Etiket: Psikolojik

  • Dr. Sait Yıldırım: “Korona virüs döneminde psikolojik olarak duyulan ihtiyaç Sosyal Destek Kurulu ile çözülebilir”

    Dr. Sait Yıldırım: “Korona virüs döneminde psikolojik olarak duyulan ihtiyaç Sosyal Destek Kurulu ile çözülebilir”

    Türkiye’nin korona virüs döneminde ki psikolojisi hakkında incelemelerde bulunan Dr. Öğretim Üyesi Sait Yıldırım, virüs döneminde insanların psikolojik olarak duyulan ihtiyaçları Bilim Kuruluna benzer şekilde kurulacak olan Sosyal Destek Kurulu ile çözülebileceğini söyledi. Yıldırım ayrıca Türkiye’nin orta ve uzun vadede psikolojik ve sosyal sağlığının risk altında olduğunu kaydetti.

    Iğdır Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sait Yıldırım, Türkiye’nin korana virüs döneminde ki psikolojisi hakkında akademik bir inceleme yaptı. Yıldırım, incelemesinde salgının sosyal psikolojik etkisinin değerlendirilmesi ve olası toplumsal risklerin önlenmesine dair öneriler sundu. Bu kapsamda mevcut salgın konusunda, konu ile ilgili 10 uzmanla mülakatlar gerçekleştirerek sosyal hizmet uzmanı, psikolog, sosyolog, felsefe ve ilahiyat alanlarından uzmanlar, salgının ortaya çıkışını yorumlayıp, mevcut süreç ve sonrasına dair öngörüler paylaştı.

    “ Salgında sosyal psikolojik etki çok önemli”

    Yıldırım, salgında psikolojik etkinin dikkate alınmasının bu süreci profesyonelce yönetme de etkisi olduğunu ifade ederek, “Covid-19 Salgını ile toplumda sağlık, sosyal, ekonomik, politik ve birçok alanda değişim, dönüşüm ve problemler ortaya çıkmıştır. Mevcut salgınının geçmiş dönemde yaşanan salgınlardan önemli farkları bulunmaktadır. Bu farklar ekonomik ve teknolojik gelişmişlik ile ortaya çıkmaktadır. Tarihteki salgınlarda yayılım, çoğunlukla virüsün ortaya çıktığı alanlar ile sınırlı kalmışken, post modern dönemde salgınların etki alanı çok güçlüdür. İletişim ve ulaşım olanaklarının yaygın olması bu dönemde virüsün yayılma hızını oldukça arttırmıştır. Salgınla mücadele kapsamında tüm dünyada önleyici faaliyetler sağlık açısından dikkate alınmaktadır. Ancak göz ardı edilen veya ikinci plana atılan önemli bir unsur salgının sosyal psikolojik etkisidir. Bu etkinin dikkate alınması ve değerlendirilmesi, hem salgın ile mücadele konusunda hem de salgının profesyonel biçimde yönetilmesi noktasında önemlidir” dedi.

    “Orta ve uzun vadede psikolojik ve sosyal sağlımız tehdit altında”

    Geçirilen salgın döneminde fiziksel sağlık göz önünde bulundurulduğunu fakat orta ve uzun vadede psikolojik ve sosyal sağlığın tehdit altına gireceğini kaydeden Yıldırım, “Yaptığımız çalışmada salgının sosyal psikolojik etkisinin değerlendirilmesi ve olası toplumsal risklerin önlenmesine dair öneriler geliştirmek amaçlanmıştır. Bu kapsamda mevcut salgın konusunda, konu ile ilgili 10 uzmanla mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Sosyal hizmet uzmanı, psikolog, sosyolog, felsefe ve ilahiyat alanlarından uzmanlar, salgının ortaya çıkışını yorumlamış, mevcut süreç ve sonrasına dair öngörülerini paylaşmıştır. Salgın ile ilgili ortak kanaat, toplumsal ilişkilerin dönüşmesi noktasında birçok riskin varlığında birleşmektedir. Salgın ve sonrası süreçte, Covid-19’un sosyal psikolojik etkisi dikkate alınmalıdır. Mevcut durumda öncelikli olarak fiziksel sağlık üzerine odaklanılmaktadır. Ancak kısa, orta ve uzun vadede psikolojik ve sosyal sağlımızın tehdide maruz kalacağı muhtemel görünmektedir” ifadelerini kullandı.

