Etiket: Problemine

  • Çatlamış topuk problemine dikkat

    Dermaslim Estetik ve Güzellik Merkezi Kurucusu Bihter Fidangül, çatlamış topuk probleminin derinin kurumasıyla başlayan bir sorun olduğunu belirterek, “Çatlakların arasında nasır oluştuğu zaman tedavi güçleşir. Bazen sadece estetik olarak sorun oluştursa da tedavi edilmediğinde çatlaklar derinleşir, acı verir ve ilerledikçe kanayabilir” dedi.

    Uzmanlar, çatlamış topuk problemi konusunda uyardı. Dermaslim Estetik ve Güzellik Merkezi Kurucusu Bihter Fidangül, “Çatlakların arasında nasır oluştuğu zaman tedavi güçleşir. Bazen sadece estetik olarak sorun oluştursa da tedavi edilmediğinde çatlaklar derinleşir, acı verir ve ilerledikçe kanayabilir. İleri aşamalarında iltihap kapabilir” dedi.

    Fidangül, çatlamış topuk probleminin nedenlerini ve tedavisi konusunda ise şunları söyledi:

    “Bazı kişilerin derileri doğal olarak kurudur ve bunun için çatlar. Topuğa ağırlık verme ya da yanlış basmaktan kaynaklanan fazla basınç ve sürtünme nasır oluşturur. Evde veya işte, özellikle sert zemin üzerinde uzun süre ayakta kalmak. Fazla kilo sebebiyle vücut ağırlığının topuk üzerindeki basıncı çoğaltması. Arkası açık ayakkabı kullanımı sebebiyle derinin kuruması. Diyabet, tiroit bezinin az çalışması, terlemenin azalıp, kurumanın artışı. Cilt sorunları / kondisyonları (sedef ve egzama) gibi. Tedavisi; ayaklarınıza günde iki kez yağ bazlı nemlendirici sürün. Ayaklar nemliyken, topuklarınızı tahriş etmeden ponza taşıyla ovun. Arkası açık olmayan ayakkabılar giyin. Jilet veya makas kullanarak kendi tedavinizi uygulamaya kalkışmayın, kesip iltihap kapmasına neden olabilirsiniz. Doktorunuz ve podiatrist önerisi ile ayağa uygun tabanlık, topuk yastığı vb. destekleyiciler kullanabilirsiniz.”

  • Gıdı problemine son

    Kilodaki değişimler, ilerleyen yaş ve yer çekiminin gıdı bölgesinin en büyük düşmanı olduğunu ifade eden uzmanlar, bunun ise lazer lipoliz işlemiyle ortadan kaldırılabileceğini söyledi.

    Gıdı yağlanması problemi yaşayan kişilerin, mevcut problemlerini kıyafetleriyle, saçlarıyla veya aksesuarlarıyla kapatma refleksine benzer davranışlar sergilediğini belirten uzmanlar, her yaş grubu ve cinsiyette çözüm arayışının aynı olduğunu söyledi. Uzmanlar, çeneden boynun alt kısmına kadar uzanan bölümü kapsayan gıdının ise, kilodaki değişimler, ilerleyen yaş ve yer çekimiyle büyük değişim gösterdiğini ekledi. Gıdı bölgesinin çeneye paralel olması ve karşıdan bakıldığında sarkma görülmemesini ise genç yüzün karakteristik bir özelliği olarak adlandıran Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ufuk Aydın, vücudun en ince kas yapısının kuşak gibi bu bölgeyi boydan boya kapladığını söyledi. Aydın, “Bu yapı aynı zamanda yüzün birtakım mimiklerin desteklenmesinde görevlidir. Kilodaki değişimler, ilerleyen yaş ve yer çekimi gıdı bölgesinin en büyük düşmanıdır. Diğer bir yandan anatomik olarak alt çenenin küçük ve geride olması da bu problemi meydana getirebiliyor. Vücut kitle endeksi normal ancak gıdı bölgesinde yağlanma olan kişilerde troid ve tükürük bezi hastalıkları olabileceği düşünülerek gerekli kontrollerin yapılmasında fayda vardır“ dedi.

    Gıdı probleminin tedavisinde yaklaşımın cilt altı doku yağ fazlalığı ve cilt sarması olarak değerlendirildiğini belirten Op. Dr. Ufuk Aydın, eğer ki ileri derecede bir sarkma varsa tek çözümün gıdıyı alttan kuşatan ince kasın cerrahi operasyonla toparlanması olduğunu söyledi. Aydın, “Lazer teknolojilerinden önce etkin tedavisi olmadığı düşüncesi ile ihmal edilen gıdı bölgesi sorunu günümüzde lazer lipoliz ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Gıdısında cilt altı yağ dokusu fazlalığı olan ve cilt dokusunda sarkma oluşmamış kişilerde problem lokal anestezi ile yatış gerektirmeksizin lazer lipoliz tedavisiyle çözümlenebilmektedir. Lazer lipoliz işlemi bölgedeki yağı eriyik hale getirirken aynı zamanda kollajeni harekete geçirerek dokuyu sıkılaştırır. İşlem yarım saat içerisinde tamamlanır. Bir iki saatlik gözlem sonrasında hasta taburcu edilebilir” diye konuştu.

