Etiket: Problemine

  • Erkeklerde meme problemine dikkat

    Erkeklerde meme problemine dikkat

    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op.Dr.Diren Çelik, erkeklerde meme problemine dikkat çekti.

    Erkeklerde ergenlik sonrası dönemde veya kilo alıp verme gibi durumlarda jinekomasti diye adlandırılan meme oluşumu görülebildiğini söyleyen Op.Dr.Diren Çelik, “Ergenlik sonrası daha çok meme kitlesinden yoğun bir doku görülürken, kilolu hastalarda yağ dokusu baskınlığı görülür” dedi.

    Jinekomasti düzeltilmesinde tek çözümün ameliyat olduğunu belirten Op.Dr.Diren Çelik, “Öncelikli karar verilmesi gereken kullanılacak yöntemdir. Meme kitlesi baskın hastalarda cerrahi olarak bu dokunun çıkarılması (subkutan mastektomi) gerekir. Eğer yağ dokusu baskınsa sadece laser liposuction yeterli olacaktır.

    Ameliyat öncesinde 6 saat boyunca su, yemek ve sigara kullanılmaması gerekmektedir. Ameliyat saatinde ise hasta, yatağında yapılan ilacın verdiği rahatlıkla ameliyathaneye indirilir ve genel anestezi altında operasyon tamamlanır.

    Ameliyat Tekniği; Subkutan mastektomi meme başının alt sınırında yapılan yarım ay şeklinde kesi ile yapılır ve tüm meme dokusu bu yolla dışarıya çıkarılmış olur. Her iki meme için drenler yerleştirilir.

    Laser liposuction için ise her meme için ikişer delik kullanılır ve yağlar dışarı çekildikten sonra laser yardımıyla cilt sıkılaştırılır.

    Ameliyat Sonrası; Ameliyattan 4-6 saat sonra hastaneden taburcu olmak mümkündür. Ameliyat sonrasında nadiren ağrı görülebilir, bunlar da ağrı kesiciler yardımıyla kesilir. Ameliyat sonlandırılırken giydirilen atlet şeklindeki korse 1 ay boyunca kullanılmalıdır. Göğüs bölgesinin tam olarak şekil alması yaklaşık 2 ay sürecektir. Sonuç olarak, kolay bir sürecin sonunda, arzu edilenden sonuca ulaşılmış olur” şeklinde konuştu.

  • Hastaların bekleme problemine sıramatikli çözüm

    Hastaların bekleme problemine sıramatikli çözüm

    Amasya Üniversitesi Sabuncuoğlu Şerefeddin Eğitim ve Araştırma Hastanesine konulan “sıramatik” cihazı hastaların bekleme sürelerini kısaltıyor. Bu cihaz sayesinde bekleme süreleri düşen hastalara daha kaliteli bir hizmet sunulması hedefleniyor.

    Amasya İl Sağlık Müdürü Dr. Öner Nergiz, sıramatik cihazını inceleyerek, ilk randevuyu onayladı. Nergiz, “Hastanelerimizde yoğunluğu azaltmak ve hastalarımızın daha konforlu bir şekilde muayene olabilmeleri için bu uygulamaya geçildi” dedi.

    Sıramatik ile vatandaşların poliklinik muayene sıra numarası alımı, MHRS randevularının onayı ve sonuç sırası alımı olmak üzere işlem yapacağını belirten İl Sağlık Müdürü Nergiz, “Hastanemizde günlük olarak ortalama 4 bin hastamıza poliklinik hizmeti vermekteyiz ve bu sayımız her geçen gün artmaktadır. Hasta refakatçilerimiz ile birlikte bu sayımız günlük 10 bin kişiyi bulmaktadır. TC Kimlik numaraları ile randevularını onaylayan hastalarımızın beklemeden randevu saatinde muayenelerini olabilmeleri için büyük bir kolaylık. Danışma ve yönlendirme birimlerimizde görevli personellerimiz konu ile ilgili olarak tam donanımlı bilgiye sahip olup tüm hastalarımızın cihazla ilgili işlemlerine yardımcı olmaktadır” diye konuştu.