    “Aile içi şiddet ve çocuk istismarı salgın döneminde artış gösterdi”

    Dr. Sait Yıldırım, korona virüsün etkili olduğu bu dönemde aile içi şiddet ve çocuk istismarının arttığını belirterek “Ülkemizde sağlıklı biçimde yürütülen korona virüs ile mücadele sistemine, “Sosyal Destek Kurulu” dahil edilmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Sosyal Destek Kurulu aracılığı ile özellikle bu süreçteki risk grubunda olan bireylerin yaşayacağı sorunlara yönelik çözümler geliştirilmelidir. Aile içi şiddet, çocuk istismarı ve benzeri sorunlarda salgın döneminde artış yaşandığı ilgili kurumlarca paylaşılmıştır. Korona sürecinde toplamda 91 kadın öldürülmüştür. Benzer şekilde bu süreçte sadece İstanbul’da cinsel istismar mağduru 642 çocuğa avukat desteği sağlandığı aktarılmıştır. Salgın sürecinde belirtilen suçlarda artış olmakla birlikte, bu suçlarda görünenin yaşanandan daha az olduğu tahmin edilmektedir. Evde kalma süreciyle birlikte dışarı ile iletişimi kesilen kadın ve çocuklar bazı risklere maruz kalmaktadır. Bu sebeple sağlık kapsamında gerekli tedbirlerin alınmasıyla birlikte aile içi şiddet ve istismar eylemlerinin gerçekleşme noktasındaki risklere dikkat çekmek gereklidir” açıklamalarında bulundu.

    “Psikolojik olarak duyulan ihtiyaç Sosyal Destek Kurulu ile çözülebilir”

    Bilim Kurulunun alt birimi olarak Sosyal Destek Kurulu kurularak bu dönemde vatandaşlara sosyal ve psikoloji destek verilebileceğini anlatan Yıldırım, “Sosyal Destek Kurulu, aynı zamanda toplumda salgına adaptasyon süreci ve olası risklerle mücadele için aracı kılınabilir. Ayrıca karşılaşılacak bir diğer önemli sorun ise hastalık geçirmiş olan bireylerin damgalanmasıdır. Bu noktada, hastalığı atlatmış veya hastalık sürecindeki bireylerin psikolojik olarak duydukları ihtiyaç Sosyal Destek Kurulu tarafından karşılanabilir. Ayrıca, medya ve diğer mecralar üzerinden topluma bir korku kültürü yaşatılmaktadır. Salgın sürecinde bireylerin medya ve İnternet ile geçirdiği vakit normalden kat kat fazla olmuştur. Bu süreçte medya yönetimi ve sağlıklı bilgi aktarımı oldukça önemlidir. Toplumda salgın konusunda yeterli bilgi olmaması ve alternatif kanalların sağlıksız biçimde fikir aktarımı ile panik havası yaşanmaktadır. Medya, İnternet ve sosyal medya aracılığı ile toplumun kontrollü ve profesyonel bilgi ile bilinçlendirilmesi riskleri azaltacaktır” diye konuştu.

  • Korona virüsün psikolojik etkilerinden korunma yolları

    Korona virüsün psikolojik etkilerinden korunma yolları

    Uzman Klinik Psikolog Gülcem Yıldırım’ın Korona virüsün psikolojik etkilerinden korunma yolları hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

    Son zamanlarda bütün dünyayı etkisi altına alan Korona Virüsü hastalığının fiziksel sağlımızı bozduğu kadar ruhsal sağlığımızı da bozduğunu belirten Psikolog Gülcem Yıldırım, “Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünyanın farklı noktalarında eşzamanlı olarak kitleler üzerinde görülen bulaşıcı hastalıkları ‘pandemi’olarak isimlendiriyor. Corona Virüsü salgınını da geçtiğimiz günlerde ‘pandemi’ grubuna aldı. Corona Virüsü insan psikolojisi üzerinde travmatik bir etki yaratıyor. Travmatik etkiye sebep olmasının en önemli nedeni kontrol edilemez oluşu ve tıp dünyasının virüsü engelleyebilecek bir yönteme henüz sahip olmayışı. Bu durum herkeste panik, korku, çaresizlik, umutsuzluk gibi duyguların açığa çıkmasına sebep oluyor” diye konuştu.

    Virüsün ülkemizde ve dünyada çok hızlı yayılması da insanlarda şok etkisi dediğimiz durumun ortaya çıkmasına sebep olduğunu anlatan Psikolog Gülcem Yıldırım açıklamasını şöyle sürdürdü;

    “Yaklaşık birkaç aylık bir süreç içinde okullar tatil oldu, iş yerleri kapandı, günlük hayat durma noktasına geldi. Herkes alıştığı normal rutin hayatından sürekli ev içinde vakit geçirilmesi gereken bir başka hayata geçiş yaptı. Başlı başına sadece rutinin bozulması bile beyin için bir stres nedeniyken virüsün oluşturduğu korku ve panik havası herkeste yoğun bir ölüm ya da hastalık korkusuna yol açtı.

