Etiket: Programları

  • Bakan Selçuk: “Bireysel ve mesleki gelişim programları başvuruları başladı”

    Bakan Selçuk: “Bireysel ve mesleki gelişim programları başvuruları başladı”

    Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bireysel ve mesleki gelişim programlarının hizmet içi eğitim modülü üzerinden 400 bin öğretmenin kullanımına açıldığını duyurdu.

    Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden yaptığı paylaşımda, “Mesleki gelişim eğitimlerine ara tatilde de devam. Küresel salgın dönemi, hizmet içi eğitim için büyük bir fırsat oldu. Bireysel ve mesleki gelişim programları, http://mebbis.meb.gov.tr hizmet içi eğitim modülü üzerinden 400 bin öğretmenimizin başvurusuna açılmıştır” ifadelerini kullandı.

  • OKA 2019 Mali Destek Programları sonuçları açıklandı

    Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) tarafından toplam hibe kaynak tutarı 34 milyon TL olarak tahsis edilmiş olan 2019 Yılı Mali Destek Programları sonuçları açıklandı.

    17 Haziran 2019 tarihinde ilan edilen ve 9 Eylül 2019 tarihinde başvuruları sona eren, 2019 Yılı Mali Destek Programlarının idari, teknik ve mali değerlendirilmesi tamamlandı. Değerlendirme sonucu oluşan başarılı proje listesi 31 Ekim 2019 tarihinde yapılan OKA Ekim Ayı Yönetim Kurulu Toplantısında onaylandı.

    2019 Yılı Mali Destek Programlarına başvurmuş olup, destek almaya hak kazanan proje listelerinde 21 milyon TL bütçe öngörülen Turizm Altyapısının Geliştirilmesi Mali Destek Programı kapsamında 27 asil, 12 yedek proje yer alırken; 6 milyon TL bütçe öngörülen Mesleki ve Teknik Eğitimin Geliştirilmesi Mali Destek Programı kapsamında 25 asil, 10 yedek proje; 7 milyon TL bütçe öngörülen Kırsal Kalkınma ve Tarımda Dönüşüm Mali Destek Programı kapsamında 21 asil proje yer alıyor.

    Mali Destek Programı sonuçlarının kamuoyuna duyurulmasının ardından programlar kapsamında destek almaya hak kazanan başvuru sahiplerine sözleşmeye davet bildirimleri gönderilmeye başlanacak. Sözleşmelerin imzalanması, bahsi geçen bildirimin tebliğ tarihi itibariyle 10 iş günü içinde gerçekleşecek. Bu süre içinde, yayımlanacak takvim doğrultusunda, talep edilecek belgelerle birlikte kurum/kuruluşu temsil ve ilzama yetkili kişilerin sözleşmeyi imzalamak üzere Orta Karadeniz Kalkınma Ajansına müracaat etmeleri gerekecek. Aksi takdirde başvuru sahibi söz konusu destekten feragat etmiş sayılacak.

    Mali destek programları kapsamında sözleşme imzalamaya hak kazanan başarılı proje listelerine OKA web sitesi ’www.oka.org.tr’ üzerinden ulaşılabilecek.

  • ETÜ’de TÜBİTAK ARDEB destek programları anlatıldı

    ETÜ’de TÜBİTAK ARDEB destek programları anlatıldı

    Erzurum Teknik Üniversitesi’nde TÜBİTAK bünyesinde yer alan Araştırma Destek Programları Başkanlığı (ARDEB) destek programları anlatıldı.

    ETÜ Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi konferans salonunda yapılan seminer programında TÜBİTAK ARDEB Başkan yardımcısı Doç. Dr. Cengiz ARICI mevcut ve sisteme eklenen yeni destek programları ve başvuru süreçleri hakkında bilgi verdi.

    Erzurum Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Çakmak, araştırma projelerinin önemine değindiği konuşmasının sonunda katılımlarından ve katkılarından dolayı Doç. Dr. Cengiz Arıcı’ya plaket takdim etti.

    Seminer programının ardından TÜBİTAK ARDEB Başkan yardımcısı Doç. Dr. Cengiz Arıcı, Rektör Prof. Dr. Bülent Çakmak eşliğinde ETÜ bünyesinde faaliyetlerini sürdüren Yüksek Teknoloji Araştırma Merkezi (YÜTAM) ve ETÜ Kristal Girişimcilik Merkezini gezerken Erzurum Teknik Üniversitesi’nin teknik altyapısının ve laboratuarlarının takdire şayan olduğunu ifade etti.

  • Uzmanlardan yarışma programları uyarısı

    Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uz. Dr. Aysel Savran, televizyon programlarındaki yarışmaların ruh sağlığını olumsuz etkilediğini savundu.

    Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uz. Dr. Aysel Savran, yarışma programlarının amansız gösteriye dönüştüğünü söyledi. Yarışma sözcüğünün kendi içinde naif bir anlam ifade etmesine rağmen son dönemde bu anlamın yıkıcı bir sözcük gibi algılandığına dikkat çeken Savran, “Yarışma sözcüğü kendi içinde naif bir anlam ifade eden, aynı zamanda da son derece yıkıcılık içeren sözcük gibidir. Naiftir çünkü çocukluk dönemimiz oyunlarında hep birinci olmak isteriz. Çocuksu düşlerde birinci olmak çok değerlidir. Özgüvenimiz artar, kendimizi değerli ve önemli hissederiz. Yıllar geçip eğer sağlıklı bir gelişim sürecinden geçersek nezaketle yarışmayı öğreniriz. Yani başarıyı vakur şekilde karşılamak, bir sonraki adımlarımız için önceki başarımızı referans almak gibi. Sosyal medya, ondan önce de televizyonlar bu denli yaygın değilken hele de benim gibi çocukluk ve gençlik döneminiz tek kanallı televizyonlar dönemine denk gelmişse muhtemelen nazik sunucuların genelde bilgi içeren yarışmalarını büyük bir zevk ve kendinizi sınama isteği ile seyretmişsinizdir. Ancak iletişim dünyasının çok hızlı gelişimi ile yaygınlaşan TV kanalları insanların en temel güdülerinden yarışma, başarılı olma ve kendini değerli hissetme özelliğini keşfettiğinden beri yarışmalar amansız bir gösteriye dönüştü” diye konuştu.

    “Yarışma programları ruh sağlığını olumsuz etkiliyor”

    OFM Antalya Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uz. Dr. Aysel Savran, TV kanallarındaki yarışma programlarının son dönemde tamiri mümkün olmayan yıkımları beraberinde getirdiğine dikkat çekerek, “Aslında kaçınılmaz olan bu keşfe bir de denetimsizlik eklenince ortaya tamiri mümkün olmayan yıkımları da beraberinde getirdi diye düşünüyorum. Bilgi yada ‘evet -hayır’ oyunu gibi dikkat içeren yarışlar birdenbire bilgisizlik, saldırganlık, benmerkezcilik içeren bir hale dönüştü. Ailece en çok izlenen saatlere yarışma adı altında izlenceler yerleşti. Sanki cahilliğin kutsandığı bir döneme girildi, amaç artık bilmekten çıktı, bildiğini ifade etmekten yada fiziki-entellektüel başarıyı ortaya koymaktan çıkıp bambaşka alanlara kaydı. Aslında bu yarışmaları geliştirenler insanların en ilkel içgüdülerine hitap ediyordu; en önemli olan benim. Genellikle yurt dışından alınan bu yarışmalar zamanla izleyenler arasında bir yarışa ve tutkuya dönüştü. Yarışmacılar arenaya atılmış bir gladyatör gibi izleyenlerde engelleyemedikleri bir tutkuya dönüştü. Artık herkes bir yarışmacı olmuştu, çeşitli sebeplerle bu yarışlara katılamayanlar kendilerini en iyi ifade eden yarışmacıyla bütünleşmeye ve yarışmaya başlamışlardı. Nezaket bir tarafa bırakılmış, kazanmak en önemli hedef haline gelmişti. Bir eve bırakılmış insanlar zamanla bir adaya bırakıldı, insanlığın en ilkel duygularının su yüzüne çıkması sağlandı. Yarışmacılar acımasızca, hatta bazen fiziksel olarak birbirlerini hırpalarken sıcak evlerde çayını yudumlarken onlarla kendini özdeşleştiren insanlar heyecanla onları izledi ve halen izlemeye devam ediyor” dedi.

    “Aileler dikkat iş çığırından çıktı”

    Yarışma programlarındaki kazanma, izlenme oranı kaygısının, hem izleyen hem de yarışmacılarda birçok ruhsal sorunu beraberinde getirdiğini söyleyen Uz. Dr. Savran, ailelere de uyarılarda bulundu. Uz. Dr. Aysel Savean, “TV dünyası bir gösteri idi ama zamanla gösteri ve gerçek birbirine karışmaya başladı ve hemen her gece televizyonlardan kontrollü verilen bir uyuşturucu gibi toplumun en azından kayda değer bir kısmını etkisi altına aldı. Son derece sistematik bir şekilde bazı kişilik özelliklerine sahip insanlar bir araya getirilerek toplumun yapay bir kesiti oluşturuldu. İzlenme oranları hırsı ve parayla birlikte işler iyice çığırından çıktı ve bir yarışmacının zavallı bir hayvanı öldürmesine kadar vardı. Yarışmak gelişim için önemli ve gerekli olgudur, yarış olmasa insanlık bugün olduğu noktaya gelemezdi. Bu noktada özellikle anne babaların bu konuya özen göstermeleri gerektiğini düşünüyorum. Zira yanlış özdeşimler zaman içinde tamiri olası olmayan çocukluk travmalarına yol açma olasılığına sahiptir. Sağlıklı gelişim yarış, yarış ise sağduyu ve nezaket içerir” ifadelerini kullandı.

  • Uzmanlardan yarışma programları uyarısı

    Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uz. Dr. Aysel Savran, televizyon programlarındaki yarışmaların ruh sağlığını olumsuz etkilediğini savundu.

    Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uz. Dr. Aysel Savran, yarışma programlarının amansız gösteriye dönüştüğünü söyledi. Yarışma sözcüğünün kendi içinde naif bir anlam ifade etmesine rağmen son dönemde bu anlamın yıkıcı bir sözcük gibi algılandığına dikkat çeken Savran, “Yarışma sözcüğü kendi içinde naif bir anlam ifade eden, aynı zamanda da son derece yıkıcılık içeren sözcük gibidir. Naiftir çünkü çocukluk dönemimiz oyunlarında hep birinci olmak isteriz. Çocuksu düşlerde birinci olmak çok değerlidir. Özgüvenimiz artar, kendimizi değerli ve önemli hissederiz. Yıllar geçip eğer sağlıklı bir gelişim sürecinden geçersek nezaketle yarışmayı öğreniriz. Yani başarıyı vakur şekilde karşılamak, bir sonraki adımlarımız için önceki başarımızı referans almak gibi. Sosyal medya, ondan önce de televizyonlar bu denli yaygın değilken hele de benim gibi çocukluk ve gençlik döneminiz tek kanallı televizyonlar dönemine denk gelmişse muhtemelen nazik sunucuların genelde bilgi içeren yarışmalarını büyük bir zevk ve kendinizi sınama isteği ile seyretmişsinizdir. Ancak iletişim dünyasının çok hızlı gelişimi ile yaygınlaşan TV kanalları insanların en temel güdülerinden yarışma, başarılı olma ve kendini değerli hissetme özelliğini keşfettiğinden beri yarışmalar amansız bir gösteriye dönüştü” diye konuştu.

    “Yarışma programları ruh sağlığını olumsuz etkiliyor”

    OFM Antalya Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uz. Dr. Aysel Savran, TV kanallarındaki yarışma programlarının son dönemde tamiri mümkün olmayan yıkımları beraberinde getirdiğine dikkat çekerek, “Aslında kaçınılmaz olan bu keşfe bir de denetimsizlik eklenince ortaya tamiri mümkün olmayan yıkımları da beraberinde getirdi diye düşünüyorum. Bilgi yada ‘evet -hayır’ oyunu gibi dikkat içeren yarışlar birdenbire bilgisizlik, saldırganlık, benmerkezcilik içeren bir hale dönüştü. Ailece en çok izlenen saatlere yarışma adı altında izlenceler yerleşti. Sanki cahilliğin kutsandığı bir döneme girildi, amaç artık bilmekten çıktı, bildiğini ifade etmekten yada fiziki-entellektüel başarıyı ortaya koymaktan çıkıp bambaşka alanlara kaydı. Aslında bu yarışmaları geliştirenler insanların en ilkel içgüdülerine hitap ediyordu; en önemli olan benim. Genellikle yurt dışından alınan bu yarışmalar zamanla izleyenler arasında bir yarışa ve tutkuya dönüştü. Yarışmacılar arenaya atılmış bir gladyatör gibi izleyenlerde engelleyemedikleri bir tutkuya dönüştü. Artık herkes bir yarışmacı olmuştu, çeşitli sebeplerle bu yarışlara katılamayanlar kendilerini en iyi ifade eden yarışmacıyla bütünleşmeye ve yarışmaya başlamışlardı. Nezaket bir tarafa bırakılmış, kazanmak en önemli hedef haline gelmişti. Bir eve bırakılmış insanlar zamanla bir adaya bırakıldı, insanlığın en ilkel duygularının su yüzüne çıkması sağlandı. Yarışmacılar acımasızca, hatta bazen fiziksel olarak birbirlerini hırpalarken sıcak evlerde çayını yudumlarken onlarla kendini özdeşleştiren insanlar heyecanla onları izledi ve halen izlemeye devam ediyor” dedi.

    “Aileler dikkat iş çığırından çıktı”

    Yarışma programlarındaki kazanma, izlenme oranı kaygısının, hem izleyen hem de yarışmacılarda birçok ruhsal sorunu beraberinde getirdiğini söyleyen Uz. Dr. Savran, ailelere de uyarılarda bulundu. Uz. Dr. Aysel Savean, “TV dünyası bir gösteri idi ama zamanla gösteri ve gerçek birbirine karışmaya başladı ve hemen her gece televizyonlardan kontrollü verilen bir uyuşturucu gibi toplumun en azından kayda değer bir kısmını etkisi altına aldı. Son derece sistematik bir şekilde bazı kişilik özelliklerine sahip insanlar bir araya getirilerek toplumun yapay bir kesiti oluşturuldu. İzlenme oranları hırsı ve parayla birlikte işler iyice çığırından çıktı ve bir yarışmacının zavallı bir hayvanı öldürmesine kadar vardı. Yarışmak gelişim için önemli ve gerekli olgudur, yarış olmasa insanlık bugün olduğu noktaya gelemezdi. Bu noktada özellikle anne babaların bu konuya özen göstermeleri gerektiğini düşünüyorum. Zira yanlış özdeşimler zaman içinde tamiri olası olmayan çocukluk travmalarına yol açma olasılığına sahiptir. Sağlıklı gelişim yarış, yarış ise sağduyu ve nezaket içerir” ifadelerini kullandı.