  • Şeker hastalarında kilo problemine dikkat

    Şeker hastalarında kilo problemine dikkat

    Genel Cerrahi Uzmanı Op.Dr.Mehmet Yalım Uçtum, şeker hastalarında kilo problemine dikkat çekti.

    Uzun zamandır yaygın olarak çeşitli obezite ameliyatlarının tüm dünyada yapıldığını belirten Op.Dr.Mehmet Yalım Uçtum, “Bu ameliyatların bir kısmı mide hacmini kısıtlamaya yönelik (tüp mide), bir kısmı besin emilimini azaltmaya yöneliktir (gastrik bypass). Şişman şeker hastalarında ameliyatın hemen sonrasında daha kilo vermeden büyük bir kesiminde şekerin düzeldiği ve insüline olan ihtiyacın ortadan kalktığı fark edilmiştir” dedi.

    Obezite ameliyatı sonrasında şeker hastalığından kurtulmaya sağlayan başka etkenlerin olması gerektiği düşünülerek bu konuda detaylı araştırmalar yapılmaya başlandığını söyleyen Op.Dr.Mehmet Yalım Uçtum, “Bağırsakların yerini değiştirmenin bu etkilere neden olabileceği anlaşılmıştır. Obezite ameliyatı ile ince bağırsağın son kesimine geçen gıdanın arttığı, bu geçen gıdanın artışı ile doğru orantılı olarak ince bağırsağın bu kesiminde bulunan L hücresi denilen hücrelerden GLP-1 hormonun salgılanmasının da arttığı anlaşılmıştır.

    GLP-1 hormonundaki artışın da pankreasta insulin salgılayan beta hücre sayısını çoğalttığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak insülin üretimini artırdığı ve insülin cevabını güçlendirdiği anlaşılmıştır. Ayrıca GLP-1 karaciğer, kaslar ve yağ dokusunda insülin direncini ortadan kaldırdığı bu sayede hastaların ameliyat sonrasında kısa sürede daha kilo vermeden şeker düzenlemesinin yapılabildiği ve şeker hastalığından kurtulabildiği düşünülmektedir.

    Bunun üzerine ince bağırsağın son kısmından sindirilmemiş gıdaların daha çok geçmesine olanak verecek ameliyat modelleri geliştirilmiştir. Bu ameliyat yöntemlerine de şeker hastalığı ameliyatı denilmiştir” şeklinde konuştu.

    Op.Dr.Mehmet Yalım Uçtum, ameliyatla hastaların yaklaşık yüzde 90’ının şeker hastalığından tamamen kurtulduğunu belirterek, şunları söyledi;

    “Şeker hastalığından kurtulduğu gibi şeker hastalığının ve şişmanlığın beraberinde getirdiği yüksek tansiyon, kalp hastalığı, kolesterol yüksekliği, dislipidemi, karaciğer yağlanması ve uyku apnesi gibi pek çok yandaş hastalığı tedavi edebilmektedir.

    Metabolik Cerrahi kimlere uygulanmaktadır?

    Vücut kitle indeksi 30 ve üzerinde olan insülin depoları henüz tükenmemiş Tip 2 diyabet hastaları bu ameliyatı olabilirler. Ameliyata karar verildiğinde öncesinde bir takım tetkiklerle sizin ameliyatla düzelebilme şansınıza bakılmaktadır.

    Metabolik Cerrahi (Şeker hastalığı ameliyatı) nasıl yapılmaktadır?

    Bu ameliyat şişmanlık ameliyatları gibi laparoskopik yani kapalı olarak yapılabilmektedir. Genel anestezi altında yapılmaktadır, yaklaşık 2-3 saat süren bir işlemdir. Karna açılan 5 delikten girilen aletlerle yapılabilmektedir. Birinci aşamada tüp mide ameliyatı yapılır. İkinci aşamada ince bağırsak ile kalın bağırsağın birleşim yerinden yaklaşık 250 cm mesafeden ince barsak kesilerek alt ucu mide ile bağlanır. İnce bağırsağın son kısmı mide çıkışına yaklaştırılır. İleum denilen bu ince bağırsağın son kısmı GLP-1 adı verilen ve pankreas dokusundan insülin salınımını uyaran bir hormon salgılar ve ince bağırsağın son kısmının mide çıkışına yaklaştırması bu hormonun salgısını arttırır. Mideye giren besin maddelerinin 2/3 ü bu yeni yapılan yoldan geçecektir.

