sıvı almasını, oksijen tedavisi görmesini gerektiren ağırlıktaysa veya çocuğun yaşı 3 aylıktan daha küçükse hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gerekir.”

    GRİPLE BAŞLAYABİLİYOR

    Medical Park Tarsus Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Adnan K. Usalan, grip ve zatürre arasındaki ilişkiyi ise şöyle açıkladı:

    “Grip virüsünün kendisi zatürre hastalığına yol açabildiği gibi, diğer mikroorganizmalara bağlı zatürre türlerinin ortaya çıkmasını da kolaylaştırabiliyor. Gribin ağır seyrettiği ve ölümcül olduğu olgular, çoğunlukla zatürrenin gribe eşlik ettiği durumlardır. Bu nedenle zatürrenin ve buna bağlı ölümlerin azaltılması için grip salgınlarının da önlenmesi gerekiyor.”

  • Her 5 Gebeden Biri Depresyon Riski Altında

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mehmet Özgür Demirel, ruh sağlığını olumsuz etkileyen depresyonun, kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha fazla görüldüğünü belirterek, kadınların, üreme hormonlarında değişim olduğu dönemlerde depresyona daha yatkın hale geldiklerini ve her 5 gebeden birinin depresyon riski altında olduğunu vurguladı.

    Memorial Diyarbakır Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mehmet Özgür Demirel, gebelik dönemi depresyonu hakkında bilgi verdi. Gebeliğin bir kadın için yalnızca mutluluk dönemi değil aynı zamanda ruhsal durum değişiklikleri nedeniyle ortayla çıkan kaygı ve depresyonun yaşanabildiği bir zaman dilimi olduğunu anlatan Demirel, “Depresyon, normal ve nörotik kişilerde hafif mizaç bozukluğu, huzursuzluk, bitkinlik, erken uyanma, kilo kaybı, iştahsızlık gibi belirtilerle ve kendini kınama, tepkisizlik, mutsuzluk, değersizlik hissi, intihar düşüncesi ya da girişimi gibi öznel belirtilerle karakterize olan, şiddetli bir hastalığa kadar uzanabilen geniş bir yelpazeyi içermektedir. Gelişmiş ülkelerde gebelikte görülen ruhsal problemlerle ilgili hastalıklar ciddi bir öneme sahiptir ve bu süreçte gebelerin psikolojik destek almaları sağlanmaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkelerde bu önem oldukça sınırlı kaldığından, anne ve bebeğin sağlığı olumsuz yönde etkilenmektedir.

    Gebelerin 5’te 1’i bu depresyon kriterlerinin bütününü tamamlar. Yani her beş gebelikten birinde depresyon görülmektedir. Ayrıca gebelerin yüzde 70’inde depresyon belirtileri görülmektedir. Çünkü depresyonun birçok belirtileri gebelik belirtileri ile karışmakta ve birçok gebeye bu tanı konulamamaktadır” dedi.

    “GENÇ YAŞTA ANNE OLANLARDA RİSK YÜKSEK”

    Özellikle genç anne adaylarının, anneliğin getireceği sorumluluk ve doğum korkusu gibi nedenlerle depresyona yakalanma açısından büyük risk altında olduğuna dikkat çeken Demirel, şunları kaydetti:

    “Ayrıca çocuk sayısı fazla olan, daha önce depresyon hikayesi olan, evlilik ile ilgili sorunları bulunan ve anneliğe hazır olmayan gebelerde bu sıklık daha da artmaktadır. Özellikle ailelerin onayı alınarak, kendi fikirlerine danışılmadan evlendirilen genç kadınlarda bu depresyon riski çok yüksektir. Gebe kalmadan önce antidepresan tedavisi alanların, gebe kaldıktan sonra kullandıkları ilaçların bebeği olumsuz etkileyeceğini düşünüp hekime danışmadan tedavilerini kesmeleri ise depresyonun alevlenmesine ya da tekrarlamasına neden olabilmektedir.”

    “GEBELİK DEPRESYONU YAŞAMI TEHDİT EDİYOR”

    Gebelik depresyonunun anne ve bebek sağlığını olumsuz yönde etkilediğini ve intihar girişimleri dahil olmak üzere anne ve bebeğin yaşamını tehdit ettiğini vurgulayan Demirel, “Depresyon, müdahale edilmediği takdirde; düşük, gebelik hipertansiyonu, erken ve düşük kilolu doğum, bebek gelişiminde gerilik, anne karnında bebek ölümü, doğumda zorlanmaya bağlı sezaryen gibi birçok probleme neden olabilmektedir. Ayrıca gebelik döneminde depresyon tedavisi altında olmayan annelerin çocuklarında psikiyatrik yardım gerektiren duygusal dengesizlik, bağlılık sorunları ve intihar eğilimleri artmaktadır” diye konuştu.