  • Kafepi’den yüksek ses problemine 1 Milyon TL’lik yatırım

    Her yıl Çeşme’nin gözde koylarından biri olan Aya Yorgi Koyu’nda gündeme gelen ses problemi, Kafepi Beach Club’ın sahibi Engin Yaşar’ın 1 milyon TL’lik yatırımı ile son bulacak.

    Türkiye’nin tatil cenneti Çeşme’de eğlencenin merkezi olan Aya Yorgi Koyu’nda her yıl gündeme gelen yüksek ses problemi son buluyor. Yazlıkçıların şikayetleri doğrultusunda yetkililer ile işletmeler arasında sorun yaşanmasına sebep olan yüksek ses problemine Kafepi Beach Club 1 Milyon TL’lik yatırım yaparak çözüm buldu. İşletme sahibi Engin Yaşar, ‘’Ses projemizin temel çıkış dayanağı insan haklarıdır. Açık havada yüksek seste eğlenmeye gelen müşterilerimize bu eğlenceyi sağlarken, çevre sakinlerinin sessizlik haklarını gözetmek zorundayız. Bu bilinçle işletmemize 1 milyon TL’lik yatırımla ses mühendisimiz ve mimarlarımız ile ses fiziğine uygun olarak mekanımızı tasarladık. Öncelikle yüksek ses soğurma (yutma) ve geçirmeme özelliğine sahip hareketli ses panelleri imal ettik. Sonrasında ise işletmemiz içerisinde kullanılan localar, koltuklar, barlar, stantlar ve duvarlar olmak üzere her nesneyi ses soğurma (yutma) özellikli olarak yenide tasarlayıp özel olarak imal ettik. Giriş ve çıkışlarımızda ses perdesi uygulaması yaptık.’’ dedi.

    Yapılan bu büyük yatırımla bu sene Aya Yorgi Koyu’nda her yıl edilen şikayetler son bulacak. İşletme sahibi Engin Yaşar’ın çevreye duyarlılığını, Aya Yorgi Koyu’nda oturan tatilciler tebrik etti.

  • Moleküler Diyet İle Kilo Problemine Son!

    Diyetisyen Doç.Dr.Barış Öztürk, moleküler diyet ile kilo problemine son verildiğini söyledi.

    Yıllardır uygulanan diyet tedavilerine yeni bir soluk getiren ve neredeyse zirve nokta olarak tanımlanan moleküler diyetin artık Türkiye’de uygulanmaya başladığını dile getiren Diyetisyen Doç.Dr.Barış Öztürk, “Yeni yılın ilk günlerinde hayatımızı değiştirecek bir diyetin ilk sinyalleri alınmaya başlanmış ve hakkında çeşitli yazılar yazılmaya başlanmıştı. Aradan geçen yaklaşık 2 ayın sonunda ise bu diyet hayatımıza girdi ve birçok kişi tarafından uygulanmaya başlandı. Daha önce sadece vücut ölçüleri ve çeşitli biyokimyasal testlere dayanarak gerçekleştirilen diyet tedavileri artık yerini kişinin genetik özelliklerine uygun ve sadece o kişiye ait bir beslenme ve yaşam tarzına bırakmaya başladı” dedi.

    Genetik analiz sonuçlarını vücut analiz sonuçları ve metabolik testlerle birleştirerek yeni bir diyetin öncüsü olan İrene Diet&Wellnes’in yöneticisi Doç.Dr. Barış Öztürk, konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Aşırı kilo ve buna bağlı olarak artış gösteren metabolik sendrom, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları ve şeker hastalığı riski dünya genelinde yayılmaya ve insan sağlığını her geçen gün daha fazla tehdit etmeye devam ediyor. Yıllardır uygulanan diyet tedavilerine yeni bir soluk getiren ve neredeyse zirve nokta olarak tanımlanan moleküler diyet artık ülkemizde uygulanmaya başladı” dedi.

    DİYET NASIL UYGULANIYOR?

    Sadece 1 ml’lik tükürük örneği alınarak yurtdışındaki genetik laboratuvarlarda yapılan analizler sonucunda beslenme alışkanlarının ve besin öğelerine olan yanıtımızın göstergesi olan 35 genin 200 farklı varyasyonu ile genetik özelliklerin belirlenmesi artık mümkün olduğunu anlatan Diyetisyen Doç.Dr.Barış Öztürk, “Modern çağın diyeti olarak tanımlanan ve hiçbir sağlık riski taşımayan bu diyet üst düzey bir teknolojiye dayanıyor. Moleküler diyet uygulayıcısına başvuran bireye genetik örnek alımının ardından üst düzey bir vücut analiz cihazı yardımıyla segmental (bölgesel) vücut analizi uygulanıyor. Bu analiz vücut yağlarımızı, kaslarımızı, yağsız kitlemizi, mineral ve hücresel sıvı dağılımımızı bölgesel olarak 3 dakika içerisinde sonuçlandırıyor. Bu işlemin ardından oksijen tüketimine dayalı metabolizma ölçümü yapılarak metabolik bir problemin olup olmadığı rakamsal olarak analiz ediliyor. Üçüncü adım olarak ise karın bölgesinde Bioelektrik Impedans analizi yapılarak karın içi ve karın çevresi yağlanma dereceleri belirleniyor.