    Üçüncü aşama ise alt ucu mide ile birleştirilen bağırsağın üst ucunun (safra ve pankreas salgıları getiren kısım) ince bağırsak ile kalın bağırsağın birleşim yerinden yaklaşık 80-100 cm’ e bağlanmasıdır. Duodenum denen Oniki parmak bağırsağından GIP salınır. GİP insülin direncini arttıran bir hormondur. Gıdaların 2/3 ü yeni bağlantı yolundan geçtiği ve oniki parmak bağırsağından sadece 1/3 lük gıda geçtiği için GİP salınımı azalmaktadır.

    Hem hacim kısıtlayıcı hem emilimi engelleyen bir ameliyat yöntemidir.Ameliyat sonrasında her şey yolunda giderse birinci gün su içmeye başlamaktalar 2. veya 3. Gün sulu gıdalara geçilmektedir. Ekstra bir sorun olmazsa 3 veya 4. gün arasında taburcu edilmektedir. Bu ameliyatla şeker hastaları hem şeker hastalığından, hem fazla kilolarından hem de şeker hastalığının sebep olduğu diğer hastalıklardan büyük bir olasılıkla kurtulabilmektedir.

    Bu ameliyattan sonra şeker hastalığından ne ölçüde kurtulabilirsiniz ve daha sonrasında şeker hastalığı tekrar edebilir mi?

    Şişman tip 2 şeker hastasının pankreas rezervi tükenmemişse %90’ın üzerinde şeker hastalığından kurtulabilmektedir. Bu ameliyatın yapıldığı hastaların yaklaşık 5 yıllık takipleri sonucunda şeker hastalığının tekrar etmediği gösterildi.

    Metabolik Cerrahi ile şişmanlık ameliyatı arasında ne fark var?

    Bu ameliyatın şişmanlık ameliyatları ile benzer yönleri olduğu gibi farklı tarafları da mevcuttur. Bu farkların en önemlileri; Şeker hastalığını daha iyi kontrol etmesi; Devre dışı bırakılan ince barsak olmadığı için çok fazla emilim sorunu yaşanmamakta ve sonrasında çok fazla ilaç ve takviye tedavilere ihtiyaç olmamaktadır.”

  • Kadınlardaki kist problemine dikkat

    Kadınlardaki kist problemine dikkat

    Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Prof. Dr. Bülent Berker, kadınlardaki kist problemine dikkat çekti.

    Rahim içindeki endometrium denilen dokunun, karın içinde başka dokulara yerleşmesine endometriozis denildiğini ifade eden Prof. Dr. Bülent Berker, “Bu durumda adet kanaması sırasında bu dokudan da kanama olduğundan şiddetli adet ağrısı oluşabilir. Ayrıca bu kanamanın verdiği hasara bağlı olarak cinsel temas sırasında ve değişik zamanlarda kasık ağrısı gelişebilir. Endometriozisin neden olduğu önemli bir diğer sağlık sorunu ise infertilite yani kısırlıkdır. Endometriozis yumurtalıklara yerleştiğinde, yumurtalık içinde kistlere neden olur. Bu kistlerin içinde, çikolata (koyu kahverengi) renginde sıvı toplanır ve bu nedenle bazen çikolata kistleri olarak adlandırılmaktadır. Kist tedavi edilmeyip büyük hacimlere ulaşırsa yırtılabilir ve içindeki sıvı karınboşluğuna yayılır bu da ciddi komplikasyonlara neden olur.” diye konuştu.

