Etiket: Riski

  • Obezite Ve Ölüm Riski İlişkisi

    Obezite rahatsızlığı, önlenebilir ölümler arasında sigaradan sonra ikinci sırada yer alıyor. Obezite konusunda bilgiler veren Opr. Dr. Erol Vural, obezite rahatsızlığının belirtileri, ölüm riski ve hipertansiyon ile olan ilişkisine değindi.

    Obezitenin, gıdaların özellikle yüksek kalorili gıdaların aşırı tüketilmesine bağlı olarak vücuttaki yağlı doku oranının artış göstermesi olduğunu söyleyen Opr. Dr. Erol Vural, ‘’Obezite, günümüzde önlenebilir ölümler arasında sigaradan sonra ikinci sırada yer alıyor. Obezite, özellikle hipertansiyon (yüksek tansiyon), kolesterol artışı, diyabet, solunum yolu hastalıkları, eklem hastalıkları, kalp ve damar hastalıkları hatta bazı kanser çeşitlerini tetikleyerek, hayati risk içeren hastalıkların bütünlüğü olarak ifade edilebilir’’ dedi.

    OBEZİTENİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

    Obezite rahatsızlığı olan kişilerde ortaya çıkan şikayetlere değinen Vural, hastalığın belirtilerini, aşırı terleme, depresyon, uyku apnesi, horlama, uyku bozukluğu, eklem ve sırt ağrısı, cilt dokusunda tahrişe bağlı olarak enfeksiyon artışı, gün içerisinde uykulu ve yorgun hissetme, küçük hareketlerde yorulma ve nefessiz kalma olarak sıraladı.

    OBEZİTENİN ÖLÜM RİSKİ NEDİR?

    Obezitenin özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde epidemik bir salgın haline gelen problemler topluluğu olduğunu dile getiren veren Opr. Dr. Erol Vural, “Yapılan araştırmalara göre obezitenin neden olduğu hastalıklar çerçevesinde hayati risk ve hayatını kaybedenlerin oranı her geçen gün artıyor. Ayrıca obezite ile beraber kronik böbrek hastalığı prevelansı da son dönemlerde böbrek yetmezliği, kanser, Tip 2 diyabet, metabolik sendrom ve erken ölüm riskinde önemli rol oynuyor. Kısacası obezite metabolik sendromla birlikte birçok hastalığın ortaya çıkması ile ölüm riskini arttıran günümüzün en tehditkar sorunu. Ancak erken tedavi seçenekleri ile metabolik sendrom öncüleri engellenerek oluşabilecek hasar boyutu ve hastalığın ilerlemesi durdurulabiliyor. Bu nedenle obezite hastalarının bu risk faktörleri doğrultusunda, vakit kaybetmeden uzman bir doktora başvurması gerekir. Yapılan araştırmalara göre gelişmiş ülkelerde en sık karşılaşılan ölüm nedeni kardiyovasküler (KHV) hastalıklardır. Bu nedenle obezite odaklı gelişebilecek bu hastalık, obezitenin ölüm riskleri arasında yer alabilir. Obezite KHV için bağımsız bir risk faktörü olarak kabul edilse de, hipertansiyon gibi diğer risk faktörlerine davetiye çıkarması ve olumsuz etkilerinin görüldüğü bilimsel olarak kanıtlanmıştır” diye konuştu.

    OBEZİTE VE HİPERTANSİYON İLİŞKİSİ

    Yüksek tansiyon gibi hayati risk içeren bir sağlık sorununun en önemli nedenlerinden birisinin obezite olduğunu vurgulayan Vural, “Obezite ile beraber alkol kullanımı, asitli içecekler, aşırı yağlı, tuzlu beslenme ve hareketsiz yaşam hipertansiyon riskini arttırır. Yapılan araştırmalara göre BKİ değeri 35 kg/m2’nin üstünde olan obezite hastalarının hipertansiyon riski, ideal kiloya sahip olan bireylere göre 3 kat daha yüksektir. Uzmanlar beden ağırlığının, olması gerekenin yani yüzde 20’nin üzerinde olan kişilerde hipertansiyonun görülme sıklığının normal kiloya sahip olanlara göre 2 kat fazla olduğunu belirtiyor. Ayrıca bu düşünce bel ve kalça oranının kan basıncı ile oldukça önemli bir korelasyon olduğunu gösteriyor. Bu nedenle obezite koroner kalp hastalığının gelişimine zemin hazırlayan birçok dislipidemi soruna eşlik ederek, ciddi sağlık sorunları ile ölüm riskinin artmasına yol açıyor’’ ifadelerinde bulundu.