    “TEDAVİ DEPRESYONDAN KORUR”

    Gebelik sırasında antidepresan ilaç tedavisi, sakat doğum, bebekte ilaç zehirlenmesi ve çocuğun gelişiminin olumsuz yönde etkileneceği düşüncesi anne adayının ve doktorun endişelenmesine neden olduğunu da anlatan Demirel, şu ifadelerde bulundu:

    “Günümüzde gebelikte oluşan depresyonun da güvenli bir şekilde tedavi edilebildiği yapılan birçok çalışmada kanıtlanmıştır. Belirli birkaç antidepresan dışında birçoğunun bebeğe minimal yan etkilerle gebelikte güvenle kullanılabileceği artık bilinen bir gerçektir. Tabi ki her ilaçta olduğu gibi antidepresanlar da kesinlikle doktor kontrolünde kullanılmalıdır.”

  • Kadınlarda Menopoz Sonrası Kalp Krizi Riski Yüksek

    Kardiyolog Prof. Dr. Mete Alpaslan, geçmişte erkek hastalığı olarak bilinen kalp ve damar hastalıklarının, artık kadınlarda da yaygın olarak görüldüğünü belirterek, “Menopoz öncesinde, vücuttaki östrojen hormonunun kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi kadın için bir ayrıcalık olsa da menopoz ile birlikte östrojenin ortadan kalkması ile risk, erkeklerle eşit seviyeye geliyor. Kadınlarda sigara kullanımı ve stres de önemli bir kalp krizi faktörü” dedi.

    Memorial Dicle Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mete Alpaslan, kadınlarda kalp hastalıkları ve kalp krizi hakkında bilgi verdi. Östrojen hormonunun, menopoza girmemiş kadınları kalp damar hastalıklarına karşı kısmen koruyucu özellikte olduğunu anlatan Alpaslan, “Bu yüzden kalp krizi geçirme riski erkeklere göre kadınlarda daha düşüktür. Ancak bu risk, kadınlar menopoza girdikten 10 yıl sonra erkekler ile aynı düzeye gelir ve özellikle 70 yaş üzeri kadınlar için çok yüksektir. Doğurganlık çağındaki kadınların kalp krizi geçirme riskleri ise oldukça azdır. Ancak ender de olsa görülen bu durum, özellikle bu yaş grubu için tehlikelidir. Çünkü tipik kalp krizi belirtisi olan yaygın göğüs ağrısı dışında; nefes darlığı, çene, omuz veya kol ağrısı, bulantı, kusma, terleme, baş dönmesi, halsizlik gibi soğuk algınlığı ve gripte de görülen belirtilere daha sık rastlanır. Bu şikayetler ortaya çıktığında, hasta mutlaka kalp krizi açısından da değerlendirilmelidir” dedi.

    “SİGARA İÇEN KADINLAR 14 YIL AZ YAŞIYOR”

    Kadınlardaki kalp hastalıklarının ve kalp krizlerinin artışındaki en önemli nedenlerin mesleki yaşamdaki etkinliklerinin artması ve stresli iş ortamları ile sigara kullanımı olduğunu vurgulayan Alpaslan, “Sigara erkeklere göre kadınları daha çok etkiler ve östrojen hormonu üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. Kadınları kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucu özelliği bulunan östrojenin yıkıma uğraması, kardiyak sorunlara da zemin hazırlamaktadır. Yapılan araştırmalarda sigara içmeyen kadınların sigara içenlere göre ortalama 14 yıl fazla yaşadığı belirlenmiştir. Ayrıca sigarayla birlikte doğum kontrol hapı kullanımının da kalp hastalıkları riskini artırdığı bilinmektedir” diye konuştu.

    Alpaslan, kadınlarda kalp ve damar hastalıkları risklerini azaltmak için ise şu önerilerde bulundu:

    “Yağ tüketimi en aza indirilmeli. Kızartma türü yiyeceklerden mümkün olduğunca uzak durulmalı. Şeker ve tuz tüketimi azaltılmalı. Taze sebze, meyve, balık ve lifli gıdalar tercih edilmeli. Ceviz ve fındık gibi antidoksan özelliği yüksek olan, omega 3 içeren besinler tüketilmeli. Sigara ve alkolden uzak durulmalı. Spor yapılmalı, spor yapamayanların ise günde 1-2 saat yürüyüşü ihmal etmemeli önemlidir.”

  • Riski Az, Konforu Fazla Ameliyat Adana’da

    Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin Cerrahi Kliniği tarafından Endoskopik Hipofiz Cerrahisi kursu gerçekleştirildi.

    Adana’da ilk kez gerçekleştirilen Endoskopik Hipofiz Cerrahisi kursu Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Savaş Ceylan, Doç. Dr. İhsan Anık ve Yar. Doç. Dr. Burak Çabuk tarafından verildi.