    Endometriozis tahmin edilenden daha sık gözlenen bir rahatsızlık olduğunu dile getiren Prof. Dr. Bülent Berker, “Tüm kadınların %3-5’inde, çocuk sahibi olmakta güçlük çeken çiftlerde ise %40’a varan oranlarda endometriozis varlığı saptanmaktadır. Endometriozisin infertilite ile önemli bir ilişkisinin olduğu kabul edilen bir gerçektir. Endometriozisli kadınlardaki üreme fizyolojisinin neredeyse her yönü araştırılmış ve çeşitli bozukluklar olduğu gösterilmiştir. Şiddetli endometriozis varlığında, üreme organları arasındaki anatomik ilişkinin bozulması ve yapışıklıklar nedeni ile tüplerde meydana gelen tıkanıklıkların infertiliteye yol açtığı aşikardır. Ancak, minimal ve hafif endometriozisli olgularda infertilitenin nedenini tam olarak açıklamak kolay değildir. Son yıllarda elde edilen bulgular göstermektedir ki endometriozis ile ilişkili infertilitede esas olarak dört faktörün rolü vardır. Bunlar: bozulmuş yumurta hücresi gelişimi, azalmış fertilizasyon, immünolojik faktörler ve embryonun rahim iç zarına tutunma sorunu” diye konuştu.

    Prof. Dr. Bülent Berker, endometriozisin kesin tanısını sağlayan işaret veya bulgu olmadığını belirterek, “Ultrason yumurtalıkdaki çikolata kistlerinin tanısında bize çok yardımcı olmaktadır. Endometriozisin kesin tanısı, laparoskopi yapılarak yani karnın içerisine milimetrik boyutlarda kanüller yerleştirilip ışıklı bir kamera yardımı ile karın içerisinin gözlenmesi ile konur. Bu girişim sırasında hastalığın yaygınlığı ve şiddeti de değerlendirilebilmektedir.

    Endometriozisde tedavi, infertilite (kısırlık) veya ağrıyı azaltmak için yapılır. Laparoskopi sırasında endometriotik odakların çıkarılması uzun süreli bir rahatlama sağlamaktadır. Eğer bebek istemi söz konusu değilse, cerrahi tedavi sonrasında hastaya ek olarak endometriotik odakları baskılayıcı ilaç tedavisi de verilmektedir. Endometriozisin neden olduğu kısırlık tedavisinde, hastanın yaşı, kısırlığın süresi, kısırlık yapan başka patolojilerin olup olmadığı ve endometriozisin yaygınlık derecesi çok önemlidir. Tedavi bu bilgilerin ışığı altında yapılmalıdır. Günümüzde endometriozis ile ilişkili infertilitede cerrahi tedavi ve özellikle de laparoskopik cerrahi yaklaşım çok büyük önem kazanmıştır. Laparoskopik cerrahi sırasında tüm endometriozis odakları ve varsa çikolata kistleri çıkarılmaktadır. Günümüzde laparoskopik cerrahi açık cerrahiye oranla daha fazla tercih edilmektedir. Operasyon süresinin, hastanede kalış ve iyileşme sürelerinin kısa olmasından dolayı laparoskopik cerrahi endometriozisin tedavisinde ilk seçenek olmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu cerrahi sırasında yumurtalık dokusunun korunmasıdır. Tekrarlayan cerrahi girişimlerden kaçınılması ve laparoskopik cerrahi konusunda deneyimli olmak bu nedenle önemlidir.

    Laparoskopik cerrahi tedavi yaklaşımı endometriozisle ilişkili infertilitede gebeliği sağlayamaz ise tüp bebek tedavisi kaçınılmaz olmaktadır. Genel olarak, tüp bebek tedavisi diğer tedavi yöntemlerinin başarısız olduğu, ileri evre hastalığı, uzun süreli kısırlık öyküsü olan endometriozisli kadınlara önerilmektedir” şeklinde konuştu.

  • Akut apandisit problemine dikkat

    Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Fahri Yetişir, Akut apandisit problemine dikkat çekti.