    OBEZİTE AMELİYATLARININ ÖLÜM RİSKİ NEDİR?

    Obezite ile ilgili yapılan cerrahi ameliyatlar sonrasındaki ölüm oranının yüzde 0,3 ile 0,8 arasında değiştiğini belirten Vural, “Genellikle obezitenin ileri evrelerinde ameliyat tercih edilse de, obezite kaynaklı ameliyat komplikasyon oranları VKI’ nın artışına paralel olarak artabiliyor. Bu nedenle ameliyattan önce diyet tedavisi, davranış değişikliği ve egzersiz tedavisi ile beraber ilaç tedavisinin uygulanması öneriliyor. Ancak bu tür tedaviler özellikle morbid obezlerde daha çok işe yaramıyor” dedi.

    Obezite ameliyatlarının başarılı bir şekilde sonuçlanması için anestezi ve operasyonla ilgili karşılaşabilecek risklerin değerlendirilmesi ve konsültasyonların yapılması gerektiğine dikkat çeken Vural, “Ancak öncelikle hastanın beslenme alışkanlıklarının değerlendirilmesi ile uygun tedavi yöntemlerinin belirlenmesi, karşılaşılabilecek risklerin hastaya bildirilmesi ve onay alınması gerekir. Her cerrahi operasyonun kendine göre risk faktörleri olsa da, tıbbi müdahale gereği ortaya çıkabilecek risk faktörleri standarttır. Ancak obezite hastalarının uygulanacak tedaviye bağlı olarak ortaya çıkabilecek risk faktörleri daha çok artış gösterir. Fakat hastanın obezite sorunun neden olduğu doğal risk faktörlerinde cerrahi karşılaştırıldığında obezitenin ve yandaş hastalıklarının yol açtığı sorunlar çok daha fazladır ve obezite ameliyatları doğru evrede ve doğru yöntemlerin uygulanmasına bağlı olarak başarılı bir şekilde sonuçlanır” diyerek sözlerini noktaladı.

  • Soğuk Havada “Kalp Krizi” Riski

    Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Haşmet Bardakçı, soğuk havalarda kalbin atış sayısı, kan basıncı ve iş yükünde artacağını ifade ederek, kalp krizi ve ani ölümlerin görülme olasılığının artacağına ilişkin uyarıda bulundu.

    Prof. Dr. Bardakçı, yaptığı açıklamada, yaş, fiziki durum, altta yatan kronik hastalıkların sayısı ve derecesinin, bünyenin, soğuğa karşı verdiği cevabı etkilediğini söyledi.

    Koroner kalp hastalığı bulunanlarda, balon, stent, by-pass öyküsü olanlarda, soğuk havada kaldıklarında, ’angina pektoris’ denilen göğüste ağrı, rahatsızlık hissinin ortaya çıkabileceğini anlatan Bardakçı, şöyle devam etti:

    “Soğukta aşırı hareket, zorlayıcı efor ise kalp krizini tetikleyebilir. Kalp yetmezliği bulunan hastalarda soğukla birlikte vücut sıcaklığının 35 °C nin altına düşmesi (hipotermi) en önemli ölüm nedenlerindendir. Bilinçte bozulma, reaksiyonlarda azalma, uykuya eğilim bu tür durumlarda hasta yakınlarının dikkat etmesi gereken unsurlardır. Soğuk hava hem tansiyonu hem de kalp hızını arttırır. Tansiyon değerlerindeki artış özellikle hipertansiyon hastaları için önemlidir. Kullanılmakta olan tedaviye özen daha da arttırılmalı ve doktor kontrolleri aksatılmamalıdır.”