    Genetik analiz ve diğer analizlerin sonuçları birleştirildiğinde bireyin beslenme alışkanlıkları moleküler boyutuyla analiz edilmiş oluyor. Kilo almaya yatkınlık, insülin direnci, glikoz metabolizması, karbonhidrat metabolizması, doymuş ve doymamış yağlara genetik yanıt başta olmak üzere aşırı besin tüketim alışkanlığı, tatlı tüketimi gibi yeme davranışlarının yanında egzersiz performansına ilişkin bulgular da alınabiliyor. Sonuçlar bununla da kalmıyor, protein metabolizması, vitaminlerin ve minerallerin metabolizması ve sıvı dengesine ilişkin birçok değişkeni ortaya koyuyor” diye konuştu.

    Bahar mevsimine yaklaştığımız bugünlerde yaz tatiline ideal kilo ile girme heyecanını yaşayanlar için önerilerde bulunan Diyetisyen Doç.Dr. Barış Öztürk, popüler diyet akımına paralel olarak yaygınlaşan bilimsel olmayan diyetlerin ve bireysel özelliklerimize uygun olmayan çeşitli yöntemlerin sağlık risklerine neden olmaya devam ettiğini ve birçok kişide hayal kırıklıklarına ve zaman kayıplarına neden olduğunu vurguladı.

    Doç.Dr. Barış Öztürk, sağlıklı bir görünümün yanında sağlıklı olmayı ve sağlıklı yaş almayı hedefleyen tüm yaş gruplarının genetik özellikleri ışığında moleküler diyet uygulamalarını benimsemelerinin ideal kilo ve mutluluğun anahtarı olduğunu sözlerine ekledi.

  • Uyku Problemine Bu Besinlerle Son Verin

    Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, sağlıklı beslenme ve rahat bir uyku geçirmek için uyumadan önce tüketilen yiyeceklere ve içeceklere çok dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

    Gebze Medical Park Hastanesinden Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, metabolizmanın çalışmasının gıda alımına bağlı olduğu gibi, sağlık açısından önemli bir yeri olan uykunun da alınan gıdaların niteliğiyle ilişkisi bulunduğunu belirterek, “Kan basıncını ve nabzı düşüren kimi gıdalar metabolizmayı yavaşlatarak uykuya yardımcı olurken, bazıları ise metabolizma ve beyin aktivitesini artırarak uykuyu zorlaştırıcı etkiye sahiptir. Yapılan bazı çalışmalar, beyinde serotonin sentezini uyaran triptofan isimli bir aminoasidin ve yüksek seyreden melatoninin düzeylerinin uykunun kaliteli, dinlendirici, rahat olmasına neden olduğunu açıkça belirtiyor. Doğada melatonin içeren besin sayısı az iken triptofan hemen hemen birçok hayvansal ve bitkisel besinde bulunmakla birlikte kaliteli uyku için belirli miktarlarda alınması faydalıdır” diye konuştu.

    Süt, Ceviz, Muz, Ahidudu ve Yulaf’ın düzenli olarak gün içerisinde ve yatmaya yakın yemenin, beyinde seratonin düzeyini artırarak melatonin içerdikleri için rahatlamaya yardımcı olacağını söyleyen Uzman Diyetisyen Küçük, daha sonra şunları söyledi:

    “Süt: Özellikle kaliteli protein içeriği ve triptofan aminoasidinden zengin olması uyumaya yardımcı olmaktadır. Uyumadan önce ılık içilen sütün triptofan içeriği daha yüksek olacağından sizi hızla uykuya dalma pozisyonuna geçirebilecektir.

    Ceviz: Doğal melatonin kaynağı olan ceviz yine uyku için size yardımcı olabilir. Akşam yemeğinden sonra 1 çay bardağı kadar yemek yeterlidir.

    Muz: Serotonin ve melatonin hormonlarının salınımlarını artırmasının yanı sıra içerdiği magnezyum ve potasyum ile kasların gevşeyip, rahatlamasını sağlar.

    Ahududu: Çok nadir bir dönemde tazesini yakalayabildiğimiz ahududuyu taze veya dondurulmuş olarak tüketebilirsiniz. Akşam yatmadan önce 1 kase ahududu sizi yatıştıracak ve uykuya hazırlayacaktır.

    Yulaf: Kaliteli bir uyku için önemli olan kalsiyum ve magnezyum mineralini içeren yulaf, aynı zamanda içerdiği melatonin hormonu sayesinde kaliteli bir uyku ile vücudun yenilenmesini sağlar.”