Etiket: Psikolojisini

  • Çarpık kentleşme insan ve toplum psikolojisini olumsuz etkiliyor

    Çarpık ve plansız kentleşmenin insan ve toplum psikolojisini olumsuz etkilediği bildirildi. Şehir plancıları, imar planında yoğunluk artışı söz konusu olan bölgelerde o artışa paralel ihtiyacı karşılayacak sosyal ve teknik alt yapı alanlarının ayrılmadığına dikkat çekti. Psikolog Melike Şeker Cinbay ise, şehirdeki çarpık yapılaşma ve yeşil alan azlığının kişilerin toleransını düşürdüğünü ve öfke kontrolünde zorluklar yaşattığını söyledi.

    Seyhan Devlet Hastanesi’nde görevli Psikolog Melike Şeker Cinbay, çevre şartlarının şehir koşullarında insan psikolojisini olumsuz etkilediğini söyleyerek, “Bunu Adana olarak düşündüğümüzde hava koşulları zaten kişilerin toleransını düşürüyor. Doğallıktan uzaklaşıp çarpık kentleşmeye doğru gittiğimiz bu günlerde yine tolerans düşüyor. Öfke kontrolünde zorluklar yaşanabiliyor. Böylelikle de Adananın olumsuz yönde haberlerini görüyoruz” dedi.

    “Doğal yaşamdan uzaklaştıkça ruh sağlığımız kendine düşen payı alıyor”

    Kişiyi genel olarak yaşam koşullarının etkilediğini belirten Cinbay, “Ekonomik koşullar bunun yanında çok önemli. Adana’da yaşayan kişi için iklim koşulları çok önemli. Çünkü yazın tahammül etmekte zorlandığımız sıcaklıkla baş etmeye çalışıyoruz. Tabi çarpık kentleşme de göz önünde bulundurulduğunda yeşil alanların azalması ya da birbirine yakın evlerin olması kişilerin toleransını düşürüyor. Onlara daha fazla stres yüklüyor. Doğallıktan, doğal yaşamdan uzaklaştıkça tabi ki ruh sağlığımızda kendine düşen payı alıyor” diye konuştu.

    “Yönetmeliklerde boşluk olmamalı”

    TMMOB Şehir Plancıları Odası Başkanı Yakup Tatlı ise yapılar arasında alınacak önlemlerin yönetmeliklerin belirttiğini kaydederek, “Şehir plancısı veya mimar kafasına göre bir işlem yapamaz. Bu tarifi yönetmelik yapar. Yönetmelik hükümlerinin de birbiriyle çelişmemesi gerekir. Yönetmelik çekme mesafesi dediğimiz yapıların birbirine ve yola yaklaştığı mesafeyi belirlemiştir. Ancak aynı yönetmeliğin başka bir maddesi mevcut teşekkülata uy demiştir. Bu maddelerdeki seçimi kişiye bırakırsanız sıkıntılar meydana gelir. Yönetmeliklerimizde boşluk olmamalı” şeklinde konuştu.

    “İmar planlarında olması gereken sosyal ve teknik alt yapı ayrılmıyor”

    Bir imar planı yaparken nüfustan yola çıkıldığını ifade eden Tatlı, “Adana planlarında bunu göremiyoruz. Adana planlarında belli başlı planlar yazılıyor. Ama bunun nüfus karşılığı hesaplanmıyor. Kimi bölgelerde noktasal olarak yoğunluk artışı söz konusuyken o artışa ilişkin oluşması gereken sosyal ve teknik alt yapı alanları ayrılmıyor imar planlarında. O zaman kent bütününde neden devamlılığı olan bir plan yok? Biz imar planlarını 1,2,3 yıllık periyotlara değil 10,15,20 yıllık periyotlara istinaden hazırlarız. Dolayısıyla 20 yıl önce öngörülmüş bir planı, plan değişiklikleri ile delmemek gerekiyor” dedi.

  • FETÖ vatandaşın psikolojisini bozdu

    Balıkesir Devlet Hastanesi Toplum Ruh Sağlığı Merkezinde görevli Psikiyatri Uzmanı Dr. Umut Karasu, son dönemde kaygı bozukluklarında ciddi bir artış olduğunu belirtti.