    Panik ve korku bağışıklık sistemini zayıflatır

    Sosyal medyadan, watsapp gruplarından mesaj ya da mail yoluyla gelen, içeriğinde kaygı, panik ve umutsuzluk barındıran her türlü veri bağışıklık sisteminizi zayıflatır. Bağışıklık sisteminin zayıflaması ise sizi bulaşıcı hastalıklara yatkın hale getirir.Dolayısıyla bu tip görüntülerden yazılardan veya videolardan kendinizi korumak ruhsal anlamda stresle daha kolay başetmenizi sağlar.

    İnsan beyni yoğun kaygı ve panik anlarında fabrika ayarlarına geri döner. Fabrika ayarları demek perfrontal korteksin devre dışı bırakılarak(akılcı, mantıklı ve sakin beyin), limbik sistemin (savaş-kaç modundaki bütün memelilerde bulunan hayvani beyin) aktive olmasına sebep olur. Beynimiz hayatımızın riske girdiğini düşündüğünde ;ki beynin en önemli görevi bizi hayatta tutmaktır, savaş-kaç-don tepkilerini devreye sokar.

    Dolayısıyla bu kriz sırasında sağlığımızı bozacak, bağışıklığımızı düşürecek en önemli şey strese girmek ve kaygıyı büyütmek. Stres sindirim sistemini kitleyen bir unsur, limbik sistem stresi hayati bir tehlike olarak algıladığında kaçma moduna geçer. Kaçma modunda sindirim sistemi donar. Bağışıklık sisteminin bağısakta yer aldığını biliyorsunuz. Sindirim donunca bağırsak da donar. Bağışıklık sistemi çalışmayı keser. O halde bilinçli bir şekilde stresi azaltmamız, sakinleşmemiz gerekiyor.”

    Psikolog Gülcem Yıldırım, stres ve kaygıdan korunma yolları konusunda şu bilgileri verdi;

    “Bağ kurmak stresi azaltan en önemli etken. Sevdiğiniz, görüştüğünüzde kendinizi emniyette ve güvende hissettiğiniz insanlarla bağ kurun. Telefonla ya da online yüz yüze görüşebilirsiniz.

    Günlük rutinler oluşturun. Rutinlerinizin olması beyne güvendesin kaygılanacak bir şey yok mesajı gönderir. Örneğin her gün aynı saatlerde kahvaltı yapın. Kitap okuma saatlerinizi güne yaymak yerine belli saat aralıklarına koyun. Gün içinde kendi oluşturduğunuz rutinler belirsizlik duygusuyla başa çıkmak için en etkili yöntemdir.

    Bağışıklık sistemini güçlendirmek için evde egzersiz yapın. Yoga ve pilates bu anlamda evde yapılabilecek egzersizlerin başında gelir. Her ikisi de iç kasları çalıştırdığından beyne buradayım, varım mesajı göndererek sinir sisteminin yatıştırılmasını sağlar.

    Yavaşlayın. Evde olsanız da ev içinde hızlı yemek yapmak, hızlı hareket etmek, hızlı konuşmak, hızlı yemek yemek stres hormonlarını tetikler. Yavaşlamak kişinin anda kalmasını sağlar, anda kaldığınızda ise anın içinde herhangi bir tehdit ya da tehlikenin olmadığını fark edersiniz.

    Kendi iç dünyanızla tanışın. Yaşanan bu durum ne kadar yeni olsa da her insanda oluşturduğu travmanın etkisi farklı. Çocukluk döneminde travmatik anıları fazla olan kişiler bu durumdan daha fazla etkilenirken diğerleri daha az kaygılı ve akılcı davranabiliyor. Yani panik atak hastası olanlar, okb’si olanlar, kişilik bozuklukları olanlar, anksiyete bozukluğu olanlar bu süreci ağır semptomlarla geçiriyor.

    Son zamanlardan yaşananlardan dolayı olumsuz olarak etkilendiğinizi düşünüyorsanız, yukarıda bahsettiğim psikolojik problemlere sahipseniz bir uzmandan destek alın.”

  • Psikolojik sorunları olan kadın evini yakmak istedi

    Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde psikolojik sorunları olan kadın evini yakmak istedi.