    Doç. Dr. Fahri Yetişir, Apandisitin kalınbağırsağa açılan ağzının tıkanması sonucunda şişmeye başladığını belirterek, “Ağzı tıkanmış olan apandisitin şişmesi devam eder, bir aşamadan sonra buradaki lenfatik akın kan dolaşımı durur ve apandisitin duvarında nekrozlar (çürüme) oluşarak duvar bütünlüğü bozulmaya başlar. Eş zamanlı ağzı tıkalı olan apandisit içerisindeki sıvıdaki mikroplar hızla çoğalmaya başlarlar ve apandisiti daha da şişirirler. Apandisitin bu aşamadan sonra tanı ve tedavisindeki gecikme ile orantılı olarak apandisit içerisindeki mikroplar kan yolu ile vücuda geçmeye başlar ve bunun sonunda vücutta karın ağrısı yanında ateşte olmaya başlar. Laboratuvar bulgularında da iltihap bulguları görünmeye başlar. Bu aşamadan sonrada tedavide gecikilmesi durumunda içerisi tamamen şişmiş olan ve duvarında kan akımının azalması sonrasında çürümelerin olduğu bir alandan apandisit patlar ve tüm mikrop dolu olan içeriği karın içerisine akmaya başlar. Halk arasında apandisiti patlamış ve zehirlemiş dedikleri karın içi sepsis tablosu oluşur” diye konuştu.

    Akut apandisitin çok sık rastlanılan bir durum olduğunu kaydeden Doç.Dr.Fahri Yetişir, “Acil genel cerrahi ameliyatlarının büyük bir kesimini akut apandisit ameliyatları oluşturmaktadır. Tüm insanların yüzde 7 si akut apandisit nedeni ile apandektomi geçirir. 20-40 yaşları arasında en sık rastlanır. Karın ağrısı yapan diğer hastalıklar ile çok karışır. Bu nedenle teşhis koymak bazen çok zor olabilir ve tanı koymada geç kalınabilir. Akut apandisit hastalığının bulgu ve belirtileri hastalığın her evresinde farklı olabilir bu nedenle hastalığın hangi evrede olduğu da çok önemlidir. Mesela hastalığın ilk evresinde tam yeri belli olmayan göbek çevresinde ağrısı varken hastalık biraz ilerleyince sağ alt tarafa sınırlandırılmış olan ağrısı olabilir, hastalık biraz daha ilerler ve apandisit patlarsa ilk anda kısa bir süreliğine rahatlama hissetmekle birlikte ilerleyen aşamada karnın her tarafına yayılan şiddetli ağrısı olabilir. Patlamış apandisit sonrasında hala geç kalınırsa hasta septik bir tabloya girebilir. Hastaların çoğunda tanıyı koyduracak tek bir bulgu, semptom veya tanısal test yoktur. Karın ağrısı ile gelen her hastada apandisitte düşünülmeli ve o yönde değerlendirilmelidir, apandisit teşhisi atlanılmamalı ve tanıda geç kalınmamalıdır. Apandisit erken teşhis ve tedavi ile küçük cerrahi diyebileceğimiz bir ameliyatken tanı ve tedavide geç kalınması durumunda ölüme dahi götürebilen tedavisi gittikçe zorlaşan çok ağır tablolarla karşılaşabiliriz.

    Akut apandisit ameliyatı 20 dakikalık çok kolay bir ameliyat olabileceği gibi bazen kalın bağırsağın sağ tarafının tamamen alınması gereken komplike bir hal alabilir. Akut apandisit bir cerrah için bazen hem tanı koymak hem de tedavi etmek çok zorlaşabilir” diye konuştu.

    Doç. Dr. Fahri Yetişir, Akut apandisit belirtileri konusunda ise şunları söyledi; “Akut apandisit belirti ve bulgularını birkaç etapta incelemek gerekmektedir. Her etapta bulgu ve belirtiler bir miktar değişmektedir.

    İlk etapta(ilk 6-8 saat) bulguları: Ağrı; Tüm apandisit hastalarında görülür, genellikle göbek çevresinde başlar ve hastalığın ilerleme hızına göre sağ alt kadrana lokalize olabilir.