    -RİSKLİ GRUPLAR-

    Özellikle 60 yaş ve üzeri olanlar, kalp hastalığı ve felç geçirmiş olanlar, akciğer hastalığı bulunanlar, kronik solunum veya astım hastalığı olanların risk grubuna girdiğini vurgulayan Prof. Dr. Haşmet Bardakçı, şöyle devam etti:

    “Yapılan bilimsel araştırmalarda, hava sıcaklığında 10°C düşüşün kalp krizinde yüzde 7 oranında artışa neden olduğu saptanmıştır. Sıcaklık düşmesi derideki soğuk reseptörlerini ve sempatik sinir sistemini aktive eder. Soğukta aynı zamanda pıhtılaşma faktörlerinin kan düzeyleri, kanın pıhtılaşmayı sağlayan hücrelerinin (trombositler) sayısı ve damar içi pıhtılaşmayı sağlayan sistemlerin hepsinde artış olur. Kan plazma miktarı ve kan akışkanlığı ise azalır. İşte tüm bu faktörler kalp damar hastalıklarının ana unsuru olan pıhtılaşmaya eğilimin artışına yol açar.”

    -KORUNMA YÖNTEMLERİ-

    Isıyı vücutta tutabilmek için tek parça kalın giysiler yerine birkaç kat giyinmenin, önerilerin başında geldiğine dikkat çeken Bardakçı, böylece ısının giysi tabakaları arasında hapsedeleceğini belirtti. Baş, kulak, eller ve ayakların önemli ısı kaybı noktaları olduğunu vurgulayan Bardakçı, kulakları da saran başlık ve eldiven kullanarak, ayakların sıcak tutulmasını istedi. Soğuğa veya dışarı çıkılacaksa alkol alınmamasını ifade eden Bardakçı, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Çünkü alkoldeki damarlarında genişleme yapar. Bu başlangıçta ısı artışı olarak algılanır ve vücut, zaten soğuk olan havada, hayati organlardan ısı kaybını başlatır. Tamamen aç olarak veya aşırı yemek yemiş olarak soğuğa çıkılmamalıdır. Soğuk havada fiziksel aktivite kalbin üzerindeki iş yükünü arttırır. Hızlı koşma, ağır bir şeyler taşıma, kar/buz kürüme gibi ani ve zorlayıcı hareketlerden kaçınılmalıdır. Bu hareketlerde aşırıya kaçılması kalbe ciddi zararlar verebilir. Doktor tarafından tavsiye edilen egzersiz ve yürüyüşler açık havada, soğukta, rüzgar, kar, yağmur varken değil; sıcaklığın sabit olduğu kapalı alanlarda, spor salonlarında yapılmaya çalışılmalıdır.”

  • Yıldırım: “Riski Olmayan TEK Yatırım Gayrimenkul”

    Yıldırım Yapı Emlak Sahibi Murat Yıldırım, gayrimenkul yatırımı yapmanın tam zamanı olduğunu ifade ederek, Bartın’da ki gayrimenkul sektörünü değerlendirdi.

    Murat Yıldırım, Bartın’da inşaat sektörünün hızlı yükselişini sürdürdüğünü söyleyerek, yatırımcıların gözdesinin gayrimenkuller olduğunu vurguladı. Bartın’da faaliyet gösteren Yıldırım Yapı Emlak’ın Sahibi Murat Yıldırım yaptığı açıklamada, “Gayrimenkul sektörü kazandırmaya devam ediyor. Gayrimenkule yatırım yapanlar kazanacak ve kazanmaya da devam edecek. Bartın hızlı bir şekilde büyüyor. Bu büyümede devam edecek. 2015 yılında da gayrimenkul sektörü çok hızlı bir sene geçirdi. Gayrimenkule yatırım yapanlar bu yılda kazançlı çıktılar. Şuanda kış mevsimi olduğu için konut kredileri biraz yüksek, ondan dolayı hafif yavaşlama var. Burada da şöyle bir avantaj var. Müteahhitler yüzde 15 oranında ekstra indirimler yapıyorlar. Yaz aylarına göre, kış aylarında gayrimenkul almak biraz daha karlı oluyor. Bu dönemde ev alanlar karlı çıkıyor” dedi.

    “EV SAHİBİ OLMA ZAMANI”

    Bartın’da gayrimenkul fiyatlarını da değerlendiren Yıldırım, “Bartın şuanda daire metrekare fiyatları bin 500 ile 2 bin TL arasında seyrediyor. Bu da gösteriyor ki gayrimenkul fiyatları metrekare bazında yükselmeye devam ediyor. 2016 yılında da bu fiyatlar en az yüzde 10 ile 15 oranında yükselecek. Bu yıl gayrimenkule yatırım yapan her zaman karlı çıkacaktır” dedi.

  • Sigara İçen Erkeklerle Evli Kadınların Kansere Yakalanma Riski Daha Fazla

    Sigara içen erkeklerle evli olan kadınların akciğer kanserinden ölme riski, içmeyenlere göre yüzde 20 daha fazla.