    Adana, Adıyaman, Gaziantep, Kahramanmaraş gibi çevre il ve ilçelerden Beyin Cerrahi Uzmanlarının katıldığı kursta gerçek ameliyat canlı yayınla hekimlere izletildi.

    Konferans salonunda toplanan hekimlere canlı bağlantıyla izleme olanağı sağlanan ve ameliyatı esnasında yaptığı işlemleri ameliyathaneden salonda bulunan hekimlere anlatan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Savaş Ceylan, yaptığı açıklamada, “Endoskopik girişimle artık kafa tabanında yerleşen birçok tümör vakası başarıyla yapılmakta olup, bu yöntem giderek artmaktadır. Bu yöntemde hastanın kafatası açılmadan, burundan girilerek, ameliyat edilecek bölgeye ekrandan bakarak yaklaştığımızdan bu yöntemin hastalar açısından daha az riskli ve daha konforlu olmaktadır” dedi.

    Kursu düzenleyen Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin Cerrahi Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, Endoskopik Hipofiz Cerrahisi kursunu Adana’da düzenlemekten çok mutlu olduklarını ifade ederek, “Bu kurstan birçok beyin cerrahi uzmanı meslektaşım faydalandı. Prof. Dr. Savaş Ceylan hocamızın iki hastayı ameliyat ederken salonda bulunan hekimlere aynı zamanda anlatması oldukça verimli oldu. Teorik konularında anlatıldığını bu kursun 17.’sini Adana’da düzenledikleri için Dr. Ceylan ve Kocaeli ekibine çok teşekkür ediyorum. Bu tür ameliyatların artık Adana Numune Eğitim Hastanesinde de yapılacağından çok mutluyum” diye konuştu.

  • Sıgara İçenlerde Akciğer Kanseri Riski 20 Kat Artıyor

    Uzmanlar sigara içen insanların akciğer kanserine yakalanma riskinin 20 kat daha fazla olduğunu belirti.

    Dünyada kanserlerin yaklaşık yüzde 13’ünü akciğer kanserinin teşkil ettiğine dikkat çeken uzamanlar, sigara içen insanların 20 kat daha fazla risk altında olduğunu söyledi. Akciğer kanseri sigarayla birlikte dünyada en sık görülen kanserlerden biri haline geldi. Akciğer kanseri, kanserden ölümler içinde birinci sırada yer alıyor. Kasım ayı “Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı” olarak belirlendi.

    Akciğer kanserlerinin yüzde 90’ından sigaranın sorumlu olduğunu belirten Özel Hayat Hastanesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Uzmanı Dr. Fulya Gürkan, “Gelişmiş ülkelerde sigara tüketimindeki azalmayla birlikte akciğer kanserleri azalmaya başladı, fakat gelişmekte olan ülkelerde sigara tüketimindeki artışla birlikte akciğer kanserleri de arttı. Sigaraya erken yaşta başlanması, günde içilen sigara miktarının fazlalığı ve içilen sürenin uzunluğu akciğer kanseri riskini daha da arttırmaktadır. Sigara içenlerde akciğer kanseri riski yaklaşık 20 kat artmaktadır. Sigara içmeyip de dumanına maruz kalan pasif içicilerde de akciğer kanseri riski 3 kat artmaktadır. Ayrıca pipo, nargile ve puro gibi tütün mamullerini içeren maddeler kullananlar, light sigara içenler de aynı şekilde risk altındadır. Hava kirliliği de yine akciğer kanserine sebebiyet verebiliyor. Fren tamiri, izolasyon ve gemi inşaatı gibi asbest maruziyeti olan iş yerlerinde çalışanlarda da akciğer kanseri riski fazla. Ailede akciğer kanseri varsa risk artmaktadır. Daha önce geçirilmiş akciğer hastalıkları, verem ve KOAH geçirmiş olmak da riski arttırır” dedi.

    Akciğer kanserinin emarelerinin genelde erken dönemde ortaya çıktığını belirten Gürkan, “Tesadüfen çekilen akciğer filmleriyle genellikle teşhis konulabilir. En sık görülen şikayetler yüzde 75 öksürük, yüzde 60-70 kilo kaybı, yüzde 60 nefes darlığı, yüzde 45 göğüs ağrısı ve yüzde 35 kan tükürmedir. Bunların dışında ses kısıklığı, hırıltılı soluma, yutma güçlüğü, ateş yüksekliği, tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, kas ağrıları, yüz ve boyunda şişlik gibi pek çok şikayet de görülebilir. Özellikle sigara içen kişilerin bu tip şikayetleri olduğunda geciktirmeden bir göğüs hastalıkları uzmanına baş vurmaları lazım” diye konuştu.