    İştahsızlık; Ağrıdan sonra ikinci sıklıkta görülen şikayettir (%95-100) Genellikle iyi sorgulanırsa tüm hastalarda az veya çok vardır. Genellikle ağrıdan daha önce başlamıştır.

    Bulantı ve kusma: Hastaların %75-90 ında görülmektedir.

    Hastanın büyük tuvaletini ve gazını yapamaması

    İkinci etap: Bu etap hastadan hastaya değişmekle birlikte genellikle 6-8 saat sonra oluşur.

    Bu aşamada ağrı sağ alt kadranda lokalize olur (somatik ağrı-parietal ağrı). %30-40 hastada klasik visseral-somatik ağrı periyodunu izlemeyen atipik bir ağrı vardır. Retroçekal ve pelvik yerleşimli hastalarda atipik ağrı oranı daha sıktır, yaşlılarda ise sıklıkla tipik ağrı görülür.

    Hasta sağ uyluğunu karnına çekerek ağrıyı azaltmaya çalışır

    Apandisit hastalarında belirtilerin zaman sıralaması: İştahsızlık, bulantı, kusma, ağrının sağ alt kadrana yer değiştirmesi ve Subfebril ateş.”

    Doç.Dr.Fahri Yetişir, akut apandisit tedavisine geç kalınmaması gerektiğini ifade ederek, açıklamasını şöyle sürdürdü;

    “Önce standart akut apandisit hali meydana gelir ardından kişiden kişiye değişen zaman aralığında apandisit in komplikasyonları meydana gelmeye başlar. Bunların başlıcaları; Apandisitin perforasyonu, en sık karşılaşılan komplikasyonudur. Perforasyon riski çocuklarda ve yaşlılarda daha sıktır.

    Blastron oluşturması: Karın içindeki diğer organlar iltihap gelişen apandisiti çevreleyerek olayı yatıştırmaya çalışır. Omentum ince bağırsaklar ve kalın bağırsak apandisiti çevrelemeye çalışır ve bir kitle gibi yapı oluşturur.

    Periapandiküler apse: Plastron oluştuktan sonra içerisinde mikro apse odakları oluşabilir ve bu ilerleyebilir.

    Pileflebit: Apandisit sonrasında portal damarlar yolu ile oluşan damar tıkanıkları oluşturan ağır bir tablodur. Karaciğerde pyojenik apseler görülebilir. Akut apandisit tanısı konulan hastada titreme ile yükselen ateş, intermittent karın ağrısı, sarılık varsa pilefilebit düşünülür.

    Sepsis: Apandisit perforasyonundan sonra veya periapendiküler apseden sonra olay ilerleyip tüm karına yayılıp karın içi sepsis ve yaygın sepsise dönüşebilir.

    Yaşlılarda akut apandisit: insidansi gençlere göre az olmakla birlikte morbidite ve mortalite belirgin şekilde yüksektir. Bulgular atipik olduğundan tanıda gecikilir. 80 yaş üstünde perforasyon oranı %49,mortalite %21 olarak rapor edilmiştir.

    Gebelerde akut apandisit: Gebelerde akut apandisit insidensi 2000 gebelikte 1 dir. İlk iki trimestrde daha sıktır.3.trimestrde gebe uterusun apendiksi üst-dış tarafa itmesiyle tanı zorlaşır. Ultrason tanıda yardımcıdır.

    Çocuklarda akut apandisit: Erken çocukluk döneminde tanı koymak erişkin hastalara kıyasla çok zordur. Anamnez alınamaması ve GİS yakınmaları şeklindeki başlangıç ve seyir nedeniyle perforasyon sıktır. Omentumun gelişmemiş olması plastron oluşumunu da engellediğinden jeneralize peritonit oluşur. 5 yaş altındaki olgularda (-) apendektomi oranı%25, apendiks perforasyonu oranı %45 civarındadır. 5-12 yaş arası bu oranlar sırasıyla %10 ve %20 ye geriler.”