    Olay öğleden sonra İlçenin Dicle Mahallesi 13’inci sokakta meydana geldi. Alınan bilgilere göre psikolojik sorunları olduğu öğrenilen M.K. evde yalnız kaldığı sırada binanın dördüncü katında bulun dairesinin balkonunda ateş yakarak, çevreden geçen insanlara bağırmaya başladı.

    Balkonda büyüyen yangını gören mahalleli olay yerine itfaiye, polis ve sağlık ekiplerini çağırdı. Kısa süre içinde olay yerine gelen polis, sağlık ve itfaiye ekipleri bina önünde tedbir aldı. Uzun uğraşlar sonucu polis kadını ikna ederek, ifadesini almak için polis merkezine götürdü.

    M.K’nin uzun süredir psikolojik sorunları olduğu ve zaman zaman iradesi dışında hareket ettiği öğrenilirken, polis olayla ilgi soruşturma başlattı.

  • Psikolojik sorunları olan kadın evini yakmak istedi

    Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde psikolojik sorunları olan kadın evini yakmak istedi.

    Olay öğleden sonra İlçenin Dicle Mahallesi 13’inci sokakta meydana geldi. Alınan bilgilere göre psikolojik sorunları olduğu öğrenilen M.K. evde yalnız kaldığı sırada binanın dördüncü katında bulun dairesinin balkonunda ateş yakarak, çevreden geçen insanlara bağırmaya başladı.

    Balkonda büyüyen yangını gören mahalleli olay yerine itfaiye, polis ve sağlık ekiplerini çağırdı. Kısa süre içinde olay yerine gelen polis, sağlık ve itfaiye ekipleri bina önünde tedbir aldı. Uzun uğraşlar sonucu polis kadını ikna ederek, ifadesini almak için polis merkezine götürdü.

    M.K’nin uzun süredir psikolojik sorunları olduğu ve zaman zaman iradesi dışında hareket ettiği öğrenilirken, polis olayla ilgi soruşturma başlattı.

  • Bedene eleştiri psikolojik şiddettir

    Psikolog Dr.Feyza Bayraktar, “Bedene eleştiri psikolojik şiddettir” dedi.

    Hayatları, kilo alıp verme döngüsü içinde geçmiş bir çok kişinin geçmişine bakıldığı zaman; çocukluk veya ergenlik döneminde akranlarına kıyasla daha fazla kiloda olma, akranları tarafından kilosu ve beden şekline dair dalga geçilme, aile ve yakın çevrenin kişiyi kilosu ve beden şekli üzerinden eleştirmesi görüldüğünü anlatan Psikolog Dr.Feyza Bayraktar, “Kilo ve beden şekli üzerinden eleştirilme, kişide, çocukluk döneminden başlayarak; “Ben ancak belli bir kiloda olursam, değerli olurum.” düşüncesinin yerleşmesine ve kişinin kendilik değerini, kilo ve beden şekli üzerinden belirlemesine sebep olabilir. Genellikle, ergenlik döneminde veya erken yetişkinlik döneminde diyet yapılır ve kilo verilmeye başlanır. Hızlı kilo verebilmek için baş vurulan diyetler, çoğunlukla oldukça sıkı ve kısıtlayıcı diyetler olur. “Ancak kilo verirsem değer görürüm.” düşüncesi, kişi kilo verdikçe, çevreden gelen takdir ve beğeni doğrultusunda güçlenir. Kişi, uzun süreli sıkı bir diyet sonrası bir noktada normalde yiyeceğinden çok daha fazla yemek yer ve diyet-fazla yeme döngüsü ile kilo alıp verme dönemleri birbirini takip eder. Kendilik değerini, kilo ve beden şekli üzerinden belirlemiş olduğu için de herhangi bir sağlık problemi olmasa bile, kişi kendisinin belli bir kiloda olması gerektiğine inanır. Üzerinde büyük baskı hisseder. Hissettiği baskı ile de yeme atakları veya farklı belirtilerle ortaya çıkan yeme bozuklukları tetiklenir” dedi.

    Psikolog Dr.Feyza Bayraktar, kişinin sağlıklı kilosunda olması, daha kaliteli ve uzun bir yaşam sürdürebilmesi açısından oldukça önemli olduğunu ifade ederek, “Yalnız, çevrenin kişinin özellikle çocukluk çağından itibaren, kilosu ve beden şekline yönelik yaptığı eleştiriler, kişinin kendilik değerini kilosu ve/veya beden şekli üzerinden belirlemesine sebep olabileceği için kişinin kilosu ve beden şekline gereğinden fazla anlam yüklemesine sebep olabilir. Kilo ve/veya beden şekline olması gerektiğinden fazla anlam yüklemek de kişinin kilo vermeyi, belli bir beden şekline ulaşmayı hayatının merkezine koymasına, çoğu zaman, kendi becerilerini, kişilik özelliklerini azımsamasına, kendi bütününün değerinin farkına varamamasına ve hayatın bir çok alanında kendisini geride tutmasına yol açabilir” diye konuştu.