    Medicana Bahçelievler Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr.Bülent Eriş, pasif sigara içiciliği ile artan Akciğer Kanseri riski üzerine önemli açıklamalarda bulundu.

    Eriş, akciğer kanserinin risk faktörlerini şöyle anlattı:

    “İlk olarak genetik yatkınlık, ileri yaş ve erkek cinsiyet gibi değiştirilemeyen risk faktörleri vardır. Ek olarak da mesleki kanserojen maddelerle temas, yaşanılan coğrafyanın özellikleri, bazı hastalıklar ve virüsler gibi zorla değiştirilebilen risk faktörleriyle beraber, kolaylıkla değiştirilebilen sigara ve beslenme alışkanlıklarını sayabiliriz. Tabii ki bu anlamda en önemli ve dikkat çekici risk; sigara içimi ve de sigara dumanı maruziyetidir.

    Evet dediğiniz gibi sigara çok önemli ve önlenebilir bir risk, peki daha anlaşılır olması açısından bu riski oransal anlamda netleştirebilir miyiz?

    Sigara içen kişilerde içmeyenlere oranla Akciğer Kanseri görülme olasılığı 13-20 kat, ağız bölgesi kanserlerinin görülme olasılığı 10-30 kat ve yine gırtlak kanseri görülme olasılığıysa 15-20 kat artış göstermektedir. Sigaranın kansere yakalanmada oldukça ciddiye alınması gereken büyük bir risk faktörü olduğunun bir daha altını çizmek gerekli sanırım”.

    Sigara dumanının büyük oranda kanserojen maddelerle dolu oludğunu ve sadece içen kişi için değil o dumanı soluyan diğer insanlar için de tehlike arz ettiğini belirten Eriş, “Aynı yoğunluğa yakın duman soluyan herkes için de saydığımız kanser riskindeki artış oranları geçerlidir. Ülkemize baktığımızda erkeklerin kadınlara göre daha yüksek oranlarda sigara içicisi olduğunu görüyoruz, bu da tahmin edilebileceği üzere sigara içmeyen ancak maruz kalan kadınlar ve çocuklar için ciddi bir tehlike anlamına gelmekte. Yapılan birçok çalışma göstermiştir ki sigara içen erkeklerle evli olan kadınların akciğer kanserinden ölüm oranları, içmeyenlerinkine göre ortalama yüzde 20 daha fazladır. Yine çocuklar için de benzer oranlar göze çarpıyor. Aslına bakarsanız bu durumun anlatmaya çalıştığım şekilde ortaya çıkan bir de vicdani ve ahlaki boyutları var. Sonuç olarak kendinizi bilerek ve isteyerek sigara ile zehirlerken, aynı zamanda da kendisini koruyamayacak çocuğunuz başta olmak üzere, eşinizi ve çevrenizdekileri de hayati bir tehlikenin içerisine sürüklüyorsunuz” dedi.

  • Erken Doğum Riski Taşıyanlar İçin Glukokortikoid Tedavisi

    Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Türkay Korgun, erken doğum riski taşıyanlar için Glukokortikoid tedavisinin gerekli olduğunu söyledi.

    Prof. Dr. Korgun, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Sağlık Yüksekokulu tarafından gerçekleştirilen ’Gebelik Esnasında Glukokortikoid Kullanımının Fetal ve Plasental Büyümeye Etkisi’ konulu seminere katıldı. Glukokortikoid Tedavisi hakkında bilgi veren Prof. Dr. Korgun, özellikle hamileliğin 24. ile 32. haftaları arasında doğum riski taşıyan annelerin çocuklarında yani fetüslerinde akciğer gelişimini tamamlanması için Glukokortikoid tedavilerini yaptırması gerektiğini belirtti.

    Glukokortikoid tedavisinin gerekli olduğunu belirten Prof. Dr. Korgun, tedavinin yüksek dozda, uzun sürelerde verildiği takdirde değişik sıkıntılara yol açabileceğini ifade etti.

    Erken doğum riski taşıyanlara önerilerde bulunan Prof. Dr. Korgun, kadın doğum uzmanlarının önerilerine bağlı olarak tedaviyi almaları gerektiğini, fakat doz ve süreye uzman ile birlikte karar vermeleri gerektiğini kaydetti.