    Kaygı bozukluğu şikayetiyle polikliniklere günde ortalama 3-4 kişi tedavi için başvururken, bu sayının 15 Temmuz sürecinden sonra 12’ye çıktığını ifade eden Dr. Umut Karasu, “İlimizde özellikle başta depresyon olmak üzere kaygı bozuklukları çok sık görülüyor. Hayatında her 3-4 insandan birinin zaten depresyona girdiğini biliyoruz. Fakat 15 Temmuz süreciyle birlikte ülkemizde ve ilimizde kaygı bozukluklarında ciddi bir artış var. Kaygı bozukluğunu biraz açacak olursak, insanda iç huzursuzluğu, kaotikel, yerinde duramama hali, her an kötü bir şey olacakmış gibi bir hisse kapılmak olur. Bunun alt grupları var, özellikle panik bozukluk bizim toplumumuzda çok yaygın. Kötü bir şey olacak, ölüyorum, boğuluyorum, nefes alamıyorum, galiba kalp krizi geçireceğim, çıldırıyorum şeklinde belirtiler veren bir durum. Bunda son dönemlerde ciddi bir artış var” dedi.

    Özellikle çocukların bu süreçlerden çok yara aldığının altını çizen Dr. Umut Karasu, “Ailelerin çocukları bu tür haberlerden uzak tutmaları, TV ve bilgisayarla çok haşır neşir olmalarını önlemeleri lazım. Bilişsel davranışçı terapi yöntemleriyle o travmalardan uzak tutmaya çalışıyoruz. Elbette ilaç tedavilerimiz de var. Elimizde size sunabileceğimiz net rakamlar yok, ama size şöyle söyleyebilirim. Günde ortalama 3-4 tane kaygı bozukluğuyla alakalı hasta gelirken, bu sayı 12-13’lere çıktı, ciddi bir artış oldu” şeklinde konuştu.

  • Meme Büyümesi Erkeklerin Psikolojisini Bozuyor

    Yaklaşan yaz mevsiminde deniz, güneş, kum üçgeni düşüncesi hemen herkeste heyecan uyandırırken, meme büyümesi (jinekomasti) olan pek çok erkek için bu dönem kâbusa dönüşüyor.

    Erkeklerin yüzde 60‘ında görülen jinekomastinin bir rahatsızlık olduğunu, fakat pek konuşulmadığını belirten Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mesut Özcan, bu durumun özellikle genç erkekleri çok rahatsız ettiğini kaydetti. Özcan, “Erkekte meme büyümesinin cerrahi dışında tedavi şansı yoktur. Jinekomasti genellikle estetik ve plastik cerrahlar tarafından ameliyat edilir ve öyle de olmalıdır. Genel anestezi altında gerçekleştirdiğimiz bu ameliyatta fazla olan yağ ve meme dokusu alınır. Ancak bazı ileri vakalarda daha iyi bir görünüm sağlamak için bir miktar cildin de çıkarılması gerekebilir” diye konuştu.

    Erkekte meme büyümesinin halk arasında sık konuşulmayan, ancak yaygın bir durum olduğunun altını çizen Prof. Dr. Mesut Özcan, ergenlik döneminde 12-18 yaş grubunda görülen jinekomastinin nadiren gerilediği veya ortadan kalktığı durumlar olsa da, genellikle o büyümüş halinin devam ettiğini kaydetti. Özcan, “Jinekomasti ameliyatı tecrübeli bir estetik ve plastik cerrahi uzmanı tarafından yapıldığında komplikasyonlar sık görülmez ve görülse de bunlar genellikle önemsiz minör komplikasyonlardır. Jinekomasti operasyonu, görünümü düzelterek kişinin kendine olan güveninin artmasını sağlar. Ameliyat sonucu kalıcıdır ve eğer beklentileriniz gerçekçi ise yeni görünümünüz sizi oldukça memnun edecektir” dedi.

  • Uzman Psikolog, Terörist Psikolojisini Anlattı

    Son dönemlerde dünyada ve ülkede artan terör olayları ile ilgili uyarılarda bulunan Uzman Psikolog Damla Alkoç, geçmiş dönemdeki terör gruplarından örnekler vererek, teröristlerin psikolojik özelliklerini anlattı.