    “Sadece çocukluk döneminde fazla kilo problemi yaşamış kişilerde değil, yetişkinlik döneminde sonradan farklı sebeplerden dolayı kilo almış kişilerde de kilo ve beden şekline dair eleştirilere maruz kalmak, kişinin kendilik algısını olumsuz yönde etkileyebilir” diyen Psikolog Dr.Feyza Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Özellikle de kişinin kendilik değeri ile ilgili bir problem var ise çevre tarafından kişiye, kişinin kendi bedeni ile ilgili gelen yorumlar, kişinin odağının bedenine yönlendirmesine sebep olabilir. Sonuç olarak da kişi, çevre tarafından onaylanmayacağı düşüncesi ile yeni iş başvuruları yapmaktan, sosyalleşmekten, romantik ilişkilere girmekten kaçınabilir.

    Öte taraftan, hemen hemen her insanın çevre tarafından onaylanma, takdir edilme ve beğenilme ihtiyacı vardır. Bu durum oldukça doğaldır. Çevrenin, kişinin beden şekli ve kilosuna dair yaptığı eleştiriler, kişinin öz değer problemi olmasa bile kişiyi psikolojik olarak olumsuz yönde etkileyebilir. İnsan ilişkilerinin oldukça sıcak, yakın, samimi olduğu toplumlarda, insanlar birbirini çok yakından tanımasa bile çoğunlukla birbirileri hakkında yorum yapma eğilimi gösterebilirler. İnsan ilişkilerinin oldukça yakın olduğu ülkemizde de son yıllarda en sık görülen tutum ve davranışlar arasında, kişinin kilosu ve beden şekline yönelik eleştiriler sayılabilir. Bir çok kişi, gerek sosyal yaşamında, gerek iş yaşamında, gerek romantik ilişkilerinde kilosu ve beden şekline dair eleştiri alabiliyor. Çoğu kişi, hiçbir kötü niyet taşımadan, söylediğinin yaratacağı etkinin farkında bile olmadan, birbirine “Merhaba” demeden “Kilo almışsın.” ya da “Kilo vermişsin.” yorumunu yapabiliyorlar. Dolayısıyla, kilo ve beden şekline dair yapılan yorumlar, zihin süzgecinden geçirilmeden ağızdan çıkmaya başlamış olmakla birlikte normalleştirilmiştir. Kişinin bedeni ile ilgili eleştiriye maruz kalması için sadece fazla kilosunun olması gerekmiyor. Kişi, normal kilosunun biraz altında olduğu zaman ya da “ideal” beden şekli ve ölçülerine uymuyorsa da eleştiriye maruz kalabiliyor. “Yüzün güzel ama kilo vermen gerek.”, “Bacakların kalın.”, “Göbeğin var.” , “5 kilo alsan çok daha güzel gözükürsün.” gibi yorumları, insanların birbirilerine sıklıkla dile getiriyor olduğu gerçeğini yok saymayız. Kilo ve beden şekline dair eleştirilmek, kişide en başta yeme bozuklukları olmak üzere, depresyon, kaygı bozuklukları ve daha bir çok psikolojik probleme sebep olabileceğini de unutmamalı.

    Bir toplumda, insan ilişkilerinin sıcak, yakın olmasının bireylere sosyal destek olanağı tanıdığı inkar edilemez. Yalnız, samimiyet ve sınırsızlık arasındaki çizgiyi ayırt etmek oldukça önemlidir. Beden şekline ve kiloya dair yapılan eleştiri ve yorumlar, samimiyet değil; ilişkilerde sınırsızlık olarak tanımlanabileceği gibi, yaşattığı psikolojik etkilerden dolayı psikolojik şiddet olarak nitelendirilebilir. Eğer, bir kişi, kilo ve beden şekli ile ilgili eleştiriye maruz kalıyorsa bunun aslında bir psikolojik şiddet olduğunun farkında olması ve karşısındaki kişiye sınır koyması, kendisini duygusal açıdan koruması açısından oldukça kritiktir. Bireysel olarak koyulan sınırlar, toplumda giderek normalleşen bu tutum ve davranışların da giderek azalmasına yardımcı olacaktır.”