    Aile danışmanı ve Çift terapisti Uzman Psikolog Damla Alkoç, hazırladığı makalede geçmiş dönemlerdeki terörist grupları hakkında bilgiler vererek, teröristlerin psikolojik özelliklerini sıraladı. Terörizmin yaygınlaşmasında, terör örgütlerini güçlendiren durumun ise bozuk politik ve psikolojik yapı olduğunu vurgulayan Damla Alkoç, “Klu Klux Klan terörist grubuna ait bir terörist, dört çocuğun öldürülmesi ile ilgili, ‘bunlar çocuk değil, küçük yaratıklardır. Bunları öldürdüğüm için asla pişman değilim, neden? Çünkü ben zehirli bir yılanı öldürürken küçük veya büyük ayırımı yapmam’ demiştir. Kızıl Ordu grubunun yöneticilerinden Ulrika Maynhof üniforma giyen herkesi bir domuz olarak gördüklerini söylemiştir. ‘Yani bunlar insan olmaktan çıkmaktalar. Bu da bizim sorunun bir çözümüdür. Bu tür insanlarla irtibatta bulunmanın bir lüzumu yoktur ve öldürülmeleri doğal bir sonuçtur’ Bahsedilen her iki örnekte de teröristlerin düşünce yapılarının ne ölçüde bozuk olduğunu ve duygularına daha çok kapılıp mantıklı yaklaşamadıklarını görebiliyoruz. Kimseyi insan olarak görmüyorlar, yok edilmesi gereken yaratık olarak düşünüyorlar.

    Terörizmin bu derecede yaygınlaşması, terör örgütlerine besin sağlayan güçlendiren bozuk politik, psikolojik yapının olmasıdır. Şiddet uygulayarak korkutma bu örgütlerin en önemli silahıdır” dedi.

    TERÖRİSTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ

    Alkoç, terörizmde özellikle çocukluk yıllarına dayanan psikolojik sorunlarının etken olduğunu belirterek, teröristlerin bu yüzden çocuk gibi duygulara kapılıp mantıklı düşünemediğini de ifade etti. Uzman Psikolog Alkoç, “Özgüvensiz, şiddet ortamında büyümesi ya da değersiz, önemsiz, başarısız hissetmesi ileriki yaşlarda kendisini önemli biri olma isteğine kurban eder. Bir şey yapabilme, kendini kanıtlama, herkesin onun hakkında konuşması cazip ve baskın gelir. Dini, kültürel, töresel etkiler göz ardı edilemez. Küçüklükten beri dini ve milli inançlar aşılandığı için, köklü ve sapkın militanlar oluşturur. Bu militanlara başka dinlerin yok sayılması ve kendi dinlerini yayması üzerine güçlü nedenler sunulur ya da milliyetçi ise inancını yaymak, kendi doğrularını insanlara kabul ettirmek için ancak kendilerini feda ederler. Çok şiddetli inançları ve diğer insanlara karşı duydukları güçlü nefret duygusu hepsinin ortak özellikleridir” dedi.

    CANLI BOMBALARIN ÖZELLİKLERİ

    Alkoç, intihar eylemcileri olarak bilinen canlı bombaların da psikolojik özellikleri hakkında tüyolar verdi. Canlı bombaların eylemleri gerçekleştirememe korkusunun ölmekten daha rahatsız edici hissettiğini vurgulayan Alkoç, “İntihar eylemcileri ilk paragrafta bahsettiğimiz düşmanlarını yaratık olarak görerek onları yok etmekten mutluluk duyarlar ve olabildiğince insana ulaşmaya çalışırlar. Ölüm korkusunu yenmeleri gerekir ve bu eylemi gerçekleştirememek ölmekten daha korkutucu ve rahatsız edici gelir” diye konuştu.

    TERÖR OLAYLARI TRAVMAYA NEDEN OLUYOR

    Alkoç, terörün arttığı dönemlerde korku ve kaygıların arttığını vurgulayarak, terör saldırılarının sosyal ilişki, iş ve özel hayatı da olumsuz etkilediğini ifade etti. Terör nedeniyle şüpheci ve huzursuz hisseden bireylerin her gün psikolojik çatışma ortamı ve bunalıma sürüklendiğine dikkat çeken Alkoç, “Özellikle bomba olaylarının gerçekleştiği ortamda bulunmak, şahit olmak ya da yakın çevrelerde ikamet etmek travmalara neden olmaktadır. Günlük hayatınızda bu etkilerden dolayı işlerinize konsantre olamıyorsanız, depresif umutsuz ruh durumunu çok sık yaşıyorsanız” dedi.

    OLUMSUZ ETKİLERLE MÜCADELE

    Alkoç, terörün olumsuz psikolojik etkileriyle mücadele için öncelikle bu durumun fark edilmesi gerektiğini ifade etti. Alkoç, “Bu durumu fark edip dengelemeye çalışın. Kısa aralıklarla zihninizi boşaltın. Toplumsal ilişkilerin gittikçe zayıfladığı, güvenlik ihtiyacının gittikçe arttığı bu günlerde kaybettiğimiz güven, sevgi, destek gibi olumlu duygularımızı ve çevremize karşı ilgimizi telafi etmeye, yeniden canlandırmaya çalışmalıyız” uyarılarında bulundu.

  • Teknolojik Gelişmeler İnsan Psikolojisini Olumsuz Etkiliyor

    Psikiyatri Uzmanı Dr. İhsan Yabanoğlu, teknolojinin gelişmesiyle birlikte gençlerde depresyona girme oranının her geçen gün arttığını belirtti.

    Eğitimde yapılan değişikliklerin gençler üzerinde çok olumsuz yansımaları olduğunu söyleyen Yabanoğlu, “Gençlerimizde giderek yükselen kaygı bozuklukları ortaya çıkıyor. Yeteri kadar baskı altındalar, yeteri kadar zorlanma yaşıyorlar. Gençlerimizin bir miktar daha fazla desteğe, anlayışa, hoşgörüye ihtiyaçları var” dedi.

    Gençlerin acınacak bir durumda olduklarına dikkat çeken Yabanoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Giderek ilkokul düzeyine kadar inmiş büyük sınavlar. Arkasından üniversite sınavı, üniversiteyi de bitirdi, meslek sahibi olacağım derken, KPSS sürekli karşılarında bir sınav, sınav, sınav gençler hakikaten bu sınavlardan bunalmış durumdalar. Sürekli o sınav kaygısı sürekli o kaygı akımını yaşamaktan bir süre sonra o duyguyu yerleşik hale getiriyor. Sürekli bir stres yaratıyor buna bağlı bir yorgunluk, bıkkınlık, depresif durumlar gelişiyor. Gençlerin durumu bu açıdan üzücü. Sürekli bir yarış ortamında olmaları sürekli bir kaygı ortamında yaşamaları ciddi bir handikap. Depresyon gençlerde ve orta yaşlarda daha fazla görüyoruz. İnsanlarımız çareyi hep doktorda ve ilaçta aramıyorlar. Aslında aramaları gerekir. Bu bir hastalık, bu hastalığın da bir tedavisi var. Depresyonu yaratan koşullara baktığımız zaman bunların giderilmesi önleyici tıp dediğimiz bunlar oluşmadan önlemek dediğimiz kısımda hakikaten çok şey var. Toplumsal yapımızda ciddi bir değişiklik oluyor ve bu bütün toplumsal yapı değişikliği bireylere olumsuz bir yansıma olarak dönüyor. Eskiden o yardımsever, hoş görülü toplum yok. Yani trafiğe bile çıktığınız zaman sanki herkes bir biri ile bir yarış halin de bir kavga halinde. O eskinin sıcaklığının olmaması bence büyük bir eksiklik. Eskiden sosyal destek sistemimiz çok daha iyi çalışırdı. Yani komşuluk ilişkisi çok daha güçlüydü. Akrabalık ilişkisi daha güçlüydü.”

    Teknolojik gelişmelerin insan psikolojisini olumsuz etkilediğini de belirten Yabanoğlu, “Baktığınız zaman biraz, bütün dünyadaki değişim teknoloji çağının getirdiği bireyselleştirme herkes artık bir birinin yüzüne bakmaktansa bir ekrana bakmayı tercih ettiği için yani bunun içine biz de dahiliz, ondan kopamıyoruz. Günümüzün büyük bir kısmını cep telefonu ekranı, tablet ekranına, bilgisayar ekranına bakarak geçiriyoruz. Yanımızdaki insanlarla bile ona bakarak konuşuyoruz. Canlı, yüz yüze bir dostun sıcaklığını insana veremez. Daha yalnız bireyler haline gelmeye başlıyoruz” ifadelerini kullandı.